Evrim Teorisinin Ortaya Konulma Süreci ve Temel Tezleri - Prof.Dr.Caner Taslaman





     Odak noktamız olan İslam inancı açısından evrim teorisinin kabulünün bir sorun teşkil edip etmediği meselesine geçmeden önce bu teori hakkında kısa bir şekilde bilgi vererek evrim teorisinin ortaya konulma sürecini ve bu teorinin ne dediğini kısaca anlatmaya çalışacağım. Bugünkü anlamda anlaşılan şekliyle “evrim teorisi” ile birkaç milyar yıl önceki tekhücreli bir (veya birkaç) canlının soyları boyunca ortaya çıkan değişimlerin sonraki nesillere aktarıldıkları bir süreçle dünyamızdaki bütün canlıların oluştukları anlatılır. Bu süreçte doğal seleksiyon, mutasyon, seksüel seleksiyon gibi mekanizmalara atıf yapılır. Bu teori bugünkü şeklini almadan önce Lamarck’tan, Darwin’den Yeni-Darwinciliğe önemli değişiklikler geçirmiştir.


       Türlerin birbirlerinden değişerek oluştuklarını ifade eden detaylı bir biyolojik teoriyi ilk olarak ortaya koyma ayrıcalığı Lamarck’a aittir. O, önceden, uzun yıllar Linnaeus’u takip ederek türlerin sabitliği fikrini savundu.(1) Ancak 56 yaşına geldiğinde (1800 yılında) evrimci fikirleri savunmaya başladı ve 1809’da, 65 yaşında, en ünlü eseri Philosophie Zoologique’yı (Hayvanbilimsel Felsefe) yazdı. Lamarck, evrim sürecinin yavaş aşamalarla gerçekleştiğini ve birçok nesil geçtikten sonra yepyeni bir türün oluştuğunu söyledi. Evrim, ufak aşamaların uzun bir zaman boyutu içerisinde birbirine eklenmesiyle gerçekleşen dikey bir aşamaydı ve bu yüzden hissedilemiyordu. Lamarck, canlılara içkin olan ve onları kompleksliğe götüren bir eğilim olduğunu ve bunun, Yaratıcı’nın canlılara bahşettiği bir unsur olduğunu söyledi. Lamarck’a göre en basit canlılar “kendiliğinden türeme” yoluyla oluşuyordu ve daha sonra en kompleks canlılar baştaki bu “kendiliğinden türeyen” canlılardan evrimleşiyordu. İnsan en yüksek mükemmelliği temsil ettiği için canlılar insana yaklaştıkları ölçüde mükemmeldi. İnsan, evrimin en son ürünüydü ve maymunumsu canlılardan evrimleşmişti.(2) Böylece Lamarck, Darwin’den önce maymunumsu canlılardan insanın evrimleştiğini açıkça söyledi. Descartes ve Buffon gibi dönemin Fransa felsefe ve biliminde etkin olan ve insanla hayvanlar arasına geniş bir uçurum koyan düşünürlere karşı Lamarck, insanla hayvanları evrimsel bir şemada birleştirdi.

        Lamarck, çevredeki değişikliklerin canlılarda yeni ihtiyaçlar doğurduğunu, bu ihtiyaçlar sonucunda canlıların hareketlerinin bedenlerinde değişiklikler oluşturduğunu ve bu değişikliklerin sonraki nesillere aktarıldığını söyledi. Kullanılan organlar sinirsel sıvıdan daha çok faydalanıp gelişiyor, buna karşılık kullanılmayan organlar köreliyordu.(3) Bilinen en ünlü örneğe göre zürafaların boyunları yüksek dallardaki yaprakları yiyebilmek için uğraşmaları sonucunda uzamıştır ve bu özellik sonraki nesillere aktarılıp türün özelliği olmuştur. Bu yaklaşım, türlerin oluşumunu doğal seleksiyon temelinde açıklayan Darwin’inkinden farklıdır. Örneğin Darwinci tarzda uzun boyunlu zürafaları açıklamaya kalkan biri; önce zürafaların kısa boyunlu ataları olduğunu, bunlardan oluşan nesiller içinde bazı uzun boyunlu varyasyonlar (çeşitliliğin içinde bir tip) oluştuğunu ve bu uzun boyunlu zürafaların daha iyi beslenebilmelerinden dolayı, yani daha avantajlı olmalarından dolayı doğal seleksiyon mekanizmasıyla seçildiklerini, kısa boyunlu olanların ise yok olduklarını söyler.(4) Lamarck’ın anlatımında çevresel değişiklikler öncedir, bunlar canlıdaki değişime sebep olur. Darwin’de ise varyasyonlar önce vardır, doğanın düzenleyici etkisi olan “doğal seleksiyon” sonra devreye girer ve çevreye uyum sağlayanları seçerken diğerleri elenir. Genetikte sonradan kazanılan özelliklerin aktarılamayacağı fikri ön plana çıkınca Lamarck’ın yaklaşımı gözden düştü ve Darwin ile doğal seleksiyon mekanizması ön plana çıktı.


  Charles Darwin’in dedesi Erasmus Darwin, Lamarck’la hemen hemen aynı dönemde, canlıların bir evrim süreciyle oluştuğundan bahsetti. Onun yaklaşımında, canlının evriminde kendi çabası önemlidir. Açlık, susuzluk ve benzeri durumlara karşı gösterilen tepkilerle, zevk ve acı gibi unsurlardan doğan çabalar canlının gelişmesini ve yeni özellikler kazanmasını sağlar, sonra bunlar yeni nesillere aktarılır. Erasmus’un yaklaşımları, canlıların “ortak bir ata”dan gelmiş olabileceğini söylemesi açısından önemlidir. O, insanın maymunla ortak bir atadan gelmiş olabileceğini de söylemiştir. Ancak torunu gibi ortak atadan sonra dallanan soyağacından bahsetmemiştir.(5) Erasmus, canlıların daha kompleks bir yapıya doğru evrimleşmelerinin Allah tarafından canlılara içkin yaratılan özelliklerle mümkün olduğunu ifade etti.(6) Yazılarında savunduğu fikirlerin Kitabı Mukaddes ile uyum içinde olduğunu göstermek için Kitabı Mukaddes’ten alıntılar yapıyordu. O, Allah’ın, araçsal sebeplerle –doğa yasaları içinde kalarak ve bu yasaları kullanarak– canlıların yaratılışını gerçekleştirdiğini savundu.(7) Aslen hekim olan ve Newton ile Leibniz’den etkiler taşıyan Erasmus’un yaşadığı çağda, araçsal sebeplerle ilgili olarak birçok düşünür benzer yaklaşımlar ifade ettiler.


       “Evrim teorisi” birçok kişinin zihninde Charles Darwin ile özdeşleşmiştir. (Onunla aynı dönemde doğal seleksiyonlu evrim teorisi anlayışını savunan Alfred Russel Wallace arka planda kalmıştır.)(8) Darwin, teorisini ayrıntılarıyla ilk olarak en ünlü kitabı olan Türlerin Kökeni’nde 1859 yılında yayımladı, bu eser dışında on dokuz kitap daha yazdı ama hiçbiri bu eser kadar ünlü değildir.(9) Darwin’in bu kitabı 1831-1836 yıllarındaki “hayatımın en önemli olayı”(10) dediği Beagle gemisiyle yolculuğunun ve sonrasındaki ayrıntılı çalışmalarının sonucudur.(11) 

    Darwin, Ekim 1838’de, ünlü iktisatçı ve papaz Malthus’un Nüfus Prensibi Üzerine (An Essay on The Principle of Population)(12) kitabını okuduğunu ve “yaşam kavgası” ile “doğal seleksiyon” fikirlerinin oluşumunda bu kitabın etkili olduğunu yaşamöyküsünde belirtmiştir.(13) Ernst Mayr, Malthus’un, Darwin’in evrim teorisinin oluşmasındaki katkısını, Darwin’in teorisindeki beş madde ve üç çıkarım ile gösterir:


1. Bütün türlerin öyle yüksek bir üreme gücü vardır ki bu, Malthus’un geometrik büyüme dediği sonuca götürür. Bu durum, türlerin yavruları da başarılı bir şekilde üreyebilirlerse gerçekleşir.


2. Senelik küçük dalgalanmaları ve arada gerçekleşen büyük dalgalanmaları hariç tutarsak nüfus genelde belli bir sabitliktedir.




3. Doğal kaynaklar sınırlıdır. Sabit bir çevrede genelde bu kaynaklar sabit kalır.


Çıkarım 1: Mevcut kaynakların besleyebileceğinden daha çok nüfus ürediğine göre, bireyler arasında yaşam için şiddetli bir kavga olacaktır ve bu yeni neslin yalnızca bir bölümünün normal yaşam süresini yaşayabileceğini göstermektedir.

4. Bireylerin hepsi birbirinden farklıdır; her nüfusun içinde bir sürü farklılıklar vardır.

5. Bu farklılıkların çoğu kalıtımsaldır.


Çıkarım 2: Yaşam mücadelesinde var olmak rastgele değildir, bu daha çok kalıtsal özelliklere bağlıdır. Bu değişik özelliklere sahip olan varlıkların arasında bu değişikliklerin belirleyici olduğu doğal seleksiyon mekanizması işler.

Çıkarım 3: Nesiller boyunca süren bu doğal seleksiyon süreci, ilerideki nesillerin küçük aşamalarla değişmesine rol açar; işte bu Darwin’in evrim teorisidir ve türler böyle oluşur.(14)



    Darwin’in evrim teorisi; en önemli mekanizması “doğal seleksiyon” olan, bütün canlıların geçmişte yaşamış tekhücreli “ortak bir ata”dan (common ancestor) değişerek geldiklerini söyleyen ve onları “ortak bir soy” (common descent) yoluyla bağlayan bir teoridir. Günümüzde “evrim teorisi” veya “Darwinizm” denildiğinde akla gelen biyolojik teori, temelde, Darwin’in doğal seleksiyon fikriyle 20. yüzyılda genetikteki gelişmelerin bir sentezidir ki bu yaklaşım “Yeni-Darwinizm” (Neo-Darwinizm) olarak da anılır. Yeni-Darwinizm’in kurucularından biri olarak gösterilen Theodosius Dobzhansky, “Yeni-Darwinizm” ismi yerine “sentetik teori” (synthetic theory) ve “evrimin biyolojik teorisi” (biological theory of evolution) demeyi tercih ettiğini; çünkü biyolojinin genetik, sistematik, karşılaştırmalı morfoloji, fosilbilim, embriyoloji, ekoloji dallarının da konuyla ilgili olduğunu söylemektedir.(15) Birçok kişinin “modern sentez” (modern synthesis) veya “evrimci sentez” (evolutionary synthesis) deyimleriyle kastettiği de en temelde Darwinizm’in genetikle birleştirilmiş halidir. (16) Evrimi çalışan biyologlar arasında doğal seleksiyonu ön plana çıkartan “seleksiyoncu” (selectionism) kanada karşılık (bunlar genetik değişikliklere çok vurgu yapmaz), seleksiyona az önem atfeden “moleküler evrimin nötral teorisi”ni (neutral theory of molecular evolution) benimseyenler de vardır.(17) Genel eğilim ise türlerin değişimini, doğal seleksiyon ile mutasyon (genlerdeki değişiklikler) mekanizmalarının ikisine birden atıfla açıklayan ve bunun yanında başka mekanizmaları da (seksüel seleksiyon, genetik sürüklenme gibi) değerlendiren evrim teorisi yaklaşımlarının savunulmasıdır.


    Yeni-Darwinizm’in en önemli özelliği, genetikteki en son bulgularla evrim teorisini birleştirme çabasıdır. Embriyoloji veya geçmiş dönem fosillerinin incelenmesi üzerine yoğunlaşan bir Yeni-Darwinci, bir Lamarckçıdan farklı olarak, sonradan kazanılan özelliklerin aktarılamayacağı kabulünden yola çıkarak embriyo gelişiminin veya fosiller arasındaki benzerliklerin değerlendirmesini yapar. Bu temel dışında, Yeni-Darwinci olarak adlandırılabilecek pek çok bilim insanı, birçok önemli konuda kendi aralarında anlaşmazlıklara da sahiptir. Örneğin Edward O. Wilson ve onun gibi düşünenler, genlerimizde kodlu biyolojik yapımızın, sosyolojik yapımızı ve kültürümüzü oluşturduğu iddiasındaki “sosyobiyoloji” diye anılan yaklaşımı savunmaktadırlar. (18) Diğer yandan Stephen Jay Gould ve onun gibi düşünenler, sosyobiyolojiyi kötü bir bilim olarak değerlendirmekte ve bu “bilim” dalının “masalsı” anlatımlarla dolu olduğunu savunmaktadırlar.(19) Yeni-Darwinizm’in genel eğilimi, canlılardaki değişimlerin genlerdeki “ufak değişikliklerin” (micro-mutation) birikmesiyle gerçekleştiğini iddia etmek üzerine kuruludur. Buna karşı Niles Eldredge, Stephen Jay Gould gibi Darwinci doğal seleksiyonun temel belirleyici olduğunu kabul eden biyologlar “kesintili denge” (punctuated equilibrium) teorileriyle bu ana görüşe karşı çıktılar.(20) Dobzhansky’nin de dediği gibi birçok biyolog, biyoloji ve evrimle ilgili hâlâ çözülmemiş birçok problem olduğunun farkındadırlar fakat anti-evrimciler, evrim teorisinin komple şüpheli olduğunu zannetmektedirler.(21) Kısacası ortak bir veya birkaç atada canlıların soylarını birleştirme ve türlerin birbirlerine dönüştükleri gibi ana fikirler sabit kalmakla beraber, evrimsel biyoloji, araştırmaların ve tartışmaların devam ettiği, biyolojinin birçok alanıyla ilişkili dinamik bir disiplin olarak günümüzde çalışılmaktadır.


Caner Taslaman'ın , Bir Müslüman Evrimci Olabilir mi? kitabının 20-28 sayfalarından alınmıştır.


Referanslar;

(1) Peter J. Bowler, Evolution the History of an Idea, University of California Press, Los Angeles, 1984, s. 78.

(2) Jean Baptiste Lamarck, The Zoological Philosophy, Çev: Hugh Elliot, Macmillan, London, 1990, s. 30-39, 60, 71, 170.

(3) Jean Baptiste Lamarck, The Zoological Philosophy, s. 113.

(4) Philip Kitcher, Abusing Science the Case Against Creationism, MIT Press, Cambridge, 1982, s. 8.

(5) Fairfield Osborn, From the Greeks to Darwin, Macmillan and Co., USA, 1899, s.141-148.

(6) Peter J. Bowler, Evolution the History of an Idea, s. 77.

(7) Erik Nordenskiöld, The History of Biology, Çev: L. Bucknall Eyre, Tudor Publishing Co. New York, 1920, s. 295.

(8) Alfred Russel Wallace, “On the Tendency of Varieties to Depart Indefinetly from the Original Type”, Zoology, No: 3, 1958.

(9) Charles Darwin, The Origin of Species, Penguin Classics, London, 1985.

(10) Charles Darwin, “Özyaşam”, Çev: Hüsen Portakal, Ed: Francis Darwin, Charles Darwin Yaşamı ve Mektupları, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 1996, s. 38-40.

(11) Darwin bu gezisindeki notlarından hareketle şu kitabı yazmıştır: Charles Darwin, Voyage of The Beagle, Penguin Classics, London, 1989.

(12) Thomas Robert Malthus, An Essay on the Principle of Population, Sentry Press, New York, 1965.

(13) Charles Darwin, “Özyaşam”, Charles Darwin Yaşamı ve Mektupları, s. 96.

(14) Ernst Mayr, The Growth of Biological Thought, The Belknap Press of Harvard University Press, Cambridge, 1982, s. 479-480.

(15) Theodosius Dobzhansky, Evolution, Genetics and Man, John Wiley and Sons, New York, 1961, s. 109-110.

(16) Peter J. Bowler, Doğanın Öyküsü, Çev: Meltem Mater, İzdüşüm Yayınları, İstanbul, 2002, s. 139.

(17) Wen-Hsiung Li, Molecular Evolution, Sinnauer Associates Publishers, Massachusetts, 1997, s. 55.

(18) Edward O. Wilson, “Heredity”, Ed: Michael Ruse, Philosophy of Biology, Prentice Hall, New Jersey, 1989, s. 246-252.

(19) Stephen Jay Gould, “Sociobiology and the Theory of Natural Selection”, Ed: G. W. Barlow ve J. Silverberg, Sociobiology: Beyond Nature/Nurture, Westview Press, Colorado, 1980, s. 257-269.

(20) Niles Eldredge ve Stephen Jay Gould, “Punctuated Equilibria: Alternative to Phyletic Gradualism”, Models in Paleobiology, Freeman, San Francisco, 1972.

(21) Theodosius Dobzhansky, “Nothing in the Biology Makes Sense Except in the Light
of Evolution”, Ed: Connie Barlow, Evolution Extended, MIT Press, Cambridge, 1994.