Bilim Adamları Ateist mi? 2 - Onur Kenan Aydoğdu

 



Bilim Adamları Ateist mi? 


Yazar: Onur Kenan Aydoğdu



         Bahsettiğim gibi nedense insanlarda bilim yapan ateizme kayar gibi bir algı var. Bu algı ateistleri de geçip dindarlara da sirayet etmiştir. Hatta o kadar etkilemiştir ki pek çoğunda neredeyse aşağılık kompleksi oluşmuştur. Peki böyle bir algı nasıl ortaya çıktı? Bu algıyla yaşayanlar bilim tarihi kitaplarını okuyup oradaki bilim insanlarının çoğunluğunun ateist olduğunu mu gördü? Yoksa bilim adamlarının bu konuda çıkıp yayınladığı bir konsensüse mi dayanmaktadır? Hayır, pek çoğu bu konu hakkında hiçbir araştırması olmadığı halde bilim adamlarını ateist zannetmekten ötürü bilim yapmanın ateizme yol açtığına algısına kapılmaktadır. Bilim insanları ateistse bilim insanı ateist yapar akıl yürütmesinin mantıksızlığını açıklamaya gerek duymadan kuantum mekaniğinin gelişmesinde etkili olan Nobel Ödüllü Alman matematikçi ve fizikçi Max Born’un şu sözüne yer vererek Bilim adamları cidden ateist mi? İncelemeye başlayalım;



  ‘’Bilim çalışmasının insanı ateist yaptığını söyleyenler biraz aptal olmalıdır.’’(1) – Max Born





        Bilim insanlarını ateist zannetmelerinden ötürü ‘’Bilim yapan ateist olur!’’ gibi radikal bir iddia bulunanların dayanağı nedir? Siz de takdir edersiniz ki bu oldukça ciddi bir iddiadır. Peki bu iddialarını dillendirirken temellendirirler mi? Temellendirmedikleri gibi temellendirme gereği de duymazlar çünkü algıdan beslenirler. Ne de olsa dindarlara da algıdan ötürü aşağılık kompleksi sinmiş ve onlar da ezilmeye yer arıyordur zaten! Burada dindarların da suçu epey fazla tabiî ki çünkü bu kaynaksız ciddi sallamalar dair hiç kaynak, gerekçelendirme kabul talep etmeden direk susar, bu iddiaları kabul etmeyenleri de her daim sadece Kepler (2), Galileo (2) , Newton (2), Kopernik (4) , Descartes (2) , Leibniz (3) gibi Din-Bilim denince klasik haline gelen isimlerden bahsetmektedir. Hal böyle olunca sanki şöyle bir algı oluşmaktadır; ‘’Evet , bilim adamları ateist lakin bakın bilim yapıp ateist olmayan da var.’’ Cidden bilim adamları ateist mi? Tanrıya, inanan bilim insanları sürekli dile getirilen bu birkaç isimden mi ibarettir?




          Elbette bu isimler oldukça değerli ki burada yine onlara yer vereceğiz lakin dindarların ağzında sadece birkaç ismin dolaşması ‘’Bilim insanları ateisttir.’’ algısına ekmek süren cinsten. Dışarıdan bakan birisinin şunu düşünmesi çok normaldir; ‘’Denildiği gibi cidden bilim adamları ateist olmalı galiba, dindarlar da bakın bilim yapıp dindar olan da var diye birkaç isim getiriyor.’’ Dinsizlerin hiçbir dayanağa başvurmadan ortaya attıkları bu iddiaya dindarlar da böylelikle çanak tutmuş oluyor.



        Bilim insanlarını ateist zannedenlerin bu sonuca varmalarına etki eden isimler kimler acaba? Karşı taraftan da pek fazla isim duyduğumuz söylenemez. Onlar da bu radikal iddialarını birkaç isimle dillendirir. A.Einstein, S.Hawking, C.Darwin , R.Feynman, C.Sagan benim gördüğüm kadarı ile dillendirmelerin başında yer alıyorlar. Öncelikle şunu söylemek gerekir ki elbette dinsiz ve ateist bilim insanı vardır lakin bu kitabın sonunda pek az sayıda olduğunu anlayacağınız bu isimler, kendilerini ağızlarından düşürmeyenler ile hiç de aynı fikirde değildir. Hatta bazıları dillendiren kişilerin zannettiği gibi aynı inanca da sahip değildir. Örneğin ateistler tarafından ağıza sakız edilmiş ünlü Nobel Ödüllü Alman Fizikçi Albert Einstein ‘’ Evrendeki bu bütünlüğe rağmen hala Tanrı’nın var olmadığını iddia edenler var. Beni bundan daha fazla kızdıran husus ise kendi görüşlerine bir de beni alıntı getirmeleridir.’’(5) demesine rağmen bir de üstüne ‘’ Tüm bu milyon kat düzeni ve kesinliğiyle evrenin kör bir şansın eseri olduğu fikri ne kadar güvenilirse, bir matbaanın patlaması sonucu bitmiş ve hatasız bir sözlüğün meydana gelmesi fikri de o kadar güvenilirdir.’’(6) diyerek evrenin ateistlerin iddia ettiği gibi asla tesadüfen, kendi kendine olduğunu kabul etmediğini dile getirdiği halde ateistlerden tarafından hala daha kendisine atıfta bulunulmaktadır. Bunun sebebi de ateistlerin, Einstein’ın her daim söylediği gibi meşhur Tanrı Mektubu’nda da dinlerin tanrısını yani teizm Tanrısını kabul etmediğinden yola çıkarak ateist olduğuna yormaktan, mektubu dahi anlamayıp araştırmamaktan kaynaklanıyor. Einstein’ın deist mi? Panteist mi? Olduğu konusu muhlak lakin sözlerinden çıkartacağımız bir sonuç var ki o da kesin olarak ateist ve teist değil bunu Amerikalı ateist kuramsal fizikçi ve kozmolog Lawrence Krauss’un Einstein için söylediği sözlerinden de anlıyoruz;



     ‘’Şunu eklemem gerek ki Einstein'ın Tanrı'sı Kitab-ı Mukaddes'in Tanrı'sı değildi. Evrendeki düzenin varlığı, Einstein'da öyle derin bir hayret uyandırmıştı ki bu düzene manevi bir bağlılık duymuş ve Spinoza'dan hareketle ona "Tanrı" demişti’’(7)




     Ateistlerin hemen hemen hepsinin kendisine rol model edindiği Charles Darwin’de de durum böyle. Darwin’in de tam olarak neye inandığı bilinmemekle birlikte bazı sözlerinde Tanrı inancını görebiliyoruz;



"Mantık bana içerisinde belirsizliğin veya gerekliliğin sonucu olarak geçmişe ve geleceğe bakabilme kabiliyeti bulunan insanların olduğu bu uçsuz bucaksız ve olağanüstü evreni anlayabilmenin aşırı zorluğunu, hatta olanaksızlığını anlatmaktadır. Böyle düşündüğüm zamanlarda kendimi, bir ölçüde insanlarınkine benzeyen akıllı bir kafaya sahip ilk Neden'e (Tanrı) başvurmak zorunda hissediyorum; sanırım Tanrı'ya inanan biri olarak adlandırılmayı hak ediyorum."(7)



       Ayrıca Darwin, tanrısız bir evrende daha aşağı hayvanlardan evrimleşen insan zihninin kanaatlerine güvenilip güvenilmeyeceğine dair “korkunç şüphenin” (horrible doubt) kendisinde sıkça göründüğünü ifade etmiştir. (8) Ve Darwin kendisi sürekli alıntı yapan avam militan ateistlerin aksine gerçek bir bilim adamına yakışır şekilde evrenin kusursuzluğunu ve ona olan hayranlığını dile getirmektedir.



‘’Salepgillerin ve başka birçok bitkinin böcekler aracılığı ile döllenmesini sağlayan o farklı ve ustalıklı düzenlere hayran kalırız.’’ (9)



Charles Darwin kendisini alıntılayanlar aksine onların kötü gözle bakacaklarına da hayranlık duymamız gerektiğini söylüyor;



‘’ Birçok böceğin erkeklerinin dişilerini bulmalarına yarayan o gerçekten şaşırtıcı koklama yetisine hayran kalırsak, toplumun başka hiçbir işine yaramayan ve sonunda çalışkan ve kısır işçi kardeşlerince öldürülen binlerce erkek arının yalnız bu amaç için üretilmesine hayran kalabilir miyiz? Ana arıyı, genç dişi arıları, kendi kızlarını, doğar doğmaz yok etmeye, ya da dövüşte ölüp gitmeye yönelten o yabanıl ve içgüdüsel hınca, güç de olsa, hayranlık duymamız gerekir.’’ (10)



Charles Darwin’in gerçek bir bilim adamına yaraşır şekilde Türlerin Kökeni kitabında evrene ve dahilinde olanlara hayranlığını görmekteyiz. Ki Darwin şu sözleriyle de hayranlık duymayanların budala olduğunu söylüyor;



‘’Bir peteğin amacına tümüyle uygun olan o ince yapısını büyük bir hayranlık duymadan inceleyebilen kimse budalanın biri olmalıdır.’’ (11)



C.Darwin , en yetenekli işçinin bile yapamayacağını söylediği arı peteneğini arıların içgüdülerine atfetse de yine takipçilerinin aksine hayranlık duymaktan geri kalmamaktadır. S.Hawking de kendisini alıntılayanlar ile aynı görüşlerde hatta aynı inançta olduğu da söylenemez. Hayatının sonuna kadar kendisini Tanrının yokluğunu kanıtlamak uğruna adayan Hawking’in hayatının son anlarında Tanrıyı kabul ettiği söyleniyor.



‘’ En büyük kanıt evrendeki düzendir. Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin mantıklı kanunlarca yönetilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz. Ve aklınızda hala şu soru olur: Evrenin var olma nedeni nedir? İsterseniz Tanrı’yı bu denklemin cevabı olarak tanımlayabilirsiniz.’’(12)



      Ve yine Hawking kendisini dilinden düşürmeyen avam ateistlerin aksine bilim yapmamızın en büyük koşulu olan düzeni (13) (14) (15) inkar etmez , tüm bilim tarihinin evrendeki düzenin anlaşılması (16) olduğunu da söylerek her daim evrendeki düzeni ifade etmektedir. Ve kendisi gibi bilimi kabul eden herkesin de böyle düşünmesi gerektiği söyler.



‘’Benim gibi bilime inanıyorsanız her zaman geçerli olan ve kendisine itaat edilen belirli yasalar olduğunu biliyorsunuzdur.’’ (17)



Hawking her bilim adamının bir doğa yasasının gözlenmiş bir düzene dayanan bir kural olduğunu ve temel aldığı mevcut durumun ötesine geçen öngörüler sağladığını söyleyeceğini (18) de dile getirmektedir. Ateistlerin bir diğer dilinden düşürmediği Nobel Ödüllü Fizikçi Richard Feynman da evrendeki güzellik ve düzen hakkında diğer her bilim adamı gibi düşüncelerini ifade etmektedir;



      ''Sanatçılar bile günbatımının, okyanus dalgalarının ve gökyüzüne serpilmiş yıldızların güzelliğini fark ederler! Bunları gözlemek bize estetik bir haz vermeye yeter. Doğa olguları arasında da gözle görülmeyen, ancak analizci bir gözle bakıldığında farkedilebilen bir ritm ve düzen vardır. Bizim fizik yasaları dediğimiz de bu ritm ve düzenin ta kendisidir.''(19)



''...Aynı şekilde, yıldızlara ve dünyaya baktığımızda her şeyi düzen içinde görüyoruz; eğer dalgalanma olsaydı daha önce bakmadığımız bir yere baktığımızda karmaşa ve düzensizlik görmeyi beklerdik.'' (20)




        Diğer bilim adamları gibi aynı ifadeleri Carl Sagan’da da görmek mümkün ki Sagan’da daha da çok görmekteyiz. Sagan kitaplarında her daim evrendeki düzeni dile getirmekte, bilimin evrendeki düzeni keşfetmek olduğunu ve her bilim adamının bundan sevinç duyduğunu söylemekte (21), evrenin mükemmelliğine hayran olmakta ve evren karşısında şaşkınlığını gizlememektedir.



''Kozmos’un zenginlikleri sınırsızdır. Her çarkı ayrı bir hayranlık doğuran bu makinenin olağanüstü güzellikteki parçaları ve bu parçalar arasındaki büyüleyici bağlantı, sözünü ettiğimiz sınırsız zenginliğin kaynağıdır.'' (22)




     Her bilim adamının söylediği gibi evren ve dahilinde her yerde düzenin hüküm sürdüğünü söyleyen Sagan (23), düzene olan hayranlığını da dile getirmektedir;





''Eski İyonya’lıların savlarına göre evreni tanımak mümkündür, çünkü evrenin bir iç düzeni vardır: Doğada, gizlerinin çözülmesine izin veren bir düzen söz konusudur. Doğa olguları önceden hiç de kestirilemez türden değildirler. Onun da boyun eğmek zorunda kaldığı kurallar vardır. Evrenin bu düzenli ve hayranlık uyandırıcı niteliği Kozmos adının verilmesine neden oldu.'' (24)



Sagan evren ve dahili için şaşkınlığı da şu şekilde ifade ediyor;


       ''Evrenin müthiş enginliğinin ne güzel ve şaşırtıcı bir şeması karşısında bulmaktayız kendimizi... Bunca güneşler, bunca yerküreler... ve bunların her biri de otlar, ağaçlar, hayvanlar dolu ve nice denizler ve dağlarla süslü!.. Yıldızların çokluğu ve birbirleri arasındaki büyük uzaklığı düşününce, hayranlığımız ne kadar daha çok artıyor?'' (25)



Sagan kendisini alıntı yapanlar gibi tanrıya inananlara saldırmamak da ve evrendeki bu mükemmelliğe, düzene, hassaslığa bakıp kendisi tanrıya inanmasa da tüm bunların neticesinde tanrıya inanılabileceğini de şu sözlerle dile getirmektedir;



‘’Ben, bilincimizde, atalarımızın hayalini bile kuramadığı kadar muhteşem, karmaşık ve hassas bir düzen içindeki bir evrenin ortaya çıktığını görüyorum. Ve eğer birkaç basit doğa yasasıyla evrenle ilgili pek çok şey anlaşılabiliyorsa Tanrıya inanmak isteyenler hiç kuşkusuz bu güzel yasaları, tüm doğayı ayakta tutan bir Akıla yorabilir.’’(26)



     Carl Sagan canlı hücresindeki mükemmel işleri ve ona olan hayranlığını da şu sözlerle dile getirmektedir;



‘’Canlı hücresi detaylı ve kompleks bir mimari harikadır. Mikroskoptan bakıldığında neredeyse çılgına dönmüş faaliyetler görülür. Daha derin seviyede moleküllerin muazzam bir hızda sentezlendiği bilinmektedir. Neredeyse herhangi bir enzim saniyede 100 başka molekülün sentezlenmesinde katalizör rolü oynar. On dakikada, metabolizmasını sürdürebilen bir bakteri hücresine ait kitlenin oldukça büyük bir bölümü sentezlemiş olur. Basit bir hücrenin bilgi muhtevasının Britannica Ansiklopedisi'nin yüz milyon sayfasına eş değer bir bilgi ihtiva ettiği tahmin edilmektedir.’’ (27)



Carl Sagan evrendeki düzenin bir yanılgı değil saygı ve hayranlık duyulması gereken gözlemlenen bir gerçek olduğunu şu cümlelerle ifade etmektedir;



       ''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?'' (28)



       Buraya kadar çıkarmamız gereken sonuçlar şunlar olmalı; Ateistlerin zar zor ‘’bilim adamları ateisttir’’ iddialarına getirdiği birkaç isim kendileriyle aynı düşünceler de bulunmayıp daha çok teistlerle aynı düşünce de bulunmakta hatta pek çoğu ateistlerle değil teistlerle aynı inancı taşımaktadır. Bu şekilde temelsizce radikal bir iddia bulunan ateistler daha kendilerine atıf yaptıkları kişilerin inancını dahi bilmemekte ve onları da kendileri gibi düşünüyor zannetmektedirler. Bu da elbette okumamaktan , araştırmamaktan ve kulağına her geleni doğru sanıp sürü psikolojisine uymaktan kaynaklanıyor…






      Ateistlerin bu iddiasına daha iyi yaklaşabilmek için bu konu hakkında yapılmış araştırmalara göz atalım. , 2009 Mayıs ve Haziran'da Pew Research Center for the People & the Press tarafından yürütülen Amerikan bilim ilerleme Derneği üyesi olan bilim adamları tarafından yapılan bir ankete göre (29) ankete göre, bilim adamlarının yarısından biraz fazlası (%51) bir tür ilah ya da daha yüksek güce inanıyor; özellikle, bilim adamlarının %33'ü Tanrı'ya ve dine inandıklarını söylerken, %18'i evrensel bir ruha ya da daha yüksek bir güce inanıyor. On bilim insanından dördünün (%41) Tanrı'ya ya da daha yüksek bir güce inanmadığı görülüyor. Aynı ankete göre genç bilim adamlarının (18-34 yaş arası) Tanrı'ya ya da daha yaşlı olanlara göre daha yüksek bir güce inanmaları daha olasıdır. Yine aynı ankete göre Biyoloji alanında Tanrıya ve dine inananlar %32 , Tanrıya inananlar %19 , Tanrıya ve dine inanmadıklarını söyleyenler %41, Kimya alanında Tanrıya ve dine inananlar %41, Tanrıya inananlar %14, Tanrıya ve dine inanmadıklarını söyleyenler %39 , Jeoloji alanında Tanrıya ve dine inananlar %30, Tanrıya inananlar %20, Tanrıya ve dine inanmadıklarını söyleyenler %47, Fizik alanında Tanrıya ve dine inananlar %29, Tanrıya inananlar %14, Tanrıya ve dine inanmadıklarını söyleyenler %46.





        Bu konuda yapılan en ilginç anketlerden biri 1996'da , Georgia Üniversitesi'nde öğretmenlik yapan bir bilim tarihçisi Edward Larsen ve Larry Witham tarafından Nature dergisinde yayınlanmıştır.(30) Bu anket 1916 da İsviçreli-Amerikalı psikolog Leuba tarafından yapılan anketin bir tekrardır. Leuba'nın yaptığı ankette, (American Men of Science yayınının 1910 baskısından rasgele seçilmiş) 1.000 bilim adamına dualara cevap veren bir Tanrı'ya ve ölümsüzlüğe inanıp inanmadıkları soruldu. Dikkat edilirse, bu soru, herhangi bir ilahi varlığa inanma sorusundan daha spesifiktir. Yanıt verme oranı %70 olmuş. Bunların %41.8'i evet, %41.5'i hayır cevabını vermiş ve %16.7'si de agnostik bir duruş benimsediğini belirtmiştir. 1996'daki ankete katılım oranı ise %60 olup katılımcıların %39.6'sı evet %45.5'i hayır cevabını vermiş ve %14.9'u da agnostik olduğunu dile getirmiştir.(31) Bununla beraber İngiltere'deki Royal Society'nin (The Royal Society of London for the Improvement of Natural Knowledge, bilime yönelik olarak alanında uzman bir topluluk olup var olma bakımından muhtemelen en eski topluluktur.) kurucularının %90' ının Tanrı inancına sahip olduğunu biliyoruz.(32)




          2016 yılında Elaine Howard Ecklund, David R. Johnson, Christopher P. Scheitle, Kirstin R. W. Matthews ve Steven W. Lewis tarafından Religion among Scientists in International Context: A New Study of Scientists in Eight Regions ( Bilim adamları arasında din Uluslararası Bağlam: Yeni Bir Çalışma Sekiz Bölgedeki Bilim Adamlarının Sayısı ) adlı çalışma yürütülüyor. Aralarında Türkiye bulunmak üzere Fransa, Hong Kong, Hindistan, İtalya, Tayvan, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerin’de biyologlar ve fizikçiler arasında araştırma yapıldı.(33) Araştırmaya katılan bilim adamları, lisansüstü öğrenciler, doktora sonrası araştırmacılar ve seçkin ve seçkin olmayan üniversiteler ve araştırma enstitülerindeki atamaları olan tüm profesör ve bilim adamları kademeleri dahil olmak üzere kariyer aşamasına göre farklılık gösteriyor. Çalışma, hem 22.525 bilim insanının anketini hem de bu bilim adamlarının 609'uyla derinlemesine görüşmeleri içeriyor. Ankette 9.422 yanıt olmak üzere %42’lik yanıt oranı elde edilmiştir.( Fransa 779 katılımcı ile %46, Hong Kong 326 katılımcı ile %40, Hindistan 1763 katılımcı ile %44, İtalya 1411 katılımcı ile %57, Tayvan 684 katılımcı ile %39, Türkiye 684 katılımcı ile %39, ABD 1,581 katılımcı ile %50, İngiltere 1,986 katılımcı ile %57,). Pew’inde 2009’da yapmış olduğu araştırmadaki gibi bu araştırmada da kadınların erkeklere oranla daha dindar olduğu görünüyor. Bölgesel bağlamların dördünde, bilim adamlarının yüzde 50'den fazlasının dini bir bağlantısı var (İtalya, Hindistan, Türkiye ve Tayvan). Kendini dini bir gelenekle özdeşleştiren bilim adamlarının yüzdesi en yüksek Hindistan'da, bilim adamlarının yüzde 94'ünün Hinduizm, İslam ve Sihizm gibi geleneklere (öncelikle Hinduizm olmasına rağmen) bağlı olduğu ve en düşük olduğu Fransa'da, bilim adamlarının yalnızca yüzde 30'u dini bir geleneğe (ağırlıklı olarak Katoliklik) bağlı. Araştırmaya göre Hindistan, Tayvan ve Hong Kong’ta bilim adamları arasında dini ritüelleri (ibadetl) sergileme oranı halka oranla daha fazla Türkiye’de ise hemen hemen halkta olan oranıyla aynı olduğu sonucu çıkıyor. Tayvan ve Hong Kong’ta bilim adamları arasında dindar olma oranı halka oranla daha fazla. Araştırma sonucunda Fransa’da bilim adamlarının %16’sı, İngiltere’de %27’si, ABD’de %30’u, Hong Kong’ta %39’u, İtalya’da %52’si, Tayvan’da %54’ü, Türkiye’de %57’si, Hindistan’da %59’u kendisini dindar (teist) olarak tanımlıyor.






         Bu araştırmalara baktığımız zaman hiç de ateistlerin iddia ettiği şekilde ‘’Bilim adamları ateisttir.’’ şeklinde bir iddia savunacak durumda olduğumuzu görmüyoruz. Araştırmalara genel olarak baktığımızda sonuçlar birbirine yakın olsa da Tanrıya inanma oranının daha fazla olduğunu görüyoruz. Hatta zaman zaman teist olma oranının deist, ateist , agnostik olma oranına daha fazla olduğu görüyoruz. 1900’lü yıllardan bu yana yapılan bu araştırmalarda teistlerin oranı diğer inançlara oranla ezici çoğunlukta olmayıp genelde %30-%50 bazında olsa dahi şu unutulmamılıdır ki bu yüzdelik içinde öyle isimler var ki tek başına dahi 1000 tane ateist,deist,agnostik bilim insanına bedeldir. Gelin bu dediğimi temellendirmek için Nobel Ödüllü bilim adamları arasındaki inanç dağılımına bakalım.





           1901-2000 yılları arasında 654 ödülün 28 farklı dine ait olduğunu ortaya koymaktadır. Çoğu %65.4'ü Hıristiyanlığı çeşitli biçimlerde dini tercihleri olarak tanımlamıştır.(34) Genel olarak, Hıristiyanlar dünyadaki tüm Nobel ödüllerinin toplam %78.3'ünü, Kimyada %72.5'ini, Fizikte %65.3'ünü, tıpta %62'sini, ekonomide %54'ünü ve tüm Edebiyat ödüllerinin %49.5'ini kazanmışlardır. Ateistler, agnostikler ve özgür düşünenler toplam Nobel ödülü kazananların %10,5'ini oluşturuyor,(35) ancak Edebiyat kategorisinde bu tercihler keskin bir şekilde yaklaşık %35'e yükseliyor. Din ile ilgili çarpıcı bir gerçek, Yahudi inancının yüksek ödül sayısıdır-toplam Nobel ödüllerinin %20'sinden fazlası (138); dahil olmak üzere: Kimyada %17, tıpta ve Fizikte %26, ekonomide %40 ve barış ve edebiyatta %11. Bu rakamlar özellikle yaklaşık 14 milyon insanın (dünya nüfusunun %0.2'si) Yahudi olduğu gerçeğinin ışığında şaşırtıcıdır.(36) 1901-2013'ten bu yana, tüm Nobel ödüllerinin %22'si Yahudilere verildi.(37) Genel olarak bakıldığında 1900’lerden bu yana verilen Nobel ödüllerinin %90’ını kendilerini dindar (teist) olarak tanımlayanlar oluşturuyor.



Bu verilerin ışığında özellikle de ateistlerin yaptığı akıl yürütmeyi kullanarak kendi adıyla anılan Belirsizlik İlkesi’ni keşfeden Nobel Ödüllü Fizikçi Werner Heisenberg’in söylediği şu sonuca varabiliriz;

‘’ Doğa bardağından içilen ilk yudum insanı ateist yapar ancak bardağın dibinde Tanrı sizi beklemektedir.’’ (38)




       Ateistlerin ‘’Bilim adamları ateisttir.’’ İddiasını çürütmek ve de yukarıda atıf yaptığımız Heisenberg’in sözünü ispatlamak için daha fazla kaynak vermeleri ve daha çok temellendirme yapmamız gerek. Ben elbette ortaya bu iddia sahipleri gibi bir iddia atıp onu temelsiz bırakmayacağım. ‘’Bilim adamları ateist mi?’’ daha iyi anlamak için hem günümüze hem de geçmişimize bir bakalım.




     İlk olarak ateistlerin garip bir şekilde dine karşı bir silah bile olamayacakken Tanrıya karşı silah olarak kullandıkları evrimi ele alalım. Evrim konusunda kimler tarafından ne katkılar yapılmış ve de bu kişiler neler düşünüyor? Bununla devam edelim. Evrim deyince aklınıza gelen ilk ismin, Charles Darwin’in ona atıfta bulunanlarla aynı inançta ve görüşte olmadığını yukarıda açıkladık. Lakin sorun şu ki evrim deyince akla ilk Darwin mi gelmeli? Evrimi sahi ona mı borçluyuz? Evrimi ateizmle bağdaştıran ‘’Bilim adamları ateisttir.’’ Propagadansında bulunan militanlar neden Darwinden başka ismi anmaz? Sebebi çok basit! Çünkü evrim de dindarlardan gelmedir ve onlar sadece Darwin’i kendilerine yakın görmektedirlerdir de ondan!




       Türlerin birbirlerinden değişerek oluştuklarını ifade eden detaylı bir biyolojik teoriyi ilk olarak ortaya koyma ayrıcalığı Fransız doğa bilimci Jean-Baptiste Lamarck’a aittir. O, önceden, uzun yıllar Linnaeus’u takip ederek türlerin sabitliği fikrini savundu.(39) Ancak 56 yaşına geldiğinde (1800 yılında) evrimci fikirleri savunmaya başladı ve 1809’da, 65 yaşında, en ünlü eseri Philosophie Zoologique’yı (Hayvanbilimsel Felsefe) yazdı. Lamarck, evrim sürecinin yavaş aşamalarla gerçekleştiğini ve birçok nesil geçtikten sonra yepyeni bir türün oluştuğunu söyledi. Evrim, ufak aşamaların uzun bir zaman boyutu içerisinde birbirine eklenmesiyle gerçekleşen dikey bir aşamaydı ve bu yüzden hissedilemiyordu. Lamarck, canlılara içkin olan ve onları kompleksliğe götüren bir eğilim olduğunu ve bunun, Yaratıcı’nın canlılara bahşettiği bir unsur olduğunu söylemiştir. (40)




              En başta Charles Darwin’in dedesi Erasmus Darwin, Lamarck’la hemen hemen aynı dönemde, canlıların bir evrim süreciyle oluştuğundan bahsetmiştir. Onun yaklaşımında, canlının evriminde kendi çabası önemlidir. Açlık, susuzluk ve benzeri durumlara karşı gösterilen tepkilerle, zevk ve acı gibi unsurlardan doğan çabalar canlının gelişmesini ve yeni özellikler kazanmasını sağlar, sonra bunlar yeni nesillere aktarılır. Erasmus’un yaklaşımları, canlıların “ortak bir ata”dan gelmiş olabileceğini söylemesi açısından önemlidir. O, insanın maymunla ortak bir atadan gelmiş olabileceğini de söylemiştir. (41) Ve Erasmus, canlıların daha kompleks bir yapıya doğru evrimleşmelerinin Allah tarafından canlılara içkin yaratılan özelliklerle mümkün olduğunu ifade etmiştir. (42) Yazılarında savunduğu fikirlerin Kitabı Mukaddes ile uyum içinde olduğunu göstermek için Kitabı Mukaddes’ten alıntılar yapmıştır. O, Allah’ın, araçsal sebeplerle –doğa yasaları içinde kalarak ve bu yasaları kullanarak– canlıların yaratılışını gerçekleştirdiğini savunmuştur. (43) (44) Charles Darwin’le aynı dönemde doğal seleksiyonlu evrim teorisi anlayışını savunan ve Darwin, dinsel ve muhafazakâr çevrelerden tepki çekeceğini düşünerek çalışmalarını ölümünden sonra yayınlanmak üzere rafa kaldırmışken, benzer bir çalışma hazırlayan biri olarak 1858 yılında yazmış olduğu mektup ile Darwin’e çalışmalarını yayımlaması için ona cesaret vermiş (45) Britanyalı doğabilimci, coğrafyacı, antropolog ve biyolog Alfred Russel Wallace ruhun varlığına inanan bir kişi olarak Tanrı'nın evrimle yarattığına inanıyordu ve insanın zihinsel faaliyetlerinin doğal seleksiyon ve benzeri mekanizmalarla açıklanamayacağını öne sürüyordu. İnsanın vücut yapısının doğal seçme sonucu oluştuğunu öne sürmekle birlikte, zihinsel gücün gelişmesinde Darwin'den farklı olarak doğal seçmenin dışında biyolojik olmayan etkenlerin rol oynadığını savunmuştur. (45)




           Charles Darwin Cambridge’de geçirdiği yıllarda Saat Analojisinin savunucusu ve Tasarım Kanıtının en büyük isimlerinden İngiliz din adamı ve filozof olan William Paley’in Natural Theology: or, Evidences of the Existence and Attributes of the Deity kitabını okumaktan keyif aldığını dile getirmektedir.(46) Darwin kendisine bilimi sevdiren, onu bilim insanı olmaya yönlendiren eserlerden birinin İngiliz matematikçi, analitik filozof, makine mühendisi ve programlanabilir bilgisayar fikrini ortaya atan bilgisayar bilimcisi Charles Babbage’in (47) Tanrı’nın sanatının yeryüzündeki izlerini bulmaya çalıştığı The Ninth Bridgewater Treatise adlı eseri olduğunu söyler. (48) Darwin, Ekim 1838’de, ünlü İngiliz nüfus bilimci, iktisatçı ve papaz Thomas Robert Malthus’un Nüfus Prensibi Üzerine (An Essay on The Principle of Population) (49) kitabını okuduğunu ve “yaşam kavgası” ile “doğal seleksiyon” fikirlerinin oluşumunda bu kitabın etkili olduğunu da yaşam öyküsünde belirtmiştir. (50)





         Bugün savunulan şekliyle evrim teorisinin babası diyebileceğimiz Yeni-Darwinizm’in kurucularından biri olarak gösterilen Ukraynalı genetikçi ve evrim biyoloğu Theodosius Dobzhansky (51) Darwin’in teorisinin Amerika’da tanınma­sını sağlayan Harvard Üniversitesi’nden botanik profesörü Asa Gray (51) çağımızın belki de en önemli biyoloji-genetik projesi olan İnsan Genom Projesi’nin uzun yıllar başkanı olmuş Teistik Evrim fikrinin çağdaş savunucusu (52) Amerikalı genetikçi Francis Collins (51) (53) , ça­ğımızın en önemli fosilbilimcilerinden kambriyen patlaması üzerine çalışmasıyla tanınan bir astrobiyolog ve evrimsel biyolog Simon Conway Morris (51), Pekin adamının (Primat, bir Homo erectus türü) keşfinde yer alan Fransız rahip, paleontolog, teolog, filozof ve öğretmen Pierre Teilhard de Chardin (54) evrime katkı da bulunan dindar bilim adamlarından sadece bir kaçı…





       Buranın devamında ‘’Bilim adamları ateist mi?’’ iddiası ele alıp doğruluğuna bakmak için pek çok sayıda alıntı yapıp , pek çok isimden bahsedeceğiz. Birçoğu adınız gibi tanıyor lakin inancını bilmiyorsunuzdur, birçoğunu da ilk defa duyuyorsunuzdur. Kitabın başında da belirttiğim gibi burada bahsettiklerim normalde olanın pek az bir kısmı. Yani bu zamana kadar incelemesini yaptığımız ve incelemeye devam etmekte olacağımız ‘’Bilim adamları ateisttir.’’ İddiası benim burada göstermeye çalıştığımdan çok daha büyük bir hurafe ve çok büyük bir cahilliğin, okumamanın, araştırmamın ürünüdür. Ben elimden geldiğince pek çok isme yer vermeye çalışacağım.






         Fizik ,Din ve Tanrı deyince elbette akla ilk gelen ‘’Allah eserleri ile bilinir’’ (55) diyen, evrene objektif bir şekilde bakıldığında kesinlikle bir tasarımın görüleceğini ve bu tasarımdan tanrının bulunacağını (56) her defasında dile getiren, Tanrıdan başka sebep arayıp tesadüflere inanmanın felsefe dışı olduğunu (57) belirten İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof ve teolog ''Fiziğin Babası'' Sir Isaac Newton olacaktır.



Newton; en önemli bilimsel eserini Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri (1687) olarak adlandıracaktır. Evrensel çekim yasasını dile getiren Newton, gezegenlerin hareketini betimledikten sonra şunu söylemiştir “Güneş’in, gezegenlerin ve kuyrukluyıldızların bunca olağanüstü bu düzenlenişinin kaynağı ancak zeki ve kudretli bir varlığın niyeti ve efendilik hakları olabilir.” (58) Bu çalışmasında Newton evrensel kütleçekimini ve hareketin üç kanununu ortaya koymuş ve sonraki üç yüzyıl boyunca bu bakış açısı bilim dünyasına egemen olmuştur. Newton dünyadaki nesnelerin hareketleri ile gökyüzündeki nesnelerin aynı doğal yasalar ile yönetildiklerini kendi kütleçekim kanunu ile Kepler’in gezegen hareketleri kanunu arasındaki tutarlılıklar ile göstermiştir. Newton ilk yansıtmalı teleskobu geliştirmiş, beyaz ışığın bir prizmaya tutulduğunda farklı renklerden bir tayf yapması gözlemi sonucu bir renk kuramı oluşturmuştur.


      Newton bilim insanları tarafından tarihin en etkili insanlarından biri kabul edilmektedir. 1999'un sonlarında 100 ileri gelen fizikçiyle gerçekleştirilen milenyum oylamasında Newton, tüm zamanların en iyi fizikçileri arasında Albert Einstein'dan sonra 2. sırayı almıştır. (59) (60)




         Diğer akla gelen meşhur isim Tanrı’nın insana bahşetmiş olduğu zekayı kullanmamız gerektiğini (61) , her yeni keşfin Tanrı’nın kendisine bir lütfu olduğunu (62) ve O’nun evreni matematik dilinde yazdığını söyleyen (63) İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçi Galileo Galilei’dir. Rönesans'ın bilimsel devrimine büyük katkıda bulunan Galileo’ya “gözlemsel astronominin babası”, “modern fiziğin babası” ve “bilimin babası” gibi isimler takılmıştır. Gözlemsel astronomiye katkılarının arasında Venüs'ün evrelerinin teleskopik kanıtı, Jüpiter'in en büyük dört uydusunun keşfi (Galileo'nun uyduları adı verilmiştir), güneş lekelerinin gözlemi analizi bulunmaktadır. Galileo ayrıca uygulamalı bilim ve teknoloji alanında da çalışmış ve geliştirilmiş bir askeri pusula gibi başka aletler icat etmiştir. (64)




         Anmamız gereken diğer isimlerden birisi Galileo’nun ölümüne yakın dünyaya gelmiş olan , Tanrıya inanmanın inanmamaya oranla daha rasyonel (65) olduğunu söyleyen ‘’Pascal Kumarı’’(66) nın sahibi kendi adıyla anılan ‘’Pascal Prensibi’’ nin kaşifi Fransız matematikçi, fizikçi ve düşünür  Blaise Pascal (61). Pascal’ın en bilinen temel eseri Düşünceler'dir. 16 yaşındayken konikler üzerine bir inceleme yazdı. 1642'de 19 yaşında iken vergi tahsildarı babasının işini kolaylaştıracak, dişliler ve tekerleklerden oluşan mekanik bir hesap makinesi tasarladı. Matematikle uğraşan babasıyla birlikte Paris Mersenne Akademisi'ne kabul edildi.




         Dış dünyanın tüm araştırmalarının temel amacının, Allah'ın kendisine dayanan ve matematik dilinde bize vahyettiği rasyonel düzeni ve uyumu keşfetmek olduğunu (67) , evreni belli niceliklere göre tasarlayan Allah’ın aynı zamanda bizlerin zihnine evreni anlayacak yapıyı verdiğini (68) dile getiren 17. Yüzyılın bilimsel devriminde, "Astronoma Nova", "Harmonik Mundi" ve "Kopernik Astronomi Özeti" adlı çalışmalarına bağlı olarak, şahsen ortaya çıkardığı Kepler'in gezegensel hareket yasaları ile tanınan Alman gök bilimci,fizikçi, matematikçi ve astrolog Johannes Kepler, Statiğe ve dinamiğe makul miktarda katkıda bulunan, uzayı göreceli olarak belirleyen yeni bir dinamik teorisi tasarlayan, Tanrı’nın mümkün dünyaların en iyisini yarattığı görüşünü savunan (69) (70) kitabın ilerleyen kısımlarında yine anacağımız ‘’Neden hiçbir şey yerine bir şey var?’’ sözünün ve kozmolojik delilinin sahibi Alman matematikçi, filozof, hukukçu Gottfried Wilhelm Leibniz Fizik alanında çığır açmış dindarlar olarak akla gelmesi gereken ilk isimlerdendir.



    Ben elbette bu bölümün başında eleştirdiğim şekilde bir tutum sergileyip sürekli klasik olarak bahsidilen bu isimleri sayıp bırakmayacağım. Lakin onları da anmadan olmaz. Bundan sonra anacaklarımızın yanında bu başlangıç bile değil desek abartı olmayacaktır.





Referanslar;


(1) Frederick E. Trinklein, Bilim Tanrısı (Grand Rapids, MI: Eerdmans, 1971), 64.

(2) Caner Taslaman, Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? ss.15

(3) Caner Taslaman, Enis Doko, Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası, ss.81

(4) "Poland: The Knight Among Nations". Book by Louis E. Van Norman (p. 290), 1907; later quoted in "The Language of God: A Scientist Presents Evidence for Belief", book by Francis Collins (pp. 230-231), 2006.

(5) Einstein the life and time , 1947 s.425

(6) Charles Darwin, The Autobiography of Charles Darwin 1809-1882, editör Nora Barlow (Londra: Collins, 1958), 92-3.

(7) Lawrence Krauss , Hiç Yoktan Bir Evren sayfa 240

(8) Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin Including an Autobiographical Chapter, John Murray, London, 1887, cilt 1, s. 315-316.

(9) Charles Darwin, Türlerin Kökeni , ss.267

(10) Charles Darwin, Türlerin Kökeni , ss.266

(11)Charles Darwin, Türlerin Kökeni , ss.349-350

(12)Anthony Flew,Yanılmışım Tanrı Varmış s.97

(13)Prof.Dr.Doğan Özlem, Bilim Felsefesi sayfa 14

(14)Prof.Dr.Cemal Yıldırım , Bilim Felsefesi, sayfa 25-28

(15)John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş sayfa 10

(16)Stephen W. Hawking,Zamanın Kısa Tarihi (1998), 127

(17)Stephan Hawking , Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar , s.46

(18)Stephan Hawking, Büyük Tasarım ,sayfa 28

(19)Richard Feynman,Fizik Yasaları Üzerine, ''Fizik Yasalarına Bir Örnek:Yerçekimi Yasası'' sayfa 16

(20)Richard Feynman,Fizik Yasaları Üzerine, ''Fizik Yasalarına Bir Örnek: Yerçekimi Yasası'' sayfa 148

(21)Carl Sagan , Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı sayfa 23

(22)Carl Sagan , Kozmos, sayfa 13

(23)Carl Sagan , Kozmos, sayfa 53

(24)Carl Sagan , Kozmos, sayfa 220

(25)Carl Sagan , Kozmos, sayfa 192

(26)Carl Sagan , Milyarlarca ve Milyarlarca sayfa 284

(27)Carl Sagan, ''Life'' in Encyclopedia, 1974, ss. 893-894.

(28)Carl Sagan, Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı sayfa 458-459

(29)Pew Research center, Scientists and Belief ,https://www.pewforum.org/2009/11/05/scientists-and-belief/

(30)Nisan 1997, 386:435-6.

(31)Larry Witham, Where Darwin Meets the Bible, Oxford, Oxford University Press, 2002 s.272.

(32)John Lennox, Aramızda Kalsın Tanrı Var, ss.22-23

(33)Ecklund EH, Johnson DR, Scheitle CP, Matthews KRW, Lewis SW. Uluslararası bağlamda bilim adamları arasında din: sekiz bölgedeki bilim adamlarının yeni bir çalışması. Socius. Ocak 2016. doi:10.1177/2378023116664353

(34)https://digitalcommons.unl.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=1022&context=physicsfuller

(35)Baruch A. Shalev, 100 yıllık Nobel Ödülleri (2003), Atlantik yayıncıları ve Distribütörleri , s. 57

(36)https://commons.wikimedia.org/wiki/File:Religion_of_Nobel_Prize_winners.png#:~:text=Most%2065.4%25%20have%20identified%20Christianity,49.5%25%20of%20all%20Literature%20awards.

(37)https://www.jewishvirtuallibrary.org/jewish-nobel-prize-laureates

(38)Mehmet Miroğlu, Tanrı’nın Alfabesi, 1.cilt , s.111

(39)Peter J. Bowler, Evolution the History of an Idea, University of California Press, Los Angeles, 1984, s. 78.

(40)Caner Taslaman, Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? ss.21

(41)Fairfield Osborn, From the Greeks to Darwin, Macmillan and Co., USA, 1899, s. 141-148.

(42)Peter J. Bowler, Evolution the History of an Idea, s. 77.

(43)Caner Taslaman, Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? ss.22-23

(44)Erik Nordenskiöld, The History of Biology, Çev: L. Bucknall Eyre, Tudor Publishing Co. New York, 1920, s. 295.

(45)https://tr.wikipedia.org/wiki/Alfred_Russel_Wallace

(46)Charles Darwin'in Özyaşam Öyküsü, çev. Elif Gazioğlu-Selin Dingiloğlu, derleyen : Francis Darwin (İstanbul:Daktylos, 2009), s. 21 -22. [ The Autobiography of Charles Darwin, ed. Francis Darwin (Landon: Bibliolis Books, 2 0 1 0 ) . ]

(47)John Lennox, Aramızda Kalsın Tanrı Var, ss.27

(48)Bu konuda detaylı bir analiz için bakınız; Jonathan R.Topham, ‘’Biology in the Service of Natural Theology: Darwin , Paley, and the Bridgewater Treatises.’’, Biology and Ideology: From Descartes to Dawkins içinde, ss. 88-113.

(49)Thomas Robert Malthus, An Essay on the Principle of Population, Sentry Press, New York, 1965.

(50)Charles Darwin, “Özyaşam”, Charles Darwin Yaşamı ve Mektupları, s. 96.

(51)Caner Taslaman, Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? ss.29

(52)Ayr.Bknz. Recep Alpyağıl, Evrim ve Tasarım, Teistik Evrim – F.Collins , ss. 475-482

(53)John Lennox, Aramızda Kalsın Tanrı Var, ss.23

(54)Caner Taslaman, Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? ss.31

(55)Newton’un dini motivasyonları için bakınız: Enis Doko, Dahi ve Dindar: Isaac Newton, İstanbul Yayınları, İstanbul, 2011.

(56)Enis Doko,Dahi ve Dindar: İsaac Newton, s.20

(57)Sör Isaac Newton, Opticks (1704, 2. baskı., 1718), 377-378

(58)Dominique Lecourt, Bilim Felsefesi sayfa 15-16

(59) "Einstein the greatest". BBC News. 29 Kasım 1999. 11 Ocak 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 25 Ocak 2015.

(60)"The Scientists:An Epic of Discovery, A. Robinson, Londra, Thames&Hudson Ltd, 2012.

(61)John Lennox, Aramızda Kalsın Tanrı Var, ss.27

(62)In pamphlet, The Sidereal Messenger (1610), reprinted in The Sidereal Messenger of Galileo Galilei: And a Part of the Preface to the Preface to Kepler's Dioptrics Containing the Original Account of Galileo's Astronomical Discoveries (1880), 9

(63)Quoted in Kim Lim (ed.), 1,001 Pearls of Spiritual Wisdom: Words to Enrich, Inspire, and Guide Your Life (2014), 33

(64)https://tr.wikipedia.org/wiki/Galileo_Galilei

(65)Pensées (1670), Section I, aphorism 223. In H. F. Stewart (ed.), Pascal's Pensées (1950), 117-119.

(66)Daha detaylı için bknz; Micheal Peterson, William Hasker, Bruce Reichenbach, David Basinger - Din Felsefesi Seçme Metinler , ss.141-143

(67)Morris Kline, Antik Çağdan Modern Zamanlara Matematiksel Düşünce (1972),

(68)Gerald Holton, Thematic Origins of Scientific Thought: Kepler to Einstein, Harvard University Press, Cambridge MA, 1988, s. 84. “1597, Maestlin’e mektup” içerisinde geçmektedir.

(69)The Principles of Nature and Grace (1714), The Philosophical Works of Leibnitz (1890), ed. G. M. Duncan, 213-4.

(70)Daha detaylı için bknz; Micheal Peterson, William Hasker, Bruce Reichenbach, David Basinger - Din Felsefesi Seçme Metinler , ss.380-387