EVRENDE DÜZEN Mİ VAR KAOS MU?[CEVAP 2] VİDEOSUNA REDDİYE
EVRENDE DÜZEN Mİ VAR KAOS MU?[CEVAP 2] VİDEOSUNA REDDİYE
YAZAR: Onur Kenan AYDOĞDU
( Hacettepe Üniversitesi / Biyoloji Bölümü )
Merhabalar, gün geçmiyor ki bazı ideolojik saplantılı insanlar sırf kendi ideolojisini doğrulamak için bilimi kendi ideolojisine alet etmesin ve de sahte bilim satmasın. Dünyada hiçbir zaman hiçbir yerde görülmemiş, ateist-deist , dindar-dinsiz kimse tarafından söylenmemiş bir iddia maalesef günümüzde ve de ülkemizde sahtekar 1-2 bilim adamı tarafından manipüle ve yalanlarla insanlara anlatılmasından dolayı pek çok insanın kafasında yer edinmeye başladı ve de hala bu tarz sahtekarlar tarafından da manipüle edilmeye devam ediyor. Evet sizin de tahmin edeceğiz üzere o iddia ; Evrende düzen yok!
Bilim adamı adayı olan biri olarak ‘’Evrende düzen yok’’ sözünü yazmak bile bana azap veriyor ve utandırıyor. Evrende düzen yok diyebilmek için ya aklı inkar etmek lazım ya da bile bile sahtekarlık yapıp yalan söylemek gerekir. Bu tür akıl düşmanı yalancılar sebebi ile ‘’Evrende düzen yok!’’ diyenler türedi. Hatırlarsınız , geçtiğimiz günlerde bu yalana kısa bir retorik ile cevap vermiştik.(Bu yazıyı okumak için; https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2020/11/evrendeki-duzen-uzerine-ksa-bir-retorik.html) .Ama yalancılar ve mantık hatası yapanlar tükenmiyor ,bu yalana ve mantık hatasına ortak olanlardan biri de youtube’daki ‘’Din ve Mitoloji’’ kanalı. Bu yazımızda düzeni zar zor inkar etmeye çalışan her daim mantık hataları ve cahillik ile dolu olan bu kanalın düzenle ilgili ’Evrende düzen yok’’ videosunu inceleyeceğiz ve de ne kadar doğru? Ne kadar gerçekçi? Ne kadar mantıklı bakacağız. Öncelikle kanalın cevap vermeye çalıştığı Kafile kanalının ilgi videosunu aşağıya koyup yazımıza başlayalım.
İÇİNDEKİLER;
1-DÜZEN NEDİR?
1.1-EVRENDEKİ KUSURSUZ DÜZENE VE YASALARA BAZI ÖRNEKLER
1.2-DÜZEN/YASA, DÜZENİN VARLIĞI VE DE TANIMI HAKKINDA BİLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ
1.3-DÜZEN KARŞITLARI DÜZENDEN NE ANLIYOR?
1.4-KUSUR,HATA,KÖTÜ NEDİR? EMPRİKLER,MANTIKSAL POZİTİVİSTLER VS. BU KAVRAMLARDAN BAHSEDEBİLİR Mİ?
1.5-HASTALIKLAR,HAYVANLARIN BİRBİRİNİ YEMESİ,DOĞAL AFETLER DÜZENSİZLİK MİDİR?
1.6-KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE DE BİLİM İLİŞKİSİ
1.7-BİLİMİN TEMEL VARSAYIMLARINDAN DÜZEN VE DE ÜNİFORMİTARYANİZM
2.-KAFİLENİN ''EVRENDE DÜZEN Mİ VAR KAOS MU?'' VİDEOSUNA CEVAP, İDDİALAR VE İDDİALARA CEVAPLAR
Yazıya devam etmeden önce videoyu iyice izleyiniz gerekirse not alınız. Biz de iddialara cevap vermeden önce ''Düzen Nedir?, Düzen-Bilim ilişkisi nasıl? Bilim adamları bu konu hakkında ne diyor?'' vb. konularda konuşalım.
- Secde Suresi, 5. ayet: Gökten yere her işi O evirip düzene koyar.
- Casiye Suresi, 5. ayet: Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında),
- Allah'ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları
- belli bir düzen içinde yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır.
- Furkan Suresi, 2. ayet: Göklerin ve yerin mülkü O'nundur; çocuk edinmemiştir. O'na mülkünde
- ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
- İnfitar Suresi, 7. ayet: Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi'
- Kıyamet Suresi, 38. ayet: Sonra bir alak (embriyo) oldu, derken (Allah, onu) yarattı
- ve bir 'düzen içinde biçim verdi.'
- Kamer Suresi, 49. Ayet:“Gerçek şu ki, Biz her şeyi şaşmaz bir düzen içinde yarattık/
- her şey zamanı gelince gerçekleşir”
- Ayetlerden de anlaşılacağı üzere Kur'an-ı Kerim ALLAH'ın evreni düzenle,kurallarla yasalarla yönettiğini ve de
- düzenin kendisinin de yasa,kural, ölçü olduğunu söylemektedir. Kur'an'a göre gece ile gündüzün birbiri ardında
- gelişi,yağmurun yağışı,insanın embriyonik süreci, gezegenlerin yörüngelerinde akıp gitmeleri vb. olaylar düzen
- ve kural içindedir.
- Elbette bu kesinlikle doğrudur hiçbir mantığı olan insan evrendeki düzeni ve yasaları inkar etmez.
- Hele ki bir bilim adamı ise....
- 1.1-EVRENDEKİ KUSURSUZ DÜZENE VE YASALARA BAZI ÖRNEKLER
- Bu bölümde konunun daha iyi kavranılması için evrendeki kusursuz, muazzam düzene ve yasalara dair bazı örnekler
- vereceğiz ve bazılarını açıklayacağız.
- Yeryüzündeki yaşamın oluşması
- Ay'ın Dünya'ya uzaklığı/yakınlığı
- Dünya'nın etrafını saran atmosfer tabakasının inceliği/kalınlığı
- Sabah güneşin doğması
- Akşam güneşin batması
- Güneş sistemindeki düzen ve bu düzenin bozulmaması
- Havadaki oksijenin tükenmemesi
- İnsan vücudundaki damarların taşıdığı kanların karışmaması
- İnsanın vücudundaki düzen
- Güneş, Dünya ve Ay'ın konumları,
- Dünya, Güneş ve Ay'ın dönüş hızları,
- Gezegenlerin sahip olduğu yörüngelerin korunması,
- Insan vücudundaki bölgelerin konumları,
- Mevsimlerin oluşumu,
- Yer çekimi seviyesi,
- Dünya atmosferindeki gazların dengesi,
- Dünya yüzeyindeki su miktarı,
- Atmosfer basıncı seviyesi
- Dünya'nın kendi etrafında belli bir sürede dönmesi
- Mevsimlerin sürekliliği
- Dünya'nın konumu
- Gece ve gündüzün birbirini izlemesi
- Su döngüsü
- Suyun kaldırma kuvveti,
- Yer çekimi kuvveti,
- Basınç kuvveti,
- Suyun buharlaşması,
- Hava basıncı,
- Isıtılan metalin genleşmesi,
- Suyun kaynama noktası,
- Buzun erime noktası,
- Özgül ağırlık
- Suyun özkütlesi,
- Bir canlının doğması,
- Bir canlının üremesi,
- Bir canlının gelişmesi,
- Canlılığın devam etmesi,
- Canlılığın sona ermesi,
- DNA'nın yapısı,
- RNA'nın yapısı,
- Hareket Sistemi,
- Dolaşım Sistemi,
- Boşaltım Sistemi,
- Sindirim sistemi,
- Solunum Sistemi,
- Lenf Sistemi,
- Üreme Sistemi,
- Endokrin Sistemi,
- Kütlenin korunumu yasası (Lavoisier Yasası)
- Katlı oranlar yasası (Dalton yasası)
- İyonlaşma enerjisi
- Molar Hacim (Gazlar İçin)
- İdeal gaz yasası
- Avogadro yasası
- Boyle yasası
- Charles yasası
- Ve daha binlerce yasa ve de düzen. Gelin bu yasalardan ve düzenlerden bazılarına daha yakından bakalım.
- Su döngüsü
Su döngüsü yahut Hidrolojik döngü, suyun dünya yüzeyinin üstünde ve altında sürekli hareketini tanımlar ve okyanus ve denizlerden atmosfere, atmosferden yeryüzüne, ve yeniden deniz ve okyanuslara ulaşması şeklindeki genel turuna verilen isimdir. Evrenin korunumu yasası gibi, yeryüzündeki su kaynaklarının artmaz veya eksilmezliğini ifade eden bir terimdir ve bir başlangıç veya sonu yoktur.
Dünyadaki su kütlesi zamanla oldukça sabit kalır, ancak suyun büyük buz, tatlı su, tuzlu su ve atmosferik su rezervuarlarına ayrılması, çok çeşitli iklim değişkenlerine bağlı olarak değişkendir. Su, nehirden okyanusa veya okyanustan atmosfere gibi bir rezervuardan diğerine, buharlaşma, yoğuşma, yağış, sızma, yüzey akışı ve yüzey altı akışının fiziksel süreçleriyle hareket eder. Bunu yaparken, su farklı formlardan geçer: sıvı, katı (buz) ve buhar.
Su çevrimi, sıcaklık değişimlerine yol açan enerji değişimini içerir. Su buharlaştığında, çevresinden enerji alır ve çevreyi soğutur. Yoğunlaştığında, enerjiyi serbest bırakır ve çevreyi ısıtır. Bu ısı değişimleri iklimi etkiler.
Döngünün buharlaşma aşaması suyu arındırır ve daha sonra toprağı tatlı su ile doldurur. Sıvı su ve buz akışı dünyadaki mineralleri taşır. Ayrıca, erozyon ve sedimantasyon gibi süreçlerle Dünya'nın jeolojik özelliklerinin yeniden şekillendirilmesinde rol oynar. Yeryüzündeki su kaynaklarını okyanuslar, denizler, göller ve yeraltı suları oluşturur. Dünya'daki su hareket eder, biçim değiştirir, bitkiler ve hayvanlar tarafından kullanılır, fakat gerçekte asla yok olmaz. Su döngüsü, yağış, buharlaşma (Evapotranspirasyon), yer üstü ve yer altı akışları olmak üzere üç temel aşamayı içerir.
Mevsimlerin Oluşumu
Arşimet prensibi, bir sıvı içindeki katı bir cismin, taşırdığı sıvının ağırlığına eşit bir batmazlık kuvveti ile yukarıya itildiğini belirtir. Ünlü bir deneyde Arşimet, aynı kütledeki altın bir taç ile bir altın külçesinin taşıracakları su miktarlarının aynı olması gerektiğini ileri sürmüş ve bunu doğrulayamayınca tacın saf altın olmadığını anlamıştır.
Suyun kaldırma kuvveti, Arşimet tarafından fark edilen ve ileri sürülen bir ilkeyle, açıklığa kavuşmuştur. Su, kendi yoğunluğundan da az yoğunluğa sahip olan cisimleri, yüzeyine doğru itmektedir. Yoğunluk farklılıklarından ortaya çıkan itme kuvveti etkisiyle cisim yüzmeye başlar. Burada her ne kadar gemi ve deniz mühendisliğinin alanına girdiğinden, örnek su olarak alınmışsa da bu ilke sıvılar için de genel kuraldır.
Yoğunluk karşılaştırması basit şekilde söyle yapılabilir: elinize alacağınız bir kabı taşana kadar doldurun. Tabi önce o kabı da ondan daha büyük olan başka bir kaba koyun. Sonra da yüzebilecek herhangi bir cismi kaba atın. Büyük kapta biriken taşma suyu, varsa bir ölçekle (çamaşır makinesi toz ölcüsü veya ölçekli su sürahisi de olur) hacmini, bir teraziyle de cismin ağırlığını ölçün. Sonra bir bölme işlemiyle cismin ağırlığını, hacme bölün. Bulduğunuz o rakam kabaca o cismin yoğunluğunu verir. Bu sayı birden küçükse kaba attığınız cisim şu an suda yüzüyor durumdadır. Birden büyükse suya batmıştır. Anlaşılacağı gibi içme suyu kullandığımız düşünülmüştür ve içme suyunun yoğunluğu 1'dir.
Aslında bu doğal olay yüzmenin de nasıl gerçekleştiğini ortaya koyar. Arşimet bu deneyi aynı büyüklükteki iki altın parçayı terazinin iki koluna bağlayıp birini suya batırarak yapmıştır. Yukarıda açıklanan kendi bulduğu yöntemle altınların ikisi de gerçekse yoğunluklarının aynı kalacağını, biri farklı karışımlardan oluşan altınsa yoğunluk farkıyla ortaya çıkacağını ileri sürmüş ve kanıtlamıştır.
Kaldırma kuvvetinin formülü şöyle verilmiştir:
Burada FK kaldırma kuvvetini, Vbatan batan hacmi, ρsıvı sıvının yoğunluğunu ve g yerçekimi ivmesini belirtir.
Basınç Kuvveti
Basınç kuvveti nedir?
Basınç kuvveti de bir yüzeye uygulanan basınçla yüzey alanının çarpımına eşittir: F = P x A. Basınç kuvveti, kuvvet olduğu için vektörel bir büyüklüktür, birimi de kuvvet birimi olan Newton (N)’dur. Basınç neden skalerdir sorusunun yanıtı aynı zamanda basınç kuvvetiyle basınç ilişkisi için de geçerlidir. Skaler olan basıncı yüzey alanı vektörüyle çarpınca basınç kuvveti vektörü elde edilir.
Katı basıncı nedir? Nelere bağlıdır?
Katı basıncı katı haldeki bir cismin bir başka yüzeye dokunduğunda o yüzeye uyguladığı basınçtır. Basınç bir yüzeye uygulanan dik kuvvetin yüzeyin alanına oranıdır: P = F/A. Basınç kuvveti de bir yüzeye uygulanan basınçla yüzey alanının çarpımına eşittir: F = P x A. Katı basıncı yüzeye uygulanan kuvvete ve yüzeyin alanına bağlıdır.
Katılar üzerlerine uygulanan kuvveti aynı yönde ve büyüklükte iletirler ama üzerlerine uygulanan basıncı aynı büyüklükte iletmeyebilirler. Örneğin, bir raptiyenin geniş yüzeyine uygulanan kuvvet, uygulanma yönünde sivri uca kadar değişmeden iletilir. Ama geniş uçtaki basınç yüzey büyük olduğu için az, sivri uçtaki basınç yüzey küçük olduğu için fazla olur.
Katı basıncını hesaplamak için uygulanan kuvvetin nereden geldiğini bilmek gerekir. Genellikle katı basıncından bahsederken katı bir cismin ağırlığının, cismin oturduğu yüzeye uyguladığı basınç kastedilir. Ama cismin üstüne bastırılabilir ya da cisme yukarı doğru bir miktar kuvvet uygulanabilir; bu durumlarda cismin ağırlığıyla aynı yönde uygulanan kuvvetleri de hesaba katmak gerekir.
Hava Basıncı
Atmosferi oluşturan gazlar, ağırlıkları ile cisimler üzerine bir kuvvet uygular. Bu kuvvete atmosfer basıncı denir. Atmosfer basıncı barometre ile ölçülür ve milibar(mb) birimi ile değerlendirilir. Normal hava basıncı, 45° enleminde, 15°C sıcaklıkta ve deniz yüzeyinde 1cm² ‘lik yüzeye düşen havanın ağırlığıdır. Bu ağırlık 1033 gr’dır ve 1013 mb hava basıncına eşittir.
1013 milibar normal basınç kabul edilir. Bu değerin üzerindekilere yüksek basınç(antisiklon), altındakilere ise, alçak basınç(siklon) denir. Yeryüzünde şimdiye kadar ölçülmüş en yüksek basınç değeri 1079 mb’dır. Ölçülen en düşük basınç ise 886 mb’dır. Hava basıncı ilk kez 1643 yılında İtalyan bilim adamı Torricelli tarafından civalı bir barometre ile ölçülmüştür. Toriçelli, deneyini deniz seviyesinde 15°C’de yapmıştır. Uzunluğu 1 metre olan ucu kapalı 1 cm çapında cam boru tamamen civa doldurularak açık ağzı kapatılmış ve civa kabına daldırdıktan sonra açılmıştır. Boru içerisindeki civa tamamen kaba boşalmayıp 76 cm’de dengede kaldığı gözlenmiştir. Atmosfer basıncı yere ve zamana göre farklılık gösterir.
1. Sıcaklık
Hava ısındıkça genleşir ve hafifler. Soğudukça sıkışır ve ağırlaşır. Bu nedenle havanın soğuk olduğu yerlerde basınç yüksek, sıcak olduğu yerlerde düşüktür. Yani sıcaklıkla basınç arasında ters orantı vardır. Bu yüzden ekvatorda alçak basınç alanı, kutuplarda ise yüksek basınç alanı bulunur.
2. Mevsim
Mevsime göre sıcaklık değiştiği için atmosfer basıncı da değişir. Örneğin; Türkiye’de yaz mevsiminde daha çok alçak basınç alanları, kış mevsiminde ise yüksek basınçalanları oluşur.
3. Yükseklik
Yükselti ile basınç arasında ters orantı vardır. Yükseklere çıkıldıkça atmosferin basıncı düşer. Bunun nedeni yükseldikçe atmosferin kalınlığı ile birlikte ağırlığının ve gazlarının yoğunluğunun azalmasıdır.
4. Yerçekimi
Yerçekimi ile basınç arasında doğru orantı vardır. Yerçekimi arttıkça basınç da artış gösterir. Cisimlerin ağırlığı yerçekimine bağlıdır. Yerçekimi dünyanın şeklinde dolayı ekvatorda az, kutuplarda fazladır. Buna bağlı olarak hava basıncı ekvatorda, kutuplara göre daha azdır.
5. Dinamik Etkenler
Hava kütlelerinin alçalarak yığılması veya yükselerek seyrelmesi sonucunda ortaya çıkar. Örneğin troposferin üst kısımlarında ekvatordan kutuplara doğru esen ters alize rüzgarları dünyanın günlük hareketinin etkisiyle 30° enlemleri civarında alçalarak yüksek basınç alanlarını oluştururlar.
Batı ve kutup rüzgarları ise 60° enlemleri civarında karşılaşıp yükselirler ve burada alçak basınç alanalrını oluştururlar. Bu şekilde hava hareketlerine bağlı olarak oluşan basınç merkezlerine dinamik basınç merkezleri denir.
6. Rüzgarlar
Rüzgarlar havanın yoğunluğunu ve sıcaklığını etkileyerek atmosfer basıncını değiştirir.
DNA yapısı, hem tek iplikli hem çift iplikli DNA'da çeşitli biçimler gösterir. Hücreler için DNA'nın yapısıyla ilişkili olan DNA'nın mekanik yapısı hücreler için önemli bir sorun yaratır. DNA'nın okunması veya ona bağlanmasıyla ilgili her hücresel süreç, onun tanınması, paketlenmesi veya değişime uğratılmasına etki edecek şekilde onun mekanik yapılarını da kullanır ya da değiştirir. DNA 'nın aşırı uzunluğunun (bir kromozomdaki DNA'nın uzunluğu 10 cm'yi bulabilir), onun sertliğinin ve sarmal yapısının bir sonucu olarak, hücre DNA'sının düzenlenebilmesi için histon gibi yapısal proteinler ve topoizomeraz ve helikaz gibi enzimler evrimleşmiştir. DNA'nın özellikleri onun moleküler yapısı ve dizisi ile yakından ilişkilidir. Özellikle DNA ipliklerini birbirine bağlayan hidrojen bağları ve elektronik etkileşimlerin, her bir iplikteki bağların kuvvetine kıyasla olan zayıflığı, bu ilişkide önemli bir rol oynar.
DNA'nın mekanik yapısını doğrudan ölçebilen deneysel teknikler nispeten yenidir ve çözelti içinde yüksek çözünümlü görüntüleme genelde zordur. Buna rağmen, bilimciler bu polimerin mekanik özellikleri hakkında büyük miktarda veri üretmişlerdir ve DNA'nın mekanik özelliklerinin hücresel süreçlere olan etkileri halen aktif olarak araştırılmakta olan bir konudur.
Çoğu hücrede bulunan DNA'nın uzunluk bakımından mikroskobik olduğunu belirtmek önemlidir—her bir insan kromozomundaki DNA birkaç santimetre uzunluğundadır. Dolayısıyla, hücreler DNA'yı içlerinde taşıyabilmek için onu sıkıştırmak veya "paketlemek" zorundadırlar. Ökaryotlarda, histon olarak adlandırılan makara gibi proteinler etrafından DNA'nın sarılması ile bu gerçekleşir. Bu DNA-protein kompleksinin daha da çok sıkıştırılması sonucu mitoz bölünme sırasında görülen kromozom yapıları meydana gelir.
Dolaşım Sistemi
Dolaşım sistemi; akciğerlerden gelen oksijenize kanı vücüdun tüm bölgelerine ileten arteryal sistem ve deoksijenize kanı temizlenmek üzere kalbe geri taşıyan venöz sistem ile lenf sistemi ve kan yapım-yıkımının gerçekleştiği organlar bütünüdür.
5.1. Dolaşım Sistemi
Kalp, arterler (atardamar), venler (toplardamar), kapiller (kılcal damar) ile kan yapım ve yıkımının gerçekleştiği yerler bütününe; vücudun tüm bölgelerine kan gönderen sistemine, kardiyovasküler sistem (dolaşım sistemi) denmektedir.
5.2. Kalp
Erkeklerde ortalama 250-390 gr ve kadınlarda 200-275 gr ağırlığında, fibromusküler bir organdır. Yaklaşık 12 cm uzunluğunda, 9 cm genişliğindedir. Toraks boşluğunda, akciğerler arasında mediastinum medium’da, sternum’un (göğüs kemiği, iman tahtası) arkasında bulunur. 1/3’ü göğüs orta hattının sağında, 2/3’ü orta hattın solundadır. Apex cordis denen bir tepesi ve basis cordis adı verilen bir tabanı ile ters bir koni şeklindedir (Resim 2-3). Aşağıda diaphragma ile ve arkada özofagus ile komşudur.
Sağ-sol 2’şer atrium ve 2’şer ventrikül olmak üzere kalbin toplam 4 odası mevcuttur. Her atrium’un üst-ön yüzünde auricula adı verilen, atrium’un kan hacmini arttıran bir kese bulunur. Atrium’lar arasında septum interatriale isimli, ventrikül’ler arasında ise septum interventriculare isimli sağ ve sol dolaşımı birbirinden ayıran duvarlar bulunmaktadır. Bu septumlar sayesinde sağ atrium ve sağ ventrikül aracılığı ile akciğerlere pompalanan kirli kan ile; sol atrium ve sol ventrikül aracılığı ile vücuda pompalanan temiz kan birbirine karışmaz.
Atrum’lar ve ventrikül’ler arasında ise valva atrioventricularis denen sağ ve sol toplam 2 kapakçık bulunmaktadır. Atrioventriküler kapakçıkların amacı; kanın ventrikül’lerden atrium’a geri kaçmasını engellemektir. Sağ atrium ve sağ ventrikül arasında bulunan kapakçık; valva tricuspidalis (triküspit kapak, valva atrioventricularis dextra) olup, 3 yaprakçığı (küspisi) bulunmaktadır. Sol atrium ve sol ventrikül arasında bulunan kapakçık ise; valva mitralis (mitral kapak, valva atrioventricularis sinistra) olup, 2 yaprakçığı (küspisi) bulunmaktadır.
Kalbin pompa işlevi gören bölümü ventriküllerdir. Vücüdun diğer kısımlarından v. cava superior ve v. cava inferior aracılığı ile sağ atrium’a gelen kirli kan, triküspit kapağı geçerek sağ ventrikül’e pompalanır. Sağ ventrikül’de biriken kan ise truncus pulmonalis aracılığı ile akciğerlere pompalanır. Akciğerlerde temizlenen kan ise vena pulmonalis’ler aracılığı ile sol atrium’a gelir. Bu dolaşıma Küçük Kan Dolaşımı denmektedir.
Sol atrium’da biriken oksijenden zengin arteryel kan, mitral kapağı geçerek, sol ventrikül’e pompalanır. Son olarak sol ventrikül aracılığı ile aorta’ya ve tüm vücuda pompalanır. Dokuları besledikten sonra venöz (kirli) kan olarak vena cava superior ve inferior aracılığı ile sağ atrium’ a geri döner. Bu dolaşıma da Büyük Kan Dolaşımı (Sistemik Dolaşım) denmektedir.
Boşaltım sisteminin vücut dengesinin (homeostasi) sağlanmasında çok önemli bir yeri vardır.
Böbrekler, üreterler ve idrar kesesinden oluşan boşaltım sistemi, yapım-yıkım sırasında ortaya çıkan atık maddelerin atılımından sorumludur. Vücut işlevlerinin sürekliliği için hücrelerden atık maddelerin atılması gerekir. Katı ve sıvı atıklar, kan içinde erimiş olarak taşınırlar ve böbreğe ulaştırılarak süzülürler. Bu atıklar üreterler yoluyla idrar kesesine geçerek, belli aralıklarla idrar olarak depolanıp, değişik aralıklarla vücuttan atılırlar.
Böbrekler;
Böbrekler, omurgalılarda bulunan fasulye biçiminde 2 tane boşaltım organıdır. 10 cm kadar olabilen böbrekler, boşaltım sisteminin bir bölümünü oluştururlar. Bu organlar, başta üre olmak üzere atıkları kandan süzer ve onları artmış su ile birlikte idrar olarak boşaltırlar. Böbrekleri ve böbreklere etki eden hastalıkları inceleyen tıbbi dal nefrolojidir. Nefroloji, adını Yunanca "böbrek" anlamına gelen nephros sözcüğünden alır. Böbrek(ler) ile ilgili anlamında kullanılan renal sözcüğü ise Latince renalis sözcüğünden gelir. Kanımızda atık maddelerin yanı sıra karbonhidratların yağların ve proteinlerin sindirilmesi sonucu oluşan küçük moleküller,vitaminler ve su gibi yararlı maddelerde bulunur.
Böbreklerin içindeki süzme birimlerine nefron denir. Her bir nefron; malpighi cisimciği, proksimal tüp, Henle kulpu ve distal tüp adı verilen kanalcıklardan oluşur[1]. Ortalama bir insan böbreğinde 1 ila 2 milyon arasında nefron bulunur. Bu nefronlarda süzülme, geri emilim ve salgılama işlemleri gerçekleşir. Böbreklerin içinde bir de havuzcuk bulunur.
Üreterler;
Üreterler, böbrek ile idrar torbası arasında bulunurlar. 25–30 cm uzunluğunda, 4–7 mm çapında, kas liflerinden oluşmuş boru şeklinde yapılardır. Böbreklerde oluşan idrar bu ince borucuklar vasıtasıyla idrar kesesine ulaşır. Üreter pars abdominalis ve pars pelvica olmak üzere iki kısımda incelenir. Üreterin üç yerde darlığı vardır. Birinci darlık başlangıç yerinde, ikinci darlık linea terminalis’i çaprazladığı yerde, üçüncü darlık da idrar kesesine girdiği yerdedir (en dar yeri burasıdır).
İdrar Kesesi;
İdrar kesesi yoğun kas liflerinden oluşmuş, idrarın depolandığı, genişleme özelliği bulunan torba biçiminde bir yapıdır. İdrar torbası dolduğunda kesenin duvarını oluşturan kas lifleri gerilerek idrara çıkma hissi uyandırır ve duvarındaki kasların kasılması ile idrar kesesi boşalır. Kadınlarda pelvis boşluğunun tabanında, erkeklerde rektumun önünde ve prostatın üzerindedir.
Üretra;
İdrarın idrar torbasından alınarak, vücut dışına atıldığı son yerdir.
Kütlenin korunumu yasası (Lavoisier Yasası)
Kütlenin korunumu yasası, zaman zaman Lomonosov-Lavoisier kanunu olarak da adlandırılan, kapalı bir sistemde var olan çevrimler ve işlemler ne olursa olsun, kütlenin sabit kalacağını belirten kanundur. Denk bir ifadeyle açıklamak gerekirse kütlenin durumu yeniden düzenlenebilir fakat kütle yaratılamaz veya yok edilemez. Böylece, kapalı bir sistem dahilindeki her türlü kimyasal tepkime ve proseste tepkenlerin (yani reaktantların) kütlesi, ürünlerin kütlesine eşit olmalıdır.
Buna göre: Kimyasal olaylara giren maddelerin kütleleri toplamı oluşan ürünlerin toplamına eşittir. X + Y ® Z + T tepkimesinde X ve Y girenler (reaktif) olup, Z ve T (ürünler)’ye kütlece eşittir.
Kimyasal maddelerin kütleleri atom sayıları ile orantılı olduğundan tüm kimyasal tepkimelerde atom sayıları korunur.
Örneğin 1 mol C atomu 12 gram, 1 mol O2 molekülü 32 gramdır. Buna göre 1 mol CO2 atomu 44 gram olur:
- C + O2 = CO2
- 12 gram + 32 gram = 44 gram
İyonlaşma enerjisi
İyonlaşma enerjisi ya da iyonizasyon enerjisi, gaz halindeki bir atomun son temel enerji seviyesindeki çekirdek tarafından en az kuvvetle çekilen bir elektronu koparmak için verilmesi gereken en az enerji miktarıdır. Elementlerin elektron alış verişi sonucu oluşturdukları katyon ve anyonların oluşturduğu tepkimelerdir.Asitlerin iyonlaşması demek, kendini oluşturan (+) ve (-) yüklü iyonlarına ayrışması demektir.Asitler, saf haldeyken elektrik akımını iletemeyip sadece suda çözündüklerinde elektrik akımını iletebilirler. (Asitlerin elektrik akımını iletebilmesi için iyonlaşması gerekir. Çünkü çözeltilerde elektrik akımının iletilmesini (+) ve (-) yüklü iyonlar sağlar.) Mesela;
• HCl (suda)(aq) → H+ + Cl-
HCl + H2O → (H3O)+ + Cl- gibi
Bazların iyonlaşması demek, kendini oluşturan (+) ve (-) yüklü iyonlarına ayrışması demektir
1. iyonlaşma enerjisi, 2. iyonlaşma enerjisinden daima daha azdır. Yani bir sonraki elektronu koparmak için daha fazla enerji gerekir. Nötr hâldeki bir atomun son katmanındaki bir elektronu koparmak için harcanan enerji, 1. iyonlaşma enerjisidir. İlk elektron koparıldıktan sonra ikinci elektron için, yani +1 iyonunu +2 yapmak için gereken enerji ise 2. iyonlaşma enerjisidir.
Boyle yasası (Bazen Boyle-Mariotte yasası veya Uçucu Gazların Sıvılaştırılması olarak da bilinir), gaz yasalarından biridir. 1662'de İrlandalı doğa filozofu Robert Boyle (Lismore, County Waterford, 1627-1691) tarafından ilk defa basılmıştır. Yasa, Richard Towneley ve Henry Power tarafından Boyle'ın önüne getirilmiş ve Boyle da deneyleri yapıp sonuçları basmıştır. Robert Gunther ve bazı diğer otoritelere göre, deneyin aparatını hazırlayan Boyle'ın asistanı Robert Hooke, yasayı formülize eden insan olabilir. Hooke'un matematik konusundaki becerileri Boyle'ı aşıyordu. Hooke ayrıca, deneyler için gerekli olan vakum pompalarını da icat etmiştir. Fransız fizikçi Edme Mariotte (1620-1684), Boyle'dan bağımsız olarak formülü 1676'da bulmuştur. Bu nedenle de bu yasa, Mariotte ya da Mariotte-Boyle yasası olarak da isimlendirilebilir.
Boyle yasasına göre, sıcaklıklar sabit tutulduğu sürece, belirli ölçüde alınan bir ideal gazın hacmiyle basıncının çarpımı sabittir. Matematiksel bir anlatımla:
k sabitinin değeri, belirli miktarda alınmış gazların hacim ve basınç değerlerine göre yapılmıştır. Sistemde bir değişiklik yaparak - ki bu genellikle gazı içinde bulunduran kabın hacminin değiştirilmesiyle yapılır - yeni hacim ve basınç ölçülmüştür. Bu işlemlerin sonunda çıkan basınç ve hacmin çarpımı k sabitinin değeri olur. Bu noktada tamamiyle doğru olmamakla beraber, V olan hacim arttırıldığında, sıcaklığın sabit tutulduğu göze alınırsa, P olan basınç da bu arttırılmaya oranla azalır. Tam tersi de aynı şekilde geçerlidir; gazın hacmini düşürmek, basıncı arttırır.
Boyle yasası, genellikle, sadece hacim ya da basınç anlamında yapılan bir değişikliğin sonuçlarını önceden tahmin etmek için kullanılır. Belirli ölçüdeki herhangi bir gazın, sıcaklığın sabit tutulma şartıyla (bunun için soğutma ve ısıtma kullanılmalıdır), "önce" ve "sonraki" hacim-basınç ilişkisi aşağıdaki gibidir:
Bu denklem, genellikle herhangi bir (basınç ya da hacim) "sonra" öğesinin bulunması için kullanılır. Örnek:
Boyle yasası, Charles yasası ve Gay-Lussac yasası, birlikte toplam gaz yasası'nı ortaya çıkarırlar. Bu yasaya bir de Avogadro yasası'nın eklenmesi, ideal gaz yasasını ortaya çıkarır.
Ve daha yüzlerce, binlerce düzen ve de yasa var. Biz bu kısımlarda bazılarına değinmeye çalıştık ve de açıklamaya çalıştık. Gördüğünüz üzere suyun döngüsünden, dnanın yapısına, arşiment prensibinden hava basıncına, iyonloşma enerjisinden boyle yasasına kadar bilimin fizik,kimya,biyoloji,astronomi vb. doğa ile ilgilenen her alanında yüzlerce düzen ve de yasa bulmak mümkündür. Bu düzeni ve yasaları inkar etmek bilimi , aklı, gözlemi inkar etmektir. Bilim her daim bu yasaların ve de düzenin var olması sonucu yapılır, formüller çıkarılır, teknoloji üretilir. Bilim ve düzen arasındaki muhteşem ilişkiye yazımızın devamında devam edeceğiz.
1.2-DÜZEN/YASA ,DÜZENİN VARLIĞI VE DE TANIMI HAKKINDA BİLİM ADAMLARININ GÖRÜŞLERİ
''Kuantum teorisi, gerçekliğimizin yeni ve zorunlu özelliklerini yeniden yarattı. Süreksizlik, sürekliliğin yerini aldı. Tek tek tanecikleri yöneten yasaların yerinde, olasılık yasaları belirdi.
Modern fiziğin yarattığı gerçeklik, eski günlerin gerçekliğinden çok başkadır. Ama bütün fiziksel teorilerin ereği gene aynı kalmaktadır.
Fiziksel teorilerin yardımı ile gözlenmiş olgular labirentinde yolumuzu bulmaya, duyum izlenimleri âlemimizi düzene sokup anlamaya çalışmaktayız. Gözlenmiş olgular, gerçeklik kavramımızın mantıklı sonuçları olsun istiyoruz. Teorik yorumlarımızın aracılığı ile gerçekliğin kavranabileceği inancı olmadan, evrenimizin iç uyumuna inanılmadan bilim olamazdı. Bu inanç, bütün bilimsel yaratmanın temel güdüsüdür (motive) ve hep öyle kalacaktır. Evrenimizin uyumlu olduğu inancını, o hiç sarsılmayan ve karşımıza çıkan engeller arttıkça daha da kuvvetlenen inancı anlamaya duyulan öncesiz özlemi, baştan sona bütün çabalarımızda, eski ve yeni görüşler arasındaki her dramatik kavgada tanıyoruz.''
[Albert Einstein/Fiziğin Evrimi kitabı ''Fizik ve Gerçeklik'' sayfa 209]
''Benim hislerim bizim doğa yasaları şeklinde formüle etmeye çalıştığımız evrenin düzenini daha da derinlemesine anlamada insan zihninin yetersiz olduğunun bilinciyle dolu olduğum müddetçe dindarcadır.’’
[Albert Einstein/ Benim Sözlerimle Dünya s.289]
Tüm bu milyon kat düzeni ve kesinliğiyle evrenin kör bir şansın eseri olduğu fikri ne kadar güvenilirse, bir matbaanın patlaması sonucu bitmiş ve hatasız bir sözlüğün meydana gelmesi fikri de o kadar güvenilirdir.’’
Amerikalı ateist kuramsal fizikçi ve kozmolog Lawrence Krauss , Einstein'ın düzen hakkındaki görüşünü nasıl ifade ediyor?
‘’Ben bir
ateist değilim ve kendime panteist diyebileceğimi de sanmıyorum. Aslında çok sayıda
farklı dilde yazılmış yüzlerce kitapla dolu bir kütüphaneye giren küçük bir
çocuğa benziyoruz. Çocuk bu kitapları mutlaka birisinin yazmış olduğunu bilir
ama bu kitapların nasıl yazıldığı bilmez.Bu kitapların yazıldığı dilleri
anlayamaz.Çocukta kitapların gizemli bir düzene göre yerleştirildiğine dair
belli belirsiz bir kuşku uyanır ama bu gizemin ne olduğunu bilemez…’’
Bence en
akıllı insanın bile kafasındaki Tanrı düşüncesi bu çocuğun haline
benzemektedir.Evrenin muazzam bir düzen ve belirli kurallar çerçevesinde
işlediğini görür ama bu kanunlar pek anlayamayız. Ama belirli sınırları olan
aklımız, takım yıldızlarını hareket ettiren gizemli gücü kavrayabilmektedir.’’
Antony Flew /
Yanılmışım Tanrı Varmış s.98
''Sanatçılar bile günbatımının, okyanus dalgalarının ve gökyüzüne serpilmiş yıldızların güzelliğini fark ederler! Bunları gözlemek bize estetik bir haz vermeye yeter. Doğa olguları arasında da gözle görülmeyen, ancak analizci bir gözle bakıldığında farkedilebilen bir ritm ve düzen vardır. Bizim fizik yasaları dediğimiz de bu ritm ve düzenin ta kendisidir.''
''...️Son olarak, çekim yasasının evrenselliği ve çok büyük uzaklıklarda geçerli olması konusuna değineceğim. Newton, Güneş sistemini temsil eden Cavendish’in minyatür Güneş sistemi modelinin, yani iki top arasındaki çekimin, yüz trilyon kere büyütüldüğünde elde edilecek olan Güneş sisteminde de geçerli olacağını tahmin edebilmişti. Daha sonra, bunun yüz trilyon katı olan galaksilerin de aynı yasa uyarınca birbirlerini çektiğini görüyoruz. Doğa, modellerini yalnızca en uzun iplerle dokuduğu için dokumanın her bir küçük bölümü tüm halının düzenini açığa vurmaktadır.''
''...Aynı şekilde, yıldızlara ve dünyaya baktığımızda her şeyi düzen içinde görüyoruz; eğer dalgalanma olsaydı daha önce bakmadığımız bir yere baktığımızda karmaşa ve düzensizlik görmeyi beklerdik.''
[Richard Feynman/Fizik Yasaları Üzerine, ''Fizik Yasalarına Bir Örnek:
''Tutulmalar kendilerini tekrar eden düzenli örüntülerdir.''
''İon etkisi yayıldıkça, evrenin gözlem ve mantık yoluyla anlaşılabilen bir iç düzene sahip olduğunu fark eden başkaları da çıktı.''
''Günümüzde pek çok bilim insanı, bir doğa yasasının gözlenmiş bir düzene dayanan bir kural olduğunu ve temel aldığı mevcut durumun ötesine geçen öngörüler sağladığını söyleyecektir.''
''Günlük yaşantımızı, dünyaya ilişkin hemen hiçbir şey anlamadan sürdürüp gidiyoruz. Yaşamı olanaklı kılan güneş ışığını üreten düzeni, yere yapıştırarak bizi Dünya'nın uzaya fırlatıp atmasını önleyen yerçekimini ya da kararlı dengesine temelden bağlı olduğumuz yapıtaşları atomları, aklımıza bile getirmeyiz.''
''İlk zamanlarda karmakarışıklık(kaoitlik) varken nasıl olup da şimdi göründüğü kadarıyla bir düzen olduğunu ve niçin bir evren olduğunu bilmek istiyorlar. ''
''Bu kişilere göre Tanrı, her şeye gücü yeten olarak evreni dilediği gibi başlatmış olabilir. Öyleyse Tanrı, evreni yine isteğine bağlı biçimde geliştirebilirdi. Gerçekte görünen o ki, evreni, belli yasalara uyarak düzenli bir biçimde geliştirmeyi seçmiş.''
[Stephan Hawking, Zamanın Kısa Tarihi sayfa 209]
▶️Stephan Hawking / Büyük
Sorulara Kısa Yanıtlar/ s.46
‘’ Bazı insanlar, evrenin başlangıcıyla
ilgili soruyu metafiziğin veya dinin konusu olarak görürler. Onlara göre her
şeye gücü yeten Tanrı, evrenin başlangıcını dilediği gibi
şekillendirebilir.Evet böyle olabilir, ama bu durumda Tanrı, evreni keyfi bir yolda
gelişecek biçimde tasarlayabilirdi.Ancak öyle görünüyor ki Tanrı, evrenin
belirli fizik kanunlarınca ,çok düzenli bir şekilde yavaş yavaş gelişmesini
tercih etmiş. Bu durumda , evrenin başlangıcını da yöneten yasaların
olabileceğini varsaymak, aynı ölçüde akla yakın görünüyor.’’
▶️Stephan Hawking / Zamanın
Daha Kısa Tarihi s.19
‘’ En büyük kanıt evrendeki düzendir.
Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca
yönetilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklınızda hala şu soru
olur: Evrenin var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı
olarak tanımlayabilirsiniz.’’
▶️Anthony Flew/ Yanılmışım
Tanrı Varmış s.97
Tüm bilim tarihi, olayların keyfi bir şekilde gerçekleşmediğinin, ancak bunların ilahi olarak esinlenmiş olabilen veya olmayabilen belirli bir temel düzeni yansıttığının kademeli olarak fark edilmesidir.
[Stephen W. Hawking,Zamanın Kısa Tarihi (1998), 127]
''Her bir aminoasit ise belirli bir düzende bir araya gelmiş birkaç düzine atom içerir. Hemoglobin molekülünde 574 aminoasit molekülü vardır. Bu atomlar dört zincir şeklinde düzenlenmiştir ve zincirler birbirleri etrafında sarılıp bükülerek, şaşırtıcı karmaşıklıktaki, üç boyutlu küresel bir yapı oluştururlar.''
''Bir hemoglobin molekülünün modeli sık dikenli bir çalıya benzer. Ancak gerçek dikenli bir çalının tersine rastlantısal yaklaşık bir desen değil de, belirli ve değişmez bir yapısı vardır ve bu yapı ortalama bir insan vücudunda, tek bir dal ya da tek bir büklüm yerinden oynamaksızın, altı bin milyon kere milyon kere milyon kereden de fazla kendini aynen tekrarlar. Hemoglobin benzeri protein moleküllerindeki kesin biçim kararlıdır; şöyle ki, aynı aminoasit dizisine sahip iki zincir -iki yay gibi- aynı üç boyutlu, kıvrımlı biçimi almaya eğilimlidir. Hemoglobin çalıları vücudumuzda saniyede dört yüz milyon kere milyon hızıyla, yeğledikleri düzeni alırlar ve başka hemoglobin molekülleri de aynı hızla bozunurlar.''
''....Bu neden, biz hayvanların bilinen evrendeki en karmaşık ve mükemmel tasarlanmış makine parçaları olduğumuz.''
''..Planın mükemmelliğine bakın: Daha özverili yetişkinler, "yuvanın yanı başında terk edilmiş bir yumurta görürsen onu yuvana al ve üzerine otur" kuralına sadakatle uyacak ve kaytarıcının yumurtalarına onun yerine bakacaklar.''
''Fizik yasaları, tüm erişilebilir evrende geçerlidir.''
[Richard Dawkins, Gen Bencildir sayfa 129]
''Kozmos «düzen içinde bir evren» anlamında kullanılan Yunanca bir sözcüktür ve bir bakıma «karmaşa# anlamına gelen Kaos’un karşıtıdır. Evreni oluşturan tüm canlı ve cansız varlıkların birbirleriyle derinden uyumlu bağlarının gizlerini içerir ve bu karmaşık ama gizemli bir incelikle işlenmiş bağlara karşı hayranlık ifade eden bir sözcüktür.''
''Kozmos’un zenginlikleri sınırsızdır. Her çarkı ayrı bir hayranlık doğuran bu makinenin olağanüstü güzellikteki parçaları ve bu parçalar arasındaki büyüleyici bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.''
''Bilinen organik molekül 'sayısı on milyarları aşar. Oysa bunlar arasında yalnızca ellisi yaşamın temel faaliyetlerine gereklidir. Aynı örüntüler (pattern) değişik işlevler için şaşılası bir düzenle kendilerini koruyarak yinelenirler.''
''Canlı hücrede, yıldızlar ve galaksiler âlemindeki gibi karmaşık ve güzel bir düzen hüküm sürer.''
''Hücrenin içi öylesine düzenli bir işbirliğine dayanan bir yapıdır ki, kendi öz yapısını koruyarak molekülleri eriştirir, enerji depolar ve kendini çoğaltma işlevini yerine getirir.''
''DNA bir çift sarmal eğriden oluşur; birbirine bağlı iplikler «sarmal» bir merdiveni andırırlar. Anayapısal ipliklerden her biri boyunca var olan nükleotidlerin oluşumu ya da düzeni, hayat sözlüğünü verir.''
''Eski İyonya’lıların savlarına göre evreni tanımak mümkündür, çünkü evrenin bir iç düzeni vardır: Doğada, gizlerinin çözülmesine izin veren bir düzen söz konusudur. Doğa olguları önceden hiç de kestirilemez türden değildirler. Onun da boyun eğmek zorunda kaldığı kurallar vardır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliği Kozmos adının verilmesine neden oldu.''
''Düzenli ve uyumlu, insan zihninin kavrayabileceği bir evreni tanımlamak üzere «Kozmos» sözcüğünü kullanan ilk o (Pitagoras)olmuştur.''
''....Bu konuda da, her şeyde olduğu gibi, bir düzen sözkonusudur.''
''Yıldızlar konusunda bir düzen ve kalıcı bir tahmin olanağı vardır, insanın içine neredeyse rahatlatıcı bir güven verirler.''
''Kepler birkaç yıl sonra, gezegen devinimlerine ilişkin üçüncü ve son yasayı buldu. Bu, çeşitli gezegenlerin devinimlerini birbirleriyle olan ilişkileri açısından inceleyen ve Güneş sisteminin bir saat gibi işleyişini açıklayan yasadır; Evrenin Uyumu (The Harmonies of The World) adlı kitabında açıklamıştır. Kepler uyum sözcüğünden birçok şey anlıyordu. Gezegenlerin deviniminin düzenini ve güzelliğini, bu devinimi açıklayan matematik yasaların varlığını (bu düşünce Pitagoras’a kadar gider), hatta müzik açısından uyumu da anladığı «kürelerin uyumu» sözcüklerinden bellidir.''
''Gökadalar incelendiğinde, evrensel bir düzen ve güzellik görülüyor bunlarda. Fakat aynı zamanda, insanın aklına sığmayacak büyüklükte bir karmaşa da şiddetini beraberinde getiriyor.''
''Evrenin müthiş enginliğinin ne güzel ve şaşırtıcı bir şeması karşısında bulmaktayız kendimizi... Bunca güneşler, bunca yerküreler... ve bunların her biri de otlar, ağaçlar, hayvanlar dolu ve nice denizler ve dağlarla süslü!.. Yıldızların çokluğu ve birbirleri arasındaki büyük uzaklığı düşününce, hayranlığımız ne kadar daha çok artıyor?''
[Carl Sagan , Kozmos, sayfa 192]
Christiaan Huygens
Gezegenler, Üzerlerinde Yaşayanlar ve
Ürettikleriyle İlgili Yeni Varsayımlar (1670 civarı)''
''Ben, bilincimizde, atalarımızın hayalini bile kuramadığı kadar muhteşem, karmaşık ve hassas bir düzen içindeki bir evrenin ortaya çıktığını görüyorum. Ve eğer birkaç basit doğa yasasıyla evrenle ilgili pek çok şey anlaşılabiliyorsa Tanrıya inanmak isteyenler hiç kuşkusuz bu güzel yasaları, tüm doğayı ayakta tutan bir Akıla yorabilir. Benim kendi görüşüm, evreni gerçekte olduğu gibi anlamanın, olmasını dilediğimiz bir evren hayal etmekten çok daha iyi olduğudur.''
''Çünkü antosiyaninler, her biri hidrojenden daha ağır ve belli bir düzen içinde sıralanmış yaklaşık 20 atomdan oluşur.''
''Canlılar renkleri yaratıcı bir şekilde kullanmışlardır: Güneş ışığını emerek ve fotosentez yoluyla sadece hava ve sudan besin yapmak; anne kuşlara yavrularının gırtlaklarının neresi olduğunu hatırlatmak; bir eşin ilgisini çekmek; tozaklayan bir böceği cezbetmek; kamuflaj ve saklanma için ve en azından sadece insanlar güzelliğe hayranlık duydukları için... Ancak bunların hepsi, bizim fiziksel çevremizle kusursuz bir uyum içinde olmamızı sağlayan; yıldızların fizik kuralları, havanın kimyası ve evrim sürecinin mükemmel işleyişinden dolayı mümkündür.''
[Carl Sagan , Milyarlarca ve Milyarlarca sayfa 57]
[Carl Sagan , Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı sayfa 458-459]
▶️Bir peteğin amacına tümüyle uygun olan o ince yapısını büyük bir hayranlık duymadan inceleyebilen kimse budalanın biri olmalıdır.
▶️Salepgillerin ve başka birçok bitkinin böcekler aracılığı ile döllenmesini sağlayan o farklı ve ustalıklı düzenlere hayran kalırız.
▶️Lobelia fulgens’te çiçeğin tepeciği çiçektozlarını almaya hazır olmadan önce, her çiçekte sayısız çiçektozunu başçıklardan uzaklaştıran gerçekten güzel ve ustalıklı bir düzen vardır.
▶️Bay Mivart bu konuda şöyle diyor: “Özel hiçbir düzen olmasaydı, sütün soluk borusuna gitmesi yüzünden yavrunun boğulması kaçınılmaz olurdu. Ama özel bir düzen vardır. Gırtlak (larynx) pek gelişmiştir, öyle ki burun boşluğunun art ucuna sokulur, ve süt bu uzamış gırtlağın iki yanından zararsızca geçer ve güvenlik içinde yutağa ulaşırken, akciğerlere gerekli havanın da kolayca geçmesi sağlanır.”
▶️Sağduyumuz doğadaki eşsiz bir sürü düzen karşısında bizi coşkun bir hayranlığa sürüklüyor.
▶️Her doğa bilgini, bu yaratıkların o gerçekten şaşırtıcı ve güzel oluşumlarına hayran kalmıştır.
▶️Kaynak: Charles Darwin/Türlerin kökeni kitabından alınmıştır.
içinde olmasa da, modern bilim çağının Galileo Galilei, René
Descartes ve Isaac Newton düşüncelerini açıkladıkları sırada
başlamış olduğu kesin. O günlerde gökbilimsel ve yeryüzüyle
ilgili verilerde bulunan örüntüler, evrende olup biten her şeyin
dikkatle akıl yürüterek ve matematiksel çözümleme yoluyla anlaşılabilecek
bir düzeni olduğunu giderek daha açık hale getiriyor,
yeni bilimsel düşünce biçimi iyice yerleşiyordu. Modern bilimsel
düşüncenin bu ilk öncüleri, doğru biçimde bakıldığında
evrendeki olayların yalnızca açıklanabilir olmakla kalmayıp aynı
zamanda öngörülebilir olduğunu ileri sürüyorlardı. Bilimin geleceğin
bazı yönlerini önceden bilme gücü -tutarlı ve niceliksel
olarak- ortaya çıkıyordu.
▶️Brain Grene Evrenin Dokusu/Klasik Gerçeklik sayfa 8
Günümüzde ister pratiğin içindeki biyologlara ister bilim
felsefecilerine
danışılsın, canlı organizmaların doğası
üzerinde
bir uzlaşma olduğu görülmektedir. Canlı
organizmaların moleküler düzeyde işlevleri fizik ve kimya yasalarına uymaktadır.(Ernst Mayr Biyoloji Budur/Yaşamın Ayırt Edici Özellikleri 41.sayfa)
Canlı organizmalar karmaşık yapılı, düzenli sistemlerdir.(Ernst Mayr Biyoloji Budur 42.sayfa)
Woodger
(1929) organikçi bakış açısını destekleyen
biyologların
etkileyici bir listesini verir. Örneğin, bu listede
yer
alan E. B. Wilson (1925: 256), "Hücre etkinlikleriyle en
yüzeysel
tanışma bile bize şunu gösterir ki, [hücrenin
kimyasal
bir makine olarak izahı] hiçbir şekilde kaba
mekanikçi
anlamda ele alınamaz -hücre ile en karışık yapay
makine
arasındaki farklılık o kadar büyüktür ki, bu ikisi
arasında
mevcut bilgilerle benzerlik kurmak mümkün değildir
...
Modern araştırmalar hücrenin organik bir sistem olduğu ve
bir
çeşit düzenli yapı ya da organizasyonu içerdiğini kabul
etmek
zorunda olduğumuz gerçeğini giderek artan biçimde
ortaya
koymaktadır” diyordu.
(Ernst Mayr Biyoloji Budur 391.sayfa)
“Bütünler parçaları ile öylesine ilişkilidir ki, bütünün
varlığı,
parçalarının düzenli işbirliğine ve birbirlerine tabi
olmalarına
bağlı olmakla kalmaz, bütünler aynı zamanda, parçalarını
belirleyici
bir denetimle sınırlarlar”
[Ernst
Mayr Biyoloji Budur sayfa 36]
[Ian Clunies Ross'un "The
Spirit of Research" adlı kitap incelemesinde aktarıldığı gibi, The
Australian Quarterly (Aralık 1931), 3 , No. 12, 126.]
‘’…Tüm bu
düzgün hareketlerin kökeni mekanik nedenler olamaz…Bu en zarif Güneş,
gezegenler ve kuyruklu yıldızlar sistemi zeki ve güçlü bir varlığın tasarımı ve
egemenliği olmadan ortaya çıkamazdı…
[Enis Doko/ Dindar ve Dahi: İsaac Newton s.37-38]
Coğrafi seyahatler ve keşifler, coğrafya, meteoroloji, psikoloji, kriminoloji, genetik bilim, öjenik ve istatistik gibi alanlarda seçkin uğraş göstermiş Kraliçe Viktoriya çağında yaşamış çok yönlü bir İngiliz bilim insanı Francis Galton ;
Doğal dünyada işleyen olaylarda tutarlılık,düzen vardır. Başka bir deyişle, ilgili durumlarda aynı nedenler devreye girer ve bu nedenler öngörülebilirdir . Örneğin, bilim, düşen bir top üzerinde iş başında olan yerçekimi kuvvetlerinin, düşen diğer nesneler üzerinde çalışanlarla ilgili olduğunu varsayar. Ayrıca, yerçekiminin işleyişinin an be an değişmediği ve nesneden nesneye tahmin edilemeyen şekillerde değişmediği varsayılır. Dolayısıyla bugün düşen topları inceleyerek her yerde her zaman deney yapmaya gerek kalmadan yerçekimi hakkında öğrendiklerimiz, örneğin modern uydu yörüngelerini, uzak geçmişte ayın oluşumunu ve gelecekte gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini anlamak için de kullanılabilir. ne zaman ve nerede olursa olsun düzen ve tutarlılık iş başındadır.Bu varsayım bilimin en temel varsayımıdır ve bizim bugün bilim yapabiliyor olmamızın en büyük sebebidir.Bu varsayım önemlidir ve günümüz biliminde tartışmalı değildir. Aslında, her gün dünyayla ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuzun temelini oluştururlar.
(1)Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşâsı, Caner Taslaman ve Enis Doko sayfa 25
Tekdüzelik Doktrini veya Tekdüzen İlkesi olarak da bilinen Tekdüzencilik, günümüz bilimsel gözlemlerimizde işleyen aynı doğal yasaların ve süreçlerin geçmişte evrende her zaman işlediği ve her yerde uygulandığı varsayımıdır.Tekdüzelik veya değişmezlik ilkesi , deney ve gözleme dayalı bilim dallarının tamamında ; nedensellik , sebep sonuç ilişkisi ve fizik kanunları gibi temel ilkelerin, zaman ve mekanla değişmediğini kabul eden , ancak kendisinin bilimsel metotlarla doğrulanması imkânı olmayan önermedir. Tek düzelik ve değişmezlik ilkesinin kendisinin bilimsel yöntemlerle doğrulanması mümkün olmasa da , tüm bilim dallarında vazgeçilmez bir ilk kabül , aksiyom dur.
Tekdüze , jeolojide , Dünya'nın jeolojik süreçlerinin geçmişte şimdiki gibi aynı şekilde ve esasen aynı yoğunlukta hareket ettiğini ve bu tür bir tekdüzeliğin tüm jeolojik değişimleri hesaba katmak için yeterli olduğunu öne süren doktrin . Bu ilke jeolojik düşünme için temeldir ve jeoloji biliminin tüm gelişiminin temelini oluşturur.
[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cniformitaryanizm
[2].https://www.britannica.com/science/uniformitarianism
[3]http://abyss.uoregon.edu/~js/glossary/uniformitarianism.html
[4]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html
''Fiziğin bireysel yasalarını nasıl keşfederiz ve doğaları nedir? Öncelikle, herhangi bir fiziksel yasanın var olduğunu veya şimdiye kadar var olmuşsa, gelecekte de benzer bir şekilde var olmaya devam edeceklerini varsayma hakkımız olmadığı belirtilmelidir. Doğanın güzel bir günde, hepimizi şaşırtacak beklenmedik bir olayın meydana gelmesine neden olması tamamen düşünülebilir; ve eğer bu olursa, herhangi bir itirazda bulunma gücümüz yok, sonuç bu olsa bile, çabalarımıza rağmen, ortaya çıkan karışıklığa düzen getirmekte başarısız olmalıyız. Böyle bir durumda bilime açık olan tek yol kendini iflas etmiş ilan etmektir. Bu nedenle bilim, Doğa'nın her yerinde genel bir yasanın hakim olduğu genel varsayımıyla başlamaya mecburdur.''
Doğal dünyada işleyen olaylarda tutarlılık,düzen vardır. Başka bir deyişle, ilgili durumlarda aynı nedenler devreye girer ve bu nedenler öngörülebilirdir . Örneğin, bilim, düşen bir top üzerinde iş başında olan yerçekimi kuvvetlerinin, düşen diğer nesneler üzerinde çalışanlarla ilgili olduğunu varsayar. Ayrıca, yerçekiminin işleyişinin an be an değişmediği ve nesneden nesneye tahmin edilemeyen şekillerde değişmediği varsayılır. Dolayısıyla bugün düşen topları inceleyerek her yerde her zaman deney yapmaya gerek kalmadan yerçekimi hakkında öğrendiklerimiz, örneğin modern uydu yörüngelerini, uzak geçmişte ayın oluşumunu ve gelecekte gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini anlamak için de kullanılabilir. ne zaman ve nerede olursa olsun düzen ve tutarlılık iş başındadır.Bu varsayım bilimin en temel varsayımıdır ve bizim bugün bilim yapabiliyor olmamızın en büyük sebebidir. Bu varsayım önemlidir ve günümüz biliminde tartışmalı değildir. Aslında, her gün dünyayla ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuzun temelini oluştururlar.
(1)Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşâsı, Caner Taslaman ve Enis Doko sayfa 25
Bilimsel yasa kesin olarak ispatlanmış bilimsel teorilere denir. Bir bilimsel yasa, gözlem ve deneylerle iyi desteklenip kanıtlanmış genel prensiptir. Tipik olarak bilimsel yasalar, tarihi kayıtlardaki deney ve gözlemlerle örtüşen kısıtlı ilkeler kümesidir.
Newton'un Evrensel Çekim Yasası
Herhangi iki büyük cisim arasındaki çekim kuvveti, kütleleri ile orantılıdır ve merkezleri arasındaki mesafenin karesiyle ters orantılıdır.
Yerçekimi Kuvveti, "Ters Kare Yasa Kuvveti" nin bir örneğidir.
Matematiksel Olarak Belirtilen:
Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.
[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204-205-206.sayfa]
Miller-Urey Deneyi (Urey-Miller Deneyi de denir) kimyasal evrimin oluşumunu denemek üzere, dünyanın ilk zamanlarında varolduğu koşulların benzetim yöntemiyle oluşturulduğu bir deneydi. Bu deney, özellikle Aleksandr Ivanovich Oparin ve J.B.S. Haldane'in, ilkel dünya üzerindeki koşullarda varolan inorganik öncüllerinin kimyasal tepkimeler yoluyla organik bileşikleri sentezlediği hipotezini sınamak içindi. Abiyogenez konusunda klasik bir deney olduğu kabul edilen bu deney, 1953 yılında Stanley Lloyd Miller ve Harold Urey tarafından Chicago Üniversitesi'nde yapılmıştı.
Miller- Urey deneyinde dünyanın ilk koşullarına uydurulmaya çalışarak, ilk zamanki koşullarda nasıl organik bileşiklerin ortaya çıktığını araştırıyor. Bunu araştırırken milyarlarca yıl öncesini bugünden belli zamanda belli mekanda belli atomlarla yaptığı çalışma üzerinden o zamana benzeterek genelleme yani tümevarım yapıyor ki tüm evrim bu şekilde açıklanıyor. Tüm doğa bilimleri ; fizik, kimya, astronomi, biyoloji hangi dalda olursa olsun hepsi evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların, yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılır. Tüme varım bilimin en temel ve de zorunlu ilkesidir. Tüme varıma mantıksız demek mantığı inkar etmektir!
İşin en komik yanı daha kendilerinin bırakın sınırlı şekilde olmasını evrene dayatılacak herhangi elle tutulur bir argümanlarının bile olmamasıdır. Ki küçük bir yerde düzensizlik , yasasızlık görseler evrenin tamamına yamayacaklarından emin olun ki zaten daha bütün çalışmalarımız bütün evren bilimin aklın mantığın tamamı evrende kusursuz bir düzenin olduğunu ayan beyan gösterirken ellerinde hiçbir delil argüman olmadan evrenin tamamı için düzensiz demeleri kendileri ile nasıl çeliştiklerini gösteriyor.
Bu iddia ile şunu da kastetmiş olabilirler, ''Belki bilmediğimiz yerlerde düzensizlik vardır.'' bunu söylemeleri bile ne kadar çaresiz olduklarını gösteriyor. Var olanı bırakıp artık işi ihtimallere çıkarım yapılamayacak yerlere çekiyorlar . Akıllı bir insanın yapacağı zaten bildikleri üzerinden konuşmaktır. Ki daha insanlara bildikleri üzerinden çıkarım yaptırmayıp da bilmedikleri üzerinden konuşmak mantık hatası olacaktır. Ama elbette ki biz akıllarda soru işareti kalmaması için bu iddiaya da değineceğiz.Öncelikle bilimin ''Yanlışlanabilirlik'' ilkesine bakalım;
Yanlışlanabilirlik
Bir önerme, hipotez, ya da teori; özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme ihtimali varsa; yanlışlanabilirdir. Bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak, ya da argüman sunmak mümkünse bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu anlamda, yanlışlamak ile geçersiz kılmak eş anlamlıdır. Bilimsel bir önerme yanlışlanabilme özelliği barındırır.
Bilim felsefesinin klasik görüşü, "Tüm kuğular beyazdır" gibi hipotezleri kanıtlamak ya da gözlemsel verilerden tümevarmaktır. Tümevarım birtakım birbirinden ayrı durumdan tek bir genel sonuç çıkarılması olduğundan bu tümdengelimsel mantığa göre kabul edilemezdir. Eğer beyaz olmayan bir kuğu bile bulunsa, tümdengelimsel mantığa göre "Tüm kuğular beyazdır." yargısının yanlışlığı kanıtlanır. Yanlışlamacılık, bu sebeple hipotezleri kanıtlamaya çalışmak yerine sorgulamaya, yanlışlamaya çalışır.
Basite indirgemek gerekirse ''Tüm kuğular beyazdır'' önermesini doğrulamak için tüm beyaz kuğuları saymanıza gerek yok zaten bir tane siyah kuğu bu önermeyi geçersi kılacaktır. Bilmediğimiz yerlerde ya beyaz kuğu yoksa demek yerine siyah kuğu bulmaya çalışın, siyah kuğu gösterin. Bilim evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılırken ve de tüm çalışmalarımız her şey bu gerçeği gösterirken bu gerçeği doğru kabul etmemek için zerre sebep yok, yasaların olmadığı uyulmadığı zerre bir yer yok yani tüm kuğuların beyaz olduğunu düşünmememiz için siyah kuğu yok!
Bu hakikatin tekrar tekrar anlaşılması ve de bir daha manipüle edilmemesi için bu hakikati daha önce alıntıladığımız gibi tekrardan Ateist Teorik Fizikçi Brian Randolph Greene'den dinleyelim;
Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.
[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204]
5.14- 1.İDDİA: ''Celal Şengör'ü tanık göstererek bir balığın milyonlarca yumurta üretmesinin ve de içinden birkaçının yaşamasının tesadüf olduğunu ve de düzensizlik olduğunu'' söylüyor.
Bir kar tanesinin altı yüzlü şeklinin nedeni, bitkilerin sıralı biçimlerinden ve sayısal sabitlerden başkası değildir; ve içlerinde hiçbir şey yüce sebep olmadan gerçekleşmediğinden - kuşkusuz, söylemsel akıl yürütmenin keşfettiği gibi değil, ancak Yaratıcının tasarımında ilkinden beri var olan ve bu kökeninden günümüze kadar hayvan yeteneklerinin harika doğasında korunduğu gibi, Bir kar tanesinde bile bu düzenli kalıbın rastgele var olduğuna inanmıyorum.
- Johannes Kepler
[Di Nive Sexangula, Altı Köşeli Kar Tanesi Üzerine (1611), K18, 1. 6-12. Trans. ve ed. Colin Hardie (1966), 33]
''Göz gibi bir organı iyileştirmek için aynı anda on farklı şekilde iyileştirilmesi gerektiğini varsaymak muhtemelen abartı olmaz. Ve herhangi bir karmaşık organın herhangi bir şekilde üretilip mükemmele getirilmesinin olası olmaması, bir masaya rastgele harfler atarak bir şiir veya matematiksel bir gösteri üretme ile aynı tür ve derecede olasılıksızlıktır.''
[Belfast Doğa Tarihi Topluluğu'nun açılış konuşması 'Belfast Northern Whig'de verildiği gibi (19 Kasım 1866)]
Her sinir hücresi, sinaps adı verilen altı bölgede diğer sinir hücrelerinden bağlantılar alır. Ancak burada şaşırtıcı bir gerçek var - kortikal tabakada yaklaşık bir milyon milyar bağlantı var. Onları sayacak olsaydınız, saniyede bir bağlantı (veya sinaps), başladıktan sonra otuz iki milyon yıl kadar saymayı bitirirsiniz. Bu olağanüstü yapıdaki bağlantıların sayısı hakkında bir fikir edinmenin bir başka yolu, beyninizin büyük bir kibrit kafasının değerinin yaklaşık bir milyar bağlantı içerdiğini düşünmektir. Sadece sayma bağlantılarından bahsettiğime dikkat edin. Bağlantıların nasıl çeşitli şekillerde birleştirilebileceğini düşünürsek, sayı hiperastronomik olacaktır - on ve ardından milyonlarca sıfır gelir. (Bilinen tüm evrende yaklaşık on ve ardından seksen sıfır değerinde pozitif yüklü parçacık var!)
- Gerald Maurice Edelman (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Biyolog)
[Bright and Brilliant Fire, On the Matters of the Mind (1992), 17]
"Evren’in şu anki yapısının tümüyle bir tesadüf eseri olabileceği
düşüncesi, tamamen delice bir düşüncedir. Delilik kavramını
argo bir kelime olarak hakaret niyetiyle değil, aksine tamamen
psikolojideki teknik anlamıyla kullanıyorum. Gerçekte bu tür bir
düşünce ile şizofrenik düşünce tarzı arasında büyük benzerlikler
bulunmaktadır."
[1]Jeremy Rifkin, Algeny, A New Word-A New World, s. 114.
[2]Emre Dorman, Modern Bilim: ''Tanrı Var'' sayfa 225
[(Sir James Jeans, The Mysterious Universe, Cambridge University Press, 1932, s. 140)]
— Werner Heisenberg
[Albert Einstein'a mektup. Ian Stewart, why Beauty is Truth (), 278.]
[Kaynak: De Lacy O’Leary “Islam at the Crossroads” Londra, 1923.]
[Kaynak: James Michener “Islam: The Misunderstood Religion” Reader’s Digest, Mayıs 1955]
— Werner Heisenberg
[Albert Einstein'a mektup. Ian Stewart, why Beauty is Truth (), 278.]
— Werner Heisenberg
[Albert Einstein'a mektup. Ian Stewart, why Beauty is Truth (), 278.]
Yazının bu kısmına kadar okuduysanız bu
arkadaşın bilimden ve de mantıktan bahsetmesini kahkaha ile karşılayacaksınız
hala daha bilimden ve de mantıktan bahsedebilmesi gerçekten aşırı bir
dunning-kruger sendromu göstergesi. Körelmiş organların olması tartışılan bir konu
ama ben avans vererek körelmiş olarak ele alacağım ve bu ‘’Tanrının yokluğuna
bir delil mi? Bir kusur mu?’’ bakalım;
Öncelikle
yazımızda tekrar bahsettiğimiz gibi dinsizlerin, ateistlerin kusurdan
bahsedemeyeceğini tekrardan hatırlatalım.
1)Kusur,Hata,kötü
tanımlarının açıklaması yapılmadan bu konu hakkında konuşmak çelişkidir.
2)Kusur
tanımını amaç,gaye,mana,neden ile tanımlayacak olanların buna yönelikte bir
amaç,gaye,mana vermeleri gerekir aksi halde gaye vermeden gayeye dayalı
açıklama da çelişkidir.
3)Felsefi
olarak anlamdan, gayeden yoksun ve de bunları kabul etmeyen kimselerin gayeye
dayalı kusur açıklaması yapması mantıksal hata ve de çelişkidir.
4)Bir
emprik için bilimsel olmayanlar yok sayıldığı için kusur üzerine konuşulacak
bir konu değildir yani yoktur ve de yok olan bir konu üzerine konuşmak
mantıksal tutarsızlık ve de çelişkidir.
5)Emprik
olanlar her şeyi gözlem ve de deney yoluyla açıklayanların da mana, gaye gibi
kelimeler ki başta zaten kusur kelimesi gözlem ve deneye dayalı olmadığı için
en başta kusur ve de sonrasında kusura dahil her şeyde konuşmaları da
çelişkidir!..
Detaylısı
için; ''1.4-KUSUR,HATA,KÖTÜ
NEDİR? EMPRİKLER,MANTIKSAL POZİTİVİSTLER VS. BU KAVRAMLARDAN BAHSEDEBİLİR
Mİ?'' Kısmını tekrar okuyunuz.
''7.20-1.İDDİA: ''Madem hiçbir şey tesadüf sonucu yaratılmamış ve yine madem
her şey belli bir amaç için insanlara hizmet için yaratılmıştır. O zaman
söyleyin jüpiter, mars, venüs vb. gezegenler bize nasıl hizmet ediyor?ALLAH hiçbir işe yaramayan, önemi olmayan
başka gezegenler, galaksiler, yıldızlar neden yaratsın? Düzen bunun
neresinde?'' diyor.'' Kısmında verdiğimiz
cevapları hatırlayın. ALLAH'ı tanıtan her şey Müslümanlar için kusursuzdur,
mükemmeldir. Düzenin olduğu her yer mükemmeldir, kusursuzdur. Bundan milyar yıl
öncesi de milyarlarca ışık yıl ötesi de her yer kusursuzdur, mükemmeldir.
ALLAH'ı tanıtan, üzerine düşündüren , tefekkür ettiren , bilim ve felsefe
yaptıran her bir zerre kusursuzdur, mükemmeldir! Ki insanın son ürünü diye bir
şey yoktur her daim evrimleşmeye ALLAH'ın izni ile devam edilcektir insan böyle
kalmayacaktır bu ALLAH'ın kanunudur ve bu kanunu mükemmel bir düzenle
işler!
Bilime gönül vermiş biri olarak ALLAH'ın da bize
emrettiği gibi aklımızı kullanabildiğimiz, üzerine düşünebildiğimiz, tefekkür
edebildiğimiz bize ALLAH'ı tanıtan, bilim ve felsefe yapmamızı sağlayan her şey
kusursuzdur, mükemmeldir! Bilimi hayat amacı gören ağzından adını düşürmeyen
kişilerin bilim yapabildiğimiz bir evren için kusurlu, mükemmel değil demeleri
de ayrı bir ikiyüzlülüktür ve bilimden ne kadar uzak oldukları , bihaber
olduklarını gösterir. Çünkü her gerçek bilim adamı ateist olsun deist olsun
teist olsun hangi inanca mensup olursa olsun evrenin ne kadar mükemmel olduğunu
bilir ve ona hayret etmeyeni de ahmak kabul eder!
'’Bilim insanını evrensel bir nedensellik ele geçirmiştir. Onun dini duyguları, doğa yasalarının ahengine yönelik coşkulu bir hayret biçimini alır..’’
büyüleyici
bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.''
Doğa olguları önceden
hiç de kestirilemez türden değildirler. Onun da boyun eğmek zorunda kaldığı
kurallar vardır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliği
Kozmos adının
verilmesine neden oldu.''
Gezegenler, Üzerlerinde
Yaşayanlar ve
Ürettikleriyle İlgili Yeni Varsayımlar (1670 civarı)
''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve
Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı
olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların
toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan
başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi
bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini
duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak
kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları,
on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını
tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve
aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri
çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel
mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel
göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu
olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve
hayranlık uyandırmaz mı sizce?''
''Canlı hücresi detaylı
ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına
dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda
sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka
molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını
sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü
sentezlemiş olur. Basit bir hücrenin bilgi muhtevasının Britannica
Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer bir bilgi ihtiva ettiği tahmin
edilmektedir.[(Carl Sagan, ''Life'' in Encyclopedia, 1974, ss. 893-894.)]
-''Bir peteğin amacına
tümüyle uygun olan o ince yapısını büyük bir hayranlık duymadan inceleyebilen
kimse budalanın biri olmalıdır.''
-''Salepgillerin ve
başka birçok bitkinin böcekler aracılığı ile döllenmesini sağlayan o farklı ve
ustalıklı düzenlere hayran kalırız.''
-''Lobelia fulgens’te
çiçeğin tepeciği çiçektozlarını almaya hazır olmadan önce, her çiçekte sayısız
çiçektozunu başçıklardan uzaklaştıran gerçekten güzel ve ustalıklı bir düzen
vardır.''
-''Her doğa bilgini, bu
yaratıkların o gerçekten şaşırtıcı ve güzel oluşumlarına hayran kalmıştır.''
[Kaynak:Charles
Darwin/Türlerin kökeni kitabından alınmıştır.]
''Evrim sürecinin yarattığı harikalar hakkında uygar atalarımızın en ufak
fikri yoktu. DNA kopyalama düzeneği, temelinde inanılmaz basit ve mükemmel
olmakla birlikte evrim ile müthiş bir karmaşıklık ve doğruluğa erişmiştir. Bunu
okuyup olağanüstülüğünü hissedemeyenin ruhu çok donuk olsa gerek!''
[Kaynak: Francis Crick/Şaşırtan Varsayım]
[(Michael Denton,Evolution:A Theory in Crisis. London: Burnett Books,1985,s.242.)]
''Göz gibi bir organı iyileştirmek için aynı anda on farklı şekilde iyileştirilmesi gerektiğini varsaymak muhtemelen abartı olmaz. Ve herhangi bir karmaşık organın herhangi bir şekilde üretilip mükemmele getirilmesinin olası olmaması, bir masaya rastgele harfler atarak bir şiir veya matematiksel bir gösteri üretme ile aynı tür ve derecede olasılıksızlıktır.''
- Joseph E. Murray (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Cerrah)
[Belfast Doğa Tarihi Topluluğu'nun açılış konuşması 'Belfast Northern Whig'de verildiği gibi (19 Kasım 1866)]
''Her sinir hücresi, sinaps adı verilen altı bölgede diğer sinir hücrelerinden bağlantılar alır. Ancak burada şaşırtıcı bir gerçek var - kortikal tabakada yaklaşık bir milyon milyar bağlantı var. Onları sayacak olsaydınız, saniyede bir bağlantı (veya sinaps), başladıktan sonra otuz iki milyon yıl kadar saymayı bitirirsiniz. Bu olağanüstü yapıdaki bağlantıların sayısı hakkında bir fikir edinmenin bir başka yolu, beyninizin büyük bir kibrit kafasının değerinin yaklaşık bir milyar bağlantı içerdiğini düşünmektir. Sadece sayma bağlantılarından bahsettiğime dikkat edin. Bağlantıların nasıl çeşitli şekillerde birleştirilebileceğini düşünürsek, sayı hiperastronomik olacaktır - on ve ardından milyonlarca sıfır gelir. (Bilinen tüm evrende yaklaşık on ve ardından seksen sıfır değerinde pozitif yüklü parçacık var!)''
- Gerald Maurice Edelman (Nobel Tıp Ödüllü Amerikalı Biyolog)
[Bright and Brilliant Fire, On the Matters of the Mind (1992), 17]
Körelmiş organın olması bize ALLAH’ın iradesini gösterir.Bizim varlığımızın tesadüf değil ayarlama olduğunu gösterir.’’ 5.14- 1.İDDİA: ''Celal Şengör'ü tanık göstererek bir balığın milyonlarca yumurta üretmesinin ve de içinden birkaçının yaşamasının tesadüf olduğunu ve de düzensizlik olduğunu'' söylüyor.’’ Kısmını ve de cevaplarımızı hatırlayın.Milyarlarca yumurtadan azının yaşaması tesadüf ve kusur olmadığı gibi körelmiş organ olması da tesadüf ve kusur değildir.Elbetteki kusursuz bir düzen, ALLAH’ın iradesinin ve de kudretinin göstergesidir. Bir organın körelmesi de ALLAH’ın kusursuz düzeni içindedir ve bu iş için de her iş için gerektiği gibi ilim,irade,kudret ve hayat gerektirir. Körelmiş organ var bunu bilinçli bir zat yapamaz demek hastalıklar var o yüzden Tanrı yok demek kadar saçmalıktır. Ki her felsefeci bilir ki ‘’kötülük problemi’’ nin tanrının varlığı yokluğu ile alakası yoktur ve kainattaki her iş düzen iledir , hassas ayar iledir. Ve her iş için ilim, irade , hayat ve de kudret gerektirir. Bu yüzden hastalık var hastalıkları yapan bir bilinç olamaz demek hem bilimsel hem mantıksal bir hata olacaktır. Çünkü hastalıklar hem bizim bilim yapmamızı hem de kainatı daha iyi anlamamızı sağlar. ‘’1.6-KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE DE BİLİM İLİŞKİSİ’’ kısmını hatırlayın.Ve hastalıklar da dahil olmak üzere kainattaki her bir zerre düzen içindedir hepsi kurallar içindedir, ve biz her şey üzerine bilim yapabiliyoruz. Bu yüzden kainattaki her bir zerre için ilim, irade, kudret ve de hayat gerekir, bu aklın ve de mantığın gereğidir! Körelmiş organlar ile ALLAH bize şunu öğretiyor; ‘’Dileseydim her organı köreltirdim,siz de olmazdınız ama size hayat verdim ve de köreltmedim!’’ körelmiş organların olması ALLAH’ın iradesi ve kudretini gösterir.Bir milyon kişi içinizde siz olmakla birlikte bir yere topluyorlar sonra keskin nişancılar tarafından size ateş ediliyor, siz hariç herkes ölüyor. Şimdi siz vay be ne tesadüf ben ölmedim mi dersiniz yoksa bunun bir ayarlama, düzenleme, planlama olduğunu mu düşünürsünüz? Elbette böyle bir şeyin asla tesadüf olmadığını düşünürsünüz. Eğer hepsini köreltseydi zaten yaşatmasından söz edemezdik ki biz olmazdık eğer hiçbir organı köreltmeseydi bunda bir sıradışılık olmazdı durağanlık, zorunluluk hissedilirdi ki ALLAH bize bu şekilde hep iradesini gösterdiği halde bile insanlar hala daha bunlar olmak zorunda derken hiçbir organı köreltmeseydi bu sefer yaşamasının elbette tesadüf olduğunu söylerlerdi. Şöyle ki bir milyon kişinin bir milyonu da yaşasaydı sizin yaşamanız da size gayet olağan, sıradan gelecekti! ALLAH bu muhteşem olay ile bizlere iradesini ve de bu olayın tesadüf değil kendi iradesi, planlaması ve de düzenlemesi sonucu olduğunu aklını kullananlar için gösteriyor. Felsefe bilirseniz böyle muhteşem bir düzenin ve de hassas ayarın elbette tesadüf olamayacağını bilirsiniz ki bu gerçek apaçıktır.
Miller-Urey Deneyi (Urey-Miller Deneyi de denir) kimyasal evrimin oluşumunu denemek üzere, dünyanın ilk zamanlarında varolduğu koşulların benzetim yöntemiyle oluşturulduğu bir deneydi. Bu deney, özellikle Aleksandr Ivanovich Oparin ve J.B.S. Haldane'in, ilkel dünya üzerindeki koşullarda varolan inorganik öncüllerinin kimyasal tepkimeler yoluyla organik bileşikleri sentezlediği hipotezini sınamak içindi. Abiyogenez konusunda klasik bir deney olduğu kabul edilen bu deney, 1953 yılında Stanley Lloyd Miller ve Harold Urey tarafından Chicago Üniversitesi'nde yapılmıştı.
Miller- Urey deneyinde dünyanın ilk koşullarına uydurulmaya çalışarak, ilk zamanki koşullarda nasıl organik bileşiklerin ortaya çıktığını araştırıyor. Bunu araştırırken milyarlarca yıl öncesini bugünden belli zamanda belli mekanda belli atomlarla yaptığı çalışma üzerinden o zamana benzeterek genelleme yani tümevarım yapıyor ki tüm evrim bu şekilde açıklanıyor. Tüm doğa bilimleri ; fizik, kimya, astronomi, biyoloji hangi dalda olursa olsun hepsi evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız kuralların, yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılır. Tüme varım bilimin en temel ve de zorunlu ilkesidir. Tüme varıma mantıksız demek mantığı inkar etmektir!
İşin en komik yanı daha kendilerinin bırakın sınırlı şekilde olmasını evrene dayatılacak herhangi elle tutulur bir argümanlarının bile olmamasıdır. Ki küçük bir yerde düzensizlik , yasasızlık görseler evrenin tamamına yamayacaklarından emin olun ki zaten daha bütün çalışmalarımız bütün evren bilimin aklın mantığın tamamı evrende kusursuz bir düzenin olduğunu ayan beyan gösterirken ellerinde hiçbir delil argüman olmadan evrenin tamamı için düzensiz demeleri kendileri ile nasıl çeliştiklerini gösteriyor.
Bu iddia ile şunu da kastetmiş olabilirler, ''Belki bilmediğimiz yerlerde düzensizlik vardır.'' bunu söylemeleri bile ne kadar çaresiz olduklarını gösteriyor. Var olanı bırakıp artık işi ihtimallere çıkarım yapılamayacak yerlere çekiyorlar . Akıllı bir insanın yapacağı zaten bildikleri üzerinden konuşmaktır. Ki daha insanlara bildikleri üzerinden çıkarım yaptırmayıp da bilmedikleri üzerinden konuşmak mantık hatası olacaktır. Ama elbette ki biz akıllarda soru işareti kalmaması için bu iddiaya da değineceğiz.Öncelikle bilimin ''Yanlışlanabilirlik'' ilkesine bakalım;
Yanlışlanabilirlik
Bir önerme, hipotez, ya da teori; özünde yanlış olduğunun kanıtlanabilme ihtimali varsa; yanlışlanabilirdir. Bir yargıyı geçersiz kılacak herhangi bir gözlem yapmak, ya da argüman sunmak mümkünse bu yargı yanlışlanabilirdir. Bu anlamda, yanlışlamak ile geçersiz kılmak eş anlamlıdır. Bilimsel bir önerme yanlışlanabilme özelliği barındırır.
Bilim felsefesinin klasik görüşü, "Tüm kuğular beyazdır" gibi hipotezleri kanıtlamak ya da gözlemsel verilerden tümevarmaktır. Tümevarım birtakım birbirinden ayrı durumdan tek bir genel sonuç çıkarılması olduğundan bu tümdengelimsel mantığa göre kabul edilemezdir. Eğer beyaz olmayan bir kuğu bile bulunsa, tümdengelimsel mantığa göre "Tüm kuğular beyazdır." yargısının yanlışlığı kanıtlanır. Yanlışlamacılık, bu sebeple hipotezleri kanıtlamaya çalışmak yerine sorgulamaya, yanlışlamaya çalışır.
Basite indirgemek gerekirse ''Tüm kuğular beyazdır'' önermesini doğrulamak için tüm beyaz kuğuları saymanıza gerek yok zaten bir tane siyah kuğu bu önermeyi geçersi kılacaktır. Bilmediğimiz yerlerde ya beyaz kuğu yoksa demek yerine siyah kuğu bulmaya çalışın, siyah kuğu gösterin. Bilim evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasaların olduğu ve de uyulduğu önkabulü ile yapılırken ve de tüm çalışmalarımız her şey bu gerçeği gösterirken bu gerçeği doğru kabul etmemek için zerre sebep yok, yasaların olmadığı uyulmadığı zerre bir yer yok yani tüm kuğuların beyaz olduğunu düşünmememiz için siyah kuğu yok!
Bu hakikatin tekrar tekrar anlaşılması ve de bir daha manipüle edilmemesi için bu hakikati daha önce alıntıladığımız gibi tekrardan Ateist Teorik Fizikçi Brian Randolph Greene'den dinleyelim;
''Fizik yasalarının moda kadar kısa ömürlü olduğu, yıldan yıla, haftadan haftaya hatta andan ana değiştiği bir evren düşünün. Böyle bir dünyada, fizik yasalarındaki bu değişikliklerin temel hayat süreçlerini kesintiye uğratmayacağını varsaymak koşuluyla, en hafif tabirle tek bir anınız bile sıkıcı olmayacaktır. Rasgele değişiklikler, hem sizin hem de başkalarının geçmiş deneyimlerini gelecekteki sonuçlara dair tahminlerde bulunmak üzere kullanmasını engelleyeceği için en basit eylemler bile bir macera olacaktır.
Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.
Fizik yasalarının, yerel kültürler kadar sınırlı ve çeşitli olduğu bir evren düşünelim şimdi de; biryerden diğerine geçildiğinde öngörülemez biçimde değiştiklerini, dışarıdan gelen uyum göstermeleri yönündeki etkilere cüretkârca direndiklerini. Gulliver'in seyahatlerinde olduğu gibi, eğer öyle bir dünyada seyahat ederseniz inanılmaz ölçüde zengin, bir dizi öngörülemez deneyime maruz kalırsınız. Fakat bir fizikçinin bakış açısından, bu da başka bir kâbustur. Örneğin bir ülkede -hatta bir eyalette- geçerli olan yasaların, başka bir ülkede geçerli olmayabileceği gerçeğiyle yaşamak bile zordur. Eğer doğa yasaları o kadar çeşitli olsaydı, işlerin nasıl olacağını bir düşünün. Öyle bir dünyada, bir yerde gerçekleştirilen deneylerin, başka bir yerde geçerli olan fizik yasalarıyla hiçbir ilgisi olmazdı. Fizikçiler, farklı yerlerde geçerli olan doğa yasalarını öğrenmek için aynı deneyleri farklı yerlerde tekrar tekrar yapmak zorunda kalırdı. Şükürler olsun ki, bildiğimiz her şey fizik yasalarının heryerde aynı olduğuna işaret ediyor. Dünyanın her yerinde yapılan deneyler aynı temel fiziksel açıklamalar kümesinde birleşir. Dahası, tek ve değişmez bir fiziksel ilkeler kümesini kullanarak kozmosun çok uzak bölgelerine dair pek çok astrofiziksel gözlemi açıklayabilmemiz de, aynı yasaların her yerde geçerli olduğunu düşünmemize yol açıyor. Evrenin öbür ucuna hiç gitmediğimiz için, başka yerlerde tamamen yeni bir fiziğin geçerli olması ihtimalini tartışmasız bir kenara bırakamayız, fakat her şey bunun tersine işaret ediyor.''
[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204]
Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?
[Kaynak:Carl Sagan/Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı]
''Fizik ve biyoloji öğrencisi olarak şu cümleyi okumak,yazmak bile utanç verici.Böyle bir cümleyi söylemek için oldukça cahil cesareti gerekir ki bu arakdaş da dunning-kruger sendromu oldukça fazla. Herhangi bir fen dersi almadığı, bilim felsefesi nedir bilmediği için yaptığa gaflara şaşmamalı.Bu iddianın cevabı ''1.7-BİLİMİN TEMEL VARSAYIMLARINDAN DÜZEN VE DE ÜNİFORMİTARYANİZM'' var biz tekrardan buradaya değinelim ki bazılarının kafasına iyice yerleşsin.
Doğal dünyada işleyen olaylarda tutarlılık,düzen vardır. Başka bir deyişle, ilgili durumlarda aynı nedenler devreye girer ve bu nedenler öngörülebilirdir . Örneğin, bilim, düşen bir top üzerinde iş başında olan yerçekimi kuvvetlerinin, düşen diğer nesneler üzerinde çalışanlarla ilgili olduğunu varsayar. Ayrıca, yerçekiminin işleyişinin an be an değişmediği ve nesneden nesneye tahmin edilemeyen şekillerde değişmediği varsayılır. Dolayısıyla bugün düşen topları inceleyerek her yerde her zaman deney yapmaya gerek kalmadan yerçekimi hakkında öğrendiklerimiz, örneğin modern uydu yörüngelerini, uzak geçmişte ayın oluşumunu ve gelecekte gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini anlamak için de kullanılabilir. ne zaman ve nerede olursa olsun düzen ve tutarlılık iş başındadır.Bu varsayım bilimin en temel varsayımıdır ve bizim bugün bilim yapabiliyor olmamızın en büyük sebebidir.Bu varsayım önemlidir ve günümüz biliminde tartışmalı değildir. Aslında, her gün dünyayla ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuzun temelini oluştururlar.
Tekdüzelik Doktrini veya Tekdüzen İlkesi olarak da bilinen Tekdüzencilik, günümüz bilimsel gözlemlerimizde işleyen aynı doğal yasaların ve süreçlerin geçmişte evrende her zaman işlediği ve her yerde uygulandığı varsayımıdır.Tekdüzelik veya değişmezlik ilkesi , deney ve gözleme dayalı bilim dallarının tamamında ; nedensellik , sebep sonuç ilişkisi ve fizik kanunları gibi temel ilkelerin, zaman ve mekanla değişmediğini kabul eden , ancak kendisinin bilimsel metotlarla doğrulanması imkânı olmayan önermedir. Tek düzelik ve değişmezlik ilkesinin kendisinin bilimsel yöntemlerle doğrulanması mümkün olmasa da , tüm bilim dallarında vazgeçilmez bir ilk kabül , aksiyom dur.
Tekdüze , jeolojide , Dünya'nın jeolojik süreçlerinin geçmişte şimdiki gibi aynı şekilde ve esasen aynı yoğunlukta hareket ettiğini ve bu tür bir tekdüzeliğin tüm jeolojik değişimleri hesaba katmak için yeterli olduğunu öne süren doktrin . Bu ilke jeolojik düşünme için temeldir ve jeoloji biliminin tüm gelişiminin temelini oluşturur.
[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cniformitaryanizm
[2].https://www.britannica.com/science/uniformitarianism
[3]http://abyss.uoregon.edu/~js/glossary/uniformitarianism.html
[4]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html
''Fiziğin bireysel yasalarını nasıl keşfederiz ve doğaları nedir? Öncelikle, herhangi bir fiziksel yasanın var olduğunu veya şimdiye kadar var olmuşsa, gelecekte de benzer bir şekilde var olmaya devam edeceklerini varsayma hakkımız olmadığı belirtilmelidir. Doğanın güzel bir günde, hepimizi şaşırtacak beklenmedik bir olayın meydana gelmesine neden olması tamamen düşünülebilir; ve eğer bu olursa, herhangi bir itirazda bulunma gücümüz yok, sonuç bu olsa bile, çabalarımıza rağmen, ortaya çıkan karışıklığa düzen getirmekte başarısız olmalıyız. Böyle bir durumda bilime açık olan tek yol kendini iflas etmiş ilan etmektir. Bu nedenle bilim, Doğa'nın her yerinde genel bir yasanın hakim olduğu genel varsayımıyla başlamaya mecburdur.''
[Kaynak:Richard Dawkins/Gen Bencildir kitabından alınmıştır.]
Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.
[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti kitabından alınmıştır.]''
Bilime gönül vermiş biri olarak ALLAH'ın da bize emrettiği gibi aklımızı kullanabildiğimiz, üzerine düşünebildiğimiz, tefekkür edebildiğimiz bize ALLAH'ı tanıtan, bilim ve felsefe yapmamızı sağlayan her şey kusursuzdur, mükemmeldir! Evrende genel-geçer zaman-mekan bağımsız yasalar vardır ve de bu yasalara zaman-mekan bağımsız uyulur ve de bilim , evrende zaman-mekan bağımsız genel-geçer yasaların olduğu ve de uyulduğu ön kabulü ile evrendeki kusursuz düzen üzerine yapılır. Biz evrendeki kusursuz düzen ile bilim yaparız ve bu ALLAH'ın bize hediyesidir!
3-DÜZEN HAKKINDA KONUŞMAK DİNSİZLER İÇİN NEDEN ÇELİŞKİLİDİR?
Pek çok çelişki var ama biz burada en önemlilerine değinelim. Aslında bu çelişkiler çok çok uzun konuşulması gereken konular ki elbette konuşacağız ama bu yazımda olabildiğince özetlemeye çalışacağım.
3.1-MUCİZE VE DÜZEN
Dinsizlerin en çok düştükleri çelişkidir.Hem mucizeleri kabul etmezler hem de düzen yok derler ki bu iki olayın bir arada olması mantıken imkansız.Öncelikle Mucize nedir?Ona bakalım.Mucize VAR OLAN DÜZENİN DIŞINDA gerçekleşen olaylar demektir.Yani mucizeden bahsedebilmeniz için düzeni kabul ediyor olmanız gerekir ki çünkü tanım itibari ile dışına çıkılacak bir düzen olsun eğer ki düzeni kabul etmiyorsanız zaten dışına çıkılabilecek herhangi bir düzen yoktur o zaman bu olay sıradışı,mucize bir olay değildir.Ama hep görürsünüz ki dinsizleri dini hep mucizeden vururlar, nasıl asa yılana dönüşsün,deniz ikiye yarılsın,ateş insanı yakmasın,kuşlar ölüp dirilsin,insanlar dirilsin,balık karnında yaşansın vesaire.Öncelikle bu olaylar çok afaki değildir bi tabi açıklaması vardır ama bu konuyu başka bir yazıya bırakıyorum ve de asıl konuya gelip bu olaylara İMKANSIZ gözüyle bakanlara şu soruyu sormak lazım.Neden imkansız?Neden asa yılana dönüşmesin?Neden deniz yarılmasın ve diğer her mucize için aynı soru Neden?Hiçbir dinsiz bu mucizelere inanmaz değil mi?Peki neden?Hiçbir kimse bu soru sonucunda size yasa,kural,düzen vesaire bundan dolayı diye bir argüman getiremez çünkü bunlar yoktur ki zaten onlara göre.Ki dinszilerin mucizeleri inkar etmelerinin altındaki sebep düzene olan mutlak inançlarıdır ama itiraf edemezler.Mucizeyi inkar edenler için ve de aynı zamanda düzeni inkar edenler için mucizenin gerçeklememesi için hiçbir neden yoktur bi tabi gerçekleşir.Bu konuda dinsizler ya ikisine aynı anda inanmalı ki bunda bir çelişki yok zaten mucizeden bahsedebilmek için düzeni kabul etmek gerekir ya da ikisinden birini seçmek zorundalar.Aksi halde hep çelişkiye düşeceklerdir.
3.2-TEKNOLOJİ VE DÜZEN
Teknoloji kullanan hatta buna tapan insanların düzeni kabul etmemesi ne kadar trajikomik değil mi?Ha bir de teknoloji yapabilmemiz düzeni sağlar,düzeni gösterir,düzen sayesinde teknoloji yaparız dediğimiz zaman sanki küfretmişiz gibi tepki vermeleri daha da ironik değil mi?Elbette düzen olmadan asla teknolojiden söz edilemez bunu akıllı bir insanın tartışması bile hem akla hem bilime hem de teknolojiye hakarettir.Ama biz şimdi onların kurallarına göre oynayacağız.Ve de hem düzeni kabul etmeyip hem de teknolojiden bahsedeceğiz.Artık nasıl olacaksa....Eğer düzen yoksa şuan bu yazının size doğru ulaşıp ulaşmadığından emin olamam,teknolojiye dayaı her ölçümüm gözlemim hatalarla dolu olur çünkü bana güvenebileceğin için varlığını kabul ettiğin bir süreç yok.Şu anda doğru tuşaların yani harflerin size geldiğini bilemeyiz.Çümkü bell tuşalara bastığım zaman elektronalrın ayarlanmış olan bu yazılıma yani kuralara uyması için hiçbir sebep yok.Ya da telefonla konuşmak karşımdaki kişi ile konuşurken doğru sinyali aldığımı düşünmem için bir sebep yok,belki de yıllardır teelfonda farklı kişilerle konuşuyorum.Belki de siz şuan benim yani Onur'un yazılarını değil de başkasının yazılarını okuyorsunuz ya da bir arada pek çok insanın yazısını okuyorsunuz bilemeyiz çünkü benim yazdığım direk size gelmesi için bir sebep,düzen yok.Böyle bir düşünceye sahipseniz teknolojiye dayalı her açıklamamız her ölçümümüz,her deneyimiz,her şeyimiz çöker.Bu yüzden teknoloji ve düzen asla birbirinden bağımsız olamaz.
3.3-ZAMANSAL VE MEKANSAL DÜZEN
Bu da çok önemli bir konu hem de çok çok önemli.Bu konu da anlatmakla bitmez ama özetlemeye çalışalım.Eğer evrendeki düzene ve de bunun evrenselliğine yani zaman bağımsız ve de mekan bağımsız geçerli ve de doğru olduğunu kabul etmiyorsanız zaman bağımsız ve de mekan bağımsız hiçbir iddia ortaya atamazsınız.Örneğin cansızdan canlıya geçişin hangi süreçle olduğunu açıklamaya çalışan Abiyogenez.Bu olaydan asla bahsedemezsiniz çünkü olay milyar yıl önce gerçekleşmiş ki gerçekleşmiş mi onu da bilemeyiz şuanda bu olguyu tartışırken bile geçmişe dair yapabildiğimiz açıklamaları zaman bağımsız ve de mekan bağımsız düzeni kabul etmem üzere ele aldım.Şuandaki yaptığım araştırmam bile meçhulken çünkü şuan düzen karşıtı olarak bakıyoruz hadi avans olarak şuanı kabul ettim bunu milyar yıl öncesi ile nasıl bağdaştıracaksınız?Yapacağınız hiçbir açıklamanın bir ehemmiyeti yok çünkü o zamanda hangi kurallar var bunlara ne kadar uyuluyor vs. bilmiyorsunuz çünkü zaman bağımsız ve de mekan bağımsız düzeni kabul etmiyorsunuz.Big Bang hakkında bekleyin bilim bunu da açıklayacak diyenlere kötü bir haberim var eğer düzeni kabul etmiyorsanız hiçbir açıklama yapmayacak.Çünkü düzen yok ve de ne teknolojinin doğru çalıştığı ne de o zaman ve kuralları bilemeyiz ve bizim için bu artık muhal bir durum.Evrim hakkında hiç konuşamasınız çünkü temeli hep geçmişe dayanıyor ve de yasaların varlığına ve de uygulanmasına yani zaman bağımsız mekan bağımsız düzen sayesinde inşa ediliyor.Zaten hiçbir çelişkisi yok ve de olmayacakda en azından İslam için , evrimi ideolojik saplantısı yüzünden dinlere karşı zanneden kişinin de elinde koz kalmayacak çünkü evrim artık bir muhal.Evrim elbette kabul edilmeli ama evrimi kabul etmeyen birine ,zaman bağımsız ve de mekan bağımsız bir düzeni kabul etmiyorsanız ona bunu dayatamazsınız çünkü size diyeceği şey nereden bilelim?Siz de artık geçmişe dayanan bulgularınızı,fosillerinizi,yasalarınızı vs. ortaya ataamzsınız çünkü oldupuna ve de uygulandığına dair herhangi bir doğruluk yok.Sadece öncesi ya da sonrası mı peki şuan?Şuanda bırakın kaç milyar ışık yılı uzaktaki galaksiyi daha güneş sistemimiz hakkında yorum yapabilir miyiz,bilim yapabilir miyiz?Elbette asla yapamayız çünkü orada yasa var mı uygulanıyor mu bilmiyoruz.Meçhul.İşte bu çelişkiye de düşmemek için kesinlikle zaman ve mekan bağımsız düzen kabul edilmelidir.
3.4-KUR'AN'DAKİ BİLİMSEL HATALAR(!) VE DÜZEN
Çelişkilerin en sevdiğim kısmına geldi sıra.Bizim bilimsel mucize dediğimiz karşı tarafınsa sürekli bilimsel hata dediği ayetler,olgular.ALLAH'a hamd olsun bu zamana kadar ne kadar hata var denilen ayet varsa hepsi bilimsel mucize çıkmıştır ve de çıkacaktır da.Öncelikle bu çelişkiye örnek vermemiz lazım lakin Kur'an'da bilimsel bir hata olmadığı için varmış gibi yapacağız.Bu konuda Zariyat 47'yi ele alalım ve de evrenin genişlemesini konuşalım.Diyelim ki evrenin genişlemesi kanıtlanmamış olsun{1000 yıl öncesindeki tefsirde(Bknz.Zemahşeri,İbni Kesir,Taberi) bile genişlemek diye çevrildiğini görünce artık kanıtlanmış,gözlemlenmiş bu olaya da hipotez , aslında genişlemiyor demeleri de ideolojik saplantının bir göstergesi.Lemaitre,Hubble ve Einstein'na da saygı yok!}evren genişlemiyor olsun ve de düzen karşıtı gelip desin ki bilimsel hata var.Öncelikle sorulması gereken soru evrenin genişlemediğini nereden çıkardın,ne ile çıkardın? Bunun için ilk önce teleskopa yani teknolojiye ihtiyacın var peki teleskopla neden doğru gözlem yapasın ki gözleminin doğru kabul edilmesi için gereken sebep ne?Ayrıca evrenden bahsediyoruz, bizim yasalarımız bile yokken ve de bunlara uyulmuyorken ve de hadi dünya için kabul ettik evren için zaman ve mekan bağımsız var olan bir düzen mi var ki evren hakkındaki gözlemelrimizi doğru alalım?Ya da her şeyi geçtik her oyunu düzen karşıtlarının kurallarına göre oynadık ve de dedik ki genişlememesi için sebep ne? Tıpkı 6.1'deki mucize meselesi gibi neden olmasın?Eğer size bu soruya cevap olarak çünkü gözlem derseler akla gelecek 2 soru olacak 1)Gözlemlerin değişmemesi için sebep nedir?Bugün impuls iletimi dentritten aksona giderken yarın aksondan dentrite olmaması için sebep ne?Miyelin kılıflı daha hızlı iletirken miyelin kılıflı daha yavaş iletmemesinin sebebi ne?Neden akson çapı artıkça artması gereken iletim hızı azalmasın?Yani bu gözlem neden zamana göre değişmesin? 2)Bu gözlem neden mekana göre değişmesin?Bir yerde miyelin kılıfı hızı arttırsın diğer yerde arttırmasın?Akson çapı iletim hızını bir yerde artırıp diğer yerde neden azaltmasın? Kur'an'da bilimsel hata yoktur ve de olmayacaktır ama size birisi düzeni kabul etmediği halde bilimsel hatadan bahsederse hata zannettiğin hata olmadığını göstermeden önce ona şunu deyin, 1)Başka zaman göre neden olmasın? 2)Başka mekana göre neden olmasın? Şüphesiz zaman bağımsız mekan bağımsız bir düzeni kabul etmedikçe diğer her şeyde olduğu gibi bilimsel hatada da konuşmak imkansızdır ve de çelişkidir.
Zâriyât Suresi 8. Ayet Meali:Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.
Şüphesiz ki ALLAH her zamanki gibi doğru söyledi...
YAZAR: Onur Kenan AYDOĞDU