Resûlullah (s.a.) Allah Rızâsından Başka Bir Şey Va‘d Etmedi - Kâdî Abdülcebbâr
[14] Birisi şöyle diyebilir: “O, onlara ganimetleri mubah kılmamış mıydı? O hâlde niçin bu sebeple ona icâbet etmiş olmalarını inkâr ediyorsunuz?”
[15] Ona şöyle cevap verilir: “Akleden ve düşünen bir kişi böyle bir soru sormaz. Çünkü bu kavim, onun doğruluğuna ve nübüvvetine inanmışlardı. Onların icâbet etmeleri bu yüzdendi. Çünkü Allah’a yakın olmak, bunlara razı olmaktan geçiyordu. Bundan başkasını iddia eden kimse, ya bilineni inkâr etmektedir ya da haberleri işitmemiştir. Zira onlar, ona mallarını infâk etmek, kanlarını akıtmak, ona itaat etmek ve rızâsını kazanmak uğruna babaları ve oğullarıyla savaşmak üzere icâbet ettiler. Tefekkür eden ve düşünen akıllı bir kişinin, onların dünyayı talep ederek, rahat ve huzuru arzu ederek ona icâbet ettiklerini söylemesi nasıl mümkün olur? Halbuki durum bunun aksinedir.”
[16] Eğer onun yanında sırf baskın malları ve ganimetler olsaydı, mutlaka ona şöyle derlerdi: “Bizim, baskın malları ve ganimetler konusunda sana ihtiyacımız yoktur! Biz, onu senden daha iyi biliyoruz. Zira sanatımız ve âdetimizdir. Sana tâbi olmaya davet ettiğin şey nedir? Yanında ne var? Baskın malları ve ganimetler konusunda sana tâbi olmamızın sebebi nedir? Mallarını çoğaltman, hazinelerini, atlarının meralarını ve hayvanlarının ahırlarını artırman için mi? Yoksa silah depolarını mı doldurmak istiyorsun? Birisi çıkıp bizi, babalarımızı küfürle itham etmekle, dalâlette olduklarına şahitlik etmekle, onların şereflerini düşürmekle, tercihlerini kötülemekle, milletlere ve zorba krallara düşmanlık yapmakla, babalarımız, oğullarımız ve kardeşlerimiz olsa bile, sana muhalefet edip düşmanlık eden herkesle savaşmakla, vatanlarımızdan ve eşlerimizden ayrılmakla, içki içmek, ipek giymek gibi zevklerimizden ve âdetimiz olduğu üzere bize söven veya babalarımızı ayıplayan kimseyi öldürerek hıncımızı almaktan vazgeçmekle sorumlu tutacak, sonunda biz hiçbir şey kazanmayacağız. Biz, kendi gücümüzle kazandığımız ve canımızı tehlikeye atarak elde ettiğimiz ganimetleri sana teslim edeceğiz; sen de bize o malın bir kısmını vereceksin, öyle mi?” Bunu, en ahmak ve aptal kimseler bile tercih etmez. O hâlde bu, Resûlullah’a icâbet eden muhâcirler ve ensâr hakkında nasıl düşünülebilir. Zira Resûlullah, onlar sayesinde izzet ve kuvvete kavuştu. Onlar, onun koyduğu bu şartlara sabrettiler.
[17] Eğer o bir nebî olmasaydı, onun ganimet elde edip etmeyeceğini ve onun va‘dettiği şeylerden herhangi birinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilemezlerdi. Böylece hasmımızın zannettiği gibi, ona tâbi olmayacaklardı. Şayet bu, zımmîler ve zındık gruplar içinde olsaydı, müslüman olduklarını iddia eden bir kavme bulaşmamış olsaydı, bunu zikretmezdik. Çünkü bu, bu gibi hususlarda düşünmeyen ve zâhire aldanan müslümanların ayaklarını kaydıran bir şeydir. (Kadı Abdülcebbar, Tesbitû Delailü'n-Nübüvve,s.54-56)