EVRENDE DÜZEN Mİ VAR KAOS MU?[CEVAP 2] VİDEOSUNA REDDİYE


 EVRENDE DÜZEN Mİ VAR KAOS MU?[CEVAP 2] VİDEOSUNA REDDİYE             


YAZAR: Onur Kenan AYDOĞDU

( Hacettepe Üniversitesi / Biyoloji Bölümü )


     Merhabalar, gün geçmiyor ki bazı ideolojik saplantılı insanlar sırf kendi ideolojisini doğrulamak için bilimi kendi  ideolojisine alet etmesin ve de sahte bilim satmasın. Dünyada hiçbir zaman hiçbir yerde görülmemiş, ateist-deist , dindar-dinsiz kimse tarafından söylenmemiş bir iddia maalesef günümüzde ve de ülkemizde sahtekar 1-2 bilim adamı tarafından manipüle ve yalanlarla insanlara anlatılmasından dolayı pek çok insanın kafasında yer edinmeye başladı ve de hala bu tarz sahtekarlar tarafından da manipüle edilmeye devam ediyor. Evet sizin de tahmin edeceğiz üzere o iddia ; Evrende düzen yok!

   Bilim adamı adayı olan biri olarak ‘’Evrende düzen yok’’ sözünü  yazmak bile bana azap veriyor ve utandırıyor. Evrende düzen yok diyebilmek için ya aklı inkar etmek lazım ya da bile bile sahtekarlık yapıp yalan söylemek gerekir. Bu tür akıl düşmanı  yalancılar sebebi ile ‘’Evrende düzen yok!’’ diyenler türedi. Hatırlarsınız , geçtiğimiz günlerde bu yalana kısa bir retorik ile cevap vermiştik.(Bu yazıyı okumak için; https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/evrendeki-duzen-uzerine-ksa-bir-retorik.html) .Ama yalancılar ve mantık hatası yapanlar tükenmiyor ,bu yalana ve mantık hatasına ortak olanlardan biri de youtube’daki  ‘’Din ve Mitoloji’’ kanalı. Bu yazımızda düzeni zar zor inkar etmeye çalışan her daim mantık hataları ve cahillik ile dolu olan bu kanalın düzenle ilgili ’Evrende düzen yok’’ videosunu inceleyeceğiz ve de ne kadar doğru? Ne kadar gerçekçi? Ne kadar mantıklı bakacağız. Öncelikle kanalın cevap vermeye çalıştığı Kafile kanalının ilgi videosunu aşağıya koyup yazımıza başlayalım.

İÇİNDEKİLER;

1-DÜZEN NEDİR? 

1.1-EVRENDEKİ KUSURSUZ DÜZENE VE YASALARA BAZI ÖRNEKLER  

1.2-DÜZEN/YASA, DÜZENİN VARLIĞI VE DE TANIMI HAKKINDA BİLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ

1.3-DÜZEN KARŞITLARI DÜZENDEN NE ANLIYOR?

1.4-KUSUR,HATA,KÖTÜ NEDİR? EMPRİKLER,MANTIKSAL POZİTİVİSTLER VS. BU KAVRAMLARDAN BAHSEDEBİLİR Mİ?

1.5-HASTALIKLAR,HAYVANLARIN BİRBİRİNİ YEMESİ,DOĞAL AFETLER  DÜZENSİZLİK MİDİR?

1.6-KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE DE BİLİM İLİŞKİSİ

1.7-BİLİMİN TEMEL VARSAYIMLARINDAN DÜZEN VE DE ÜNİFORMİTARYANİZM

2.-KAFİLENİN ''EVRENDE DÜZEN Mİ VAR KAOS MU?'' VİDEOSUNA CEVAP, İDDİALAR VE İDDİALARA CEVAPLAR

3-DÜZEN HAKKINDA KONUŞMAK DİNSİZLER İÇİN NEDEN ÇELİŞKİLİDİR?
3.1-MUCİZE VE DÜZEN
3.2-TEKNOLOJİ VE DÜZEN
3.3-ZAMANSAL VE MEKANSAL DÜZEN
3.4-KUR'AN'DAKİ BİLİMSEL HATALAR(!) VE DÜZEN



    Yazıya devam etmeden önce videoyu iyice izleyiniz gerekirse not alınız. Biz de iddialara cevap vermeden önce ''Düzen Nedir?, Düzen-Bilim ilişkisi nasıl? Bilim adamları bu konu hakkında ne diyor?'' vb. konularda konuşalım.

1-DÜZEN NEDİR?

       Evet en önemli sorulardan birisi budur. Düzen nedir? Daha tanımını yapmadığınız bir kavram üzerine konuşamazsınız değil mi? Tıpkı iyi ve kötü gibi , daha kötü nedir iyi nedir tanımını yapmadan ''Bu iyidir şu kötüdür'' diyemezsiniz eğer diyorsanız bu koca bir ahmaklıktır. İyi sizin için nedir onu tanımlayın sonrasında ne iyi ne kötü bu konuşulur. İşte daha işin en başında Terminoloji yoksunluğu varken düzen karşıtlarının düzen yok diye bir çıkış ile çıkış yapması sizce nasıl bir ahmaklıktır peki? Ben söyleyeyim KOCA bir ahmaklıktır. Önce ''Düzen nedir?'' Bunun bir tanımını yapın sonra gelir şu düzen değil bu düzen değil, bu düzen olmaz vb. diye eleştirinizi getirirsiniz. Size birisi düzen yok derse bunu diyenlere ilk iş olarak şunu demelisiniz  düzen nedir? Gelin düzenin basmakalıp tanımına bakalım sonra kendi tanımızı yapalım bir de karşı taraf düzenden kasıt ne diyor buna bakalım.TDK'dan terim bakmayı sevenler için ilk önce TDK tanımı verelim; Düzen:Belli yöntem, ilke veya yasalara göre kurulmuş olan durum, uyum, nizam, sistem. Ne kadar doğru ve mantıklı değil mi? Kesinlikle TDK'ya katılıyoruz ve de biz kendi tanımımızla devam ediyoruz. Düzen nedir?

1-Düzenin var olacağı ve düzenden söz edilecek yerde düzenin varlığının anlaşılmasına dair genelde ve parçada kurallar, yasalar bulunması

2-Var olan bu yasalara ve kurallara da düzenden bahsedilen ortamda genelde ve parçada zaman bağımsız ve de mekan bağımsız uyulmasıdır.

Bu düzen tanımını ister fen bilimlerinden ister sosyal bilimlerde her yerde görmeniz mümkündür. Gelin bir de anoloji ile açıklayalım; Bir okulumuz var ve bu okul DÜZENLİ mi diye bakacağız. İlk neye ihtiyacımız var? Tabiki bir tanıma o zaman kendi tanımımızı alalım ve diyelim ki bu okulda genelde ve parçada kurallar olmalı nedir mesela bunlar? Öğretmenler için ayrı müdürler için ayrı öğrenciler için ayrı kurallar. Öğretmenin kılık kıyafeti, derse giriş-çıkış saatleri ,okulda uyulması gereken etik kurallar ve de öğrenciler içinde geçerli olmak üzere daha pek çok kural. Peki bu düzenli olması için yeterli mi yani kurallar var güzel peki bunlarla iş bitti mi? Elbette hayır, bir de bu kurallara uyulması lazım. Eğer parça-genel , öğretmen-öğrenci bu kurallara uyarsa tamamdır bu okul düzenlidir deriz.

Kur'an-ı Kerim'de düzenin varlığına , düzenin kural, yasa, ölçü olduğuna dair ayetler;

Göklerin ve yerin mülkü O’nundur; çocuk edinmemiştir. O’na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, onu belli bir ölçüyle takdir etmiştir. (25 Furkan Suresi, 2)

Tegabün Suresi, 3. ayet: Gökleri ve yeri hak olmak üzere yarattı ve size düzenli bir biçim (suret) verdi; suretlerinizi de güzel yaptı. Dönüş O'nadır.

Fatır Suresi, 13. ayet: Allah Geceyi gündüze bağlayıp-katar, gündüzü de geceye bağlayıp-katar; güneşi ve ayı emre amade kılmıştır, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedir. İşte bunları yaratıp düzene koyan Allah sizin Rabbinizdir; mülk O'nundur. O'ndan başka taptıklarınız ise, 'bir çekirdeğin incecik zarına' bile malik olamazlar. 

Ra'd Suresi, 2. ayet: Allah O'dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
  • Secde Suresi, 5. ayet: Gökten yere her işi O evirip düzene koyar. 
  • Casiye Suresi, 5. ayet: Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), 
  • Allah'ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları 
  • belli bir düzen içinde yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır.
  • Furkan Suresi, 2. ayet: Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde 
  • ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
  • İnfitar Suresi, 7. ayet: Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' 
  • Kıyamet Suresi, 38. ayet: Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı
  •  ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'
  • Kamer Suresi, 49. Ayet:“Gerçek şu ki, Biz her şeyi şaşmaz bir düzen içinde yarattık/ 
  • her şey zamanı gelince gerçekleşir”
  • Ayetlerden de anlaşılacağı üzere Kur'an-ı Kerim ALLAH'ın evreni düzenle,kurallarla yasalarla yönettiğini ve de 
  •  düzenin kendisinin de yasa,kural, ölçü olduğunu söylemektedir. Kur'an'a göre gece  ile gündüzün birbiri ardında 
  • gelişi,yağmurun yağışı,insanın embriyonik süreci, gezegenlerin yörüngelerinde akıp gitmeleri vb. olaylar düzen 
  • ve kural içindedir.
  •  Elbette bu kesinlikle doğrudur hiçbir mantığı olan insan evrendeki düzeni ve yasaları inkar etmez.
  •  Hele ki bir bilim adamı ise....
  • 1.1-EVRENDEKİ KUSURSUZ DÜZENE VE YASALARA BAZI ÖRNEKLER  
  • Bu bölümde konunun daha iyi kavranılması için evrendeki kusursuz, muazzam düzene ve yasalara dair bazı örnekler 
  • vereceğiz ve bazılarını açıklayacağız.
  • Yeryüzündeki yaşamın oluşması
  • Ay'ın Dünya'ya uzaklığı/yakınlığı
  • Dünya'nın etrafını saran atmosfer tabakasının inceliği/kalınlığı
  • Sabah güneşin doğması
  • Akşam güneşin batması
  • Güneş sistemindeki düzen ve bu düzenin bozulmaması
  • Havadaki oksijenin tükenmemesi
  • İnsan vücudundaki damarların taşıdığı kanların karışmaması
  • İnsanın vücudundaki düzen 
  • Güneş, Dünya ve Ay'ın konumları,
  • Dünya, Güneş ve Ay'ın dönüş hızları,
  • Gezegenlerin sahip olduğu yörüngelerin korunması,
  • Insan vücudundaki bölgelerin konumları,
  • Mevsimlerin oluşumu,
  • Yer çekimi seviyesi,
  • Dünya atmosferindeki gazların dengesi,
  • Dünya yüzeyindeki su miktarı,
  • Atmosfer basıncı seviyesi
  • Dünya'nın kendi etrafında belli bir sürede dönmesi
  • Mevsimlerin sürekliliği
  • Dünya'nın konumu 
  • Gece ve gündüzün birbirini izlemesi
  • Su döngüsü
  •  Suyun kaldırma kuvveti,
  •  Yer çekimi kuvveti,
  •  Basınç kuvveti,
  •  Suyun buharlaşması,
  •  Hava basıncı,
  •  Isıtılan metalin genleşmesi,
  •  Suyun kaynama noktası,
  •  Buzun erime noktası,
  •  Özgül ağırlık
  •  Suyun özkütlesi,
  •  Bir canlının doğması,
  •  Bir canlının üremesi,
  •  Bir canlının gelişmesi,
  •  Canlılığın devam etmesi,
  •  Canlılığın sona ermesi,
  •  DNA'nın yapısı,
  •  RNA'nın yapısı,
  •  Hareket Sistemi,
  •  Dolaşım Sistemi,
  •  Boşaltım Sistemi,
  • Sindirim sistemi,
  • Solunum Sistemi,
  • Lenf Sistemi,
  • Üreme Sistemi,
  • Endokrin Sistemi,
  • Kütlenin korunumu yasası (Lavoisier Yasası)
  • Katlı oranlar yasası (Dalton yasası)
  • İyonlaşma enerjisi
  • Molar Hacim (Gazlar İçin)
  • İdeal gaz yasası
  • Avogadro yasası
  • Boyle yasası
  • Charles yasası

  • Ve daha binlerce yasa ve de düzen. Gelin bu yasalardan ve düzenlerden bazılarına daha yakından bakalım.

  • Su döngüsü  



  • Su döngüsü yahut Hidrolojik döngü, suyun dünya yüzeyinin üstünde ve altında sürekli hareketini tanımlar ve okyanus ve denizlerden atmosfere, atmosferden yeryüzüne, ve yeniden deniz ve okyanuslara ulaşması şeklindeki genel turuna verilen isimdir. Evrenin korunumu yasası gibi, yeryüzündeki su kaynaklarının artmaz veya eksilmezliğini ifade eden bir terimdir ve bir başlangıç veya sonu yoktur.


    Dünyadaki su kütlesi zamanla oldukça sabit kalır, ancak suyun büyük buz, tatlı su, tuzlu su ve atmosferik su rezervuarlarına ayrılması, çok çeşitli iklim değişkenlerine bağlı olarak değişkendir. Su, nehirden okyanusa veya okyanustan atmosfere gibi bir rezervuardan diğerine, buharlaşma, yoğuşma, yağış, sızma, yüzey akışı ve yüzey altı akışının fiziksel süreçleriyle hareket eder. Bunu yaparken, su farklı formlardan geçer: sıvı, katı (buz) ve buhar.


    Su çevrimi, sıcaklık değişimlerine yol açan enerji değişimini içerir. Su buharlaştığında, çevresinden enerji alır ve çevreyi soğutur. Yoğunlaştığında, enerjiyi serbest bırakır ve çevreyi ısıtır. Bu ısı değişimleri iklimi etkiler.


    Döngünün buharlaşma aşaması suyu arındırır ve daha sonra toprağı tatlı su ile doldurur. Sıvı su ve buz akışı dünyadaki mineralleri taşır. Ayrıca, erozyon ve sedimantasyon gibi süreçlerle Dünya'nın jeolojik özelliklerinin yeniden şekillendirilmesinde rol oynar. Yeryüzündeki su kaynaklarını okyanuslar, denizler, göller ve yeraltı suları oluşturur. Dünya'daki su hareket eder, biçim değiştirir, bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılır, fakat gerçekte asla yok olmaz. Su döngüsü, yağış, buharlaşma (Evapotranspirasyon), yer üstü ve yer altı akışları olmak üzere üç temel aşamayı içerir.


    Mevsimlerin Oluşumu 






Mevsimler, ekliptik denilen dünyanın güneş etrafındaki yörüngesinin düzlemiyle dünyanın dönme ekseninin yaptığı açı sonucu ortaya çıkar. Bu sebeple dünyanın güneş etrafındaki hareketi sırasında kuzey ve güney yarım kürelerin yönelmesi değişir.

21 Marttan 23 Eylüle kadar kuzey yarım küre, güneye göre güneşe daha dönüktür ve daha çok güneş tarafından ısıtılır. Bu durum 23 Eylül- 21 Mart arasında tersine döner. Böylece kuzey yarım küresindeki mevsimlere 21 Marttan başlayarak aşağıdaki gibi isim verilmiştir:

İlkbahar, 21 Mart-22 Haziran;
Yaz, 22 Haziran-23 Eylül;
Sonbahar, 23 Eylül-22 Aralık;
Kış, 22 Aralık-21 Mart.

Güney yarım küresinde mevsimlerin sırası tersine olup, ilkbahar 23 Eylül de başlar.

Mevsimler Dünya'nın kendi dönüşünün, güneşin etrafında döndüğü yörünge ile aynı hizada dönmemesinden kaynaklanırlar. Böylece yeryüzünden gök'e bakıldığında güneş dünyanın heryerinde farklı bir yükseklikte gökyüzünden geçer.

"Kuzey-kışı" döneminde dünyanın Güneyküresi güneşe doğru yöneliktir, ve Kuzeyküresi daha az Güneş ışığı alır. "Güney-kışı" döneminde ise dünyanın Kuzeyküresi güneşe yöneliktir ve kuzeyde sıcak mevsimler başlar. Yani dünyanın Kuzeyküresinde Yaz başladığı zaman Güneyküresinde (örneğin Güney Afrika ya da Avustralya'da) kış başlar.

Dünya'nın eksen eğikliği ve yıllık hareketine bağlı olarak dört önemli gün ortaya çıkar. Bu günler mevsim başlangıcı olduğu için “Gündönümü” adı da verilir. 21 Mart ve 23 Eylül Ekinoks tarihleri, 21 Aralık ve 21 Haziran Solsüs tarihleridir.

Gündönümü tarihleri gündüz sürelerinin uzamaya veya kısalmaya döndüğü tarihlerdir. Ekinoks tarihleri ise güneş ışınlarının Ekvator'a dik düştüğü ve bütün Dünya'da gece ve gündüz sürelerinin eşit olduğu tarihlerdir. Eğer eksen eğikliği olmasaydı, Dünya güneş etrafında dolanırken, güneş ışınlarının yere düşme açısı değişmeyecek, sıcaklık değişimleri gerçekleşmeyecek, böylece mevsimler de oluşmayacaktı.

Suyun Kaldırma Kuvveti (Arşimet Prensibi)


Arşimet prensibi, bir sıvı içindeki katı bir cismin, taşırdığı sıvının ağırlığına eşit bir batmazlık kuvveti ile yukarıya itildiğini belirtir. Ünlü bir deneyde Arşimet, aynı kütledeki altın bir taç ile bir altın külçesinin taşıracakları su miktarlarının aynı olması gerektiğini ileri sürmüş ve bunu doğrulayamayınca tacın saf altın olmadığını anlamıştır.

Suyun kaldırma kuvvetiArşimet tarafından fark edilen ve ileri sürülen bir ilkeyle, açıklığa kavuşmuştur. Su, kendi yoğunluğundan da az yoğunluğa sahip olan cisimleri, yüzeyine doğru itmektedir. Yoğunluk farklılıklarından ortaya çıkan itme kuvveti etkisiyle cisim yüzmeye başlar. Burada her ne kadar gemi ve deniz mühendisliğinin alanına girdiğinden, örnek su olarak alınmışsa da bu ilke sıvılar için de genel kuraldır.

Yoğunluk karşılaştırması basit şekilde söyle yapılabilir: elinize alacağınız bir kabı taşana kadar doldurun. Tabi önce o kabı da ondan daha büyük olan başka bir kaba koyun. Sonra da yüzebilecek herhangi bir cismi kaba atın. Büyük kapta biriken taşma suyu, varsa bir ölçekle (çamaşır makinesi toz ölcüsü veya ölçekli su sürahisi de olur) hacmini, bir teraziyle de cismin ağırlığını ölçün. Sonra bir bölme işlemiyle cismin ağırlığını, hacme bölün. Bulduğunuz o rakam kabaca o cismin yoğunluğunu verir. Bu sayı birden küçükse kaba attığınız cisim şu an suda yüzüyor durumdadır. Birden büyükse suya batmıştır. Anlaşılacağı gibi içme suyu kullandığımız düşünülmüştür ve içme suyunun yoğunluğu 1'dir.

Aslında bu doğal olay yüzmenin de nasıl gerçekleştiğini ortaya koyar. Arşimet bu deneyi aynı büyüklükteki iki altın parçayı terazinin iki koluna bağlayıp birini suya batırarak yapmıştır. Yukarıda açıklanan kendi bulduğu yöntemle altınların ikisi de gerçekse yoğunluklarının aynı kalacağını, biri farklı karışımlardan oluşan altınsa yoğunluk farkıyla ortaya çıkacağını ileri sürmüş ve kanıtlamıştır.

Kaldırma kuvvetinin formülü şöyle verilmiştir:

Burada FK kaldırma kuvvetini, Vbatan batan hacmi, ρsıvı sıvının yoğunluğunu ve g yerçekimi ivmesini belirtir.


Basınç Kuvveti


Basınç kuvveti nedir?

Basınç kuvveti de bir yüzeye uygulanan basınçla yüzey alanının çarpımına eşittir: F = P x A. Basınç kuvveti, kuvvet olduğu için vektörel bir büyüklüktür, birimi de kuvvet birimi olan Newton (N)’dur. Basınç neden skalerdir sorusunun yanıtı aynı zamanda basınç kuvvetiyle basınç ilişkisi için de geçerlidir. Skaler olan basıncı yüzey alanı vektörüyle çarpınca basınç kuvveti vektörü elde edilir.

Katı basıncı nedir? Nelere bağlıdır?

Katı basıncı katı haldeki bir cismin bir başka yüzeye dokunduğunda o yüzeye uyguladığı basınçtır. Basınç bir yüzeye uygulanan dik kuvvetin yüzeyin alanına oranıdır: P = F/A. Basınç kuvveti de bir yüzeye uygulanan basınçla yüzey alanının çarpımına eşittir: F = P x A. Katı basıncı yüzeye uygulanan kuvvete ve yüzeyin alanına bağlıdır.

Katılar üzerlerine uygulanan kuvveti aynı yönde ve büyüklükte iletirler ama üzerlerine uygulanan basıncı aynı büyüklükte iletmeyebilirler. Örneğin, bir raptiyenin geniş yüzeyine uygulanan kuvvet, uygulanma yönünde sivri uca kadar değişmeden iletilir. Ama geniş uçtaki basınç yüzey büyük olduğu için az, sivri uçtaki basınç yüzey küçük olduğu için fazla olur.

Katı basıncını hesaplamak için uygulanan kuvvetin nereden geldiğini bilmek gerekir. Genellikle katı basıncından bahsederken katı bir cismin ağırlığının, cismin oturduğu yüzeye uyguladığı basınç kastedilir. Ama cismin üstüne bastırılabilir ya da cisme yukarı doğru bir miktar kuvvet uygulanabilir; bu durumlarda cismin ağırlığıyla aynı yönde uygulanan kuvvetleri de hesaba katmak gerekir.

Hava Basıncı


Atmosferi oluşturan gazlar, ağırlıkları ile cisimler üzerine bir kuvvet uygular. Bu kuvvete atmosfer basıncı denir. Atmosfer basıncı barometre ile ölçülür ve milibar(mb) birimi ile değerlendirilir. Normal hava basıncı, 45° enleminde, 15°C sıcaklıkta ve deniz yüzeyinde 1cm² ‘lik yüzeye düşen havanın ağırlığıdır. Bu ağırlık 1033 gr’dır ve 1013 mb hava basıncına eşittir.

1013 milibar normal basınç kabul edilir. Bu değerin üzerindekilere yüksek basınç(antisiklon), altındakilere ise, alçak basınç(siklon) denir. Yeryüzünde şimdiye kadar ölçülmüş en yüksek basınç değeri 1079 mb’dır. Ölçülen en düşük basınç ise 886 mb’dır. Hava basıncı ilk kez 1643 yılında İtalyan bilim adamı Torricelli tarafından civalı bir barometre ile ölçülmüştür. Toriçelli, deneyini deniz seviyesinde 15°C’de yapmıştır. Uzunluğu 1 metre olan ucu kapalı 1 cm çapında cam boru tamamen civa doldurularak açık ağzı kapatılmış ve civa kabına daldırdıktan sonra açılmıştır. Boru içerisindeki civa tamamen kaba boşalmayıp 76 cm’de dengede kaldığı gözlenmiştir. Atmosfer basıncı yere ve zamana göre farklılık gösterir.

Atmosfer basıncını etkileyen faktörler şunlardır;
1. Sıcaklık
Hava ısındıkça genleşir ve hafifler. Soğudukça sıkışır ve ağırlaşır. Bu nedenle havanın soğuk olduğu yerlerde basınç yüksek, sıcak olduğu yerlerde düşüktür. Yani sıcaklıkla basınç arasında ters orantı vardır. Bu yüzden ekvatorda alçak basınç alanı, kutuplarda ise yüksek basınç alanı bulunur.
2. Mevsim
Mevsime göre sıcaklık değiştiği için atmosfer basıncı da değişir. Örneğin; Türkiye’de yaz mevsiminde daha çok alçak basınç alanları, kış mevsiminde ise yüksek basınçalanları oluşur.
3. Yükseklik
Yükselti ile basınç arasında ters orantı vardır. Yükseklere çıkıldıkça atmosferin basıncı düşer. Bunun nedeni yükseldikçe atmosferin kalınlığı ile birlikte ağırlığının ve gazlarının yoğunluğunun azalmasıdır.
4. Yerçekimi
Yerçekimi ile basınç arasında doğru orantı vardır. Yerçekimi arttıkça basınç da artış gösterir. Cisimlerin ağırlığı yerçekimine bağlıdır. Yerçekimi dünyanın şeklinde dolayı ekvatorda az, kutuplarda fazladır. Buna bağlı olarak hava basıncı ekvatorda, kutuplara göre daha azdır.
5. Dinamik Etkenler
Hava kütlelerinin alçalarak yığılması veya yükselerek seyrelmesi sonucunda ortaya çıkar. Örneğin troposferin üst kısımlarında ekvatordan kutuplara doğru esen ters alize rüzgarları dünyanın günlük hareketinin etkisiyle 30° enlemleri civarında alçalarak yüksek basınç alanlarını oluştururlar.
Batı ve kutup rüzgarları ise 60° enlemleri civarında karşılaşıp yükselirler ve burada alçak basınç alanalrını oluştururlar. Bu şekilde hava hareketlerine bağlı olarak oluşan basınç merkezlerine dinamik basınç merkezleri denir.
6. Rüzgarlar
Rüzgarlar havanın yoğunluğunu ve sıcaklığını etkileyerek atmosfer basıncını değiştirir.

DNA'nın yapısı


Gezinti kısmına atlaArama kısmına atla

DNA yapısı, hem tek iplikli hem çift iplikli DNA'da çeşitli biçimler gösterir. Hücreler için DNA'nın yapısıyla ilişkili olan DNA'nın mekanik yapısı hücreler için önemli bir sorun yaratır. DNA'nın okunması veya ona bağlanmasıyla ilgili her hücresel süreç, onun tanınması, paketlenmesi veya değişime uğratılmasına etki edecek şekilde onun mekanik yapılarını da kullanır ya da değiştirir. DNA 'nın aşırı uzunluğunun (bir kromozomdaki DNA'nın uzunluğu 10 cm'yi bulabilir), onun sertliğinin ve sarmal yapısının bir sonucu olarak, hücre DNA'sının düzenlenebilmesi için histon gibi yapısal proteinler ve topoizomeraz ve helikaz gibi enzimler evrimleşmiştir. DNA'nın özellikleri onun moleküler yapısı ve dizisi ile yakından ilişkilidir. Özellikle DNA ipliklerini birbirine bağlayan hidrojen bağları ve elektronik etkileşimlerin, her bir iplikteki bağların kuvvetine kıyasla olan zayıflığı, bu ilişkide önemli bir rol oynar.

DNA'nın mekanik yapısını doğrudan ölçebilen deneysel teknikler nispeten yenidir ve çözelti içinde yüksek çözünümlü görüntüleme genelde zordur. Buna rağmen, bilimciler bu polimerin mekanik özellikleri hakkında büyük miktarda veri üretmişlerdir ve DNA'nın mekanik özelliklerinin hücresel süreçlere olan etkileri halen aktif olarak araştırılmakta olan bir konudur.

Çoğu hücrede bulunan DNA'nın uzunluk bakımından mikroskobik olduğunu belirtmek önemlidir—her bir insan kromozomundaki DNA birkaç santimetre uzunluğundadır. Dolayısıyla, hücreler DNA'yı içlerinde taşıyabilmek için onu sıkıştırmak veya "paketlemek" zorundadırlar. Ökaryotlarda, histon olarak adlandırılan makara gibi proteinler etrafından DNA'nın sarılması ile bu gerçekleşir. Bu DNA-protein kompleksinin daha da çok sıkıştırılması sonucu mitoz bölünme sırasında görülen kromozom yapıları meydana gelir.


Dolaşım Sistemi




Dolaşım sistemi; akciğerlerden gelen oksijenize kanı vücüdun tüm bölgelerine ileten arteryal sistem ve deoksijenize kanı temizlenmek üzere kalbe geri taşıyan venöz sistem ile lenf sistemi ve kan yapım-yıkımının gerçekleştiği organlar bütünüdür.


5.1. Dolaşım Sistemi


Kalp, arterler (atardamar), venler (toplardamar), kapiller (kılcal damar) ile kan yapım ve yıkımının gerçekleştiği yerler bütününe; vücudun tüm bölgelerine kan gönderen sistemine, kardiyovasküler sistem (dolaşım sistemi) denmektedir.


5.2. Kalp


Erkeklerde ortalama 250-390 gr ve kadınlarda 200-275 gr ağırlığında, fibromusküler bir organdır. Yaklaşık 12 cm uzunluğunda, 9 cm genişliğindedir. Toraks boşluğunda, akciğerler arasında mediastinum medium’da, sternum’un (göğüs kemiği, iman tahtası) arkasında bulunur. 1/3’ü göğüs orta hattının sağında, 2/3’ü orta hattın solundadır. Apex cordis denen bir tepesi ve basis cordis adı verilen bir tabanı ile ters bir koni şeklindedir (Resim 2-3). Aşağıda diaphragma ile ve arkada özofagus ile komşudur.

Sağ-sol 2’şer atrium ve 2’şer ventrikül olmak üzere kalbin toplam 4 odası mevcuttur. Her atrium’un üst-ön yüzünde auricula adı verilen, atrium’un kan hacmini arttıran bir kese bulunur. Atrium’lar arasında septum interatriale isimli, ventrikül’ler arasında ise septum interventriculare isimli sağ ve sol dolaşımı birbirinden ayıran duvarlar bulunmaktadır. Bu septumlar sayesinde sağ atrium ve sağ ventrikül aracılığı ile akciğerlere pompalanan kirli kan ile; sol atrium ve sol ventrikül aracılığı ile vücuda pompalanan temiz kan birbirine karışmaz.

Atrum’lar ve ventrikül’ler arasında ise valva atrioventricularis denen sağ ve sol toplam 2 kapakçık bulunmaktadır. Atrioventriküler kapakçıkların amacı; kanın ventrikül’lerden atrium’a geri kaçmasını engellemektir. Sağ atrium ve sağ ventrikül arasında bulunan kapakçık; valva tricuspidalis (triküspit kapak, valva atrioventricularis dextra) olup, 3 yaprakçığı (küspisi) bulunmaktadır. Sol atrium ve sol ventrikül arasında bulunan kapakçık ise; valva mitralis (mitral kapak, valva atrioventricularis sinistra) olup, 2 yaprakçığı (küspisi) bulunmaktadır.

Kalbin pompa işlevi gören bölümü ventriküllerdir. Vücüdun diğer kısımlarından v. cava superior ve v. cava inferior aracılığı ile sağ atrium’a gelen kirli kan, triküspit kapağı geçerek sağ ventrikül’e pompalanır. Sağ ventrikül’de biriken kan ise truncus pulmonalis aracılığı ile akciğerlere pompalanır. Akciğerlerde temizlenen kan ise vena pulmonalis’ler aracılığı ile sol atrium’a gelir. Bu dolaşıma Küçük Kan Dolaşımı denmektedir.

Sol atrium’da biriken oksijenden zengin arteryel kan, mitral kapağı geçerek, sol ventrikül’e pompalanır. Son olarak sol ventrikül aracılığı ile aorta’ya ve tüm vücuda pompalanır. Dokuları besledikten sonra venöz (kirli) kan olarak vena cava superior ve inferior aracılığı ile sağ atrium’ a geri döner. Bu dolaşıma da Büyük Kan Dolaşımı (Sistemik Dolaşım) denmektedir.


Boşaltım Sistemi



Boşaltım sisteminin vücut dengesinin (homeostasi) sağlanmasında çok önemli bir yeri vardır.

Böbrekler, üreterler ve idrar kesesinden oluşan boşaltım sistemi, yapım-yıkım sırasında ortaya çıkan atık maddelerin atılımından sorumludur. Vücut işlevlerinin sürekliliği için hücrelerden atık maddelerin atılması gerekir. Katı ve sıvı atıklar, kan içinde erimiş olarak taşınırlar ve böbreğe ulaştırılarak süzülürler. Bu atıklar üreterler yoluyla idrar kesesine geçerek, belli aralıklarla idrar olarak depolanıp, değişik aralıklarla vücuttan atılırlar.

Böbrekler;

Böbrekler, omurgalılarda bulunan fasulye biçiminde 2 tane boşaltım organıdır. 10 cm kadar olabilen böbrekler, boşaltım sisteminin bir bölümünü oluştururlar. Bu organlar, başta üre olmak üzere atıkları kandan süzer ve onları artmış su ile birlikte idrar olarak boşaltırlar. Böbrekleri ve böbreklere etki eden hastalıkları inceleyen tıbbi dal nefrolojidir. Nefroloji, adını Yunanca "böbrek" anlamına gelen nephros sözcüğünden alır. Böbrek(ler) ile ilgili anlamında kullanılan renal sözcüğü ise Latince renalis sözcüğünden gelir. Kanımızda atık maddelerin yanı sıra karbonhidratların yağların ve proteinlerin sindirilmesi sonucu oluşan küçük moleküller,vitaminler ve su gibi yararlı maddelerde bulunur.

Böbreklerin içindeki süzme birimlerine nefron denir. Her bir nefron; malpighi cisimciği, proksimal tüp, Henle kulpu ve distal tüp adı verilen kanalcıklardan oluşur[1]. Ortalama bir insan böbreğinde 1 ila 2 milyon arasında nefron bulunur. Bu nefronlarda süzülme, geri emilim ve salgılama işlemleri gerçekleşir. Böbreklerin içinde bir de havuzcuk bulunur.

Üreterler;

Üreterler, böbrek ile idrar torbası arasında bulunurlar. 25–30 cm uzunluğunda, 4–7 mm çapında, kas liflerinden oluşmuş boru şeklinde yapılardır. Böbreklerde oluşan idrar bu ince borucuklar vasıtasıyla idrar kesesine ulaşır. Üreter pars abdominalis ve pars pelvica olmak üzere iki kısımda incelenir. Üreterin üç yerde darlığı vardır. Birinci darlık başlangıç yerinde, ikinci darlık linea terminalis’i çaprazladığı yerde, üçüncü darlık da idrar kesesine girdiği yerdedir (en dar yeri burasıdır).

İdrar Kesesi;

İdrar kesesi yoğun kas liflerinden oluşmuş, idrarın depolandığı, genişleme özelliği bulunan torba biçiminde bir yapıdır. İdrar torbası dolduğunda kesenin duvarını oluşturan kas lifleri gerilerek idrara çıkma hissi uyandırır ve duvarındaki kasların kasılması ile idrar kesesi boşalır. Kadınlarda pelvis boşluğunun tabanında, erkeklerde rektumun önünde ve prostatın üzerindedir.

Üretra;

İdrarın idrar torbasından alınarak, vücut dışına atıldığı son yerdir.


Kütlenin korunumu yasası (Lavoisier Yasası)



Kütlenin korunumu yasası, zaman zaman Lomonosov-Lavoisier kanunu olarak da adlandırılan, kapalı bir sistemde var olan çevrimler ve işlemler ne olursa olsun, kütlenin sabit kalacağını belirten kanundur. Denk bir ifadeyle açıklamak gerekirse kütlenin durumu yeniden düzenlenebilir fakat kütle yaratılamaz veya yok edilemez. Böylece, kapalı bir sistem dahilindeki her türlü kimyasal tepkime ve proseste tepkenlerin (yani reaktantların) kütlesi, ürünlerin kütlesine eşit olmalıdır.

Buna göre: Kimyasal olaylara giren maddelerin kütleleri toplamı oluşan ürünlerin toplamına eşittir. X + Y ® Z + T tepkimesinde X ve Y girenler (reaktif) olup, Z ve T (ürünler)’ye kütlece eşittir.

Kimyasal maddelerin kütleleri atom sayıları ile orantılı olduğundan tüm kimyasal tepkimelerde atom sayıları korunur.

Örneğin 1 mol C atomu 12 gram, 1 mol O2 molekülü 32 gramdır. Buna göre 1 mol CO2 atomu 44 gram olur:

C + O2 = CO2
12 gram + 32 gram = 44 gram

İyonlaşma enerjisi



İyonlaşma enerjisi ya da iyonizasyon enerjisigaz halindeki bir atomun son temel enerji seviyesindeki çekirdek tarafından en az kuvvetle çekilen bir elektronu koparmak için verilmesi gereken en az enerji miktarıdır. Elementlerin elektron alış verişi sonucu oluşturdukları katyon ve anyonların oluşturduğu tepkimelerdir.Asitlerin iyonlaşması demek, kendini oluşturan (+) ve (-) yüklü iyonlarına ayrışması demektir.Asitler, saf haldeyken elektrik akımını iletemeyip sadece suda çözündüklerinde elektrik akımını iletebilirler. (Asitlerin elektrik akımını iletebilmesi için iyonlaşması gerekir. Çünkü çözeltilerde elektrik akımının iletilmesini (+) ve (-) yüklü iyonlar sağlar.) Mesela;

• HCl (suda)(aq) → H+ + Cl-

HCl + H2O → (H3O)+ + Cl- gibi

Bazların iyonlaşması demek, kendini oluşturan (+) ve (-) yüklü iyonlarına ayrışması demektir

1. iyonlaşma enerjisi, 2. iyonlaşma enerjisinden daima daha azdır. Yani bir sonraki elektronu koparmak için daha fazla enerji gerekir. Nötr hâldeki bir atomun son katmanındaki bir elektronu koparmak için harcanan enerji, 1. iyonlaşma enerjisidir. İlk elektron koparıldıktan sonra ikinci elektron için, yani +1 iyonunu +2 yapmak için gereken enerji ise 2. iyonlaşma enerjisidir.



Boyle yasası



Boyle yasası (Bazen Boyle-Mariotte yasası veya Uçucu Gazların Sıvılaştırılması olarak da bilinir), gaz yasalarından biridir. 1662'de İrlandalı doğa filozofu Robert Boyle (Lismore, County Waterford, 1627-1691) tarafından ilk defa basılmıştır. Yasa, Richard Towneley ve Henry Power tarafından Boyle'ın önüne getirilmiş ve Boyle da deneyleri yapıp sonuçları basmıştır. Robert Gunther ve bazı diğer otoritelere göre, deneyin aparatını hazırlayan Boyle'ın asistanı Robert Hooke, yasayı formülize eden insan olabilir. Hooke'un matematik konusundaki becerileri Boyle'ı aşıyordu. Hooke ayrıca, deneyler için gerekli olan vakum pompalarını da icat etmiştir. Fransız fizikçi Edme Mariotte (1620-1684), Boyle'dan bağımsız olarak formülü 1676'da bulmuştur. Bu nedenle de bu yasa, Mariotte ya da Mariotte-Boyle yasası olarak da isimlendirilebilir.

Boyle yasasına göre, sıcaklıklar sabit tutulduğu sürece, belirli ölçüde alınan bir ideal gazın hacmiyle basıncının çarpımı sabittir. Matematiksel bir anlatımla:

  • P paskal olarak basınç,
  • V kübik metre olarak hacim,
  • k gaz sabiti (8.3145 J/(mol K).

k sabitinin değeri, belirli miktarda alınmış gazların hacim ve basınç değerlerine göre yapılmıştır. Sistemde bir değişiklik yaparak - ki bu genellikle gazı içinde bulunduran kabın hacminin değiştirilmesiyle yapılır - yeni hacim ve basınç ölçülmüştür. Bu işlemlerin sonunda çıkan basınç ve hacmin çarpımı k sabitinin değeri olur. Bu noktada tamamiyle doğru olmamakla beraber, V olan hacim arttırıldığında, sıcaklığın sabit tutulduğu göze alınırsa, P olan basınç da bu arttırılmaya oranla azalır. Tam tersi de aynı şekilde geçerlidir; gazın hacmini düşürmek, basıncı arttırır.

Boyle yasası, genellikle, sadece hacim ya da basınç anlamında yapılan bir değişikliğin sonuçlarını önceden tahmin etmek için kullanılır. Belirli ölçüdeki herhangi bir gazın, sıcaklığın sabit tutulma şartıyla (bunun için soğutma ve ısıtma kullanılmalıdır), "önce" ve "sonraki" hacim-basınç ilişkisi aşağıdaki gibidir:

Bu denklem, genellikle herhangi bir (basınç ya da hacim) "sonra" öğesinin bulunması için kullanılır. Örnek:

Boyle yasası, Charles yasası ve Gay-Lussac yasası, birlikte toplam gaz yasası'nı ortaya çıkarırlar. Bu yasaya bir de Avogadro yasası'nın eklenmesi, ideal gaz yasasını ortaya çıkarır.


Ve daha yüzlerce, binlerce düzen ve de yasa var. Biz bu kısımlarda bazılarına değinmeye çalıştık ve de açıklamaya çalıştık. Gördüğünüz üzere suyun döngüsünden, dnanın yapısına, arşiment prensibinden hava basıncına, iyonloşma enerjisinden boyle yasasına kadar bilimin fizik,kimya,biyoloji,astronomi vb. doğa ile ilgilenen her alanında yüzlerce düzen ve de yasa bulmak mümkündür. Bu düzeni ve yasaları inkar etmek bilimi , aklı, gözlemi inkar etmektir. Bilim her daim bu yasaların ve de düzenin var olması sonucu yapılır, formüller çıkarılır, teknoloji üretilir. Bilim ve düzen arasındaki muhteşem ilişkiye yazımızın devamında devam edeceğiz.


1.2-DÜZEN/YASA ,DÜZENİN VARLIĞI VE DE TANIMI HAKKINDA BİLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ



Nobel ödüllü Ateist Teorik Fizikçi Albert Einstein evrendeki uyum ve bilim arasındaki ilişki hakkında ne diyor bakalım?

 ''Kuantum teorisi, gerçekliğimizin yeni ve zorunlu özelliklerini yeniden yarattı. Süreksizlik, sürekliliğin yerini aldı. Tek tek tanecikleri yöneten yasaların yerinde, olasılık yasaları belirdi.

Modern fiziğin yarattığı gerçeklik, eski günlerin gerçekliğinden çok başkadır. Ama bütün fiziksel teorilerin ereği gene aynı kalmaktadır.

Fiziksel teorilerin yardımı ile gözlenmiş olgular labirentinde yolumuzu bulmaya, duyum izlenimleri âlemimizi düzene sokup anlamaya çalışmaktayız. Gözlenmiş olgular, gerçeklik kavramımızın mantıklı sonuçları olsun istiyoruz. Teorik yorumlarımızın aracılığı ile gerçekliğin kavranabileceği inancı olmadan, evrenimizin iç uyumuna inanılmadan bilim olamazdı. Bu inanç, bütün bilimsel yaratmanın temel güdüsüdür (motive) ve hep öyle kalacaktır. Evrenimizin uyumlu olduğu inancını, o hiç sarsılmayan ve karşımıza çıkan engeller arttıkça daha da kuvvetlenen inancı anlamaya duyulan öncesiz özlemi, baştan sona bütün çabalarımızda, eski ve yeni görüşler arasındaki her dramatik kavgada tanıyoruz.''

[Albert Einstein/Fiziğin Evrimi kitabı ''Fizik ve Gerçeklik'' sayfa 209]

''Açıkçası, a priori (ön kabul) olarak, Dünya'nın ancak bizim onu düzenleyici aklımızla düzenlediğimiz takdirde kanunlu (düzenli) hale gelebileceğini beklememiz gerekir. Bu, bir lisandaki kelimelerin alfabetik dizilimi gibi bir düzen olacaktır...Ama maddesel Dünya'da, a priori olarak beklemememiz gereken çok yüksek seviyede bir düzen vardır. Bu bir ''mucize''dir ve bilgimizin gelişmesine paralel olarak daha da güçlenmektedir.''( Albert Einstein, Lettres a Maurice Solovine,1956, s.114-115)

''Benim hislerim bizim doğa yasaları şeklinde formüle etmeye çalıştığımız evrenin düzenini daha da derinlemesine anlamada insan zihninin yetersiz olduğunun bilinciyle dolu olduğum müddetçe dindarcadır.’’

[Albert Einstein/ Benim Sözlerimle Dünya s.289]

 

Tüm bu milyon kat düzeni ve kesinliğiyle evrenin kör bir şansın eseri olduğu fikri ne kadar güvenilirse, bir matbaanın patlaması sonucu bitmiş ve hatasız bir sözlüğün meydana gelmesi fikri de o kadar güvenilirdir.’’

 [Albert Einstein Benim Sözlerimle Dünya s.394]

 ’Bilim insanını evrensel bir nedensellik ele geçirmiştir. Onun dini duyguları, doğa yasalarının ahengine yönelik coşkulu bir hayret biçimini alır..’’

 [Albert Einstein / Benim Sözlerimle Dünya s.284]

 ‘’Ben bir ateist değilim ve kendime panteist diyebileceğimi de sanmıyorum. Aslında çok sayıda farklı dilde yazılmış yüzlerce kitapla dolu bir kütüphaneye giren küçük bir çocuğa benziyoruz. Çocuk bu kitapları mutlaka birisinin yazmış olduğunu bilir ama bu kitapların nasıl yazıldığı bilmez.Bu kitapların yazıldığı dilleri anlayamaz.Çocukta kitapların gizemli bir düzene göre yerleştirildiğine dair belli belirsiz bir kuşku uyanır ama bu gizemin ne olduğunu bilemez…’’

 Bence en akıllı insanın bile kafasındaki Tanrı düşüncesi bu çocuğun haline benzemektedir.Evrenin muazzam bir düzen ve belirli kurallar çerçevesinde işlediğini görür ama bu kanunlar pek anlayamayız. Ama belirli sınırları olan aklımız, takım yıldızlarını hareket ettiren gizemli gücü kavrayabilmektedir.’’

 [Antony Flew / Yanılmışım Tanrı Varmış s.98]

Amerikalı ateist kuramsal fizikçi ve kozmolog Lawrence Krauss , Einstein'ın düzen hakkındaki görüşünü nasıl ifade ediyor?


Şunu eklemem gerek ki Einstein'ın Tanrı'sı Kitab-ı Mukaddes'in Tanrı'sı değildi. Evrendeki düzenin varlığı, Einstein'da öyle derin bir hayret uyandırmıştı ki bu düzene manevi bir bağlılık duymuş ve Spinoza'dan hareketle ona "Tanrı" demişti.

[Lawrence Krauss/Hiç Yoktan Bir Evren sayfa 240]

‘’Ben bir ateist değilim ve kendime panteist diyebileceğimi de sanmıyorum. Aslında çok sayıda farklı dilde yazılmış yüzlerce kitapla dolu bir kütüphaneye giren küçük bir çocuğa benziyoruz. Çocuk bu kitapları mutlaka birisinin yazmış olduğunu bilir ama bu kitapların nasıl yazıldığı bilmez.Bu kitapların yazıldığı dilleri anlayamaz.Çocukta kitapların gizemli bir düzene göre yerleştirildiğine dair belli belirsiz bir kuşku uyanır ama bu gizemin ne olduğunu bilemez…’’

Bence en akıllı insanın bile kafasındaki Tanrı düşüncesi bu çocuğun haline benzemektedir.Evrenin muazzam bir düzen ve belirli kurallar çerçevesinde işlediğini görür ama bu kanunlar pek anlayamayız. Ama belirli sınırları olan aklımız, takım yıldızlarını hareket ettiren gizemli gücü kavrayabilmektedir.’’

Antony Flew / Yanılmışım Tanrı Varmış s.98



Daha yüksek bir düzenin tüm bilimsel çalışmalarının ardında, dinsel duyguya benzer, dünyanın akılcılığı veya anlaşılabilirliğine dair bir inanç yatmaktadır.

[Essays in Science'daki 'Scientific Truth'tan (1934, 2004), 11]

"Daha yüksek bir düzenin bütün bilimsel çalışmasının arkasında
dünyanın mantıklı veya anlaşılabilir şekilde yaratılmış olduğuna dair,
dini duyguya benzer, bir inanç olduğu kesindir... Kendisini deneyim dünyasında ortaya koyan üstün bir akıl içerisinde yer alan bu sağlam, derin duygulara sıkı sıkıya bağlı inanç, benim Tanrı
anlayışımı anlatmaktadır." [ -Einstein, Ideas and Opinions,255]

"Biliyorum evrenin anlaşılabilirliğini sonsuz bir sır ve mucize olarak nitelemem size garip geliyor ancak, a priori olarak kaotik bir dünya olması gerekirdi. Dünyanın akılla anlaşılamaz olması gerekirdi. İşte bu bilgimiz arttıkca güçlenen bir mucizedir."
[Letters so Solovien, New York Philosphical Library,1987s ,s 131]
                                                                                  

Nobel Ödüllü Ateist Teorik Fizikçi Richard Feynman ne diyor? Feynman düzeni nasıl tanımlıyor?

 ''Sanatçılar bile günbatımının, okyanus dalgalarının ve gökyüzüne serpilmiş yıldızların güzelliğini fark ederler! Bunları gözlemek bize estetik bir haz vermeye yeter. Doğa olguları arasında da gözle görülmeyen, ancak analizci bir gözle bakıldığında farkedilebilen bir ritm ve düzen vardır. Bizim fizik yasaları dediğimiz de bu ritm ve düzenin ta kendisidir.''


[Richard Feynman/Fizik Yasaları Üzerine, ''Fizik Yasalarına Bir Örnek:
Yerçekimi Yasası'' sayfa 16]

 ''...️Son olarak, çekim yasasının evrenselliği ve çok büyük uzaklıklarda geçerli olması konusuna değineceğim. Newton, Güneş sistemini temsil eden Cavendish’in minyatür Güneş sistemi modelinin, yani iki top arasındaki çekimin, yüz trilyon kere büyütüldüğünde elde edilecek olan Güneş sisteminde de geçerli olacağını tahmin edebilmişti. Daha sonra, bunun yüz trilyon katı olan galaksilerin de aynı yasa uyarınca birbirlerini çektiğini görüyoruz. Doğa, modellerini yalnızca en uzun iplerle dokuduğu için dokumanın her bir küçük bölümü tüm halının düzenini açığa vurmaktadır.''

[Richard Feynman/Fizik Yasaları Üzerine, ''Fizik Yasalarına Bir Örnek:
Yerçekimi Yasası'' sayfa 45-46]

''...Aynı şekilde, yıldızlara ve dünyaya baktığımızda her şeyi düzen içinde görüyoruz; eğer dalgalanma olsaydı daha önce bakmadığımız bir yere baktığımızda karmaşa ve düzensizlik görmeyi beklerdik.''

[Richard Feynman/Fizik Yasaları Üzerine, ''Fizik Yasalarına Bir Örnek:
Yerçekimi Yasası'' sayfa 148]


Ünlü Ateist fizikçi ve astronom Stephen Hawking düzen hakkında ne diyor?

''Tutulmalar kendilerini tekrar eden düzenli örüntülerdir.''

[Stephan Hawking, Büyük Tasarım ,sayfa 19]

 ''İon etkisi yayıldıkça, evrenin gözlem ve mantık yoluyla anlaşılabilen bir iç düzene sahip olduğunu fark eden başkaları da çıktı.''

[Stephan Hawking, Büyük Tasarım ,sayfa 22]

 ''Günümüzde pek çok bilim insanı, bir doğa yasasının gözlenmiş bir düzene dayanan bir kural olduğunu ve temel aldığı mevcut durumun ötesine geçen öngörüler sağladığını söyleyecektir.''

[Stephan Hawking, Büyük Tasarım ,sayfa 28]

 ''Günlük yaşantımızı, dünyaya ilişkin hemen hiçbir şey anlamadan sürdürüp gidiyoruz. Yaşamı olanaklı kılan güneş ışığını üreten düzeni, yere yapıştırarak bizi Dünya'nın uzaya fırlatıp atmasını önleyen yerçekimini ya da kararlı dengesine temelden bağlı olduğumuz yapıtaşları atomları, aklımıza bile getirmeyiz.''

[Stephan Hawking, Zamanın Kısa Tarihi sayfa 10]

 ''İlk zamanlarda karmakarışıklık(kaoitlik) varken nasıl olup da şimdi göründüğü kadarıyla bir düzen olduğunu ve niçin bir evren olduğunu bilmek istiyorlar. ''

[Stephan Hawking, Zamanın Kısa Tarihi sayfa 10]

 ''Bu kişilere göre Tanrı, her şeye gücü yeten olarak evreni dilediği gibi başlatmış olabilir. Öyleyse Tanrı, evreni yine isteğine bağlı biçimde geliştirebilirdi. Gerçekte görünen o ki, evreni, belli yasalara uyarak düzenli bir biçimde geliştirmeyi seçmiş.''

[Stephan Hawking, Zamanın Kısa Tarihi sayfa 26]

''Bu yasalar ilk önceleri gökbilimi ve diğer birkaç durum için bilinmekteydi. Ama uygarlık ilerledikçe, özellikle son 300 yılda, yeni yeni birçok yasa ve düzen bulundu.''

[Stephan Hawking, Zamanın Kısa Tarihi sayfa 209]

 Benim gibi bilime inanıyorsanız her zaman geçerli olan ve kendisine itaat edilen belirli yasalar olduğunu biliyorsunuzdur.Şüphesiz söz konusu yasaların Tanrının işi olduğunu söyleyebilirsiniz, fakat bu tanrının var oluşuna dair bir kanıttan ziyade onun bir tanımına karşılık gelecektir.’’ 

️Stephan Hawking / Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar/ s.46

‘’ Bazı insanlar, evrenin başlangıcıyla ilgili soruyu metafiziğin veya dinin konusu olarak görürler. Onlara göre her şeye gücü yeten Tanrı, evrenin başlangıcını dilediği gibi şekillendirebilir.Evet böyle olabilir, ama bu durumda Tanrı, evreni keyfi bir yolda gelişecek biçimde tasarlayabilirdi.Ancak öyle görünüyor ki Tanrı, evrenin belirli fizik kanunlarınca ,çok düzenli bir şekilde yavaş yavaş gelişmesini tercih etmiş. Bu durumda , evrenin başlangıcını da yöneten yasaların olabileceğini varsaymak, aynı ölçüde akla yakın görünüyor.’’

️Stephan Hawking / Zamanın Daha Kısa Tarihi s.19

‘’ En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yönetilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklınızda hala şu soru olur: Evrenin var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz.’’

️Anthony Flew/ Yanılmışım Tanrı Varmış s.97


Tüm bilim tarihi, olayların keyfi bir şekilde gerçekleşmediğinin, ancak bunların ilahi olarak esinlenmiş olabilen veya olmayabilen belirli bir temel düzeni yansıttığının kademeli olarak fark edilmesidir.

[Stephen W. Hawking,Zamanın Kısa Tarihi (1998), 127]



Ünlü Ateist Etolog, Evrimsel Biyolog ve Yazar Richard Dawkins evren ve evrendeki düzen hakkında ne diyor?

''Her bir aminoasit ise belirli bir düzende bir araya gelmiş birkaç düzine atom içerir. Hemoglobin molekülünde 574 aminoasit molekülü vardır. Bu atomlar dört zincir şeklinde düzenlenmiştir ve zincirler birbirleri etrafında sarılıp bükülerek, şaşırtıcı karmaşıklıktaki, üç boyutlu küresel bir yapı oluştururlar.''

[Richard Dawkins, Gen Bencildir sayfa 16]

 ''Bir hemoglobin molekülünün modeli sık dikenli bir çalıya benzer. Ancak gerçek dikenli bir çalının tersine rastlantısal yaklaşık bir desen değil de, belirli ve değişmez bir yapısı vardır ve bu yapı ortalama bir insan vücudunda, tek bir dal ya da tek bir büklüm yerinden oynamaksızın, altı bin milyon kere milyon kere milyon kereden de fazla kendini aynen tekrarlar. Hemoglobin benzeri protein moleküllerindeki kesin biçim kararlıdır; şöyle ki, aynı aminoasit dizisine sahip iki zincir -iki yay gibi- aynı üç boyutlu, kıvrımlı biçimi almaya eğilimlidir. Hemoglobin çalıları vücudumuzda saniyede dört yüz milyon kere milyon hızıyla, yeğledikleri düzeni alırlar ve başka hemoglobin molekülleri de aynı hızla bozunurlar.''

[Richard Dawkins, Gen Bencildir sayfa 16-17]

  ''....Bu neden, biz hayvanların bilinen evrendeki en karmaşık ve mükemmel tasarlanmış makine parçaları olduğumuz.''

[Richard Dawkins, Gen Bencildir sayfa 7]

 ''..Planın mükemmelliğine bakın: Daha özverili yetişkinler, "yuvanın yanı başında terk edilmiş bir yumurta görürsen onu yuvana al ve üzerine otur" kuralına sadakatle uyacak ve kaytarıcının yumurtalarına onun yerine bakacaklar.''

[Richard Dawkins, Gen Bencildir sayfa 73]

 ''Fizik yasaları, tüm erişilebilir evrende geçerlidir.''

[Richard Dawkins, Gen Bencildir sayfa 129]




Ünlü Ateist Gökbilimci ve Astrofizikçi Carl Sagan evren ve evrendeki düzen hakkında ne diyor?

 ''Kozmos «düzen içinde bir evren» anlamında kullanılan Yunanca bir sözcüktür ve bir bakıma «karmaşa# anlamına gelen Kaos’un karşıtıdır. Evreni oluşturan tüm canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle derinden uyumlu bağlarının gizlerini içerir ve bu karmaşık ama gizemli bir incelikle işlenmiş bağlara karşı hayranlık ifade eden bir sözcüktür.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 12]

 ''Kozmos’un zenginlikleri sınırsızdır. Her çarkı ayrı bir hayranlık doğuran bu makinenin olağanüstü güzellikteki parçaları ve bu parçalar arasındaki büyüleyici bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 13]

 ''Bilinen organik molekül 'sayısı on milyarları aşar. Oysa bunlar arasında yalnızca ellisi yaşamın temel faaliyetlerine gereklidir. Aynı örüntüler (pattern) değişik işlevler için şaşılası bir düzenle kendilerini koruyarak yinelenirler.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 52]

 ''Canlı hücrede, yıldızlar ve galaksiler âlemindeki gibi karmaşık ve güzel bir düzen hüküm sürer.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 53]

''Hücrenin içi öylesine düzenli bir işbirliğine dayanan bir yapıdır ki, kendi öz yapısını koruyarak molekülleri eriştirir, enerji depolar ve kendini çoğaltma işlevini yerine getirir.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 53]

''DNA bir çift sarmal eğriden oluşur; birbirine bağlı iplikler «sarmal» bir merdiveni andırırlar. Anayapısal ipliklerden her biri boyunca var olan nükleotidlerin oluşumu ya da düzeni, hayat sözlüğünü verir.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 54]

 ''Eski İyonya’lıların savlarına göre evreni tanımak mümkündür, çünkü evrenin bir iç düzeni vardır: Doğada, gizlerinin çözülmesine izin veren bir düzen söz konusudur. Doğa olguları önceden hiç de kestirilemez türden değildirler. Onun da boyun eğmek zorunda kaldığı kurallar vardır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliği Kozmos adının verilmesine neden oldu.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 220]

''Düzenli ve uyumlu, insan zihninin kavrayabileceği bir evreni tanımlamak üzere «Kozmos» sözcüğünü kullanan ilk o (Pitagoras)olmuştur.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 233-234]

 ''....Bu konuda da, her şeyde olduğu gibi, bir düzen sözkonusudur.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 66]

  ''Yıldızlar konusunda bir düzen ve kalıcı bir tahmin olanağı vardır, insanın içine neredeyse rahatlatıcı bir güven verirler.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 66]

 ''Kepler birkaç yıl sonra, gezegen devinimlerine ilişkin üçüncü ve son yasayı buldu. Bu, çeşitli gezegenlerin devinimlerini birbirleriyle olan ilişkileri açısından inceleyen ve Güneş sisteminin bir saat gibi işleyişini açıklayan yasadır; Evrenin Uyumu (The Harmonies of The World) adlı kitabında açıklamıştır. Kepler uyum sözcüğünden birçok şey anlıyordu. Gezegenlerin deviniminin düzenini ve güzelliğini, bu devinimi açıklayan matematik yasaların varlığını (bu düşünce Pitagoras’a kadar gider), hatta müzik açısından uyumu da anladığı «kürelerin uyumu» sözcüklerinden bellidir.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 90]

  ''Gökadalar incelendiğinde, evrensel bir düzen ve güzellik görülüyor bunlarda. Fakat aynı zamanda, insanın aklına sığmayacak büyüklükte bir karmaşa da şiddetini beraberinde getiriyor.''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 299]

 ''Evrenin müthiş enginliğinin ne güzel ve şaşırtıcı bir şeması karşısında bulmaktayız kendimizi... Bunca güneşler, bunca yerküreler... ve bunların her biri de otlar, ağaçlar, hayvanlar dolu ve nice denizler ve dağlarla süslü!.. Yıldızların çokluğu ve birbirleri arasındaki büyük uzaklığı düşününce, hayranlığımız ne kadar daha çok artıyor?''

[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 192]

''Evrenin muhteşem büyüklüğü ne kadar olağanüstü ve şaşırtıcı bir düzen içinde! Ne kadar çok güneş, ne kadar çok dünya...!

Christiaan Huygens
Gezegenler, Üzerlerinde Yaşayanlar ve
Ürettikleriyle İlgili Yeni Varsayımlar (1670 civarı)''

[Carl Sagan , Milyarlarca ve Milyarlarca sayfa 69]

  ''Ben, bilincimizde, atalarımızın hayalini bile kuramadığı kadar muhteşem, karmaşık ve hassas bir düzen içindeki bir evrenin ortaya çıktığını görüyorum. Ve eğer birkaç basit doğa yasasıyla evrenle ilgili pek çok şey anlaşılabiliyorsa Tanrıya inanmak isteyenler hiç kuşkusuz bu güzel yasaları, tüm doğayı ayakta tutan bir Akıla yorabilir. Benim kendi görüşüm, evreni gerçekte olduğu gibi anlamanın, olmasını dilediğimiz bir evren hayal etmekten çok daha iyi olduğudur.''

[Carl Sagan , Milyarlarca ve Milyarlarca sayfa 284]

 ''Çünkü antosiyaninler, her biri hidrojenden daha ağır ve belli bir düzen içinde sıralanmış yaklaşık 20 atomdan oluşur.''

[Carl Sagan , Milyarlarca ve Milyarlarca sayfa 57-58]

''Canlılar renkleri yaratıcı bir şekilde kullanmışlardır: Güneş ışığını emerek ve fotosentez yoluyla sadece hava ve sudan besin yapmak; anne kuşlara yavrularının gırtlaklarının neresi olduğunu hatırlatmak; bir eşin ilgisini çekmek; tozaklayan bir böceği cezbetmek; kamuflaj ve saklanma için ve en azından sadece insanlar güzelliğe hayranlık duydukları için... Ancak bunların hepsi, bizim fiziksel çevremizle kusursuz bir uyum içinde olmamızı sağlayan; yıldızların fizik kuralları, havanın kimyası ve evrim sürecinin mükemmel işleyişinden dolayı mümkündür.''

[Carl Sagan , Milyarlarca ve Milyarlarca sayfa 57]


''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?''

[Carl Sagan , Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı sayfa 458-459]

''Eğitimindeki açıkların birçoğunu, bu zorlu ve öğretici
üniversite ortamında kapatabildim. Böylelikle, yalnız bilim
değil, diğer birçok alanda gizemli bulduğum bazı kavramlara
açıklık getirebildim. Aynı zamanda, evrenin nasıl bir düzen
içerisinde işlediğini biraz olsun keşfetme ayrıcalığına erişmiş
kişilerin sevincine de doğrudan tanık oldum.''

[Carl Sagan , Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı sayfa 23]

...Modern çağda [Gibbon on sekizinci yüzyıl ortalarında
yazmış], en yüce amaçlara bile istemsiz ya da içten içe
beslenmiş bir kuşku eşlik ediyor. Onların doğaüstü gerçeğe
olan inançları, ruhsuz ve edilgen bir kabullenişe göre çok
daha içten ve istemli bir eylem. Doğanın değişmez düzenini
çağlar boyu gözleyip saygı duymaya alışmış aklımız...


[Carl Sagan , Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı sayfa 212]

''Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlemiş olur. Basit bir hücrenin bilgi muhtevasının Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer bir bilgi ihtiva ettiği tahmin edilmektedir.[(Carl Sagan, ''Life'' in Encyclopedia, 1974, ss. 893-894.)]


Ünlü Ateist Evrimci Biyolog Charles Darwin evren ve evrendeki düzen hakkında ne diyor?

▶️Bir peteğin amacına tümüyle uygun olan o ince yapısını büyük bir hayranlık duymadan inceleyebilen kimse budalanın biri olmalıdır.

▶️Salepgillerin ve başka birçok bitkinin böcekler aracılığı ile döllenmesini sağlayan o farklı ve ustalıklı düzenlere hayran kalırız.

▶️Lobelia fulgens’te çiçeğin tepeciği çiçektozlarını almaya hazır olmadan önce, her çiçekte sayısız çiçektozunu başçıklardan uzaklaştıran gerçekten güzel ve ustalıklı bir düzen vardır.

▶️Bay Mivart bu konuda şöyle diyor: “Özel hiçbir düzen olmasaydı, sütün soluk borusuna gitmesi yüzünden yavrunun boğulması kaçınılmaz olurdu. Ama özel bir düzen vardır. Gırtlak (larynx) pek gelişmiştir, öyle ki burun boşluğunun art ucuna sokulur, ve süt bu uzamış gırtlağın iki yanından zararsızca geçer ve güvenlik içinde yutağa ulaşırken, akciğerlere gerekli havanın da kolayca geçmesi sağlanır.”

▶️Sağduyumuz doğadaki eşsiz bir sürü düzen karşısında bizi coşkun bir hayranlığa sürüklüyor.

▶️Her doğa bilgini, bu yaratıkların o gerçekten şaşırtıcı ve güzel oluşumlarına hayran kalmıştır.

▶️Kaynak: Charles Darwin/Türlerin kökeni kitabından alınmıştır.



Ateist Teorik Fizikçi Brian Randolph Greene evrendeki düzen hakkında ne diyor?

▶️Tarihçiler tam olarak ne zaman başladığı konusunda fikir birliği

içinde olmasa da, modern bilim çağının Galileo Galilei, René

Descartes ve Isaac Newton düşüncelerini açıkladıkları sırada

başlamış olduğu kesin. O günlerde gökbilimsel ve yeryüzüyle

ilgili verilerde bulunan örüntüler, evrende olup biten her şeyin

dikkatle akıl yürüterek ve matematiksel çözümleme yoluyla anlaşılabilecek

bir düzeni olduğunu giderek daha açık hale getiriyor,

yeni bilimsel düşünce biçimi iyice yerleşiyordu. Modern bilimsel

düşüncenin bu ilk öncüleri, doğru biçimde bakıldığında

evrendeki olayların yalnızca açıklanabilir olmakla kalmayıp aynı

zamanda öngörülebilir olduğunu ileri sürüyorlardı. Bilimin geleceğin

bazı yönlerini önceden bilme gücü -tutarlı ve niceliksel

olarak- ortaya çıkıyordu.

 ▶️Brain Grene Evrenin Dokusu/Klasik Gerçeklik sayfa 8



 20. yüzyılın önemli evrimsel biyologlarından biri olan Ernst Walter Mayr evrendeki düzen hakkında ne diyor?

Günümüzde ister pratiğin içindeki biyologlara ister bilim

felsefecilerine danışılsın, canlı organizmaların doğası

üzerinde bir uzlaşma olduğu görülmektedir. Canlı

organizmaların moleküler düzeyde işlevleri fizik ve kimya yasalarına uymaktadır.(Ernst  Mayr Biyoloji Budur/Yaşamın Ayırt Edici Özellikleri 41.sayfa)


Canlı organizmalar karmaşık yapılı, düzenli sistemlerdir.(Ernst  Mayr Biyoloji Budur 42.sayfa)


Woodger (1929) organikçi bakış açısını destekleyen

biyologların etkileyici bir listesini verir. Örneğin, bu listede

yer alan E. B. Wilson (1925: 256), "Hücre etkinlikleriyle en

yüzeysel tanışma bile bize şunu gösterir ki, [hücrenin

kimyasal bir makine olarak izahı] hiçbir şekilde kaba

mekanikçi anlamda ele alınamaz -hücre ile en karışık yapay

makine arasındaki farklılık o kadar büyüktür ki, bu ikisi

arasında mevcut bilgilerle benzerlik kurmak mümkün değildir

... Modern araştırmalar hücrenin organik bir sistem olduğu ve

bir çeşit düzenli yapı ya da organizasyonu içerdiğini kabul

etmek zorunda olduğumuz gerçeğini giderek artan biçimde

ortaya koymaktadır” diyordu.

 (Ernst  Mayr Biyoloji Budur 391.sayfa)


Amerikalı bir biyolog William Emerson Ritter; 

“Bütünler parçaları ile öylesine ilişkilidir ki, bütünün varlığı,

parçalarının düzenli işbirliğine ve birbirlerine tabi olmalarına

bağlı olmakla kalmaz, bütünler aynı zamanda, parçalarını

belirleyici bir denetimle sınırlarlar”

[Ernst Mayr Biyoloji Budur sayfa 36]



Alman fizikçi ve 1918 Nobel Fizik Ödülü sahibi Max Karl Ernst Ludwig Planck, 

''Özetlemek gerekirse, pozitif bilimler tarafından doğanın dev yapısı hakkında bize öğretilen her şey, kesin bir düzenin hüküm sürdüğünü göstermektedir; bu, insan zihninden bağımsız bir düzendir. Algılarımızla tanımlayabildiğimiz kadarıyla, bu düzen ancak amaçlı bir düzenleme sayesinde ortaya çıkmış olabilir. Dolayısıyla evrenin bilinçli bir düzene sahip olduğuna dair açık kanıt vardır.''

[(Max Planck'in Mayıs 1937 tarihli tebliğinden; A.Barth, The Creation, 1968, s.144.)]

''Fiziğin bireysel yasalarını nasıl keşfederiz ve doğaları nedir? Öncelikle, herhangi bir fiziksel yasanın var olduğunu veya şimdiye kadar var olmuşsa, gelecekte de benzer bir şekilde var olmaya devam edeceklerini varsayma hakkımız olmadığı belirtilmelidir. Doğanın güzel bir günde, hepimizi şaşırtacak beklenmedik bir olayın meydana gelmesine neden olması tamamen düşünülebilir; ve eğer bu olursa, herhangi bir itirazda bulunma gücümüz yok, sonuç bu olsa bile, çabalarımıza rağmen, ortaya çıkan karışıklığa düzen getirmekte başarısız olmalıyız. Böyle bir durumda bilime açık olan tek yol kendini iflas etmiş ilan etmektir. Bu nedenle bilim, Doğa'nın her yerinde genel bir yasanın hakim olduğu genel varsayımıyla başlamaya mecburdur.''

[Max Planck, Walter Henry Johnston, The Universe in the Light of Modern Physics (1931), 58] 


 
AM bir İngiliz fizikçi, yazar ve yayıncı. Arizona State Üniversitesi'nde profesör olarak BEYOND Direktörü Paul Charles William Davies, 

''Evrende nereye bakarsak bakalım, en uzaktaki galaksilerden atomun derinliklerine kadar, bir düzenle karşılaşırız...Bu düzenli, özel evrenin merkezinde ''bilgi'' kavramı yatmaktadır. Yüksek derecede özelleşmiş olan ve organize edilmiş bir düzenleme sergileyen bir sistem, tarif edilebilmek için çok yoğun bir bilgi gerektirir. Ya da bir başka deyişle bu sistem yoğun bir ''bilgi'' içermektedir. Bu durumda çok merak uyandırıcı bir soru ile karşı karşıya geliriz. Eğer bilgi ve düzen, sürekli olarak yok olmaya yönelik doğal bir eğilime sahiplerse, Dünya'yı çok özel bir yer kılan bütün o bilgi ilk başta nereden gelmiştir? Evren, zembereği yavaş yavaş boşalan bir saate benzemektedir. Öyleyse ilk başta nasıl kurulmuştur? (Paul Davies, '' Chance or Choice: Is the Universe an Accident?'', New Scientist, vol. 80,1978, s.506.)

Evren, Dünya hayatının talep edebileceğinden çok daha fazla düzen içerir. Varlığımızla ilgisi olmayan tüm bu uzak galaksiler, bizimki kadar düzenli görünüyor.

 [Eugene F. Mallove, The Quickening Universe: Cosmic Evolution and Human Destiny (1987), 61]

''Bilim farklı deneyimleri birbirine bağlayan kuramların oluşturulmasını mümkün kılan dikkatli gözlem ve deneylere dayalıdır. Maddenin ve kuvvetlerin hareketine
hükmeden temel yasaları açıklığa kavuşturma umuduyla doğanın
işleyişindeki düzenli durumlar araştırılır.''

[Paul Davies, Tanrı ve Yeni Fizik sayfa 22]

''Evrenin yaratılışı,maddenin kaotik, yapısız ilksel biçimden şu an gözlemlenen
karmaşık düzeni ve ayrıntılı etkinliğine doğru ansızın
sıçraması anlamında kullanılabilir.''

[Paul Davies, Tanrı ve Yeni Fizik sayfa 46]

    ''Kabaca söylersek fizik yasalarının bizdeki karşılığı şeylerin gerçekleşmesi
bakımından bir düzenliliktir: Gezegenlerin yörüngelerinde son derece hassas hareketi, bir elementin tayfındaki çizgilerin düzenli örüntüsü... Hareket eden bir arabada fren pedalına bastığımızda arabanın yavaşlamasını bekleriz. Barutu
ateşlediğimizde patlamasını bekleriz. Ateşin bir buz kalıbını eritmesini, sert bir zeminin düşen bir vazoyu parçalamasını bekleriz. Dünya rastgele ve kaotik değil, en azından belli bir dereceye dek öngörülebilir ve düzenlidir.

Uzay-zaman dahilindeki sınırlı bakış açımızla bu düzenlilikleri neden ve sonuç bakımından yorumlarız: Güneşin kütleçekimi dünyanın yörüngesinin kavislenmesine neden olur vb. Fakat başka bir olasılık daha vardır: Her olayın nedeni aslında Tanrı'dır, Tanrı dışarıdan evrenimizi yönetmekte,olayları düzenlilik arz etmeleri için dikkatle ayarlamaktadır.Burada bir benzetmenin yardımına başvurabiliriz. Bir hedef tahtasına nişan alan bir makineli tüfek kullanıcısı
düşünün. Silahını hedefini sabit bir hızla bir taraftan diğer tarafa süpürerek ateşlesin. Sonuç eşit aralıklara sahip bir kurşun delikleri örüntüsüdür. Bu durumda hedef tahtasının düz yüzeyinde kalıcı biçimde yaşamak zorundaki iki boyutlu
bir yaratık bu olaylar dizisini kendi dünyasında deliklerin düzenli bir biçimde ortaya çıkışı olarak kavrayacaktır. Dikkatli bir gözlemle deliklerin rastgele değil periyodik bir biçimde şekillendiğini, dahası geometrik açıdan basit bir biçimde aralarında eşit uzaklık olacak tarzda düzenlendiğini çıkarsayacaktır. 

Düz ovada yaşayan bu kişi kendinden emin bir şekilde düz ova fiziğinin yeni bir yasasını ilan edecektir: Delik yaratımı yasası. Her bir deliğin ortaya çıkışının sıradaki deliğin ortaya çıkışına düzenli bir biçimde sebep olduğu sonucuna varacaktır. Neticede bu basit dizide bir deliği her zaman bir başka delik izlemektedir. Kendi iki boyutlu dünyasının sınırlı perspektifinden düz ovalimiz deliklerin aslında birbirlerinden tamamen bağımsız ve dizilişlerindeki düzenliliğin
tamamen makineli tüfek kullanıcısının eylemi yüzünden olduğu gerçeğini görememektedir. Aynı şekilde kâinatın düzenli işleyişi daha geniş bir perspektiften uzay-zaman içerisindeki her olayı düzenli bir biçimde yaratan Tanrı aracılığıyla
açıklanabilir.''

[Paul Davies, Tanrı ve Yeni Fizik sayfa 69-70]

Bu inancın gerekçesi nedir? Etrafınıza bakın. Evrenin karmaşık yapısı ve incelikli düzenini görün. Fizik yasalarının matematiksel formülasyonlan üzerine kafa patlatın. Fırıl fırıl dönen galaksilerden atomun arı kovanına benzer hareketliliğine dek maddenin düzenlenişi karşısında hayrete düşün. Bu şeylerin niçin bu şekilde olduklarını sorun. Bu evren, bu yasalar kümesi, madde ve enerjinin bu dizilimi
neden böyle? Hatta herhangi b ir şey niçin mevcut halinde? Fiziksel evrende her şey ve her olay açıklanması için kendisi dışında bir şeye dayanmak zorundadır. Bir olgu açıklandığında, bu açıklama başka bir şey aracılığıyla yapılır. Fakat bu olgu varoluşun tümüyse (bütün fiziksel evrense) bu durumda açıktır ki evrenin dışında onu açıklayacak fiziksel bir şey (tanımı gereği) yoktur. Dolayısıyla yapılacak
herhangi bir açıklama fiziksel olmayan ve doğaüstü bir şey cinsinden olmak zorundadır. Bu şey Tanrı'dır.

[Paul Davies, Tanrı ve Yeni Fizik sayfa 70]

Bizler tekil bireyler olarak k arıncaları birincil organizmalar olarak düşünmeye alışkın olsak da, bir bütün olarak koloninin de bir organizma olduğunu düşünmenin bir mantığı vardır. Hatta bedenlerimiz de kolektif bir düzende beraber çalışan milyarlarca tekil hücreden oluşan kolonilerdir aslında.

[Paul Davies, Tanrı ve Yeni Fizik sayfa 91]


Yahudi fizikçi, yazar, öğretim görevlisi 
Gerald Schroeder;

''Hayatı yönlendiren reaksiyonların karmaşıklığı öylesine şaşırtıcıdır ki, insan vücudu 1027 atomdan oluşan 75 trilyon hücrenin , ortak hayat uyumu içerisinde hareket ettiği, iyi düzenlenmiş bir makine ya da etkileyici bir metropol gibi çalışır. Her bir hücrenin hayatı ortaya çıkarmak için bağımsız olarak katkıda bulunması ile birlikte, iki hücrenin aynı anda aynı eylemi yerine getirmelerine nadiren rastlanır. Bütün karmaşasına rağmen insan vücudunda işler arap saçına dönmez.'' (Gerald L. Schroeder, Tanrı'nın Saklı yüzü, çev. Ahmet Ergenç, Gelenek Yayınları,İstanbul)



Nobel ödüllü İngiliz fizikçi ve matematikçi Paul Adrien Maurice Dirac;


Tanrı çok yüksek bir matematikçidir ve evreni inşa etmek için çok ileri matematik kullanmıştır.

[In Scientific American (May 1963). The Hutchinson Encyclopedia of Science (1998)]


Fransız matematikçi ve fizikçi Jules Henri Poincaré;


Bilim adamı doğayı araştırmaz çünkü bunu yapmak yararlıdır. Onu inceliyor çünkü ondan zevk alıyor ve güzel olduğu için ondan zevk alıyor. Doğa güzel olmasaydı, bilmeye değmezdi ve hayat yaşamaya değmezdi. Elbette, duyuları etkileyen güzellikten, niteliklerin ve görünüşlerin güzelliğinden bahsetmiyorum. Bunu küçümsemekten çok uzağım ama bilimle hiçbir ilgisi yok. Demek istediğim, parçalarının ahenkli düzeninden gelen ve saf bir zekanın kavrayabileceği daha samimi güzelliktir

[Gelen Bilim ve yöntem olarak, Francis Maitland tarafından çevrilmiştir (1920), 48, Bilim ve yöntem (1908, 1952), 15.]


 Fransız matematikçi ve fizikçi  Jean Baptiste Joseph Fourier;


Matematiksel analiz… tüm fenomenlerin incelenmesinde, sanki evren planının birliğini ve sadeliğini kanıtlamak ve tüm doğal nedenlere hükmeden bu değişmez düzeni daha da belirgin hale getirmek için onları aynı dille yorumlar

[ Theorie Analytique de la Chaleur Alexander Freeman tarafından çevrilmiş (1822), xv, Heat Analitik Teorisi (1878), 8]


Amerikalı bilim adamı Joseph Henry;

Kanunsuz bir evren, düzensiz, bilimin imkânsız, zeki bir yönetici ve yaratıcının tezahürlerinin olmadığı bir evren olacaktır.

[American Association for the Advancement of Science (22 Ağustos 1850), The Papers of Joseph Henry , Cilt. 8, 99.]


Nobel Tıp Ödüllü Amerikan plastik cerrah Joseph Edward Murray ;

Lise ikinci sınıf kimya öğrencisi olarak, elementlerin periyodik tablosunun bir çizelgesini ilk gördüğümde hala heyecanımın canlı bir anısına sahibim. Evrendeki düzen mucizevi görünüyordu ve doğa bilimleri hakkında olabildiğince çok çalışmak ve öğrenmek istedim.

[Tore Frängsmyr ve Jan E. Lindsten (editörler), Nobel Dersleri: Fizyoloji veya Tıp: 1981-1990 (1993), 555]



Mikroskobik anatominin kurucusu, modern histoloji ve embriyolojinin öncüsü İtalyan hekim Marcello Malpighi;


Doğası gereği rahim, üzerine ekilen tohumları, yani yumurtayı yetiştirmek için bir alandır. Burada yumurtalar büyütülür ve burada canlıların [fetüsün] parçaları, daha da açıldıklarında tezahür eder ve güçlenir. Yine de anne tarafından atılıp ekilmiş olmasına rağmen, yumurta zayıf ve güçsüzdür ve bu nedenle büyümeyi başlatmak için erkeğin menisinin enerjisine ihtiyaç duyar. Dolayısıyla, Doğa kanunlarına ve diğer canlı düzenlerine uygun olarak kadınlar, rahim odasına alındığında ve erkeğin menisi tarafından döllendiğinde yeni bir hayata açılan yumurtalar üretirler.

[HB Adelmann (ed.), Marcello Malpighi and the Evolution of Embryology (1966), Ciltte 'Gelişim Süreci Üzerine' . 2, 861]

Doğa,… Hayvanlarda ve bitkilerde [meydana gelen] harikulade işlemleri gerçekleştirebilmek için, organize vücutlarını, zorunlu olarak bu şekilde biçimlendirilmiş ve yerleştirilmiş son derece küçük parçalardan oluşan çok sayıda makineyle inşa etmekten memnuniyet duymuştur. mikroskop yardımı olmadan genellikle çıplak gözle görülemeyen yapısı ve bileşimi muhteşem bir organ oluşturmak için. … Doğanın makineleri bu kadar küçük yaptığı için övgü ve hayranlığı hak eder


[Opera Posthuma'da (1697) 'Doktor Sbaraglia'ya Yanıt' , HB Adelmann (ed.), Marcello Malpighi and the Evolution of Embryology (1966), Cilt. 1, 568.]



Almanya ve ABD'de roket teknolojinin gelişmesini sağlayan önemli bir Leh kökenli Alman bilim insanı Wernher Magnus Maximilian von Braun;

Bana göre, tasarım gerekliliğine başvurulmadan yaratma fikri düşünülemez. Her şeyin arkasında tasarım ve amaç olması gerektiği sonucuna varılmadan evrenin kanununa ve düzenine maruz kalınamaz.

[California Eyaleti Eğitim kuruluna mektupta (14 Eylül 1972).]


Amerikalı biliminsanı ve matematikçi Warren Weaver;

Bilimin her yeni keşfi, Tanrı'nın Kendi evrenine inşa ettiği düzenin bir başka 'ifşası'dır.

[Dergi, Bak (5 Nisan 1955), 30]


"İtalya'da jeolojik araştırmalarının babası" olarak bilinen İtalyan jeolog Giovanni Arduino;


Bu zamana kadar gözlemleyebildiğim her şeyden, dünyanın görünen kabuğunu oluşturan katman dizileri bana dört genel ve ardışık düzende sınıflandırılmış görünüyor. Bu dört düzen, gerçekte oldukları gibi, çok büyük dört tabaka olarak düşünülebilir, böylece maruz kaldıkları her yerde, her zaman aynı sırada birbirlerinin üzerine yerleştirilirler.

 [Francesco Rodolico, 'Arduino', In Charles Coulston Gillispie (ed.), Dictionary of Scientific Biography (1970), Cilt. 1, 234]



Amerikalı  gökbilimci Allan Rex Sandage ;


Böyle bir düzenin kaostan çıkmasını oldukça olanaksız buluyorum. Bazı düzenleme ilkeleri olmalı. Benim için Tanrı bir gizem ama varoluşun mucizesinin açıklaması, neden hiçbir şey yerine bir şey var.

[John Noble Wilford, "Sizing up the Cosmos: An Astronomers Quest", New York Times (12 Mart 1991), C10]



 Mantıksal pozitivizm öncüsü İngiliz  matematikçi ve filozof Alfred North Whitehead;


İlk olarak, bir şeylerin düzeninin ve özellikle de bir doğa düzeninin varlığına dair yaygın bir içgüdüsel kanaat olmadıkça yaşayan bilim olamaz .

[Alfred North Whitehead,In Bilim ve Modern Dünya (1927), 4]



Amerikalı astronom,fizikçi ve matematikçi Harlow Shapley;

Bu fiziksel dünyada gerçek bir kaos yoktur; aslında her şey düzenli; her şey fiziksel ilkelere göre düzenlenmiştir. Kaos, algılanmamış bir düzendir - insan zihninin sınırlarını ve gözlemsel gerçeklerin yetersizliğini gösteren bir kelimedir. "Kaos", "tesadüfi", "şans", "öngörülemez" kelimeleri, cehaletimizi arkasına sakladığımız kolaylıklardır.

[From Of Stars and Men: The Human Response to an Expanding Universe (1958 Rev. Ed. 1964),]




Avustralyalı bir veteriner bilim adamı Sör William Ian Clunies Ross;


Bilimsel araştırma doğa düzeninin görkemli görüntüsünü yavaş yavaş insanın bilincine açıyor ve kaderlerini kontrol etmek ve her çağda yüce olan evrenin o nihai kavrayışına ulaşmak için sürekli artan gücün aletlerini ellerine koyuyor.

 

[Ian Clunies Ross'un "The Spirit of Research" adlı kitap incelemesinde aktarıldığı gibi, The Australian Quarterly (Aralık 1931), 3 , No. 12, 126.]



Akıllı tasarımın İngiliz - Avustralyalı bir savunucusu biyokimyacı Michael Denton;

     ''Moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan yaşam gerçeğini kavrayabilmek için,bir hücreyi yaklaşık
bin milyon kez büyütmemiz gerekir.Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir.Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde
,üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız.Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek,olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüzyüze geliriz..''

[(Michael Denton,Evolution:A Theory in Crisis. London: Burnett Books,1985,s.242.)]

''İnsan kozmolojiyi araştırdıkça, inanılmazlık giderek daha belirgin hale gelir. Evrenin
başlangıcı hakkındaki son bulgular, genişlemekte olan evrenin, hayranlık uyandırıcı
bir hassasiyetle düzenlenmiş olduğunu ortaya koymaktadır.''

[Michael Denton, Nature’s Destiny: How The Laws of Biology Reveal Purpose in The Universe, The New York: The Free Press,1998, s.12-13]

"Dünya'da insanların varlığı için gerekli olandan çok daha fazla düzen vardır. Evrende canlılığın olabilmesi için gereklilikler,
hep çok küçük olasılıkların seçilmesi sayesinde olmuştur. Eğer böyle olmasaydı, bu olgulardan çıkarsanan tasarıma dair sonuç da bu kadar güçlü olmazdı. "[Biyokimyacı Michael Denton](1)

[Michael Denton, Nature Destinity s.15]


Amerikalı  jeolog ve zoolog James Dwight Dana;

Geçmişi ortaya çıkarmak için şimdiyi kullanırken, dünyadaki güçlerin esasen her zaman aynı olduğunu varsayıyoruz; çünkü bu güçler maddenin doğasına dayalıdır ve değişmiş olamaz. Okyanus her zaman dalgalara sahipti ve bu dalgalar hep aynı şekilde hareket etti. Karadaki akan su, her zaman aynı aşınma ve taşıma gücüne ve gücüne göre matematiksel değere sahip olmuştur. Kimya, ısı, elektrik ve mekanik yasaları zaman içinde aynı olmuştur. Canlı yapıların planı temelde bir olmuştur, çünkü tüm seri tek bir sisteme aittir, neredeyse bir hayvanın tek bir vücuda parçaları kadar; ve hayatın ışıkla, ısıyla ve atmosferle ilişkisi şimdiye kadarki ile aynı olmuştur.

 [James Dwight Dana,In Science İlkeler Tedavisi, Jeoloji Manuel (1863), 7]




 Amerikalı  bilim insanı Douglas Richard Hofstadter;

Görünüşe göre ürkütücü bir kaos, bir düzenin hemen arkasında gizlenebilir ancak kaosun derinliklerinde daha da ürkütücü türden bir düzen gizlidir.


[Metamagical Themas: Questing for the Essence of Mind and Pattern (1985, 1996), 299]


Avusturyalı nükleer fizikçi Lise Meitner;

Bilim, insanları özverili bir şekilde gerçeğe ve nesnelliğe ulaştırır; insanlara hayret ve hayranlıkla gerçeği kabul etmeyi öğretir,  doğadaki düzeninin gerçek bilim insanına getirdiği derin huşu ve sevinçten bahsetmeye bile gerek yok.

[Konferans, Avusturya UNESCO Komisyonu (30 Mart 1953), Atomenergie ve Frieden: Lise Meitner ve Otto Hahn (1953), 23-4. Trans. Ruth Sime, Lise Meitner: Fizikte Bir Yaşam (1996), 375]


Alman gökbilimci, matematikçi ve astrolog Johannes Kepler;


Dış dünyanın tüm araştırmalarının temel amacı, Allah'ın kendisine dayanan ve matematik dilinde bize vahyettiği rasyonel düzen ve uyumu keşfetmek olmalıdır.

[ Morris Kline, Antik Çağdan Modern Zamanlara Matematiksel Düşünce (1972),]





Amerikalı teorik fizikçi, felsefeci ve nöropsikolog David Bohm;

Muazzam bir enerji denizi var ... çok boyutlu saklı bir düzen, ... genel olarak gözlemlediğimiz haliyle maddenin tüm evreni, nispeten küçük bir uyarılma modeli olarak ele alınacak. Bu uyarılma modeli nispeten özerktir ve yaklaşık olarak tekrarlayan, kararlı ayrılabilir projeksiyonlara, üç boyutlu açık bir tezahür düzenine yol açar, ki bu, bizim yaygın olarak deneyimlediğimiz uzayınkine aşağı yukarı eşdeğerdir.

[David Bohm,Bütünlük ve Örtülü Düzen? (1981), 192]


 Avustralyalı bir fizyolog ve biyokimyacı Thorburn Brailsford Robertson;

Bilimsel araştırmalar, doğanın düzeninin görkemli gösterisini yavaş yavaş insanın bilincine açar ve kaderlerini kontrol etmek ve her yaşta insanın en yüksek özlemini oluşturan evrenin nihai anlayışına ulaşmak için sürekli artan gücün araçlarını eline geçirir.


[Ian Clunies Ross, "araştırma ruhu", the Australian Quarterly (Aralık 1931), 3, No. 12, 126]



 İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof ve teolog ''Fiziğin Babası'' Sir Isaac Newton;

'' Evrene Objektif bir şekilde baktığınızda kesinlikle bir tasarım göreceksiniz ve bu tasarımdan tanrıyı bulacaksınız.''

[Enis Doko,Dahi ve Dindar: İsaac Newton, s.20]

‘’…Tüm bu düzgün hareketlerin kökeni mekanik nedenler olamaz…Bu en zarif Güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızlar sistemi zeki ve güçlü bir varlığın tasarımı ve egemenliği olmadan ortaya çıkamazdı…

 [Enis Doko/ Dindar ve Dahi: İsaac Newton s.37-38]


Tüm maddi Şeyler, zeki bir Temsilcinin Danışmanı tarafından yapılan ilk Yaratılışla çeşitli şekillerde ilişkili olan sert ve katı Parçacıklardan oluşmuş gibi görünüyor. Çünkü onları düzene sokmak için yaratan oydu: ve bunu yaptıysa, Dünyanın başka herhangi bir Kökenini aramak ya da sadece Doğa Yasaları tarafından bir Kaostan ortaya çıkmış gibi davranmak felsefe dışıdır.

[Sör Isaac Newton, Opticks (1704, 2. baskı., 1718), 377-378]

Doğa bu yüzden boşuna hiçbir şey yapmaz; ve Dünyada gördüğümüz tüm bu Düzen ve Güzellik nereden ortaya çıkıyor? ... fenomenlerden cisimsiz, yaşayan, zeki, her yerde var olan, Duyusal'ında olduğu gibi sonsuz uzayda her şeyi yakından gören, onları derinlemesine algılayan ve onları bütünüyle kavrayan bir Varlık olduğu görünmüyor mu? 

[In Opticks , (1704, 2. Ed.. 1718), Kitap 3, Query 28, 343-5.]




Alman tarımsal kimyacı ve biyokimyacı Justus von Liebig;


Tanrı, tüm Yaratılışını Ağırlık ve Ölçü ile emretti.

 [Justus von Liebig,Patterns of Survival: An Anatomy of Life (1938)]


 İngiliz kimyager, fizikçi ve mucit Humphry Davy;

''Sistemin parçaları bir dalgalanma ve değişim durumunda devam ederken, düzen ve bütünün uyumu değişmez kalır.''

[Tarım Kimyasının Unsurları (1813), J.Davy'de (ed.) The Collected Works of Sir Humphry Davy (1839-40), Cilt 7, 182.]



  İngiliz matematikçi, fizikçi William H. Spottiswoode;

Uzay ile bitişik ve zamanla eşleşme, Matematiğin krallığıdır; bu aralık içinde onun egemenliği yücedir; aksi takdirde onun emrine göre hiçbir şey var olamaz; yasalarına aykırı olarak hiçbir şey gerçekleşmez.

[Başkanlık Konuşmasından (Ağustos 1878) İngiliz Bilim İlerleme Derneği'nin 48. Toplantısı Raporu'nda yayınlanan Dublin, İngiliz Derneği'ne (1878), 31.]


 İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçi Galileo Galilei; 

''Doğa, amansız ve değişmezdir; kendisine dayatılan yasaları asla ihlal etmez.'' 

[Toskana Büyük Düşesi Lorraine'den Madame Christina'ya Mektup: Bilim Meselelerinde İncil'den Alıntıların Kullanımıyla İlgili (1615), çev. Stillman Drake, Discoveries and Opinions of Galileo (1957), 182-3.]

"Kainat dediğimiz kitap, yazıldığı dil ve harfler öğrenilmedikçe anlaşılamaz. O, matematik dilinde yazılmış; harfleri üçgen, daire ve diğer geometrik şekillerdir. Bu dil ve harfler olmaksızın kitabın bir tek kelimeyi anlamaya olanak yoktur. Bunlar olmaksızın yapılan karanlık bir labirentte amaçsızca dolaşmaktır."

[https://tr.wikipedia.org/wiki/Matematik]


  Coğrafi seyahatler ve keşifler, coğrafya, meteoroloji, psikoloji, kriminoloji, genetik bilim, öjenik ve istatistik gibi alanlarda seçkin uğraş göstermiş Kraliçe Viktoriya çağında yaşamış çok yönlü bir İngiliz bilim insanı Francis Galton ; 

Ne zaman büyük bir kaotik öğe örneği ele alındığında ve büyüklük sırasına göre sıralansa, şüphesiz ve en güzel bir düzenlilik biçimi başından beri gizli kalmış demektir.

 [Sör Francis Galton,In Doğal Miras (1894), 66]


 Fransız doğabilimci, matematikçi, kozmolog ve ansiklopedi yazarı Georges-Louis Leclerc Comte de Buffon; 

Doğa, tam anlamıyla sergilenir, bize muazzam bir tablo sunar; burada tüm varlık düzenleri, sürekli bir dizi nesneyi ayakta tutan bir zincirle temsil edilir, o kadar yakın ve o kadar benzer ki, farklılıklarını tanımlamak zor olacaktır. Bu zincir, sadece uzunluğu uzatılmış basit bir iplik değildir, büyük bir ağdır ya da daha ziyade, aralıktan aralığa, başka bir düzenin ağlarıyla birleşmek için dalları yana atan bir ağdır.

[Comte Georges-Louis Leclerc de Buffon;'Les Oiseaux Qui Ne Peuvent Voler', Histoire Naturelle des Oiseaux (1770), Cilt. I, 394. Trans. Phillip R. Sloan]
 

İngiltere doğumlu Amerikalı teorik fizikçi ve matematikçi Freeman John Dyson ;

Organize yapıların karmaşıklığı ve kalıcılığı ile ölçülen evrendeki toplam düzen, geçmişten geleceğe giderken istikrarlı bir şekilde artar.

[Page-Barbour konferansından, Virginia Üniversitesi (Mart 2004). 'Dost Bir Evren', Çok Renkli Bir Cam: Evrendeki Yaşamın Yeri Üzerine Düşünceler (2007), 62]


 İngiliz bir matematikçi James Joseph Sylvester;

Matematiğin ifşa ettiği veya aydınlattığı fikirler dünyası, teşvik ettiği ilahi güzelliğin ve düzenin tefekkürü, parçalarının ahenkli bağlantısı, sonsuz hiyerarşi ve ilgilendiği hakikatlerin mutlak kanıtı, bunlar ve benzeri sanki, matematiğin insan açısından en kesin gerekçeleridir ve evrenin planı ayaklarımızın dibinde bir harita gibi açılmış olsaydı ve insan zihninin tüm yaratılış planını benimsemeye yetkili olması durumunda, bozulmadan kalacaktır.

[İngiliz Birliğine Başkanlık Konuşması'nda (19 Ağustos 1869), 'Matematikçi için Bir İtiraz', Nature'da yayınlanmıştır (6 Ocak 1870), 1 , 262. Collected Mathematical Papers (1908), Cilt. 2, 659]


İngiliz matematikçi, biyolog, bilim, tiyatɾo yazaɾı, şaiɾ ve mucit Jacob Bɾonowski;

Her biri sırayla bilimin merkezinde olan üç yaratıcı fikir vardır. Onlar düzen fikri, nedenler fikri ve şans fikridir.

[Jacob Bronowski,Bilim Sağduyuya (1951), 145]


 City College of New York’ta teorik fizik alanında Henry Semat Profesörü unvanına sahip Japon kökenli Amerikalı teorik fizikçi Michio Kaku;

"Ben bir Zeka tarafından yaratılan, kurallarla oluşmuş bir dünya olduğu sonucuna vardım. İnanın bana bugün "tesadüf" diye adlandırdığımız hiçbir şey artık mantıklı gelmeyecek. Benim açımdan, bizim evrensel bir Akıl tarafından yaratılmış, şekillendirilmiş kanunlarla yönetilen bir planla var olduğumuz açık; tesadüflerle değil."(1,2) [Michio Kaku]

1-Michio Kaku, CNS News'e verdiği demeç.

2- www.okyanusum.com, Yayımlanan Bilimsel Makaleler-7, "Tanrının Varlığı ve Tanrının Zihni" alt başlığı.


  Nobel Fizik Ödüllü  Alman fizikçi Karl Werner Heisenberg;

"Sadelik ve güzellikten bahsetmişken, gerçeğin estetik kriterlerini sunduğuma itiraz edebilirsiniz ve açıkçası, doğanın bize sunduğu matematiksel şemaların sadeliği ve güzelliği tarafından güçlü bir şekilde çekildiğimi itiraf ediyorum. Bunu da hissetmiş olmalısınız: doğanın aniden önümüze yaydığı ilişkinin neredeyse korkutucu sadeliği ve bütünlüğü."

[Albert Einstein'a mektup. Ian Stewart, why Beauty is Truth (), 278.]


 İngiliz fizikçi, gökbilimci ve matematikçi Sir James Hopwood Jeans;

“Evren hakkında yapılan bilimsel bir araştırmanın sonucu tek bir cümleyle özetlenebilir: Evren, matematik bilgisi sonsuz bir varlık tarafından dizayn edilmiş görünüyor.”

[(Sir James Jeans, The Mysterious Universe, Cambridge University Press, 1932, s. 140)]


Johannes Kepler'in doktora hocalığını yapan astronom Michael Maestlin;

"Bu muazzam mekanizma, baştan sona, kesin ispatlara imkan veren bir düzene sahiptir. Bu argüman tümüyle akla uygundur. Gerçekten de tüm evren öyle bir düzen içinde dönmektedir ki hiç bir şeyin yeri onu (parçalarını) karışıklığa sokmadan deği§tirilemez, o yüzden bunlar (kesin ispatlar) sayesinde her tür hareket en kesin şekilde gösterilebilir. Çünkü (parçaların) yörüngeleri boyunca bu düzene aykırı hiçbir şey olmaz." - Michael Maestlin

[Kaynak: Paul Feyerabend, Yönteme Karşı, sayfa 184]


Nobel Fizik Ödüllü Avusturyalı Fizikçi Erwin Rudolf Josef Alexander Schrödinger;

"Bir organizmanın yaşam çemberindeki olayların ayrıntılarıyla anlatılması, cansız maddede karşılaştığımız herhangi bir şeye kıyasla eşsiz, hayran olunası bir düzenlilik ve kurallara uygunluk sergiler. Onun olağanüstü iyi düzenlenmiş, her hücrede tüm bütünün sadece çok küçük bir parçasını temsil eden atom gruplan tarafından denetlendiğini görürüz."

[Erwin Schrödinger, Yaşam Nedir, Sayfa 100]

"Biyolojide tamamıyla farklı bir durumla karşılaşıyoruz. Sadece tek bir kopyada varlığını sürdüren tek bir atomlar grubu birbiriyle ve çevreyle anlaşılması en zor yasalara uyarak olağanüstü düzenli olaylar üretiyor."

[Erwin Schrödinger, Yaşam Nedir, Sayfa 102]


İranlı şâir, filozof, matematikçi ve astronom Ömer Hayyam;

 ''Ben, mahşer gününün dehşetinden başka iman, secdeden başka namaz tanımayanlardan değilim. Ben nasıl mı namaz kılarım? Bir gülü seyrederim, yıldızları sayarım, yaratılışın güzelliği, onun düzenindeki kusursuzluk karşısında büyülenirim, Rabbim'in en güzel eseri olan insanın, onun bilgiye aç beyninin, aşka aç gönlünün, uyanmış veya tatmin edilmiş tüm duyularının karşısında hayranlığa kapılırım.''

[Kaynak: "Semerkant, Amin Maalouf"]


Tanınmış Hollandalı bir matematikçi ve bilim adamı Christiaan Huygens;

Evrenin muhteşem büyüklüğü ne kadar olağanüstü ve şaşırtıcı bir düzen içinde! Ne kadar çok güneş, ne kadar çok dünya...!

Christiaan Huygens
Gezegenler, Üzerlerinde Yaşayanlar ve
Ürettikleriyle İlgili Yeni Varsayımlar (1670 civarı)

[Carl Sagan , Milyarlarca ve Milyarlarca sayfa 69]


Fransız matematikçi, fizikçi ve felsefeci Pierre Maurice Marie Duhem ;


''Eğer bir teori, metafiziğin gittikçe daha belirginleşen
ve kesinleşen yansıması değilse, fizikçi, fizik teorisinin gelişimi
için çalışmanın akıl dışı olacağına inanmak zorundadır. Doğanın üstün düzenine
olan inanç, fizik teorisinin var olmasının tek sebebidir.''

[George Sarton, Bilim Tarihi Araştırmalarında Yöntem sayfa 116]




 Kuantum elektrodinamiği ve kuantum alan kuramı konularına katkıda bulunmuş Alman fizikçi Walter Heinrich Heitler;


''Modern teorik fizikçi de, bilerek ya da bilmeyerek, en az bir metafiziksel ilkenin
güdümündedir. Doğanın yeni yasalarını bulma çabasında o, bu yasaların matematiksel olarak basit ve açık bir biçimde dile getirilebileceği
inancını taşır. Böyle bir inancın güdümünde olmaksızın, fiziğin bir tek genel yasasını bulma olanağı düşünülemez bile.''[1,2] 

[1]W. Heitler, Man and Science, s. 8.
[2]Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi, sayfa 29

           Daha yüzlerce, binlercesi var. Biz burada birkaç bilim adamına yer verdik. Ki bu konu hakkında filozofların ve yazarların görüşleri de elbette ciddi bir bilim adamının görüşleri gibidir. Gördüğünüz üzere ateistinden deistine hristiyanından yahudisine kimyacısından matematikçisine doktorundan fizikçisine astronomundan biyoloğuna hangi çağda yaşarsa yaşasın hangi millete kültüre ait olursa olsun her bilim adamı evrende düzen olduğunu, bu düzenin kusursuz olduğunu, evrensel olduğunu zaman-mekan bağımsız geçerli olduğunu hatta evrenin kusursuz, hayret verici, muazzam olduğunu bu özellikleri ister ilahi bir güce versin ister vermesin bu gerçeği kabul etmiş ve de söylemişlerdir. Gerçek bilim adamlarına da bu yakışır. Çünkü düzenin varlığı, evrenselliği, evrenin mükemmelliği konusu bir inanç konusu değildir, bilimin üzerine inşa edildiği bir temeldir ve de evrende düzen yok demek en başta bilimi sonra da aklı, felsefeyi inkar etmektir. Tanrıya inanmayan bilim adamları kendi ideolojilerini doğru göstermek için asla düzeni inkar etmemişlerdir ,düzeni tesadüfe, doğaya vermek pahasına düzenin varlığı kabul etmiş ve de övmüşlerdir çünkü alanın  uzman bu gerçek bilim adamları da çok iyi biliyor ki düzenin nedeni tanrı olsun ya da olmasın düzenin varlığı konusu bundan bağımsız ve de bilimin en temel ilkesidir ve de bu ilkesiz asla bilim yapılamaz. Gerçek bilim adamı olmak bunu gerektirir!..

''Ya adam gibi bilim yapacaksın ya da bilimden gelene saygı duyacaksın!''

1.3-DÜZEN KARŞITLARI DÜZENDEN NE ANLIYOR?

     Şimdi bir de düzen karşıtlarının ,düzen yok diyenlerin tanımına bakalım; pardon tanımları yok ama ben kendilerinin zar zor anlatmaya çalıştıklarından yani düzenden anladıkları kadarı ile bir tanım derleyeyim; 

1-Hoşuma gitmiyorsa, yararı yoksa, sevmediysem düzensizdir
2-Ben beğenmedim o zaman düzensizdir.
3-Beni ikna etmedi o halde düzensizdir.
4-Keyfim istemiyor, bana çekici gelmedi o zaman düzensizdir.
5-Şu neden var, bana göre nedeni yok o zaman düzensizdir.
6-Bunun işlevi ne, işlevi yoksa düzensizdir.
7-Neden 2 kolum var o zaman düzensizdir.
.
.
.

Daha da arttırılabilir bu tür düzenin olmadığına dair sunulan itirazlar. Şaka yapmıyorum ciddiyim evet tanımları, düzenden anladıkları tam da bu. Hastalıklar var o zaman düzen yok, yaşlandım düzen yok, öldüm düzen yok, hayvanım beni ısırdı, mars bugün ne yaptı, samanyolu neden var, bu kadar yıldız neden var, düzen yok vs. tamamen demagoji ve keyfiyet üzerine kurulu bilim ile zerre alakası olmayan hatta bilimsel olarak test edilebilecek bile olmayan bir düzen algısı. Bu düzen algısının felsefi saçmalık boyutuna bu yazıda değinmeden (Çünkü ''Kötülük Problemi'' altında buna çokça değineceğiz. Ki ne dinin, ne bilimin sunduğu düzenle alakası olmamasına rağmen sanki bu düzen bunları kapsamıyormuş gibi her defasında düzenin olmadığına dair sunulan demagojiler, bunların düzen ile alakası olmadığı için konuyu saptırmamaya çalışacağız ve de asıl meseleye odaklanacağız.) bilimle alakası ne ona bakalım. Çünkü bilirsiniz bu tayfa için bilim ,b'sini de bilmeseler de muhteşem bir İlah'tır ve sözünden çıkılmamalıdır.

        Bilim de deney ve gözlem ilkesi vardır daha doğrusu seküler bilim de böyle bir ilke vardır. Yani bilimden konuşacaksak ve özellikle karşımızdaki de emprikse bir kere gözlem ve deney üzerinden konuşmamamız lazım. Peki bir bizim tanımı alıp bakalım ne kadar bilimle bağlantılı; Evrende mikroda ve de makroda yasaların, kuralların olması ve de bu yasalara ve de kurallara uyulması. Bu tanımın bilimle uyuşmayacağını akla getirmek , düşünmek bile bilime hakaret olur değil mi? Bilimin bu tanım üzerine yapıldığını bilmeyen bir ALLAH'ın kulu yoktur herhalde en azından akıllı olup bilimle uğraşanlar için diyelim. Elbette evrende yasaların olduğu ve de bu yasalara makroda ve de mikroda uyulduğu ayan beyan apaçıktır tabi gözlemleri inkar etmiyorsak ki bu emprikler için bir ölüm fermanı olur bu konuda nihilistlere başarılar. Peki gelin bir de düzen karşıtlarının tanımına bakalım bilim ile alakası nedir? Hoşuma gitmiyor demek ki düzen yok, hastalıklar bir kusurdur o zaman düzen yok, hata, iyi, kötü, kusur vesaire vesaire. Empriğin bu kavramlardan bahsetmesi bile büyük bir hakarettir kendi epistemolojisine. Hatayı kim deneyledi, kusuru kim gözlemledi? Buna 2.başlıkta gireceğim ama bu başlık altında bahsetmek gerekirse bu bilimden nasibini alamamış güruhun tanımları bile baştan aşağı kendi epistemolojileri ve de ideolojileri ile çelişmektedir. Kısacası bilimsellikten bahseden bir emprik[sadece emprikler değil dinsizlerin hepsi bahsedemez,yazının devamında buna değineceğiz.) bu düzen tanımından asla BAHSEDEMEZ. Çünkü hata, kusur, iyi, kötü bunlar bilimsel değildir!..


1.4-KUSUR,HATA,KÖTÜ NEDİR? EMPRİKLER,MANTIKSAL POZİTİVİSTLER VS. BU KAVRAMLARDAN BAHSEDEBİLİR Mİ?

       Evet gel gelelim meşhur demagoji kavramlara. Nedir bunlar? Evet cidden nedir? Bakın bu tanımlara internetten, sözlükten, TDK'dan bakmaya falan çalışıyorsanız bu yazıyı okumayı burada sonlandırmanız yeterlidir. Çünkü bu kavramlar içi net olarak doldurulmamış felsefi kavramlardır ve de tartışılır ki tartışılmaya devam edecektir. Terminolojiden dem vuran arkadaşlarımız size kusur, hata, kötü hakkında herhangi bir konuda dem vuracak olursa hemen ona bunlar nedir? Ne anlama gelir hakkında bir açıklama yapın diye karşılık verin. Ve de en baştan denilmesi gereken şeyi söyleyelim bu kavramlar başlı başına zaten göreceli kavramlar olduğu ve de zaten gözlemden bağımsız olduğu için bu kavramlar bilimsel değildir ki koyu empriklere göre bu da bu kavramlar yok demektir. İşte bu 1.çelişki.Gel gelelim 2'ye bu kavramları felsefi karşılığı nedir? Burada kusur kelimesini ele alacağım. Kusur ne demek? Biz kendi açıklamamızı koyalım ilk önce. Kusur; Herhangi bir iş için belirlenmiş misyonun, görevin,gayenin,amacın yerine getirilmemesi durumudur. Örnek; Telefon konuşma adına icat edilmiştir yani telefonun vazifesi konuşmaya yarar. Bu telefon konuşma eylemini gerçekleştirmezse o cihaz kusurludur. Telefonu alıp yer süpürseniz ve de bu da ne kusurlu deseniz size denilecek şey lütfen kullanım kılavuzunu okuyunuz ve de ne amaçla üretildiğine bakınız olur değil mi? Peki düzen karşıtçıları kusur demagoglarının tanımına bakalım. Pardon evet yine bir tanım yok ama ben avans verip yine kendilerine bir tanım çıkartayım. Onlara göre kusur; gözüme hoş gelmeyen, beni rahat ettirmeyen, bana zorluk getiren, beni tatmin etmeyen, beğenmediğim vesaire vesaire şeyler kusurludur. Peki buna örnek nedir? Örnekleri de biz çıkartalım; Telefon kusurludur. Neden? Çünkü bugün gelgitim vardı ama o bana yardımcı olmadı, mutfakta bana yardımcı değil, neden dikdörtgen yapmışlar, yuvarlak olsa daha iyi olmaz mı? vesaire vesaire. Peki soralım neden? Telefonun bunları yapması için bir neden vermeniz lazım yani gaye,amaç, hedef vs. telefonun misyonu ne ki size ne versin. Telefona bir misyon belirleyin de sonra konuşun. Telefona amaç biçen birine gidip de konuşulması için tasarlanmış bir telefon neden yer süpürmüyor derseniz (ki bence demeyin çünkü her satış bayisi çalışanı çok da hoşgörülü değil) size ilk önce diyeceği şey kullanım kılavuzuna bakın ve de amacına yönelik kullanın herhangi bir KUSUR KALMAZ. Gel gelelim 3.çelişkiye peki ateistler başta olmak üzere dinsizler amaçtan söz edebilir mi ki kusurdan söz edebilsin? Bunu 2 konu altında bakacağız 1)Felsefi bakanlar 2)Olaya emrpik bakanlar. 1) Biliyoruz hiçbir gerçek ateist hayatın bir anlamı, amacı, gayesi olduğunu savunmaz ve de bu yüzdendir ki ateistlerde en fazla intihar oranı görülür ve de en fazla moral bozukluğu onlarda olup psikolojik tedavi görürler.Yani gerçek bir ateist için felsefi olarak mana, anlam yoktur. 2)Empriklere gelirsek ki en sevdiğim kısım burası. Her şey gözlem ve deneydir diyen birisi hangi amaçtan, manadan söz edebilir ki bu en büyük çelişki olacaktır. Mana tanım itibari ile bir kere görünenden GÖRÜNMEYENİ çıkarmaktır ki bu zaten bir emprik için başlı başına bir kabustur. Çünkü bunu asla GÖZLEMLEYEMEZ ve de ÖLÇEMEZ. Ha iddia ediyorsa seve seve bu iddiamızı çürütebilir bunu yapmaya çalışıyorken izlemek de ayrıca zevkli olacaktır. Emrpik birisi amaçtan gayeden söz edemez. Şimdi çelişkileri sıralayalım;


1)Kusur,Hata,kötü tanımlarının açıklaması yapılmadan bu konu hakkında konuşmak çelişkidir.
2)Kusur tanımını amaç,gaye,mana,neden ile tanımlayacak olanların buna yönelikte bir amaç,gaye,mana vermeleri gerekir aksi halde gaye vermeden gayeye dayalı açıklama da çelişkidir.
3)Felsefi olarak anlamdan, gayeden yoksun ve de bunları kabul etmeyen kimselerin gayeye dayalı kusur açıklaması yapması mantıksal hata ve de çelişkidir.
4)Bir emprik için bilimsel olmayanlar yok sayıldığı için kusur üzerine konuşulacak bir konu değildir yani yoktur ve de yok olan bir konu üzerine konuşmak mantıksal tutarsızlık ve de çelişkidir.
5)Emprik olanlar her şeyi gözlem ve de deney yoluyla açıklayanların da mana, gaye gibi kelimeler ki başta zaten kusur kelimesi gözlem ve deneye dayalı olmadığı için en başta kusur ve de sonrasında kusura dahil her şeyde konuşmaları da çelişkidir!..

2.maddeye de böyle kısa bir değindik ALLAH'ın izniyle ilerki zamanlarda daha da değineceğiz.

1.5-HASTALIKLAR,HAYVANLARIN BİRBİRİNİ YEMESİ,DOĞAL AFETLER  DÜZENSİZLİK MİDİR? 

                      Her zamanki gibi manipüle edilen,çarpıtılan yalan yanlış anlatılan ve de düzenle hiçbir zerre alakası olmayan konular.Biz bunları ''Kötülük Problemi'' altında felsefede ele alıyoruz ama felsefeden yoksun ve bilimden bihaber kişiler ısrarla bu konuyu bilime sokma çabasında ve ultra demagojinin döndüğü bir konu.Öncelikle bu yazımız kısa bir retorik yazısı olduğu için bu yazıda Kötülük Problemine değenmiyeceğim ayrı bir yazıda uzun uzun gireceğiz çünkü üzerine düşülmesi gereken de bir konu halbuki kötülük ile tanrının varlığının ne alakası varsa ateistlerin de sıkça kullandığı bir argüman.Kötülük Problemi kapsamında neden hastalık,deprem,hayvanların birbirini yemesi gibi olaylar var denildiğinde bunları şu başlıklar altında inceleyeceğiz.1-Dualist Kozmoloji her şey zıddı ile daimdir.(Bu konu hakkında blogta hali hazırda bulunan Mutluluk Neden hedef olamaz yazısına bakabilirsiniz.)2.İmanın samimiyet testi 3.Elbetteki bazılarıın zoruna gitse de imtihan 4-Kavramlar açısından Tanrı için kötülükten bahsedilemez 5-Kötü zannedilen Muhteşem Sanatlar 6- Bilim yapavilmemizdeki gaye 7-İnsanalrın bilincinin yerine gelmesi gibi pek çok konu başlığı altında uzun uzun konuşacağız.Bu yazıda hastalık ve benzeri olayları düzen ilişkisine bakacağız ve de hastalık bilim ilişkisine bakacağız tekrardan aynı süreçleri yazacağım buraya kadar okuyan kişiler kavramıştır ama atlaya atlaya okuyacaklar için tekrardan mantıklı bir diyalektik  tartışması olması için bu tartışmanın mantıklı olması için önermelerimizi tekrar yazalım.

              Hastalığın düzensiz olduğunu söyleyebilmek için tekrardan her zaman olduğu gibi ilk önce bir düzen tanımı lazım.Herhangi bir düzen tanımı yapmadan her daim olduğu gibi yine bu konuda konuşamazsınız.Baştan düzen tanımı olmayan kimseler bu topa baştan girmesinler.Sonrasında yaptığınız tanım bilimsel gözlem ve deneye dayanmayan bir tanım ise bir emprik için bunu konuşmak yine mantıksızdır çünkü böyle bir kavram ideolojisi gereği böyle bir tanımın varlığı yoktur ve de olmayan bir tanım ile tekrardan bir tartışmaya giremezsiniz.Felsefi açıdan bakarsanız tekrar düzensizliğin tanımını yapmak için yine kusur,hata gibi kelimelere başvuracaksanız ki felsefi olarak hayatın amacını kabul etmeyenler bu konudan yine herhangi bir şeyden bahsedemezler.Eğer hayatın anlamını da kabul ediyorsa yapacağı her türlü felsefi öneri de temelsiz ve de teizme göre göreceli olacaktır.Teizm her daim olduğu gibi nesnel ve de temelli olacaktır.Buradaki nesnelliğin nereden geldiğini konuşmuştuk.Tekrar bu süreci maddelendirmek gerekirse;

Emprikler yani açıklamalarını gözlem ve de deneye dayandırıp dışında bir şey kabul etmeyip,yok sayanlar

1)Yapabilecekleri herhangi bir düzen tanımı bilimsel olmayacağından dolayı bu tanım yok demektir.Var olmayan bir tanımla da tartışmak mantıksızlık ve de çelişkidir.Bu yüzden bilimin alanı olan Hastalık,doğal afetler gibi konuları  emprikler  düzen kavramı ile bağdaştırıp  eleştiremezler ve bu eleştirileri bilime yamayamazlar.

2)Empriktir ama çaktırmadan felsefeye kaçmaya çalışandır,buradan kusur,hata vs. getirmeye çalışır.

2.1-Kusur,hata bilimsel değildir bir emprik bu konulardan bahsedemez.Çünkü bu kavramlar bilimsel olmadığı için yoktur.Olmayan bir kavram ile de tartışılamaz.

2.2-Kusur,hata gibi kavramlar açıklanmaya girildiğinde devamında bu kavramlara bağlı olarak amaç,gaye,mana gibi kavramalar geleceği için ve bunlarda bilimsel olmayacağı için bu kavramaları bir empriğin konuşması da mantıksız ve de çelişkidr.

3)Emprik değil metafizik takılan bir ateist,deist vb. ama bilimci de ise(var böyleleri de)

3.1 Felsefi olarak düzeni tanımlamalıdır.Ama daha en baştan bizim yaptığımız düzen yasaların var olması ve de uygulanması gibi deney ve gözlem yoluyla ispatlanabilecek bir tanım olmayacağından çünkü buna ters olarak bir tanım gelecek, gelecek olan her tanım bizim tanımımıza karşılık keyfi,göreceli olacağından bu kişi bilimsellikten bahsedemez,bilime başvuramaz bu da mantıksal bir çelişki olur.Ve de nesnellikten daha yoksun olur.

4)Bilime başvurmayan sadece metafizikçi takılan ateist,deist vb. (şaşırmayın var böyleleri de)

4.1-Bilimsel hiç takılmayan sadece felsefi açıklayacağım diyen bir ateist ki bunlar genel de manadan ve hayatın anlamından yoksun oluyorlar.Herhangi bir düzen tanımı yapacağı zaman kusur,hata,kural kelimelerinden geçeceği için gaye,amaç,hedef de belirlemeli.Hayatı anlamsız,manasız,gayesiz gören biri için öyle ise bu konu hakkında konuşması da çelişki olacaktır.

4.2-Hayatında anlam bulduğunu ve de buna binaen açıklama yapacağını söyleyecek bir ateist de her ne derse desin dini kaynaklara başvurmayacağından ki asla başvuramaz eğer başvurursa kendi ayağına sıkar çünkü dini kaynaklar onlar alahine düzen,kusursuzluk savunuru yapar, yapacağı açıklama her daim öznel olur.Ama dini yasalar öznel değildir.Kaynağında A yazıyorda kime gösterirseniz gösterin inanmıyor da olsa o A'dır.Bu konuda referansları daha az rasyonellik ve de nesnellik içereceği için bu da tutarsız olacaktır.

      Şimdi karşı tarafın yine bir tanımı yok ama ben yine avans verip gördüğüm tanımı alayım ve de duruma bakalım.Hoşuma gitmiyorsa kaostur,kötüdür tanımının bilimsel olarak ele alınacak bir tarafı yoktur değil mi?Kime göre neye göre?Mesela ben hastalıklara,doğal afetlere bayılan bir adamım.Bir hastalığın düzensiz yani onalrın tanımına göre kusur,kötü olduğunun bilimsel karşılığı nedir?Cevabı koca bir hiç çünkü bu konu bilimin konusu değildir.Böyle bir düzen tanımı olan bir kişi hastalık düzensizliktir diye bir şey diyemez.Felsefi açıdan da tekrar girmiyorum öncülleri zaten yazdım.Gelin bizim düzen tanımımızdan hastalıklara bakalım neydi o tanım?Kuralların olması ve de o kurallara uyulması değil mi?Çok güzel.

               Kanseri ele alalım.Kanser hangi süreçlerle oluşur?Sizi burada latince terimlere boğmamak ve de olayın daha iyi anlaşılması adına kısaca anlatacağım.Kanser, genel anlamı ile bölünme kontrolünü yitiren hücrelerin aralıksız şekilde çoğalması olarak tanımlanabilir. Hücre DNA'sında meydana gelen mutasyon ve hasar sonucunda bölünme hızı anormal şekilde artar ve belli doku hücreleri hızlı şekilde çoğalır. Gelişigüzel büyüyen bu hücreler kitleler halinde bir araya gelerek tümör dokularını oluşturur. Sağlıklı doku hücrelerini sıkıştıran, bu dokuların içerisine doğru büyüme gösteren ya da dokuyu tahrip eden tümörler kötü kuylu olarak adlandırılır ve genellikle lenfler ya da kan dolaşımı aracılığı ile vücudun diğer bölgelerine yayılım (metastaz) yapar. Yayıldıkları doku hücrelerinde yeni tümör kitlerleri oluşturur ve büyümeye devam ederler ise o doku hücreleri de kanserleşme özelliği gösterir ve kontrolsüz şekilde bölünmeye başlar. Şimdi buraya bizim yaptığımız tanımla bir bakalım herhangi bir düzensizlik var mı?Elbette asla yok çünkü kural,yasalar hala var ve de kusursuz,mükemmel bir şekilde işlemektedir.Bölünme kontrolünü yitirince zaten hücre aralıksız çoğalması lazım işin düzeni,yasası budur eğer bölünme kontrolü yitirdiği halde hücrenin çoğalmıyorsa bir sorun var demektir ya da bir çoğalıp bir çoğalmamasında.Mutasyon sunucunda bölünme hızı artması düzeninden,kuralından kaynaklıdır zaten eğer artmasa ya da artıp azalsa düzensizlikten bahsedebiliriz ki bunun da fazla bir yüzdeyi kapsaması lazım dualsit kozmolojiden çıkması için.Gördüğünüz üzere kanser olayında zaten olması gerekenler oluyor yani zaten var olan yasa,düzen uygulanıyor.İstediğiniz kadar ağlayın,sızlayın ve de demagoji yapın gerçek bu.Kanser olmayı gerektirecek şartlarda kanser, gerektirmeyecek şartlarda aknser olamamasıdır zaten düzen.Kanser olmayı gerektirmeyecek bir süreç sonucunda çıksaydı o zaman işler değişebilirdi.

         Virüs ya da bakteriyel enfeksiyon kaparsanız hasta olursunuz.Bu ALLAH'ın mükemmel kanunudur.Düzen budur,olması gereken budur.Düzenin sonucunda hasta olursunuz zaten.Bakteriyel enfeksiyona kapılıp iyileşseniz ya da virüs enfeksiyonu olmadan hastalığa yakalansanız,parmağınızı keserseniz eliniz kanar ve trombositler yani kan pulcukları gelip yarayı pıhtılaştırmaya başlar eğer siz elinizi kesseniz ve dekan akmasa,kesmeden kan gelse damar içinde kan pıhtılaşsa işte o zaman düzensizliği konuşmaya başlarız ki altını çizmekte fayda var dualizm dışına çıkarsa.Biyoloji bilen,okuyan biri hatta sadece uzaktan yakından bilimle alakalı olan birinin hastalık düzensizliktir demesi cahilliktir,ahmaklıktır.

1.6-KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE DE BİLİM İLİŞKİSİ

              Kötülük problemini bilime yamayıp düzensizlik atfedenler,çarpıtanlar ve de yalan konuşanlar.farkındalar mıdır ki acaba bilimi ne sayesinde yapabilmektedirler? Bugün bizlerin bilim yapabiliyor olmasının yegane temeli evrendeki muazzam  düzen ve de bu düzen dahilinde bazı aklı ermezlerin kötülük diye adlandırdıkları bizim tabirimizle her şeyi manalı kılan,zıtlıklarla anlam veren,bulduran olaylar.Hiç düşündünüz mü bilim ortaya nasıl çıkmıştır?Biri durup dururken durun lan şurayı da bir inceleyek mi demiş?Hele de tembel bu insan?Elbette her şey gibi biliminde var olmasının sebebi ihtiyaçtır.Bu konu benim kötülük problemini savunmamdaki en sevdiğim konu başlığı hem kendi mesleğim ve de inancımı birbirine bağlıyor hem de bilimi ilah edinenlere ya ilahını seç ya da kötülük problemini dedirtiyor.Ama ben bu yazıda bu olguya kısaca değineceğim zaten ALLAH uzun ömür verirse inşaAllah ileride sık sık bahsedeceğiz.

             Gel gelelim kötülük problemi-bilim ilişkisine ben burada kötülük probleminden hastalığı ve de bilimden hem de alanımı da içine aldığı için tıpı seçmek istiyorum.Hastalık olmadan tıp olabilir mi?Tıp yapılabilir mi?Böyle bir şey mümkün mü?Şuanki aklımız ve de mantığımız ile vereceğimiz cevap elbette yapılamaz.Tıbbın tanımı hastalık olamdan olmaz ve de zıttı ile daim olduğu için sağlıksız olmaz.Hastalık-sağlık kelimeleri olmadan Tıp olabilir mi?Bakalım bir Tıbbın tanımına ;Tıp, sağlık bilimleri dalı. İnsan sağlığının sürdürülmesi ya da bozulan sağlığın yeniden düzeltilmesi için uğraşan, hastalıklara tanı koyma, hastalıkları sağaltma (tedavi etme), hastalık ve yaralanmalardan korumaya yönelik çalışmalarda bulunan birçok alt bilim dalından oluşan bilimsel disiplinlerin şemsiye adıdır.Görüyorsunuz değil mi hastalık ve de bi tabi onsuz kullanılmaz olan sağlık kelimesini tanımdan çekip alınca Tıp ilmi çöküyor.Yani bu kavramın sadece kendisi olmasa Tıp olmuyor.Bu ise bir biyoloğun,doktorun kabusu olurdu böyle bir şey ben asla kabul edemem sırf kendimi adadığım bilimi yapmak için bol bol hasta olurdum ki olurum da.Eğer hastalık olmazsa bizim yapacağımız bir bilim de kalmaz.Dünyada bir işimiz de olmaz.Nasıl hastalık ile bilim yapıyoruz kısa bir örnek olarak kan değerlerini verelim;

WBC (White Blood Cell, Beyaz Küre, Akyuvar) Lökosit (LEU) Sayısı:6-15 yaş  için referans aralığı  4.5-15.5 K/mm3 ,RBC (Red Blood Cell, Kırmızı Küre, Alyuvar) Eritrosit (ERY) Sayısı:6-12 yaş için referans aralığı 4.0-5.2 milyon/µL,Hemoglobin (Hb):13-15 yaş için referans aralığı 13.0-16.0 g/dLHematokrit (Htc):6-12 yaş yaş için referans aralığı %35-45MCH (Mean Corpuscular Hemoglobin) Ortalama Hücre Hemoglobini:9-14 yaş için referans aralığı 26-32MCHC (Mean Corpuscular Hemoglobin Concentration) Ortalama Hücre Hemoglobin Konsantrasyonu:15-17 yaş için referans aralığı Erkek: 32-36,Kadın: 32-36 MCV (Mean Corpuscular Volume) Ortalama Hücre Hacmi:9-12 yaş için referans aralığı 76-90RDW (Red Blood Cell Distribution Width) Eritrosit Dağılım Genişliği:0-6 ay için referans aralığı 16.8±1.9PLT (Platelet) Trombosit Sayısı:>15 yaş için referans aralığı 130-400 K/mm3 daha kanda pek çok madde bulunmakta ki şuan verdiğim referans aralığı sadece belli yaş grupalrı için yoksa herhangi bir madde içinde her yaş grubu için kendi referans aralığı var.Pek çok madde ve de bu maddelerin her bir yaş grubu için belli referans aralıkları.Peki hiç düşündünüz mü biz bu referans aralıkları nasıl çıkartıyoruz?Nasıl bu aralık içinde olursa normali bu sağlıklısı bu diyoruz?Çünkü bu değerler dışına çıktı mı hasta olunuyor da ondan.Bu değerler dışına çıkılınca hasta olununca diyoruz ki demek ki bu değerler arasında sağlıklı olunur.Yani bu değerler arası sağlıklıdır diyebilmemizin sebebi bu değerlerin dışındaki hastalıktır.Bizim bilim yapabilmemiz için, tıp ilmi var olması için hastalık olmak zorundadır.Biz hastalığa muhtacız.Bu gerçeği  inkar eden tıp ve bilim düşmanıdır.

1.7-BİLİMİN TEMEL VARSAYIMLARINDAN DÜZEN VE DE 
ÜNİFORMİTARYANİZM


Doğal dünyada işleyen olaylarda tutarlılık,düzen vardır. Başka bir deyişle, ilgili durumlarda aynı nedenler devreye girer ve bu nedenler öngörülebilirdir . Örneğin, bilim, düşen bir top üzerinde iş başında olan yerçekimi kuvvetlerinin, düşen diğer nesneler üzerinde çalışanlarla ilgili olduğunu varsayar. Ayrıca, yerçekiminin işleyişinin an be an değişmediği ve nesneden nesneye tahmin edilemeyen şekillerde değişmediği varsayılır. Dolayısıyla bugün düşen topları inceleyerek her yerde her zaman deney yapmaya gerek kalmadan yerçekimi hakkında öğrendiklerimiz, örneğin modern uydu yörüngelerini, uzak geçmişte ayın oluşumunu ve gelecekte gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini anlamak için de kullanılabilir. ne zaman ve nerede olursa olsun düzen ve tutarlılık iş başındadır.Bu varsayım bilimin en temel varsayımıdır ve bizim bugün bilim yapabiliyor olmamızın en büyük sebebidir.Bu varsayım önemlidir ve günümüz biliminde tartışmalı değildir. Aslında, her gün dünyayla ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuzun temelini oluştururlar.

[2]https://evrimagaci.org/bilimin-temel-varsayimlari-nelerdir-bilimin-sinirlari-var-mi-8122
[3]Understanding Science. Basic Assumptions Of Science. (12 Aralık 2019). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: University of California at Berkeley | Arşiv Bağlantısı
[4]M. Nickels. Basic Assumptions And Limitations Of Science. (08 Eylül 2014). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: University of Indiana | Arşiv Bağlantısı
[5]F. R. Bichowsky. (1921). Assumption Of Experimental Science. The Journal of Philosophy, sf: 295-301. | Arşiv Bağlantısı
[6]I. Mitroff, et al. (1978). Psychological Assumptions, Experimentation, And Real World Problems: A Critique And An Alternate Approach To Evaluation. Evaluation Review, sf: 235-260. | Arşiv Bağlantısı
[7]B. Sherman, et al. Knowledge And Assumptions. (11 Ağustos 2010). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: Princeton University | Arşiv Bağlantısı
[8]Albert Einstein/Fiziğin Evrimi kitabı ''Fizik ve Gerçeklik'' Bölümü
[9]Konuşacaklarımız Var - 1 Şubat 2020, Enis Doko Sinan Canan, https://youtu.be/50he-BVVgRw 11.40-12.00
[10]http://www.jsu.edu/depart/psychology/sebac/fac-sch/rm/Ch1-3.html
[11]https://www.swu.edu/academics/division-of-science/fundamental-assumptions/
[12]https://www.pursuegod.org/4-assumptions-of-modern-science/
[13]https://www.news24.com/news24/mynews24/Understanding-science-scientific-assumptions-20140627
[14]https://web.archive.org/web/20140908093055/http://www.indiana.edu/~ensiweb/NOS%20Over.BasicAssump.html
[15]https://coggle.it/diagram/W9mjOSXDNBjA1lYg/t/source-of-knowledge%2C-objectives-of-educational-research
[16]https://www.politicalsciencenotes.com/articles/assumptions-of-scientific-method-and-its-goals-in-politics/486
[17]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, sayfa 25-28
[18]https://www.lockhaven.edu/~dsimanek/philosop/thoughts.htm
[19]Prof.Dr.Doğan Özlem, Bilim Felsefesi sayfa 14
[20]Prof.Dr.A.Kadir.Çüçen ,"Bilim Felsefesine Giriş", sayfa 24-25
[21]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, 100 Soruda Bilim Felsefesi , sayfa 22-23
[22]http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html
[23] Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası / Enis Doko ve Caner Taslaman sayfa 25

Amerikalı bilim adamı Joseph Henry;

Kanunsuz bir evren, düzensiz, bilimin imkânsız, zeki bir yönetici ve yaratıcının tezahürlerinin olmadığı bir evren olacaktır.

[American Association for the Advancement of Science (22 Ağustos 1850), The Papers of Joseph Henry , Cilt. 8, 99.]

Dış dünya ile alakalı olguları gözlemsel ve deneysel süreçlerden hareket eden yöntemlerle keşfetmeyi hedefleyen bilimsel faaliyetin en temel ön kabullerinden biri evrenin rasyonel, anlaşılabilir bir yapıda olduğudur. Evrenin anlaşılabilir olması için insan zihni tarafından anlaşılabilecek düzenliliklere, diğer bir deyişle yasalara sahip olması gerekmektedir. Eğer evren düzensiz, kaotik bir yapıya sahip olsaydı ya da evrendeki düzen insan zihninin sınırlarını aşacak kadar karmaşık olsaydı, diğer bir deyişle temel yapı bizim anlayış kapasitemizi aşsaydı bilimsel faaliyet mümkün olmazdı.(1)

(1)Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşâsı, Caner Taslaman ve Enis Doko sayfa 25

Bilim, özellikle, belli bir
düzene bağlı olarak ortaya çıkan olguları veya bu olgular
arasında değişmez görünen ilişkileri açıklamaya çalışır.
Gözlemlerimiz, değişmez bir düzenle gecenin gündüzü
kovaladığını; yeterince ısıtılan metallerin genleştiğini; suyun
belli bir sıcaklıkta kaynadığını, başka bir sıcaklıkta
donduğunu; serbest bırakılan cisimlerin düştüğünü; buzun
soğuk, ateşin daima sıcak olduğunu. vb. göstermektedir.
Böyle değişmez bir düzenle beliren olgu ve ilişkiler dile
getirildiğinde, “doğa yasası” dediğimiz birtakım evrensel
genellemeler biçimini alır. Örneğin, “bütün metaller
ısıtıldığında genleşir”, genellemesi evrensel olup, belli bir
grup metalin değil, bildiğimiz ve bilmediğimiz, geçmişte ve
gelecekte, evrenin her yanında gözleme konu olmuş ve
olabilecek tüm metallerin belli bir özelliğini ifade etmektedir.

[Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi,sayfa 153]

Üniformitaryanizm nedir?

Tekdüzelik Doktrini veya Tekdüzen İlkesi olarak da bilinen Tekdüzencilik, günümüz bilimsel gözlemlerimizde işleyen aynı doğal yasaların ve süreçlerin geçmişte evrende her zaman işlediği ve her yerde uygulandığı varsayımıdır.Tekdüzelik veya değişmezlik ilkesi , deney ve gözleme dayalı bilim dallarının tamamında ; nedensellik , sebep sonuç ilişkisi ve fizik kanunları gibi temel ilkelerin, zaman ve mekanla değişmediğini kabul eden , ancak kendisinin bilimsel metotlarla doğrulanması imkânı olmayan önermedir. Tek düzelik ve değişmezlik ilkesinin kendisinin bilimsel yöntemlerle doğrulanması mümkün olmasa da , tüm bilim dallarında vazgeçilmez bir ilk kabül , aksiyom dur.


Tekdüze , jeolojide , Dünya'nın jeolojik süreçlerinin geçmişte şimdiki gibi aynı şekilde ve esasen aynı yoğunlukta hareket ettiğini ve bu tür bir tekdüzeliğin tüm jeolojik değişimleri hesaba katmak için yeterli olduğunu öne süren doktrin . Bu ilke jeolojik düşünme için temeldir ve jeoloji biliminin tüm gelişiminin temelini oluşturur.


[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cniformitaryanizm

[2].https://www.britannica.com/science/uniformitarianism

[3]http://abyss.uoregon.edu/~js/glossary/uniformitarianism.html

[4]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html


''Fiziğin bireysel yasalarını nasıl keşfederiz ve doğaları nedir? Öncelikle, herhangi bir fiziksel yasanın var olduğunu veya şimdiye kadar var olmuşsa, gelecekte de benzer bir şekilde var olmaya devam edeceklerini varsayma hakkımız olmadığı belirtilmelidir. Doğanın güzel bir günde, hepimizi şaşırtacak beklenmedik bir olayın meydana gelmesine neden olması tamamen düşünülebilir; ve eğer bu olursa, herhangi bir itirazda bulunma gücümüz yok, sonuç bu olsa bile, çabalarımıza rağmen, ortaya çıkan karışıklığa düzen getirmekte başarısız olmalıyız. Böyle bir durumda bilime açık olan tek yol kendini iflas etmiş ilan etmektir. Bu nedenle bilim, Doğa'nın her yerinde genel bir yasanın hakim olduğu genel varsayımıyla başlamaya mecburdur.''


[Max Planck, Walter Henry Johnston, The Universe in the Light of Modern Physics (1931), 58]


İlk olarak, bir şeylerin düzeninin ve özellikle de bir doğa düzeninin varlığına dair yaygın bir içgüdüsel kanaat olmadıkça yaşayan bilim olamaz .

[Alfred North Whitehead,In Bilim ve Modern Dünya (1927), 4]

Modern teorik fizikçi de, bilerek ya da
bilmeyerek, en az bir metafiziksel ilkenin
güdümündedir. Doğanın yeni yasalarını bulma
çabasında o, bu yasaların matematiksel olarak
basit ve açık bir biçimde dile getirilebileceği
inancını taşır. Böyle bir inancın güdümünde
olmaksızın, fiziğin bir tek genel yasasını bulma
olanağı düşünülemez bile.[1,2] -Walter Heitler

[1]W. Heitler, Man and Science, s. 8.
[2]Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi, sayfa 29


Daha ciddisi, sonuçlarımız, atom altıdan evrensele tüm ölçeklerde evreni anlama biçimimizde devrim yaratma potansiyeline sahip. Modern fizik kuramının tamamı, fizik yasalarının  her zaman ve her yerde aynı kaldığı varsayımına dayanmaktadır .

Swinburne Universıty of Technology Astrofizikçi Prof.Dr.Michael Murphy
[https://astronomy.swin.edu.au/~mmurphy/research/are-natures-laws-really-universal/]

Doğa Kanunları, Evrenin düzenliliğini tanımlayan insan icatlarıdır yasalar insan icatlarıyken, düzenler 'gerçeklikte' yazılır.Doğa yasaları, dünyanın düzenlerini sistematik olarak yakalama girişimleridir. Doğada düzenliliklerin varlığı nesnel bir gerçektir, bu nedenle Doğa'ya yasalar empoze etmiyoruz. Yasaların biçimi insan icatları olsa da, kusurlu da olsa Doğa'daki gerçek özellikleri yansıtırlar. Bilimsel girişimin anlamlılığını sağlayan ve başarısını garantileyen, Doğa kanunlarının bu mutlak değişmezliğidir.Doğanın gerçekten temel yasaları, farklı fiziksel süreçler arasında derin bağlantılar kurar. Yeni bir yasa geliştirildiğinde, farklı bağlamlar altında test edilir ve bu genellikle yeni, beklenmedik olayların keşfedilmesine yol açar. Bu, Doğa'daki gerçek düzenlilikleri bilimsel yapılarımıza dayatmadığımızı, belirlediğimizi gösterir.
Doğa yasaları ebedidir, mutlaktır ve bir deneyin fiziksel koşullarının dışında bağımsız bir varoluşa sahiptir." [http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html]

Görüldüğü üzere bilim evrende genelgeçer kuralların,yasaların olduğu ve bu yasaların zaman-mekan bağımsız uyulduğu ön kabulü ile yapılır. Bu bilimde tartışması olmayan bir ön kabuldür.Eğer evrende evrensel zaman-mekan bağımsız yasalar olmasaydı ve de aynı şekilde uyumalsaydı ne geleceğe ne geçmişe hatta şuana dair bir yorum yapamazdık,teknoloji üretemezdik, formül çıkartamazdık. Bütün bilim dallarının ortaya koyacağı görüşler evrendeki evrensel yasaların ve de bu yasaların uyulmasına yönelik ortaya konur. Aksi halde bırakın evrenin milyarlarca yıl öncesini ve de milyarlarca ışık yılı ötesini bulunduğunuz yerden bir adım öteye ve bulunduğunuz andan bir önceye ve de sonraya değinemezsiniz...

2.-KAFİLENİN ''EVRENDE DÜZEN Mİ VAR KAOS MU?'' VİDEOSUNA CEVAP, İDDİALAR VE İDDİALARA CEVAPLAR




       Videodaki iddiaları inceleyip cevaplara geçmeden önce video hakkındaki görüşlerimi söyleyeyim.Videodaki argümanların hiçbirinin düzenle zerre uzaktan yakından alakası yok ve de düzenle alakası olmadığı halde düzensizliğe yönelik kanıt olarak sunuyor ki bu oldukça ahmakça. Videoda sürekli mantık hatasından bahsediyor ama bu mantık hatalarının neden ve nasıl ve hangi mantık hatası olduğundan hiç söz etmiyor. Kendi saplantılı ideolojisini ayakta tutmak için yalancılık yapıyor, bilime hakaret ediyor ama utanmadan bir de bilimden bahsediyor. Bu tarz kişilerin türemesine sebep olanlar bilim adamlığı vasfını adam gibi yerine getiremeyenlerden dolayıdır. Bilimin b'sini, felsefenin 'f'sini, mantığın 'm'sini bilmeyenler eğer bilimi,felsefeyi alanı jeoloji olmasına rağmen dağların deprem sebebi olduğunu söyleyen ,tanrı varsa kim yarattı diye soran,insanlara yalan bilgi verirken kendisine araştıracağım diyen kişiye hayır araştırma diyen,kaotikliği zerre alakası olmamasına rağmen düzensizlik diye sunan,evrende yasa yok diye ve daha pek çok alanda alanı olmamasına rağmen bilgisizce konuşan bir insandan sırf ünvanı var diye ''argumentum ad verecundiam'' yaparak  alırsa işte böyle zırvalar ve de saçmalar.15-20 dakikalık Youtube videosu ile düzeni çökertmeye çalışmak,çürüttüm demek , 30-35 dakikalık youtube videosu ile evrimi çökertmekten daha beterdir. Youtube videosu ile evrimi çürüttüm diyenden daha cahili youtube videosu ile düzeni çürütmektir!!



2.35: 1.İDDİA: ''Bilim, evrende genelgeçer kuralların olduğu ve de buna zaman mekan bağımsız uyulduğu varsayımına göre yapılmıyor.'' diyor.


      Fizik ve biyoloji öğrencisi olarak şu cümleyi okumak,yazmak bile utanç verici.Böyle bir cümleyi söylemek için oldukça cahil cesareti gerekir ki bu arkadaş da dunning-kruger sendromu oldukça fazla. Herhangi bir fen dersi almadığı, bilim felsefesi nedir bilmediği için yaptığa gaflara şaşmamalı.Bu iddianın cevabı ''1.7-BİLİMİN TEMEL VARSAYIMLARINDAN DÜZEN VE DE ÜNİFORMİTARYANİZM'' kısmında var biz tekrardan burada da değinelim ki bazılarının kafasına iyice yerleşsin.

Doğal dünyada işleyen olaylarda tutarlılık,düzen vardır. Başka bir deyişle, ilgili durumlarda aynı nedenler devreye girer ve bu nedenler öngörülebilirdir . Örneğin, bilim, düşen bir top üzerinde iş başında olan yerçekimi kuvvetlerinin, düşen diğer nesneler üzerinde çalışanlarla ilgili olduğunu varsayar. Ayrıca, yerçekiminin işleyişinin an be an değişmediği ve nesneden nesneye tahmin edilemeyen şekillerde değişmediği varsayılır. Dolayısıyla bugün düşen topları inceleyerek her yerde her zaman deney yapmaya gerek kalmadan yerçekimi hakkında öğrendiklerimiz, örneğin modern uydu yörüngelerini, uzak geçmişte ayın oluşumunu ve gelecekte gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini anlamak için de kullanılabilir. ne zaman ve nerede olursa olsun düzen ve tutarlılık iş başındadır.Bu varsayım bilimin en temel varsayımıdır ve bizim bugün bilim yapabiliyor olmamızın en büyük sebebidir. Bu varsayım önemlidir ve günümüz biliminde tartışmalı değildir. Aslında, her gün dünyayla ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuzun temelini oluştururlar.

[2]https://evrimagaci.org/bilimin-temel-varsayimlari-nelerdir-bilimin-sinirlari-var-mi-8122
[3]Understanding Science. Basic Assumptions Of Science. (12 Aralık 2019). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: University of California at Berkeley | Arşiv Bağlantısı
[4]M. Nickels. Basic Assumptions And Limitations Of Science. (08 Eylül 2014). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: University of Indiana | Arşiv Bağlantısı
[5]F. R. Bichowsky. (1921). Assumption Of Experimental Science. The Journal of Philosophy, sf: 295-301. | Arşiv Bağlantısı
[6]I. Mitroff, et al. (1978). Psychological Assumptions, Experimentation, And Real World Problems: A Critique And An Alternate Approach To Evaluation. Evaluation Review, sf: 235-260. | Arşiv Bağlantısı
[7]B. Sherman, et al. Knowledge And Assumptions. (11 Ağustos 2010). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: Princeton University | Arşiv Bağlantısı
[8]Albert Einstein/Fiziğin Evrimi kitabı ''Fizik ve Gerçeklik'' Bölümü
[9]Konuşacaklarımız Var - 1 Şubat 2020, Enis Doko Sinan Canan, https://youtu.be/50he-BVVgRw 11.40-12.00
[10]http://www.jsu.edu/depart/psychology/sebac/fac-sch/rm/Ch1-3.html
[11]https://www.swu.edu/academics/division-of-science/fundamental-assumptions/
[12]https://www.pursuegod.org/4-assumptions-of-modern-science/
[13]https://www.news24.com/news24/mynews24/Understanding-science-scientific-assumptions-20140627
[14]https://web.archive.org/web/20140908093055/http://www.indiana.edu/~ensiweb/NOS%20Over.BasicAssump.html
[15]https://coggle.it/diagram/W9mjOSXDNBjA1lYg/t/source-of-knowledge%2C-objectives-of-educational-research
[16]https://www.politicalsciencenotes.com/articles/assumptions-of-scientific-method-and-its-goals-in-politics/486
[17]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, sayfa 25-28
[18]https://www.lockhaven.edu/~dsimanek/philosop/thoughts.htm
[19]Prof.Dr.Doğan Özlem, Bilim Felsefesi sayfa 14
[20]Prof.Dr.A.Kadir.Çüçen ,"Bilim Felsefesine Giriş", sayfa 24-25
[21]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, 100 Soruda Bilim Felsefesi , sayfa 22-23
[22]http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html
[23] Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası / Enis Doko ve Caner Taslaman sayfa 25

Mantıksal pozitivizm öncüsü İngiliz  matematikçi ve filozof Alfred North Whitehead;


İlk olarak, bir şeylerin düzeninin ve özellikle de bir doğa düzeninin varlığına dair yaygın bir içgüdüsel kanaat olmadıkça yaşayan bilim olamaz .

[Alfred North Whitehead,In Bilim ve Modern Dünya (1927), 4]

Amerikalı bilim adamı Joseph Henry;

Kanunsuz bir evren, düzensiz, bilimin imkânsız, zeki bir yönetici ve yaratıcının tezahürlerinin olmadığı bir evren olacaktır.

[American Association for the Advancement of Science (22 Ağustos 1850), The Papers of Joseph Henry , Cilt. 8, 99.]

Modern teorik fizikçi de, bilerek ya da
bilmeyerek, en az bir metafiziksel ilkenin
güdümündedir. Doğanın yeni yasalarını bulma
çabasında o, bu yasaların matematiksel olarak
basit ve açık bir biçimde dile getirilebileceği
inancını taşır. Böyle bir inancın güdümünde
olmaksızın, fiziğin bir tek genel yasasını bulma
olanağı düşünülemez bile.[1,2] -Walter Heitler

[1]W. Heitler, Man and Science, s. 8.
[2]Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi, sayfa 29

Dış dünya ile alakalı olguları gözlemsel ve deneysel süreçlerden hareket eden yöntemlerle keşfetmeyi hedefleyen bilimsel faaliyetin en temel ön kabullerinden biri evrenin rasyonel, anlaşılabilir bir yapıda olduğudur. Evrenin anlaşılabilir olması için insan zihni tarafından anlaşılabilecek düzenliliklere, diğer bir deyişle yasalara sahip olması gerekmektedir. Eğer evren düzensiz, kaotik bir yapıya sahip olsaydı ya da evrendeki düzen insan zihninin sınırlarını aşacak kadar karmaşık olsaydı, diğer bir deyişle temel yapı bizim anlayış kapasitemizi aşsaydı bilimsel faaliyet mümkün olmazdı.(1)

(1)Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşâsı, Caner Taslaman ve Enis Doko sayfa 25

Bilim, özellikle, belli bir
düzene bağlı olarak ortaya çıkan olguları veya bu olgular
arasında değişmez görünen ilişkileri açıklamaya çalışır.
Gözlemlerimiz, değişmez bir düzenle gecenin gündüzü
kovaladığını; yeterince ısıtılan metallerin genleştiğini; suyun
belli bir sıcaklıkta kaynadığını, başka bir sıcaklıkta
donduğunu; serbest bırakılan cisimlerin düştüğünü; buzun
soğuk, ateşin daima sıcak olduğunu. vb. göstermektedir.
Böyle değişmez bir düzenle beliren olgu ve ilişkiler dile
getirildiğinde, “doğa yasası” dediğimiz birtakım evrensel
genellemeler biçimini alır. Örneğin, “bütün metaller
ısıtıldığında genleşir”, genellemesi evrensel olup, belli bir
grup metalin değil, bildiğimiz ve bilmediğimiz, geçmişte ve
gelecekte, evrenin her yanında gözleme konu olmuş ve
olabilecek tüm metallerin belli bir özelliğini ifade etmektedir.

[Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi,sayfa 153]

Bu arkadaş bilimin üniformitaryanizm ilkesinden bi haber olmasına da şaşmamalı eğer haberi olsaydı bu cümleleri kuramazdı.Ki bu sözlerine ne bir kaynak ne bir makale ne de saygın bir bilim adamından tanık göstermemesi zaten nasıl palavra attığı gösteriyor.

Üniformitaryanizm nedir?

Tekdüzelik Doktrini veya Tekdüzen İlkesi olarak da bilinen Tekdüzencilik, günümüz bilimsel gözlemlerimizde işleyen aynı doğal yasaların ve süreçlerin geçmişte evrende her zaman işlediği ve her yerde uygulandığı varsayımıdır.Tekdüzelik veya değişmezlik ilkesi , deney ve gözleme dayalı bilim dallarının tamamında ; nedensellik , sebep sonuç ilişkisi ve fizik kanunları gibi temel ilkelerin, zaman ve mekanla değişmediğini kabul eden , ancak kendisinin bilimsel metotlarla doğrulanması imkânı olmayan önermedir. Tek düzelik ve değişmezlik ilkesinin kendisinin bilimsel yöntemlerle doğrulanması mümkün olmasa da , tüm bilim dallarında vazgeçilmez bir ilk kabül , aksiyom dur.

Tekdüze , jeolojide , Dünya'nın jeolojik süreçlerinin geçmişte şimdiki gibi aynı şekilde ve esasen aynı yoğunlukta hareket ettiğini ve bu tür bir tekdüzeliğin tüm jeolojik değişimleri hesaba katmak için yeterli olduğunu öne süren doktrin . Bu ilke jeolojik düşünme için temeldir ve jeoloji biliminin tüm gelişiminin temelini oluşturur.


[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cniformitaryanizm

[2].https://www.britannica.com/science/uniformitarianism

[3]http://abyss.uoregon.edu/~js/glossary/uniformitarianism.html

[4]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html


   ''Fiziğin bireysel yasalarını nasıl keşfederiz ve doğaları nedir? Öncelikle, herhangi bir fiziksel yasanın var olduğunu veya şimdiye kadar var olmuşsa, gelecekte de benzer bir şekilde var olmaya devam edeceklerini varsayma hakkımız olmadığı belirtilmelidir. Doğanın güzel bir günde, hepimizi şaşırtacak beklenmedik bir olayın meydana gelmesine neden olması tamamen düşünülebilir; ve eğer bu olursa, herhangi bir itirazda bulunma gücümüz yok, sonuç bu olsa bile, çabalarımıza rağmen, ortaya çıkan karışıklığa düzen getirmekte başarısız olmalıyız. Böyle bir durumda bilime açık olan tek yol kendini iflas etmiş ilan etmektir. Bu nedenle bilim, Doğa'nın her yerinde genel bir yasanın hakim olduğu genel varsayımıyla başlamaya mecburdur.''


[Max Planck, Walter Henry Johnston, The Universe in the Light of Modern Physics (1931), 58]

İlk olarak, bir şeylerin düzeninin ve özellikle de bir doğa düzeninin varlığına dair yaygın bir içgüdüsel kanaat olmadıkça yaşayan bilim olamaz .

[Alfred North Whitehead,In Bilim ve Modern Dünya (1927), 4]


Ünlü Ateist Etolog, Evrimsel Biyolog ve Yazar Richard Dawkins;

Fizik yasaları, tüm erişilebilir evrende geçerlidir.

[Kaynak:Richard Dawkins/Gen Bencildir kitabından alınmıştır.]

Nobel Ödüllü Ateist Teorik Fizikçi Richard Feynman

▶....️Son olarak, çekim yasasının evrenselliği ve çok büyük uzaklıklarda geçerli olması konusuna değineceğim. Newton, Güneş sistemini temsil eden Cavendish’in minyatür Güneş sistemi modelinin, yani iki top arasındaki çekimin, yüz trilyon kere büyütüldüğünde elde edilecek olan Güneş sisteminde de geçerli olacağını tahmin edebilmişti. Daha sonra, bunun yüz trilyon katı olan galaksilerin de aynı yasa uyarınca birbirlerini çektiğini görüyoruz. Doğa, modellerini yalnızca en uzun iplerle dokuduğu için dokumanın her bir küçük bölümü tüm halının düzenini açığa vurmaktadır.

[Kaynak:Richard Feynman/Fizik Yasaları Üzerine kitabından alınmıştır.]

Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?

[Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]

Doğa Kanunları, Evrenin düzenliliğini tanımlayan insan icatlarıdır yasalar insan icatlarıyken, düzenler 'gerçeklikte' yazılır.Doğa yasaları, dünyanın düzenlerini sistematik olarak yakalama girişimleridir. Doğada düzenliliklerin varlığı nesnel bir gerçektir, bu nedenle Doğa'ya yasalar empoze etmiyoruz. Yasaların biçimi insan icatları olsa da, kusurlu da olsa Doğa'daki gerçek özellikleri yansıtırlar. Bilimsel girişimin anlamlılığını sağlayan ve başarısını garantileyen, Doğa kanunlarının bu mutlak değişmezliğidir.Doğanın gerçekten temel yasaları, farklı fiziksel süreçler arasında derin bağlantılar kurar. Yeni bir yasa geliştirildiğinde, farklı bağlamlar altında test edilir ve bu genellikle yeni, beklenmedik olayların keşfedilmesine yol açar. Bu, Doğa'daki gerçek düzenlilikleri bilimsel yapılarımıza dayatmadığımızı, belirlediğimizi gösterir.
Doğa yasaları ebedidir, mutlaktır ve bir deneyin fiziksel koşullarının dışında bağımsız bir varoluşa sahiptir." [http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html]


Daha ciddisi, sonuçlarımız, atom altıdan evrensele tüm ölçeklerde evreni anlama biçimimizde devrim yaratma potansiyeline sahip. Modern fizik kuramının tamamı, fizik yasalarının  her zaman ve her yerde aynı kaldığı varsayımına dayanmaktadır .

Swinburne Universıty of Technology Astrofizikçi Prof.Dr.Michael Murphy
[https://astronomy.swin.edu.au/~mmurphy/research/are-natures-laws-really-universal/]

Gördüğünüz üzere hem makaleler hem ders kaynakları hem de bilim adamları düzenin,yasaların zaman-mekan bağımsız yani evrensel olduğu ve de genelgeçer olduğu varsayımına,önkabulüne göre yapılır. Bunu her bilim adamı, bilim felsefecisi bilir. Eğer bu önkabul üzerine bilim yapılmasaydı evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların olmasaydı ve de uyulmasaydı işte o zaman kaos olurdu. Her daim deney ve gözlem yapmamız gerekirdi. Her atomu evrenin her karışını teker teker ölçmek ve de test etmek gerekirdi. Eğer böyle olsaydı bırakın öncesini ve sonrasını ölçmeyeceğimizi , milyarca ışık yılı uzağı değil daha bulunduğumuz yerdeki sayılı atomu bile ölçüp test edemezdik ve de bunun sonucu bilim de olmazdı formül de çıkmazdı teknoloji de olmazdı. Çünkü biz her daim her zamanda ve de mekanda her parçanın kurallarını ölçüp test etmek ile vakit kaybedecektik. Allah'a şükürler olsun ki evrende mükemmel ,kusursuz bir düzen var ve de biz bu düzen üzerine bilim yapıyoruz ki kuralları, düzeni her zamanda ve de her mekanda her parça için test etme gereği duymadan sadece belli zaman ve mekanda belli parçalar için deneyerek bu kuralın,düzenin tüm evren için zaman-mekan bağımsız evrensel olduğunu kolaylıkla görüyoruz ve de bunun üstüne bilim yapıyoruz.Bu yüzden bilim, evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların olduğu ve de bu kurallara uyulduğu varsayımı ile yapılır ve de bu gerçek bilimin en temel realitesedir. Bu temeli inkar etmek büyük bir cahilliktir.



 Evrende genel-geçer , zaman-mekan bağımsız evrensel yasalar var mı ve de bu yasalara uyuluyor mu bunu bir de Ateist Teorik Fizikçi Brian Randolph Greene'den dinleyelim;

''Fizik yasalarının moda kadar kısa ömürlü olduğu, yıldan yıla, haftadan haftaya hatta andan ana değiştiği bir evren düşünün. Böyle bir dünyada, fizik yasalarındaki bu değişikliklerin temel hayat süreçlerini kesintiye uğratmayacağını varsaymak koşuluyla, en hafif tabirle tek bir anınız bile sıkıcı olmayacaktır. Rasgele değişiklikler, hem sizin hem de başkalarının geçmiş deneyimlerini gelecekteki sonuçlara dair tahminlerde bulunmak üzere kullanmasını engelleyeceği için en basit eylemler bile bir macera olacaktır.

Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.

Fizik yasalarının, yerel kültürler kadar sınırlı ve çeşitli olduğu bir evren düşünelim şimdi de; biryerden diğerine geçildiğinde öngörülemez biçimde değiştiklerini, dışarıdan gelen uyum göstermeleri yönündeki etkilere cüretkârca direndiklerini. Gulliver'in seyahatlerinde olduğu gibi, eğer öyle bir dünyada seyahat ederseniz inanılmaz ölçüde zengin, bir dizi öngörülemez deneyime maruz kalırsınız. Fakat bir fizikçinin bakış açısından, bu da başka bir kâbustur. Örneğin bir ülkede -hatta bir eyalette- geçerli olan yasaların, başka bir ülkede geçerli olmayabileceği gerçeğiyle yaşamak bile zordur. Eğer doğa yasaları o kadar çeşitli olsaydı, işlerin nasıl olacağını bir düşünün. Öyle bir dünyada, bir yerde gerçekleştirilen deneylerin, başka bir yerde geçerli olan fizik yasalarıyla hiçbir ilgisi olmazdı. Fizikçiler, farklı yerlerde geçerli olan doğa yasalarını öğrenmek için aynı deneyleri farklı yerlerde tekrar tekrar yapmak zorunda kalırdı. Şükürler olsun ki, bildiğimiz her şey fizik yasalarının heryerde aynı olduğuna işaret ediyor. Dünyanın her yerinde yapılan deneyler aynı temel fiziksel açıklamalar kümesinde birleşir. Dahası, tek ve değişmez bir fiziksel ilkeler kümesini kullanarak kozmosun çok uzak bölgelerine dair pek çok astrofiziksel gözlemi açıklayabilmemiz de, aynı yasaların her yerde geçerli olduğunu düşünmemize yol açıyor. Evrenin öbür ucuna hiç gitmediğimiz için, başka yerlerde tamamen yeni bir fiziğin geçerli olması ihtimalini tartışmasız bir kenara bırakamayız, fakat her şey bunun tersine işaret ediyor.''

[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204]

2.İDDİA: 1.iddiasını savunmak için Newton'un kütle çekim teorisi ile Einstein'ın Genel Göreleliğini örnek gösteriyor.

Çok çok kötü bir iddia. Evrende düzensizlik olduğunu iddia edenlerin kullandığı bir argüman:''Teoriler değişiyor,yanlışlanıyor bu evrende düzen olmadığını, yasaların evrensel olmadığını gösterir.''Bu arkadaşın bu iddiayı kimden aldığı çok belli, argumentum ad verecundiam yaparak iddiayı sorgulamadan hemen almış, aklını kullanmayı ve de araştırmayı hiç düşünmemiş.Gelin öncelikle bu fikirde olanlara ''Teori ve Yasa nedir?'' onu öğretelim.

Teori nedir?

Teori veya kurambilimde bir olgunun, sürekli olarak doğrulanmış gözlem ve deneyler baz alınarak yapılan bir açıklamasıdır. Teori, herhangi bir olayı, vakayı, görüngüyü açıklamak için kullanılan düşünce sistemidir. Genel anlamda, kuram, bir düşüncenin genel, soyut ve rasyonel olmasıdır. Ayrıca bir kuram, açıklanabilir genel bağımsız ilkelere dayanmaktadır. Bu ilkelere bağlı kalarak doğada sonuçların nasıl örneklendirileceğini açıklamaya çalışır.

Yasa nedir?

Tekrarlanan gözlem ve deneylerle, aynı şartlarda aynı sonuçları verdiği kesin olarak belirlenen, akla ve mantığa uygun, genel kanıya göre kabul görmüş, değişmez nitelik kazanmış, yanlışlanma olasılığı olmayan gerçek bilgiye, yasa (kanun) denir. Yasalar değişmezlik ilkesine sahiptir. Yanlışlamaya çalıştığınızda, yasayı çökertmeniz mümkün olmaz. Yasalar en gerçek değişmezlerdir. Biz bu mevcut değişmezleri kullanarak yeni değişmezler ortaya çıkarmaya çalışırız.

Bilimsel yasa kesin olarak ispatlanmış bilimsel teorilere denir. Bir bilimsel yasa, gözlem ve deneylerle iyi desteklenip kanıtlanmış genel prensiptir. Tipik olarak bilimsel yasalar, tarihi kayıtlardaki deney ve gözlemlerle örtüşen kısıtlı ilkeler kümesidir.

[1]Prof. Dr. Mustafa Ergün, Felsefeye Giriş (Bilim Felsefesi).
[2]Hacettepe Üniversitesi, Genel Biyoloji, 1.hafta 1.ders , Giriş Biyolojinin Tanımı sayfa 27
[3]https://www.instagram.com/p/CJdXOCkDXJ_/?utm_source=ig_web_copy_link (Neil Tyson da herhangi bir şeyin yasa olabilmesi için değişmez ve bozulamaz yani evrensel olması gerektiğini söylüyor.)



"Doğa Yasası Ne Demektir?

Mantıkçı empirisistler yasanın kimi özelliklerini çok önceden saptamışlardır; bunlar hâlâ geniş kabul gören özelliklerdir. Buna göre yasalar şu şekilde dile getirilen evrensel önermelerdir: "Bütün a'lar b'dir" ya da "Ne zaman C türünde bir olay olsa, E türünde bir olay (da) olur" ya da, bir kez daha, "(Bir) e olayı gerçekleşirse, hiç şaşmazcasma (bir) f olayı (da) gerçekleşir." Örnekse, "Saf demir parçalarının hepsi, standart sıcaklık ve basınç altında, elektrik akımım iletirler" ya da "Bir demir parçasına standart sıcaklık ve basınç altında ne zaman elektrik akımı uygulansa o demir parçası elektriği iletir." Bunlar aynı yaşaran terminolojik değişkeleridir. Felsefeciler bir yasayı dile getirirken bu tür koşullu tümceleri yeğler, yasanın evrenselliğini (tümelliğini) örtük bir biçimde anlaşılmış halde bırakırlar. Ne ki bir önermenin evrensel olması yasa olmasma yetmez. Şu önermeleri alalım: "Hiçbir bekar evli değildir" ve "Bütün çift sayılar artan olmaksızın 2'yle bölünebilir." Bu evrensel önermelerin ikisi de yasa değildir, yasalarla aynı mantıksal biçime sahip olsalar bile. Bunlar tanım gereği doğru olduklan için yasa değildir, buna karşılık yasalar olgularca doğru kılman önermelerdir.Biçimin yara sıra bütün yasalarm ortaklaştığı bir diğer özellik bunların belli nesne, yer ya da zamana, açıkça ya da örtülü bir biçimde, göndermede bulunmamalandır. Sırf Napoleon Bonaparte hakkmdaki olguların doğruladığı ya da Yer hakkmdaki ve hatta Samanyolu hakkındaki olguların doğruladığı doğa yasaları olamaz. Yasalar her yerde geçerlidir, dolayısıyla yerel olgular onları doğrulamaya yetmez. "

- Alex Rosenberg, Bilim Felsefesi: Çağdaş Bir Giriş, sayfa 90


''Doğa Kanunları, Evrenin düzenliliğini tanımlayan insan icatlarıdır yasalar insan icatlarıyken, düzenler 'gerçeklikte' yazılır.Doğa yasaları, dünyanın düzenlerini sistematik olarak yakalama girişimleridir. Doğada düzenliliklerin varlığı nesnel bir gerçektir, bu nedenle Doğa'ya yasalar empoze etmiyoruz. Yasaların biçimi insan icatları olsa da, kusurlu da olsa Doğa'daki gerçek özellikleri yansıtırlar. Bilimsel girişimin anlamlılığını sağlayan ve başarısını garantileyen, Doğa kanunlarının bu mutlak değişmezliğidir.Doğanın gerçekten temel yasaları, farklı fiziksel süreçler arasında derin bağlantılar kurar. Yeni bir yasa geliştirildiğinde, farklı bağlamlar altında test edilir ve bu genellikle yeni, beklenmedik olayların keşfedilmesine yol açar. Bu, Doğa'daki gerçek düzenlilikleri bilimsel yapılarımıza dayatmadığımızı, belirlediğimizi gösterir.
Doğa yasaları ebedidir, mutlaktır ve bir deneyin fiziksel koşullarının dışında bağımsız bir varoluşa sahiptir." [http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html]

Öncelikle belirtilmelidir ki, doğaya ait yasa kavramı, doğa bilimleri veya doğa tasarımlarından meydana gelir. Bir doğa yasası farklı dönemlerde farklı nedenler gösterilerek elde edilmesine rağmen yasanın içeriği, genellikle tesadüf veya doğa-üstü (surnaturel) şeklinde açıklanan dünya görüşlerine karşıt olarak düzenlilik ve doğal nedenler oluşturmuştur (Ülken 2007: 6). Doğa yasanın bu özelliği onun diğer yasa türlerinden farklılaşmasının da ana nedenlerinden biridir. Doğa yasalarının bu şekilde farklılaşması ona bilimsel bir nitelik kazandırır. Öyle ki, bilimsel bir nitelik kazanan bu doğa yasaları için gerekli ve zorunlu unsurlar vardır. Bu unsurlar genelleme, olgusal içerik ve doğruluk şeklinde sıralanabilirler (Yıldırım 2010:104). Yasa kavramında yer alan genelleme unsuru yasayı bir model şeklinde sunmaktadır. Bu modelin içerisinde yer alan ifadeler, bir olgular kümesi belirtmektedir (Arslan 2014:118). Yasa kavramındaki olgusal içerik; yasada yer alan göstergelerinin dış dünyada var olma durumudur. Yasada yer alan doğruluk ise, bilimsel bir yasada yer alan ifadelerin hem mantıksal hem de olgusal olarak bir çelişkiyi barındırmama durumu, şeklinde ifade edilebilir.

[BİLİM TARİHİNDE DOĞA, YASA VE YASALILIK: ISAAC NEWTON VE ALBERT EİNSTEİN ÖRNEĞİ Yüksek Lisans Tezi İhsan EMRE Tez Danışmanı Prof. Dr. Hüseyin SARIOĞLU ,sayfa 35]

Bilim, özellikle, belli bir
düzene bağlı olarak ortaya çıkan olguları veya bu olgular
arasında değişmez görünen ilişkileri açıklamaya çalışır.
Gözlemlerimiz, değişmez bir düzenle gecenin gündüzü
kovaladığını; yeterince ısıtılan metallerin genleştiğini; suyun
belli bir sıcaklıkta kaynadığını, başka bir sıcaklıkta
donduğunu; serbest bırakılan cisimlerin düştüğünü; buzun
soğuk, ateşin daima sıcak olduğunu. vb. göstermektedir.
Böyle değişmez bir düzenle beliren olgu ve ilişkiler dile
getirildiğinde, “doğa yasası” dediğimiz birtakım evrensel
genellemeler biçimini alır. Örneğin, “bütün metaller
ısıtıldığında genleşir”, genellemesi evrensel olup, belli bir
grup metalin değil, bildiğimiz ve bilmediğimiz, geçmişte ve
gelecekte, evrenin her yanında gözleme konu olmuş ve
olabilecek tüm metallerin belli bir özelliğini ifade etmektedir.

[Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi,sayfa 153]

Teori ve yasa birbirinden farklı olduğu için en baştan bir kere terminoloji bilmemekten kaynaklanan bir cahillik ile teorinin yanlışlanmasının, değişmesinin yasanın yanlışlanması, değişmesi olarak zannediyor ve de bunu düzensizlik, yasaların evrensel olmaması şeklinde manipüle ediyor. Çok ciddi bir terminoloji hatası! Tıpkı Evrim teori kanıtlansa yasa olurdu demek gibi. Bu soruyu soranların düştüğü hata ile aynı hata , teori ile yasa arasında hiyerarşik bir ilişki olduğunu zannediyorlar. Evrim teorisinin değişmesini evrimin değişmesi zannediyorlar. Bakın evrim yasası başka bir şey evrim teorisi bambaşka bir şey, atomun yasaları başka bir şey atom teorileri bambaşka bir şey, kütle çekim yasası başka bir şey kütle çekim teorisi bambaşka bir şey! Yasalar olgudur , teoriler olguya yapılan açıklamadır. Evrendeki düzenin yasalar ile alakası vardır teoriler ile alakası yoktur. Ve yasalar değişmez, kesindir, olgudur, gözlemdir. Yasalar asla değişemez çünkü yasaların değişmesini  iddia ederken bile değişir dediğiniz yasaların yolundan geçeceğiniz için bu oksimoron(çelişki) olacaktır. Tıpkı mantıktaki çelişmezlik ilkesini başka bir şeyler ile çelişir diye inkar etmek gibi ya da aklı olan akla güvenmez...

          Evrim teorisi yanlışlanabilir, değişir diyenlere şu cevap verilir; ''Evrim teorisi asırlar boyunca zaten hep değişmiştir. Değişecektir.Ki Darwin'in teorisindeki pek çok şey değişmiştir, yanlışlanmıştır. Günümüzdeki evrim teorisi 150 yıl öncesinkinden baya farklıdır. Ama evrim bir yasadır, değişmez. Evrim teorisi ile evrim yasasının birbiri ile alakası yoktur. Evrim teorisi değişirse değişsen doğadaki evrim yasası baki kalır!''

        Aynı şekilde kütle çekim yasası ile kütle çekim teorisi birbirinden bambaşkadır.Kütle çekim yasası hiçbir zaman yanlışlanmayacak ve de değişmeyecektir adı üstüne yasadır.Newton'un ortaya koyduğu kütle çekim''teorisi'' 
değişmiştir , evrensel kütle çekim yasası, asla ama asla değişmemiştir ve de değişmeyecektir her daim baki kalacaktır!

Newton'un Evrensel Çekim Yasası

Herhangi iki büyük cisim arasındaki çekim kuvveti, kütleleri ile orantılıdır ve merkezleri arasındaki mesafenin karesiyle ters orantılıdır.

Yerçekimi Kuvveti, "Ters Kare Yasa Kuvveti" nin bir örneğidir.

Matematiksel Olarak Belirtilen:



F = yerçekiminden kaynaklanan kuvvet.
1 = ilk nesnenin kütlesi
2 = ikinci nesnenin kütlesi
d = merkezleri arasındaki mesafe.

G = "Yerçekimi Sabiti"

 Yerçekimi Yasası Evrenseldir-The Ohio State University/Astronomi/Prof.Dr.Richard Pogge

[1]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html
[2]https://tr.wikipedia.org/wiki/Newton'un_evrensel_k%C3%BCtle%C3%A7ekim_yasas%C4%B1

Yasalar değişmezlik ilkesine sahiptir. Yanlışlamaya çalıştığınızda, yasayı çökertmeniz mümkün olmaz. Yasalar en gerçek değişmezlerdir. Biz bu mevcut değişmezleri kullanarak yeni değişmezler ortaya çıkarmaya çalışırız.

[1]Prof. Dr. Mustafa Ergün, Felsefeye Giriş (Bilim Felsefesi).
[2]Hacettepe Üniversitesi, Genel Biyoloji, 1.hafta 1.ders , Giriş Biyolojinin Tanımı sayfa 27
[3]https://www.instagram.com/p/CJdXOCkDXJ_/?utm_source=ig_web_copy_link (Neil Tyson da herhangi bir şeyin yasa olabilmesi için değişmez ve bozulamaz yani evrensel olması gerektiğini söylüyor.)

Doğa Kanunları, Evrenin düzenliliğini tanımlayan insan icatlarıdır yasalar insan icatlarıyken, düzenler 'gerçeklikte' yazılır.Doğa yasaları, dünyanın düzenlerini sistematik olarak yakalama girişimleridir. Doğada düzenliliklerin varlığı nesnel bir gerçektir, bu nedenle Doğa'ya yasalar empoze etmiyoruz. Yasaların biçimi insan icatları olsa da, kusurlu da olsa Doğa'daki gerçek özellikleri yansıtırlar. Bilimsel girişimin anlamlılığını sağlayan ve başarısını garantileyen, Doğa kanunlarının bu mutlak değişmezliğidir.Doğanın gerçekten temel yasaları, farklı fiziksel süreçler arasında derin bağlantılar kurar. Yeni bir yasa geliştirildiğinde, farklı bağlamlar altında test edilir ve bu genellikle yeni, beklenmedik olayların keşfedilmesine yol açar. Bu, Doğa'daki gerçek düzenlilikleri bilimsel yapılarımıza dayatmadığımızı, belirlediğimizi gösterir.
Doğa yasaları ebedidir, mutlaktır ve bir deneyin fiziksel koşullarının dışında bağımsız bir varoluşa sahiptir." [http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html]

Gördüğünüz gibi iddiasının nasıl asılsız ve saçma olduğunu mantıkla,bilimle,kaynaklarla kanıtladık. Bu arkadaşın böyle bir terminolojik cahilliğe düşmesinin sebebi daha kendi alanında bile doğru bilgi vermeyen bir adamın iddialarını ''Fallacy Of Unqualified Source'' mantık safsatasına düşerek sorgulamadan alması ve de bunları kaynaksız,temelsiz bir şekilde sunmasıdır. Benim sizlerden ricam kendim bilim adamı adayı da olsam, makale de paylaşsam ,kaynakta göstersem, tanık da göstersem yine de siz hepsini kontrol edin araştırın ve de sorgulayın,hakikati bulacaksınız..


3.İDDİA: ''İzafiyet ve Kuantum kuramı değişmez ve evrensel olan kuralların olmadığını ortaya çıkardı!'' diyor.

    Bu cümleyi kurduğuna bakılırsa arkadaş izafiyetin ve de kuantum mekaniğinin de ne olduğundan bihaber. Yazının bu kısmına kadar okuduysanız özellikle ''1.2-DÜZEN/YASA, DÜZENİN VARLIĞI VE DE TANIMI HAKKINDA BİLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ'' kısmını okuduysanız bu iddianın nasıl asılsız olduğunu göreceksiniz. Kuantumun babaları, kurucuları ve de önde gelen temsilcileri bile evrensel genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de bu yasalara uyulduğunu söylerken, ''İzafiyet ve Kuantum kuramı değişmez ve evrensel olan kuralların olmadığını ortaya çıkardı!'' diye ortaya böyle bir iddia atmak aşırı cahilliktir ve dunning-kruger sendromu belirtisidir.

           ''Kuantum neyi ortaya çıkardı?'' biraz bundan bahsedelim, bahsedelim ki kuantumun getirilerinin ne olduğu iyice bilinsin. Kuantum bizlere tıpkı Hume'nun Gazali'nin ve de Bilim Felsefesinin de söylediği gibi A-B sıralı ikilisinin yani A'dan sonra B gelmesi olayında Kırmızı Asa serisinde söylendiği gibi aralarında ''zorunlu bir bağlantı'' nedensellik olmadığını gösterdi.Yani bilim felsefesinin de bize gösterdiği gibi B'nin sebebinin öncesindeki A olmadığını, A'dan sonra B gelmesinin bir zorunluluk olmadığını gösterdi.Biraz daha açalım ki manipülasyona neden olmasın.Bunu anlamak için şöyle bir analoji verelim;

        Ben şuan ilim,hayat,kudret,irade sahibi olan biri olarak belli ''kurallara'' göre yazı yazıyorum.Ama ben bu kurallara göre yazmak zorunda değilim. Çünkü irade sahibi olduğum için hem farklı kurallı hem de kuralsız yazmayı tercih edebilirim yani kurallı yazmak zorunluluğum yok. Aynı şekilde benim kurallı yazma zorunluluğumun olmaması benim kurallı yazmadığımı göstermez , iradeli olarak kurallı yazdığımı gösterir.Zaten zorunlu olarak kurallı yazmadığımdan yani iradeli olarak kurallı yazdığımdan kurallı yazmadığım çıkarımını yapmak mantık hatası olur.Bu olaydan 2 sonuç çıkar ; 1)Benim zorunluluğum yok yani iradem var 2) Kurallı yazıyorum ve kurallı yazmak benim tercihim

       Kuantum evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların yani düzenin olduğunu ve uyulduğunu söylediği gibi bu düzenin bir zorunluluk değil tercih sonucu olacağını göstermiştir. Bir baş ağırısı ilacının başa etki etmemesi olasılığı varken başa etki ettiğini, bir balıktaki vitaminin göze etki etmeme ihtimali varken etki ettiğini göstermiştir. A'dan sonra B gelmeme ihtimali varken B geldiğini göstermiştir. Evrendeki parçaların düzene uymama olasılığı varken düzene uyduğunu göstermiştir.

      Bu arkadaşın kuantumun teizm açısından ne kadar önemli olduğunu da bilmemesine şaşmamalı , çünkü videosundaki mantık hataları felsefeye baya uzak olduğunu gösteriyor. Kuantumun teizme olan katkıları bu yazıda anlatmakla bitmez biz özetle bazı maddeleri şöyle yazalım;

Kuantum mekaniği;

1)Naturalistlerin bilime yamamaya çalıştığı ''nedensellik, zorunlu bağlantı'' nın bilim felsefesinin, Hume'nun Gazali'nin , Kırmızı Asanın da söylediği gibi bilimsel olmadığını ve bunun inanç olduğunu gösterdi.Yani A'dan sonra B gelmesinin sebebinin A olmadığı gösterdi.

2)Düzenin,yasaların zorunluluk sonucu değil bir irade sonucu olduğunu göstermiş ve de mucizelerin gerçekleşebileceğini göstermiştir.

3)İnsanın özgür iradesi olduğunu gösterdi.(Kuantum gerek kalmadan aklen mantıken zaten biliniyordu.)

detaylı okuma için;

[https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/nedensellik-bilim-ve-metafizik.html#more]

   Keşke bu videoyu hazırlamadan önce ''Fallacy Of Unqualified Source'' mantık hatası yapmadan, bu alan hakkında bilgisi olmayan birinden sırf ünvanı var diye ''Argumentum ad verecundiam'' mantık hatası yapıp da iddialarını,sözlerini araştırmadan,sorgulamadan copy paste yapmayıp alanın da uzman kuantum mekanikçilere ve de felsefecilere danışsaydı.O zaman bu kadar cahilce konuşmazdı...


Özel ve genel görelilik kuramlarına ilişkin tartışmalarımızda,doğanın başka simetrileriyle de karşılaşmıştık. Özel göreliliğin merkezinde yer alan görelilik ilkesinin, tek tek gözlemcilerin
deneyimleyebileceği sabit hız ve doğrultudaki göreli hareketten bağımsız olarak, bütün fizik yasalarının aynı(evrensel) olması gerektiğini söylediğini hatırlayalım. Bu bir simetridir, çünkü doğanın bütün gözlemcilere eşit yani simetrik davrandığı anlamına gelir.Sabit hız ve doğrultuda göreli hareket halindeki gözlemcilerin hepsi, kendinin hareketsiz olduğunu düşünmekte haklıdır. Yine bu da, göreli hareket halindeki gözlemcilerin aynı gözlemlerde bulunacağı anlamına gelmez; daha önce gördüğümüz gibi, gözlemlerinde her türden ve çok şaşırtıcı farklılıklar vardır. Yaylı sopayla zıplayan bir kişinin Dünya'da ve Ay'da farklı deneyimler yaşamasında olduğu gibi, gözlemlerdeki farklılıklar, gözlemler aynı yasalara tabi olsa da ortamdaki detayların farklı olduğunu gözlemcilerin göreli hareket halinde olduğunu yansıtır.
Genel görelilikteki eşdeğerlik ilkesi sayesinde Einstein, gözlemciler karmaşık ivmeli hareket halinde olsalar bile fizik yasalarının aslında bütün gözlemciler için aynı(evrensel) olduğunu göstererek bu simetriyi ciddi oranda genişletmişti. Einstein'ın bunu , ivmeli hareket halindeki bir gözlemcinin de kendisinin durduğunu ve hissettiği kuvvetin kütleçekimi alanından kaynaklandığını iddia etmekte gayet haklı olduğunu anlayarak başardığını hatırlayalım. Kütleçekimi çerçeveye dahil edildiğinde, bütün olası gözlem noktaları tümüyle eşittir. Bütün hareketlerin böyle eşit bir biçimde ele alınmasına içkin estetik cazibenin ötesinde, bu simetri ilkelerinin Einstein'ın kütleçekimle ilgili olarak vardığı çarpıcı sonuçlarda da merkezi bir rol oynadığını görmüştük.

[Brian Greene, Evrenin Zarafeti,205.206.sayfa]

3.20- 1.İDDİA: ''Venüsü incelerken dünyamızdaki kurallara göre yaparsak bu yanlış olur. Her bir cismin kendine bir has özelliği vardır ve bu özellikler üzerinden gözlem yaparsak doğru sonuçlara ulaşmış oluruz. Bu yüzden evrende  genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların olduğu ve de uyulduğu fikri doğru değildir!'' diyor.


       Bu arkadaş konuları ya anlamıyor ya da anlamamazlıktan geliyor. Ki zaten kanalındaki videolara bakarsanız  bolca ''Straw man fallacy'' ve ''Fallacy of equivocation'' mantık hatalarına düştüğünü görecekseniz.Bu videoda da özellikle yine bunu yapıyor. Evrensel,genel-geçer , zaman-mekan bağımsız kurallarının olmasını ve de uyulmasını kuralların aynı ölçüde olması zannediyor ya da bilerek çarpıtıyor.Biraz daha açarsak kütle çekim yasasının evrensel olmasını evrensel olarak kütle çekimin aynı şekilde uygulanması, aynı ölçüde uygulanması zannediyor. Yasaların evrensel, genel-geçer, zaman-mekan bağımsız olması ve bunların uyulduğu fikri , evrenin her yerinde bu kuralların geçerli olduğu,kuralların varlığının değişmediğini ve yine zaman-mekan bağımsız bu kurallara uyulduğunu anlatır. Örnek verirsek kütle çekim yasası evrenseldir, evrenin her yerinde geçerlidir.Bu yasaya parçalar tarafından uyulur. Ama bu yasanın belli uyulma ölçütleri vardır ki zaten bu yasalara belli ölçülerde uyulduğu için biz evrensel kütle çekim yasası ve de bu yasanın formülünü çıkartıyoruz.''2.İDDİA: 1.iddiasını savunmak için Newton'un kütle çekim teorisi ile Einstein'ın Genel Göreleliğini örnek gösteriyor.'' kısmında Newton'un evrensel kütle çekim yasası ve de formülünü hatırlayın. Konunun daha iyi anlaşılması için biraz daha örnek verelim. ''Kütlenin Korunumu Kanunu'' evrenseldir, genel-geçer, zaman-mekan bağımsız uyulan bir kanundur ama bu demek değildir ki her yerde aynı girenler aynı ürünler oluşur. ''Basınç kuvveti'' bir yasadır,evrenseldir her yerde istisnasız uyulur ve de geçerlidir bu demek değildir ki her yerde basınç kuvveti aynı uygulanır. Su , buhar basıncı dış basınca eşit olduğunda kaynar. Bu bir kuraldır, her yerde geçerlidir. Ama bu demek değildir ki su her yerde aynı derece kaynar. Yasaların, düzenin evrensel, genel-geçer, zaman-mekan bağımsız olmasını ve de uyulmasını her yerde aynı ölçülerle uygulanması olarak manipüle etmek  yani su , buhar basıncı dış basınca eşit olduğunda kaynar , istisnası yoktur evrenseldir zaman-mekan bağımsız uyulur ifadesini ''Hayır bu doğru değil çünkü su her yerde aynı derecede kaynamaz.'' diyerek manipüle etmek ahmaklıktır, cahilliktir!

        Yasaların evrensel olması ve de zaman-mekan bağımsız var olması ve de uyulması ile ne anlatılır? Bundan kasıt nedir? Yasalar evrensel midir? Zaman-mekan bağımsız var olup uyulur mu? Gelin bir de bunu Columbia Üniversitesi profesörü Amerikalı Ateist teorik fizikçi ve sicim kuramcısı Brian Randolph Greene'den dinleyelim;

        ''Fizik yasalarının moda kadar kısa ömürlü olduğu, yıldan yıla, haftadan haftaya hatta andan ana değiştiği bir evren düşünün. Böyle bir dünyada, fizik yasalarındaki bu değişikliklerin temel hayat süreçlerini kesintiye uğratmayacağını varsaymak koşuluyla, en hafif tabirle tek bir anınız bile sıkıcı olmayacaktır. Rasgele değişiklikler, hem sizin hem de başkalarının geçmiş deneyimlerini gelecekteki sonuçlara dair tahminlerde bulunmak üzere kullanmasını engelleyeceği için en basit eylemler bile bir macera olacaktır.

Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.

Fizik yasalarının, yerel kültürler kadar sınırlı ve çeşitli olduğu bir evren düşünelim şimdi de; biryerden diğerine geçildiğinde öngörülemez biçimde değiştiklerini, dışarıdan gelen uyum göstermeleri yönündeki etkilere cüretkârca direndiklerini. Gulliver'in seyahatlerinde olduğu gibi, eğer öyle bir dünyada seyahat ederseniz inanılmaz ölçüde zengin, bir dizi öngörülemez deneyime maruz kalırsınız. Fakat bir fizikçinin bakış açısından, bu da başka bir kâbustur. Örneğin bir ülkede -hatta bir eyalette- geçerli olan yasaların, başka bir ülkede geçerli olmayabileceği gerçeğiyle yaşamak bile zordur. Eğer doğa yasaları o kadar çeşitli olsaydı, işlerin nasıl olacağını bir düşünün. Öyle bir dünyada, bir yerde gerçekleştirilen deneylerin, başka bir yerde geçerli olan fizik yasalarıyla hiçbir ilgisi olmazdı. Fizikçiler, farklı yerlerde geçerli olan doğa yasalarını öğrenmek için aynı deneyleri farklı yerlerde tekrar tekrar yapmak zorunda kalırdı. Şükürler olsun ki, bildiğimiz her şey fizik yasalarının heryerde aynı olduğuna işaret ediyor. Dünyanın her yerinde yapılan deneyler aynı temel fiziksel açıklamalar kümesinde birleşir. Dahası, tek ve değişmez bir fiziksel ilkeler kümesini kullanarak kozmosun çok uzak bölgelerine dair pek çok astrofiziksel gözlemi açıklayabilmemiz de, aynı yasaların her yerde geçerli olduğunu düşünmemize yol açıyor. Evrenin öbür ucuna hiç gitmediğimiz için, başka yerlerde tamamen yeni bir fiziğin geçerli olması ihtimalini tartışmasız bir kenara bırakamayız, fakat her şey bunun tersine işaret ediyor.


Yine de bu, evrenin farklı yerlerde aynı göründüğü ya da aynı ayrıntılı özelliklere sahip olduğu anlamına gelmez. Ay'da yaylı bir sopa üstünde zıplayan bir astronot, Dünya'da yapılması imkânsız birçok şeyi yapabilir. Fakat bu farklılığın Ay'ın kütleşinin Dünya'nınkinden daha az olmasından kaynaklandığını biliyoruz; yani bu kütleçekimi yasasının bir yerde n diğerine değiştiği anlamına gelmiyor. Newton'un , daha doğrusu Einstein'ın kütleçekimi yasası Dünya'da neyse Ay'da da odur. Astronotun deneyimlerinin farklı olması, fizik yasalarındaki bir değişiklikle değil ortamdaki detayların değişmesiyle ilgilidir.Fizikçiler fizik yasalarının bu iki özelliğine yani onları nerede ve ne zaman kullandığınıza bağlı olmamalarına- doğanın simetrisi der. Bu terimle, doğanın aynı temel yasaların geçerli olmasını sağlayarak, zamandaki her ana ve uzaydaki her yere eşit -simetrik- davranmasını kastederler. Simetri nasıl sanatta ve
müzikte etkiliyse, benzer şekilde doğada da etkilidir; doğanın
işleyişindeki bir düzene ve tutarlılığa ışık tutar. Fizikçilerin "güzel" terimini kullandıklarında kastettikleri şeylerden biri, basit bir evrensel yasalar kümesinden doğan zengin, karmaşık ve büyük bir çeşitlilik gösteren olguların zarafetidir.

Özel ve genel görelilik kuramlarına ilişkin tartışmalarımızda,doğanın başka simetrileriyle de karşılaşmıştık. Özel göreliliğin merkezinde yer alan görelilik ilkesinin, tek tek gözlemcilerin
deneyimleyebileceği sabit hız ve doğrultudaki göreli hareketten bağımsız olarak, bütün fizik yasalarının aynı olması gerektiğini söylediğini hatırlayalım. Bu bir simetridir, çünkü doğanın bütün gözlemcilere eşit yani simetrik davrandığı anlamına gelir.Sabit hız ve doğrultuda göreli hareket halindeki gözlemcilerin hepsi, kendinin hareketsiz olduğunu düşünmekte haklıdır. Yine bu da, göreli hareket halindeki gözlemcilerin aynı gözlemlerde bulunacağı anlamına gelmez; daha önce gördüğümüz gibi, gözlemlerinde her türden ve çok şaşırtıcı farklılıklar vardır. Yaylı sopayla zıplayan bir kişinin Dünya'da ve Ay'da farklı deneyimler yaşamasında olduğu gibi, gözlemlerdeki farklılıklar, gözlemler aynı yasalara tabi olsa da ortamdaki detayların farklı olduğunu gözlemcilerin göreli hareket halinde olduğunu yansıtır.Genel görelilikteki eşdeğerlik ilkesi sayesinde Einstein, gözlemciler karmaşık ivmeli hareket halinde olsalar bile fizik yasalarının aslında bütün gözlemciler için aynı olduğunu göstererek
bu simetriyi ciddi oranda genişletmişti. Einstein'ın bunu , ivmeli hareket halindeki bir gözlemcinin de kendisinin durduğunu ve hissettiği kuvvetin kütleçekimi alanından kaynaklandığını iddia etmekte gayet haklı olduğunu anlayarak başardığını hatırlayalım. Kütleçekimi çerçeveye dahil edildiğinde, bütün olası gözlem noktaları tümüyle eşittir. Bütün hareketlerin böyle eşit bir biçimde ele alınmasına içkin estetik cazibenin ötesinde, bu
simetri ilkelerinin Einstein'ın kütleçekimle ilgili olarak vardığı
çarpıcı sonuçlarda da merkezi bir rol oynadığını görmüştük.Doğa yasalarının uzay, zaman ve hareketle ilgili uyması gereken başka simetri ilkeleri var mıdır? Bunun üzerine düşündüğünüzde , bir olasılık daha bulunduğunu görebilirsiniz. Fizik yasaları, gözlemlerinizi hangi açıdan yaptığınızı umursamamalıdır.Diyelim ki bir deney yaptınız, sonra bütün cihazlarınızı çevirip deneyi tekrar yapmaya karar verdiniz, aynı yasalar geçerli olmalıdır. Buna dönme simetrisi denir ve fizik yasalarının olası bütün konumlar için aynı ölçüde geçerli olduğu anlamına gelir. Daha önce tartıştığımız simetri ilkelerine uygun bir simetri ilkesidir.''

[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204-205-206.sayfa]


             Teorik fizikçi ve sicim kuramcısı Brian Randolph Greene ne kadar muhteşem ve de tam on ikiden vuran bir açıklama yapmış değil mi? Yasaların evrensel olduğunu, zaman-mekan bağımsız uyulduğunu, yasaların evrensel,zaman-mekan bağımsız olmasının aynı özellikte olduğunu göstermediğini ,aynı özellikte olmamasının da yasaların evrensel , zaman-mekan bağımsız olmadığını ve de uyulmadığını göstermediğini yani suyun buhar basıncının dış basıncına eşit olduğunda kaynaması yasası suyun her yerde aynı derecede kaynadığını göstermediği gibi suyun her yerde aynı derecede kaynamaması da suyun buhar basıncının dış basıncına eşit olduğunda kaynaması yasasının evrensel zaman-mekan bağımsız olmadığını ve de uyulmadığını göstermediğini muhteşem bir şekilde bize anlatıyor. Ve mucizevi şekilde de kütle çekim yasasını örnek verip açıklıyor tam da on ikiden bir anlatış! Yine mucizevi şekilde genel göreliliğin videodaki arkadaşın cahilliğinin aksine, alanında uzman biri olarak bize yasaların evrensel olduğunu,değişmediğini gösterdiğini söylüyor. Ve gerçek bir bilim adamına yakışır şekilde ideolojisinden dolayı bilimi manipüle etmiyor, gerçeği hakikati söylüyor!


''Doğanın Kanunları Gerçekten Evrensel mi?'' sorusu üzerine 10 yılını vermiş ve de bu konu üzerine pek çok meslektaşı ile deneyler , araştırmalar yapmış Swinburne Üniversitesi Astrofizik bölümünden Prof.Dr.Michael Murphy;

''Daha ciddisi, sonuçlarımız, atom altıdan evrensele tüm ölçeklerde evreni anlama biçimimizde devrim yaratma potansiyeline sahip. Modern fizik kuramının tamamı, fizik yasalarının  her zaman ve her yerde aynı kaldığı varsayımına dayanmaktadır .''


Swinburne Universıty of Technology Astrofizikçi Prof.Dr.Michael Murphy
[https://astronomy.swin.edu.au/~mmurphy/research/are-natures-laws-really-universal/]

Bilim, özellikle, belli bir
düzene bağlı olarak ortaya çıkan olguları veya bu olgular
arasında değişmez görünen ilişkileri açıklamaya çalışır.
Gözlemlerimiz, değişmez bir düzenle gecenin gündüzü
kovaladığını; yeterince ısıtılan metallerin genleştiğini; suyun
belli bir sıcaklıkta kaynadığını, başka bir sıcaklıkta
donduğunu; serbest bırakılan cisimlerin düştüğünü; buzun
soğuk, ateşin daima sıcak olduğunu. vb. göstermektedir.
Böyle değişmez bir düzenle beliren olgu ve ilişkiler dile
getirildiğinde, “doğa yasası” dediğimiz birtakım evrensel
genellemeler biçimini alır. Örneğin, “bütün metaller
ısıtıldığında genleşir”, genellemesi evrensel olup, belli bir
grup metalin değil, bildiğimiz ve bilmediğimiz, geçmişte ve
gelecekte, evrenin her yanında gözleme konu olmuş ve
olabilecek tüm metallerin belli bir özelliğini ifade etmektedir.

[Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi,sayfa 153]


     ''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?''

[Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]

Doğa Kanunları, Evrenin düzenliliğini tanımlayan insan icatlarıdır yasalar insan icatlarıyken, düzenler 'gerçeklikte' yazılır.Doğa yasaları, dünyanın düzenlerini sistematik olarak yakalama girişimleridir. Doğada düzenliliklerin varlığı nesnel bir gerçektir, bu nedenle Doğa'ya yasalar empoze etmiyoruz. Yasaların biçimi insan icatları olsa da, kusurlu da olsa Doğa'daki gerçek özellikleri yansıtırlar. Bilimsel girişimin anlamlılığını sağlayan ve başarısını garantileyen, Doğa kanunlarının bu mutlak değişmezliğidir.Doğanın gerçekten temel yasaları, farklı fiziksel süreçler arasında derin bağlantılar kurar. Yeni bir yasa geliştirildiğinde, farklı bağlamlar altında test edilir ve bu genellikle yeni, beklenmedik olayların keşfedilmesine yol açar. Bu, Doğa'daki gerçek düzenlilikleri bilimsel yapılarımıza dayatmadığımızı, belirlediğimizi gösterir.
Doğa yasaları ebedidir, mutlaktır ve bir deneyin fiziksel koşullarının dışında bağımsız bir varoluşa sahiptir." 

[http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html]

4.06- 1.İDDİA: ''Metropol örneği hatalıdır. Sınırlı olanlar ile sınırsız olan karşılaştırılamaz. Bu bir mantık hatasıdır!'' diyor.

     Sebep? Neden hata olsun? Bir de iddialı bir şekilde mantık hatası diyor hangi mantık hatası? Hiçbir açıklama yok, hiçbir gerekçe yok yalnızca Sümen altı ve de saman adam safsatası yaparak ortaya iddia atıyor. Öncelikle evrenin sınırlı olup olmadığı tartışılır ki tartışılıyor ama sınırlı olsun ya da olmasın zaten sonuç değişmeyecektir. Elbette sınırlı olanlar ile sınırsız olanı karşılaştırabiliriz ki biz bunu zaten yapıyoruz , bilimin yaptığı zaten bu, sadece bilimin değil felsefenin yaptığı bu çünkü mantık sınırlı olandan sınırsıza çıkarım yapabilir yapıyor ve bu mantık yöntemidir. Bir insanın sınırlı olandan sınırsıza  yani parçadan genele çıkarım yapılamaz demesi için komple mantığı çöpe atması lazım ama üstüne bir de mantık hatasından bahsetmesi aşırı bir ironi. Gelin bu iddianın hem felsefe açısından hem de bilim açısından nasıl cahilce bir iddia olduğunu gösterelim. İlk önce bu arkadaşa tümevarımın  ne olduğunu öğretelim;


Tümevarım nedir?

Tek tek olgulardan yola çıkarak genel önermelere ulaşabilmek için izlenen düşünme yoluna, tümevarım ya da endüksiyon denir. Diğer bir deyişle özelden genele, tikelden tümele giden akıl yoludur. Tümevarım, tekil ve tikelden tümeli, özelden geneli çıkaran uslamlama yöntemidir.

Deneysel bilimler, olaylardan yasalara götüren bir yöntem olan tümevarım yöntemini kullanırlar. Örneğin bir buz parçasının ateş üstünde eridiğini birçok kez görsek “ateşin üstünde buz erir” tümevarımını uslamlarız. Bilim, şöyle bir tasımlama yaparak bunu yasalaştırır: Birinci öncüle nedensellik ilkesini koyar ve “aynı nedenleri aynı koşullarda aynı sonuçlar takip eder” der.

İkinci öncüle deneylerimizin sonuçlarını yerleştirir ve “ateşten sonra buz erir” der. Sonra bu sonucu tümelleyip bilimsel bir yasa haline getirir ve “ısı ile her zaman buz suya dönüştürülür” der. Bu yasayı bilimsel olarak ortaya koyan, görüldüğü gibi, nedensellik ilkesidir, sadece gözlemlerimiz ve deneylerimiz değildir.

[Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 3. Sınıf “Klasik Mantık” ve “Modern Mantık” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM)]

        Gördüğünüz üzere videodaki arkadaş ''Sınırlı olan ile sınırsızı karşılaştırmak mantık hatasıdır'' derken ve hiçbir gerekçe göstermezken, hiçbir kaynak sunmazken mantık kitapları ve de yöntemleri kendisinin mantıksız olduğunu ortaya çıkarıyor. Sadece felsefede değil hocamızın kitabından da alıntıladığımız gibi tüm bilim tümevarım mantık ilkesi üzerine kuruludur. Ki bilim bu tümevarım ilkesi olmadan asla yapılamaz! Tabi videodaki arkadaş ''Bilim genel-geçer zaman mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu varsayımı ile yapılmaz.'' yanılgısı, yalanı üzerine bir düşünce sistemi kurduğu için doğal olarak burada da saçmalıyor.''2.35: 1.İDDİA: ''Bilim, evrende genelgeçer kuralların olduğu ve de buna zaman mekan bağımsız uyulduğu varsayımına göre yapılmıyor.'' diyor.'' kısmını hatırlayın ve de bilimin evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu gerçeği ile yapıldığını aklınıza tekrardan getirin.Daha en başta sınırlı olandan sınırsızı yorumlamak, çıkarım yapmak , genellemek bilimin işidir, belli sayıda belli zamanlarda belli parçalar üzerinde yaptığı testi her parça zaman ve de mekan için geçerli kılar, geneller, tümevarım yapar. Bu bilimin özüdür, gerçeğidir. Belli yerlerde, belli zamanlarda, belli parçalarda yaptığımız gözlem ve deneyleri her zamanda mekanda ve de parçada genelleme yapabilmemizin en büyük sebebi de evrendeki kusursuz düzendir zaten.Ve tekrar tekrar söylemek gerekir ki- bazıları iyice anlasın- bilim evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu varsayımı ile yapılır ve bu bilimin temel ilkesidir. Bu yüzden tümevarıma mantıksız demek hem koskoca mantık ilmine hem de koskoca bilime mantıksız demektir. Burdan da anlıyoruz ki ağzından mantık ve bilim kelimesi düşmeyen bu saplantılı ideoloji sahiplerinin mantık ve bilimden zerre haberi yok ki yalan söyledikleri için bu yüzden kaynak veremiyor, makale , tanık gösteremiyor desteksiz sallıyorlar!

      Bu iddianın nasıl bilim dışı saçmalık olduğuna tek bir örnek yeter; Miller- Urey Deneyi

Miller- Urey Deneyi

Miller-Urey Deneyi (Urey-Miller Deneyi de denir) kimyasal evrimin oluşumunu denemek üzere, dünyanın ilk zamanlarında varolduğu koşulların benzetim yöntemiyle oluşturulduğu bir deneydi. Bu deney, özellikle Aleksandr Ivanovich Oparin ve J.B.S. Haldane'in, ilkel dünya üzerindeki koşullarda varolan inorganik öncüllerinin kimyasal tepkimeler yoluyla organik bileşikleri sentezlediği hipotezini sınamak içindi. Abiyogenez konusunda klasik bir deney olduğu kabul edilen bu deney, 1953 yılında Stanley Lloyd Miller ve Harold Urey tarafından Chicago Üniversitesi'nde yapılmıştı.

     Miller- Urey deneyinde dünyanın ilk koşullarına uydurulmaya çalışarak, ilk zamanki koşullarda nasıl organik bileşiklerin ortaya çıktığını araştırıyor. Bunu araştırırken milyarlarca yıl öncesini bugünden belli zamanda belli mekanda belli atomlarla yaptığı çalışma üzerinden o zamana benzeterek genelleme yani tümevarım yapıyor ki tüm evrim bu şekilde açıklanıyor. Tüm doğa bilimleri ; fizik, kimya, astronomi, biyoloji hangi dalda olursa olsun hepsi evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların, yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılır. Tüme varım bilimin en temel ve de zorunlu ilkesidir. Tüme varıma mantıksız demek mantığı inkar etmektir!

     İşin en komik yanı daha kendilerinin bırakın sınırlı şekilde olmasını evrene dayatılacak herhangi elle tutulur bir argümanlarının bile olmamasıdır. Ki küçük bir yerde düzensizlik , yasasızlık görseler evrenin tamamına yamayacaklarından emin olun ki zaten daha bütün çalışmalarımız bütün evren bilimin aklın mantığın tamamı evrende kusursuz bir düzenin olduğunu ayan beyan gösterirken ellerinde hiçbir delil argüman olmadan evrenin tamamı için düzensiz demeleri kendileri ile nasıl çeliştiklerini gösteriyor.

     Bu iddia ile şunu da kastetmiş olabilirler, ''Belki bilmediğimiz yerlerde düzensizlik vardır.'' bunu söylemeleri bile ne kadar çaresiz olduklarını gösteriyor. Var olanı bırakıp artık işi ihtimallere çıkarım yapılamayacak yerlere çekiyorlar . Akıllı bir insanın yapacağı zaten bildikleri üzerinden konuşmaktır. Ki daha insanlara bildikleri üzerinden çıkarım yaptırmayıp da bilmedikleri üzerinden konuşmak mantık hatası olacaktır. Ama elbette ki biz akıllarda soru işareti kalmaması için bu iddiaya da değineceğiz.Öncelikle bilimin ''Yanlışlanabilirlik'' ilkesine bakalım;

Yanlışlanabilirlik

Bir önermehipotez, ya da teori; özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme ihtimali varsa; yanlışlanabilirdir. Bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak, ya da argüman sunmak mümkünse bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu anlamda, yanlışlamak ile geçersiz kılmak eş anlamlıdır. Bilimsel bir önerme yanlışlanabilme özelliği barındırır.

Bilim felsefesinin klasik görüşü, "Tüm kuğular beyazdır" gibi hipotezleri kanıtlamak ya da gözlemsel verilerden tümevarmaktır. Tümevarım birtakım birbirinden ayrı durumdan tek bir genel sonuç çıkarılması olduğundan bu tümdengelimsel mantığa göre kabul edilemezdir. Eğer beyaz olmayan bir kuğu bile bulunsa, tümdengelimsel mantığa göre "Tüm kuğular beyazdır." yargısının yanlışlığı kanıtlanır. Yanlışlamacılık, bu sebeple hipotezleri kanıtlamaya çalışmak yerine sorgulamaya, yanlışlamaya çalışır.

   Basite indirgemek gerekirse ''Tüm kuğular beyazdır'' önermesini doğrulamak için tüm beyaz kuğuları saymanıza gerek yok zaten bir tane siyah kuğu bu önermeyi geçersi kılacaktır. Bilmediğimiz yerlerde ya beyaz kuğu yoksa demek yerine siyah kuğu bulmaya çalışın, siyah kuğu gösterin. Bilim evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılırken ve de tüm çalışmalarımız her şey bu gerçeği gösterirken bu gerçeği doğru kabul etmemek için zerre sebep yok, yasaların olmadığı uyulmadığı zerre bir yer yok yani tüm kuğuların beyaz olduğunu düşünmememiz için siyah kuğu yok!

    Bu hakikatin tekrar tekrar anlaşılması ve de bir daha manipüle edilmemesi için bu hakikati daha önce alıntıladığımız gibi tekrardan Ateist Teorik Fizikçi Brian Randolph Greene'den dinleyelim;

      ''Fizik yasalarının moda kadar kısa ömürlü olduğu, yıldan yıla, haftadan haftaya hatta andan ana değiştiği bir evren düşünün. Böyle bir dünyada, fizik yasalarındaki bu değişikliklerin temel hayat süreçlerini kesintiye uğratmayacağını varsaymak koşuluyla, en hafif tabirle tek bir anınız bile sıkıcı olmayacaktır. Rasgele değişiklikler, hem sizin hem de başkalarının geçmiş deneyimlerini gelecekteki sonuçlara dair tahminlerde bulunmak üzere kullanmasını engelleyeceği için en basit eylemler bile bir macera olacaktır.

Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.

Fizik yasalarının, yerel kültürler kadar sınırlı ve çeşitli olduğu bir evren düşünelim şimdi de; biryerden diğerine geçildiğinde öngörülemez biçimde değiştiklerini, dışarıdan gelen uyum göstermeleri yönündeki etkilere cüretkârca direndiklerini. Gulliver'in seyahatlerinde olduğu gibi, eğer öyle bir dünyada seyahat ederseniz inanılmaz ölçüde zengin, bir dizi öngörülemez deneyime maruz kalırsınız. Fakat bir fizikçinin bakış açısından, bu da başka bir kâbustur. Örneğin bir ülkede -hatta bir eyalette- geçerli olan yasaların, başka bir ülkede geçerli olmayabileceği gerçeğiyle yaşamak bile zordur. Eğer doğa yasaları o kadar çeşitli olsaydı, işlerin nasıl olacağını bir düşünün. Öyle bir dünyada, bir yerde gerçekleştirilen deneylerin, başka bir yerde geçerli olan fizik yasalarıyla hiçbir ilgisi olmazdı. Fizikçiler, farklı yerlerde geçerli olan doğa yasalarını öğrenmek için aynı deneyleri farklı yerlerde tekrar tekrar yapmak zorunda kalırdı. Şükürler olsun ki, bildiğimiz her şey fizik yasalarının heryerde aynı olduğuna işaret ediyor. Dünyanın her yerinde yapılan deneyler aynı temel fiziksel açıklamalar kümesinde birleşir. Dahası, tek ve değişmez bir fiziksel ilkeler kümesini kullanarak kozmosun çok uzak bölgelerine dair pek çok astrofiziksel gözlemi açıklayabilmemiz de, aynı yasaların her yerde geçerli olduğunu düşünmemize yol açıyor. Evrenin öbür ucuna hiç gitmediğimiz için, başka yerlerde tamamen yeni bir fiziğin geçerli olması ihtimalini tartışmasız bir kenara bırakamayız, fakat her şey bunun tersine işaret ediyor.''

[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204]

         ''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?''

[Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]

        Peki evrende küçük bir kısımda yasanın olmadığını düşünelim ki bu imkansız [(yasaların olmadığını söylemek için var olan yasalar üzerinden gitmek zorundasınız , hem yasaların üzerinden gidip hem de yasalar yok demek çelişki olacaktır çünkü yasalar yoksa zaten sizin yaptığınız test yanlıştır eğer doğru test yapmışsanız zaten yasa vadır ve de doğrudur bu yüzden yasaları yanlışlamaya çalışırken her daim çelişkiye düşmek zorundasınız, Prof.Dr.Mustafa Ergün hocanın ''Yanlışlamaya çalıştığınızda, yasayı çökertmeniz mümkün olmaz.'' sözünü hatırlayın. Yasaları yanlışlamaya çalışmak akıl ile aklı yanlışlamaya çalışmak gibi çok büyük bir çelişki olacaktır.)] ama yine de biz akıllarda soru işareti kalmasın diye değinelim;

        99 tane beyaz kuğu 1 tane siyah kuğu olsa burada azınlık olan siyah kuğular beyaz kuğulara hizmet eder bize beyaz kuğuları çağrıştırır. Ki beyaz siyah ile siyah beyaz ile birliktedir. Buna felsefede ''Dualist kozmoloji'' denir yani her şey zıddı ile daimdir. Her şey zıddı ile bilinir. A ve B şıklarından birisi %51 ise artık o şık felsefeye, mantığa göre zaten %100 diğeri ise %0'dır, 2 şıktan birinin %100 geçerli olması için %50+1 geçmesi yeterlidir! Evrene baktığımız zaman düzen şıkkı zaten her şekilde her şartta tüm delillerle akıllara şüphe bırakmayacak şekilde bize %100 gözüküyor, bilim felsefe ve mantık bize bunu apaçık şekilde bildiriyor!!!


5.14- 1.İDDİA: ''Celal Şengör'ü tanık göstererek bir balığın milyonlarca yumurta üretmesinin ve de içinden birkaçının yaşamasının tesadüf olduğunu ve de düzensizlik olduğunu'' söylüyor.


         Celal Şengör'den bahsetmesi iddialarının saçmalığını ve de kendisinin cahilliğini nereden geldiğini açıkça gösteriyor. Daha kendi alanında doğru bilgi vermeyen ve de ideolojisinin propagandasını yapmak için bilimi yamultan birinin iddialarını sorgulamadan, araştırmadan alırsa bu kadar cahilliğe ve de saçmalığa elbette düşer.

         Öncelikle şunu açıklayalım; Milyonlarca balık yumurtasının çoğunluğunun ölüp az bir kısmının yaşaması düzensizlik mi? Elbette hayır! Hatta bu düzenin, yasanın ta kendisi. Bu sorunun saçmalığını anlamak için şunu örnek verelim; ''İnsanlar doğup büyüyüp ölüyorlar bu bir düzensizliktir.'' demek ile aynı derece saçmalıktır. Doğadaki kanun, yasa zaten insanların doğup, büyüyüp, ölmesi üzerine iken insanlar ölüyor o zaman düzensizlik var demek saçmalık olur. Aynı şekilde hayvanların ya da insanların yavrularının bir kısmının yaşayıp bir kısmının yaşamaması da elbette bir düzendir. Hatta bu düzen ağızlarına sakız ettikleri ''evrim'' in en temel yasasıdır; Doğal Seçilim (ALLAH'ın elemesi)

Doğal Seçilim Nedir?

Doğal seçilim, belirli bir türde dış çevreye uyum konusunda daha elverişli özelliklere sahip organizmaların, bu elverişli özelliklere sahip olmayan diğer bireylere göre yaşama ve üreme şanslarının daha yüksek olması ve bunun sonucu olarak genlerini yeni kuşaklara aktarabilmeleri yoluyla işleyen evrimsel mekanizma. Böylece dış ortama uyum sağlamakta sorunlar yaşayan bireyler ve genler organizma popülasyonundan tasfiye edilmiş olmaktadır. Ayrıca doğal seçmedoğal ayıklanma ya da doğal seleksiyon olarak da adlandırılır.

      Ortaokul düzeyinde biyoloji bilen birisi bile bu olayın ne kadar muazzam bir düzen olduğunu bilir ki doğal seçilimin kendisi bir yasa iken ,doğanın kanunu iken nasıl düzensizlik denebilir? Doğal seçilim bir kuraldır, yasadır ve bu yüzden düzendir. Öncelikle bunu çok iyi kavrayalım!

     Gelgelelim bu bir tesadüf mü? Yani milyonlarca balık yumurtası arasından bazıların yaşaması tesadüf mü? Daha ilk başta bu olayda mükemmel bir düzen varken bu düzenin tesadüf olduğu söylenebilir mi? Elbette hayır! Bu olayı anlamak için şöyle bir analoji verelim; bir milyon kişi içinizde siz olmakla birlikte bir yere topluyorlar sonra keskin nişancılar tarafından size ateş ediliyor, siz hariç herkes ölüyor. Şimdi siz vay be ne tesadüf ben ölmedim mi dersiniz yoksa bunun bir ayarlama, düzenleme, planlama olduğunu mu düşünürsünüz? Elbette böyle bir şeyin asla tesadüf olmadığını düşünürsünüz. ALLAH da burada dileseydi hiçbirini yaşatmayacağını hepsini yok edeceğini ama  yaşatmayı tercih ettiğini gösteriyor. Eğer hepsini yok etseydi zaten yaşatmasından söz edemezdik eğer hepsini yaşatsaydı bunda bir sıradışılık olmazdı durağanlık, zorunluluk hissedilirdi ki ALLAH bize bu şekilde hep iradesini gösterdiği halde bile insanlar hala daha bunlar olmak zorunda derken hep yaşatsaydı bu sefer yaşamasının elbette tesadüf olduğunu söylerlerdi. Şöyle ki bir milyon kişinin bir milyonu da yaşasaydı sizin yaşamanız da size gayet olağan, sıradan gelecekti! ALLAH bu muhteşem olay ile bizlere iradesini ve de bu olayın tesadüf değil kendi iradesi, planlaması ve de düzenlemesi sonucu olduğunu aklını kullananlar için gösteriyor. Felsefe bilirseniz böyle muhteşem bir düzenin ve de hassas ayarın elbette tesadüf olamayacağını bilirsiniz ki bu gerçek apaçıktır.

       ALLAH bize doğal seçilim yasası,düzeni ile iradesini ve de hayatın tesadüf değil kendisinin ayarlaması, tericihi sonucu olduğunu gösterdiği gibi aynı zamanda kainattaki hiçbir şeyin boşa gitmediğini gösteriyor. Ki biraz bilim biliyorsanız kainattaki hiçbir şeyin israf olmadığını her bir şeyin birbirine dönüştüğünü bilirsiniz, kainatta her şey birbirine yarar sağlar, ölen bir hayvan bedeni pekçok canlıya besin olur ve bedeni boşa gitmez.Balık yumurtasının (havyar) besin değeri çok yüksektir. Balık yumurtaları suda yaşayan balıklar ve diğer canlılar için önemli bir besin kaynağıdır. Tavuk yumurtası bizim için ne ise, suda yaşayan canlılar için de balık yumurtası aynıdır. Dolayısı ile suya bırakılan yumurtaların çoğu başka canlılara rızık oluyorlar. Ayrışmanın ne olduğunu bilseniz bile yeterlidir,  Ayrışma veya çürüme, organik maddelerin, maddenin daha basit formlarına ayrıldığı süreçtir. Bu süreç biyomda yer kaplayan sonlu maddelerin geri dönüşümü için gereklidir. Canlı organizmaların organları ölümünden kısa bir süre sonra ayrıştırmaya başlar. Bütün organizmalar aynı yolla ayrışmamalarına rağmen, ölümden sonra aynı aşamalardan geçerler. Ayrışmayı inceleyen bilim olan  taponomi Grekçe τάφος taphos (mezar) kelimesinden gelir. Doğada her şey birbirine dönüşür ve hiçbir şey boşa gitmez bu da ALLAH'ın irade ettiği muhteşem düzenidir!


      Evren ve dahilinde yaşam asla ama asla tesadüf olamaz. Evren ve yaşam ALLAH tarafından bizim için oldukça hassas ayarlanmıştır. Eğer ALLAH olmasaydı biz şuanda bu konuyu konuşamıyor olacaktık. Gelin hayatımızın muhteşem bir hassas ayarla kurulduğunu ve yaşamımızın asla tesadüfe bağlı olamayacağını bilim adamlarından dinleyelim;

      İngiliz fizikçi, evrenbilimci, astronom, Stephan Hawking: ''Gezegen hayatın gelişmesi için birkaç yüz milyon yıllık sabit yörünge gerektiği varsayılırsa uzay boyutlarının sayısı da bizim varlığımızla sabitlenmiştir. Çünkü yerçekimi yasasına göre ancak üç boyutta dengeli eliptik yörüngeler mümkün olabiliyor. Dairesel yörüngeler bir başka boyutta olanaklı, ancak bunlar Newton’un korktuğu gibi sabit değiller.Üç boyut dışındaki herhangi bir boyutta küçücük bir bozulma, örneğin diğer gezegenlerin çekiminde oluşan bir değişiklik , gezegeni dariesel yörüngesinden çıkarır, Güneş’e uzak veya yakın dönmesine neden olurdu, yani ya donar, ya da yanardık. Ayrıca üçten fazla boyutta iki cisim arasındaki çekim kuvveti, üç boyutta olduğundan çok daha hızlı bir şekilde azalırdı.Üç boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti değerini ¼ oranında kaybeder.Sonuç olarak üçten fazla boyutta Güneş, içsel basıncının çekim gücünün çekimini dengelediği sabit bir konumda kalamaz. Ya parçalanır ya da çökerek bir kara deliğe dönüşür ki , öyle ya da böyle gününüz berbat olur. Atomik ölçekte elektrik kuvveti çekim kuvveti gibi davranır. Yani atomlardaki elektronlar ya kaçar ya da çekirdeğin içine düşer. Her iki durumda da bizim bildiğimiz anlamda atomların olması olası değildir.
Zeki gözlemcileri destekleme becerisine sahip karmaşık yapıların ortaya çıkışları çok kırılgandır. Doğanın yasalarının biçim verdiği bir sistem olağanüstü ince bir ayara sahiptir ve bildiğimiz hayatın gelişme olasılığını ortadan kaldırmadan yapabilecek değişiklik çok küçüktür. Fizik yasasının kesin ayrıntılarında bir dizi şaşırtıcı rastlantı olmasaydı, insanlar ve benzeri yaşam formları varlık kazanamazdı. En etkileyici ince-ayarlı rastlantı, Einstein’ın genel görelilik denklerindeki kozmolojik sabitini içerir. Daha önce de belirttiğimiz gibi 1915’te kuramını formüle ettiğinde Einstein evrenin durağan olduğuna inanıyordu, yani evren ne genişliyor ne de daralıyordu. Bütün maddeler diğer maddeleri çektiğinden , evrenin kendi üzerinde çökme eğilimiyle savaşması için yeni bir karşı-çekim kuvvetini kuramına ekledi.Bu kuvvet, diğer kuvvetlerin tersine,herhangi bir kaynaktan gelmiyordu, uzay-zamanın kendi içinde oluşturulmuştu. Kozmolojik sabit bu kuvvetin gücünü tanımlar. Evrenin durağan olmadığı keşfedildiğinde Einstein kozmolojik sabiti kuramından çıkardı ve onu denklemlerine eklemeyi hayatının en büyük yanlışı saydı. Ancak 1998’de çok uzak süpernovaların gözlemleri, evrenin artan bir hızla genişlediğini ortaya çıkardı; bütün uzayda etkili olan bir tür itici kuvvet olmaksızın bunun olmaksızın bunun olanaksız olduğu anlaşıldı.Kozmolojik sabit böylece yeniden doğdu. Artık bu sabitin değerinin sıfır olmadığını biliyoruz, ama neden böyle bir değeri var sorusu geriye kalıyor.Fizikçiler,kuantum mekaniklerinin sonuçlarına göre nasıl ortaya çıktığını açıklamak üzere tartışmalar başlattı, ancak buldukları değer 120 basamaklıydı( birden sonra gelen 120 adet sıfır) ve bu, süpernova gözlemlerinde ulaştıkları gerçek değerden daha güçlüydü.Ya hesabın mantığı yanlıştı, ya da mucizevi bir şekilde hesaplanan sayının hayal bile edilemeyecek küçüklükteki kesri dışında kalan bölümünü geçersiz kılan başka bir etki vardı. Kesin olan tek şey , kozmolojik sabit sahip olduğu değerden çok daha büyük olsaydı evrenimiz galaksiler oluşmadan önce parçalanırdı- ve yine bildiğimiz hayat olmazdı.''

[(Stephan Hawking, Büyük Tasarım, sayfa 133-134)]

     Fred Hoyle şöyle yazıyor: “Kanıtları inceleyen herhangi bir bilim insanının nükleer fizik yasalarının, yıldızların içinde üretilen sonuçları özellikle dikkate alarak tasarlandığı çıkarımında bulunamamasına imkân yoktur.” O zamanlar kimse, tam olarak bu fiziksel yasalara yol açan rastlantısallığın boyutlarını anlamaya yetecek kadar nükleer fizik bilmiyordu. Ancak güçlü antropik ilkenin değerini araştıran fizikçiler, son yıllarda doğanın yasaları farklı 
olsaydı evren neye benzerdi sorusunu kendilerine sormaya başladılar. Günümüzde üçlü alfa tepkimesinin hızını doğanın temel kuvvetlerine göre hesaplayan bilgisayar modelleri yapabiliyoruz. Bu hesaplamalar gösteriyor ki, güçlü nükleer kuvvetin gücünde yüzde 0,5’lik bir değişiklik veya elektrik kuvvetinde yüzde 4’lük değişiklik bile her yıldızdaki bütün karbonu veya bütün oksijeni ve dolayısıyla bizim bildiğimiz anlamda hayat olasılığını ortadan kaldırabilirdi. Evrenin kurallarını azıcık değiştirmek bile bizim varlığımızın koşullarını ortadan kaldırıyor!

[(Stephan Hawking, Büyük Tasarım, sayfa 133)]


Bilim yasaları şimdi bildiğimiz biçimiyle, elektronun elektrik yükünün
niceliği ve proton ve elektronun kütlelerinin oranı gibi pek çok temel sayı içerir.
Şaşılası gerçek ise bu sayıların değerlerinin yaşamın gelişimini olanıklı kılmak için çok ince ayar edilmiş gibi gözükmesidir.

[Stephan Hawking, A Brıef Hıstory of Tıme, s.125]

''Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik
asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda tesadüfi olarak teşekkülleri
aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de
mümkün değildir. Dolayısıyla insan,hayatın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün
olmadığı sonucuna varmaktadır.''

[Leslie E.Orgel, ''The Origin of Life on Earth'', Scientific American, vol. 271, October 1994, p.78]

 ''Bugünkü mevcut bilgilerin ışığında dürüst bir adam ancak
şunu söyleyebilir. Bir anlamda hayat mucizevi bir şekilde ortaya çıkmıştır.''

[Francis Crick, Life Itself: It's Origin and Nature, New York, Simon & Schuster, 1981, s.88]

Gece gökyüzüne baktığımızda yıldızları görmemiz ''raslantı''değildir çünkü yıldızların
varlığı çoğu kimyasal elementin oluşumda ilk koşuldur ve kimyanın etkisi olmadan yaşam olmazdı.
Fizikçilerin hesabına göre eğer fizik kanunları ve değişmezleri bir parça bile farklı olsaydı,
evren yaşamı imkansız kılacak şekilde gelişirdi.''

[Richard Dawkins, Tanrı Yanılgısı, s.135]


Tüm bu milyon kat düzeni ve kesinliğiyle evrenin kör bir şansın eseri olduğu fikri ne kadar güvenilirse, bir matbaanın patlaması sonucu bitmiş ve hatasız bir sözlüğün meydana gelmesi fikri de o kadar güvenilirdir.’’

▶[Albert Einstein Benim Sözlerimle Dünya s.394]

Bir kar tanesinin altı yüzlü şeklinin nedeni, bitkilerin sıralı biçimlerinden ve sayısal sabitlerden başkası değildir; ve içlerinde hiçbir şey yüce sebep olmadan gerçekleşmediğinden - kuşkusuz, söylemsel akıl yürütmenin keşfettiği gibi değil, ancak Yaratıcının tasarımında ilkinden beri var olan ve bu kökeninden günümüze kadar hayvan yeteneklerinin harika doğasında korunduğu gibi, Bir kar tanesinde bile bu düzenli kalıbın rastgele var olduğuna inanmıyorum.

- Johannes Kepler

[Di Nive Sexangula, Altı Köşeli Kar Tanesi Üzerine (1611), K18, 1. 6-12. Trans. ve ed. Colin Hardie (1966), 33]

''Göz gibi bir organı iyileştirmek için aynı anda on farklı şekilde iyileştirilmesi gerektiğini varsaymak muhtemelen abartı olmaz. Ve herhangi bir karmaşık organın herhangi bir şekilde üretilip mükemmele getirilmesinin olası olmaması, bir masaya rastgele harfler atarak bir şiir veya matematiksel bir gösteri üretme ile aynı tür ve derecede olasılıksızlıktır.''

 - Joseph E. Murray (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Cerrah)

[Belfast Doğa Tarihi Topluluğu'nun açılış konuşması 'Belfast Northern Whig'de verildiği gibi (19 Kasım 1866)]

Her sinir hücresi, sinaps adı verilen altı bölgede diğer sinir hücrelerinden bağlantılar alır. Ancak burada şaşırtıcı bir gerçek var - kortikal tabakada yaklaşık bir milyon milyar bağlantı var. Onları sayacak olsaydınız, saniyede bir bağlantı (veya sinaps), başladıktan sonra otuz iki milyon yıl kadar saymayı bitirirsiniz. Bu olağanüstü yapıdaki bağlantıların sayısı hakkında bir fikir edinmenin bir başka yolu, beyninizin büyük bir kibrit kafasının değerinin yaklaşık bir milyar bağlantı içerdiğini düşünmektir. Sadece sayma bağlantılarından bahsettiğime dikkat edin. Bağlantıların nasıl çeşitli şekillerde birleştirilebileceğini düşünürsek, sayı hiperastronomik olacaktır - on ve ardından milyonlarca sıfır gelir. (Bilinen tüm evrende yaklaşık on ve ardından seksen sıfır değerinde pozitif yüklü parçacık var!)

- Gerald Maurice Edelman (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Biyolog)

[Bright and Brilliant Fire, On the Matters of the Mind (1992), 17]

Karl Stern (8 Nisan 1906 - 11 Kasım 1975) Alman-Kanadalı bir nörolog ve psikiyatrist

"Evren’in şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği
düşüncesi, tamamen delice bir düşüncedir. Delilik kavramını
argo bir kelime olarak hakaret niyetiyle değil, aksine tamamen
psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum. Gerçekte bu tür bir
düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük benzerlikler
bulunmaktadır."

[1]Jeremy Rifkin, Algeny, A New Word-A New World, s. 114.

[2]Emre Dorman, Modern Bilim: ''Tanrı Var'' sayfa 225


“Her önemli buluştan sonra fizikçilerin ortak tepkisi, tabiattaki zarafet ve incelik karşısında duyulan hayranlık ve şaşkınlık karışımı bir histir: “Bunu, bu şekilde yapmayı hayatta düşünemezdim” Eğer doğa, bizi dâhiliği ile hayrette bırakan mekanizmaları yürütebilecek kadar “akıllı” ise, bu fiziksel evrenin ardında akıllı bir tasarımın varlığı için ikna edici bir kanıt değil mi? Eğer dünyanın en dahi insanları bile doğadaki derin işleyiş ve mekanizmaları ancak güçlükle çözebiliyorlarsa, bütün bu işlerin, kör tesadüfün bir ürünü, sersem bir kazanın sonucu olduğunu farz etmek nasıl mümkün olabilir? Fizik kanunlarını ortaya çıkarmak çeşitli açılardan bir bulmacayı doldurmaya benzer. Bulmacada, kelimelerin kazara birbirleri ile uyumlu bir şekilde bir araya geldiklerini asla düşünmeyiz.” Paul Devies, [Superforce: the Search for a Grand Unified Theory of Nature.]

“Evren hakkında yapılan bilimsel bir araştırmanın sonucu tek bir cümleyle özetlenebilir: Evren, matematik bilgisi sonsuz bir varlık tarafından dizayn edilmiş görünüyor.”

[(Sir James Jeans, The Mysterious Universe, Cambridge University Press, 1932, s. 140)]

Evrenin,yaşamın tesadüf olamayacağı hakkında detaylı okuma ve araştırma için;

[1]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/tanri-tasarim-ve-ince-ayar-profdrrobin.html
[2]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/tanrnn-varlg-hakkndaki-ince-ayar-kant-n.html
[3]https://youtu.be/U3fwlA3lgL4
[4]https://youtu.be/xHV0HuBNfOE
[5]https://youtu.be/r9-2mzb3sTA
[6]https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C4%B1ll%C4%B1_tasar%C4%B1m
[7]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/klasik-teleolojik-delil-ve-yasamn.html
[8]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/tanrinin-varliginin-kanitlanmasinda_22.html
[9]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/evrende-hassas-ayar-oldugunu-teistler.html
[10]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/hassas-ayarl-evrene-kars-sonsuz.html
[11]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/evrendeki-hassas-ayarlarn-listesi-dean.html
[12]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/bir-carptma-ornegi-kerem-cankocak.html


7.20-1.İDDİA: ''Madem hiçbir şey tesadüf sonucu yaratılmamış ve yine madem her şey belli bir amaç için insanlara hizmet için yaratılmıştır. O zaman söyleyin jüpiter, mars, venüs vb. gezegenler bize nasıl hizmet ediyor?ALLAH  hiçbir işe yaramayan, önemi olmayan başka gezegenler, galaksiler, yıldızlar neden yaratsın? Düzen bunun neresinde?'' diyor.

       Arkadaş yine düzen hakkında herhangi bir argüman öne süremeyince yine alakasız sallamayı tercih etmiş. Dindar olun ya da dinsiz olun evrendeki olguların amacını, hizmetini , nedenini bilmeseniz bu onun düzensiz olduğunu mu gösterir? Asla ama asla göstermez. Çünkü evrenin düzenli olması yoruma açık olmadan amaca, nedene bağlı olmadan var olan bir gerçek, olgudur. Bir kitap kurallı yazılmış ise kurallıdır siz yazılma amacını bilin ya da bilmeyin bu onun kurallı olmasını asla değiştirmeyecektir çünkü kitabın kurallı olup olmaması ne için yazılıp yazılmadığı yani amacına bağlı değildir. Kitabın amacı farklıdır kurallı yazılması farklıdır. Öncelikle bunu çok iyi anlamamız gerek. Bilim zaten olguların nedenleri ile ilgilenmez, amacı ile ilgilenmez yalnızca süreçle düzenle ilgilenir, olguların amacına bakmadan zaten düzenli olduğunu bize öğretir.

          
       Bu tarz insanlar dna yeni bulunduğunda ya da hücre yeni keşfedildiğinde ''Bunlar ne işe yarar, bunun ne işlevi var, bu düzensiz yapı'' derlerdi herhalde. Hatta daha önceye gidelim, güneşin ne işe yaradığı hatta güneşin ne olduğu bilinmediği zamanlara, kalbin iç organların sindirim,boşaltım,solunum sisteminin bilinmediği yüzündeki gözün burnun daha ne işe yaradığı bilinmeyen zamanlara. Bu saplantılı ideoloji sahipleri herhalde hep şunu derdi; ''Bu göz ne işe yarar bu düzensiz, bu yukarıdaki parlak sarı şey ne bu düzensiz, yüzümdeki bu çıkıntı da ne böyle bu çok düzensiz'' vb. her zamanki gibi mızmızcılık ve demagoji yaparlardı. Çünkü bu saplantılı ideoloji sahibi insanların amacı saplantılı ideolojilerini bilime yamamak ve de düzenle alakası olmadığı halde bilimin ulaşamadığı yerlere düzensizlik koymak! Bu saplantılı ideolojilerin bilime verebileceği zararı düşünebiliyor musunuz? Bu düşüncelerle bilim yapılabilir mi? Bilim bu ideolojilerin eline kalsa hiçbir şeyi araştırmaz, üzerine merak etmez, sorgulamaz, öğrenmeye çalışmaz saplantılı ideolojisinin propagandası yapmak için her yere düzensizlik koyar, o neden var bu neden var evren kaos içinde der ama utanmadan bilimi de kendini yamar. Gerçek bir bilim adamı daha en baştan evrendeki olguların amacını ne olduğunu bilsin ya da bilmesin bunun evrendeki düzenle alakası olmadığını bilir ve de  hangi inançta hangi ideoloji de olursa olsun evrendeki kusursuz düzeni inkar etmez, çünkü evrendeki düzen a posteriori bir gerçektir!

          Evrenin ve dahilinde bulunanların amacı ne hizmeti ne diye soruyorsanız ilk önce amaçtan, hizmetten kastınız ne bunu açıklamanız gerekir. Nasıl bir amaç nasıl bir hizmet arıyorsunuz? Size göre amaç ne hizmet ne? Daha ''amaç nedir,gaye nedir?'' bunu açıklamadan onun amacı yok bunun gayesi yok hizmeti yok demek mantık hatası olacaktır.

         Peki dinsizler, mantıksal pozitivistler, emprikler, naturalistler vb. ''hizmet,gaye,amaç'' gibi kavramlardan konuşabilir mi? Bu kavramlardan bahsedebilir mi?

Emprikler yani açıklamalarını gözlem ve de deneye dayandırıp  gözlem ve deney dışında bir şey kabul etmeyip, yok sayanlar;

1)Yapabilecekleri herhangi bir amaç tanımı bilimsel olmayacağından dolayı bu tanım onlara göre yok demektir.Var olmayan bir tanımla da tartışmak mantıksızlık ve de çelişkidir. Bu yüzden amaç gaye hizmet gibi düzenle alakası olmayan kavramları  düzen kavramı ile bağdaştırıp  eleştiremezler ve bu eleştirileri bilime yamayamazlar.

2)Empriktir ama çaktırmadan felsefeye kaçmaya çalışandır,buradan amaç,hizmet vs. getirmeye çalışır.

2.1-amaç,gaye,hizmet bilimsel değildir bir emprik bu konulardan bahsedemez.Çünkü bu kavramlar bilimsel olmadığı için yoktur.Olmayan bir kavram ile de tartışılamaz.

3)Emprik değil metafizik takılan bir ateist,deist vb. ama bilimci de ise(var böyleleri de)

3.1 Felsefi olarak amacı, hizmeti tanımlamalılar. Ama daha en baştan bizim yaptığımız hizmet, amaç tanımı zaten iddialarının karşısındaki dine dayalı olacağından bizim tanımımıza karşılık getirecekleri her tanım keyfi, göreceli olacağından bu kişi bilimsellikten bahsedemez, bilime başvuramaz bu da mantıksal bir çelişki olur. Ve de nesnellikten daha yoksun olur.

4)Bilime başvurmayan sadece metafizikçi takılan ateist,deist vb. (şaşırmayın var böyleleri de)

4.1-Bilimsel hiç takılmayan sadece felsefi açıklayacağım diyen bir ateist,deist ki bunlar genel de manadan ve hayatın anlamından yoksun oluyorlar.En başta herhangi  gaye,amaç,hedef  belirlemeli.Hayatı anlamsız,manasız,gayesiz gören biri için de bu konu hakkında konuşması da çelişki olacaktır.

4.2-Hayatında anlam,gaye bulduğunu ve de buna binaen açıklama yapacağını söyleyecek bir ateist,deist vb. de her ne derse desin dini kaynaklara başvurmayacağından ki asla başvuramaz eğer başvurursa kendi ayağına sıkar çünkü dini kaynaklar onlar alahine amaç,gaye savunuru yapar, yapacağı açıklama her daim öznel olur.Ama dini yasalar öznel değildir.Kaynağında A yazıyorda kime gösterirseniz gösterin inanmıyor da olsa o A'dır.Bu konuda referansları daha az rasyonellik ve de nesnellik içereceği için bu da tutarsız olacaktır.

       Görüldüğü üzere herhangi bir şeyin amacından, hizmetinden konuşmak daha en başta 1)Koyu emprik olsun 2) Felsefeci emprik olsun 3) Bilimci deist olsun 4) felsefeci deist olsun çelişki olacaktır, tutarsız olacaktır. Bir şeyin ''Amacı,gayesi nedir?'' sorusuna cevabı amacı,gayeyi belirleyenden almak gerekir. Şöyle ki bir kitabın hangi amaçla yazıldığını yazar bilir ve buna okuyucu karar veremez, okuyucunun gidip kendi kafasına göre ''Bu kitap ne böyle, ne işe yarar, nedir bunun amacı?Hiçbir işe yaramayan, önemi olmayan bu kitabı neden yazdın?'' demesi mantık hatası olur. Kitabın amacını, gayesini belirleyen yazarken siz kafanıza göre yazarın kitabına amaçsız, gayesiz diyemezsiniz. Aynı şekilde evrenin ve de dahilinde olanların amacını, gayesini ALLAH belirlerken ALLAH'a bunlar önemsiz, gayesiz, amaçsız demek mantık hatasının dibi olur!! Bir kütüphaneyi düşünün; kütüphanenin ilk amacı sessizliği sağlamaktır, şimdi gürültüyü seven birisi kütüphaneye gelse ''Bu ne biçim yer, buranın ne önemi var? Ne gayesi var?'' dese mantıklı olur mu? Elbette mantıklı olmaz. Kütüphanenin amacını belirleyen siz değilsiniz kütüphanenin sahibidir ve de kütüphanenin hizmeti üzerinden konuşacaksanız kütüphaneye biçilen gaye üzerinden konuşacaksınız,, konuşmak zorundasınız aksi takdirde kendinizi kandırırsınız!

         Evrenin ve dahilinde olanların yaratılmasının pek çok amacı, gayesi var ama ben burada yalnızca tek biri ve en önemlisi üzerinden anlatacağım. Allah insanları ve cinleri Zariyat Suresi'nin 56.Ayeti'nde belirttiği gibi kendisini tanımaları ve de kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. Bizlerin ve cinlerin en büyük görevi ALLAH'ı tanımak ve de O'na kulluk etmektir! Evrende biz de dahil olmak üzere her şeyin ilk amacı da ALLAH'ı tanıtmaktır! Maddi sebepler bir kenara ilk sebep failini, sebebini, Rabbini göstermesidir, kalbin ilk amacı kan pompalamak değil onu attıran rabbini tanıtmasıdır, yemeğin ilk amacı doyurmak değil ALLAH'a şükrettirmesidir. Evren ve dahilinde olan her şeyin ilk amacı maddi sebeplerden önce asıl gayesi olan ALLAH'ı tanıtmasıdır, sıfatlarını yansıtmasıdır, üzerine tefekkür ettirmesidir , düşündürmesidir , bilim, felsefe yaptırmasıdır! İslam'a göre siz bir şey üzerine bilim yapabiliyorsanız felsefe yapabiliyorsanız düşünüp tefekkür edebiliyorsanız bunun sonucunda ALLAH'a hamd ve kulluk edebiliyorsanız  kainat ve de insanın kendisi amacına, hizmetine ulaşmış demektir!

Âli İmrân Suresi 191. Ayet Meali: Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. “Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.

        Kur'an'da ALLAH, her daim insanları aklı kullanmaya, düşünmeye ve yaratılanların üzerine tefekkür edip nasıl yaratıldıklarını incelemeye , araştırmaya teşvik ediyor. İnsanlara felsefe ve bilim yapmasını emrediyor! Kur'an'ın aklı kullanmaya ve de bilim yapmaya teşvik eden aynı zamanda bilimsel mucizeler de barındıran bu ayetleri Kur'an'ın büyük çoğunluğunu oluşturur ki Kur'an bize her daim kainatın birer ayet olduğunu onun da okunması gerektiğini söyler. Onu da anlayıp anlam çıkarmamız gerektiğini öğretir. Bizi her daim araştırmaya teşvik eder. Kur'an'ın bu metodu ile ALLAH'ın insanları ve de cinleri yaratmasının ilk amacı olan Marifetullah birlikteliğinde bakıldığında varlığın en büyük amacının,hizmetinin ALLAH'ı tanıtmak,sanatını,sıfatlarını göstermek olduğunu ve de insanların,cinlerin en büyük amacının da ALLAH'ı tanımak ve yarattıkları üzerine tefekkür etmek, düşünmek ve de bilim yapmak olduğu apaçık ortaya çıkıyor.

        Bilime gönül vermiş biri olarak benim için kainatın- ki benim için değil en başta ALLAH'ın kitabına göre sonra da benim için - en büyük hizmeti bize ALLAH'ı ve de sıfatlarını tanıtması ve bizim kainat üzerine düşünebilmemiz, araştırma yapmamız , bilim yapmamızdır!
Son asırlarda bilimde katettiğimiz mesafeyi hatırlayın milyar yıl öncesini bilebiliyor milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki galaksileri, yıldızları inceleyebiliyor hatta başka gezegenlere gidebiliyor, inceleme yapabiliyoruz eğer evren bu kadar büyük olmasaydı ve bu kadar uzun geçmişi olmasaydı biz nasıl nerede bilim yapacak nereyi inceleyecektik? Bir biyolog adayı olarak bu kadar fazla canlı türü olmasaydı ben bu mesleği nerede icra edecektim, nereyi inceleyecektim? ALLAH Kur'an-ı Kerim'inde yaratılışı incelemeyi, evreni araştırmayı emrettiği gibi bize bilim yapacak alanı da sağlıyor ve bu muhteşem bir şey. Tabi hayatında bir kez bile göğe bakmamış, yaratılış üzerine düşünmemiş, canlıları araştırmamış bilimden bihaber bilim düşmanları elbette bunlar ne işe yarar, ne gerek var , önemsiz, işe yaramaz der. Tıpkı bir kitabı yenilmiyor diye gereksiz sayan bir ahmak gibi!

        Durumun ne kadar vahim olduğunu görebiliyorsunuz değil mi? Bu saplantılı ideoloji sahipleri bilimin adını ağızlarından düşürmüyorlar ama bilim nasıl yapılır haberleri bile yok. Bizim bilim yapmamızı sağlayan her şeye düşmanlar. Bir astrofizikçiye, astronoma gidip ''Neden bu kadar yıldız var, ne den bu kadar galaksi var, neden bu kadar gezegen var? Çok gereksiz değil mi?'' demek mantıklı olur mu? Bir kimyagere, bir biyoloğa gidip de ''Neden bu kadar canlı var, neden bu kadar fazla, neden dünyanın yaşı çok eski, ne gerek var ne önemi var?'' demek mantıklı olur mu? Elbette asla ama asla mantıklı olmaz. Bu soru şuna benzer, kitap kurdu olan birine neden kütüphanende bu kadar çok kitap var diye sormak kadar saçma ve de mantık hatası olur. Bilimi ağızlarından düşürmeyenlerin bu tarz yorumları ile bilimle ne kadar alakalı olduğu da ortaya çıkıyor , bu tarz bir soru bilim adamı için mesleğine hakaret teşkil eder.

        Bundan asırlar öncesinde insanlar galaksilerden,gezegenlerden haberi yoktu ve bu soruyu sormuyorlardı ki soramazlardı, onlar ALLAH'ın kendilerine sunduğu imkan dahilinde araştırmasını,düşünmesini, tefekkürünü ,bilimini yapıyorlardı üzerine düşen sorumluluğu yerine getiriyorlardı. Biz bugün galaksilerden, gezegenlerden haberdarız ve inceleyebiliyoruz, araştırabiliyoruz, düşünüp bilim yapabiliyoruz ve de ALLAH'ın sıfatlarını tanıyıp evrene koyduğu mükemmel düzeni algılayıp hamd edip kulluk edip üzerimize düşen sorumluluğu yerine getiriyoruz. Bu muhteşem bir şey!

       Şunları tekrardan hatırlatmakta fayda var; ateist olun deist olun teist olun her ne olursanız olun evren ve dahilindeki her şeyin nedenini , amacını ,hizmetini bilmeseniz bile bu tarz soruların düzenle asla zerre alakası yoktur, bu tarz sorular düzenden bağımsızdır! Bu sorulara cevap verilsin ya da verilmesin evrendeki kusursuz düzenin varlığı ve de bizim bu kusursuz düzen üzerine bilim yapabiliyor olmamız asla değişmeyecektir!

       Ve de bu sorulara cevap verilmese dahi ALLAH'ın nedensiz, amaçsız, önemsiz yarattığını göstermez ki bunu söylemek bile mantık hatası olur. Amacı, hizmeti, nedeni ALLAH belirlerken ALLAH'a neden yarattın demek saçmalıktır tıpkı bir kitabın yazarına bu kitap boş bu kitabın ne amacı var da yazdın demek gibi. İradenin olduğu yerde nedene ihtiyaç yoktur şöyle ki bu yazıyı yazmamın pek çok nedeni var ama en büyük nedeni istiyorum ve de iradeliyorum, yazmamın en büyük temeli bu! ALLAH yarattıklarının ve de yaptıklarının hesabını kimseye de vermek zorunda değil ki iradesi mutlak olan bir varlığın hesap verme zorunluluğu da asla olamaz, bunu düşünmek mantıksızlık olur. ALLAH'ın da yaratmasının pek çok nedeni vardır ama en temel nedeni istemesi ve iradelemesidir. ALLAH dilediğini yapandır, şanı yüce olandır, kudreti sonsuz olandır!

      Bir sanattan sanatçıyı tanımaya çalışmayıp sanatın özelliklerini çıkarmayan, sanat ve sanatçı üzerine düşünmeyen, tefekkür etmeyen, inceleme yapmayan, bu tablo, heykel yenir mi para eder mi bu kitap çaydanlık altılığı olur mu ideolojisindeki insanlar elbetteki sanatı,kitabı, heykeli gereksiz amaçsız görür hem de heykelin amacı, heykelin belli ölçülerle yapılması ile alakası olmadığı halde heykele ölçüsüz; kitabın amacı ,kurallı yazılmasından bağımsız ,alakası olmadığı halde kitaba kuralsız der. Çünkü bu saplantılı ideoloji sahipleri ne kendi amaçlarını, olayların,konuların birbiri ile olan alakasını bilir ne de üzerine konuştukları konunun amacını ve de mahiyetini...

Evrenin muhteşem büyüklüğü ne kadar olağanüstü ve şaşırtıcı bir düzen içinde! Ne kadar çok güneş, ne kadar çok dünya...!

Christiaan Huygens
Gezegenler, Üzerlerinde Yaşayanlar ve
Ürettikleriyle İlgili Yeni Varsayımlar (1670 civarı)

Evrenin müthiş enginliğinin ne güzel ve şaşırtıcı bir şeması karşısında bulmaktayız kendimizi... Bunca güneşler, bunca yerküreler... ve bunların her biri de otlar, ağaçlar, hayvanlar dolu ve nice denizler ve dağlarla süslü!.. Yıldızların çokluğu ve birbirleri arasındaki büyük uzaklığı düşününce, hayranlığımız ne kadar daha çok artıyor?

[Kaynak:Carl Sagan/Kozmos kitabından alınmıştır.]

Karl Stern (8 Nisan 1906 - 11 Kasım 1975) Alman-Kanadalı bir nörolog ve psikiyatrist

"Evren’in şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği
düşüncesi, tamamen delice bir düşüncedir. Delilik kavramını
argo bir kelime olarak hakaret niyetiyle değil, aksine tamamen
psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum. Gerçekte bu tür bir
düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük benzerlikler
bulunmaktadır."

[1]Jeremy Rifkin, Algeny, A New Word-A New World, s. 114.

[2]Emre Dorman, Modern Bilim: ''Tanrı Var'' sayfa 225

"Sadelik ve güzellikten bahsetmişken, gerçeğin estetik kriterlerini sunduğuma itiraz edebilirsiniz ve açıkçası, doğanın bize sunduğu matematiksel şemaların sadeliği ve güzelliği tarafından güçlü bir şekilde çekildiğimi itiraf ediyorum. Bunu da hissetmiş olmalısınız: doğanın aniden önümüze yaydığı ilişkinin neredeyse korkutucu sadeliği ve bütünlüğü."
— Werner Heisenberg

[Albert Einstein'a mektup. Ian Stewart, why Beauty is Truth (), 278.]

2.İDDİA: ''Bu tarz sorulara cevap verilirse evrendeki olayların tesadüf sonucu olmadığı ve düzenli olduğu söylenebilir!'' diyor.

      Sümen altı ve de saman adam safsatası yaparak işi oldu bittiye getirmeye çalışıyor. Ne bir kaynak , ne bir tanık , ne bir makale öne sürmüyor yalnızca kendi cahilliğiyle ve de başkalarının cahilliği ile ortaya saçma sapan iddialar atıyor ve de çorba ediyor. Yazımızın bu kısmına kadar (özellikle 1.3-DÜZEN KARŞITLARI DÜZENDEN NE ANLIYOR? kısmını) okuduysanız zaten bu tarz soruların düzenle zerre yakından uzaktan alakası olmadığını da anlamışsınızdır. Bilim zaten bu sorularla ilgilenmez, nedene bakmaz, nasıla bakmaz, olayların ne olduğunu ve de sürecini açıklar. Bilimin amacı, var olan düzen üzerine kurulu bir şekilde bu düzeni daha iyi anlamak ve de kendi lehine yontmak teknoloji vb. üretmektir. Bilim bu soruları zaten göz ardı eder ki bu sorular zaten alanı değildir, bilim bu soruların düzenle alakası olmadığını bilir ve onu ilgilendiren düzenin kendisidir, varlığıdır.

      Bu sorulara dinsiz olsun dindar olsun ''O niye böyle, bu niye böyle şu neden böyle?'' tarzı sorulara cevap vermese bile elbette düzenden söz eder. Çünkü bu tarz soruların düzenle
uzaktan yakından zerre alakası yoktur. Kurallı ,edebiyatı yüksek bir kitabı düşünün, bu kitap elbette bir amaç üzerine yazılmıştır ama siz bu amacı bilmeseniz de sizin bu amacı bilmemeniz kitabın kuralsız yazıldığını asla göstermez çünkü kitabın kurallı yazılması amaçlı yazılmasından farklı ve de bağımsız bir olaydır. Aynı şekilde evrende olan şeylerin düzenli olması ile amacı,nedeni bambaşka konulardır. Amacını, nedenini bilmeseniz bile bu evrenin düzenli oluşunu asla değiştirmez çünkü düzenli oluşu amacından farklı bağımsız bir konudur. Nedeni, amacı elbette var açıkladık , açıklayacağız ama nedenin amacın düzenle zerre alaksı yoktur hiçbir neden ya da amaç açıklamasaydık bile bu evrenin düzenli olmadığını asla göstermezdi! Aklı olanlar elbette bunu anlayacaktır!..

3.İDDİA: ''Evrende gördüğümüz herşeyin Mitolojideki tanrı, yaratıcı sıfatı taşıyan binlerce varlık tarafından yaratılma ihtimali var.'' diyor.

     Hayır elbette yok! Çünkü mitolojideki tanrıların hemen hemen hepsi zaten yaratıcı değil yaratılmış. Nasıl mı? Zaten hiçbiri zamandan mekandan münezzeh değil, şekli var ve de sınırsız değil, tek değil birden fazlalar hatta aileleri var, çocukları var, karısı,akrabaları vb. yemek yiyip, ilişkiye giriyorlar vesiare. Zerre aklı olan insan bile bırakın bu özelliklere sahip bir varlığın düzenli evren yaratmasını düzensiz bir evreni hatta evreni de bırakın hiçbir zerre yaratamayacığını bilir. Ha tabi kendisini tanrı zanneden, ben de tanrıyım hadi olmadığımı ispatla deyip, ölümlü aciz iken tanrı olduğunu söyleyenler elbette bu tarz mitlerin de yaratıcı olabileceğini düşünebilir ki kendisini tanrı zanneden de ancak böyle bir yaratıcıya inanır!

4.İDDİA: '' Sizin Arapların ALLAH'ını seçmenizin nedeni arapların geçmişte işgal edip kılıç gücüyle sizlere dayattığı ideolojidir.'' diyor.

Straw man fallacy, genetic fallacy.. Bu sözde her türlü mantık hatası var. Bir de bu kişi mantıktan söz ediyor şaka gibi. Kendisi videoda düzeni çürütmek adına temelli hiçbir argümanı olmayacınca, kaynak,makale,tanık gösteremeyince düzenle zerre alakası olmayan zırvalarına bir yenisini ekliyor. Hiçbir aslı astarı olmayan bir iddia. Müslüman bir çevrede doğmamış ex nihilist bir Türk olarak bu iddiaya ancak kahkaha atıyorum. İmam Gazali'nin de dediği gibi tedavi edilemeyecek en büyük cahillik, kendisindeki bilgisizliğin verdiği cahilliği karşı taraftaki alimde de olduğunu ve de onu da zorladığını zannetmek. Bu tür bir iddia ancak kendin çalıp kendin oynamaktır. Sadece Türk tarihine bakılsa bile tarih sahnesinde boy göstermiş devletler ve de şahıslar bile bu iddianın ne kadar saçma ve asılsız olduğunu gösterir. Konumuzun dağılmaması için kısa keseceğim. Detaylı bilgi için ;
[https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/turkler-klc-zoruyla-m-musluman-oldu-ve.html]

Ben doğuştan Müslüman değilim, kimseden de din öğrenmedim, kimse de öğretmedi. Kimse de zorlamadı. Ben ex nihilist iken birçok dini ve de kutsal kitabı okuyup,araştırıp,sorgularak Müslüman olmuş biriyim tıpkı milyonlarca Müslüman gibi. Ve bu tarz sahtekarları da görünce dinime, ALLAH'ıma tüm aklımla, vicdanımla ve de mantığımla iman ediyorum!

”Tarih kesin olarak göstermiştir ki; dünyayı kılıçtan geçiren ve İslam”a girmeye zorlayan fanatik askerler efsanesi tarihçilerin tekrar edip durduğu, en saçma en anlamsız ve en abes safsatalardan biridir…”

[Kaynak: De Lacy O’Leary “Islam at the Crossroads” Londra, 1923.]

”Hiç bir din İslam kadar hızlı yayılmamıştır. Batıda yaygın bir inanç vardır ki; müslümanlık kılıç zoruyla yayılmıştır. Fakat modern bilim adamı bu fikri asla kabul etmez..Ve Kur`an`ın vicdan özgürlüğünü desteklediği çok açık ve seçiktir..”

[Kaynak: James Michener “Islam: The Misunderstood Religion” Reader’s Digest, Mayıs 1955]

8.40-9.50: 1.İDDİA: ''Birbirinden habersiz trilyonlarca parça neden ve nasıl aynı kurallara uyuyor sorusu mantık hatasıdır. Çünkü bir parçacığın kuralara uyması için parçacağın bilinçli olması gerekir.Fakat şuan elimizde atom ve atom altı parçacıkların bilinçli olduğuna dair veri yoktur.Bu soruyu sorabilmek için parçacıkların bilinçli olması gerekir.'' diyor.

     Neden mantık hatası? Hangi mantık hatası? Yine bir gerekçe yok, yine bir açıklama yok, kaynak yok sadece ortaya iddia atıyor. Ki her zamanki gibi çok çok kötü bir iddia. Felsefe ve bilimde bu kadar yanlış yapan birinin yine böyle mantıksız bir iddia sunmasına da şaşırmamalı. Bu iddianın da mantıksızlığı anlatmadan önce bu arkadaşa çıkarımın ne demek olduğunu öğretelim;

Çıkarım Nedir?

Çıkarım, verilen bir veya birden çok önermeden bir veya daha çok yeni önerme elde etmektir. Aristotelesçi gelenek içinde çıkarımlar iki gurup altında toplanırlar: Doğrudan çıkarım ve dolaylı çıkarım. Doğrudan çıkarım, tek bir önermeye dayanarak yapılan çıkarımdır. Dolaylı çıkarımda ise birden çok önerme söz konusudur. Dolaylı çıkarımda eğer iki önermeden bir sonuç elde edilmesi söz konusuysa, bu çıkarım kıyas (sillojizm) adını alır. Eğer ikiden çok önerme söz konusuysa, bu durumda bir zincirleme kıyastan (veya zincirleme çıkarımdan) söz etmek gerekir. Bu ana sınıflandırma dışında, ileride yer yer işaret edileceği gibi, eksik öncüllerden oluşan veya karmaşık ifadelerin oluşturduğu öncüllerden oluşan çıkarımlardan da söz edilebilir. Ayrıca bu tür çıkarımlar kategorik önermelerle yapılabildiği gibi, kategorik olmayan önermelerle de (bu önermelerin özellikleri) dikkate alınarak yapılabilir. Bu bölümde, doğrudan çıkarımların hangi kurallar yardımıyla yapıldığı incelenecektir. Bu incelemede sadece kategorik önermeler dikkate alınacaktır.

         Çıkarım yapılırken ilk önce görünenden başlanır, görünenden görünmeyene ulaşılır. Ortada bulunan gerçeklikten çıkarım yaparak diğer gerçekliklere ulaşılır. Kitap varsa yazarı vardır, sanat varsa sanatçı vardır, yemek varsa usta vardır vb. ortada olan üründen hareketle çıkarım yapmaya başlanır. Kitap, yazarı olup olmamasına bakılmadan zaten ortadadır, sanat sanatçısının olup olmamasına bakılmadan ortada olan bir gerçektir. Bu yüzden siz kitabın yazarı yok ki kitap olsun, sanatçı yok ki sanat olsun diyemezsiniz bu mantık hatasıdır çünkü ilk öncül ve ortada olan kitabın , sanatın olmasıdır. Yazarının, sanatçısının olup olmaması sonraki çıkarım basamaklarıdır.

        Zaten ateistlerin iddiası hep ''Düzenin olması bilinci gerektirmez'' iddiasıdır. Düzenin varlığı zaten ortada olan ilk öncül olduğu için bunu kabul edip sonraki çıkarımalrı kabul etmezler. Kitabı kabul eder ama yazara gerek yoktur der, sanatı kabul eder sanatçı yoktur der vb. Bu arkadaş trajikomik bir şekilde düzenin olması için bilincin olması gerektiğini biliyor yani kitabın olması için yazarın, sanatın olması için sanatçının olması gerektiğini biliyor ama bilinç yok ki uysunlar diyor yani yazar yok ki kitap olsun sanatçı yok ki sanat olsun diyor. En basit tabir ile akla takla attırıyor. Ya akıl yürütmenin, çıkarım ne olduğunu bilmiyor ya da aklı yürütüp çıkarım yapamıyor. Düzenin var olması ve parçaların yasalara, kurallara uyması, kitabın ortada olması gibi a posteriori bir gerçektir. Yani yazarı olsun olmasın kitap ortadadır, bilinci olsun olmasın parçalar düzene uyar bu a posteriori bir gerçektir. Yapılacak çıkarımlar ortada olan bu olgular üzerinden gelir!

        Arkadaşın bu iddiası ile aklı nasıl öldürdüğünü anlamak için gelin bir analoji yapalım; masada bir kitap hem de gayet edebiyatı yüksek kurallı bir kitap, bir de daktilo var ve de sandalyede de bir maymun. Biz diyoruz ki bu kitabı bu maymun yazamaz çünkü bu kitabı yazabilmek için ilim, irade,hayat, kudret sahibi bir varlık lazım maymun bunu yapamaz diğer grup diyor ki hayır maymun bunu pek çok deneme sonucu yapmış olabilir ihtimali düşük olsa da olmuş olabilir. Bu arkadaş gelip diyor ki ''Bu kitabın ortaya çıkması için ilim,irade,kudret ve de hayat gerekli ama maymunda bilinç,ilim,irade vb. özellikler yok bu yüzden bu kitap yoktur, yazılmamıştır, kurallı değildir.'' Nasıl mantık hatası olduğu anlıyorsunuz değil mi? Kitabın varlığı, yazılması, kurallı olması onu yazanın olup olmamasına yazanın biliçli olup olmamasına bağlı değildir çünkü kitabın varlığı kitabın kurallı olması a posteriori bir gerçektir ve asla inkar edilemez!

         Bu arkadaşa biri gelse ve dese ki; ''Kuran değiştirilmemiştir çünkü içinde değiştirilmeyeceği yazıyor, Kuran'da çelişki yoktur çünkü içinde çelişki olmayacağı yazıyor.'' dese ona ne der? ''Ne saçmalıyorsun sen böyle bir mantık hatası mı olur? Bakarsın delillere Kur'an değiştirilmemiş ise çıkarım yapar Kur'an değiştirilmemiş dersin, bakarsın delillere incelersin Kur'an'ı çıkarım yapar çelişki olmaz dersin. Daha en baştan çelişki olmaz, değiştirilmemiş kabul edip de sonrasında nasıl çelişki yok değişmemiştir diyebilirsin? Şüphesiz bu mantık hatasıdır.'' der değil mi? Kesinlikle diyeceğine eminim. Biz de diyoruz ki ''Daha en baştan yazar yok , sanatçı yok deyip de nasıl sanat yok , kitap yok, yazar yok ki yazılmış kurallı kitap olsun diyebilirsin zaten kitap ve sanat ayan beyan ortada ilk önce dellilere bak kitabı sanatı incele sonra yazar var mı yok mu dersin. Yazarı olmayacağını düşündüğünden kitap yok kurallı yazılmamış demek şüphesiz mantık hatasıdır!''

         Bir ateist şunu demez değil mi? '' Siz evrene bakıp Tanrı var mı yok mu? Diye tartışıyorsunuz ama tanrı yok ki evren olsun, yapan yok ki yapılan olsun.'' diyebilir mi? Elbette dememeli çünkü mantık hatası olacaktır. Evrenin varlığı zaten ayan beyan ortadadır. A posteriori'dir. Tartışılması gereken ''Evren var mı yok mu?'' değil ''Evreni yapan var mı yok mu?'' olmalıdır. Kitabın kurallı olması, kendisi zaten ortadadır yazarı olup olmamasına bağlı olmaksızın kitabın kurallı olması a posteriori bir gerçektir. Evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasalar vardır ve de bu yasalara uyulur. Evrendeki bu kusursuz düzen a posteriori bir gerçektir. Düzeni koyan  var mı yok mu bu düzen için bilinç gerekir mi gerekmez mi sorusundan bağımsız olarak evrende ortada ayan beyan olan bir gerçek vardır. Biz ayan beyan bu gerçek üzerinden çıkarım yaparız. Kitabın kurallı olması ortadadır sonrasında kurallı olması için bilinçli yazar gerekir mi gerekmez mi tartışırsınız. Daha en başta yazar yok ki kitap kurallı olsun demek mantık hatasıdır, yanlış akıl yürütmedir hatta aklı yürütememektir. Çünkü kitabın kurallı olması yazarı olup olmamasına bakılmadan ortada olan bir gerçektir!!!

''Açıkçası, a priori (ön kabul) olarak, Dünya'nın ancak bizim onu düzenleyici aklımızla düzenlediğimiz takdirde kanunlu (düzenli) hale gelebileceğini beklememiz gerekir. Bu, bir lisandaki kelimelerin alfabetik dizilimi gibi bir düzen olacaktır...Ama maddesel Dünya'da, a priori olarak beklemememiz gereken çok yüksek seviyede bir düzen vardır. Bu bir ''mucize''dir ve bilgimizin gelişmesine paralel olarak daha da güçlenmektedir.''

[(Albert Einstein, Lettres a Maurice Solovine,1956, s.114-115)]

Günümüzde ister pratiğin içindeki biyologlara ister bilim

felsefecilerine danışılsın, canlı organizmaların doğası

üzerinde bir uzlaşma olduğu görülmektedir. Canlı

organizmaların moleküler düzeyde işlevleri fizik ve kimya yasalarına uymaktadır.

[(Ernst  Mayr Biyoloji Budur/Yaşamın Ayırt Edici Özellikleri 41.sayfa)]

“Bütünler parçaları ile öylesine ilişkilidir ki, bütünün varlığı,
parçalarının düzenli işbirliğine ve birbirlerine tabi olmalarına
bağlı olmakla kalmaz, bütünler aynı zamanda, parçalarını
belirleyici bir denetimle sınırlarlar”

[Ernst Mayr Biyoloji Budur sayfa 36]

2.İDDİA: '' Kur'an'da parçacıkların bilinçli olduğu, ALLAH'ı idrak ettiği karşılaşıyoruz.Bknz: İsra 44, Hadid 1, Rahman 29'' diyor.

 Videolarında bu kadar mantık hatası yapan bu kadar yalan yanlış bilgi veren bir kişinin elbette Kur’an-ı  Kerim’i anlamasını beklememek lazım ki her videosunda olduğu gibi bu videosundan da anlamadığını görüyoruz. Düzen hakkında herhangi bir argüman sunamayıp kaynak gösteremeyince her şeyi çorba etmeyi tercih etmiş.Her zamanki gibi temelsiz olan bu  iddiayı incelemeden önce ilgili ayetleri aşağıda verip, ayetlere bir bakalım;

İsrâ Suresi 44. Ayet Meali: "Yedi gök, arz ve bunların içinde bulunanlar, O'nu tesbih ederler. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur, ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, Halîm'dir, çok bağışlayandır."

Hadîd Suresi 1. Ayet Meali:Göklerdeki ve yerdeki her şey Allah’ı tespih etmektedir.

Rahmân Suresi 29. Ayet Meali: Göklerde ve yerde bulunanlar, (her şeyi) O’ndan isterler.

       Kendimiz açıklamamızı yapmadan önce bir de bu konu hakkında tefsirler, kaynaklar ne diyor? Onlara bakalım;
 
İsra Suresi 44.Ayet Tefsiri;

Birçok âyette evrenin ve ondaki her şeyin, meleklerin, dağların, taşların, kuşların, yıldızların, hayvanların, gök gürültüsünün ... Allah’ı tesbih ettiği, ancak insanların bunu tam anlayamadıkları ifade edilir (meselâ bk. er-Ra‘d 13/13; el-İsrâ 17/44; el-Hac 22/18; en-Nûr 24/41; er-Rahmân 55/6; el-Haşr 59/24). Bu âyetlerin tefsiri bağlamında İslâm düşünürleriyle İslâm âlimleri dikkat çekici açıklamalar yapmıştır. Ya’kūb b. İshak el-Kindî, âyetlerdeki tesbihin sözü edilen varlıkların tabiatın işleyişi için kendilerine verilen görevi yerine getirmeleri şeklinde anlamıştır. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Kindî’ye benzer şekilde naslarda bütün varlıklara nisbet edilen secde ve tesbih ifadelerinin onların yaratılış ve işleyişindeki mükemmelliğin Allah’ın birliğine delâlet etmesi mânasına geldiğini belirtmiş, ayrıca söz konusu âyetlerde yer alan, “Siz onların tesbihini anlayamazsınız” beyanına dayanarak nesnelerin kendilerine has bir çerçeve içinde tesbihte bulunabileceğini söylemiştir. Râgıb el-İsfahânî de Mâtürîdî’nin bu yorumları paralelinde açıklamalar yapmıştır (el-Müfredât, “sbḥ” md.).
[https://islamansiklopedisi.org.tr/tesbih—Allah]

“Yedi gök” ile onlarda bulunan varlıkların hepsi hal lisanıyla Allah’ı tesbih eder, O’na ibadet eder, fakat insanlar onların tesbihlerini anlayamazlar (“yedi gök” hakkında açıklama için bk. Bakara 2/29).
 Tefsirlerde âyetteki tesbih kavramı açıklanırken tesbihin iki şeklinin bulunduğu belirtilir: Dil ile tesbih, hal ile tesbih. Birincisi, kulun Allah’ı her türlü eksiklikten tenzih ederek zâtı, sıfatları ve fiilleriyle insan zihninin düşünebileceği bütün mükemmellik özelliklerine sahip olduğunu dile getirmesi, Allah’ı hep böyle bilip böyle anmasıdır. Hal ile tesbih ise insanın imanı, ibadeti, ahlâkı, genel olarak her türlü tutum ve davranışlarıyla Allah’ın birliğine, eksiksiz ve kusursuz olduğuna inandığını göstermesi, yasalarına boyun eğmesi, amelinin imanına şahitlik etmesidir. Bu belirtilenler, Râgıb el-İsfahânî’nin iradî dediği tesbih olup şuurlu ve iradeli varlıklara mahsustur (el-Müfredât, “sbh”, “scd” md.leri).
 Bir de konumuz olan âyetin üzerinde durduğu, bütün varlıkların Cenâb-ı Hakk’ı tesbih etmesi vardır. Müfessirlere göre bu da iki çeşittir: 1. Dil ile tesbih. Her şey kendi diliyle Hakk’ı tesbih eder ama âyette belirtildiği gibi insanlar bunu anlayamazlar; 2. Hal ile tesbih. Evrendeki varlık ve olayların var oluş ve işleyişini gerçekleştiren ilâhî yasalara bütün kâinat mutlak bir zorunlulukla boyun eğmekte, bu suretle yaratanı tesbih etmektedir. Bu anlamda müminiyle münkiriyle bütün insanlar da Allah’ı tesbih ederler, varlığına tanıklık ederler. Özetle zerreden küreye, galaksilerden hidrojen çekirdeğinin etrafında saniyede 2000 km. hızla dönen elektrona kadar evrendeki her şey Allah’ın mutlak düzeni içinde işlemekte, O’nu tesbih etmekte, O’nun varlığına, birliğine kudret ve hikmetine tanıklık etmektedir.
 Putperestlerin inancındaki saçmalığı dile getiren 42. âyetin ardından evrenin düzenine işaret eden âyetin gelmesi son derece anlamlıdır, engin hikmetler taşımaktadır.
 Âyette evrendeki her varlığın Allah’ı övgü ile tesbih ettiği belirtildikten sonra “Fakat siz onların tesbihini anlayamazsınız” buyurulmaktadır. Fahreddin er-Râzî bu ifadeyi şöyle açıklıyor: Bir elma düşünelim; bu elma çeşitli atomlardan oluşmaktadır ve bu parçalardan her biri Allah Teâlâ’nın varlığına tam ve başlı başına bir delildir. Bu atomlardan her birinin kendine özgü doğal yapısı (tab‘), tadı, rengi, kokusu, hacmi gibi nitelikleri vardır. Atomun bu özel sıfatlarla belirlilik kazanması imkân dahilindedir ve bu belirliliği ona ancak kudretli ve hakîm olan bir belirleyici kazandırabilir. Şu halde elmanın her bir parçası yüce Tanrı’nın varlığına eksiksiz bir delildir (XX, 210-211). Eşyanın kendilerine mahsus dil ile yaptığı tesbihi insanlar anlayamazlar; öte yandan atomların sayılarını, niteliklerini, mahiyetlerini de bütünüyle bilmek mümkün değildir. Bu sebeple âyette, “...bilmezsiniz, anlayamazsınız” buyurulmuştur. Kuşkusuz bilimsel keşifler ilerledikçe insanoğlunun evren hakkındaki bilgileri de artacaktır. Nitekim genetikçilerin çözmeye çalıştıkları genlerin şifresi de bir çeşit dildir. Ayrıca bu çalışmalar ilerledikçe evrenin sırlarla dolu olduğu, bilinenlere göre bilinmeyenlerin ne kadar çok olduğu ortaya çıkacaktır.

[Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 3 Sayfa: 485-489]
 
Rahman Suresi 29.Ayet Tefsiri;

Evrendeki bütün varlıkların Allah’a muhtaç bulunduğuna, O’nun da hem azametini hem de lutuf ve keremini her an yaydığına yani hiçbir varlık veya oluşun O’nun bilgi, irade ve gücü dışında olamayacağına dikkat çekilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de değişik vesilelerle Cenâb-ı Allah’ın yaratıcılık sıfatına ve iradesinin nüfuz etmediği hiçbir olay düşünülemeyeceğine değinilir. Fakat “O her an yaratma halindedir” diye çevrilen 29. âyet bu konuda özel bir vurgu taşımakta ve özellikle şu iki noktanın aydınlatılmasında ayrı bir önemi haiz bulunmaktadır: a) Yaratılmışlar açısından anlatım kolaylığı sağlaması itibariyle kutsal metinlerde Allah Teâlâ’ya nisbetle zaman kavramının kullanıldığı olmuşsa da bu asla O’nun mutlak iradesini kayıtlayacak veya gücüne sınır koyacak biçimde yorumlanamaz. Bu sebeple İsrâiloğulları’nın sınanması için konan bir dinî hüküm olan cumartesi yasağının, Allah’ın –hâşâ– o gün istirahata çekildiği tarzında bir gerekçeyle açıklanması (bk. Tekvin, 2/2-3) tenzih ilkesiyle bağdaşmaz. Âyetin yahudilerdeki bu yanlış telakkiyi reddetmek üzere indiğine dair bir rivayet de bulunmaktadır (İbn Atıyye, V, 229). Bu mânada âyet, “Tanrı yarattıktan sonra vahyetmek, ihtiyaçları karşılamak gibi şeylerle ilgilenmemiştir” diyen deist felsefeyi de reddetmektedir. b) Bu âyet, tabiat olaylarından Tanrı iradesini dışlayan pozitivist ve materyalist akımları mahkûm etmekte ve bilimin ulaştığı parlak sonuçların da son tahlilde Allah Teâlâ’nın yasalarını keşfetmekten öteye geçemeyeceğini ve bütün bulguların gerçekte O’nun yaratma sıfatının her an var olan tecellilerinden başka bir şey olmadığını ortaya koymaktadır.

[Kaynak : Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 5 Sayfa: 206-207]
 
         Hiçbir tefsire, kaynağa bakmasanız bile sadece aklınızı kullanarak bu ayetlerden asla ama asla parçaların bilinçli olduğu gibi bir şey çıkarılamayacağını tam tersine her bir parçanın ALLAH’ın emrinde olduğunu, ona boyun eğdiğini, yüceliği sonucu düzenle, hikmetle hareket ettiğini ve parçalara bunu yaptıran bir bilinç yani ALLAH’ın olduğunu gösterdiğini gayet anlardınız. Ki sadece kutsal kitaptan değil aklen bir Tanrının parçalarına bilinç verip onlara iş yaptırmayacağını bilirsiniz ki parçaların bilinci olsa kainattaki işlerde Tanrının yaratıcılığı nerede kalır? Tanrının parçalara boyun eğdireceğini, hükmedeceğini, emri altında yöneteceğini akıl yürütme ile hemen anlarsınız tabi akıl yürütebilenler için geçerli bu! Ki tefsirleri ve kaynakları okuduğunuz zamanda göreceksiniz ki her şeyin ALLAH’ı tesbih etmesi; her şeyin ALLAH’a boyun eğmesini, emrinde olmasını, O’nun varlığı sayesinde varlıklarına sahip olmalarını, O’nun şanını, yüceliğini göstermesini, ALLAH’ın izni ile düzenli bir şekilde iş yapabilmelerini bizlere apaçık bir şekilde anlatır. Ki evrene bakarsanız her bir parça lisanı hali ile zaten ben bunları yapamam, bunların faili ben değilim, ben bu işlere hükmedemem, ben bunları emredemem, ben bunları bilemem, bana bunları yaptıran ancak her şeyi bilen ilim irade kudret sahibi bir zattır, bana bunlara yaptırana tabiyim, onun emrine uyarım, onun şanını gösteririm, yüceliğini gösteririm ben ancak O’nun kuluyum diyerek varlığı ile ALLAH’ı tesbih ederek bize ALLAH’ı tanıtırlar! Bunu daha da iyi kavramanız için şöyle bir örnek verelim;
Elinizdeki telefonu düşünün, sizin yaptığınız işlere dönüş veriyor mesela parmak izi okuyucusu var , parmak izinizi tanıyor. Parmak izinizi tanıdığı zaman: ‘’ Vay be ne bilinçli telefon, nasıl da beni tanıdı, bu parçalarda kesinlikle bilinç var.’’ mı dersiniz? Yoksa ‘’Bu telefonu benim parmak izimi tanıyacak şekilde tasarlayan, dizayn eden bir bilinç, bir mühendis var onun sayesinde bu telefon bu işlemleri yapıyor.’’ mu dersiniz? Elbette ki telefonu nkendisinin bilinçli olamayacağını zaten telefonun kendisinden kavrayıp ona bu özelliği veren bilinci ararsınız ve de bu telefonun sahibini telefon size tanıtır. Telefonun özellikleri onu yapanı gösterir! Evrene baktığınızda da her bir parça her bir şey lisanı hali ile zaten kendisinin bilinçli olmadığını kendilerine bu işleri yaptıran olduğunu ve O’nun bilinçli olacağını gösterir ve kendilerinin O bilinç sahibine boyun eğdiğini, O’na tabi olduğu gösterir.
 
        Meselenin en mucizevi kısmı İsra Suresi 44.Ayet’te geçen ‘’ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız’’ kısmıdır. Eğer İsra Suresi'ni özellikle de bu ayetin öncesini ve de sonrasını okursanız burada anlamazsınız diye kafirlere hitap edildiğini göreceksiniz. Ve ayette aynen şunu diyor; ‘’Evrende her şey ALLAH’a boyun eğer, O’nun emrindedir, O’na itaat eder, O’nun sayesinde bu kadar düzenli bu kadar hassas işler yapar, O’nun yüceliğini, şanını gösterir, tesbih eder ama siz kafirler o parçaların bu tesbihini yani Rabbinin emrine uymasını, O’na itaat etmesini anlamazsınız!’’ Çünkü kafirler hiçbir zaman hakikati anlamak istemez, anlamaya çalışmaz. Ayette bırakın parçaların bilinçli olduğunun anlatılmasını tam tersine parçaların bilinçli olamayacağı ve de her bir zerrenin ancak ALLAH’a tabi olup O’na boyun eğeceği anlatılır  ve de kafirlerin bu gerçeği yani parçaların bilinçli olmayıp onlara bu işleri yaptıran bir bilinç olduğunu, ALLAH’ın emrine boyun eğdiklerini kafirliklerinde ısrarlarından, gözlerini hakikate kapamalarından dolayı anlamayacakları anlatılır. Bizzat bu ayetler parçalarda bilinç var diyenlerin bilinçsiz olduğunu gösterir!
 
         Sadece bu ayetten bile anlıyoruz ki parçaların bilinci yok ve de onlar ALLAH’a tabi ancak O’na boyun eğerler. Gelin hem akla hem Kur’an’a göre parçaların bilincinin olmayacağı ve de ALLAH’a tabi olacakları iyice anlaşılsın diye Kur’an-ı Kerim’in diğer ayetlerine bakalım;
 
En`âm Suresi 59. Ayet Meali: O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.

Bakara Suresi 74. Ayet Meali: Taş da vardır ki, Allah korkusuyla (yerinden kopup) düşer.

En'am Suresi, 96. ayet: O, sabahı yarıp çıkarandır. Geceyi bir sükun (dinlenme), Güneş ve Ay'ı bir hesap ile kıldı.

En`âm Suresi 95. Ayet Meali:Şüphesiz Allah, taneyi ve çekirdeği yarıp filizlendirendir. Ölüden diriyi çıkarır. Diriden de ölüyü çıkarandır.

Nahl Suresi 79. Ayet Meali:Gökyüzünde Allah’ın emrine boyun eğerek uçan kuşları görmüyorlar mı?

Ra`d Suresi 2. Ayet Meali: ''..güneşi ve ayı buyruğu altına alandır.''

Nahl Suresi 66. Ayet Meali: ''...içimi kolay süt içiriyoruz.''

Nahl Suresi 68. Ayet Meali: ''Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti: “Dağlardan, ağaçlardan ve insanların yaptıkları çardaklardan (kovanlardan) kendine evler edin.”

       Daha pek çok ayet var.Gördüğünüz gibi ayetler her parçanın ALLAH’ın emrinde olduğunu, O’na tabi olduğunu, O’nun ilmi sayesinde hareket edebildiklerini apaçık gösteriyor. Arıların kendisi bal yapmıyor arılara ALLAH yaptırıyor, taş kendi kendine yuvarlanmıyor taşı ALLAH yuvarlıyor, kuşlar kendi kafasına göre uçmuyor onları anları uçuruyor, yaprak kendi kendine düşmüyor onu ALLAH düşürüyor, güneş ve ay kendi kafalarına göre hareket etmiyor onları ALLAH hareket ettiriyor. Kur’an-ı Kerim evrendeki her parçanın ALLAH sayesinde var olduğunu, hareket ettiğini , parçaların bu işi gerçekleştiremeyeceğini ve ancak ALLAH’a tabi olacaklarını apaçık bir şekilde anlatıyor. Bu yüzden Kur’an’da parçaların şuuru olduğu anlatılıyor demek ancak şuursuzluk olur!

3.İDDİA: ''Baş ağrısı için olan ilaç nasıl bu ağrıya etki etti diye sormak cahilliktir. Eğer içtiğimiz ilaç sırf baş ağrısı için üretilmişse onun zaten etkileşime girebileceği tek nokta var! Balık eti gözlerimize neden iyi gelir? Cevabı çok basit çünkü balıktaki kimyasalların etkileşime gireceği bir organ da gözümüzdür.'' diyor.

     Çok çok kötü bir iddia. Bir de sanki biliyormuş gibi cahillik diyor aşırı bir dunning-kruger sendromu. Cidden bilim felsefesinden, bilimden bi haber. ''3.İDDİA: ''İzafiyet ve Kuantum kuramı değişmez ve evrensel olan kuralların olmadığını ortaya çıkardı!'' diyor.'' kısmını hatırlayınız.Kuantumun aslında neleri ortaya çıkardığını anlatmıştık.Bu iddiaya cevap vermeden önce bu arkadaşlara küçük bir bilim felsefesi dersi verelim:


“X, Y'nin nedenidir”, dediğimizde anlatmak istediğimiz şey nedir? Hemen belirtmeli ki BU SORUYA KESİN BİR YANIT VERMEK GÜÇTÜR. Günlük konuşmada, “X, Y’nin nedenidir”, ifadesinin, X, Y'yi meydana getirir; Y'nin oluşumundan X sorumludur; X olmasaydı, Y de olmazdı; gibi birbirine ilişkin ama farklı anlamlarda kullanıldığını görmekteyiz. Böylece X'in bazen yeter koşul, bazen gerekli koşul, bazen de hem yeter hem de gerekli koşul anlamında kullanıldığı söylenebilir. Bu noktaların ayrıntılarına girmeden önce, “Nedensellik” ile ilgili iki geleneksel görüşe kısaca değinmek yerinde olur. Empirik görüş açısından, “X, Y’nin nedenidir,” yargısı, X ve Y arasında gözlenen olgusal bir ilişkiyi betimlemedir. Gözlemlerimiz şimşek çakmasını gök gürültüsünün, sürtünmeyi ısının, gündüzü gecenin, sıcaklığın belli bir düzeye düşmesini donun izlediğini göstermektedir. Bütün bu hallerde gözleme konu olan veri düzgün ve değişmez bir geçişin olduğudur; ne zaman X ortaya çıkarsa, Y de çıkmaktadır. Gözlem konusu ilişki bir birlikte gitmeden ibarettir. “X, Y'nin nedenidir” demek, “Y daima X'i izlemektedir,” veya “X ve Y daima birlikte gitmektedir,” demektir. “Nedensellik” sözünün bunun ötesinde bir anlamı yoktur. Rasyonalist açıdan, bu görüş hem tek yanlı, hem de yüzeyde kalmaktadır. Tek yanlıdır, çünkü nedensellik ilişkisini tümüyle GÖZLEMSEL saymakta; yüzeyseldir, çünkü GÖZLEME veri olmayan asıl temeldeki ilişkiye inmemektedir.

Rasyonalistler kuşkusuz nedensellik kavramında gözlemin payını inkâr etmemektedirler. Ama, kavramı yalnız GÖZLEMSEL verilere bağlamayı da yetersiz görmektedirler. Onlara göre, nedensellik ilişkisinin bir boyutu gözlemselse, ikinci boyutu gözlemi aşan, METAFİZİK nitelikte “zorunlu bağıntı” diyebileceğimiz bir boyuttur. “Zorunlu bağıntı” boyutunu tanımadıkça olgular arasında gözlenen tüm ilişkileri nedensel sayma hatasından nasıl kurtulabiliriz? Eğer “nedensel” denilen ilişki iki olgunun birlikte gitmesinden ibaretse, gerçek ilişkilerle sözde veya eğreti ilişkileri nasıl ayırabiliriz? İki olgunun birlikte gitmesi gerçek nedensel bir ilişkiye bağlı olabileceği gibi, tümüyle rastlantı da olabilir. O halde, “X, Y'nin nedenidir.” demek, “X ve Y birlikte gitmektedir,” demekten ibaret değildir; “X ve Y zorunlu olarak birlikte gitmektedir” demektir. Görülüyor ki, rasyonalist açıdan, nedensel ilişki, gözlem konusu bir birlikte gitme ile GÖZLEMİ AŞAN bir zorunlu bağıntı içermektedir. Empiristlere göre, “zorunlu bağıntı” kavramı METAFİZİK nitelikte olup, bilimsel açıklama için gerekli değildir. Kuşkusuz gözlem konusu ilişkiler içinde eğreti ya da geçici olanlar vardır. Ancak bunları gerçek ilişkilerden ayırmak için “zorunlu bağıntı” gibi ne varlığı ne de yokluğu hiçbir zaman ispat edilemeyecek METAFİZİK bir “nesne”yi tasavvur etmeye gerek yoktur. 

[Prof.Dr.Cemal Yıldırım / Bilim Felsefesi sayfa 191-192.]

detaylı okuma için;
[https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/nedensellik-bilim-ve-metafizik.html#more]

     Gördüğünüz gibi bilimde Kırmızı ASA'nın da  söylediği gibi ''zorunlu bağlantı'' diye bir şey yoktur.Biraz daha açalım. A'dan sonra B gelme olayında bilimin tek dediği şey A'dan sonra B gelir demektir, A B'ye etki eder, B'nin nedeni A'dır asla bilimsel değildir, bu naturalizmin bilime sızdırmaya çalıştığı ideolojisidir. ''Neden,Etki'' gibi tabirler inanç,varsayım,ön kabül yani metafizik bir yorum gerektirir. A'dan sonra B gelmesinde B'ye A etki etti demek yorumdur, bilimin ilgilendiği tek kısım A'dan sonra B gelmesidir, A'nın B'ye etki etmesi değildir.

        Baş ağrısı ilacı ile baş ağrısı giderilir, ilaç baş ağrısını gidermez. Yani bilimin buradaki işi baş ağrısı ilacından sonra baş ağrısının gitmesidir, ağrıyı giderenin ilaç olduğunu söylemek değildir. Bilim herhangi bir neden belirtmez! Bilim yalnızca korelasyonları açıklar, süreci açıklar , herhangi bir şeyde nedenin, etkinin ne olduğu yorumun,felsefenin, dinin,inancın konusudur! Bu yüzden ''Baş ağrısı ilacı ağrıya etki eder'' demek koca bir cahilliktir. Bu arkadaş bilim felsefesini geçtim Kırmızı Asa'yı bile anlamamış. Hala daha naturalist ideolojileri bilim diye satmaktalar.  ALLAH , baş ağrısı ilacı ile baş ağrısını giderdi önermesi ile baş ağrısı ilacı baş ağrısını giderdi, ağrıya etki etti önermesi bilimsel olarak aynıdır. 2'si de felsefenin, inancın konusudur. A'dan sonra B gelmesi olayında B'nin nedeni A'dır , bu bilimseldir demek sahtekarlıktır.

      Gel gelelim mantığın daha ne olduğunu bilmeyip mantıktan bahseden bu arkadaşın  düştüğü çelişkilere;

1.ÇELİŞKİ: Sınırlı olaylar ile sınırsız olayları karşılaştırmak,genelleştirmek mantık hatasıdır diyen bu arkadaş belli sınırlarda,zaman-mekanda,belli kişilerde sadece belli sayılarda denenmiş olan bir ilacın her daim her yerde zaman-mekan bağımsız her bireyde aynı sonucu vereceğine inanıyor. Kendisinin daha bu önermesine göre bu ilaç ile baş ağrısı giderilmez, çünkü biz her kişiyi her parçayı ve de her zamanı,mekanı test etmedik bu yüzden genelleme yapmak ona göre mantık hatası, eğer bu ilaç ile zaman-mekan bağımsız her bireyde baş ağrısı gideriliyorsa sınırlı olan bir şeyi sınırsıza genellemiş oluruz. Gördüğünüz gibi sözlerinin neresinden tutarsanız tutun çelişki oluyor.

2.ÇELİŞKİ: Hem düzen yok diyor hem de baş ağrısı için üretilen ilaç başa etki eder diyor. Sebep? Neden böyle bir şey olsun ? Size göre düzen yok, bugün baş için ürettiğin ilaç yarın göze , bağırsağa gitmesi gayet muhtemel hatta yarına kalmadan belki diğer testlerinde farklı sonuçlar alacaksın, atomlar her daim reaksiyonlarını değiştirecek vb. sonsuz ihtimal var. Bu çelişkiyi biraz daha açalım. Hem düzen yok diyorsunuz hem de bıraktığınız elmanın her daim yere düşeceğini söylüyorsunuz. Sebep? Neden böyle bir şey olsun? Düzen yoksa elma uçabilir, tam düşecekken düşmeden havalanabilir vb. sonsuz ihtimal var. Düzeni kabul etmeyen birisi neden elma yere düşer desin ki? Düşmemesi ona göre gayet mümkün çünkü düşmesi için bir kural,düzen yok. Gördüğünüz gibi burada da çelişki karşımıza çıkıyor.

3.ÇELİŞKİ: Parçalar kurallara uymuyor deyip de ilaç baş ağrısına etki eder demek de ayrı büyük bir çelişki. Parçalar kurallara uymuyorsa neden baş ağrısı için tasarlanan bir ilaç baş ağrısını gidermekte bir araç olsun? Eğer baş ağrısı için üretilen bir ilaç ile baş ağrısı gideriliyorsa demek ki gayette parçalar kurallara uyuyor demektir. Parçalar kurallara uymuyorsa bu ilacın bir işlevi de yoktur çünkü parçalar herhangi bir şey yapmayacaktır, bir kurala uymayacaktır.

4.ÇELİŞKİ: Bir ilacın nereye hangi şekilde etki edeceğini, bir yemekte hangi fayda var bu nereye iyi gelir vb. işleri ilim,irade,kudret,hayat sahibi biz insanlar biliriz. Bir ilacın ne için üretildiğini biz biliriz, nereye etki edeceğini biz biliriz, bir yemeğin neye iyi geleceğini biz biliriz. Parçaların hiçbiri bunlardan zerre haberi yoktur, bilmez. Bir ilacın parçacıkları daha ne ilacı olduğunu bilmez, ne için üretildiğini bilmez  daha kendisinin ne olduğunu, amacını, hedefini bilmeyen bu parçacıklar zaten herhangi bir iş yapamaz. Yani daha baş ağrısı ilacının parçaları kendisinin baş ağrısı için olduğunu bilmiyor ki başa etki etsin, bunu bilen biziz, atomlar değil! Bu yüzden baş ağrısı ilacı başa iyi gelir demek cahilliktir. Çünkü ilacın baş ağrısına iyi geldiğini bilen biziz ilacın kendisi değil ki zaten size göre düzen yok ve de parçalar kurallara uymuyorsa baş ağrısı ilacı ile baş ağrısının giderilmesinin hiçbir tutarlı yanı ve de sebebi yoktur!


Zâriyât Suresi 8. Ayet Meali:Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.


11.30- 1.İDDİA: ''Parçacıkların bilincinin olmadığı için nasıl uyuyor demek mantık hatası olur.'' diyor.

Videoda daha önce tekrarladığı zırvayı, mantık hatasını tekrarlıyor, iyice kafalara kazınması için daha önceden verdiğim cevabı alıntılayıp tekrardan buraya yazıyorum;


    ''Neden mantık hatası? Hangi mantık hatası? Yine bir gerekçe yok, yine bir açıklama yok, kaynak yok sadece ortaya iddia atıyor. Ki her zamanki gibi çok çok kötü bir iddia. Felsefe ve bilimde bu kadar yanlış yapan birinin yine böyle mantıksız bir iddia sunmasına da şaşırmamalı. Bu iddianın da mantıksızlığı anlatmadan önce bu arkadaşa çıkarımın ne demek olduğunu öğretelim;

Çıkarım Nedir?

Çıkarım, verilen bir veya birden çok önermeden bir veya daha çok yeni önerme elde etmektir. Aristotelesçi gelenek içinde çıkarımlar iki gurup altında toplanırlar: Doğrudan çıkarım ve dolaylı çıkarım. Doğrudan çıkarım, tek bir önermeye dayanarak yapılan çıkarımdır. Dolaylı çıkarımda ise birden çok önerme söz konusudur. Dolaylı çıkarımda eğer iki önermeden bir sonuç elde edilmesi söz konusuysa, bu çıkarım kıyas (sillojizm) adını alır. Eğer ikiden çok önerme söz konusuysa, bu durumda bir zincirleme kıyastan (veya zincirleme çıkarımdan) söz etmek gerekir. Bu ana sınıflandırma dışında, ileride yer yer işaret edileceği gibi, eksik öncüllerden oluşan veya karmaşık ifadelerin oluşturduğu öncüllerden oluşan çıkarımlardan da söz edilebilir. Ayrıca bu tür çıkarımlar kategorik önermelerle yapılabildiği gibi, kategorik olmayan önermelerle de (bu önermelerin özellikleri) dikkate alınarak yapılabilir. Bu bölümde, doğrudan çıkarımların hangi kurallar yardımıyla yapıldığı incelenecektir. Bu incelemede sadece kategorik önermeler dikkate alınacaktır.

         Çıkarım yapılırken ilk önce görünenden başlanır, görünenden görünmeyene ulaşılır. Ortada bulunan gerçeklikten çıkarım yaparak diğer gerçekliklere ulaşılır. Kitap varsa yazarı vardır, sanat varsa sanatçı vardır, yemek varsa usta vardır vb. ortada olan üründen hareketle çıkarım yapmaya başlanır. Kitap, yazarı olup olmamasına bakılmadan zaten ortadadır, sanat sanatçısının olup olmamasına bakılmadan ortada olan bir gerçektir. Bu yüzden siz kitabın yazarı yok ki kitap olsun, sanatçı yok ki sanat olsun diyemezsiniz bu mantık hatasıdır çünkü ilk öncül ve ortada olan kitabın , sanatın olmasıdır. Yazarının, sanatçısının olup olmaması sonraki çıkarım basamaklarıdır.

        Zaten ateistlerin iddiası hep ''Düzenin olması bilinci gerektirmez'' iddiasıdır. Düzenin varlığı zaten ortada olan ilk öncül olduğu için bunu kabul edip sonraki çıkarımalrı kabul etmezler. Kitabı kabul eder ama yazara gerek yoktur der, sanatı kabul eder sanatçı yoktur der vb. Bu arkadaş trajikomik bir şekilde düzenin olması için bilincin olması gerektiğini biliyor yani kitabın olması için yazarın, sanatın olması için sanatçının olması gerektiğini biliyor ama bilinç yok ki uysunlar diyor yani yazar yok ki kitap olsun sanatçı yok ki sanat olsun diyor. En basit tabir ile akla takla attırıyor. Ya akıl yürütmenin, çıkarım ne olduğunu bilmiyor ya da aklı yürütüp çıkarım yapamıyor. Düzenin var olması ve parçaların yasalara, kurallara uyması, kitabın ortada olması gibi a posteriori bir gerçektir. Yani yazarı olsun olmasın kitap ortadadır, bilinci olsun olmasın parçalar düzene uyar bu a posteriori bir gerçektir. Yapılacak çıkarımlar ortada olan bu olgular üzerinden gelir!

        Arkadaşın bu iddiası ile aklı nasıl öldürdüğünü anlamak için gelin bir analoji yapalım; masada bir kitap hem de gayet edebiyatı yüksek kurallı bir kitap, bir de daktilo var ve de sandalyede de bir maymun. Biz diyoruz ki bu kitabı bu maymun yazamaz çünkü bu kitabı yazabilmek için ilim, irade,hayat, kudret sahibi bir varlık lazım maymun bunu yapamaz diğer grup diyor ki hayır maymun bunu pek çok deneme sonucu yapmış olabilir ihtimali düşük olsa da olmuş olabilir. Bu arkadaş gelip diyor ki ''Bu kitabın ortaya çıkması için ilim,irade,kudret ve de hayat gerekli ama maymunda bilinç,ilim,irade vb. özellikler yok bu yüzden bu kitap yoktur, yazılmamıştır, kurallı değildir.'' Nasıl mantık hatası olduğu anlıyorsunuz değil mi? Kitabın varlığı, yazılması, kurallı olması onu yazanın olup olmamasına yazanın biliçli olup olmamasına bağlı değildir çünkü kitabın varlığı kitabın kurallı olması a posteriori bir gerçektir ve asla inkar edilemez!

         Bu arkadaşa biri gelse ve dese ki; ''Kuran değiştirilmemiştir çünkü içinde değiştirilmeyeceği yazıyor, Kuran'da çelişki yoktur çünkü içinde çelişki olmayacağı yazıyor.'' dese ona ne der? ''Ne saçmalıyorsun sen böyle bir mantık hatası mı olur? Bakarsın delillere Kur'an değiştirilmemiş ise çıkarım yapar Kur'an değiştirilmemiş dersin, bakarsın delillere incelersin Kur'an'ı çıkarım yapar çelişki olmaz dersin. Daha en baştan çelişki olmaz, değiştirilmemiş kabul edip de sonrasında nasıl çelişki yok değişmemiştir diyebilirsin? Şüphesiz bu mantık hatasıdır.'' der değil mi? Kesinlikle diyeceğine eminim. Biz de diyoruz ki ''Daha en baştan yazar yok , sanatçı yok deyip de nasıl sanat yok , kitap yok, yazar yok ki yazılmış kurallı kitap olsun diyebilirsin zaten kitap ve sanat ayan beyan ortada ilk önce dellilere bak kitabı sanatı incele sonra yazar var mı yok mu dersin. Yazarı olmayacağını düşündüğünden kitap yok kurallı yazılmamış demek şüphesiz mantık hatasıdır!''

         Bir ateist şunu demez değil mi? '' Siz evrene bakıp Tanrı var mı yok mu? Diye tartışıyorsunuz ama tanrı yok ki evren olsun, yapan yok ki yapılan olsun.'' diyebilir mi? Elbette dememeli çünkü mantık hatası olacaktır. Evrenin varlığı zaten ayan beyan ortadadır. A posteriori'dir. Tartışılması gereken ''Evren var mı yok mu?'' değil ''Evreni yapan var mı yok mu?'' olmalıdır. Kitabın kurallı olması, kendisi zaten ortadadır yazarı olup olmamasına bağlı olmaksızın kitabın kurallı olması a posteriori bir gerçektir. Evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasalar vardır ve de bu yasalara uyulur. Evrendeki bu kusursuz düzen a posteriori bir gerçektir. Düzeni koyan  var mı yok mu bu düzen için bilinç gerekir mi gerekmez mi sorusundan bağımsız olarak evrende ortada ayan beyan olan bir gerçek vardır. Biz ayan beyan bu gerçek üzerinden çıkarım yaparız. Kitabın kurallı olması ortadadır sonrasında kurallı olması için bilinçli yazar gerekir mi gerekmez mi tartışırsınız. Daha en başta yazar yok ki kitap kurallı olsun demek mantık hatasıdır, yanlış akıl yürütmedir hatta aklı yürütememektir. Çünkü kitabın kurallı olması yazarı olup olmamasına bakılmadan ortada olan bir gerçektir!!!

''Açıkçası, a priori (ön kabul) olarak, Dünya'nın ancak bizim onu düzenleyici aklımızla düzenlediğimiz takdirde kanunlu (düzenli) hale gelebileceğini beklememiz gerekir. Bu, bir lisandaki kelimelerin alfabetik dizilimi gibi bir düzen olacaktır...Ama maddesel Dünya'da, a priori olarak beklemememiz gereken çok yüksek seviyede bir düzen vardır. Bu bir ''mucize''dir ve bilgimizin gelişmesine paralel olarak daha da güçlenmektedir.''

[(Albert Einstein, Lettres a Maurice Solovine,1956, s.114-115)]

Günümüzde ister pratiğin içindeki biyologlara ister bilim

felsefecilerine danışılsın, canlı organizmaların doğası

üzerinde bir uzlaşma olduğu görülmektedir. Canlı

organizmaların moleküler düzeyde işlevleri fizik ve kimya yasalarına uymaktadır.

[(Ernst  Mayr Biyoloji Budur/Yaşamın Ayırt Edici Özellikleri 41.sayfa)]

“Bütünler parçaları ile öylesine ilişkilidir ki, bütünün varlığı,
parçalarının düzenli işbirliğine ve birbirlerine tabi olmalarına
bağlı olmakla kalmaz, bütünler aynı zamanda, parçalarını
belirleyici bir denetimle sınırlarlar”

[Ernst Mayr Biyoloji Budur sayfa 36]''

12.10-1.İDDİA: Müslümanların Evren nasıl da böyle mükemmel sorusunu sormalarındaki nedeni elde olan son ürüne bakarak kıyas yapmalarıdır.'' diyor.

       Yine saman adam safsatası ile karşı karşıyayız. Müslümanların arkadaşın bu iddiasından haberi var mı acaba? Yine kendi çalıp kendi oynuyor. Müslümanların her zamana her mekana her bir zerreye bakarak mükemmel, kusursuz dediğini, hastalıklara, doğal afetlere bile mükemmel kusursuz dediğini ya bilmiyor ya da bilerek çarpıtıyor, bilmezlikten geliyor.
''7.20-1.İDDİA: ''Madem hiçbir şey tesadüf sonucu yaratılmamış ve yine madem her şey belli bir amaç için insanlara hizmet için yaratılmıştır. O zaman söyleyin jüpiter, mars, venüs vb. gezegenler bize nasıl hizmet ediyor?ALLAH  hiçbir işe yaramayan, önemi olmayan başka gezegenler, galaksiler, yıldızlar neden yaratsın? Düzen bunun neresinde?'' diyor.'' Kısmında verdiğimiz cevapları hatırlayın. ALLAH'ı tanıtan her şey Müslümanlar için kusursuzdur, mükemmeldir. Düzenin olduğu her yer mükemmeldir, kusursuzdur. Bundan milyar yıl öncesi de milyarlarca ışık yıl ötesi de  her yer kusursuzdur, mükemmeldir. ALLAH'ı tanıtan, üzerine düşündüren , tefekkür ettiren , bilim ve felsefe yaptıran her bir zerre kusursuzdur, mükemmeldir! Ki insanın son ürünü diye bir şey yoktur her daim evrimleşmeye ALLAH'ın izni ile devam edilcektir insan böyle kalmayacaktır bu ALLAH'ın kanunudur ve bu kanunu mükemmel bir düzenle işler! 

         Bilime gönül vermiş biri olarak ALLAH'ın da bize emrettiği gibi aklımızı kullanabildiğimiz, üzerine düşünebildiğimiz, tefekkür edebildiğimiz bize ALLAH'ı tanıtan, bilim ve felsefe yapmamızı sağlayan her şey kusursuzdur, mükemmeldir! Bilimi hayat amacı gören ağzından adını düşürmeyen kişilerin bilim yapabildiğimiz bir evren için kusurlu, mükemmel değil demeleri de ayrı bir ikiyüzlülüktür ve bilimden ne kadar uzak oldukları , bihaber olduklarını gösterir. Çünkü her gerçek bilim adamı ateist olsun deist olsun teist olsun hangi inanca mensup olursa olsun evrenin ne kadar mükemmel olduğunu bilir ve ona hayret etmeyeni de ahmak kabul eder!

    ’Bilim insanını evrensel bir nedensellik ele geçirmiştir. Onun dini duyguları, doğa yasalarının ahengine yönelik coşkulu bir hayret biçimini alır..’’

[Albert Einstein / Benim Sözlerimle Dünya s.284]

-''....Bu neden, biz hayvanların bilinen evrendeki en karmaşık ve mükemmel tasarlanmış makine parçaları olduğumuz.''

[Richard Dawkins/Gen Bencildir kitabından alınmıştır.]

    -''Kozmos’un zenginlikleri sınırsızdır. Her çarkı ayrı bir hayranlık doğuran bu makinenin olağanüstü güzellikteki parçaları ve bu parçalar arasındaki
 büyüleyici bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.''

-''Eski İyonya’lıların savlarına göre evreni tanımak mümkündür, çünkü evrenin bir iç düzeni vardır: Doğada, gizlerinin çözülmesine izin veren bir düzen söz konusudur. 
Doğa olguları önceden hiç de kestirilemez türden değildirler. Onun da boyun eğmek zorunda kaldığı kurallar vardır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliği
 Kozmos adının verilmesine neden oldu.''


-''Evrenin müthiş enginliğinin ne güzel ve şaşırtıcı bir şeması karşısında bulmaktayız kendimizi... Bunca güneşler, bunca yerküreler... ve bunların her biri de otlar, ağaçlar, hayvanlar dolu ve nice denizler ve dağlarla süslü!.. Yıldızların çokluğu ve birbirleri arasındaki büyük uzaklığı düşününce, hayranlığımız ne kadar daha çok artıyor?''

[Kaynak:Carl Sagan/Kozmos kitabından alınmıştır.]


''Evrenin muhteşem büyüklüğü ne kadar olağanüstü ve şaşırtıcı bir düzen içinde! Ne kadar çok güneş, ne kadar çok dünya...!''

Christiaan Huygens
Gezegenler, Üzerlerinde Yaşayanlar ve
Ürettikleriyle İlgili Yeni Varsayımlar (1670 civarı)

      ''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?''

[Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]

''Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlemiş olur. Basit bir hücrenin bilgi muhtevasının Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer bir bilgi ihtiva ettiği tahmin edilmektedir.[(Carl Sagan, ''Life'' in Encyclopedia, 1974, ss. 893-894.)]

-''Bir peteğin amacına tümüyle uygun olan o ince yapısını büyük bir hayranlık duymadan inceleyebilen kimse budalanın biri olmalıdır.''

-''Salepgillerin ve başka birçok bitkinin böcekler aracılığı ile döllenmesini sağlayan o farklı ve ustalıklı düzenlere hayran kalırız.''

-''Lobelia fulgens’te çiçeğin tepeciği çiçektozlarını almaya hazır olmadan önce, her çiçekte sayısız çiçektozunu başçıklardan uzaklaştıran gerçekten güzel ve ustalıklı bir düzen vardır.''

-''Her doğa bilgini, bu yaratıkların o gerçekten şaşırtıcı ve güzel oluşumlarına hayran kalmıştır.''

[Kaynak:Charles Darwin/Türlerin kökeni kitabından alınmıştır.]

       ''Evrim sürecinin yarattığı harikalar hakkında uygar atalarımızın en ufak fikri yoktu. DNA kopyalama düzeneği, temelinde inanılmaz basit ve mükemmel olmakla birlikte evrim ile müthiş bir karmaşıklık ve doğruluğa erişmiştir. Bunu okuyup olağanüstülüğünü hissedemeyenin ruhu çok donuk olsa gerek!''

[Kaynak: Francis Crick/Şaşırtan Varsayım]

'Moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan yaşam gerçeğini kavrayabilmek için,bir hücreyi yaklaşık
bin milyon kez büyütmemiz gerekir.Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir.Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde
,üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız.Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek,olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüzyüze geliriz..''

[(Michael Denton,Evolution:A Theory in Crisis. London: Burnett Books,1985,s.242.)]


''Göz gibi bir organı iyileştirmek için aynı anda on farklı şekilde iyileştirilmesi gerektiğini varsaymak muhtemelen abartı olmaz. Ve herhangi bir karmaşık organın herhangi bir şekilde üretilip mükemmele getirilmesinin olası olmaması, bir masaya rastgele harfler atarak bir şiir veya matematiksel bir gösteri üretme ile aynı tür ve derecede olasılıksızlıktır.''

 - Joseph E. Murray (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Cerrah)

[Belfast Doğa Tarihi Topluluğu'nun açılış konuşması 'Belfast Northern Whig'de verildiği gibi (19 Kasım 1866)]

Her sinir hücresi, sinaps adı verilen altı bölgede diğer sinir hücrelerinden bağlantılar alır. Ancak burada şaşırtıcı bir gerçek var - kortikal tabakada yaklaşık bir milyon milyar bağlantı var. Onları sayacak olsaydınız, saniyede bir bağlantı (veya sinaps), başladıktan sonra otuz iki milyon yıl kadar saymayı bitirirsiniz. Bu olağanüstü yapıdaki bağlantıların sayısı hakkında bir fikir edinmenin bir başka yolu, beyninizin büyük bir kibrit kafasının değerinin yaklaşık bir milyar bağlantı içerdiğini düşünmektir. Sadece sayma bağlantılarından bahsettiğime dikkat edin. Bağlantıların nasıl çeşitli şekillerde birleştirilebileceğini düşünürsek, sayı hiperastronomik olacaktır - on ve ardından milyonlarca sıfır gelir. (Bilinen tüm evrende yaklaşık on ve ardından seksen sıfır değerinde pozitif yüklü parçacık var!)

- Gerald Maurice Edelman (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Biyolog)

[Bright and Brilliant Fire, On the Matters of the Mind (1992), 17]

Karl Stern (8 Nisan 1906 - 11 Kasım 1975) Alman-Kanadalı bir nörolog ve psikiyatrist

"Evren’in şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği
düşüncesi, tamamen delice bir düşüncedir. Delilik kavramını
argo bir kelime olarak hakaret niyetiyle değil, aksine tamamen
psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum. Gerçekte bu tür bir
düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük benzerlikler
bulunmaktadır."

[1]Jeremy Rifkin, Algeny, A New Word-A New World, s. 114.

[2]Emre Dorman, Modern Bilim: ''Tanrı Var'' sayfa 225

"Sadelik ve güzellikten bahsetmişken, gerçeğin estetik kriterlerini sunduğuma itiraz edebilirsiniz ve açıkçası, doğanın bize sunduğu matematiksel şemaların sadeliği ve güzelliği tarafından güçlü bir şekilde çekildiğimi itiraf ediyorum. Bunu da hissetmiş olmalısınız: doğanın aniden önümüze yaydığı ilişkinin neredeyse korkutucu sadeliği ve bütünlüğü."
— Werner Heisenberg

[Albert Einstein'a mektup. Ian Stewart, why Beauty is Truth (), 278.]

2.İDDİA:''Evrim sürecine bakılırsa insanın kusursuz olmadığı görülür.'' diyor.

          Her zamanki gibi asılsız bir iddia, hem evrimden bahsedip hem de kusur var demek bilime hakarettir. Evrim süreci mükemmelken kusursuzken nasıl olur da ortada kusurdan söz edilebilir? Ki zaten ''1.4-KUSUR,HATA,KÖTÜ NEDİR? EMPRİKLER,MANTIKSAL POZİTİVİSTLER VS. BU KAVRAMLARDAN BAHSEDEBİLİR Mİ?'' kısmını okuduysanız dinsizlerin , ateistlerin bu konu hakkında konuşmasının çelişki ve de mantık hatası olacağını hatırlarsınız.

1)Kusur,Hata,kötü tanımlarının açıklaması yapılmadan bu konu hakkında konuşmak çelişkidir.
2)Kusur tanımını amaç,gaye,mana,neden ile tanımlayacak olanların buna yönelikte bir amaç,gaye,mana vermeleri gerekir aksi halde gaye vermeden gayeye dayalı açıklama da çelişkidir.
3)Felsefi olarak anlamdan, gayeden yoksun ve de bunları kabul etmeyen kimselerin gayeye dayalı kusur açıklaması yapması mantıksal hata ve de çelişkidir.
4)Bir emprik için bilimsel olmayanlar yok sayıldığı için kusur üzerine konuşulacak bir konu değildir yani yoktur ve de yok olan bir konu üzerine konuşmak mantıksal tutarsızlık ve de çelişkidir.
5)Emprik olanlar her şeyi gözlem ve de deney yoluyla açıklayanların da mana, gaye gibi kelimeler ki başta zaten kusur kelimesi gözlem ve deneye dayalı olmadığı için en başta kusur ve de sonrasında kusura dahil her şeyde konuşmaları da çelişkidir!..

Detaylısı için; ''1.4-KUSUR,HATA,KÖTÜ NEDİR? EMPRİKLER,MANTIKSAL POZİTİVİSTLER VS. BU KAVRAMLARDAN BAHSEDEBİLİR Mİ?'' Kısmını tekrar okuyunuz.

        Herhangi hiçbir açıklama yapmayıp, kaynak göstermeyip, makale göstermeyip , tanık göstermeyip yalnızca temelsiz iddialar atıp bu temelsiz iddiaları da videoda çorba yapıp sürekli tekrarladığı için daha önceden verdiğim cevapları iyice anlasınlar iyice kafalarına kazınsın diye tekrar tekrar yazıyorum;

''7.20-1.İDDİA: ''Madem hiçbir şey tesadüf sonucu yaratılmamış ve yine madem her şey belli bir amaç için insanlara hizmet için yaratılmıştır. O zaman söyleyin jüpiter, mars, venüs vb. gezegenler bize nasıl hizmet ediyor?ALLAH  hiçbir işe yaramayan, önemi olmayan başka gezegenler, galaksiler, yıldızlar neden yaratsın? Düzen bunun neresinde?'' diyor.'' Kısmında verdiğimiz cevapları hatırlayın. ALLAH'ı tanıtan her şey Müslümanlar için kusursuzdur, mükemmeldir. Düzenin olduğu her yer mükemmeldir, kusursuzdur. Bundan milyar yıl öncesi de milyarlarca ışık yıl ötesi de  her yer kusursuzdur, mükemmeldir. ALLAH'ı tanıtan, üzerine düşündüren , tefekkür ettiren , bilim ve felsefe yaptıran her bir zerre kusursuzdur, mükemmeldir! Ki insanın son ürünü diye bir şey yoktur her daim evrimleşmeye ALLAH'ın izni ile devam edilcektir insan böyle kalmayacaktır bu ALLAH'ın kanunudur ve bu kanunu mükemmel bir düzenle işler! 

  Bilime gönül vermiş biri olarak ALLAH'ın da bize emrettiği gibi aklımızı kullanabildiğimiz, üzerine düşünebildiğimiz, tefekkür edebildiğimiz bize ALLAH'ı tanıtan, bilim ve felsefe yapmamızı sağlayan her şey kusursuzdur, mükemmeldir! Bilimi hayat amacı gören ağzından adını düşürmeyen kişilerin bilim yapabildiğimiz bir evren için kusurlu, mükemmel değil demeleri de ayrı bir ikiyüzlülüktür ve bilimden ne kadar uzak oldukları , bihaber olduklarını gösterir. Çünkü her gerçek bilim adamı ateist olsun deist olsun teist olsun hangi inanca mensup olursa olsun evrenin ne kadar mükemmel olduğunu bilir ve ona hayret etmeyeni de ahmak kabul eder!

''Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlemiş olur. Basit bir hücrenin bilgi muhtevasının Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer bir bilgi ihtiva ettiği tahmin edilmektedir.[(Carl Sagan, ''Life'' in Encyclopedia, 1974, ss. 893-894.)]

-''....Bu neden, biz hayvanların bilinen evrendeki en karmaşık ve mükemmel tasarlanmış makine parçaları olduğumuz.''

[Richard Dawkins/Gen Bencildir kitabından alınmıştır.]

-''Bir peteğin amacına tümüyle uygun olan o ince yapısını büyük bir hayranlık duymadan inceleyebilen kimse budalanın biri olmalıdır.''

-''Salepgillerin ve başka birçok bitkinin böcekler aracılığı ile döllenmesini sağlayan o farklı ve ustalıklı düzenlere hayran kalırız.''

-''Lobelia fulgens’te çiçeğin tepeciği çiçektozlarını almaya hazır olmadan önce, her çiçekte sayısız çiçektozunu başçıklardan uzaklaştıran gerçekten güzel ve ustalıklı bir düzen vardır.''

-''Her doğa bilgini, bu yaratıkların o gerçekten şaşırtıcı ve güzel oluşumlarına hayran kalmıştır.''

[Kaynak:Charles Darwin/Türlerin kökeni kitabından alınmıştır.]

       ''Evrim sürecinin yarattığı harikalar hakkında uygar atalarımızın en ufak fikri yoktu. DNA kopyalama düzeneği, temelinde inanılmaz basit ve mükemmel olmakla birlikte evrim ile müthiş bir karmaşıklık ve doğruluğa erişmiştir. Bunu okuyup olağanüstülüğünü hissedemeyenin ruhu çok donuk olsa gerek!''

[Kaynak: Francis Crick/Şaşırtan Varsayım]

'Moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan yaşam gerçeğini kavrayabilmek için,bir hücreyi yaklaşık
bin milyon kez büyütmemiz gerekir.Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir.Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde
,üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız.Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek,olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüzyüze geliriz..''

[(Michael Denton,Evolution:A Theory in Crisis. London: Burnett Books,1985,s.242.)]


''Göz gibi bir organı iyileştirmek için aynı anda on farklı şekilde iyileştirilmesi gerektiğini varsaymak muhtemelen abartı olmaz. Ve herhangi bir karmaşık organın herhangi bir şekilde üretilip mükemmele getirilmesinin olası olmaması, bir masaya rastgele harfler atarak bir şiir veya matematiksel bir gösteri üretme ile aynı tür ve derecede olasılıksızlıktır.''

 - Joseph E. Murray (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Cerrah)

[Belfast Doğa Tarihi Topluluğu'nun açılış konuşması 'Belfast Northern Whig'de verildiği gibi (19 Kasım 1866)]

Her sinir hücresi, sinaps adı verilen altı bölgede diğer sinir hücrelerinden bağlantılar alır. Ancak burada şaşırtıcı bir gerçek var - kortikal tabakada yaklaşık bir milyon milyar bağlantı var. Onları sayacak olsaydınız, saniyede bir bağlantı (veya sinaps), başladıktan sonra otuz iki milyon yıl kadar saymayı bitirirsiniz. Bu olağanüstü yapıdaki bağlantıların sayısı hakkında bir fikir edinmenin bir başka yolu, beyninizin büyük bir kibrit kafasının değerinin yaklaşık bir milyar bağlantı içerdiğini düşünmektir. Sadece sayma bağlantılarından bahsettiğime dikkat edin. Bağlantıların nasıl çeşitli şekillerde birleştirilebileceğini düşünürsek, sayı hiperastronomik olacaktır - on ve ardından milyonlarca sıfır gelir. (Bilinen tüm evrende yaklaşık on ve ardından seksen sıfır değerinde pozitif yüklü parçacık var!)

- Gerald Maurice Edelman (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Biyolog)

[Bright and Brilliant Fire, On the Matters of the Mind (1992), 17]

Karl Stern (8 Nisan 1906 - 11 Kasım 1975) Alman-Kanadalı bir nörolog ve psikiyatrist

"Evren’in şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği
düşüncesi, tamamen delice bir düşüncedir. Delilik kavramını
argo bir kelime olarak hakaret niyetiyle değil, aksine tamamen
psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum. Gerçekte bu tür bir
düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük benzerlikler
bulunmaktadır."

[1]Jeremy Rifkin, Algeny, A New Word-A New World, s. 114.

[2]Emre Dorman, Modern Bilim: ''Tanrı Var'' sayfa 225

"Sadelik ve güzellikten bahsetmişken, gerçeğin estetik kriterlerini sunduğuma itiraz edebilirsiniz ve açıkçası, doğanın bize sunduğu matematiksel şemaların sadeliği ve güzelliği tarafından güçlü bir şekilde çekildiğimi itiraf ediyorum. Bunu da hissetmiş olmalısınız: doğanın aniden önümüze yaydığı ilişkinin neredeyse korkutucu sadeliği ve bütünlüğü."
— Werner Heisenberg

[Albert Einstein'a mektup. Ian Stewart, why Beauty is Truth (), 278.]

17.20- 1.İDDİA: ''Körelmiş organlar var bu yüzden bilinçli bir şekilde etkileşime giriyor veya bir üst akıl yani ALLAH tarafından etkileşime geçiriliyor denmesi hem mantıksal hem bilimsel bir hatadır.'' diyor.

      Yazının bu kısmına kadar okuduysanız bu arkadaşın bilimden ve de mantıktan bahsetmesini kahkaha ile karşılayacaksınız hala daha bilimden ve de mantıktan bahsedebilmesi gerçekten aşırı bir dunning-kruger sendromu göstergesi.  Körelmiş organların olması tartışılan bir konu ama ben avans vererek körelmiş olarak ele alacağım ve bu ‘’Tanrının yokluğuna bir delil mi? Bir kusur mu?’’ bakalım;

Öncelikle yazımızda tekrar bahsettiğimiz gibi dinsizlerin, ateistlerin kusurdan bahsedemeyeceğini tekrardan hatırlatalım.

1)Kusur,Hata,kötü tanımlarının açıklaması yapılmadan bu konu hakkında konuşmak çelişkidir.

2)Kusur tanımını amaç,gaye,mana,neden ile tanımlayacak olanların buna yönelikte bir amaç,gaye,mana vermeleri gerekir aksi halde gaye vermeden gayeye dayalı açıklama da çelişkidir.

3)Felsefi olarak anlamdan, gayeden yoksun ve de bunları kabul etmeyen kimselerin gayeye dayalı kusur açıklaması yapması mantıksal hata ve de çelişkidir.

4)Bir emprik için bilimsel olmayanlar yok sayıldığı için kusur üzerine konuşulacak bir konu değildir yani yoktur ve de yok olan bir konu üzerine konuşmak mantıksal tutarsızlık ve de çelişkidir.

5)Emprik olanlar her şeyi gözlem ve de deney yoluyla açıklayanların da mana, gaye gibi kelimeler ki başta zaten kusur kelimesi gözlem ve deneye dayalı olmadığı için en başta kusur ve de sonrasında kusura dahil her şeyde konuşmaları da çelişkidir!..

 

Detaylısı için; ''1.4-KUSUR,HATA,KÖTÜ NEDİR? EMPRİKLER,MANTIKSAL POZİTİVİSTLER VS. BU KAVRAMLARDAN BAHSEDEBİLİR Mİ?'' Kısmını tekrar okuyunuz.

 


''7.20-1.İDDİA: ''Madem hiçbir şey tesadüf sonucu yaratılmamış ve yine madem her şey belli bir amaç için insanlara hizmet için yaratılmıştır. O zaman söyleyin jüpiter, mars, venüs vb. gezegenler bize nasıl hizmet ediyor?ALLAH  hiçbir işe yaramayan, önemi olmayan başka gezegenler, galaksiler, yıldızlar neden yaratsın? Düzen bunun neresinde?'' diyor.'' Kısmında verdiğimiz cevapları hatırlayın. ALLAH'ı tanıtan her şey Müslümanlar için kusursuzdur, mükemmeldir. Düzenin olduğu her yer mükemmeldir, kusursuzdur. Bundan milyar yıl öncesi de milyarlarca ışık yıl ötesi de  her yer kusursuzdur, mükemmeldir. ALLAH'ı tanıtan, üzerine düşündüren , tefekkür ettiren , bilim ve felsefe yaptıran her bir zerre kusursuzdur, mükemmeldir! Ki insanın son ürünü diye bir şey yoktur her daim evrimleşmeye ALLAH'ın izni ile devam edilcektir insan böyle kalmayacaktır bu ALLAH'ın kanunudur ve bu kanunu mükemmel bir düzenle işler! 

 

  Bilime gönül vermiş biri olarak ALLAH'ın da bize emrettiği gibi aklımızı kullanabildiğimiz, üzerine düşünebildiğimiz, tefekkür edebildiğimiz bize ALLAH'ı tanıtan, bilim ve felsefe yapmamızı sağlayan her şey kusursuzdur, mükemmeldir! Bilimi hayat amacı gören ağzından adını düşürmeyen kişilerin bilim yapabildiğimiz bir evren için kusurlu, mükemmel değil demeleri de ayrı bir ikiyüzlülüktür ve bilimden ne kadar uzak oldukları , bihaber olduklarını gösterir. Çünkü her gerçek bilim adamı ateist olsun deist olsun teist olsun hangi inanca mensup olursa olsun evrenin ne kadar mükemmel olduğunu bilir ve ona hayret etmeyeni de ahmak kabul eder!

 

 '’Bilim insanını evrensel bir nedensellik ele geçirmiştir. Onun dini duyguları, doğa yasalarının ahengine yönelik coşkulu bir hayret biçimini alır..’’

 [Albert Einstein / Benim Sözlerimle Dünya s.284]

 -''....Bu neden, biz hayvanların bilinen evrendeki en karmaşık ve mükemmel tasarlanmış makine parçaları olduğumuz.''

 [Richard Dawkins/Gen Bencildir kitabından alınmıştır.]

  -''Kozmos’un zenginlikleri sınırsızdır. Her çarkı ayrı bir hayranlık doğuran bu makinenin olağanüstü güzellikteki parçaları ve bu parçalar arasındaki

 büyüleyici bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.''

 -''Eski İyonya’lıların savlarına göre evreni tanımak mümkündür, çünkü evrenin bir iç düzeni vardır: Doğada, gizlerinin çözülmesine izin veren bir düzen söz konusudur. 

Doğa olguları önceden hiç de kestirilemez türden değildirler. Onun da boyun eğmek zorunda kaldığı kurallar vardır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliği

 Kozmos adının verilmesine neden oldu.''

 -''Evrenin müthiş enginliğinin ne güzel ve şaşırtıcı bir şeması karşısında bulmaktayız kendimizi... Bunca güneşler, bunca yerküreler... ve bunların her biri de otlar, ağaçlar, hayvanlar dolu ve nice denizler ve dağlarla süslü!.. Yıldızların çokluğu ve birbirleri arasındaki büyük uzaklığı düşününce, hayranlığımız ne kadar daha çok artıyor?''

 [Kaynak:Carl Sagan/Kozmos kitabından alınmıştır.]

 ''Evrenin muhteşem büyüklüğü ne kadar olağanüstü ve şaşırtıcı bir düzen içinde! Ne kadar çok güneş, ne kadar çok dünya...!''

 Christiaan Huygens

Gezegenler, Üzerlerinde Yaşayanlar ve

Ürettikleriyle İlgili Yeni Varsayımlar (1670 civarı)

      ''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?''

 [Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]


''Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlemiş olur. Basit bir hücrenin bilgi muhtevasının Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer bir bilgi ihtiva ettiği tahmin edilmektedir.[(Carl Sagan, ''Life'' in Encyclopedia, 1974, ss. 893-894.)]

 

-''Bir peteğin amacına tümüyle uygun olan o ince yapısını büyük bir hayranlık duymadan inceleyebilen kimse budalanın biri olmalıdır.''

 

-''Salepgillerin ve başka birçok bitkinin böcekler aracılığı ile döllenmesini sağlayan o farklı ve ustalıklı düzenlere hayran kalırız.''

 

-''Lobelia fulgens’te çiçeğin tepeciği çiçektozlarını almaya hazır olmadan önce, her çiçekte sayısız çiçektozunu başçıklardan uzaklaştıran gerçekten güzel ve ustalıklı bir düzen vardır.''

 

-''Her doğa bilgini, bu yaratıkların o gerçekten şaşırtıcı ve güzel oluşumlarına hayran kalmıştır.''

 

[Kaynak:Charles Darwin/Türlerin kökeni kitabından alınmıştır.]

 

       ''Evrim sürecinin yarattığı harikalar hakkında uygar atalarımızın en ufak fikri yoktu. DNA kopyalama düzeneği, temelinde inanılmaz basit ve mükemmel olmakla birlikte evrim ile müthiş bir karmaşıklık ve doğruluğa erişmiştir. Bunu okuyup olağanüstülüğünü hissedemeyenin ruhu çok donuk olsa gerek!''

 

[Kaynak: Francis Crick/Şaşırtan Varsayım]

      ''Moleküler biyoloji tarafından ortaya çıkarılan yaşam gerçeğini kavrayabilmek için,bir hücreyi yaklaşık bin milyon kez büyütmemiz gerekir.Bu durumda hücre, New York ya da Londra gibi büyük bir şehri kaplayacak boyutta dev bir uzay gemisine benzeyecektir.Hücrenin yakınına gelip onu incelediğimizde,üzerindeki milyonlarca küçük kapıyla karşılaşırız.Ve eğer bu kapıların herhangi birinden içeri girersek,olağanüstü bir teknoloji ve bizi şaşkınlığa düşürecek bir komplekslikle yüzyüze geliriz..''

[(Michael Denton,Evolution:A Theory in Crisis. London: Burnett Books,1985,s.242.)]


    ''Göz gibi bir organı iyileştirmek için aynı anda on farklı şekilde iyileştirilmesi gerektiğini varsaymak muhtemelen abartı olmaz. Ve herhangi bir karmaşık organın herhangi bir şekilde üretilip mükemmele getirilmesinin olası olmaması, bir masaya rastgele harfler atarak bir şiir veya matematiksel bir gösteri üretme ile aynı tür ve derecede olasılıksızlıktır.''

- Joseph E. Murray (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Cerrah)

[Belfast Doğa Tarihi Topluluğu'nun açılış konuşması 'Belfast Northern Whig'de verildiği gibi (19 Kasım 1866)]


       ''Her sinir hücresi, sinaps adı verilen altı bölgede diğer sinir hücrelerinden bağlantılar alır. Ancak burada şaşırtıcı bir gerçek var - kortikal tabakada yaklaşık bir milyon milyar bağlantı var. Onları sayacak olsaydınız, saniyede bir bağlantı (veya sinaps), başladıktan sonra otuz iki milyon yıl kadar saymayı bitirirsiniz. Bu olağanüstü yapıdaki bağlantıların sayısı hakkında bir fikir edinmenin bir başka yolu, beyninizin büyük bir kibrit kafasının değerinin yaklaşık bir milyar bağlantı içerdiğini düşünmektir. Sadece sayma bağlantılarından bahsettiğime dikkat edin. Bağlantıların nasıl çeşitli şekillerde birleştirilebileceğini düşünürsek, sayı hiperastronomik olacaktır - on ve ardından milyonlarca sıfır gelir. (Bilinen tüm evrende yaklaşık on ve ardından seksen sıfır değerinde pozitif yüklü parçacık var!)''

- Gerald Maurice Edelman (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Biyolog)

[Bright and Brilliant Fire, On the Matters of the Mind (1992), 17]

      Körelmiş organın olması bize ALLAH’ın iradesini gösterir.Bizim varlığımızın tesadüf değil ayarlama olduğunu gösterir.’’ 5.14- 1.İDDİA: ''Celal Şengör'ü tanık göstererek bir balığın milyonlarca yumurta üretmesinin ve de içinden birkaçının yaşamasının tesadüf olduğunu ve de düzensizlik olduğunu'' söylüyor.’’ Kısmını ve de cevaplarımızı hatırlayın.Milyarlarca yumurtadan azının yaşaması tesadüf ve kusur olmadığı gibi körelmiş organ olması da tesadüf ve kusur değildir.Elbetteki kusursuz bir düzen, ALLAH’ın iradesinin ve de kudretinin göstergesidir. Bir organın körelmesi de ALLAH’ın kusursuz düzeni içindedir ve bu iş için de her iş için gerektiği gibi ilim,irade,kudret ve hayat gerektirir. Körelmiş organ var bunu bilinçli bir zat yapamaz demek hastalıklar var o yüzden Tanrı yok demek kadar saçmalıktır. Ki her felsefeci bilir ki ‘’kötülük problemi’’ nin tanrının varlığı yokluğu ile alakası yoktur ve kainattaki her iş düzen iledir , hassas ayar iledir. Ve her iş için ilim, irade , hayat ve de kudret gerektirir. Bu yüzden hastalık var hastalıkları yapan bir bilinç olamaz demek hem bilimsel hem mantıksal bir hata olacaktır. Çünkü hastalıklar hem bizim bilim yapmamızı hem de kainatı daha iyi anlamamızı sağlar. ‘’1.6-KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE DE BİLİM İLİŞKİSİ’’ kısmını hatırlayın.Ve hastalıklar da dahil olmak üzere kainattaki her bir zerre düzen içindedir hepsi kurallar içindedir, ve biz her şey üzerine bilim yapabiliyoruz. Bu yüzden kainattaki her bir zerre için ilim, irade, kudret ve de hayat gerekir, bu aklın ve de mantığın gereğidir! Körelmiş organlar ile ALLAH bize şunu öğretiyor; ‘’Dileseydim her organı köreltirdim,siz de olmazdınız ama size hayat verdim ve de köreltmedim!’’ körelmiş organların olması ALLAH’ın iradesi ve kudretini gösterir.Bir milyon kişi içinizde siz olmakla birlikte bir yere topluyorlar sonra keskin nişancılar tarafından size ateş ediliyor, siz hariç herkes ölüyor. Şimdi siz vay be ne tesadüf ben ölmedim mi dersiniz yoksa bunun bir ayarlama, düzenleme, planlama olduğunu mu düşünürsünüz? Elbette böyle bir şeyin asla tesadüf olmadığını düşünürsünüz. Eğer hepsini köreltseydi zaten yaşatmasından söz edemezdik ki biz olmazdık eğer hiçbir organı köreltmeseydi bunda bir sıradışılık olmazdı durağanlık, zorunluluk hissedilirdi ki ALLAH bize bu şekilde hep iradesini gösterdiği halde bile insanlar hala daha bunlar olmak zorunda derken hiçbir organı köreltmeseydi bu sefer yaşamasının elbette tesadüf olduğunu söylerlerdi. Şöyle ki bir milyon kişinin bir milyonu da yaşasaydı sizin yaşamanız da size gayet olağan, sıradan gelecekti! ALLAH bu muhteşem olay ile bizlere iradesini ve de bu olayın tesadüf değil kendi iradesi, planlaması ve de düzenlemesi sonucu olduğunu aklını kullananlar için gösteriyor. Felsefe bilirseniz böyle muhteşem bir düzenin ve de hassas ayarın elbette tesadüf olamayacağını bilirsiniz ki bu gerçek apaçıktır.



      Evren ve dahilinde yaşam asla ama asla tesadüf olamaz. Evren ve yaşam ALLAH tarafından bizim için oldukça hassas ayarlanmıştır. Eğer ALLAH olmasaydı biz şuanda bu konuyu konuşamıyor olacaktık. Gelin hayatımızın muhteşem bir hassas ayarla kurulduğunu ve yaşamımızın asla tesadüfe bağlı olamayacağını bilim adamlarından dinleyelim;

 
      İngiliz fizikçi, evrenbilimci, astronom, Stephan Hawking: ''Gezegen hayatın gelişmesi için birkaç yüz milyon yıllık sabit yörünge gerektiği varsayılırsa uzay boyutlarının sayısı da bizim varlığımızla sabitlenmiştir. Çünkü yerçekimi yasasına göre ancak üç boyutta dengeli eliptik yörüngeler mümkün olabiliyor. Dairesel yörüngeler bir başka boyutta olanaklı, ancak bunlar Newton’un korktuğu gibi sabit değiller.Üç boyut dışındaki herhangi bir boyutta küçücük bir bozulma, örneğin diğer gezegenlerin çekiminde oluşan bir değişiklik , gezegeni dariesel yörüngesinden çıkarır, Güneş’e uzak veya yakın dönmesine neden olurdu, yani ya donar, ya da yanardık. Ayrıca üçten fazla boyutta iki cisim arasındaki çekim kuvveti, üç boyutta olduğundan çok daha hızlı bir şekilde azalırdı.Üç boyutta uzaklık iki katına çıktığında çekim kuvveti değerini ¼ oranında kaybeder.Sonuç olarak üçten fazla boyutta Güneş, içsel basıncının çekim gücünün çekimini dengelediği sabit bir konumda kalamaz. Ya parçalanır ya da çökerek bir kara deliğe dönüşür ki , öyle ya da böyle gününüz berbat olur. Atomik ölçekte elektrik kuvveti çekim kuvveti gibi davranır. Yani atomlardaki elektronlar ya kaçar ya da çekirdeğin içine düşer. Her iki durumda da bizim bildiğimiz anlamda atomların olması olası değildir.

Zeki gözlemcileri destekleme becerisine sahip karmaşık yapıların ortaya çıkışları çok kırılgandır. Doğanın yasalarının biçim verdiği bir sistem olağanüstü ince bir ayara sahiptir ve bildiğimiz hayatın gelişme olasılığını ortadan kaldırmadan yapabilecek değişiklik çok küçüktür. Fizik yasasının kesin ayrıntılarında bir dizi şaşırtıcı rastlantı olmasaydı, insanlar ve benzeri yaşam formları varlık kazanamazdı. En etkileyici ince-ayarlı rastlantı, Einstein’ın genel görelilik denklerindeki kozmolojik sabitini içerir. Daha önce de belirttiğimiz gibi 1915’te kuramını formüle ettiğinde Einstein evrenin durağan olduğuna inanıyordu, yani evren ne genişliyor ne de daralıyordu. Bütün maddeler diğer maddeleri çektiğinden , evrenin kendi üzerinde çökme eğilimiyle savaşması için yeni bir karşı-çekim kuvvetini kuramına ekledi.Bu kuvvet, diğer kuvvetlerin tersine,herhangi bir kaynaktan gelmiyordu, uzay-zamanın kendi içinde oluşturulmuştu. Kozmolojik sabit bu kuvvetin gücünü tanımlar. Evrenin durağan olmadığı keşfedildiğinde Einstein kozmolojik sabiti kuramından çıkardı ve onu denklemlerine eklemeyi hayatının en büyük yanlışı saydı. Ancak 1998’de çok uzak süpernovaların gözlemleri, evrenin artan bir hızla genişlediğini ortaya çıkardı; bütün uzayda etkili olan bir tür itici kuvvet olmaksızın bunun olmaksızın bunun olanaksız olduğu anlaşıldı.Kozmolojik sabit böylece yeniden doğdu. Artık bu sabitin değerinin sıfır olmadığını biliyoruz, ama neden böyle bir değeri var sorusu geriye kalıyor.Fizikçiler,kuantum mekaniklerinin sonuçlarına göre nasıl ortaya çıktığını açıklamak üzere tartışmalar başlattı, ancak buldukları değer 120 basamaklıydı( birden sonra gelen 120 adet sıfır) ve bu, süpernova gözlemlerinde ulaştıkları gerçek değerden daha güçlüydü.Ya hesabın mantığı yanlıştı, ya da mucizevi bir şekilde hesaplanan sayının hayal bile edilemeyecek küçüklükteki kesri dışında kalan bölümünü geçersiz kılan başka bir etki vardı. Kesin olan tek şey , kozmolojik sabit sahip olduğu değerden çok daha büyük olsaydı evrenimiz galaksiler oluşmadan önce parçalanırdı- ve yine bildiğimiz hayat olmazdı.''

 [(Stephan Hawking, Büyük Tasarım, sayfa 133-134)]

 

     Fred Hoyle şöyle yazıyor: “Kanıtları inceleyen herhangi bir bilim insanının nükleer fizik yasalarının, yıldızların içinde üretilen sonuçları özellikle dikkate alarak tasarlandığı çıkarımında bulunamamasına imkân yoktur.” O zamanlar kimse, tam olarak bu fiziksel yasalara yol açan rastlantısallığın boyutlarını anlamaya yetecek kadar nükleer fizik bilmiyordu. Ancak güçlü antropik ilkenin değerini araştıran fizikçiler, son yıllarda doğanın yasaları farklı 

olsaydı evren neye benzerdi sorusunu kendilerine sormaya başladılar. Günümüzde üçlü alfa tepkimesinin hızını doğanın temel kuvvetlerine göre hesaplayan bilgisayar modelleri yapabiliyoruz. Bu hesaplamalar gösteriyor ki, güçlü nükleer kuvvetin gücünde yüzde 0,5’lik bir değişiklik veya elektrik kuvvetinde yüzde 4’lük değişiklik bile her yıldızdaki bütün karbonu veya bütün oksijeni ve dolayısıyla bizim bildiğimiz anlamda hayat olasılığını ortadan kaldırabilirdi. Evrenin kurallarını azıcık değiştirmek bile bizim varlığımızın koşullarını ortadan kaldırıyor!

 [(Stephan Hawking, Büyük Tasarım, sayfa 133)]

 

 Bilim yasaları şimdi bildiğimiz biçimiyle, elektronun elektrik yükünün

niceliği ve proton ve elektronun kütlelerinin oranı gibi pek çok temel sayı içerir.

Şaşılası gerçek ise bu sayıların değerlerinin yaşamın gelişimini olanıklı kılmak için çok ince ayar edilmiş gibi gözükmesidir.

 [Stephan Hawking, A Brıef Hıstory of Tıme, s.125]

 

''Son derece kompleks yapılara sahip olan proteinlerin ve nükleik

asitlerin (RNA ve DNA) aynı yerde ve aynı zamanda tesadüfi olarak teşekkülleri

aşırı derecede ihtimal dışıdır. Ama bunların birisi olmadan diğerini elde etmek de

mümkün değildir. Dolayısıyla insan,hayatın kimyasal yollarla ortaya çıkmasının asla mümkün

olmadığı sonucuna varmaktadır.''

 [Leslie E.Orgel, ''The Origin of Life on Earth'', Scientific American, vol. 271, October 1994, p.78]



  ''Bugünkü mevcut bilgilerin ışığında dürüst bir adam ancak

şunu söyleyebilir. Bir anlamda hayat mucizevi bir şekilde ortaya çıkmıştır.''

 [Francis Crick, Life Itself: It's Origin and Nature, New York, Simon & Schuster, 1981, s.88]



 Gece gökyüzüne baktığımızda yıldızları görmemiz ''raslantı''değildir çünkü yıldızların

varlığı çoğu kimyasal elementin oluşumda ilk koşuldur ve kimyanın etkisi olmadan yaşam olmazdı.

Fizikçilerin hesabına göre eğer fizik kanunları ve değişmezleri bir parça bile farklı olsaydı,

evren yaşamı imkansız kılacak şekilde gelişirdi.''

 [Richard Dawkins, Tanrı Yanılgısı, s.135]



Tüm bu milyon kat düzeni ve kesinliğiyle evrenin kör bir şansın eseri olduğu fikri ne kadar güvenilirse, bir matbaanın patlaması sonucu bitmiş ve hatasız bir sözlüğün meydana gelmesi fikri de o kadar güvenilirdir.’’

 ▶[Albert Einstein Benim Sözlerimle Dünya s.394]



 Bir kar tanesinin altı yüzlü şeklinin nedeni, bitkilerin sıralı biçimlerinden ve sayısal sabitlerden başkası değildir; ve içlerinde hiçbir şey yüce sebep olmadan gerçekleşmediğinden - kuşkusuz, söylemsel akıl yürütmenin keşfettiği gibi değil, ancak Yaratıcının tasarımında ilkinden beri var olan ve bu kökeninden günümüze kadar hayvan yeteneklerinin harika doğasında korunduğu gibi, Bir kar tanesinde bile bu düzenli kalıbın rastgele var olduğuna inanmıyorum.

- Johannes Kepler

[Di Nive Sexangula, Altı Köşeli Kar Tanesi Üzerine (1611), K18, 1. 6-12. Trans. ve ed. Colin Hardie (1966), 33]

''Göz gibi bir organı iyileştirmek için aynı anda on farklı şekilde iyileştirilmesi gerektiğini varsaymak muhtemelen abartı olmaz. Ve herhangi bir karmaşık organın herhangi bir şekilde üretilip mükemmele getirilmesinin olası olmaması, bir masaya rastgele harfler atarak bir şiir veya matematiksel bir gösteri üretme ile aynı tür ve derecede olasılıksızlıktır.''

 - Joseph E. Murray (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Cerrah)

[Belfast Doğa Tarihi Topluluğu'nun açılış konuşması 'Belfast Northern Whig'de verildiği gibi (19 Kasım 1866)]

Her sinir hücresi, sinaps adı verilen altı bölgede diğer sinir hücrelerinden bağlantılar alır. Ancak burada şaşırtıcı bir gerçek var - kortikal tabakada yaklaşık bir milyon milyar bağlantı var. Onları sayacak olsaydınız, saniyede bir bağlantı (veya sinaps), başladıktan sonra otuz iki milyon yıl kadar saymayı bitirirsiniz. Bu olağanüstü yapıdaki bağlantıların sayısı hakkında bir fikir edinmenin bir başka yolu, beyninizin büyük bir kibrit kafasının değerinin yaklaşık bir milyar bağlantı içerdiğini düşünmektir. Sadece sayma bağlantılarından bahsettiğime dikkat edin. Bağlantıların nasıl çeşitli şekillerde birleştirilebileceğini düşünürsek, sayı hiperastronomik olacaktır - on ve ardından milyonlarca sıfır gelir. (Bilinen tüm evrende yaklaşık on ve ardından seksen sıfır değerinde pozitif yüklü parçacık var!)

- Gerald Maurice Edelman (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Biyolog)

[Bright and Brilliant Fire, On the Matters of the Mind (1992), 17]

 

Evrenin,yaşamın tesadüf olamayacağı hakkında detaylı okuma ve araştırma için;

 
[1]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/tanri-tasarim-ve-ince-ayar-profdrrobin.html

[2]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/tanrnn-varlg-hakkndaki-ince-ayar-kant-n.html

[3]https://youtu.be/U3fwlA3lgL4

[4]https://youtu.be/xHV0HuBNfOE

[5]https://youtu.be/r9-2mzb3sTA

[6]https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C4%B1ll%C4%B1_tasar%C4%B1m

[7]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/klasik-teleolojik-delil-ve-yasamn.html
[8]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/tanrinin-varliginin-kanitlanmasinda_22.html
[9]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/evrende-hassas-ayar-oldugunu-teistler.html
[10]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/hassas-ayarl-evrene-kars-sonsuz.html
[11]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/evrendeki-hassas-ayarlarn-listesi-dean.html
[12]https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/12/bir-carptma-ornegi-kerem-cankocak.html

18.00- 1.İDDİA: Sonsuz evreni belli şeylerle kıyaslamak mantık hatasıdır.''

       Videoda daha önce tekrarladığı kaynaksız zırvayı tekrar ediyor,''4.06- 1.İDDİA: ''Metropol örneği hatalıdır. Sınırlı olanlar ile sınırsız olan karşılaştırılamaz. Bu bir mantık hatasıdır!'' diyor.'' kısmında verdiğim cevabı alıntılayıp tekrardan iyice kafalara kazınsın ve de hakikat iyice anlaşılsın diye buraya da koyuyorum.

       ''Sebep? Neden hata olsun? Bir de iddialı bir şekilde mantık hatası diyor hangi mantık hatası? Hiçbir açıklama yok, hiçbir gerekçe yok yalnızca Sümen altı ve de saman adam safsatası yaparak ortaya iddia atıyor. Öncelikle evrenin sınırlı olup olmadığı tartışılır ki tartışılıyor ama sınırlı olsun ya da olmasın zaten sonuç değişmeyecektir. Elbette sınırlı olanlar ile sınırsız olanı karşılaştırabiliriz ki biz bunu zaten yapıyoruz , bilimin yaptığı zaten bu, sadece bilimin değil felsefenin yaptığı bu çünkü mantık sınırlı olandan sınırsıza çıkarım yapabilir yapıyor ve bu mantık yöntemidir. Bir insanın sınırlı olandan sınırsıza  yani parçadan genele çıkarım yapılamaz demesi için komple mantığı çöpe atması lazım ama üstüne bir de mantık hatasından bahsetmesi aşırı bir ironi. Gelin bu iddianın hem felsefe açısından hem de bilim açısından nasıl cahilce bir iddia olduğunu gösterelim. İlk önce bu arkadaşa tümevarımın  ne olduğunu öğretelim;


Tümevarım nedir?

Tek tek olgulardan yola çıkarak genel önermelere ulaşabilmek için izlenen düşünme yoluna, tümevarım ya da endüksiyon denir. Diğer bir deyişle özelden genele, tikelden tümele giden akıl yoludur. Tümevarım, tekil ve tikelden tümeli, özelden geneli çıkaran uslamlama yöntemidir.

Deneysel bilimler, olaylardan yasalara götüren bir yöntem olan tümevarım yöntemini kullanırlar. Örneğin bir buz parçasının ateş üstünde eridiğini birçok kez görsek “ateşin üstünde buz erir” tümevarımını uslamlarız. Bilim, şöyle bir tasımlama yaparak bunu yasalaştırır: Birinci öncüle nedensellik ilkesini koyar ve “aynı nedenleri aynı koşullarda aynı sonuçlar takip eder” der.

İkinci öncüle deneylerimizin sonuçlarını yerleştirir ve “ateşten sonra buz erir” der. Sonra bu sonucu tümelleyip bilimsel bir yasa haline getirir ve “ısı ile her zaman buz suya dönüştürülür” der. Bu yasayı bilimsel olarak ortaya koyan, görüldüğü gibi, nedensellik ilkesidir, sadece gözlemlerimiz ve deneylerimiz değildir.

[Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 3. Sınıf “Klasik Mantık” ve “Modern Mantık” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM)]

        Gördüğünüz üzere videodaki arkadaş ''Sınırlı olan ile sınırsızı karşılaştırmak mantık hatasıdır'' derken ve hiçbir gerekçe göstermezken, hiçbir kaynak sunmazken mantık kitapları ve de yöntemleri kendisinin mantıksız olduğunu ortaya çıkarıyor. Sadece felsefede değil hocamızın kitabından da alıntıladığımız gibi tüm bilim tümevarım mantık ilkesi üzerine kuruludur. Ki bilim bu tümevarım ilkesi olmadan asla yapılamaz! Tabi videodaki arkadaş ''Bilim genel-geçer zaman mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu varsayımı ile yapılmaz.'' yanılgısı, yalanı üzerine bir düşünce sistemi kurduğu için doğal olarak burada da saçmalıyor.''2.35: 1.İDDİA: ''Bilim, evrende genelgeçer kuralların olduğu ve de buna zaman mekan bağımsız uyulduğu varsayımına göre yapılmıyor.'' diyor.'' kısmını hatırlayın ve de bilimin evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu gerçeği ile yapıldığını aklınıza tekrardan getirin.Daha en başta sınırlı olandan sınırsızı yorumlamak, çıkarım yapmak , genellemek bilimin işidir, belli sayıda belli zamanlarda belli parçalar üzerinde yaptığı testi her parça zaman ve de mekan için geçerli kılar, geneller, tümevarım yapar. Bu bilimin özüdür, gerçeğidir. Belli yerlerde, belli zamanlarda, belli parçalarda yaptığımız gözlem ve deneyleri her zamanda mekanda ve de parçada genelleme yapabilmemizin en büyük sebebi de evrendeki kusursuz düzendir zaten.Ve tekrar tekrar söylemek gerekir ki- bazıları iyice anlasın- bilim evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu varsayımı ile yapılır ve bu bilimin temel ilkesidir. Bu yüzden tümevarıma mantıksız demek hem koskoca mantık ilmine hem de koskoca bilime mantıksız demektir. Buradan da anlıyoruz ki ağzından mantık ve bilim kelimesi düşmeyen bu saplantılı ideoloji sahiplerinin mantık ve bilimden zerre haberi yok ki yalan söyledikleri için bu yüzden kaynak veremiyor, makale , tanık gösteremiyor desteksiz sallıyorlar!

      Bu iddianın nasıl bilim dışı saçmalık olduğuna tek bir örnek yeter; Miller- Urey Deneyi

Miller- Urey Deneyi

Miller-Urey Deneyi (Urey-Miller Deneyi de denir) kimyasal evrimin oluşumunu denemek üzere, dünyanın ilk zamanlarında varolduğu koşulların benzetim yöntemiyle oluşturulduğu bir deneydi. Bu deney, özellikle Aleksandr Ivanovich Oparin ve J.B.S. Haldane'in, ilkel dünya üzerindeki koşullarda varolan inorganik öncüllerinin kimyasal tepkimeler yoluyla organik bileşikleri sentezlediği hipotezini sınamak içindi. Abiyogenez konusunda klasik bir deney olduğu kabul edilen bu deney, 1953 yılında Stanley Lloyd Miller ve Harold Urey tarafından Chicago Üniversitesi'nde yapılmıştı.

     Miller- Urey deneyinde dünyanın ilk koşullarına uydurulmaya çalışarak, ilk zamanki koşullarda nasıl organik bileşiklerin ortaya çıktığını araştırıyor. Bunu araştırırken milyarlarca yıl öncesini bugünden belli zamanda belli mekanda belli atomlarla yaptığı çalışma üzerinden o zamana benzeterek genelleme yani tümevarım yapıyor ki tüm evrim bu şekilde açıklanıyor. Tüm doğa bilimleri ; fizik, kimya, astronomi, biyoloji hangi dalda olursa olsun hepsi evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların, yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılır. Tüme varım bilimin en temel ve de zorunlu ilkesidir. Tüme varıma mantıksız demek mantığı inkar etmektir!

     İşin en komik yanı daha kendilerinin bırakın sınırlı şekilde olmasını evrene dayatılacak herhangi elle tutulur bir argümanlarının bile olmamasıdır. Ki küçük bir yerde düzensizlik , yasasızlık görseler evrenin tamamına yamayacaklarından emin olun ki zaten daha bütün çalışmalarımız bütün evren bilimin aklın mantığın tamamı evrende kusursuz bir düzenin olduğunu ayan beyan gösterirken ellerinde hiçbir delil argüman olmadan evrenin tamamı için düzensiz demeleri kendileri ile nasıl çeliştiklerini gösteriyor.

     Bu iddia ile şunu da kastetmiş olabilirler, ''Belki bilmediğimiz yerlerde düzensizlik vardır.'' bunu söylemeleri bile ne kadar çaresiz olduklarını gösteriyor. Var olanı bırakıp artık işi ihtimallere çıkarım yapılamayacak yerlere çekiyorlar . Akıllı bir insanın yapacağı zaten bildikleri üzerinden konuşmaktır. Ki daha insanlara bildikleri üzerinden çıkarım yaptırmayıp da bilmedikleri üzerinden konuşmak mantık hatası olacaktır. Ama elbette ki biz akıllarda soru işareti kalmaması için bu iddiaya da değineceğiz.Öncelikle bilimin ''Yanlışlanabilirlik'' ilkesine bakalım;

Yanlışlanabilirlik

Bir önermehipotez, ya da teori; özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme ihtimali varsa; yanlışlanabilirdir. Bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak, ya da argüman sunmak mümkünse bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu anlamda, yanlışlamak ile geçersiz kılmak eş anlamlıdır. Bilimsel bir önerme yanlışlanabilme özelliği barındırır.

Bilim felsefesinin klasik görüşü, "Tüm kuğular beyazdır" gibi hipotezleri kanıtlamak ya da gözlemsel verilerden tümevarmaktır. Tümevarım birtakım birbirinden ayrı durumdan tek bir genel sonuç çıkarılması olduğundan bu tümdengelimsel mantığa göre kabul edilemezdir. Eğer beyaz olmayan bir kuğu bile bulunsa, tümdengelimsel mantığa göre "Tüm kuğular beyazdır." yargısının yanlışlığı kanıtlanır. Yanlışlamacılık, bu sebeple hipotezleri kanıtlamaya çalışmak yerine sorgulamaya, yanlışlamaya çalışır.

   Basite indirgemek gerekirse ''Tüm kuğular beyazdır'' önermesini doğrulamak için tüm beyaz kuğuları saymanıza gerek yok zaten bir tane siyah kuğu bu önermeyi geçersi kılacaktır. Bilmediğimiz yerlerde ya beyaz kuğu yoksa demek yerine siyah kuğu bulmaya çalışın, siyah kuğu gösterin. Bilim evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılırken ve de tüm çalışmalarımız her şey bu gerçeği gösterirken bu gerçeği doğru kabul etmemek için zerre sebep yok, yasaların olmadığı uyulmadığı zerre bir yer yok yani tüm kuğuların beyaz olduğunu düşünmememiz için siyah kuğu yok!

 Bu hakikatin tekrar tekrar anlaşılması ve de bir daha manipüle edilmemesi için bu hakikati daha önce alıntıladığımız gibi tekrardan Ateist Teorik Fizikçi Brian Randolph Greene'den dinleyelim;


      ''Fizik yasalarının moda kadar kısa ömürlü olduğu, yıldan yıla, haftadan haftaya hatta andan ana değiştiği bir evren düşünün. Böyle bir dünyada, fizik yasalarındaki bu değişikliklerin temel hayat süreçlerini kesintiye uğratmayacağını varsaymak koşuluyla, en hafif tabirle tek bir anınız bile sıkıcı olmayacaktır. Rasgele değişiklikler, hem sizin hem de başkalarının geçmiş deneyimlerini gelecekteki sonuçlara dair tahminlerde bulunmak üzere kullanmasını engelleyeceği için en basit eylemler bile bir macera olacaktır.


Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.


Fizik yasalarının, yerel kültürler kadar sınırlı ve çeşitli olduğu bir evren düşünelim şimdi de; biryerden diğerine geçildiğinde öngörülemez biçimde değiştiklerini, dışarıdan gelen uyum göstermeleri yönündeki etkilere cüretkârca direndiklerini. Gulliver'in seyahatlerinde olduğu gibi, eğer öyle bir dünyada seyahat ederseniz inanılmaz ölçüde zengin, bir dizi öngörülemez deneyime maruz kalırsınız. Fakat bir fizikçinin bakış açısından, bu da başka bir kâbustur. Örneğin bir ülkede -hatta bir eyalette- geçerli olan yasaların, başka bir ülkede geçerli olmayabileceği gerçeğiyle yaşamak bile zordur. Eğer doğa yasaları o kadar çeşitli olsaydı, işlerin nasıl olacağını bir düşünün. Öyle bir dünyada, bir yerde gerçekleştirilen deneylerin, başka bir yerde geçerli olan fizik yasalarıyla hiçbir ilgisi olmazdı. Fizikçiler, farklı yerlerde geçerli olan doğa yasalarını öğrenmek için aynı deneyleri farklı yerlerde tekrar tekrar yapmak zorunda kalırdı. Şükürler olsun ki, bildiğimiz her şey fizik yasalarının heryerde aynı olduğuna işaret ediyor. Dünyanın her yerinde yapılan deneyler aynı temel fiziksel açıklamalar kümesinde birleşir. Dahası, tek ve değişmez bir fiziksel ilkeler kümesini kullanarak kozmosun çok uzak bölgelerine dair pek çok astrofiziksel gözlemi açıklayabilmemiz de, aynı yasaların her yerde geçerli olduğunu düşünmemize yol açıyor. Evrenin öbür ucuna hiç gitmediğimiz için, başka yerlerde tamamen yeni bir fiziğin geçerli olması ihtimalini tartışmasız bir kenara bırakamayız, fakat her şey bunun tersine işaret ediyor.''


[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204]


Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?


[Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]


        Peki evrende küçük bir kısımda yasanın olmadığını düşünelim ki bu imkansız [(yasaların olmadığını söylemek için var olan yasalar üzerinden gitmek zorundasınız , hem yasaların üzerinden gidip hem de yasalar yok demek çelişki olacaktır çünkü yasalar yoksa zaten sizin yaptığınız test yanlıştır eğer doğru test yapmışsanız zaten yasa vadır ve de doğrudur bu yüzden yasaları yanlışlamaya çalışırken her daim çelişkiye düşmek zorundasınız, Prof.Dr.Mustafa Ergün hocanın ''Yanlışlamaya çalıştığınızda, yasayı çökertmeniz mümkün olmaz.'' sözünü hatırlayın. Yasaları yanlışlamaya çalışmak akıl ile aklı yanlışlamaya çalışmak gibi çok büyük bir çelişki olacaktır.)] ama yine de biz akıllarda soru işareti kalmasın diye değinelim;

        99 tane beyaz kuğu 1 tane siyah kuğu olsa burada azınlık olan siyah kuğular beyaz kuğulara hizmet eder bize beyaz kuğuları çağrıştırır. Ki beyaz siyah ile siyah beyaz ile birliktedir. Buna felsefede ''Dualist kozmoloji'' denir yani her şey zıddı ile daimdir. Her şey zıddı ile bilinir. A ve B şıklarından birisi %51 ise artık o şık felsefeye, mantığa göre zaten %100 diğeri ise %0'dır, 2 şıktan birinin %100 geçerli olması için %50+1 geçmesi yeterlidir! Evrene baktığımız zaman düzen şıkkı zaten her şekilde her şartta tüm delillerle akıllara şüphe bırakmayacak şekilde bize %100 gözüküyor, bilim felsefe ve mantık bize bunu apaçık şekilde bildiriyor!!!''

2.İDDİA: ''Bilim evrendeki parçaların genel-geçer kurallara zaman bağımsız,mekan bağımsız şekilde uyulduğu ön kabulü ile yapılmaz.''diyor.

  Videoda daha önce salladığı zırvayı tekrardan iddia ediyor ve ne makale ve kitap ne de tanık gösteriyor ki gösteremez çünkü yalanı ortaya çıkacak.Hiçbir bilgisi olmadan bir de cahil cesareti ile çok eminmiş gibi konuşuyor.Ciddi bir dunning-kruger sendromu.Bu zırvasına ''2.35: 1.İDDİA'' kısmında verdiğimiz cevabı alıntılılayarak tekrardan vereceğiz ki iyice kafalarına kazınsın!

       ''Fizik ve biyoloji öğrencisi olarak şu cümleyi okumak,yazmak bile utanç verici.Böyle bir cümleyi söylemek için oldukça cahil cesareti gerekir ki bu arakdaş da dunning-kruger sendromu oldukça fazla. Herhangi bir fen dersi almadığı, bilim felsefesi nedir bilmediği için yaptığa gaflara şaşmamalı.Bu iddianın cevabı ''1.7-BİLİMİN TEMEL VARSAYIMLARINDAN DÜZEN VE DE ÜNİFORMİTARYANİZM'' var biz tekrardan buradaya değinelim ki bazılarının kafasına iyice yerleşsin.


Doğal dünyada işleyen olaylarda tutarlılık,düzen vardır. Başka bir deyişle, ilgili durumlarda aynı nedenler devreye girer ve bu nedenler öngörülebilirdir . Örneğin, bilim, düşen bir top üzerinde iş başında olan yerçekimi kuvvetlerinin, düşen diğer nesneler üzerinde çalışanlarla ilgili olduğunu varsayar. Ayrıca, yerçekiminin işleyişinin an be an değişmediği ve nesneden nesneye tahmin edilemeyen şekillerde değişmediği varsayılır. Dolayısıyla bugün düşen topları inceleyerek her yerde her zaman deney yapmaya gerek kalmadan yerçekimi hakkında öğrendiklerimiz, örneğin modern uydu yörüngelerini, uzak geçmişte ayın oluşumunu ve gelecekte gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini anlamak için de kullanılabilir. ne zaman ve nerede olursa olsun düzen ve tutarlılık iş başındadır.Bu varsayım bilimin en temel varsayımıdır ve bizim bugün bilim yapabiliyor olmamızın en büyük sebebidir.Bu varsayım önemlidir ve günümüz biliminde tartışmalı değildir. Aslında, her gün dünyayla ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuzun temelini oluştururlar.

[2]https://evrimagaci.org/bilimin-temel-varsayimlari-nelerdir-bilimin-sinirlari-var-mi-8122
[3]Understanding Science. Basic Assumptions Of Science. (12 Aralık 2019). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: University of California at Berkeley | Arşiv Bağlantısı
[4]M. Nickels. Basic Assumptions And Limitations Of Science. (08 Eylül 2014). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: University of Indiana | Arşiv Bağlantısı
[5]F. R. Bichowsky. (1921). Assumption Of Experimental Science. The Journal of Philosophy, sf: 295-301. | Arşiv Bağlantısı
[6]I. Mitroff, et al. (1978). Psychological Assumptions, Experimentation, And Real World Problems: A Critique And An Alternate Approach To Evaluation. Evaluation Review, sf: 235-260. | Arşiv Bağlantısı
[7]B. Sherman, et al. Knowledge And Assumptions. (11 Ağustos 2010). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: Princeton University | Arşiv Bağlantısı
[8]Albert Einstein/Fiziğin Evrimi kitabı ''Fizik ve Gerçeklik'' Bölümü
[9]Konuşacaklarımız Var - 1 Şubat 2020, Enis Doko Sinan Canan, https://youtu.be/50he-BVVgRw 11.40-12.00
[10]http://www.jsu.edu/depart/psychology/sebac/fac-sch/rm/Ch1-3.html
[11]https://www.swu.edu/academics/division-of-science/fundamental-assumptions/
[12]https://www.pursuegod.org/4-assumptions-of-modern-science/
[13]https://www.news24.com/news24/mynews24/Understanding-science-scientific-assumptions-20140627
[14]https://web.archive.org/web/20140908093055/http://www.indiana.edu/~ensiweb/NOS%20Over.BasicAssump.html
[15]https://coggle.it/diagram/W9mjOSXDNBjA1lYg/t/source-of-knowledge%2C-objectives-of-educational-research
[16]https://www.politicalsciencenotes.com/articles/assumptions-of-scientific-method-and-its-goals-in-politics/486
[17]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, sayfa 25-28
[18]https://www.lockhaven.edu/~dsimanek/philosop/thoughts.htm
[19]Prof.Dr.Doğan Özlem, Bilim Felsefesi sayfa 14
[20]Prof.Dr.A.Kadir.Çüçen ,"Bilim Felsefesine Giriş", sayfa 24-25
[21]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, 100 Soruda Bilim Felsefesi , sayfa 22-23
[22]http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html
[23] Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası / Enis Doko ve Caner Taslaman sayfa 25

 Mantıksal pozitivizm öncüsü İngiliz  matematikçi ve filozof Alfred North Whitehead;


İlk olarak, bir şeylerin düzeninin ve özellikle de bir doğa düzeninin varlığına dair yaygın bir içgüdüsel kanaat olmadıkça yaşayan bilim olamaz .

[Alfred North Whitehead,In Bilim ve Modern Dünya (1927), 4]

Amerikalı bilim adamı Joseph Henry;

Kanunsuz bir evren, düzensiz, bilimin imkânsız, zeki bir yönetici ve yaratıcının tezahürlerinin olmadığı bir evren olacaktır.

[American Association for the Advancement of Science (22 Ağustos 1850), The Papers of Joseph Henry , Cilt. 8, 99.]

Modern teorik fizikçi de, bilerek ya da
bilmeyerek, en az bir metafiziksel ilkenin
güdümündedir. Doğanın yeni yasalarını bulma
çabasında o, bu yasaların matematiksel olarak
basit ve açık bir biçimde dile getirilebileceği
inancını taşır. Böyle bir inancın güdümünde
olmaksızın, fiziğin bir tek genel yasasını bulma
olanağı düşünülemez bile.[1,2] -Walter Heitler

[1]W. Heitler, Man and Science, s. 8.
[2]Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi, sayfa 29

Bilim, özellikle, belli bir
düzene bağlı olarak ortaya çıkan olguları veya bu olgular
arasında değişmez görünen ilişkileri açıklamaya çalışır.
Gözlemlerimiz, değişmez bir düzenle gecenin gündüzü
kovaladığını; yeterince ısıtılan metallerin genleştiğini; suyun
belli bir sıcaklıkta kaynadığını, başka bir sıcaklıkta
donduğunu; serbest bırakılan cisimlerin düştüğünü; buzun
soğuk, ateşin daima sıcak olduğunu. vb. göstermektedir.
Böyle değişmez bir düzenle beliren olgu ve ilişkiler dile
getirildiğinde, “doğa yasası” dediğimiz birtakım evrensel
genellemeler biçimini alır. Örneğin, “bütün metaller
ısıtıldığında genleşir”, genellemesi evrensel olup, belli bir
grup metalin değil, bildiğimiz ve bilmediğimiz, geçmişte ve
gelecekte, evrenin her yanında gözleme konu olmuş ve
olabilecek tüm metallerin belli bir özelliğini ifade etmektedir.

[Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi,sayfa 153]

Bu arkadaş bilimin üniformitaryanizm ilkesinden bi haber olmasına da şaşmamalı eğer haberi olsaydı bu cümleleri kuramazdı.Ki bu sözlerine ne bir kaynak ne bir makale ne de saygın bir bilim adamından tanık göstermemesi zaten nasıl palavra attığı gösteriyor.


Üniformitaryanizm nedir?

Tekdüzelik Doktrini veya Tekdüzen İlkesi olarak da bilinen Tekdüzencilik, günümüz bilimsel gözlemlerimizde işleyen aynı doğal yasaların ve süreçlerin geçmişte evrende her zaman işlediği ve her yerde uygulandığı varsayımıdır.Tekdüzelik veya değişmezlik ilkesi , deney ve gözleme dayalı bilim dallarının tamamında ; nedensellik , sebep sonuç ilişkisi ve fizik kanunları gibi temel ilkelerin, zaman ve mekanla değişmediğini kabul eden , ancak kendisinin bilimsel metotlarla doğrulanması imkânı olmayan önermedir. Tek düzelik ve değişmezlik ilkesinin kendisinin bilimsel yöntemlerle doğrulanması mümkün olmasa da , tüm bilim dallarında vazgeçilmez bir ilk kabül , aksiyom dur.

Tekdüze , jeolojide , Dünya'nın jeolojik süreçlerinin geçmişte şimdiki gibi aynı şekilde ve esasen aynı yoğunlukta hareket ettiğini ve bu tür bir tekdüzeliğin tüm jeolojik değişimleri hesaba katmak için yeterli olduğunu öne süren doktrin . Bu ilke jeolojik düşünme için temeldir ve jeoloji biliminin tüm gelişiminin temelini oluşturur.


[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cniformitaryanizm

[2].https://www.britannica.com/science/uniformitarianism

[3]http://abyss.uoregon.edu/~js/glossary/uniformitarianism.html

[4]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html


     ''Fiziğin bireysel yasalarını nasıl keşfederiz ve doğaları nedir? Öncelikle, herhangi bir fiziksel yasanın var olduğunu veya şimdiye kadar var olmuşsa, gelecekte de benzer bir şekilde var olmaya devam edeceklerini varsayma hakkımız olmadığı belirtilmelidir. Doğanın güzel bir günde, hepimizi şaşırtacak beklenmedik bir olayın meydana gelmesine neden olması tamamen düşünülebilir; ve eğer bu olursa, herhangi bir itirazda bulunma gücümüz yok, sonuç bu olsa bile, çabalarımıza rağmen, ortaya çıkan karışıklığa düzen getirmekte başarısız olmalıyız. Böyle bir durumda bilime açık olan tek yol kendini iflas etmiş ilan etmektir. Bu nedenle bilim, Doğa'nın her yerinde genel bir yasanın hakim olduğu genel varsayımıyla başlamaya mecburdur.''


[Max Planck, Walter Henry Johnston, The Universe in the Light of Modern Physics (1931), 58]


İlk olarak, bir şeylerin düzeninin ve özellikle de bir doğa düzeninin varlığına dair yaygın bir içgüdüsel kanaat olmadıkça yaşayan bilim olamaz .

[Alfred North Whitehead,In Bilim ve Modern Dünya (1927), 4]


Ünlü Ateist Etolog, Evrimsel Biyolog ve Yazar Richard Dawkins;

Fizik yasaları, tüm erişilebilir evrende geçerlidir.

[Kaynak:Richard Dawkins/Gen Bencildir kitabından alınmıştır.]

Doğa Kanunları, Evrenin düzenliliğini tanımlayan insan icatlarıdır yasalar insan icatlarıyken, düzenler 'gerçeklikte' yazılır.Doğa yasaları, dünyanın düzenlerini sistematik olarak yakalama girişimleridir. Doğada düzenliliklerin varlığı nesnel bir gerçektir, bu nedenle Doğa'ya yasalar empoze etmiyoruz. Yasaların biçimi insan icatları olsa da, kusurlu da olsa Doğa'daki gerçek özellikleri yansıtırlar. Bilimsel girişimin anlamlılığını sağlayan ve başarısını garantileyen, Doğa kanunlarının bu mutlak değişmezliğidir.Doğanın gerçekten temel yasaları, farklı fiziksel süreçler arasında derin bağlantılar kurar. Yeni bir yasa geliştirildiğinde, farklı bağlamlar altında test edilir ve bu genellikle yeni, beklenmedik olayların keşfedilmesine yol açar. Bu, Doğa'daki gerçek düzenlilikleri bilimsel yapılarımıza dayatmadığımızı, belirlediğimizi gösterir.
Doğa yasaları ebedidir, mutlaktır ve bir deneyin fiziksel koşullarının dışında bağımsız bir varoluşa sahiptir." 

[http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html]

Nobel Ödüllü Ateist Teorik Fizikçi Richard Feynman;

▶....️Son olarak, çekim yasasının evrenselliği ve çok büyük uzaklıklarda geçerli olması konusuna değineceğim. Newton, Güneş sistemini temsil eden Cavendish’in minyatür Güneş sistemi modelinin, yani iki top arasındaki çekimin, yüz trilyon kere büyütüldüğünde elde edilecek olan Güneş sisteminde de geçerli olacağını tahmin edebilmişti. Daha sonra, bunun yüz trilyon katı olan galaksilerin de aynı yasa uyarınca birbirlerini çektiğini görüyoruz. Doğa, modellerini yalnızca en uzun iplerle dokuduğu için dokumanın her bir küçük bölümü tüm halının düzenini açığa vurmaktadır.

[Kaynak:Richard Feynman/Fizik Yasaları Üzerine kitabından alınmıştır.]

''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?''

[Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]

Daha ciddisi, sonuçlarımız, atom altıdan evrensele tüm ölçeklerde evreni anlama biçimimizde devrim yaratma potansiyeline sahip. Modern fizik kuramının tamamı, fizik yasalarının  her zaman ve her yerde aynı kaldığı varsayımına dayanmaktadır .

Swinburne Universıty of Technology Astrofizikçi Prof.Dr.Michael Murphy
[https://astronomy.swin.edu.au/~mmurphy/research/are-natures-laws-really-universal/]

Gördüğünüz üzere hem makaleler hem ders kaynakları hem de bilim adamları düzenin,yasaların zaman-mekan bağımsız yani evrensel olduğu ve de genelgeçer olduğu varsayımına,önkabulüne göre yapılır. Bunu her bilim adamı, bilim felsefecisi bilir. Eğer bu önkabul üzerine bilim yapılmasaydı evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların olmasaydı ve de uyulmasaydı işte o zaman kaos olurdu. Her daim deney ve gözlem yapmamız gerekirdi. Her atomu evrenin her karışını teker teker ölçmek ve de test etmek gerekirdi. Eğer böyle olsaydı bırakın öncesini ve sonrasını ölçmeyeceğimizi , milyarca ışık yılı uzağı değil daha bulunduğumuz yerdeki sayılı atomu bile ölçüp test edemezdik ve de bunun sonucu bilim de olmazdı formül de çıkmazdı teknoloji de olmazdı. Çünkü biz her daim her zamanda ve de mekanda her parçanın kurallarını ölçüp test etmek ile vakit kaybedecektik. Allah'a şükürler olsun ki evrende mükemmel ,kusursuz bir düzen var ve de biz bu düzen üzerine bilim yapıyoruz ki kuralları, düzeni her zamanda ve de her mekanda her parça için test etme gereği duymadan sadece belli zaman ve mekanda belli parçalar için deneyerek bu kuralın,düzenin tüm evren için zaman-mekan bağımsız evrensel olduğunu kolaylıkla görüyoruz ve de bunun üstüne bilim yapıyoruz.Bu yüzden bilim, evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların olduğu ve de bu kurallara uyulduğu varsayımı ile yapılır ve de bu gerçek bilimin en temel realitesedir. Bu temeli inkar etmek büyük bir cahilliktir.


Evrende genel-geçer , zaman-mekan bağımsız evrensel yasalar var mı ve de bu yasalara uyuluyor mu bunu bir de Ateist Teorik Fizikçi Brian Randolph Greene'den dinleyelim;

''Fizik yasalarının moda kadar kısa ömürlü olduğu, yıldan yıla, haftadan haftaya hatta andan ana değiştiği bir evren düşünün. Böyle bir dünyada, fizik yasalarındaki bu değişikliklerin temel hayat süreçlerini kesintiye uğratmayacağını varsaymak koşuluyla, en hafif tabirle tek bir anınız bile sıkıcı olmayacaktır. Rasgele değişiklikler, hem sizin hem de başkalarının geçmiş deneyimlerini gelecekteki sonuçlara dair tahminlerde bulunmak üzere kullanmasını engelleyeceği için en basit eylemler bile bir macera olacaktır.

Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.

Fizik yasalarının, yerel kültürler kadar sınırlı ve çeşitli olduğu bir evren düşünelim şimdi de; biryerden diğerine geçildiğinde öngörülemez biçimde değiştiklerini, dışarıdan gelen uyum göstermeleri yönündeki etkilere cüretkârca direndiklerini. Gulliver'in seyahatlerinde olduğu gibi, eğer öyle bir dünyada seyahat ederseniz inanılmaz ölçüde zengin, bir dizi öngörülemez deneyime maruz kalırsınız. Fakat bir fizikçinin bakış açısından, bu da başka bir kâbustur. Örneğin bir ülkede -hatta bir eyalette- geçerli olan yasaların, başka bir ülkede geçerli olmayabileceği gerçeğiyle yaşamak bile zordur. Eğer doğa yasaları o kadar çeşitli olsaydı, işlerin nasıl olacağını bir düşünün. Öyle bir dünyada, bir yerde gerçekleştirilen deneylerin, başka bir yerde geçerli olan fizik yasalarıyla hiçbir ilgisi olmazdı. Fizikçiler, farklı yerlerde geçerli olan doğa yasalarını öğrenmek için aynı deneyleri farklı yerlerde tekrar tekrar yapmak zorunda kalırdı. Şükürler olsun ki, bildiğimiz her şey fizik yasalarının heryerde aynı olduğuna işaret ediyor. Dünyanın her yerinde yapılan deneyler aynı temel fiziksel açıklamalar kümesinde birleşir. Dahası, tek ve değişmez bir fiziksel ilkeler kümesini kullanarak kozmosun çok uzak bölgelerine dair pek çok astrofiziksel gözlemi açıklayabilmemiz de, aynı yasaların her yerde geçerli olduğunu düşünmemize yol açıyor. Evrenin öbür ucuna hiç gitmediğimiz için, başka yerlerde tamamen yeni bir fiziğin geçerli olması ihtimalini tartışmasız bir kenara bırakamayız, fakat her şey bunun tersine işaret ediyor.''

[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti kitabından alınmıştır.]''

3.İDDİA:''Birbirinden habersiz parçacıklara uymuyor. Uyması için bilinç gerekir'' diyor.

      Videoda daha önce tekrarladığı zırvayı, mantık hatasını tekrarlıyor, iyice kafalara kazınması için daha önceden verdiğim cevabı alıntılayıp tekrardan buraya yazıyorum;


     ''Neden mantık hatası? Hangi mantık hatası? Yine bir gerekçe yok, yine bir açıklama yok, kaynak yok sadece ortaya iddia atıyor. Ki her zamanki gibi çok çok kötü bir iddia. Felsefe ve bilimde bu kadar yanlış yapan birinin yine böyle mantıksız bir iddia sunmasına da şaşırmamalı. Bu iddianın da mantıksızlığı anlatmadan önce bu arkadaşa çıkarımın ne demek olduğunu öğretelim;

Çıkarım Nedir?

Çıkarım, verilen bir veya birden çok önermeden bir veya daha çok yeni önerme elde etmektir. Aristotelesçi gelenek içinde çıkarımlar iki gurup altında toplanırlar: Doğrudan çıkarım ve dolaylı çıkarım. Doğrudan çıkarım, tek bir önermeye dayanarak yapılan çıkarımdır. Dolaylı çıkarımda ise birden çok önerme söz konusudur. Dolaylı çıkarımda eğer iki önermeden bir sonuç elde edilmesi söz konusuysa, bu çıkarım kıyas (sillojizm) adını alır. Eğer ikiden çok önerme söz konusuysa, bu durumda bir zincirleme kıyastan (veya zincirleme çıkarımdan) söz etmek gerekir. Bu ana sınıflandırma dışında, ileride yer yer işaret edileceği gibi, eksik öncüllerden oluşan veya karmaşık ifadelerin oluşturduğu öncüllerden oluşan çıkarımlardan da söz edilebilir. Ayrıca bu tür çıkarımlar kategorik önermelerle yapılabildiği gibi, kategorik olmayan önermelerle de (bu önermelerin özellikleri) dikkate alınarak yapılabilir. Bu bölümde, doğrudan çıkarımların hangi kurallar yardımıyla yapıldığı incelenecektir. Bu incelemede sadece kategorik önermeler dikkate alınacaktır.

         Çıkarım yapılırken ilk önce görünenden başlanır, görünenden görünmeyene ulaşılır. Ortada bulunan gerçeklikten çıkarım yaparak diğer gerçekliklere ulaşılır. Kitap varsa yazarı vardır, sanat varsa sanatçı vardır, yemek varsa usta vardır vb. ortada olan üründen hareketle çıkarım yapmaya başlanır. Kitap, yazarı olup olmamasına bakılmadan zaten ortadadır, sanat sanatçısının olup olmamasına bakılmadan ortada olan bir gerçektir. Bu yüzden siz kitabın yazarı yok ki kitap olsun, sanatçı yok ki sanat olsun diyemezsiniz bu mantık hatasıdır çünkü ilk öncül ve ortada olan kitabın , sanatın olmasıdır. Yazarının, sanatçısının olup olmaması sonraki çıkarım basamaklarıdır.

        Zaten ateistlerin iddiası hep ''Düzenin olması bilinci gerektirmez'' iddiasıdır. Düzenin varlığı zaten ortada olan ilk öncül olduğu için bunu kabul edip sonraki çıkarımalrı kabul etmezler. Kitabı kabul eder ama yazara gerek yoktur der, sanatı kabul eder sanatçı yoktur der vb. Bu arkadaş trajikomik bir şekilde düzenin olması için bilincin olması gerektiğini biliyor yani kitabın olması için yazarın, sanatın olması için sanatçının olması gerektiğini biliyor ama bilinç yok ki uysunlar diyor yani yazar yok ki kitap olsun sanatçı yok ki sanat olsun diyor. En basit tabir ile akla takla attırıyor. Ya akıl yürütmenin, çıkarım ne olduğunu bilmiyor ya da aklı yürütüp çıkarım yapamıyor. Düzenin var olması ve parçaların yasalara, kurallara uyması, kitabın ortada olması gibi a posteriori bir gerçektir. Yani yazarı olsun olmasın kitap ortadadır, bilinci olsun olmasın parçalar düzene uyar bu a posteriori bir gerçektir. Yapılacak çıkarımlar ortada olan bu olgular üzerinden gelir!

        Arkadaşın bu iddiası ile aklı nasıl öldürdüğünü anlamak için gelin bir analoji yapalım; masada bir kitap hem de gayet edebiyatı yüksek kurallı bir kitap, bir de daktilo var ve de sandalyede de bir maymun. Biz diyoruz ki bu kitabı bu maymun yazamaz çünkü bu kitabı yazabilmek için ilim, irade,hayat, kudret sahibi bir varlık lazım maymun bunu yapamaz diğer grup diyor ki hayır maymun bunu pek çok deneme sonucu yapmış olabilir ihtimali düşük olsa da olmuş olabilir. Bu arkadaş gelip diyor ki ''Bu kitabın ortaya çıkması için ilim,irade,kudret ve de hayat gerekli ama maymunda bilinç,ilim,irade vb. özellikler yok bu yüzden bu kitap yoktur, yazılmamıştır, kurallı değildir.'' Nasıl mantık hatası olduğu anlıyorsunuz değil mi? Kitabın varlığı, yazılması, kurallı olması onu yazanın olup olmamasına yazanın biliçli olup olmamasına bağlı değildir çünkü kitabın varlığı kitabın kurallı olması a posteriori bir gerçektir ve asla inkar edilemez!

         Bu arkadaşa biri gelse ve dese ki; ''Kuran değiştirilmemiştir çünkü içinde değiştirilmeyeceği yazıyor, Kuran'da çelişki yoktur çünkü içinde çelişki olmayacağı yazıyor.'' dese ona ne der? ''Ne saçmalıyorsun sen böyle bir mantık hatası mı olur? Bakarsın delillere Kur'an değiştirilmemiş ise çıkarım yapar Kur'an değiştirilmemiş dersin, bakarsın delillere incelersin Kur'an'ı çıkarım yapar çelişki olmaz dersin. Daha en baştan çelişki olmaz, değiştirilmemiş kabul edip de sonrasında nasıl çelişki yok değişmemiştir diyebilirsin? Şüphesiz bu mantık hatasıdır.'' der değil mi? Kesinlikle diyeceğine eminim. Biz de diyoruz ki ''Daha en baştan yazar yok , sanatçı yok deyip de nasıl sanat yok , kitap yok, yazar yok ki yazılmış kurallı kitap olsun diyebilirsin zaten kitap ve sanat ayan beyan ortada ilk önce dellilere bak kitabı sanatı incele sonra yazar var mı yok mu dersin. Yazarı olmayacağını düşündüğünden kitap yok kurallı yazılmamış demek şüphesiz mantık hatasıdır!''

         Bir ateist şunu demez değil mi? '' Siz evrene bakıp Tanrı var mı yok mu? Diye tartışıyorsunuz ama tanrı yok ki evren olsun, yapan yok ki yapılan olsun.'' diyebilir mi? Elbette dememeli çünkü mantık hatası olacaktır. Evrenin varlığı zaten ayan beyan ortadadır. A posteriori'dir. Tartışılması gereken ''Evren var mı yok mu?'' değil ''Evreni yapan var mı yok mu?'' olmalıdır. Kitabın kurallı olması, kendisi zaten ortadadır yazarı olup olmamasına bağlı olmaksızın kitabın kurallı olması a posteriori bir gerçektir. Evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasalar vardır ve de bu yasalara uyulur. Evrendeki bu kusursuz düzen a posteriori bir gerçektir. Düzeni koyan  var mı yok mu bu düzen için bilinç gerekir mi gerekmez mi sorusundan bağımsız olarak evrende ortada ayan beyan olan bir gerçek vardır. Biz ayan beyan bu gerçek üzerinden çıkarım yaparız. Kitabın kurallı olması ortadadır sonrasında kurallı olması için bilinçli yazar gerekir mi gerekmez mi tartışırsınız. Daha en başta yazar yok ki kitap kurallı olsun demek mantık hatasıdır, yanlış akıl yürütmedir hatta aklı yürütememektir. Çünkü kitabın kurallı olması yazarı olup olmamasına bakılmadan ortada olan bir gerçektir!!!

''Açıkçası, a priori (ön kabul) olarak, Dünya'nın ancak bizim onu düzenleyici aklımızla düzenlediğimiz takdirde kanunlu (düzenli) hale gelebileceğini beklememiz gerekir. Bu, bir lisandaki kelimelerin alfabetik dizilimi gibi bir düzen olacaktır...Ama maddesel Dünya'da, a priori olarak beklemememiz gereken çok yüksek seviyede bir düzen vardır. Bu bir ''mucize''dir ve bilgimizin gelişmesine paralel olarak daha da güçlenmektedir.''

[(Albert Einstein, Lettres a Maurice Solovine,1956, s.114-115)]

Günümüzde ister pratiğin içindeki biyologlara ister bilim

felsefecilerine danışılsın, canlı organizmaların doğası

üzerinde bir uzlaşma olduğu görülmektedir. Canlı

organizmaların moleküler düzeyde işlevleri fizik ve kimya yasalarına uymaktadır.

[(Ernst  Mayr Biyoloji Budur/Yaşamın Ayırt Edici Özellikleri 41.sayfa)]

“Bütünler parçaları ile öylesine ilişkilidir ki, bütünün varlığı,
parçalarının düzenli işbirliğine ve birbirlerine tabi olmalarına
bağlı olmakla kalmaz, bütünler aynı zamanda, parçalarını
belirleyici bir denetimle sınırlarlar”

[Ernst Mayr Biyoloji Budur sayfa 36]''


18.47- Sonuç: Evrende düzen yoktur, eğer olsaydı nedensiz ve hiçbir amacı olmayan şeyler yaratılmazdı!'' diyor.

       Evrende düzen yok derken bile yine bunu düzenle alakası olmayan bir konuya bağlıyor.Yazımızı buraya kadar okuduysanız şunu gayet iyi anlamışsınızdır; evren bir neden ve de amaç üzerine yaratılmıştır ki biz bu nedeni amacı bilmesek, açıklamasak bile bu düzenden bağımsız bir konudur, düzen bu sorulardan bağımsız olarak ortada var olan bir gerçektir. Zaten her şey de bir neden ve de amaca göre yaratılmıştır. ALLAH her şeyi belli bir nedene ve de amaca göre yarattığı gibi aynı zamanda kusursuz bir düzenle ve de hassas ayarla yaratmıştır.ALLAH'ı tanıtan her şey Müslümanlar için kusursuzdur, mükemmeldir. Düzenin olduğu her yer mükemmeldir, kusursuzdur. Bundan milyar yıl öncesi de milyarlarca ışık yıl ötesi de  her yer kusursuzdur, mükemmeldir. ALLAH'ı tanıtan, üzerine düşündüren , tefekkür ettiren , bilim ve felsefe yaptıran her bir zerre kusursuzdur, mükemmeldir! Ki insanın son ürünü diye bir şey yoktur her daim evrimleşmeye ALLAH'ın izni ile devam edilcektir insan böyle kalmayacaktır bu ALLAH'ın kanunudur ve bu kanunu mükemmel bir düzenle işler! 

 

  Bilime gönül vermiş biri olarak ALLAH'ın da bize emrettiği gibi aklımızı kullanabildiğimiz, üzerine düşünebildiğimiz, tefekkür edebildiğimiz bize ALLAH'ı tanıtan, bilim ve felsefe yapmamızı sağlayan her şey kusursuzdur, mükemmeldir! Evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasalar vardır ve de bu yasalara zaman-mekan bağımsız uyulur ve de bilim , evrende zaman-mekan bağımsız genel-geçer yasaların olduğu ve de uyulduğu ön kabulü ile evrendeki kusursuz düzen üzerine yapılır. Biz evrendeki kusursuz düzen ile bilim yaparız ve bu ALLAH'ın bize hediyesidir!

       Bilim ve felsefeye gönül vermiş biri olarak kaynaklarla, makalelerle, tanık göstererek, açıklamalarımla , düşüncelerimle, örneklerimle sizlere bu videodaki saplantılı ideoloji sahibinin yalanlarını, cahilliğini ve de mantık hatalarını ortaya çıkardım. Ve her daim insanları aldatmaya çalışan, insanlara yalan söyleyen, cahillikleri ile kafaları bulandıran herkesin cahilliğini ve de yalanlarını ortaya çıkaracağım!!

Bakara Suresi 256. Ayet Meali: Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

3-DÜZEN HAKKINDA KONUŞMAK DİNSİZLER İÇİN NEDEN ÇELİŞKİLİDİR?

     Pek çok çelişki var ama biz burada en önemlilerine değinelim. Aslında bu çelişkiler çok çok uzun konuşulması gereken konular ki elbette konuşacağız ama bu yazımda olabildiğince özetlemeye çalışacağım.

3.1-MUCİZE VE DÜZEN

             Dinsizlerin en çok düştükleri çelişkidir.Hem mucizeleri kabul etmezler hem de düzen yok derler ki bu iki olayın bir arada olması mantıken imkansız.Öncelikle Mucize nedir?Ona bakalım.Mucize VAR OLAN DÜZENİN DIŞINDA gerçekleşen olaylar demektir.Yani mucizeden bahsedebilmeniz için düzeni kabul ediyor olmanız gerekir ki çünkü tanım itibari ile dışına çıkılacak bir düzen olsun eğer ki düzeni kabul etmiyorsanız zaten dışına çıkılabilecek herhangi bir düzen yoktur o zaman bu olay sıradışı,mucize bir olay değildir.Ama hep görürsünüz ki dinsizleri dini hep mucizeden vururlar, nasıl asa yılana dönüşsün,deniz ikiye yarılsın,ateş insanı yakmasın,kuşlar ölüp dirilsin,insanlar dirilsin,balık karnında yaşansın vesaire.Öncelikle bu olaylar çok afaki değildir bi tabi açıklaması vardır ama bu konuyu başka bir yazıya bırakıyorum ve de asıl konuya gelip bu olaylara İMKANSIZ gözüyle bakanlara şu soruyu sormak lazım.Neden imkansız?Neden asa yılana dönüşmesin?Neden deniz yarılmasın ve diğer her mucize için aynı soru Neden?Hiçbir dinsiz bu mucizelere inanmaz değil mi?Peki neden?Hiçbir kimse bu soru sonucunda size yasa,kural,düzen vesaire bundan dolayı diye bir argüman getiremez çünkü bunlar yoktur ki zaten onlara göre.Ki dinszilerin mucizeleri inkar etmelerinin altındaki sebep düzene olan mutlak inançlarıdır ama itiraf edemezler.Mucizeyi inkar edenler için ve de aynı zamanda düzeni inkar edenler için mucizenin gerçeklememesi için hiçbir neden yoktur bi tabi gerçekleşir.Bu konuda dinsizler ya ikisine aynı anda inanmalı ki bunda bir çelişki yok zaten mucizeden bahsedebilmek için düzeni kabul etmek gerekir ya da ikisinden birini seçmek zorundalar.Aksi halde hep çelişkiye düşeceklerdir.

3.2-TEKNOLOJİ VE DÜZEN

        Teknoloji kullanan hatta buna tapan insanların düzeni kabul etmemesi ne kadar trajikomik değil mi?Ha bir de teknoloji yapabilmemiz düzeni sağlar,düzeni gösterir,düzen sayesinde teknoloji yaparız dediğimiz zaman sanki küfretmişiz gibi tepki vermeleri daha da ironik değil mi?Elbette düzen olmadan asla teknolojiden söz edilemez bunu akıllı bir insanın tartışması bile hem akla hem bilime hem de teknolojiye hakarettir.Ama biz şimdi onların kurallarına göre oynayacağız.Ve de hem düzeni kabul etmeyip hem de teknolojiden bahsedeceğiz.Artık nasıl olacaksa....Eğer düzen yoksa şuan bu yazının size doğru ulaşıp ulaşmadığından emin olamam,teknolojiye dayaı her ölçümüm gözlemim hatalarla dolu olur çünkü bana güvenebileceğin için varlığını kabul ettiğin bir süreç yok.Şu anda doğru tuşaların yani harflerin size geldiğini bilemeyiz.Çümkü bell tuşalara bastığım zaman elektronalrın ayarlanmış olan bu yazılıma yani kuralara uyması için hiçbir sebep yok.Ya da telefonla konuşmak karşımdaki kişi ile konuşurken doğru sinyali aldığımı düşünmem için bir sebep yok,belki de yıllardır teelfonda farklı kişilerle konuşuyorum.Belki de siz şuan benim yani Onur'un yazılarını değil de başkasının yazılarını okuyorsunuz ya da bir arada pek çok insanın yazısını okuyorsunuz bilemeyiz çünkü benim yazdığım direk size gelmesi için bir sebep,düzen yok.Böyle bir düşünceye sahipseniz teknolojiye dayalı her açıklamamız her ölçümümüz,her deneyimiz,her şeyimiz çöker.Bu yüzden teknoloji ve düzen asla birbirinden bağımsız olamaz.

3.3-ZAMANSAL VE MEKANSAL DÜZEN

               Bu da çok önemli bir konu hem de çok çok önemli.Bu konu da anlatmakla bitmez ama özetlemeye çalışalım.Eğer evrendeki düzene ve de bunun evrenselliğine yani zaman bağımsız ve de mekan bağımsız geçerli ve de doğru olduğunu kabul etmiyorsanız zaman bağımsız ve de mekan bağımsız hiçbir iddia ortaya atamazsınız.Örneğin cansızdan canlıya geçişin hangi süreçle olduğunu açıklamaya çalışan Abiyogenez.Bu olaydan asla bahsedemezsiniz çünkü olay milyar yıl önce gerçekleşmiş ki gerçekleşmiş mi onu da bilemeyiz şuanda bu olguyu tartışırken bile geçmişe dair yapabildiğimiz açıklamaları zaman bağımsız ve de mekan bağımsız düzeni kabul etmem üzere ele aldım.Şuandaki yaptığım araştırmam bile meçhulken çünkü şuan düzen karşıtı olarak bakıyoruz hadi avans olarak şuanı kabul ettim bunu milyar yıl öncesi ile nasıl bağdaştıracaksınız?Yapacağınız hiçbir açıklamanın bir ehemmiyeti yok çünkü o zamanda hangi kurallar var bunlara ne kadar uyuluyor vs. bilmiyorsunuz çünkü zaman bağımsız ve de mekan bağımsız düzeni kabul etmiyorsunuz.Big Bang hakkında bekleyin bilim bunu da açıklayacak diyenlere kötü bir haberim var eğer düzeni kabul etmiyorsanız hiçbir açıklama yapmayacak.Çünkü düzen yok ve de ne teknolojinin doğru çalıştığı ne de o zaman ve kuralları bilemeyiz ve bizim için bu artık muhal bir durum.Evrim hakkında hiç konuşamasınız çünkü temeli hep geçmişe dayanıyor ve de yasaların varlığına ve de uygulanmasına yani zaman bağımsız mekan bağımsız düzen sayesinde inşa ediliyor.Zaten hiçbir çelişkisi yok ve de olmayacakda en azından İslam için , evrimi ideolojik saplantısı yüzünden dinlere karşı zanneden kişinin de elinde koz kalmayacak çünkü evrim artık bir muhal.Evrim elbette kabul edilmeli ama evrimi kabul etmeyen birine ,zaman bağımsız ve de mekan bağımsız bir düzeni kabul etmiyorsanız ona bunu dayatamazsınız çünkü size diyeceği şey nereden bilelim?Siz de artık geçmişe dayanan bulgularınızı,fosillerinizi,yasalarınızı vs. ortaya ataamzsınız çünkü oldupuna ve de uygulandığına dair herhangi bir doğruluk yok.Sadece öncesi ya da sonrası mı peki şuan?Şuanda bırakın kaç milyar ışık yılı uzaktaki galaksiyi daha güneş sistemimiz hakkında yorum yapabilir miyiz,bilim yapabilir miyiz?Elbette asla yapamayız çünkü orada yasa var mı uygulanıyor mu bilmiyoruz.Meçhul.İşte bu çelişkiye de düşmemek için kesinlikle zaman ve mekan bağımsız düzen kabul edilmelidir.

3.4-KUR'AN'DAKİ BİLİMSEL HATALAR(!) VE DÜZEN

        Çelişkilerin en sevdiğim kısmına geldi sıra.Bizim bilimsel mucize dediğimiz karşı tarafınsa sürekli bilimsel hata dediği ayetler,olgular.ALLAH'a hamd olsun bu zamana kadar ne kadar hata var denilen ayet varsa hepsi bilimsel mucize çıkmıştır ve de çıkacaktır da.Öncelikle bu çelişkiye örnek vermemiz lazım lakin Kur'an'da bilimsel bir hata olmadığı için varmış gibi yapacağız.Bu konuda Zariyat 47'yi ele alalım ve de evrenin genişlemesini konuşalım.Diyelim ki evrenin genişlemesi kanıtlanmamış olsun{1000 yıl öncesindeki tefsirde(Bknz.Zemahşeri,İbni Kesir,Taberi) bile genişlemek diye çevrildiğini görünce artık kanıtlanmış,gözlemlenmiş bu olaya da hipotez , aslında genişlemiyor demeleri de ideolojik saplantının bir göstergesi.Lemaitre,Hubble ve Einstein'na da saygı yok!}evren genişlemiyor olsun ve de düzen karşıtı gelip desin ki bilimsel hata var.Öncelikle sorulması gereken soru evrenin genişlemediğini nereden çıkardın,ne ile çıkardın? Bunun için ilk önce teleskopa yani teknolojiye ihtiyacın var peki teleskopla neden doğru gözlem yapasın ki gözleminin doğru kabul edilmesi için gereken sebep ne?Ayrıca evrenden bahsediyoruz, bizim yasalarımız bile yokken ve de bunlara uyulmuyorken ve de hadi dünya için kabul ettik evren için zaman ve mekan bağımsız var olan bir düzen mi var ki evren hakkındaki gözlemelrimizi doğru alalım?Ya da her şeyi geçtik her oyunu düzen karşıtlarının kurallarına göre oynadık ve de dedik ki genişlememesi için sebep ne? Tıpkı 6.1'deki mucize meselesi gibi neden olmasın?Eğer size bu soruya cevap olarak çünkü gözlem derseler akla gelecek 2 soru olacak 1)Gözlemlerin değişmemesi için sebep nedir?Bugün impuls iletimi dentritten aksona giderken yarın aksondan dentrite olmaması için sebep ne?Miyelin kılıflı daha hızlı iletirken miyelin kılıflı daha yavaş iletmemesinin sebebi ne?Neden akson çapı artıkça artması gereken iletim hızı azalmasın?Yani bu gözlem neden zamana göre değişmesin? 2)Bu gözlem neden mekana göre değişmesin?Bir yerde miyelin kılıfı hızı arttırsın diğer yerde arttırmasın?Akson çapı iletim hızını bir yerde artırıp diğer yerde neden azaltmasın? Kur'an'da bilimsel hata yoktur ve de olmayacaktır ama size birisi düzeni kabul etmediği halde bilimsel hatadan bahsederse hata zannettiğin hata olmadığını göstermeden önce ona şunu deyin, 1)Başka zaman göre neden olmasın? 2)Başka mekana göre neden olmasın? Şüphesiz zaman bağımsız mekan bağımsız bir düzeni kabul etmedikçe diğer her şeyde olduğu gibi bilimsel hatada da konuşmak imkansızdır ve de çelişkidir.


Zâriyât Suresi 8. Ayet Meali:Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.

Şüphesiz ki ALLAH her zamanki gibi doğru söyledi...

YAZAR: Onur Kenan AYDOĞDU