Algı Yönetimi ve Algı Yönetimi İle İslami Mücadele

 

Müslümanlar gerek Mısır'daki İhvan-ı Müslimin örneğinde olduğu gibi kendi ülkelerinde, gerekse de küresel ölçekte algı yönetimi ile mücadele etmek ve kendileri hakkında çizilen olumsuz imajların doğru olmadığını göstermek zorunda kalıyorlar. Ayrıca ülkelerde çıkarılan iç karışıklık ve toplumsal çatışmaların arkasında da yine algı yönetimini görüyoruz.  Peki algı yönetimi nedir ve algı yönetimiyle İslami olarak nasıl mücadele etmek gerekir?

Etrafımızda meydana gelen hadiselere yahut nesnelere yönelik duyu organları aracılığıyla elde ettiğimiz verilerin zihin dünyamızda oluşturduğu anlamlara algı deniliyor. Başka bir deyişle algı, beş duyu organımızla çevremizden topladığımız bilgilerin beynimizce anlamlı şekil ve resimler haline getirilmesi, yani tanımlanması ve yorumlanmasıdır. (1)

Tüm bu tariflerden de görüleceği gibi algılar subjektiftir. Algıların subjektif olması, hakikatle daima aynı olmadıklarını da gösterir. 

Taklit, bağnazlık, tarafgirlik, önyargı ve şartlanmışlık gibi hastalıklar, beynin, ona gelen verileri sağlıklı olarak analiz etmesine ve doğru sonuçlara ulaşmasına mâni olur. Bu sayılanlar doğru algıların önündeki bireysel engellerdir.

Bireysel engellere ek olarak bir de kasıtlı olarak algıyla hakikatin arasının açılmasına sebep olan, daha doğrusu insanların yanlış bilgi ve kanaatlere sahip olmasına neden olan dış faktörler vardır. Bunlara manipülatör denir. Onlar türlü türlü teknik ve metotlarla insanları aldatırlar. Bazen doğru bilgileri çarpıtarak, bazen yalanları hakikat gibi lanse ederek, bazen olmayan şeyleri var gibi göstererek bireyleri hakikatten uzaklaştırırlar. 

Örneğin diziler ve filmler birer manipülatördür. Mesela Yeşilçam filmlerini seyredip de zihninde kötü bir imam portresi oluşmayan kimse neredeyse yok gibidir. Benzer olarak hadiselerin arka planını bilmeyen hemen her kovboy filmi izleyicisinin zihninde Kızılderililer kötü, saldırgan ve vahşi insanlar olarak bilinir.

Benzer olarak algı yönetimi, hedefe konulan kültür, ırk, din veya devlete karşı sempati uyarma veya düşmanlık aşılama gibi sebeplerle uluslararası arenada kullanılan önemli silahlardan biridir.

Tüm bunlara ek olarak zihinleri kontrol altında tutabilmek ve kitleleri dilediği şekilde yönlendirebilmek için algı yönetimi ve manipülasyona en çok başvuran aktörlerden birisi de siyasiler ve özellikle de zorba yöneticilerdir.

Kısacası sivil toplum kuruluşlarından siyasi partilere, think-tank kuruluşlarından büyük devletlere dek yaşadığımız dünyadaki hemen herkes psikolojik operasyonlarla kitleleri sömürmeye ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaya çalışıyor.

ALGI YÖNETİMİ NEDİR?

Algı yönetimi ifadesiyle, hedef bir kitlenin duygu ve düşüncelerini etkileyerek ona mevcut bir fikri kabul ettirme adına yürütülen her türlü eylem ve çalışma akla gelir. (2) Algı yönetimini bir çeşit illüzyon ve kitle hipnozu olarak adlandırmak da mümkündür.

Algı yönetiminde, önemli olan kurgulanan gerçekliğin kitlelere kabul ettirilmesi, masa başında üretilmiş kurmaca bilgilerin halka benimsetilmesi, insanların, kendi gözleriyle değil, manipülatörlerin gözüyle dünyaya bakmalarının temin edilmesidir.  Algı yönetimiyle en kalitesiz ve değersiz ürünler pekâlâ hayat kaynağı gibi gösterilebilir; kitlelere, hainler, kahraman; kahramanlar da hain olarak yutturulabilir; kamuoyu nezdinde en masum ve makul fikirler veya eylemler bir anda “tehlikeli” hale getirilip en kirli, en yıkıcı ve en zararlı unsurlar takdirle karşılatılabilir.

Günümüzde bilimsel bir boyut kazanan algı yönetimi geçmişte olmadığı kadar tehlikeli bir hale geldi ve siyasi ve ekonomik gücü elinde tutan elitlerin kitleleri dilediklerince şekillendirebildikleri bir enstrümana dönüştü.

Kitlelere bazen bir ürün satın aldırılıyor, bazen siyasi bir lider destekletiliyor, bazen ona ona oy verdiriliyor, bazen de küçük bir elit grubun arzu ve isteklerine boyun eğdiriliyor.

Algı yönetmenlerinin ustası şeytandır. “Ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın. (3) ayetinden anlıyoruz ki şeytan, insanın önce duygu ve düşüncelerini, sonra da tavır ve davranışlarını istediği yönde değiştirebilmek için her yolu deniyor, bütün yöntemleri kullanıyor.

Aynen bunun gibi, şeytanın çağdaş takipçileri medya gücünü de kullanarak, diledikleri algıyı meydana getirecek bilgiler, haberler, reklamlar, resimler, videolar nelerse kitlelere onları gösteriyor, onları duyuruyorlar. Filmleri, dizileri, reklamları, sloganları, afiş ve broşürleri, sözü, kalemi o denli etkili ve verimli kullanıyorlar ki bunların arasına yerleştirdikleri/sakladıkları mesajlarla insanlara istedikleri fikirleri empoze edebiliyorlar.

Tüm bu yöntemlerle kitlelere yaşanan hadiseleri ne şekilde yorumlayacaklarını empoze ediyorlar. Buna ek olarak kitleler için neyin ihtiyaç olup olmadığına, ne yiyip içeceklerine, ne kullanacaklarına, ne tarz bir hayat yaşayacaklarına, onlar için neyin ehemmiyetli neyin önemsiz olduğuna vs. karar veriyor, sonrasında da adım adım insanları da yanlarına çekiyorlar. Bazen hedef kitlelerin duyarlı oldukları konuları, inançlarını, kültür değerlerini dikkate alarak daha doğrusu istismar ederek onların algılarını yönetiyor; bazen de onların bilinç altlarına empoze ettikleri fikirlerle bunu yapıyorlar.

Bunlara ek olarak fikirlerden çok duyguları hedef alma, hamasete sığınma, halkın yanındaymış ve halktan biriymiş gibi görünme, başka alternatif ve çözüm olmadığı kanaati yerleştirme, yalanlar söyleyip bunları sürekli tekrar etme, kitle psikolojisini değerlendirme, basamakları tek tek çıkartma, bilgi tekeli kurma, propaganda yapma, bütünden koparma, değersizleştirme veya olduğundan fazla anlam yükleme, sahte kahramanlık hikayeleri uydurma, meşhur kimseleri yanına çekme, etkili kalemleri satın alma, belirli fikirleri çoğunluğun görüşüymüş gibi lanse etme, dinin meşrulaştırıcı gücüne sığınma, gerçek amacı gizleme, muhalifleri bertaraf etme, başarısızlıkları ustalıkla gizleme, sorunsuz gösterme gibi pek çok algı yönetimi tekniğinden bahsedilebilir.

Normal şartlarda bir defa akıp geçen suyun mermeri delmesi mümkün değildir. Fakat devamlı olunca deler. İnsanlar da bir defa duyduklarında yalan ve iftiralara kolay kolay inanmazlar. Ama bu yalanlar devamlı tekrarlanıyorsa ve hele bu yalanları söyleyenler devlet erkanı gibi önemli kişilerse bir süre sonra inanmaya başlarlar. Çünkü insanlar, devletin zirvesindeki bir kişinin en büyük devlet meseleleriyle ilgili sürekli bir şekilde yalan söyleyeceğini akıllarına sığdıramazlar.

Dizi ve filmlerle toplumun uyutulması, evlendirme veya yarışma programlarıyla insanların uyuşturulması, spor ve eğlence faaliyetleriyle biriken enerjinin başka yöne kanalize edilmesi de algı yönetimlerinin bir parçasıdır. 

ALGI YÖNETİMİ İLE İSLAMİ MÜCADELE

Algı yönetimi ile iftiralara maruz kalmak, Müslümanların ahlakî ve hukukî sınırların dışına çıkmaları için geçerli bir mazeret olamaz. Bu tür ceberut rejimlere veya küresel algı manipülatörlere karşı mutlaka mücadele verilmeli fakat asla meşru çizgiden sapılmamalıdır.

Burada yapılması lazım gelen en önemli vazife, toplumun eğitilmesi, bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesidir. Bireylerde, hiçbir şeyin görüldüğü gibi olmayabileceği noktasında farkındalık oluşturulmalıdır. Duygularıyla değil akıllarıyla karar verebilen insanların sayısı artırılmalıdır. Bireylere, kendilerine empoze edilmeye çalışılan fikirleri sorgulama alışkanlığı kazandırılmalıdır. Gayrimeşru ve hukuka aykırı hiçbir mevzuda itaatten bahsedilemeyeceği düşüncesi onların zihnine kazınmalıdır. Onların, sorgulamanın, soru sormanın ve eleştirmenin ayıp değil bir meziyet olduğunu öğrenmeleri sağlanmalıdır. Kanıtsız hiçbir söylentiye, şayiaya, dedikoduya, iftiraya itibar edilmemesi gerektiği ve gösterilen kanıtların da doğruluğunun sorgulanması fikri aşılanmalıdır.

Kur’an, birçok ayette halk arasında yayılması arzu edilen söylentilere ve algı operasyonlarına karşı uyanık olunması gerektiği noktasında mü’minleri uyarır. Hucurat suresinde yer alan şu ayet-i kerime fevkalade önemlidir: Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (4)

Bu ayette, doğruluğunu araştırmadan denilenlere inanma, onları başkalarına anlatma veya söylentilere dayanarak belirli şahıs ve gruplar aleyhine tavır alma şiddetle yasaklanmıştır. Bunları yapanların ileride pişman olacakları hatırlatılmıştır. Bu pişmanlık bazen bu dünyada bazen de ahirette olur.

Demek ki Müslümana düşen vazife, doğruluğundan emin olmadığı bilgi ve haberleri hemen sahiplenmemesi, kesin delil ve karineler ortaya çıkmadıkça tarafsızlığını korumasıdır. Allah Resûlü’nün şu hadisleri de aynı noktaya dikkat çeker: “Her duyduğunu söylemesi kişiye günah olarak yeter” (5Atalarımız da “Duyduğuna inanma, gördüğünün yarısına inan.” derken, bu tür ayet ve hadislerin manasından hareket etmiş olabilirler.

Şunu da hatırlatmak gerekir ki, algı yönetimiyle ilgili geliştirilen stratejiler ve yapılan propagandalar mutlaka az da olsa bir gerçekliğe dayanmak zorundadır. Bu nedenle art niyetli şahısların eline koz vermemek ve onlara malzeme sunmamak için son derece ihtiyatlı davranmak gerekir.

DİPNOT:

(3) el-Â’raf, 7/16-17 Diyanet İşleri Meali (Yeni) https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=7&ayet=16
(5) Ebû Dâvud, Edeb 88 https://sunnah.com/abudawud:4992