Allah'ı Bilme Yolunda, Düşünmek Akil Sahiplerine Vaciptir - Kadı Abdülcebbar
[Mutezile kelamcisi olan Kadi Abdulcebbar 1932-1025) oldukça üretken bir mütefekkirdir. Din usulu sahasındaki düşünceleri bire bir din felsefesini de ilgilendirir görunmektedir. Burada yer alan metnin basliginda da ifade edildigi uzere, dini epistemolojide aklı vazgeçilmez bir unsur olarak görmektedir.
Çevirmen, Murat Memiş, son donem kelamalar arasındadır Kadi Abdülcebbar'da Bilgi Problemi adlı bir doktora çalışması olan Memiş, halen Dokuz Eylul Universitesi, İlahiyat fakültesinde görev yapmaktadır.]
Soru: Allah Teala'yı bilme yolunda düşünmenin akıl sahiplerine gerekli olduğunu nereden çıkarıyorsunuz?
Cevap: Çünkü farklı görüsteki insanların ihtilaf ettikleri, bazılarını digerlerini tekfir ettileri ve her birinin farklı düşünen arkadaşını (hatada olmakla) korkuttugu işitildiğinde, bu görüşlerin tamamının hak olmasının doğru olmadığı bilinir. Zira bu görüşler arasında, alemin kadim oldugunu soyleyenlerin gorusu ile hadis oldugunu söyleyenlerin görüşü ve Allah'ın goruleceğini söyleyenlerin görüşü ile bunu inkar edenlerin görüşünde olduğu gibi, zıtlık vardır. Bunların tamamının batıl olması da mümkün değildir. Zira hakkın bu görüşlerden birinde olmaması, örneğin alemin ne kadim ne de hadis olduğuna inanmak da mümkün degildir Öyleyse bu görüşlerde hak olanın ve batil olanın bulunması gereklidir.
İnsana "eğer düşünmez ve hakkı bilmezsen, yalancılar arasında bulunup bulunmadığından emin olamazsın, böylece, gittiğin yolun sonsuz cehenneme ve büyük zarara çıktığı sonucuna ulaşırsın" denilip korkutulduğunda, kişinin korkması ve korktuğu şeyden sakınmasının gerekliliğini aklıyla bilmesi kaçınılmazdır. Öyleyse tefekkür edip düşünmesi lâzımdır, tıpkı ona gittiği yolda (olmadığı halde) yırtıcı bir hayvanın olduğu söylenip onun bundan korkarak araştırmaya başlaması gibi. Düşünmenin gerekliliği hakkında söylediklerimiz de böyledir. Bununla birlikte , kişi kendisi, sağlığı, kuvveti , âzâları, arzuları , haz alması gibi nimet eserleri üzerinde düşünüp bunlarla, zayıf ve hastalıklı olması arasındaki farkı kavradığında ona şöyle denir. Eğer düşünmeyip nimet veren Yaratıcıyı tanımazsan, O'nu inkara gidiyor olmadığından emin olamazsın. Halbuki Allah'a itaat, O'nu hakkıyla bildikten sonra vacib olur.
Recep Alpyağıl, Din Felsefesine Dair Okumalar - I, SS.145-146