Yönetimindeki gayrimüslimlerin hidayete ermesi için büyük gayret sarf etti, davet mektupları ve tebliğ heyetleri göndererek onları İslâm’a çağırdı. Berberî kabilelerinin hepsi O'nun gayretleriyle Müslüman oldu. Horasan ve Mısır halkı kitleler halinde İslâm’a girdi. Mâverâünnehir’de bazı yöresel hükümdarlar halklarıyla birlikte İslâmiyet’i kabul ettiler. Hindistan krallarından birkaçı onun davetine uyup halklarıyla birlikte Müslüman oldular. (6)
Ömer bin Abdülaziz, 2,5 senelik halifeliğinden sonra 37 yaşında şehit edildiğinde geride bu muhteşem mirası bırakmıştı.
İSLAM KILIÇ ZORUYLA MI YAYILDI?
İslam’ın yayılışında genel kanı fetihlerin ana etmen olduğudur.
Peki hakikaten esas faktör fetihler miydi?
Güçlü olmak ve hakimiyet kurmak mı etkili oldu yahut temsil ve tebliğ mi?
Siyasi olarak bozulmaların meydana geldiği zaman dilimlerinde İslâm, manevi sahadaki en büyük fetihlerinden bazılarını gerçekleştirmiştir. Şöyle ki; on birinci yüzyılda daha İslâm dini ile tanışmamış olan Selçuklular ve on üçüncü yüzyılda da Moğol istilâcılar, Müslümanlara büyük yenilgiler yaşatmışlarsa da sonradan istilâ ettikleri topraklarda yaşayan insanların dinini kabul ederek İslâmiyet’i seçmişlerdir. (7)
İslam dünyasını fetihlerle kazanılmış ve İslam’a tebliğ ile kazandırılmış kesim olarak ikiye ayırarak farklı perspektiflerden bir karşılaştırma yapabiliriz. Bu iki kesimi iki ayrı tablo olarak karşılaştırdığımızda olumlu görüntülerin tebliğ ile ulaşılmış kesimde mevcut olduğunu görürüz. Müspet görüntü olarak nitelediğimiz bu ayırıcı özellikleri dört başlık altında toplayabiliriz:
1- Tebliğ ile İslam’a kazandırılmış kesimin fetihle kazanılmış kesime göre daha geniş bir coğrafyaya yayılmış olduğu müşahede edilir. İslam’ın tebliğle ulaştığı Bengal, Malezya, Endonezya, Filipinler, Kuzey sahil şeridinin altından Güneye Ekvator çizgisinin altına kadar Afrika Kıtası, kısmen Orta Asya kesimi fetihlerle ulaşılan topraklardan daha geniş bir coğrafya meydana getirmektedir.
2- Tebliğ vesilesiyle ulaşılan topraklardaki Müslüman nüfusun fetih yoluyla elde edilen topraklardaki Müslüman nüfustan daha çok olduğu müşahede edilir. Tebliğ vesilesiyle İslam’a kazandırılmış nüfus içine Avrupa, Amerika, Avusturalya, Çin ve diğer Uzak Doğu Müslümanlarını da dahil etmemiz lazımdır.
3- Fetihle ulaşılan yörelerde başlangıçtan itibaren, mezhep kavgalarının, iç çekişmelerin, isyan hareketlerinin sürekli olageldiğini gördüğümüz halde tebliğle ulaşılan yörelerde insanların İslam'ı gönülden benimsemiş olmaları nedeniyle buralarda bu tür olumsuzluklar gözlenmemiştir.
4 – Fetih yoluyla elde edilen ve yüzlerce yıl bir İslam ülkesi olarak kalmış olan oldukça geniş bir coğrafya kaybedilmiş̧ ve İslam ülkesi olmaktan çıkmıştır. Buna karşın tebliğ vesilesiyle kazanılan kesimin insanları İslam'ı gönülden benimsedikleri için İslam'ın bu yörelere yerleşmesi kesin ve kalıcı olmuştur.
Bu açık tablonun değerlendirilmesi neticesinde Müslümanlığın kılıç dini olduğu, kılıç zoruyla yayıldığı iddiasının temelsiz kaldığı görülür. İslam berrak tevhid akidesinin sıcaklığı ve cazibesiyle gönülleri fethederek yayılmıştır. İslam tarihi boyunca Müslüman hükümdarların zaman zaman birbirleriyle, zaman zaman gayrimüslim krallarla yaptıkları savaşları Kur’an’da ifadesini bulan cihad kurumuyla karıştırmamak gerekir. Bu savaşlar çoğu zaman cihan hakimiyeti emelleriyle yapılmış hakimiyet kavgalarıdır. Bu harpleri yaşandıkları çağın ve o günkü siyasetin koşullarında değerlendirmek gerekir.
Bu savaşların cihad olarak nitelendirilmesi tartışılır. Zira savaş̧ boyutuyla cihad ayetlerin (5) işaretiyle saldırganlık niteliği taşımamalıdır. Saldırgan olan ve harbi kaçınılmaz kılan karşı taraf olmalıdır. (8)
Savaşların hiç yaşanmadığı veya az olduğu Çin, Hindistan, Endonezya ve Afrika kıtası sahillerindeki memleketler, bugün dünya Müslümanlarının çoğunluğunun ikamet ettiği bölgelerdir. Bu bölgelerde Müslümanlarla ülke insanları arasında az miktardaki çatışma haricinde savaş̧ olmamış̧, buralarda İslam Müslüman alimler, tüccar ve denizciler vesilesiyle yayılmıştır.
651 senesinde devrin halifesi Hz. Osman da Çin’e bir heyet göndermiştir. Çin ile ilişkiler bu tarihlerde başlamış̧(9), ilerleyen zamanlarda Müslüman tacirlerden Çin’e yerleşenler olmuştur. Bu vesileyle Çin’de İslam, ihlaslı Müslümanların gayretleriyle yayılmıştır.
Hindistan ve Uzakdoğu’da da İslam, büyük oranda Müslüman tüccarlar aracılığıyla yayılmıştır. Zamanla Hindistan’da İslam iyice yerleşmiş ve bir İslam medeniyeti kurulmuştur.
İslam, Malezya’da da 1400 yılından evvel yavaş yavaş yayılmıştır. Güney Filipinler toplumu da 1500 yılından evvel Müslüman olmaya başlamıştır.
Uzakdoğu ve Endonezya gibi oldukça geniş bir coğrafyada, İslam’ın yayılması için seferler düzenlendiğine ve savaşların yapıldığına dair bir veri tarihi kaynaklarda geçmemektedir. Tüm bu veriler söz konusu ülke ve bölgelerde İslam’ın kılıçla değil, samimi ve gayretli tüccarların tebliğ faaliyetleriyle yayıldığını göstermektedir. (10)
“İslâmiyet’in tebliğ ruhunun kanıtları, ne zâlimlerin zulmünde yahut bağnaz kimselerin öfkesinde aranmalı, ne de bir elinde kılıç, bir elinde Kur’ân, efsanevi şahsiyete haiz Müslüman cengâverlerin kahramanlıklarında aranmalıdır. Bilakis, dinlerini dünyanın her tarafına taşıyan vaiz ve tâcirlerin sâkin ve iknâcı gayretlerinde aramak gerekmektedir.” (11)
Afrika kıtasında Liberya, Sierra Leone ve Gine sahilinde yapılan tebliğ çalışmalarını İngiliz Avam Kamarası’nın Sierra Leone Şirketinin feshini talep eden dilekçesinde buluyoruz:
"Çok az miktarda Müslüman’ın Sierra Leone'nin 40 mil kadar kuzeyinde Mandingo Ülkesi adı verilen bir yere yerleşmelerinin üstünden yetmiş yıldan fazla bir süre geçmeden bu coğrafyalarda Arapçanın ve İslâm’ın ilkelerinin öğretildiği okullar açıldı. Büyük oranda medeniyet, birlik ve güvenlik getirildi. Netice itibarıyla nüfus hızla arttı. Müslümanların okullarında eğitim görenler, komşu devletlerde servete ve güce ulaşıyorlar; dinlerinin ve kanunlarının kayda değer bir kısmını beraberlerinde götürüyorlar. Her Müslüman fiili olarak tebliğcidir. Bir süre ikamet amacıyla bir kasabada yaşayan beş-on Müslüman, hemen bir mescid yapıp işe başlar. Evvela kasabanın reisine yaklaşıp, niyetlerini gerçekleştirebilmek için onun rızasını almaya çalışırlar, hatta mümkünse onun da kendilerine katılmasını sağlamaya çalışırlar." (12)
Batı Afrika'da İslâm’ın yayılmasında Kadiriyye ve Ticaniyye tarikatları etkiliydi. Bunlar Senegal ırmağından Nijer ırmağının başına kadar tüm Batı Sudan’a yayılmıştı. (13)
Marco Polo, Çindeki Yunnan bölgesinin çeşitli kesimlerinde Müslümanların olduğuna değinir. Tarihçiler, 14. asrın başında Yunnan’ın başşehri Talifu’da oturanların tamamının Müslüman olduğunu yazar.
14. yüzyılın ortalarına doğru Çin’deki bazı sahil kentlerini gezen İbn Batûta şöyle bir bilgi aktarır: “Her kasabada ayrı bir Müslüman semti vardır ve Çinliler tarafından hürmet gösterilirler.”
İslâm, Tibet’e de Keşmirli tüccarlar vesilesiyle girmiştir. (14)
Girit’e ilk tebliğcilerin gelişinden bir asır sonra Girit nüfusunun yarısı Müslüman olmuştu. (15)
Semerkand’da 700'lü yıllarda Ebu Şeyda adlı bir dervişin vaazları neticesinde çok sayıda insan İslâm’a girmişti. (16)
İslam’ı ilk kabul eden Moğol hükümdarı Berke Han idi ve 1256’dan 1267 yılına dek Altın Ordu devletini yönetmiş idi. Bir gün Buhara’dan gelen bir kervandaki Müslüman tüccarlarla karşılaşır. Onlara sorular sorar. Bu tüccarlar o kadar ikna edici cevaplar verirler ki Berke Han İslam'a girer. (17)
İshak Veli isminde bir derviş, Kaşgar, Yerkent ve Hotan’da 12 senede 180 kişinin hidayetine vesile olmuştu. (18)
Tebliğci Nasır Şah (M. 969-1030) Hindistan’da Triçinopoli’de yerleşti. Çok sayıda Hindu O'nun vesilesiyle Müslüman oldu. Türbesi halen ziyaret ediliyor. Yine Şah el-Hamid (1532-1600) ömrünün çoğunu Güney Hindistan’da yaptığı tebliğ seferleriyle geçirdi; nihayetinde Nagore’a yerleşti. Türbesi burada. (19)
İslam Maldivlere 1200’lerden evvel Arap ve Fars tüccarlar vesilesiyle ulaşmıştır. Hükümet merkezi olan Mâlê’de türbesi bulunan Tebriz asıllı Şeyh Yusuf Şemseddîn bu adalarda İslâm’ı başarıyla tebliğ etmiştir. (20)
Abdülkadir Geylânî Hazretleri'nin soyundan gelen Seyyid Yusufiddîn 1422 senesinde Sind’e gelmiş ve 10 sene sonunda 700 ailenin hidayetine vesile olmuştu. (21)
Baba Ferîdüddîn’in vaazlarıyla hidayetlerine vesile olduğu on altı kabilenin listesi mevcuttur.
Hindistan’daki tebliğcilerin en ünlüsü Hâce Muîniddîn el-Çistî idi. Peyderpey çok sayıda insan etrafında toplandı ve Müslüman oldu.
Seyyid Celaleddîn 1244’te Hindistan’da Uç’a yerleşmiş ve o yöredeki çok sayıda insanın hidayetine vesile olmuştu. Torunu Seyyid Ahmed ise Kebir ve Pencap’taki pek çok kabileyi kazanmıştı.
Ali Kalender, 1324 senesinde Panipat’a gelmiş ve 100 yaşında ruhunun ufkuna yürüyene kadar 300 insanın hidayetine vesile olmuştu.
Gezici bir vaiz olan Mevlevi Bekâ Hüseyin Hân, birkaç sene içinde Bombay, Cawnpore, Acmir ve başka kentlerde yaşayanlardan 228 kişinin İslâm’ı seçmelerine vesile olmuştu. Mevlevi Hasan Ali, on ikisi Poona’da, diğerleriyse Haydarabat ve Hindistan’ın başka bölgelerinden olmak üzere yirmi beş kişiyi ihtida ettirmişti.
Bombay Başkanlıgı’ndaki Kandeş bölgesinde Seyyid Safder Ali'nin mesleği demircilikti ve 200 kişinin hidayetine vesile olmuştu.
Patiala’da Mevlevi Ubeydullah isminde ilim sahibi mühtedi bir Brahman, kendi akrabalarının engellemelerine rağmen çalışmaya devam etmişti. Hidayetlerine vesile olduğu insanlar kentin bir semtini dolduruyordu. (22)
Keşmir’in ilk Müslüman hükümdarı Sadreddîn’in Müslüman oluşuna 14. yüzyılın ilk yarısında Derviş Bülbül Şah isminde birinin vesile olduğu söylenir.
Timur’un gazabından kaçan Seyyid Ali Hemedânî ve 700 seyyid Keşmir’in her tarafında zaviyeler açmış ve İslam'ı geniş bir kitleye tebliğ etmişti. (23)
Malay vakayinameleri, Sumatra’nın kuzeybatısında Açe’ye ilk gelen davetçinin 12. yüzyılın ortalarında Abdullah Arif adlı bir Arap olduğunu kaydediyor. Bu zatın öğrencilerinden olan Burhaneddin’in, batı sahili boyunca Priaman’a kadar İslâm’ı yaydığı biliniyor.
1292 senesinde meşhur seyyah Marco Polo, Açe'nin de içinde bulunduğu Sumatra'daki tüm ahalinin putperest olduğunu nakleder ve şöyle der:
“Ama adanın kuzeydoğusunda bulunan küçük bir krallık istisnadır. Burada kentliler Müslüman’dır, çünkü bilmelisiniz ki bu krallık, Saracenler (Arap Müslümanlar) tarafından o kadar sık ziyaret edilmektedir ki, yerlileri Muhammed şeriatına çevirmişlerdir.” (24)
Sumatra’yı 1413 senesinde gezen bir Çinli gezgin şöyle der:
“Lambri kentinde hepsi de Müslüman bin aile bulunmaktadır. Bunlar çok iyi insanlar. Müslüman tebliğciler, bilhassa batı sahili boyunca, inançsızlar arasından dinlerine yeni kimseleri kazanmaktadırlar. Sipirok bölgesinde, bir cami imamı, 25 senede Hıristiyanların haricindeki ahalinin tamamını İslâm’a döndürmüştü.” (25)
Sulu vakayinameleri, Malaka’daki ilk İslâm davetçisinin Şerif Kerim el-Mahdum olduğunu kaydeder. 14. yüzyılın ortalarında Sultan Muhammed Şah’ı ve Malaka ahalisini İslâm’a döndüren bu zattır. (26)
Rus topraklarında bir Hıristiyan’ı, İslâm’a çevirmek suçu işleyen birisi, tüm medenî haklarını kaybederek, ağır hapis cezasına çarptırılıyordu. Ancak sert önlemlere rağmen, İslam özellikle kuzeydoğu Rusya’nın kabileleri arasında yayılmıştı. (27)
İSLAM TEBLİĞLE YAYILIRKEN AVRUPA NASILDI?
Batılı yazarlar 6. ve 11. yüzyıllar arası Avrupa için “karanlık çağ” ifadesini kullanır. (28)
Müslümanlar Avrupa ile fazla alakadar olmadılar. Ne Avrupa’nın lisanlarını öğrenmek ne de bu ülkeleri gezmek istediler. Avrupa’da Müslümanlara hiçbir şey veremeyecek, daha düşük bir uygarlık bulunduğunu düşünüyorlardı. (29)
"Hıristiyan düşüncesi, ilmî çalışmalara karşı olmuş ve hatta, o dönemlerde, ilim, Hıristiyanların savaş açtığı putperestlikle bir tutulmuştur. O devrin ilim ve bilgisini içinde toplayan İskenderiye Kütüphanesi’nin bir kısmının, 390 yılında, piskopos Theophilos tarafından yaktırılması bu anlayışın bir neticesi olarak görülmüştür.
529 senesinde, İmparator Justinianus, Platon Akademisi’ni kapatmıştır.
Papalar, bilimlerden dilediklerini yasaklayabilmektedir.
C. Colomb'un , Macellen’in dünyanın yuvarlak olduğu; Kopernic ve Galilee’nin dünyanın döndüğü şeklindeki görüşleri Kitab-ı Mukaddes’e aykırı bulunmuştu ve Galilee, Engizisyon’da mahkum edilmiş̧, görüşünden vazgeçmesi istenmişti." (30)
22 Haziran 1633'te Engizisyon Mahkemesi'nce mahkûm edilen Galileo Galilei, Kopernikçi görüşlerini ve Dünya'nın döndüğüne ilişkin tezini inkar etmek zorunda kaldı. (31)
"Hıristiyanlık halk arasında yayıldıkça, ilme karşı alınan bu tavır daha büyük bir şiddet ve dehşet aldı. Mesela meşhur astronom Theon’un kızı matematikçi Hypatia (370-415) başpiskopos Kyril’in kışkırtması ile İskenderiye’de halk tarafından taşlanarak öldürülmüştü." (32)
Deneysel bilimin öncülerinden kabul edilen Roger Bacon Oxford’da bilimsel deneyler yapmaya kalkışınca kalkışınca bütün Oxford hocaları öğrencileriyle birlikte ayaklandı. Papazlar, keşişler, öğrenciler Oxford’un sokaklarında cübbelerini sallaya sahaya “gebersin sihirbaz” feryatlarıyla dolaşmışlardı. Öte yandan Bacon, Arap eserlerine verdiği önemden dolayı yeni bir suçlama karşısında daha kalmıştı; artık muarızları “Roger Bacon Müslüman oldu” diye bağırıyorlardı. (33) Bacon, Hristiyan olmayanlardan (bilhassa Araplardan) birçok şey öğrenilebileceğini söyler. Ona göre İbn-i Sina Aristoteles’den sonraki en büyük filozoftu. Bacon, bu nedenlerle otorite ve din adamlarıyla sürekli tartışmalar yaşadığı için 14 yıl hapis yattı. (34)
1572 Aziz-Barthélemy Katliamında, Katolikler, IX. Charles’ın emriyle 5 ila 30 bin arasında Protestan’ı öldürmüşlerdi.(35) Ve Papa bu katliamı kutlamak için özel bir madalya darbettirmiştir. (36)
İtalyan filozof ve gökbilimci Giordano Bruno, Kilisenin söylemine aykırı olarak dünyadan başka birçok gezegenin bulunduğunu söylemişti. Bu aykırı görüşleri yüzünden 1600 yılında sapkın ilan edildi ve diri diri yakılarak idam edildi. (37)
Protestan ve Katolikler arasındaki Otuz Yıl Savaşları’nda (1618 ile 1648) Almanya harabe halini almış, kıtlık ve salgınlar çıkmış Almanya'nın bazı bölgelerinde %50'nin üzerinde nüfus düşüşü olmuştur. (38)
Engizisyon Mahkemeleri vahşeti yüzyıllar boyunca, yüz binlerce kişiyi yakma, kazığa oturtma, mezardan çıkarıp kemikleri yakma, dilini kesme, evlerini yıkma, mala gasp, hapis, sürgün, kürek çekme gibi cezalar olarak tezahür etmişti. (39)
“Protestanlığın babası” Martin Luther(40) krallardan hakkını isteyen "Caniler ve Haydutla Çetesi Köylülere Karşı" başlıklı yazısında Luther, köylülere karşı savaşları şöyle motive etmeye çalışmaktadır: "Bir köylüyü katletmek cinayet değildir... Onları ezin, boğazlarını kesin, etkisiz hale getirin... Bir köylüyü öldürmek vahşi bir köpeği öldürmek gibidir." (41)