KURAN VE BİLİMSEL FAALİYETLERE EŞLİK EDEN ÖN KABULLER; 3-EVRENİN ÖZELLİKLERİ KEŞFEDİLEBİLİR

 


3-EVRENİN ÖZELLİKLERİ KEŞFEDİLEBİLİR

Bu yazı ''Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası/ Caner Taslaman ve Enis Doko'' kitabından alınmıştır.

     Bilimsel faaliyette bulunurken evrendeki fenomenleri anlamaktan daha da öteye geçerek evrendeki özellikleri keşfederiz. Suyun ısıtıldığında kaynadığı gibi olguları anlamamızı sağlayan zihnimizin kapasitesi olmasa dünyada yaşam da bilim de mümkün olmazdı (ilk başlıkta dikkat çektiğimiz zihnin evreni bu şekildeki anlama kapasitesiydi). Bilimsel çabayla bu anlama faaliyetiyle yetinmeyerek suyun özelliklerini, ısınmanın ne olduğunu ve su moleküllerinin hareketinin detaylarını ve bu moleküllerin nasıl oluştuğunu da keşfetmeye koyuluruz; yani anladıklarımızın ötesine geçip olguların altında yatan daha derin nedenleri keşfe koyuluruz. Kalbimizin atışına sözümüz geçmez ama yıldızlarla ilgili özellikleri keşfedebiliriz. Evrenin müthiş büyüklüğü içinde Güneş sistemimiz, Güneş sisteminin içinde Dünyamız, Dünyamız içinde ise biz bir noktacık hükmündeyiz. Bu kadar büyük bir acizlik içinde zihnimizin evrendeki fenomenleri keşfetme kapasitesi müthiştir; evrenin 13,8 milyar yıllık evrimini, evrenin başlangıcında maddeye kütle kazandıran Higgs parçacığını, milyonlarca yıl önce dinozorların yaşadığını, anne rahmindeki gelişimimizin mikro detaylarını bilimsel faaliyetler aracılığıyla keşfettik.

    Bilimsel çabanın hedefi evrendeki fenomenlerin altında yatan sebepleri ve bu fenomenlerin hangi süreçlerden geçerek mevcut duruma geldiklerini keşfetmektir. Görüldüğü gibi bilimsel faaliyete girişirken evrenin özeliklerinin keşfedilmesinin mümkün olduğuna dair ön kabul de zihnimizin bir köşesinde mevcuttur. Elbette evrenin keşfedilebilir olması demek insanın her istediği sorunun cevabını, istediği zaman sürecinde bulabileceği anlamına gelmez. Fakat böylesi bir ön kabulün bilimsel çabayı nasıl desteklediği ortadadır. Bir yerde su bulmak için kuyu açan kişi, orada suyun keşfedilebilir olduğuna dair ön kabule sahiptir, yoksa suyu keşfetmek için gerekli çabayı sarf etmez, hatta kuyuyu açmaya başlamaz bile. Suyu keşfetmenin mümkün olduğunu bilmenin mutlak olarak suyun bulunmasını garanti etmediği bilinse de suyun keşfedilebilme ihtimali kuyunun kazılmasını sağlar. Aynı şekilde evrenin keşfedilebilir özellikte olması bilimsel faaliyetin gerçekleşmesi için yeterlidir, ayrıca peşinde olunan özel soruyla ilgili özelliğin mutlak olarak keşfedilmesi, hatta keşfedilebilir olması da gerekli değildir.

   Birçok bilim insanı daha önceki başlıklarda ele alınanlar gibi evrenin keşfedilebilirliği olgusunun kendisi  hakkında düşünmeden evreni keşfetmeye koyulurlar. Bu durumdaki bilim insanları ses telleri hakkında düşünmeden şarkı söyleyen şarkıcılar veya ayakları hakkında düşünmeden koşan atletler gibidirler. Bunlar çoğu zaman şarkıları ve koşuları üzerine öylesine yoğunlaşırlar ki şarkı söylemeyi ve koşmayı neyin mümkün kıldığını düşünmek akıllarına bile gelmez. Ender olarak ses telleri hastalanınca veya ayakları sakatlanınca bunlar üzerine düşünseler de bu daha ziyade hastalığı geçirmeye çalışmak amaçlı bir objeleştirmedir; ses tellerinin sesi nasıl oluşturduğu veya ayak fizyolojisinin detaylarına vakıf olma bu objeleştirmenin hedefi değildir. Aynı şekilde birçok bilim insanı, evreni keşfetme çabasına girdiklerinde yıldızların nasıl ışık yaydıklarını veya kalbin nasıl attığını keşfetmeyi amaçlarlar ama nasıl olup da evrenin keşfedilebilir olduğu üzerine ve evrenin keşfedilebilir olduğuna dair ön kabulün rasyonel temelinin ne olduğu üzerine düşünmezler.

     Bilimsel çabaların sonuçları evrende neleri keşfedebildiğimizi gösterse de evrenin nasıl böylesine keşfedilebilir bir yapıda olduğunu açıklamaz. Burada şu soruları sormamız gerekmektedir: “Nasıl oluyor da öyle bir evrendeyiz ki çok büyük bir acizlik içinde evrenin milyarlarca yıllık süreçlerini ve milyarlarca ışık yılı uzaklığındaki yıldızların yapılarını keşfetmemiz mümkün oluyor” ve “Hangi düşünce sistem(ler)i evrenin keşfedilebilir bir yapıda olduğunu desteklemektedir?” Ancak evrenin tümünü açıklayan ontolojik görüşler bu soruların cevaplarını sağlayabilir. Keşfedilebilirlik ile ilgili bu müthiş olguyu açıklama hususunda rakip iki görüş karşımıza çıkmaktadır; bunlar teizm ve natüralizmdir.

            

            Teizme göre evreni de evrende insanı da yaratan tek olan Allah’tır. Evren, Allah’ın kudret ve sanatının tezahür ettiği bir alan olduğu için evrendeki fenomenleri keşfetmek Allah’ın kudret ve sanatını da keşfetmeye aracı olmaktadır. İnsanların büyük bir acizlik içinde evrenle ilgili çok önemli hususları keşfetmeleri sürpriz değildir, çünkü bu, evrene bilinçli olarak konmuş keşfedilebilme özelliği sayesinde mümkün olmaktadır. Diğer yandan natüralist görüş açısından evrenin keşfedilebilir olmasını beklenir kılacak hiçbir unsur mevcut değildir; evren ezelden beri var olan ve özü pasif, bilinçsiz, gayesiz olan maddeden ibarettir. Böyle bir varlık anlayışında ise evrenin keşfedilebilir olmasını beklenir kılacak hiçbir unsur yoktur. Bunu beklenir kılacak hiçbir unsur yokken evrenin keşfedilebilir olması natüralist paradigma içerisinde mutlu bir tesadüf olarak gözükmektedir. Bu kadar büyük bir acizlik içerisinde milyarlarca yıl geçmişteki ve milyarlarca kilometre ötedeki süreçleri keşfedebilmemizi mutlu bir tesadüfe bağlamak ise hiç de tatmin edici bir açıklama olarak gözükmemektedir. Ayrıca Higgs ve nötron yıldızlarının içyapısı gibi evrenle ilgili birçok keşfimiz olmasa da insan türünün yaşamına devam edebileceğini rahatlıkla anlayabilmekteyiz. Bu yüzden bu tip keşifleri yapacak kapasitemizin sadece türümüzü sürdürmemizle ilgili bir doğal seleksiyon sürecinde seçildiğini de söyleyemeyiz. (Doğal seleksiyonu ve canlıların evrimini natüralist bir şekilde yorumlamayan görüşlerin burada söylenenler açısından ve bizim genel felsefi ve teolojik yaklaşımımız açısından sorun olmadığını da söylemeliyiz.)

          Evrenin keşfedilebilir olmasına bir teist mi yoksa bir natüralist mi şaşırmalıdır? Kimin paradigması içinde mevcut durum daha az şaşılacak bir durumsa doğru olması daha muhtemel açıklama odur. Burada bir teist açısından şaşılacak bir durum yoktur, natüralist açısından ise bu kadar büyük acizlik içinde insanın uçsuz bucaksız evrenle ilgili çok önemli keşifler yapabilmesi için bu kadar çok imkân çıkması çok şaşırılması gereken bir durumdur. Evrenin keşfedilmesinin birçok unsura bağlı olmasıyla ve bu unsurların var olup da evrenin keşfedilmesine bu kadar katkı sunmalarıyla ilgili muhteşem olguyu anlamamıza teist paradigma makul bir açıklama sunuyorken natüralist paradigma bir açıklama sunamamaktadır.(1)


    Kuran’ın evrendeki fenomenlere yöneltip, onları incelemeye sevk eden yüzlerce ayeti, Kuran’ın ortaya koyduğu teizm açısından evrenin keşfedilmesinin beklenen hatta arzu edilen bir husus olduğunu göstermektedir. Kuran’ın yönelttiği evren keşfedilmeye açık olmasa bu yöneltme faaliyeti de anlamsız olmaz mıydı? Bu ayetlerin insanlara indirildiği dönemde, evrendeki fenomenlerin incelenmesini ve keşfedilmesini önemseyen bilimsel bir kültürün yaygın olmadığı da hatırlanmalıdır. Kuran’ın evren üzerine düşünüp sonuçlar çıkarmaya teşvik eden ayetlerine şu ayet örnektir:

     ''Üzerlerindeki göğü nasıl yaptığımıza bakmazlar mı; onu süsledik, onun hiçbir eksiği gediği de yok. Ve yeryüzünü nasıl yaydık, ona dağlar yerleştirdik ve gönül açan her türü yetiştirdik.''(2)

Kısacası evrenin keşfedilebilir olduğuyla ilgili bilimsel faaliyette bulunurken zihnimizde mevcut olan ön kabulü Kuran’ın ortaya koyduğu teizm desteklerken, natüralist felsefede bu ön kabulü destekleyecek bir unsur yoktur. Bir natüralist, bilimin başarılarına bakarak evrenin keşfedilebilir olduğuyla ilgili bir ön kabule sahip olabilir ama paradigması açısından bu şaşırılacak, beklenmeyecek bir durum olmalıdır. Artan bilgimiz evrenin keşfedilebilme özelliğini gösterir ama aynı zamanda bize acizliğimizi haykırır. Teist bakış açısından bu durumda bir paradoks yoktur, çünkü Allah’ın sınırsız gücü ve müthiş yaratışları karşısında aciziz ama yaratıcımız evreni böylesine keşfedilebilir kıldığı için uçsuz bucaksız evrendeki noktacık hükmünde olan varlığımız ve acizliğimize rağmen evreni böylesine keşfedebiliyoruz.

(1) Örnek olarak çok uzaktaki yıldızların yapısını keşfetmemizle ilgili olguyu ele alalım: Bunun için birçok başka unsurun yanında teleskopların kullanılabilmesi gerekmektedir; bu ise ancak çok çok büyüğün çok çok küçük bir alanda toplanabilmesini sağlayan optik yasaları (katrilyonlarca kilometrekareyi birkaç santimetrekarelik teleskop camında ve sonra gözümüzde algılamamızı bu yasalar mümkün kılar) evrende varsa, teleskobun camlarını oluşturacak hammaddelerin bulunduğu bir evrende yaşıyorsak, teleskopla yıldızların yapısını anlamamızda temel unsur olan ışık yıldızların yapısını gösterecek özellikleri içinde barındırıyorsa…. mümkündür.

(2) 50-Kaf Suresi 6-7