Bilim ve Ahlak - Susan McKinnon
Steven Pinker, evrim psikolojisini eleştirenleri dünyaya pembe camlı gözlüklerle bakmakla, insanlık durumunun karanlık tarafına kör kalmakla suçlar. Bunu yapmak insan doğasının karanlık yüzünü kabul etmek olsa da, evrim psikologları birisinin bunu yapması gerektiğini, kendi işlerinin insan doğası üzerine, bunun nahoş kısımlan da dahil olmak üzere bilimin soğuk ışığını tutmak olduğunu söylerler. Sosyalbilimcilerin aksine, "insan doğasının" temel gerçeklerinin kilidini ellerinde tuttuklarını vurgularlar. Genetik çıkarların, doğal seçilimin evrimsel mantığını, insan doğasını tanımlayan doğuştan gelen psikolojik mekanizmaları anlarsak, ancak o zaman, bunların doğurduğu sonuçlarla toplumsal olarak baş edebilirmişiz. Buss, "kötü sonuçları düzeltilmek isteniyorsa eğer, insan çiftleşmesinin asap bozucu tarafıyla [kıskançlık, tecavüz, ensest, şiddet vesaire] yüzleşilmelidir," (1) der. Fakat gördüğümüz gibi, evrim psikologlarının bilimsel gerçekçiliğinin soğuk ışığı bilimsel olmayan yöntemlerle meydana getirilmiştir, insan kültürlerindeki çeşitliliğe karşı kalıtımsal bir körlükle oluşturulmuştur.
Savlarındaki cılızlığa rağmen evrim psikolojisi ilgiyi üzerine çeker, çünkü Avro-Amerikan kültürünün merkezinde bulunan sayısız inancı aynı çatı altında toplamaktadır; bu inançlar ırsi toplumsal cinsiyet farklarıyla, çifte standartla; kişisel çıkarlara, rekabete, akılcı seçime dair neo-liberal değerlerin doğallığıyla; piyasanın toplumsal ilişkileri yaratma gücüyle; en güçlünün hayatta kalmasıyla, genlerin belirleyici gücüyle; avcı erkeğin evrimsel kökeniyle; tek sesli bir hayatın karmaşıklığıyla ilgilidir. Bu popüler kültürel inançları ilgi çekici bir anlatı altında birleştirip bilim kisvesi altında saklayan evrim psikologları normalde kültüre özgü olan "gerçeklere" tek, temel, evrensel gerçek halesi kazandırmaktadır.
Belirli bir görüngünün karmaşıklığını tek, evrensel bir anahtarla açma düşüncesi fizikteki indirgemecilik anlayışı için üretken bir tarz olsa da, insanların toplumsal hayatını bu şekilde anlatmaya çalışan açıklamaların yoksulluğunu gördük. Aslında bu tür bir bilimsel indirgemecilik günümüzün toplumsal meseleleri hakkında nasıl düşüneceğimize dair bazı ciddi sorunlar doğurur, nerede kaldı ki bu meseleleri çözsün. İnsanın toplumsal yaşantısıyla ilgili sorularımızı kısıtlar, dolayısıyla bulabileceğimiz yanıtlar sınırlı olur. İnsan kültürlerindeki çeşitliliğin sistemli bir şekilde göz ardı edilmesini, aksi yöndeki bulguların hasır altı edilmesini gerektirir. Hem başka gelecek seçeneklerine hem de geçmişimizdeki çeşitliliğe karşı bizi körleştirir. Üstü örtülü biçimde buyurgan, kuralcı bir tarzı vardır, çünkü belirli kültürel tasvirleri doğallaştırır, bu tasvirleri evrensel, kaçınılmaz addeder.
Doğal seçilimin evrensel açıklayıcı gücüne nasıl başvurulduğunu, güya doğal seçilimle ortaya çıkmış psikoloji mekanizmalarının sorulabilecek sorulan, zorlama sayılabilecek yanıtlan nasıl sınırladığını düşünün. Örneğin Buss'un erkek kıskançlığıyla ilgili savını ele alalım; ne kadar akıl dışı gözükse de (hastalıklı kıskançlık dahil), aslında akılcı bir evrim adaptasyonuymuş, çünkü babalığın belirsizliğine tepki olarak ortaya çıkmış. İnsan davranışlarına dair olası açıklamaların kapsamını genetik yayılma mantığıyla, Pleistosen kökenli sabit psikoloji mekanizmalarıyla sınırlayarak daraltan Buss ile öteki evrim psikologları kıskançlığın psikolojik kökenlerine, çeşitli toplumsal biçimlerine, dinamiklerine dair merak alanların önünü kapamış oldular. Dahası bu tutum belirli soruların sorulmasını imkansız hale getirmiştir. Kadınlar kıskanır mı, neden? Neden bazı kültürlerde kadın ya da erkek kıskançlığı yoğun bir şekilde ifade edilirken başka kültürlerde kıskançlık hadiseleri pek görülmez? Ya da belirli bir kültürde neden bazı insanlar kıskanır, bazıları kıskanmaz? Kıskançlığın kökeni, işlevi hakkında evrim psikolojisinin soruları ciddi önkabuller içerdiği için, aynı zamanda kendi yanıtlarını da içerir.
İnsan kültürü ve failiyetinin doğallaştırılmasının, aynı zamanda kültürel çeşitliliğin göz ardı edilmesinin, geçmişe dair hikayeleri ve şimdiki zamanla ilgili sorulan nasıl şekillendirdiğini düşünün. Tarihi kayıtların, etnografı kayıtlarının sistemli bir şekilde bastırılması gerekir, böylece tüm dünyada erkeklerin kaynakların denetimini ele geçirdiği, evrimsel adaptasyon ortamında kadınların (erkeklerin değil) kaynakları denetleyen eşlere yönelik bir tercih oluşturduğu varsayımında ısrar edilebilir. Bulguları irdelemek farklı, daha karmaşık bir sonuç doğururdu; ayrıca açacağı yeni konular ise bu önkabullerin hükmü altında kabul edilemez niteliktedir. Tarihte, farklı kültürlerde kadınlarla erkeklerin üretime yönelik uğraşları nasıl betimlenir? Bu uğraşlar üremeyle nasıl eklemlenir? Toplumsal cinsiyetlere göre ayrılmış üretici emek ile kaynakların denetimi arasındaki olası ilişkiler nelerdir, bu ilişkiler hiyerarşi ile güç yapılarının kökenleriyle, tarihsel dönüşümleriyle nasıl bağdaşır?
İnsan kültürü ve failiyetinin doğallaştırılmasıyla farklı gelecekleri, farklı geçmişleri hayal etmenin de imkansız hale geldiğine dikkat edin. Erkeklerin kaynaklan denetlediği konusunu sürdüren Buss şu değerlendirmede bulunuyor: "Cinsiyetler arası kaynak eşitsizliğine sebep olan güçler, yani kadınların tercihleri ile erkeklerin rekabetçi stratejileri, günümüzde kaynak eşitsizliğinin devam etmesini sağlayan aynı güçlerdir."(2) Buradan çıkarılacak sonuç, söz konusu güçlerin aynı yapılan binlerce yıl boyunca ürettiği, ayrıca değişmelerinin pek kolay olmadığıdır. Böyle temel, inatçı bir "gerçekliğin" karşısında, başka ilişki yapılarının insanlarla ilgili olasılıklann kapsamında olduğunu düşlemek zordur (ya da geçmişte insan gerçekliğinin bir parçası olduklarını farketmek güçtür). Dolayısıyla, evrim psikologlarının aksi istikametteki öğütlerine rağmen, onlara göre görevleri toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini "düzeltme" sorumluluğunu almamız değildir, bunun yerine günümüzün toplumsal cinsiyet özelliklerini tarih öncesinin savanlannda yaşayan kardeşlerimizin sözüm ona özellikleriyle uyumlu hale getirmemiz gerekir, tıpkı evrimsel akrabalık terapistlerinin üzerine düşen türde bir görevdir bu. (3) Buss programı belirlemiştir: "Birbirimizin mevcut arzularını yerine getirmek kadınla erkek arasındaki uyumun kilitidir. ... Kısacası, evrimle ortaya çıkmış arzularımız cinsiyetler arası uyum gizemini çözecek malzemeyi tedarik eder."(4) Şunu söyleyen Wright aynı fikirdedir: "Doğal seçilimin ne 'istediğini,' bunu insanlar üzerinden elde etmek için nasıl 'çabaladığını' anlayan terapistler insanları mutlu etmenin sırrına erişir. "(5)
Evrim psikolojisinin indirgemeci mantığı düşünülürse, düşlenen geleceklerin düşlenen geçmişleri yansıtması, tekrarlaması kaçınılmazdır. Kısmen bu, Posnerlar'ın klonlamaya dair gelecekten çizgiler taşıyan imgelemlerinin mesajıdır. Tahminlerine göre, Pleistosende sperm bankaları olmasa bile, yeni üreme teknolojilerinin potansiyelini tiksinti duymadan keşfedebiliriz; doğal seçilimin genetik mantığının ağırlığı, klonlama konusundaki geleceğimizin, güya üreme geçmişimizi şekillendirmiş olan aynı dinamiğe göre şekillenmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Etnograflar yeni üreme teknolojilerine verilen farklı, yaratıcı tepkileri kaydetmiş olsa da, evrim psikologları klonlamanın kullanımını, uygulanmasını şekillendirecek tek bir tarih öncesi dinamiği düşleyebilir sadece. (6)
İnsan kültürü ile failiyetinin doğal seçilim tasarımlarında doğallaştınlmasının günümüzdeki küresel çatışmanın kökenini ya da çözümünü anlamayı nasıl imkansızlaştırdığını düşünün. Virginia, Charlottesville'de çıkan The Hook adlı haftalık gazete, "Neden Öldürüyorlar: Erkek Dayanışması + Din = Felaket" başlıklı bir makale yayımlamıştı. Makale sarıklı, roketatarlı "isyancı" Iraklıların fotoğraflarıyla şenlendirilmişti. Virgina Üniversitesi'nin evrim psikoloğu J. Anderson Thomson makalede, "11 Eylül dahil terörizmin ortaya çıkışını anlamak istiyorsak, evrimsel geçmişimizdeki dehşetle, erkeklere miras kalan cinai eğilimlerle, dinin kalbinde pusuya yatan şiddetle yüzleşmek zorundayız,"(7) diyordu. Bu savın evrimle ilgili kısmında adaptasyonların,
her zaman üreme başarısıyla, genleri sonraki nesillere aktarma becerisiyle uğraştığını açıklar. İnsan evrimleştikçe, yağma akınları erkeklerin üreme çağına ermiş kadınlan cezbetmesini, onları elde etmesini sağlamış, bu kadınlar için rekabet eden komşuları zayıflatmış, korku uyandırmıştır; aynca erkekleri saldırılardan korumuş, güvenli sınırlarını genişletmiştir; üstelik grup halinde saldırmak çok az tehlike barındırır. (8)
Thomson, "erkekler koalisyonu şiddetiyle" ilgili evrim savını dinsel hoşgörüsüzlükle ilgili savla nikahlayıp küresel terörizmin kökeni ve dinamikleri meselesini çözmeye çalışmıştır. Böyle bir çözümlemenin sorumsuzluğu, bizden talep ettiği cahillik canavarcadır. Irak'ta, dünyanın başka köşelerinde devam eden şiddeti anlamak için öyle görünüyor ki Hıristiyanlık, Yahudilik, Müslümanlık arasındaki ilişkilerin günümüzdeki durumu ya da geçmişi hakkında, sömürgeciliğin Ortadoğu'daki tarihi hakkında, dünyadaki mevcut güç dengesizliği, mali eşitsizlik hakkında, günümüzün küresel siyasal iktisadı ile neo-liberal kapitalizm hakkında, petrol kaynaklan, petrol piyasası hakkında, ulus devlete, modernleşmeye dair Batı düşünceleri, İslam düşünceleri hakkında, ABD'nin emperyalist tavrı hakkında ya da Amerikan şiddetinin kendine özgü geçmişi hakkında hiçbir şey bilmek gerekmiyormuş.Anlaşılan, erkeklerin genetik miraslarını aktarmak için doğuştan gelen arzularının erkek koalisyonları kurmalarını sağladığını, bu koalisyonlar da dinle bağlantılıysa "felakete" yol açtıklarını bilmek yetermiş meğer. Sahlins'in ileri sürdüğü gibi, "bir kuram hakkında yargıya varmak için hem bize sağladığı bilgilerin miktarına hem de bizden talep ettiği cahilliğin miktarına bakmak gerekir."(9)
Son olarak, evrim psikolojisinin bahsettiği "evrimleşmiş arzuların" Viktorya döneminin cinsellik hakkındaki kaidelerini, Birleşik Devletler'de mevcut siyaset sahnesini egemenliği altına alan neo-liberal iktisadın değerlerini yansıtmasının ahlakçı etkilerini düşünelim. Bu kaideleri, değerleri genlerin yapılarına, derin evrimsel geçmişin dinamiklerine aitmiş gibi doğallaştıran evrim psikologlarının fiilen yaptığı şey, bir ahlak reçetesi yazmaktır. Evrim psikologları gerçekler ile değerleri birbirinden ayırdıklarını, değerlendirmelerinin buyurgan olmadığını iddia eder. Örneğin Wright şunu ilan eder: "Kadınların cinselliklerini dizginlemelerini söylüyor gibi gözüküyorsam, bu tavsiye yüksek perdeden verilen bir buyruk değildir. Bu tavsiyenin amacı kişinin kendisine yardımcı olmasıdır, bir ahlak felsefesi öğüdü değildir." (10) "Geleneksel ahlak", doğal seçilimin mantığıyla aynı tınıları çıkarır gibidir: "Belirli bir faydacı yaklaşımı içerir," ayrıca "hayatı zenginleştiren, pratik bilgiler sunar."(ıı)
Belirli kültürel değerlere gerçek olgular, evrensel adaptasyonlar gözüyle bakıldığı müddetçe, başka kültürel değerler mesnetsiz, adaptasyona uygun değil diye nitelendikçe, evrim psikologlarının "gerçekleri" son derece buyurgan, ahlakçı hale gelir. İnsan benliğini yansıtmayan bu gibi önyargılar önemli toplumsal, siyasal neticeler doğurur, çünkü belirli kişilerin anlayışları, adetleri bilimin yetkesi tarafından onanır, böylece doğal, kaçınılmaz gözükmesi sağlanır; oysa başka yaklaşımlar geçersiz kılınır, doğal olmayan, tesadüfi, yüzeysel gözükmeleri sağlanır. Evrim psikolojisinin insanlığa dair sunduğu görüşün bilimin duygusuz soğukluğunu taşıdığı, toplumsal bakımdan tarafsız olduğu iddia edilir. Oysa evrim psikolojisi kasten ya da değil belirli tarihsel, kültürel fikirler, değerler, adetler tarafından yine bu fikirlere, değerlere, adetlere hizmet etmek üzere şekillenir; ayrıca bu fikirler, değerler, adetler Birleşik Devletler'de, bütün dünyada özgül siyasal, iktisadi ilişkilere, gruplaşmalara sahiptir.
Evrim psikologları doğallaştırmalarının buyurgan tarzını defetmek için kalıtımsal doğamızın karanlık tarafını anlamak sayesinde bu yönünü suçlayabileceğimizi, doğurduğu neticeleri düzeltebileceğimizi ileri sürerler. Buss'un tavsiye ettiği gibi, "evrimleşmiş cinsel stratejilerimizi bilmek kendi hayatlarımızı güzelleştirme gücünü verir bize, çünkü kimi stratejileri faaliyete geçiren, kimi stratejileri devre dışı bırakan eylemleri, ortamları seçebiliriz." (12)
Fakat evrim psikologlarının çizdiği insan portresiyle kişi hemfikir olsun ya da olmasın, bu duruşta son bir ironi vardır. Birdenbire insanlar bilinçli tercihler yapabilecek hale geliverir; istedikleri anda başka kültür dünyaları yaratma becerisini aniden kazanıverirler. Nihayetinde, normalde indirgemeci, belirlenimci olan projelerine kurtarıcı bir unsur katmak adına, evrim psikologları insanın failiyet ve yaratıcılığını iş başına çağırmak zorunda kalır; oysa kendi kuramları özünde bu nitelikleri görmezden gelmektedir. (13)
Britanyalı antropologlar Marilyn Strathern ile başka isimlerin ileri sürdüğü gibi kültür, "nesneler arasında yapılan benzetmeler yoluyla, belirli düşüncelerin ötekileri düşünmek için kullanılması yoluyla" 14 meydana geliyorsa, o halde evrim psikologlarının mitlerini ve mesellerini ördüğü benzetmeler yumağı kültürel oluşumların yaratıldığına, icat edildiğine, keyfi şekilde ortaya çıkarıldığına mükemmel bir kanıttır. Yine de içinde hayatımızı toplumsal varlıklar olarak sürdürdüğümüz ağ örgüsünü dokurken hangi benzetmeleri kullandığımız fark yaratabilir. Fark şudur: Eğer kültür kişisel çıkarları gözeten tek tek tercihlerin toplamı olarak anlaşılırsa, eğer bu tercihler evrimsel kökenin genetik temeline oturtulup doğallaştırılırsa, o zaman güya tercihlerin hüküm sürdüğü bu açıklama bize toplumsal hiyerarşinin sabit kaldığı, insan yaratıcılığının imha edildiği, belirli insan gerçeklerinin "doğru" sayıldığı bir dünya hakkında, seçimlerden yoksun olmak hakkında bir hikaye anlatır. Bu tür bir hikaye insan yaratıcılığına, dünya üzerindeki kültürlerin çeşitliliğine dair tarihten ve günümüzden elde edilen muazzam bulguları, aynca başka kültürlerin gerçekliklerini hasır altı etmekle kalmaz, aynı zamanda sorabileceğimiz sorulan da kısıtlar; hayalini kurup kendimiz için yaratmak üzere serüvene atılabileceğimiz sosyal dünyaları da sınırlar.
Susan McKinnon, Neo-Liberal Genetik, ss.123-130
(1) David M. Buss, 1994, s. 5.
(2) David M. Buss, 1994, s. 213.
(3) Kent G. Baileyve Helen E. Wood, 1998, s. 518.
(4) David M. Buss, 1994, s. 221.
(5) Robert Wriglıt, 1994, s. 211, vurgular orijinal metne aittir.
(6) Kültürel olarak yeni üreme teknolojilerine karşı farklı tepkileri gösterilmiştir, örneğin bkz. Helena Ragone, 1994; Marcia C. Inlıorn 1996, 2002; Saralı Franklin 1997; Margaret Lock 1998; Susan Martlıa Kalın 2000.
(7) J. Anderson Thomson, 2004, s. 27.
(8) Aynı yer.
(9) Marshall D. Sahlins, 1976, s. 15-16.
(10) Robert Wright, 1994, s. 147.
(11) A.g.e, s.148
(12) David M. Buss, 1994, s. 13-14.
(13) H. Allen Orr (2003), Pinker'in Boş Sayfa isimli kitabının eleştirisinde benzer bir noktaya ulaşır.
(14) Marilyn Strathern, 1992, s. 33.