Ayetler Işığında Müslüman Olmayanlarla Dostluk

 

Âyetlerin Yorum ve Tefsir Metodu

Kur’ân’daki her bir sure ve ayetin öncesi ve sonrasıyla sıkı bir ilişkisi vardır. Bu yüzden ayetler, bağlam bütünlüğü içinde anlamlandırılmalı ve parçacı yaklaşımlardan vazgeçilmelidir. Kur’ân’ın herhangi bir yerinden bağlamından koparılarak alınan bir ayetle isabetli bir hükme ve neticeye ulaşmak mümkün değildir. (1)

Kur’ân’ın her bir ayetinin, lafız ve tabirinin delalet ettiği derin mana tabakaları vardır. Yüzeysel bakışların veya sadece lafza takılıp kalanların bu manalara açılması mümkün değildir. Yapılması lazım gelen şey, ayetlerin asıl maksatlarına inmeye çalışmaktır. Bunun için de Arapça gramer kurallarının, belagat kaidelerinin, edebî sanatların, tefsir metodunun bilinmesi gerekir.

Yine âyetlerin, dinin genel hedefleri ve külli ilkeleri içinde anlaşılması; sebeb-i nüzullerin ve âyetlerin nazil olduğu dönemin sosyopolitik özelliklerinin bilinmesi; Allah Resûlü’nün tatbik ve yorumlarına vâkıf olunması; ulemanın getirmiş olduğu tefsir ve izahların bilinmesi de âyetlerin doğru anlaşılması adına oldukça önemlidir.

Veli Kelimesinin Manası

Birçok ayette Müslüman olmayanların veli edinilmesi yasaklanmıştır. Ne yazık ki birçok mealde bu sözcük “dost” olarak çevrildiği için yanlış anlaşılmaktadır. Oysaki “veli” ve “velayet” kelimeleri Arapça dilinde oldukça farklı ve geniş bir anlam yelpazesine sahiptir. Dost edinme bu anlamlardan sadece birisidir. Elmalılı Hamdi Yazır bu sözcüğü “tefviz-i umurda bulunma” olarak izah etmiştir ki bu oldukça ehemmiyetlidir. Bunun anlamı işlerini bir başkasına bırakma, tamamıyla ona itimat etme, onu koruyucu ve yönetici edinme demektir.

Yani burada yasaklanan mevzu alışveriş ve ticaret yapma, ziyaret etme, iyilik yapma, birlikte çalışma gibi beşeri münasebetler değildir. Yine veli edinme yasağı, arkadaşlık, komşuluk ve akrabalık münasebetlerini sürdürmeye de mani değildir. Aksine burada siyasi ve stratejik ilişkiler ele alınmakta ve mü’minlerin sırtlarını başkalarına yaslamaları, iplerini tamamıyla onların ellerine vermeleri, tasarruf yetkilerini onlara devretmeleri yasaklanmakta; mü’minler dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı ihtiyatlı ve tedbirli olmaya çağrılmaktadır.

Mü’minlerin sırlarını başkalarına ifşa etme ve onların arkasından entrikalar çeviren düşmanlara destek olma, mü’minlere zarar verecek şekilde onlarla siyasi ve askeri ittifaka girme gibi fiilleri de bu çerçevede düşünebiliriz. Özetle mü’minler, İslam’a ve İslam toplumuna zarar verecek bir kısım ilişkiler içine girmekten menedilmişlerdir.

Yine diğer ayetlerde tercih buyurulan “bitane” ve “velîce” sözcükleri de sıradan bir arkadaşlıktan çok daha derin bir muhabbeti ve ilişkiyi ifade eden sözcüklerdir. Bu sözcükler kalpten bağlılığı, aradan su sızmayacak derecede aşırı yakınlığı ifade eder. Üstelik bu kelimelerde gönülden bağlanılan kimsenin hayat tarzını benimseme, ona yaranmaya çalışma, onu işlerinin iç yüzüne ve sırlarına muttali kılma ve çıkarların çatışması durumunda onu tercih etme manaları da mevcuttur. Bu tarz durumlardaysa başkalarına benzeme, onları örnek alma, asimile olma, kimliği kaybetme, küfre rıza gösterme gibi riskler söz konusudur. Peygamberimizin şu hadisi de bunu hatırlatır: “Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde her biriniz kiminle arkadaşlık ettiğine baksın.” (2)

Birkaç ayette “mü’minleri bırakıp” ifadesinin bulunması, “kâfirlerin birbirlerinin velileri olduğunun” beyan buyurulması ve birçok ayette mü’minlerin asıl velilerinin Allah’ın, Resûlü’nün ve mü’minlerin olduğunun vurgulanması da oldukça önemlidir. 

Dost Edinilmesi Yasaklananlar

Ayrıca bir kısım ayetlerde dost edinilmemesi lazım gelen bireyler olarak mutlak anlamda Ehl-i Kitap ve kafirler beyan buyurulmuş olsa da bu lafızlar teknik ifadeyle “amm” değil, “mutlaktır”. Dolayısıyla her ne kadar bu ayetlerin sübutu kati olsa da delaleti kati değildir. Yani tüm zamanlarda ve coğrafyalarda yaşayan gayrimüslimleri içine almaz; bilakis onların içinden belirli vasıflara sahip olan kişilere mahsustur. Dolayısıyla Müslüman olmayanların tamamını aynı kefeye koyup hepsine aynı şekilde davranmak yanlış olur. Kitap ehlinin hepsi bir değildir: Onlardan geceleri secdeye kapanarak Allah'ın ayetlerini okuyup duranlar vardır; bunlar Allah'a ve ahiret gününe inanır, kötülükten meneder, iyiliklere koşarlar. İşte onlar iyilerdendir. (3) ayetleri de onların tamamının aynı olmadığını gösterir.

Bu durumda ayetlerde dost edinilmesi yasaklanan gayrimüslimler kimlerdir? Esasında ayetlerin bir kısmında söz konusu kimselerin vasıfları ayrıntılı olarak zikredilmiştir. Bunların bazı ayırıcı vasıfları şunlardır: Allah’a ve mü’minlere düşmanlık yapmaları, dinlerinden ötürü mü’minlerle savaşmaları, onları yurtlarından çıkarmaları veya buna yardım etmeleri, ikiyüzlülük yaparak mü’minleri aldatmaları, mü’minlerlere zarar vermek için sürekli fırsat kollamaları, mü’minleri dinlerinden uzaklaştırmak için gayret etmeleri, İslam’ı alay ve eğlence konusu yapmaları.

Zaten şu âyet de bu gibi olumsuz sıfatlara sahip olmayan gayrimüslimlerle iyi geçinilmesi lazım geldiğini açıkça beyan buyurmaktadır: Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz; doğrusu Allah adil olanları sever. (4)

Âyet-i kerimede Ehl-i Kitabın yiyeceklerinin (boğazladıkları hayvanların) ve onların kadınlarıyla evlenmenin mü’minlere helal kılındığının belirtilmesi de (5) bu yasağın bütün gayrimüslimleri içine almadığını göstermektedir. Çünkü pek tabiidir ki bir insan evlendiği eşini sevecek ve onunla güzel ilişkiler kuracaktır.

Zaten Peygamberimiz (s.a.s) de Necran Hristiyanlarını Mescid-i Nebevi’de ağırlamış, gayrimüslimlerin hasta ziyaretine gitmiş, bir Yahudi’nin davetine icabet ederek onun ikram ettiği koyundan yemiş, gayrimüslimlerle ticaret ilişkisine girmiştir. Peygamberimizin Yahudi ve müşriklerle birlikte yaşamak için imzaladığı Medine Sözleşmesi, Mekke döneminde eziyet gören Müslümanları Hristiyan yönetiminde olan Habeşistan’a göndermesi, müşriklerle yaptığı Hudeybiye sulhu, gayrimüslim kabilelere gönderdiği heyetler ve mektuplar, onlardan gelen hediyeleri kabul etmesi, ihtiyaç duyduklarında onlara malî yardımda bulunması gibi onlarla beşerî ilişkilerde bulunduğuna dair daha pek çok misal zikretmek mümkündür.

Peygamberimiz (s.a.s) kendisi kafir ve müşriklerle salt küfür ve şirklerinden ötürü alakasını kesmediği gibi başkalarından da böyle bir talep ve istekte bulunmamıştır. Örneğin bir keresinde Hz. Esma henüz Müslüman olmayan annesi ziyaretine geldiğinde Peygamberimize onunla görüşüp görüşemeyeceğini sormuş ve şu cevabı almıştır: “Evet, hem de akrabalık ilişkilerini gözet ve ona iyi davran.” (6)

Yasağın İllet ve Sebebi

Diğer taraftan,  Hüküm, müştak üzerine olsa, me’haz-ı iştikākı, illet-i hüküm gösterir. (Eğer dinî bir hüküm, türemiş bir sözcük üzerine bina edilirse o sözcüğün türediği kök, hükmün illetine işaret eder).” şeklindeki usul kaidesi (7) gayrimüslimlere dair getirilen yasakların mutlak olmadığını gösterir.

Dolayısıyla ayetteki yasak, "Yahudi ve Hristiyanları Yahudilik ve Hristiyanlıklarında, kafirleri küfründe, münafıkları da nifaklarında dost edinmeyin." anlamına gelir. Bu durumda güzel olan diğer fiilleri nedeniyle bu tarz bireylerle münasebete geçmek ve onlarla dostluk kurmak mubah olur. Yani bu bireylerin doktorluk, mühendislik, mucitlik, yöneticilik ve benzeri direkt olarak dinlerine ait olmayan sıfatları sevilebilir, bunlardan yararlanılabilir. Zira yukarıdaki usul kuralı gereğince bu gibi nitelikler yasaklamanın dışında kalmış olur.

Zamanın Tefsiri

Bediüzzaman Hazretleri şu açıklamalarıyla konunun farklı bir boyutuna dikkat çeker: “Zaman-ı Saadet’te, büyük bir dini inkılap meydana geldi. Bütün zihinleri din noktasına çevirdiğinden, bütün dostluk ve düşmanlığı o noktada toplayıp dostluk ve düşmanlık ederlerdi. Onun için gayrimüslimlere olan dostluktan nifak kokusu geliyordu. Lakin, şimdi alemdeki medeni ve dünyevi bir inkılaptır. Bütün zihinleri zapt ve bütün akılları meşgul eden medeniyet noktası, ilerleme ve dünyadır. Zaten onların büyük çoğunluğu da dinlerine o kadar bağlı değillerdir. Dolayısıyla onlarla dost olmamız, medeniyet ve ilerlemelerini beğenmekle iktibas etmektir. Ve her dünyevi mutluluğun esası olan asayişi muhafazadır. İşte şu dostluk, katiyen Kurani yasağa dahil değildir.” (8)

Ayetleri nazil olduğu zamanın sosyopolitik koşullarına göre anlamaya ve çağımızın sosyal realitesine göre yorumlamaya çalışmanın doğrudan tarihselcilikle bir ilgisi olmadığını da burada belirtmekte fayda var.

Tabii ki Müslümanlar, İslam’ı boğmak için fırsat bekleyen düşmanlara yardım etmemeli, destek olmamalı ve onlarla samimi dostluk ilişkilerine girmemelidirler. Fakat bu tarz ayetlerden yola çıkarak Müslüman olmayan herkesi “düşman” ilan etmek, Müslümanların kendi idam fermanlarına imza atmaları demektir.

Her geçen gün küreselleşen, toplumun her alanında çoğulculuğun hâkim olmaya başladığı, İslam’ın maalesef şiddet ve terörle özdeşleştirildiği, İslamofobi'nin sürekli tırmandığı/tırmandırıldığı bir dünyada bu tür katı ve radikal tavırlar, İslam’a ve Müslümanlara çok ciddi zarar verecektir. Ruhu sevgi ve barış olan İslam’ın yanlış anlaşılmasına neden olacaktır. Müslümanlarla alakalı doğru olmayan algıları daha da pekiştirecek, İslam aleyhine propaganda yapan bazı odaklara da malzeme verecektir.

Geçmiş asırlarda devletler arası ilişkiler savaş kurallarına göre belirleniyordu. Savaşların gerisindeki en önemli motivasyon kaynağını da din oluşturuyordu. Tüm dünya darulharb ve darulislam şeklinde ikiye ayrılmıştı. Din, devlet ve siyasetle iç içeydi. Yaşama anlam katan, tercihleri kanalize eden neredeyse tek değer dindi.

Tabii ki yukarıda zikredilen bu Kur’ânî düsturlar, İslam aleyhine entrikalar çeviren, Müslümanlara düşmanlık yapan kötü niyetli kimselere karşı her zaman geçerlidir. Ama  mü'minlerin içine kapanması ve Müslüman olmayan dış dünyadan soyutlanması da hiçbir şekilde İslam’ın bir emri olamaz. Aksine bu tarz yaklaşımlar İslam’ın ve zamanın ruhundan uzak kalmanın birer neticesidir.

Değişik din ve kültürlerden bireylerle iç içe yaşamak durumunda kalan günümüz Müslümanları, mutlaka İslam’ın şefkat, adalet, cömertlik, güvenilirlik, dürüstlük gibi değerlerini temsil etmeli, dünyanın daha huzurlu ve yaşanılabilir bir yer haline gelmesi ve insanlığın ortak problemlerinin halledilebilmesi adına farklı din mensuplarıyla irtibata geçmeye hazır olmalıdırlar.

DİPNOT:

(1) Recep DEMİR, BAĞLAMINDAN KOPUK KUR’ÂN OKUMALARININ SERENCAMI, DİNBİLİMLERİ AKADEMİK ARAŞTIRMA DERGİSİ CİLT 20 SAYI 2 s. 573 https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1179744
(2) Ebu Davud, Edeb 19 https://sunnah.com/abudawud:4833
(3) Al-i İmran, 3/113-114 Diyanet İşleri Meali (Eski) https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=3&ayet=113
(4) Mümtehine, 60/8 Diyanet İşleri Meali (Eski) https://www.kuranmeali.com/AyetKarsilastirma.php?sure=60&ayet=8
(6) Buhari, Edeb 8 https://sunnah.com/bukhari:5979
(7) Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Münazarat, s.30 https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/munazarat/30 
(8) Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, Münazarat, s.31 Kısmen günümüz Türkçesiyle https://sorularlarisale.com/risale-i-nur-kulliyati/munazarat/31