Bilgi - Ahmet Cevizci

 




  Bilgi konusundaki tanımlar, yani bilginin özü ya da neliğiyle ilgili tanımlar, esas itibarıyla iki ana başlık altında toplanır. Bunlardan birinci grup tanımlar bilgiyi tanımlarken, temele bilenin entelektüel edimini veya zihin halini ya da ürünü alırlar; başka bir deyişle, bu kategori içinde yer alan bilgi tanımları için, esas olan öznenin zihinsel durumu ve söz konusu zihin halinin belirlediği veya vücut verdiği entelektüel üründür. İkinci grup tanımlar ise, bilgiyi daha ziyade yöneldiği obje türüyle, yani konusu veya nesnesiyle tanımlar.

Üç Unsurlu ya da Koşullu Bilgi Anlayışı: Birinci öbekte yer alan standart bilgi tanımı, Platon'un Theaetetos adlı diyalogundan gelen "gerekçelendirilmiş doğru inanç" olarak bilgi tanımı, ya da aynı anlama gelmek üzere, bilgiyi hem (i) gerekçelendirilmiş veya haklılandırılmış ve hem de (ii) doğru olan (iii) inanç diye tanımlayan meşhur üç öğeli yanıt ya da görüştür. Buna göre, bilginin inanç, doğruluk ve gerekçelendirme gibi üç koşulu vardır; başka bir deyişle, bilgi haklılandırdığımız, doğruluğu lehinde birtakım gerekçelere veya "güvence"ye sahip olduğumuz inanç ya da iddiaları gerekli kılar.

Entelektüel Gelişme Süreci Olarak Bilgi Anlayışı: Bu üç koşullu bilgi anlayışıyla aynı kapsam içinde değerlendirilebilecek bir diğer bilgi anlayışı, bilgiyi hem bilincin gelişme süreci ve hem de söz konusu sürecin incelenmesi olarak tanımlayan bilgi anlayışıdır. Bu gelişmeci bilgi anlayışının en seçkin örneğini bize Hegel 'in bilgi anlayışı temin eder. Gerçekten de Hegel Tinin Fenomenolojisi adlı eserinin hemen giriş paragraflarında, epistemolojinin konusunu bilincin belirli bir durumdan daha yüksek bilinç durumlarına ilerleyişinin incelenmesi olarak ifade eder. Böyle bir bilgi anlayışının çıkış noktası bilginin tarihsel boyutu olup, buradaki ana problem, "kısmi ve sınırlı bir tarihsel perspektiften mutlak bilgiye olan geçişin nasıl gerçekleştirilebileceği" problemidir. Gerçekten de, Hegel'e göre, tek bir kavram, bu en yüksek kavram bile olsa, bütün bir gerçekliği göstermez. Kavramların yalnızca kısmi doğruları ifade ettiğini, bilginin bütün bir kavramlar sisteminden meydana geldiğini öne süren Hegel açısından hakikat ve bilgi, tıpkı rasyonel gerçekliğin kendisi gibi, canlı bir mantıksal süreçtir. Buna göre, bir düşünce zorunlu olarak başka bir düşünceden çıkar; bir d üş ünce, başka bir düşünce meydana getirmek üzere kendisiyle birleşeceği düşüncede, bir çelişkiye yol açar. Diyalektik hareketin düşüncenin mantıksal olarak kendi kendisini açımlamasından oluştuğunu iddia eden Hegel'e göre, filozofun yapması gereken şey, düşüncenin tanımlanan şekilde kendi mantıksal akışını izlemesine izin vermektir.


Bilgiyi Objesiyle Tammlayan Bilgi Anlayışı: Bilgiyi belli bir zihin hali ya da entelektüel gelişme süreciyle açıklayan bu bilgi anlayışlarının karşısında bilgiyi bu kez nesnesi ya da konusuyla tanımlayan bilgi anlayışları bulunur. Bu kapsam içinde ele alınmak durumunda olan bilgi görüşleri, bilginin inancın bittiği yerde başladığını öne süren epistemolojik öğretilerden oluşur. Buradaki standart görüş de Platon'a aittir; Platon'un bu görüşüne göre, inancın (sanı ya da doksa'nın) değişenle, yani, maddi dünya ile ilgili olduğu yerde, bilgi, tıpkı matematikte olduğu gibi, değişmez olanı konu alır. Gerçekten de Sofistlerin kuşkuculuk ve rölativizmine karşı çıkarken kesin bilginin mümkün olduğunu öne süren ve bu iddiasını kanıtlamak, yani kesin bilginin mümkün olduğunu gösterebilmek için, ezeli-ebedi ve değişmez tümeller olarak İdeların varoluşunu varsayan Platon, sadece değişmez olanın ve tümelin bilinebileceğini kabul etmişti.


Ahmet Cevizci, Felsefeye Giriş, ss.37-38