BUNLAR DA MUTASYONLA MI OLDU: İNSANDAKİ MUCİZEVİ KORUYUCU SIVILAR

Bebekler harika bir cilt kremine bulanmış olarak dünyaya geliyorlar. Bu, ismi verniks olan, beyaz, peynirimsi bir madde. 

Anne rahminde uzun süre amniyotik sıvı içinde kalan bebeğin derisini muhafaza eden verniks, doğumdan sonra da bebeğin cildini nemli tutuyor, enfeksiyonlara karşı koruyor. (1) Dr. Vischer, yüzde 80 civarında su, yüzde 10 protein ve yüzde 10 lipitten oluşan vernikste bulunan skualen adlı molekülün süper-nemlendirici özelliği olduğunu belirtiyor. Vischer ve arkadaşlarının uzun yıllar süren çalışmalarına göre verniksin yara iyileştirici, temizleyici ve antioksidan özellikleri de var. (2) Hollanda’nın Leiden Üniversitesi’nden Prof. Joke Bouwstra ülseri dahi iyileştirdiğini söylüyor. (3)
Amerika Birleşik Devletleri'nin Maryland Üniversitesi’nden Prof. Mary Ann Jabra-Rizk ve meslektaşları, Plos Pathogens’de yayımlanan makalelerinde insan tükürüğünün birçok antimikrobiyal bileşik içerdiğini belirtiyor ve yara iyileştirici özelliğinden  söz ediyorlar. (4) (İnsanın aklına Hz. Peygamber'in yaralara tükürüğünü sürdüğünü nakleden hadisler geliyor.) Tükürükteki çok sayıdaki antimantardan biri histatin-5 isimli protein. Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden bilim inanlarının 2018’de yayımlanan çalışmarına göre, ishale neden olabilen E. coli bakterilerinin ince bağırsağa bağlanma mekanizmalarını etkileyerek bağırsağı enfeksiyondan koruyor. (5)

Tükürük, anne sütü, gözyaşı gibi vücut salgılarında bulunan lizozim de bakterilerin hücre duvarlarına zarar verip çoğalmalarını önlüyor. (6) Gözyaşındaki ve sütteki laktoferrin ise, bakterilerin kümeleşmelerini ve pek çok kronik rahatsızlığın sebebi olan biyofilmleri meydana getirmelerini engelliyor. (7)
Her göz kırpışımızda tazelenen gözümüzü kaplayan gözyaşı, üç ayrı katmandan oluşuyor: Yüzeyde yağlı bir tabaka, ortada farklı proteinler ihtiva eden tuzlu su, iç kısımda ise gözyaşının göze eşit şekilde yayılmasını sağlayan sümüksü bir tabaka var. Yağlı tabakada oleamide isimli maddeyi bulan Ohio Üniversitesi’nden Dr. Kelly Nichols oleamide yahut yağlı bileşenlerden herhangi birinin yetersiz miktarda veya gereğinden fazla olması durumunda yağlı tabakanın nemi hapsetme özelliğini kaybedebileceğini söylüyor. Batma ve yanma duygusuna neden olan göz kuruluğunun insana vereceği rahatsızlık bir yana, gözün mikroskobik boyutta zarar görmesiyle görüş bozulması da söz konusu. (8)
Canımız acımadan attığımız her adımda ya da kolumuzu kolayca her hareket ettirişimizde bir başka koruyucu sıvının rolü var. Diz, dirsek, omuz ve benzeri kemiklerin birleştiği eklem yerlerinde kemiklerimizin uçları kaygan kıkırdakla sarılı, çevreleri de kıkırdağı “yağlayan” kıvamlı bir sıvıyla dolu. Kıkırdağın aşınmasıyla kemik uçları birbirine sürtse acı, şişlik ve hareket kaybı yaşanabilir. Eklem sıvısındaki lubrisin isimli proteinin kıkırdağın korunmasında önemli rolü olduğu tespit edilmiştir. Lubrisin ihtiva etmeyen sıvı elastikliğini kaybedip kıkırdağı koruyamaz. Şunu da vurgulayalım, eklem hareketleri arttıkça eklem sıvısının elastikliği de artıyor.
Beyin omurilik sıvısı, yastık gibi 
beyni darbe ve sarsıntılara karşı koruyor; ama tek fonksiyonu bu değil. Beyin omurilik sıvısı beyni çevrelediği için beyin onun içinde yüzer. Böylece olduğundan çok daha hafif hissedilir ve yukarıdan aşağıya bir basınç oluşmaz. Eğer böyle olmasaydı beynin alt bölgeleri üstündeki dokunun ağırlığını taşıyacak ve kan damarları çok kolay tıkanıp beyin ölümüne yol açacaktı. (9) Bu sıvının ilginç bir görevi daha var: Beyni yıkıyor!

İnsan beyni, vücudun toplam enerjisinin yüzde 20 – 25’ini tüketiyor. (10) Bu süreçte çok miktarda protein atık, biyolojik çöp de üretiliyor. Atıkların hücrelerin içinde yahut etrafında birikmesi beyin sinyallerinin iletilmesini engelleyebiliyor. Rochester Üniversitesi Tıp Merkezi’nden Prof. Maiken Nedergaard ve arkadaşlarının ünlü akademik dergi Science’da yayımlanan araştırmaları, uyku sırasında farelerin beyin hücrelerinin çevresindeki alanın yüzde altmıştan fazla genişlediğini ve beyin omurilik sıvısının hücreler arasında hızla akarak biriken atıkları giderdiğini gösterdi. Uyanık olduklarında ise akış çok yavaştı. (11)

“Hem hayat, kainatın idaresinde hüküm süren rızık, rahmet, inayet ve hikmeti içeriyor. Güya hayat onları arkasına takıp girdiği yere çekiyor. Mesela hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit Hakim ismi dahi tecelli eder, hikmetle yuvasını güzelce yapıp düzene koyar. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip meskenini ihtiyaçlarına göre düzenleyip süsler. Yine aynı halde Rahim isminin cilvesi görünüyor ki, hayatın devamı ve kemali için türlü türlü ihsanlarda, lütuflarda bulunur. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor ki, hayatın devamı ve gelişip açığa çıkması için gereken maddi, manevi gıdaları yetiştirir ve kısmen bedende depolar. Demek hayat bir odak noktası hükmündedir; çeşitli sıfatlar onda birbiri içine girer, belki birbirinin aynı olur. Adeta hayat tamamıyla hem ilimdir, hem kudrettir, aynı zamanda hikmet ve rahmettir ve hakeza… ” (12)
(12) Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Sözler, 33. Söz, 23. Pencere s. 921 Kısmen günümüz Türkçesiyle https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/sozler/otuz-ucuncu-soz/921