BUNLAR DA MI MUTASYONLA OLDU: BAĞIŞIKLIK SİSTEMİNE GENEL BİR BAKIŞ

Bağışıklık sistemimiz, bedenimizin en şaşırtıcı özelliklerinden biri. Minik bir kesik dahi, beyaz kan hücrelerinin (akyuvarların) yaralı bölgeye gitmelerine neden oluyor. Yukarıdaki resimde MRSA bakterisini yutan nötrofil görüyorsunuz. Yaralanma yahut enfeksiyon durumunda oluşan “çıkış rampaları”  nötrofillerin doğru noktalardan damardan çıkarak bölgeye ulaşmalarını sağlıyor! Nötrofiller, ilk savunma hattını oluşturan beyaz kan hücrelerinden. Her saniye on binlercesi, kemik iliğinden çıkarak kana karışıyor. Bakterilerin peşine düşen bu küçük muhafızlar, insan hücrelerinin çoğundan 1.000 misli daha hızlı hareket edebiliyor; kıvrak manevralar yapabiliyor. (1)

Prof. Dyche Mullins ve arkadaşları, kafes ışık levha mikroskobuyla nötrofillerin hareketlerini araştırdı. Bu araştırmayla, nötrofillerin hareket etme mekanizmalarının zannedildiğinden daha kompleks olduğu ortaya çıktı. Nötrofillerin devamlı uzatıp geri çektikleri psödopod denilen uzantılarıyla bakterilerin kimyasal sinyallerini tespit ettikleri de keşfedildi. (2)

Nötrofiller, bakterileri yutarak elimine ediyor! Bakteriler hücre içine alınıyor ve zehirli bir karışımla öldürülüyor. 2012 yılında Almanya’nın Max Planck Enstitüsü’nden Prof. Arturo Zychlinsky’nin araştırma grubu, başka bir öldürme mekanizmaları daha olduğunu belirledi. Bu mekanizma tetiklendiğinde çekirdek zarları dağılıyor. Hücre zarları patlayıp açılana kadar büzülüyorlar. Hücre içindeki nükleik asit ve histon gibi antimikrobiyal maddelerden oluşan karşım hızla boşalıyor. Bu karışımdan meydana gelen ağlar bakteri ve virüsleri yakalayıp öldürüyor! (3)
Makrofajlar da, nötrofiller gibi patojen organizmaları yutan beyaz kan hücreleri. Etrafı temizleme vazifeleri de var; hücre artıklarını yutuyorlar. (4) Vücutlarımızda her gün milyarlarca hücre öldüğü (5) ve bunların bir çoğunu bağışıklık hücrelerimizin ortadan kaldırdığı düşünülünce konunun ehemmiyeti daha iyi anlaşılıyor. Yukarıdaki resimde “Kollarını” uzatarak iki parçaçığı yutmaya hazırlanan bir makrofaj görüyorsunuz.

Doğal öldürücü hücreler, sürekli çevreyi kontrol ediyorlar. Virüsler tarafından istila edilmiş olan vücudun kendi hücrelerini veya kanser hücrelerini vuruyorlar. Peki, sağlıklı hücreyi enfekte olandan nasıl ayırıyorlar? Doğal öldürücü hücrelerin yüzeylerinde  öldürme mekanizmasını aktifleştirici ve baskılayıcı reseptörler mevcut. Mekanizmayı baskılayan reseptörler, sağlıklı vücut hücrelerinin yüzeylerindeki molekülleri “tanıyor”. Aktifleştirici reseptörler de, hücre yüzeyindeki anormal moleküllerle etkileşime giriyor.  Doğal öldürücü hücreler, reseptörlerinden kaynaklanan sinyaller arasındaki dengeye göre ya vücut hücresine zarar vermeden yollarına devam ediyor yahut da “cephanelerini” boşaltıp hücreyi ölüme götürecek süreci başlatıyorlar.

Vücut hücrelerinin içinde üretilen tüm proteinlerin peptit adı verilen küçük parçaları hücrelerin yüzeylerindeki ilan panolarında (MHC-I moleküllerinde) sergileniyor! (6) Tipik bir hücrede, 10.000 farklı protein üretildiği belirtiliyor. (7) Virüs bulaşan vücut hücrelerinde viral protein parçaları da hücre yüzeyine taşınıyor ve onlar da panolarda sergileniyor. “Barkod taraması yapan” T hücreleri, yüzeydeki virüse ait proteinleri ve mutasyonlar nedeniyle oluşmuş olan proteinleri reseptörleriyle tanıyor ve hücreyi öldürecek vetireyi başlatıyor! (6)

Makrofajların ve yine bağışıklık sistemi hücrelerinden olan dendtrik hücrelerin yuttukları patojen organizmaların seçilen bazı kısımları da hücre yüzeyine taşınıp (MHC-2 moleküllerinde) sergileniyor. Dendtrik hücreler ve makrofajlar lenf düğümlerine yahut dalağa gidip burada bulunan yardımcı T hücrelerine “ellerindekini gösteriyorlar.” (Laboratuvara analize götürür gibi!) Buna antijen sunumu adı veriliyor. Yardımcı T hücrelerinden antijene uygun reseptörü olanı antijene bağlanıyor ve aktif hale geliyor. Aktive olan yardımcı T hücresi çoğalmaya başlıyor. Kopyalarından bazıları bağışıklık tepkilerini uyaran T hücrelerine dönüşürken, bazıları ise senelerce bedenimizde kalabilecek ve daha hızlı korumaya vesile olacak bellek T hücrelerine dönüşüyor.

Antijen sunumu B hücrelerine de yapılıyor. Sunulan antijene uygun reseptörü olan B hücresi aktif hale gelip çoğalmaya başlıyor. Kopyalarının bazıları, yıllarca vücutta kalabilen bellek B hücrelerine dönüşürken, bazıları ise antikor üreten hücrelere dönüşüyor. (8) Her B hücresinin kendine özgü antikordan büyük miktarda üretebilme özelliği var. Öyle ki, tek B hücresi saniyede binlerce antikor molekülü yapabiliyor. (9) Antikorlar, virüslerin yüzeylerine bağlanıp vücut hücrelerine girmelerini engelliyor veya diğer bağışıklık sistemi hücreleriyle öldürülmelerini kolaylaştırıyor. (6)

Bu arada şunu da vurgulayalım, bağışıklık sistemini dengede tutan mekanizmalar var. Örneğin, The Journal of Experimental Medicine’da neşredilen bir araştırma, doğal öldürücü hücrelerin ürettiği “IL–10” adlı proteinin, T hücrelerinin fazla çoğalmalarını ve vücuda zarar vermelerini önlediğini gösterdi. (10) Şayet vücudunuz bir bakteri enfeksiyonuna gereğinden fazla tepki gösterirse, septik şoktan ölebilirsiniz. Yeterince tepki vermezse, o zaman da şiddetli enfeksiyondan ölebilirsiniz.

Bağışıklık sistemimiz birbirini etkileyen, koordineli hareket eden birçok parçadan oluşan oldukça kompleks bir ağ. Burada anlatılanlardan çok çok daha ayrıntılı…

“Kanda bulunan her bir akyuvar ve alyuvar, o derece şuurlu bir şekilde beden için muhafaza ve besleme hususunda öyle işleri görüyor ki, en mükemmel erzak memurlarından ve muhafaza askerinden daha mükemmeldir.” (11)
(9) Murat SONGU, Hüseyin KATILMIŞ, Journal of Medical Updates s.36 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/105535
(11) Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Şualar, 2. Şua ,2. Makam, Tevhidin 3. Muktazisi s. 52 Kısmen günümüz Türkçesiyle https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sualar/ikinci-sua/ikinci-makam/52