Petra Yalanı

Dan Gibson adlı, Kanadalı bir fotoğrafçı ve sinemacı bir artistinin iddiası: İslam'ın ilk yüzyılındaki camilerinin kıblesinin Petra’ya doğru olduğu, Mekke veya Kudüs’e doğru olmadığı yönündedir. Gibson bu iddiasını, Emeviler döneminde yapılan bazı camilerin Petra’ya doğru yöneldiğini ispatlamaya çalışarak yapmıştır.


Öncelikle belirtelim ki, Müslümanların kıblesi olan Mescidi Aksa, Kudüs şehrindedir. Daha sonra Bakara 144. ayet ile kıble Mekke şehrine çevrilmiştir. Bakara, 150. ayet ise, tek başına tüm bu iddiaları ortadan kaldırmaya yeterlidir. “Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Harâm tarafına çevir. Nerede bulunursanız yüzünüzü yine o tarafa döndürün ki, -haksızlığa saplanmış olanları dışında- insanların aleyhinize kullanacakları bir delil bulunmasın. Onlardan korkmayın, benden korkun. Ve bir de size nimetimi tamamlayayım, siz de hidayete eresiniz.”

Medine şehri, Petra ve Mekke şehirleri arasında bulunur. İlk mescidi (Kuba) buradadır. Kıblesi ise Mekke’ye doğrudur! Medine şehrindeki hiçbir eski mescit, Petra şehrine doğru değildir. Tamamı Mekke’ye doğrudur. İlk yıllarda yapılan bazı camilerin kıblesi tam olarak Mekke’ye dönük değildir. Bu da çok doğaldır çünkü o dönemlerde Trigonometri ve coğrafya bilimi yeteri kadar gelişmemişti. Gibson tarafından kıblesi Petra olarak ilan edilen Anjar şehrindeki Emevi sarayının kıblesi Petra’ya değil, Sina yarım adasına doğrudur. Diğer bir Emevi sarayının ( Qasr al Mushatta) kıblesi Petra şehrine doğrudur. Ama bu sarayda, Ürdün’ün başkenti Umman’a yakın bir yerdedir ve düz bir hat çizsek, yaklaşık olarak önce Petra sonra Mekke’ye doğru bir çizgi elde etmiş oluruz ki bu hat, o dönem için gayet ideal bir sonuçtur.


Başka hiç bir caminin yönü Petra’ya yönelik değildir. Evet (Mesela Endülüs/İspanya veya Kuzey Afrika’daki) bazı camilerde kıble/Mescidi Haram yönü tam tutturulamamıştır ama kıble de asla Petra değildir, olmamıştır! Bu yanlış hesaplama günümüzde hala daha da olabilmektedir, ne yani şimdi yanlış hesaplanan yöndeki ‘herhangi’ bir şehir, asıl kıblemiz mi olacaktır?! Hârizmî gibi Müslüman bilim adamlarının matematiği ve coğrafya bilimini geliştirmesinden sonra yapılan bütün camilerin kıblesi, tam doğru olarak Mekke’dir. Zaten bunu Bunu Dan Gibson adlı artistte kabul etmektedir.



Camilerin dış yapıları şehrin ana düzenine göre yapılmasına karşılık içerideki kıble, matematiksel hesaba ( o çağın hesabına ) göre düzenlenmiş. Peki bu durumda böyle camilerin yukarıdan uydu fotoğrafları ile kıbleleri hakkında hüküm veren Gibson’ın metodu ne derece sağlıklı ve güvenilir kabul edilebilir, ayrı bir soru olarak önümüzde durmaktadır! Mesela, 705’te Sana’a da yapılan Büyük Cami’nin ana ekseni 334° dereceye bakar. Petra’da 334’tedir. Mekke ise 326 derecededir. Ama; Cami’nin ana ekseni Mekke’deki Kabe’ninkiyle paraleldir! Lübnan’ın Baalbek’teki cami, baktığı yön 177°, Petra’nın olduğu yön 190°. Ürdün’deki 701 yılından kalan Emevi Camii 183 dereceye bakıyor. Petra 194 derecededir. Tunus’un al-Zaytuna isimli camis, Gibson’a göre 154 dereceye bakıyor. Petra 100° de…liste böyle uzayıp gidiyor!


Zaten Bakara 149. ayet bize, Fevelli (فَوَلِّ ) ‘Yüzümüzü ‘Mescidi Haram’a yöneltmemiz istenir; yüzümüzü çevirmemiz, buyrulur. Ama direk nokta atışı, Kabe değildir emir. ‘İmkan ölçüsünde’ Müslümanlar Mescidi Haram’a yönelir, yoksa asıl amaç Allah’a yönelmek; itaat etmektir. Bu konudaki diğer kanıtta, İmam Malik’in, Muvatta isimli hadis kitabında geçer. Nafi’nin Ömer b. Hattab’dan rivayet ettiğine göre: “Doğu ile Batı arasındaki herhangi bir yer”, birisi Beytullah’a doğru ilerlediği sürece kıble olarak alınır.” Ahmed bin Hanbel dedi ki: “Bu (söz), içerisinde Beyt bulunan Mekke haricindeki bütün memleketler için geçerlidir. ondan her kim saparsa , kıble’yi kaçırmıştır.” (Sünen-i Tirmizi Tercümesi, I/245)

Londra Üniversitesinden Crone ve Cook, İslam’ın Mekke’de değil Arabistan’ın kuzeyinde bir yerlerde başladığını ileri sürmüşlerdi. 1991’de Crone ve Cook kitaplarını geri çekerler. Crone bunu şöyle (diyerek) kabul etti “Biz gençtik ve hiçbir şey bilmiyorduk” Ama Gibson bu iddiayı aynen kabul eder, alır ve gerçekmiş gibi savunur.

İngiltereli Prof. David A. King, ay takvimini düzenlemek, namaz vakitlerini belirlemek ve kıble yönünü belirlemek gibi konularda yüzyıllar öncesinin Müslümanlarının uyguladıkları teknikler hakkındaki bilgi birikimini, önceden bilinmeyen el yazması kaynakları kullanarak genişletmiş ve belgelemiştir. Prof. King, Gibson’ın “Petra tezini tümüyle yıkmak” amacı ile uzunca bir makale* yazar. Prof. King, Gibson’ın, ‘ modern akademik çalışmalardan habersiz olduğunu, kullandığı çoğu veriyi yanlış anladığını ve yorumlarının tamamen kusurlu olduğunu’ ispat eder. King eleştirilerini sıralamaya devam eder: ” Onun argümantasyonu zayıftı. Sadece camilerin yönelimlerini (baktığı yönü) sunmadığı için değil aynı zamanda kaynakçası, kıble konusunda yapılmış tek bir çalışma (bile) içermiyordu.” Prof. King devam eder: ” Açıklığa kavuşturulması gereken ilk şey, erken camilerin Mekke’nin (veya Petra’nın) modern yönüne doğru yönlendirilmiş olmasının beklenemeyeceği ve bu yöne bakmazlarsa “yanlış” olarak nitelendirilmemeleri gerektiğidir.” Devamın da: “Gibson’ın erken dönem bazı camilerin Petra’a doğru bir açıyla karşı karşıya kaldıkları yönündeki “keşfi” tesadüfidir; çünkü Müslümanların ilk kuşakları, Petra’nın yönünü bir-iki dereceye varan hassasiyette bulabilecek herhangi bir yola sahip değillerdi. Değillerdi, çünkü en azından herhangi bir coğrafi koordinata erişimleri yoktu ve (gereken düzeyde) bir matematikleri yoktu. Gibson’un Petra’ya bakacak şekilde inşa edildiğini düşündüğü camilerden hiçbirisinin Petra ile bir ilgisi yoktur.”

Ve son söz; keşke günümüz ateist geçinenleri de bu batılı araştırmacı kadar objektif olabilseler: ” İlk Müslümanların Mekke’nin yönünü doğru şekilde bulmalarının için hiçbir yolu yoktu, ancak ellerinden gelenin en iyisini yapabildiler.”

https://web.archive.org/web/2017100...heritage.com/article/from-petra-back-to-makka

Gibson’ın iddiasının temel referans noktası, Google Earth yaptığı tespitler. Ama daha sonra yazdığı kitabında Google Earth ile binaların kıblelerinin doğru şekilde tespit edilemeyeceğini bizzat kendisi itiraf ediyor. Son kitabında, “Ben zaten Google Earth ile kıbleleri tespit etmemiştim zaten, ‘Aster’ isimli başka bir sistemle çalışmamı yapmıştım.” (Early Islamic Qiblas, s. 120, 2017) dese de ne yayınladığı ilk kitabında (Quranic Geography, 2011) ne de yayınladığı belgesel videoda ( 2016) kaynak olarak asla bu sistemden bahsetmez, adı bile geçmez! İlk kitabının ve belgeselinin kaynağı Google Earth programıdır, son kitabında bu kaynağı kendisi çürütmüştür, kullandığını iddia ettiği sistemi ise, kaynağının bizzat Google Earth tarafından yalanlanması ve gelen itirazlar üzerine değiştirmiş ama bunu da asla çalışmalarında delillendirememiştir!



Son kitabındaki verileri kendi içinde tutarsız olduğu gibi, tamamen seçmece ve pek çok önemli cami listede yok, olanların ise verileri çarpıtılmış ve ciddi maddi hatalar içermektedir. Ama bu son çalışmasında bile hataları ortaya çıkıp akademik çevrelerce alay konusu olmaya başlayınca, ‘Ben burada hata yapmışım’ demeye başlamıştır. Örneğin, Çin’deki Cami’nin kıblesi konusundaki iddiasından vazgeçmiştir.

Gibson, Mekke’nin savaşta çıkardığı asker sayısının azlığından hareketle, o dönemde önemli bir ticaret merkezi olamayacağını ileri sürüyor. Halbuki Bedir savaşı iki tarafında acele ile hazırlık yaptığı ve müşriklerin başkalarından yardım almadan Müslümanların yolunu kesmeye çalıştığı kervanı korumak amacı ile yola çıkmış bir gruptur. Halbuki Uhud, Hendek gibi savaşlarda binlerce kişi toplamışlardır. Mesela, Hendek savaşında müşrik ordusu 12.000 kişiden oluşuyordu ki gizlice destek verenler ( Mesela Yahudi ve diğer kabileler ) bu sayıya dahil değildir. Mekke’de bulunan zemzem su ihtiyacını karşılarken yakınlardaki tarıma elverişli Taif bölgesi de, Mekke’nin meyve sebze ihtiyacını karşılamakta idi. Hayvansan gıda ihtiyacını başta develerden karşılanmakta idiler. Ayrıca ticaretin devamlılığı ve Kabe’nin orada bulunması da hayatın devamlılığını sağlayan önemli etkenlerdi. O dönemde ticaret merkezlerinin Şam ve Yemen (Sana) olması ve Şam ve Yemen’den Mekke’ye giden kervanlardan daha çok, bu iki merkeze çevre ülkelerden devamlı kervanlar gidip gelmesi nedeni ile ticaret yollarında daha çok Şam ve Yemen merkez olarak gözükmekte idi. Mekke neden ‘şehirlerin anası’ olarak adlandırılmıştır? Çünkü ilk insan Hz Adem ve Havva burada buluşmuş ve İslam tarihi inancında önemli bir yer tutan Kabe’de burada yer almaktadır!

Hz Aişe’den nakledilen, Buhari’de geçen bir hadis, ” Hz. Bilal (Mekke’ye hasretini ifade eden şu beyitleri) terennüm ederdi: “Bilmem ki! Mekke vadisinde etrafımı izhir ve celil otları sarmış olarak bir gece daha geçirebilecek miyim?” (Buhari, Fezailu’l-Medine 11, Menakıbu’l-Ensar 46, Marda 8, 22, 43; Müslim, Hacc 480, 1376; Muvatta, Cami’ 14, 2, 890, 891) Peki Gibson ne yapmıştır, hadisi tahrif ederek, “Çeşitli otlarla dolu bu vadide bir gece daha kalabilsem.” O sırada ekranda yemyeşil otlar gösterilmektedir. Yani Gibson, hadisi çarpıtıp, iki ottan bahseden hadisi tahrif etmekte, görüntü ile izleyiciyi yanıltmakta, sonra da, ‘ Mekke yeşil idi, İslam alimleri bizi kandırıyor’ imajı çizmektedir. İbni Hişam’dan rivayet edildiğini iddia ettiği, ‘sulak ve ağaçlarla kutsanmış şehir.’ cümlesini de yine Gibson iddiasına delil olarak kullanır. Sudan kasıt zemzem ve kutsanmış ağaçlardan kasıtta, ağaçların kesiminin bizzat peygamberimizce yasaklanmış olduğunu neden düşünmez bu araştırmacı (!). Devam edelim. Diğer bir rivayet ve çarpıtması: “Maviye şöyle anlatmıştır: Hubeyb, benim bulunduğum evde bir hücreye hapsedilmişti. Ben ondan daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün baktım elinde insan başı gibi kocaman bir üzüm salkımı vardı. Ondan yiyordu. Her gün böyle üzüm salkımı elinde görülürdü. O zaman hem de Mekke’de üzüm bulmak asla mümkün değildi. Allahû Teâlâ ona rızık veriyordu.” Allah’ın lütfu olan bu olaydan hareketle yazar, ‘orada üzüm yetişir’ sonucunu çıkarıyor. Yazar önce Mekke’yi sulak bir arazi gibi göstermeye çalışır sonra da İslam alimlerinin bu bilgiyi ( Yani aslında sulak olan arazinin Petra olduğunu) gizlediğini ileri sürmektedir. “Mekke şehrinde meyve yetişmezdi.” (Buhârî, Megâzi 28) Mekkeliler; Medine, Şam, Yemen ve Taif gibi çevre kentlerden gelen meyveleri bilirlerdi.


Mekke diye bir yer yok mu? Oryantalist tarafından kaleme alınmış olan Encyclopaedia of Islam isimli eserin 154. sayfasında Makka maddesinde şöyle yazar: “Pre-Islamic Mecca.—Mecca had been a sacred site from very ancient times. It was apparently knownto Ptolemy as Macoraba” : İslam Öncesi Mekke- Mekke çok eski zamanlardan beri kutsal bir şehir idi. Görünüşe göre Ptolemy ( Batlamyus, doğumu MS 100) tarafından Macoraba olarak biliyordu. “Sebe ve Habeş dilinde “mukaddes ibadet mahalli, tapınak” gibi anlamlara gelen Macoraba, aynı mânada olmak üzere seslilerin belirtilmediği Güney Arabistan yazısıyla “mkrb” şeklinde yazılan mekverab kelimesinden türemiştir ve Arapça kurb kökünden makreb (kurban yeri, mihrap, mukaddes yer) kelimesine dayanmaktadır.” (Mustafa Sabri Küçükaşcı, Cahiliye’den Emevîler’in Sonuna Kadar Haremeyn, s. 16)

Fil vakasında hareketle, fillerin çölde yaşayamayacağını, dolayısı ile fil olayının Petra’da olduğunu da ileri sürerler. Halbuki çöl filleri vardır ve bir gecede 70 km yürüyebilir ve 3 gün susuz yaşayabilirler.


Safa ve Merve tepeleri var mı gerçekten? Günümüzde Safa ve Merve tepeleri arası yükseltilmiş ve küçük kayalık gibi kalmışlardır. Zaten onlara Safa ve Merve tepeleri adı verilir.
Put tapınakları Petra’dadır, Mekke’de yoktu iddiası: Arabistan’da önce tevhit dini İslam tüm putları devirmiş ve yok etmiştir. Günümüzde de peygamber ve sahabi ile alakalı hatıraları ortadan kaldırmayı mezheplerinin ilkelerinden kabul eden Vahhabiler, ancak son zamanlarda, toprak altında kalan ve İslam öncesine ait olan bazı putları arkeolojik kazılar sonucu bulurlar ve müzede teşhir edilirler.