KURAN VE BİLİMSEL FAALİYETLERE EŞLİK EDEN ÖN KABULLER; 4- DOĞA YASALARI EVRENSELDİR

 


4- DOĞA YASALARI EVRENSELDİR 

Bu yazı ''Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası/ Caner Taslaman ve Enis Doko'' kitabından alınmıştır. 

  Bilimin en önemli ön kabullerinden biri içinde bulunduğumuz evrendeki süreçleri tarif eden doğa yasalarının zaman ve mekânda evrensel olduğudur. Evrendeki süreçleri belirleyen doğa yasalarının zamanda evrensel olduğuna dair ön kabulümüz olmasa ne geçmişe ne de geleceğe yönelik bilimsel öngörüler yapabiliriz. Özellikle geçmiş süreçlerle ilgilenen jeoloji ve kozmoloji gibi bilim dallarının güvenilirliği, doğa yasalarının geçmişte de aynı derecede geçerli olmasına bağlıdır. Diğer taraftan doğa yasalarının mekânda evrensel olması, bedensel olarak ulaşamadığımız uzak cisimleri inceleyen astrofizik gibi bilimsel disiplinlerin güvenilirliğini belirler. Aslında bilim dalları açısından bu kadar önemli olan doğa yasalarının evrenselliği güncel hayatımızı sürdürmemiz ve eylemlerimizin sonuçlarını bilmemiz açısından da şarttır. Eğer suyu içmemizin hayatımız için şart olmasını sağlayan biyoloji yasası değişseydi veya yüksek bir yerden atladığımızda aşağı düşmemizi sağlayan çekim gücü yasası  değişseydi dünyada yaptığımız eylemlerin sonuçlarını bilmemiz, hatta normal bir hayat sürmemiz bile mümkün olmazdı. Bilimsel faaliyete girişen kişi yasalara ulaşmaya çabalarken bulacağı yasaların evrensel olacağı zihninde bir ön kabul olarak vardır; bulunacak yasa eğer başka bir ülkeye gidince veya yarın değişecekse onu bulmak için neden uğraşalım? Yasaların evrenselliği söz konusu olduğunda dört farklı evrensellikten bahsetmek mümkündür:

1. Yasalar özel uzay-zamansal konumlara atıf yapmazlar.

2. Yasaların uzay ve zamanda sınırsız menzilleri

vardır.

3. Yasalar uzay ve zaman koordinatlarını açıkça

içermezler.

4. Yasalar uzay-zamansal ötelemelerde değişmezdirler. (1)

Yasaların evrenselliği, bilim felsefesindeki önemli bir problem olan tümevarım sorunu ile yakından ilişkilidir. Tümevarım sonlu sayıda gözlem önermesinden genel bir ilke çıkarma işlemidir. Örnek olarak, aynı yüklü iki parçacığın birbirini ittiğini defalarca gözlemledikten sonra “Aynı yüklü parçacıklar birbirini iter” ilkesini çıkarımlarsak tümevarım yapmış oluruz. 

   Bu genelleme işlemi ne kadar doğrudur? Diğer bir deyişle tümevarım güvenilir bilgi üreten bir yöntem midir? Ünlü felsefeci David Hume’a göre bu sorunun cevabı olumsuzdur,(2) ona göre tümevarımın rasyonel bir gerekçesi yoktur. Tümevarım sorunu tümevarımın rasyonel gerekçesinin sorgulanmasıdır. Tümevarım sorunu yasaların evrenselliği ile yakından ilişkilidir. Hume bunun farkındaydı, ona göre eğer yasaların evrensel olduğu ön kabulüne sahip olunursa tümevarım sorunu ortadan kalkardı. Zira geçmişte bolca yapılan ve kesin kanaat oluşturmuş gözlemlerden hareketle evrenin sabit yasalara sahip olduğu ön kabulu ile gelecek hakkında da öngörüde bulunulabilir ve bu çıkarımlara güvenilebilir. Ancak Hume, bu ön kabulun kendisinin de tümevarıma dayandığı gerekçesi ile sorunu çözemediğini iddia etmiştir. Hume’a göre yasaların evrenselliği ancak tümevarımla, tümevarım da yasaların evrenselliği ile temellendirilebilirdi.

     Bilim felsefesindeki önemli yaklaşımlardan biri yanlışlamacılık (falsification) olarak bilinen yaklaşımdır. Karl Popper tarafından tümevarım sorununa çözüm olarak ortaya atılan bu yaklaşıma göre bir iddia ancak deneysel ve gözlemsel verilerle yanlışlanma imkanı tanıyorsa bilimseldir.(3) Mesela, “Aynı yüklü parçacıklar birbirini iter” iddiası bilimseldir, çünkü pekâlâ bir deneyde aynı yüklü parçacıkların birbirini itmediği gözlemlenebilir, dolayısı ile bu iddianın yanlış olduğu o deney aracılığı ile ortaya konabilir (ama tümevarım sorunundan dolayı doğruluk iddiasında bulunulamaz). Yanlışlamacılık, bilim felsefesinde eski popülaritesini kaybetse de bilim insanları arasında saygı gören bir yere sahiptir. Birçok kişi sadece tümevarımın yasaların evrenselliği ön kabulüne dayandığını zanneder ama yanlışlamacılık da tümevarım gibi yasaların evrenselliği ile yakından ilişkilidir. Zira yasaların evrenselliği ön kabul olarak kabul edilmezse, testi geçen bir iddianın ilerde aynı testte yanlışlanamayacağı, yanlışlanan bir iddianın ise ilerde aynı testte doğrulanamayacağı bilinemez. Mesela “Aynı yüklü parçacıklar birbirini çeker” iddiasını ele alalım. Bu iddiayı herhangi iki aynı elektrik yüküyle yüklü parçacıkla yapılacak deney kolayca yanlışlayacaktır, mesela iki elektronu alıp yanyana bırakırsak, bunların birbirini ittiğini göreceğiz. Popper’a göre bu gözlem, yukardaki iddiayı yanlışlamaya yeter. Peki, yarın bir anda bu elektronların birbirini çekmeye başlamayacaklarını nereden biliyoruz? Yüklere hükmeden yasaların hep aynı kalacağı ön kabulüne sahip olmadan bu çıkarımı yapmamız mümkün değildir. Yanlışlamacılık da ancak yasaların evrensel olduğu, yani zamanla değişmeyeceği ve kaybolup ortaya çıkamayacağı ön kabulüne dayanır. Bu ön kabul terk edilirse yanlışlamacılık güvenilmez bir yaklaşım olur.


       Natüralist paradigma içerisinde devamlı hareket halinde olan bir evrende mekân ve zamanda değişmeyen yasalar beklemek için hiçbir sebep gözükmemektedir. Fizikçi Paul Davies bu durumu şu şekilde özetlemektedir:

    “…Bilim insanı olmak için evrenin güvenilir, değişmez, mutlak, evrensel, kökeni belirsiz matematiksel yasalar tarafından yönetildiğine inanman gerekir. Bu yasaların geçersiz olmayacağına, yarın uyandığın zaman ısının soğuktan sıcağa aktığı gibi bir duruma rastlamayacağına ya da ışık hızının saat başı değişmeyeceğine inanman gerekir. Yıllar boyunca sık sık fizikçi meslektaşlarıma neden fizik yasaları oldukları gibidir diye sorarım… En sık verilen cevap şöyledir; oldukları gibi olmaları için hiçbir gerekçe yoktur, onlara sadece varlar.” (4)

      Bilimsel devrimin en önemli aktörü ve üçlemeyi reddeden bir Hıristiyan olan Newton doğa yasalarının evrenselliği ile teist paradigma arasında bağ kurmuştur:

      “Eğer evrensel bir hayat varsa ve bütün uzay düşünen varlığın (Allah) doğrudan mevcudiyeti ile ondaki bütün şeyleri algıladığı bir alan ise o zaman yaşamdan ya da iradeden açığa çıkan hareket yasaları evrensel kapsamdadır.“(5)

  Yukarda bir natüralistin doğa yasalarına muhtemel iki yaklaşımından bahsetmiştik. Eğer doğa yasaları birinci yaklaşım olan düzenlilik görüşündeki gibi doğadaki düzenliliklerden ibaretse ve bu düzenlilikler kozmik bir tesadüfse, o zaman bu düzenliliklerin gelecekte de devam edeceğini, ya da evrenin gözlemleyemediğimiz kısımlarında da var olduğunu düşünmemiz için hiçbir neden olamaz. Bunu daha iyi anlamak için basit bir örnek verelim: Bir ülkeyi ziyaret ettiğimizi düşünelim, oradaki bir şehirde gördüğümüz yüze yakın taksinin tamamının maviye boyandığını gördüğümüzü varsayalım. Bu gözlemimizden hareketle gelecekte göreceğimiz ya da diğer şehirlerde göreceğimiz taksilerin rengi hakkında ne söyleyebiliriz? Eğer taksilerin mavi olmasının bir açıklaması varsa ve bu açıklamanın tüm ülke için geçerli olduğunu öğrenirsek o zaman gelecekte de bu ülkede göreceğimiz taksilerin mavi olacağını varsayabiliriz. Ancak bir an için taksilerin mavi olmasının arkasında bir açıklama olmadığını, bunun çok büyük bir tesadüf olduğunu varsayalım. Bu bilgi ışığında taksilerin rengini değerlendirdiğimizde başka şehirlerde ya da gelecekte bu şehirde göreceğimiz bütün taksilerin mavi olacağını iddia edemeyiz. Çünkü taksilerin renginin rastgele bir şekilde böyle olduğunu varsaydıktan sonra böyle bir iddiada bulunmak için hiçbir zeminimiz kalmaz. Taksilerin mavi olduğunu gözlemeye devam etsek bile bu da bir tesadüf olacaktır.Taksi örneğimizdeki gibi eğer doğada gözlemlediğimiz düzenlilikler büyük kozmik tesadüflerse, o zaman doğadaki düzenliliklerin evrensel olduğunu; gelecekte de bu düzenliliklerin bu şekilde kalacağını veya geçmişte de bu şekilde olduklarını veya bambaşka uzayın bölgelerinde de aynı şekilde geçerli olduklarını düşünmemiz için hiçbir sebep yoktur. Dolayısı ile doğa yasalarının düzenliliği görüşünde doğa yasalarının evrenselliği şaşırtıcı bir tesadüften başka bir şey değildir, evrensellikle ilgili beklenti yersizdir.


       Naturalistin ikinci yaklaşımı olan doğa yasalarının tümeller arası zorunlu ilişkiler olduğu iddiası altında da yasaların evrensel olması yukardaki kadar şaşırtıcıdır. “A tümeli ile B tümeli arasında sonsuza kadar zorunlu ilişki olacaktır” önermesi ile “A tümeli ile B tümeli arasında t zamanına kadar zorunlu ilişki olacaktır” önermesi, geçmiş gözlemlerimizi eşit derecede doğru açıklamaktadır. Ancak ikinci önerme doğruysa, bu tümellerin tarif ettiği yasa evrensel değildir, gelecekte bir t zamanında bu yasa geçersiz olacaktır. Naturalist bakış açısında birinci önermeyi ikinci önermeye tercih etmek için hiçbir gerekçe yoktur. Daha da kötüsü t zamanı sonsuz sayıda farklı sayısal değer alabileceği ve natüralistin ilk önermeyi ikincinin herhangi bir alt kümesine (mesela t=10 milenyum sonra) tercih etmek için hiçbir sebep sunamamasından ötürü, ikinci önerme ilk önermeye kıyasla sonsuz defa daha olasıdır!(6)


     Dolayısı ile böylesi bir natüralizm bakış açısı altında doğa yasalarının evrensel olmasının beklentisi rasyonel bir zemin bulamaz, tersine doğa yasalarının ilerde bir gün geçersiz olmasının beklentisinin daha yüksek olmasının gerektiği bile söylenebilir. Sonuç olarak natüralist ister doğa yasalarını düzenliliklerin bir tasviri olarak görsün, isterse onları tümeller arası zorunlu ilişkiler olarak görsün, yasaların evrensel olmasını beklemesi için hiçbir rasyonel nedeni yoktur.

     Diğer taraftan evrenin, tek ve mükemmel bir yaratıcısı ve tasarlayıcısı olduğunu söyleyen teizm açısından evrensel yasalar olması beklendik bir durumdur. Teist bakış açısında evren mükemmel bir yaratıcı olan Allah tarafından yaratılmıştır ve gene bu yaratıcı tarafından muhafaza edilmektedir. Allah mükemmel olduğu için doğasında bir değişim söz konusu değildir. Dolayısı ile doğası değişmeyen Allah tarafından tasarlanmış ve muhafaza edilen yasaların zaman ve mekânda değişmez olması beklendik bir durumdur.

         Teizmin bakış açısında, doğa yasalarının evrensel olmasını beklememizin bir diğer sebebi de Allah’ın birliğine ve bütün varlığın Rabbi olduğuna inançtır; Kuran metninde bu vurgu çok ön plana çıkmaktadır. Allah’ın bütün zaman dilimlerini ve bütün mekanları içerecek şekilde varlığın Rabbi olması, aynı yasaların farklı zaman dilimlerinde ve farklı mekanlarda geçerli olmasına rasyonel zemin sunar. Tarih boyunca tektanrılı dinlere muhalif bir pozisyonda olan çoktanrıcı bakış açısına göre farklı olguların ya da bölgelerin farklı farklı ilahları vardır, dolayısı ile her bölgenin yasası olması mümkün olsa da bu yasaların evrensel olmaması beklenecek durumdur. Çoktanrıcı anlayış içerisinde doğa yasalarının bölgeden bölgeye ya da olgudan olguya değişmesi beklenmelidir. Çoğu çoktanrıcı anlayışta, ilahlar birbirleri ile savaş halindedirler, dolayısı ile belli olgulara ya da bölgelere hakim olan ilahlar zaman zaman o bölgelerdeki hakimiyetlerini kaybetmektedirler. Bu kayıplar beraberinde bu olgulara ya da bölgelere hükmeden yasaların değişmesine yol açacaktır. Dolayısı ile çoktanrıcı bakış açısında, yasaların zamandan bağımsız olduğunu bile iddia etmek mümkün değildir. Diğer taraftan tevhid inancına göre evreni yaratan, yasalarını belirleyen, muhafaza eden, evrenin her noktasına hâkim tek bir Varlık vardır. Evrenin tek bir mutlak Hâkimi olduğu inancı, doğa yasalarının evrensel olması gerektiği inancını desteklemektedir. Kuran’ın şu ayeti Allah dışında ilah kabul edildiğinde ortaya çıkacak kargaşaya dikkat çekmektedir:

    ''Eğer ikisinde (gökte ve yerde) Allah’ın dışında ilahlar olsaydı elbette ikisi de bozulurdu.''(7)

   Nobel ödüllü biyokimyacı Mervin Calvin’e göre tektanrıcı görüşlerin çoktanrıcı yaklaşımlardan farklı şekilde evrende birliği öngören böylece yasaların evrenselliğini kabul etmeye yol açan yaklaşımı modern bilimin temellerini oluşturmuştur.(8)

    Kuran’ın ortaya koyduğu teizmin paradigması içerisinde doğa yasalarının evrensel olması gerektiği beklentisini oluşturan diğer bir neden, yukarıdaki birinci maddede dikkat çektiğimiz gibi bu dünyanın bir imtihan alanı olmasıdır. Yukarda belirttiğimiz gibi imtihanın adil ve anlamlı olabilmesi için kişilerin davranışlarının sonuçlarını öngörebilmeleri gerekmektedir. Böyle bir şey de ancak doğa yasaları evrensel ise gerçekleşebilir. Mesela yaşlı bir adama yardım etmek gayesiyle su verildiğini düşünelim, eğer biyokimya yasaları bir anda değişir ve su zehirli hale gelirse, yardım amacı ile yapılan bu davranış kişinin ölümü ile sonuçlanır. Böyle bir evrende, kişilerin davranışlarının sonuçlarını bilemeyeceklerinden dolayı imtihan anlamını kaybedecektir. Dolayısı ile Kuran’ın anlattığı şekilde bir imtihan dünyasında olmamız, bilim yaparken zihinlerde mevcut bir ön kabul olan doğa yasalarının evrensel olmasını gerektirmektedir.

     Diğer yandan ne natüralist felsefede ne de çoktanrılı dinlerde bu ön kabulü destekleyecek bir unsur mevcuttur. Özellikle Kuran’ın en önemli mesajı olan Allah’ın birliği ve Kuran’ın ortaya koyduğu paradigmanın en önemli unsurlarından biri olan imtihan dünyasında olmamız doğa yasalarının evrensel olduğuyla  ilgili ön kabulü desteklemektedir. Bu ön kabulü destekleyen bir varlık anlayışını ve hayat görüşünü benimsemeden de bu ön kabule sahip birçok bilim insanı vardır. Ama Kuran’ın ortaya koyduğu varlık anlayışının ve paradigmanın bunu desteklediğini ve rasyonel zemin sunduğunu tespit etmemiz önemlidir. Çünkü buradaki iddiamız Kuran’ın inşa ettiği zihin yapısının bilimsel faaliyeti desteklediğidir.

Referanslar;

(1)John Earman, “The Universality of Laws”, Philosophy of Science, 45, 1978.

(2)David Hume, A Treatise of Human Nature, John Noon, London, 1739. 

(3) Karl Popper,  Conjectures and Refutations: The Growth of Scientific Knowledge, Basic Books, New York, 1962.

(4) Paul Davies, “Taking Science on Faith”, New York Times, 24 Kasım 2007.

(5) John Hedley Brooke, Science and Religion: Some Historical Perspectives, Cambridge University Press, Cambridge MA, 1991, s. 139.

(6) Helen Beebee, “Necessary Connections and the Problem of Induction”, Nous, 45, 2011, s. 504-527.

(7) 21-Enbiya 22.

(8) Melvin Calvin, Chemical Evolution, Clarendon Press, Oxford, 1969, s. 258.

Ek Referanslar;

      ''Fizik yasalarının moda kadar kısa ömürlü olduğu, yıldan yıla, haftadan haftaya hatta andan ana değiştiği bir evren düşünün. Böyle bir dünyada, fizik yasalarındaki bu değişikliklerin temel hayat süreçlerini kesintiye uğratmayacağını varsaymak koşuluyla, en hafif tabirle tek bir anınız bile sıkıcı olmayacaktır. Rastgele değişiklikler, hem sizin hem de başkalarının geçmiş deneyimlerini gelecekteki sonuçlara dair tahminlerde bulunmak üzere kullanmasını engelleyeceği için en basit eylemler bile bir macera olacaktır.

Böyle bir evren, bir fizikçinin kâbusudur. Evrenin istikrarı fizikçiler için -herkes gibi- hayati önem taşıyan bir dayanaktır: Bugün geçerli olan yasalar dün de geçerliydi, yarın da geçerli olacaklar (hepsini anlayacak kadar akıllı olmasak bile). Ne de olsa, eğer birdenbire değişebiliyorsa "yasa" teriminin ne anlamı olabilir ki? Ama bu evrenin durağan olduğu anlamına gelmez; evren bir andan diğerine sayılamayacak kadar çok biçimde değişir kuşkusuz. Bu daha çok değişimi yönlendiren yasaların sabit ve değişmez olduğu anlamına geliyor. Bunun doğru olduğunu gerçekten biliyor muyuz, diye sorabilirsiniz. Aslında bilmiyoruz. Fakat evrenin Büyük Patlama'dan kısacık bir an geçtikten sonraki halinden itibaren günümüzdeki haline dek çok sayıda özelliğini betimlemekteki başarımız, eğer değişiyorlarsa da, yasaların çok çok yavaş değiştiğini düşündürüyor bize. Bildiğimiz her şeyle tutarlı olan en basit varsayım, yasaların sabit olduğudur.

Fizik yasalarının, yerel kültürler kadar sınırlı ve çeşitli olduğu bir evren düşünelim şimdi de; biryerden diğerine geçildiğinde öngörülemez biçimde değiştiklerini, dışarıdan gelen uyum göstermeleri yönündeki etkilere cüretkârca direndiklerini. Gulliver'in seyahatlerinde olduğu gibi, eğer öyle bir dünyada seyahat ederseniz inanılmaz ölçüde zengin, bir dizi öngörülemez deneyime maruz kalırsınız. Fakat bir fizikçinin bakış açısından, bu da başka bir kâbustur. Örneğin bir ülkede -hatta bir eyalette- geçerli olan yasaların, başka bir ülkede geçerli olmayabileceği gerçeğiyle yaşamak bile zordur. Eğer doğa yasaları o kadar çeşitli olsaydı, işlerin nasıl olacağını bir düşünün. Öyle bir dünyada, bir yerde gerçekleştirilen deneylerin, başka bir yerde geçerli olan fizik yasalarıyla hiçbir ilgisi olmazdı. Fizikçiler, farklı yerlerde geçerli olan doğa yasalarını öğrenmek için aynı deneyleri farklı yerlerde tekrar tekrar yapmak zorunda kalırdı. Şükürler olsun ki, bildiğimiz her şey fizik yasalarının heryerde aynı olduğuna işaret ediyor. Dünyanın her yerinde yapılan deneyler aynı temel fiziksel açıklamalar kümesinde birleşir. Dahası, tek ve değişmez bir fiziksel ilkeler kümesini kullanarak kozmosun çok uzak bölgelerine dair pek çok astrofiziksel gözlemi açıklayabilmemiz de, aynı yasaların her yerde geçerli olduğunu düşünmemize yol açıyor.Evrenin öbür ucuna hiç gitmediğimiz için, başka yerlerde tamamen yeni bir fiziğin geçerli olması ihtimalini tartışmasız bir kenara bırakamayız, fakat her şey bunun tersine işaret ediyor.''

[Kaynak: Brian Greene/Evrenin zarafeti sayfa 203-204]

"Tanrı'nın varlığına ilişkin muhtemelen en popüler ve akla en yatkın argüman, sözde tasarım argümanıdır. Bu argümana göre doğada açık biçimde görünen taarım, kozmik bir Tasarımcının varlığını göstermektedir. Genellikle bunun aslında bir düzen içerisinde tasarım yapılmasına yönelik bir argüman olduğunu vurgulamışımdır; zira doğadaki algılanan düzenden kaynaklanan argümanlar bir tasarımın, dolayısıyla bir Tasarımcının varlığını kanıtlamaktadır. Bir zamanlar bu tasarım argümanını sert biçimde eleştirmiş olsam da artık şunu anladım ki, bu argüman doğru biçimde formüle edildiinde Tanrı'nın varlığına ilişkin inandırıcı bir ifade teşkil etmektedir. Bu sonuca varmama özellikle iki alandaki gelişmeler yol açmıştır. Bunların ilki doğanın kanunlarının kaynağı sorusu ve günümüzün saygın bilim adamlarının bu konuyla ilgili görüşleridir. İkincisi ise yaşamın kaynağı ve üreme sorusudur.

Doğanın kanunları diyerek neyi mi kastediyorum? Kanun kelimesiyle anlatmak istediğim şey doğadaki düzen veya simetridir. Ders kitaplarında sık sık yer alan bazı örnekler ne demek istediğimi gösterebilir:

Boyle Kanunu; Sıcaklığın sabit kalması koşuluyla, bir miktar gazın basıncı ile hacminin çarpımı daima sabittir.

Newton'un Birinci Hareket Kanunu: Herhangi bir cisim üzerine bir kuvvet etki ediyorsa ya da etki eden kuvvetlerin bileşkesi sıfırsa, cisim durumunu değiştirmez; yani duruyorsa durur, hareket ediyorsa hareketini bir doğru boyunca devam ettirir.

Enerji korunumu kanununa göre, kapalı sistemin içerisindeki toplam enerji miktarı sabittir.

Önemli nokta yalnızca doğada düzenlerin olması değil, bu düzenlerin matematiksel olarak kesin, evrensel ve ''birbirine bağlı'' olmasıdır. Einstein bunlara ''somut mantık'' diyordu. Bizim sormamız gereken soru, doğanın bu şekilde bir bütün haline geldiğidir.Bu kesinlikle Newton, Einstein ve Heisenberg gibi bilim adamlarının sordukalrı ve cevapladıkları sorudur. Bu kişilerin buldukları cevap Tanrı'nın aklı olmuştu."

[Antony Flew, Yanılmışım Tanrı Varmış sayfa 86-87]

Özel ve genel görelilik kuramlarına ilişkin tartışmalarımızda,doğanın başka simetrileriyle de karşılaşmıştık. Özel göreliliğin merkezinde yer alan görelilik ilkesinin, tek tek gözlemcilerin

deneyimleyebileceği sabit hız ve doğrultudaki göreli hareketten bağımsız olarak, bütün fizik yasalarının aynı(evrensel) olması gerektiğini söylediğini hatırlayalım. Bu bir simetridir, çünkü doğanın bütün gözlemcilere eşit yani simetrik davrandığı anlamına gelir.Sabit hız ve doğrultuda göreli hareket halindeki gözlemcilerin hepsi, kendinin hareketsiz olduğunu düşünmekte haklıdır. Yine bu da, göreli hareket halindeki gözlemcilerin aynı gözlemlerde bulunacağı anlamına gelmez; daha önce gördüğümüz gibi, gözlemlerinde her türden ve çok şaşırtıcı farklılıklar vardır. Yaylı sopayla zıplayan bir kişinin Dünya'da ve Ay'da farklı deneyimler yaşamasında olduğu gibi, gözlemlerdeki farklılıklar, gözlemler aynı yasalara tabi olsa da ortamdaki detayların farklı olduğunu gözlemcilerin göreli hareket halinde olduğunu yansıtır.

Genel görelilikteki eşdeğerlik ilkesi sayesinde Einstein, gözlemciler karmaşık ivmeli hareket halinde olsalar bile fizik yasalarının aslında bütün gözlemciler için aynı(evrensel) olduğunu göstererek bu simetriyi ciddi oranda genişletmişti. Einstein'ın bunu , ivmeli hareket halindeki bir gözlemcinin de kendisinin durduğunu ve hissettiği kuvvetin kütleçekimi alanından kaynaklandığını iddia etmekte gayet haklı olduğunu anlayarak başardığını hatırlayalım.Kütleçekimi çerçeveye dahil edildiğinde, bütün olası gözlem noktaları tümüyle eşittir. Bütün hareketlerin böyle eşit bir biçimde ele alınmasına içkin estetik cazibenin ötesinde, bu simetri ilkelerinin Einstein'ın kütleçekimle ilgili olarak vardığı çarpıcı sonuçlarda da merkezi bir rol oynadığını görmüştük.

[Brian Greene, Evrenin Zarafeti,205.206.sayfa]

"Doğa Yasası Ne Demektir?

Mantıkçı empirisistler yasanın kimi özelliklerini çok önceden saptamışlardır; bunlar hâlâ geniş kabul gören özelliklerdir. Buna göre yasalar şu şekilde dile getirilen evrensel önermelerdir: "Bütün a'lar b'dir" ya da "Ne zaman C türünde bir olay olsa, E türünde bir olay (da) olur" ya da, bir kez daha, "(Bir) e olayı gerçekleşirse, hiç şaşmazcasma (bir) f olayı (da) gerçekleşir." Örnekse, "Saf demir parçalarının hepsi, standart sıcaklık ve basınç altında, elektrik akımım iletirler" ya da "Bir demir parçasına standart sıcaklık ve basınç altında ne zaman elektrik akımı uygulansa o demir parçası elektriği iletir." Bunlar aynı yaşaran terminolojik değişkeleridir. Felsefeciler bir yasayı dile getirirken bu tür koşullu tümceleri yeğler, yasanın evrenselliğini (tümelliğini) örtük bir biçimde anlaşılmış halde bırakırlar. Ne ki bir önermenin evrensel olması yasa olmasma yetmez. Şu önermeleri alalım: "Hiçbir bekar evli değildir" ve "Bütün çift sayılar artan olmaksızın 2'yle bölünebilir." Bu evrensel önermelerin ikisi de yasa değildir, yasalarla aynı mantıksal biçime sahip olsalar bile. Bunlar tanım gereği doğru olduklan için yasa değildir, buna karşılık yasalar olgularca doğru kılman önermelerdir.Biçimin yara sıra bütün yasalarm ortaklaştığı bir diğer özellik bunların belli nesne, yer ya da zamana, açıkça ya da örtülü bir biçimde, göndermede bulunmamalandır. Sırf Napoleon Bonaparte hakkmdaki olguların doğruladığı ya da Yer hakkmdaki ve hatta Samanyolu hakkındaki olguların doğruladığı doğa yasaları olamaz. Yasalar her yerde geçerlidir, dolayısıyla yerel olgular onları doğrulamaya yetmez. "

[Alex Rosenberg, Bilim Felsefesi: Çağdaş Bir Giriş, sayfa 90]

''Fizik yasaları, tüm erişilebilir evrende geçerlidir.''

[Richard Dawkins, Gen Bencildir sayfa 129]


Bilim, özellikle, belli bir düzene bağlı olarak ortaya çıkan olguları veya bu olgular arasında değişmez görünen ilişkileri açıklamaya çalışır. Gözlemlerimiz, değişmez bir düzenle gecenin gündüzü kovaladığını; yeterince ısıtılan metallerin genleştiğini; suyun belli bir sıcaklıkta kaynadığını, başka bir sıcaklıkta donduğunu; serbest bırakılan cisimlerin düştüğünü; buzun soğuk, ateşin daima sıcak olduğunu. vb. göstermektedir. Böyle değişmez bir düzenle beliren olgu ve ilişkiler dile getirildiğinde, “doğa yasası” dediğimiz birtakım evrensel genellemeler biçimini alır. Örneğin, “bütün metaller ısıtıldığında genleşir”, genellemesi evrensel olup, belli bir grup metalin değil, bildiğimiz ve bilmediğimiz, geçmişte ve gelecekte, evrenin her yanında gözleme konu olmuş ve olabilecek tüm metallerin belli bir özelliğini ifade etmektedir.

[Cemal Yıldırım,Bilim Felsefesi,sayfa 153]


''...️Son olarak, çekim yasasının evrenselliği ve çok büyük uzaklıklarda geçerli olması konusuna değineceğim. Newton, Güneş sistemini temsil eden Cavendish’in minyatür Güneş sistemi modelinin, yani iki top arasındaki çekimin, yüz trilyon kere büyütüldüğünde elde edilecek olan Güneş sisteminde de geçerli olacağını tahmin edebilmişti. Daha sonra, bunun yüz trilyon katı olan galaksilerin de aynı yasa uyarınca birbirlerini çektiğini görüyoruz. Doğa, modellerini yalnızca en uzun iplerle dokuduğu için dokumanın her bir küçük bölümü tüm halının düzenini açığa vurmaktadır.''

[Richard Feynman/Fizik Yasaları Üzerine, ''Fizik Yasalarına Bir Örnek: Yerçekimi Yasası'' sayfa 45-46]


Benim gibi bilime inanıyorsanız her zaman geçerli olan ve kendisine itaat edilen belirli yasalar olduğunu biliyorsunuzdur.Şüphesiz söz konusu yasaların Tanrının işi olduğunu söyleyebilirsiniz, fakat bu tanrının var oluşuna dair bir kanıttan ziyade onun bir tanımına karşılık gelecektir.’’

[️Stephan Hawking / Büyük Sorulara Kısa Yanıtlar/ s.46]


Üniformitaryanizm nedir?

Tekdüzelik Doktrini veya Tekdüzen İlkesi olarak da bilinen Tekdüzencilik, günümüz bilimsel gözlemlerimizde işleyen aynı doğal yasaların ve süreçlerin geçmişte evrende her zaman işlediği ve her yerde uygulandığı varsayımıdır.Tekdüzelik veya değişmezlik ilkesi , deney ve gözleme dayalı bilim dallarının tamamında ; nedensellik , sebep sonuç ilişkisi ve fizik kanunları gibi temel ilkelerin, zaman ve mekanla değişmediğini kabul eden , ancak kendisinin bilimsel metotlarla doğrulanması imkânı olmayan önermedir. Tek düzelik ve değişmezlik ilkesinin kendisinin bilimsel yöntemlerle doğrulanması mümkün olmasa da , tüm bilim dallarında vazgeçilmez bir ilk kabül , aksiyom dur.

Tekdüze , jeolojide , Dünya'nın jeolojik süreçlerinin geçmişte şimdiki gibi aynı şekilde ve esasen aynı yoğunlukta hareket ettiğini ve bu tür bir tekdüzeliğin tüm jeolojik değişimleri hesaba katmak için yeterli olduğunu öne süren doktrin . Bu ilke jeolojik düşünme için temeldir ve jeoloji biliminin tüm gelişiminin temelini oluşturur.

[1]https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%9Cniformitaryanizm

[2].https://www.britannica.com/science/uniformitarianism

[3]http://abyss.uoregon.edu/~js/glossary/uniformitarianism.html

[4]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html

''Dinbilimci Langdon Gilkey'nin Natura, Realüyand the Sarred (Doğa,Gerçeklik ve Kutsallık) isimli eserinde yazdığı üzere, doğa yasalarının her yerde aynı olduğu gibi görüşlerin, yanılgı içinde olan bilim adamlarının ve onların toplumsal yandaşlarının evrene zoraki olarak yakıştırdıkları önyargılardan başka bir şey olmadıktan türünden iddialar duyuyoruz. Gilkey, bilimin kendi bağlamında olduğu denli geçerli başka tür "bilgi"nin özlemini duyuyor. Ne var ki evrenin düzeni varsayım değil; gözlenebilir bir gerçek. Uzak kuasarlardan gelen ışığı saptayabiliyoruz, çünkü elektromanyetizmanın yasaları, on milyar ışık yılı ötede de buradakiyle aynı. O kuasarların tayfını tanıyabiliyoruz, çünkü burada da orada da aynı kimyasal elementler bulunuyor ve aynı kuantum mekaniği yasaları geçerli oluyor. Gökadaların birbirleri çevresindeki devinimleri, Newton'un kütleçekim yasasını izliyor. Kütleçekimsel mercekler ve İkili atarcaların devinimi, uzayın derinliklerinde genel göreliliğin işlediğini gösteriyor. Her bölgesinde ayrı yasaların söz konusu olduğu bir evrende yaşıyor olabilirdik, ama yaşamıyoruz. Bu gerçek, saygı ve hayranlık uyandırmaz mı sizce?''

[Carl Sagan , Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı sayfa 458-459]


Doğa Kanunları, Evrenin düzenliliğini tanımlayan insan icatlarıdır yasalar insan icatlarıyken, düzenler 'gerçeklikte' yazılır.Doğa yasaları, dünyanın düzenlerini sistematik olarak yakalama girişimleridir. Doğada düzenliliklerin varlığı nesnel bir gerçektir, bu nedenle Doğa'ya yasalar empoze etmiyoruz. Yasaların biçimi insan icatları olsa da, kusurlu da olsa Doğa'daki gerçek özellikleri yansıtırlar. Bilimsel girişimin anlamlılığını sağlayan ve başarısını garantileyen, Doğa kanunlarının bu mutlak değişmezliğidir.Doğanın gerçekten temel yasaları, farklı fiziksel süreçler arasında derin bağlantılar kurar. Yeni bir yasa geliştirildiğinde, farklı bağlamlar altında test edilir ve bu genellikle yeni, beklenmedik olayların keşfedilmesine yol açar. Bu, Doğa'daki gerçek düzenlilikleri bilimsel yapılarımıza dayatmadığımızı, belirlediğimizi gösterir.

Doğa yasaları ebedidir, mutlaktır ve bir deneyin fiziksel koşullarının dışında bağımsız bir varoluşa sahiptir." [http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html]


Doğa bilimleri, doğada egemen olan yasalara varmayı kendine amaç edinmiştir. Çünkü doğadaki varlıklar, bir düzen içinde aynı yasalara göre hareket etmektedir. Bu yasalar bulunur ve açıklanırsa doğadaki varlık ların ne olduğunu anlayabiliriz. Bu amaç doğrultusunda, doğa bilimcileri olgular üzerine deney ve gözlem yaparlar. Buldukla rı yargıları tümevarım yöntemiyle genelleyip, yasaları elde ederler. [Prof.Dr.A.Kadir.Çüçen ,"Bilim Felsefesine Giriş", sayfa 24-25]


Yerçekimi Yasası Evrenseldir-The Ohio State University/Astronomi/Prof.Dr.Richard Pogge

[1]http://www.astronomy.ohio-state.edu/~pogge/Ast161/Au06/Unit4/gravity.html

[2]https://tr.wikipedia.org/wiki/Newton'un_evrensel_k%C3%BCtle%C3%A7ekim_yasas%C4%B1


Yasa nedir?

Tekrarlanan gözlem ve deneylerle, aynı şartlarda aynı sonuçları verdiği kesin olarak belirlenen, akla ve mantığa uygun, genel kanıya göre kabul görmüş, değişmez nitelik kazanmış, yanlışlanma olasılığı olmayan gerçek bilgiye, yasa (kanun) denir. Yasalar değişmezlik ilkesine sahiptir. Yanlışlamaya çalıştığınızda, yasayı çökertmeniz mümkün olmaz. Yasalar en gerçek değişmezlerdir. Biz bu mevcut değişmezleri kullanarak yeni değişmezler ortaya çıkarmaya çalışırız.

Bilimsel yasa kesin olarak ispatlanmış bilimsel teorilere denir. Bir bilimsel yasa, gözlem ve deneylerle iyi desteklenip kanıtlanmış genel prensiptir. Tipik olarak bilimsel yasalar, tarihi kayıtlardaki deney ve gözlemlerle örtüşen kısıtlı ilkeler kümesidir.

[1]Prof. Dr. Mustafa Ergün, Felsefeye Giriş (Bilim Felsefesi).

[2]Hacettepe Üniversitesi, Genel Biyoloji, 1.hafta 1.ders , Giriş Biyolojinin Tanımı sayfa 27

[3]https://www.instagram.com/p/CJdXOCkDXJ_/?utm_source=ig_web_copy_link (Neil Tyson da herhangi bir şeyin yasa olabilmesi için değişmez ve bozulamaz yani evrensel olması gerektiğini söylüyor.)


''Doğanın Kanunları Gerçekten Evrensel mi?'' sorusu üzerine 10 yılını vermiş ve de bu konu üzerine pek çok meslektaşı ile deneyler , araştırmalar yapmış Swinburne Üniversitesi Astrofizik bölümünden Prof.Dr.Michael Murphy;

''Daha ciddisi, sonuçlarımız, atom altıdan evrensele tüm ölçeklerde evreni anlama biçimimizde devrim yaratma potansiyeline sahip. Modern fizik kuramının tamamı, fizik yasalarının  her zaman ve her yerde aynı kaldığı varsayımına dayanmaktadır .''

Swinburne Universıty of Technology Astrofizikçi Prof.Dr.Michael Murphy

[https://astronomy.swin.edu.au/~mmurphy/research/are-natures-laws-really-universal/]

Bilimin En Büyük Koşulu Evrendeki Düzendir;


Doğal dünyada işleyen olaylarda tutarlılık,düzen vardır. Başka bir deyişle, ilgili durumlarda aynı nedenler devreye girer ve bu nedenler öngörülebilirdir . Örneğin, bilim, düşen bir top üzerinde iş başında olan yerçekimi kuvvetlerinin, düşen diğer nesneler üzerinde çalışanlarla ilgili olduğunu varsayar. Ayrıca, yerçekiminin işleyişinin an be an değişmediği ve nesneden nesneye tahmin edilemeyen şekillerde değişmediği varsayılır. Dolayısıyla bugün düşen topları inceleyerek her yerde her zaman deney yapmaya gerek kalmadan yerçekimi hakkında öğrendiklerimiz, örneğin modern uydu yörüngelerini, uzak geçmişte ayın oluşumunu ve gelecekte gezegenlerin ve yıldızların hareketlerini anlamak için de kullanılabilir. ne zaman ve nerede olursa olsun düzen ve tutarlılık iş başındadır.Bu varsayım bilimin en temel varsayımıdır ve bizim bugün bilim yapabiliyor olmamızın en büyük sebebidir.Bu varsayım önemlidir ve günümüz biliminde tartışmalı değildir. Aslında, her gün dünyayla ve birbirimizle nasıl etkileşim kurduğumuzun temelini oluştururlar.


Referanslar;

[1]https://undsci.berkeley.edu/article/basic_assumptions

[2]https://evrimagaci.org/bilimin-temel-varsayimlari-nelerdir-bilimin-sinirlari-var-mi-8122

[3F. R. Bichowsky. (1921). Assumption Of Experimental Science. The Journal of Philosophy, sf: 295-301. | 

[4I. Mitroff, et al. (1978). Psychological Assumptions, Experimentation, And Real World Problems: A Critique And An Alternate Approach To Evaluation. Evaluation Review, sf: 235-260. 

[5]Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi ( Remzi  Kitabevi İstanbul, 2010) sayfa 22

[6]John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş sayfa 10

[7]B. Sherman, et al. Knowledge And Assumptions. (11 Ağustos 2010). Alındığı Tarih: 12 Aralık 2019. Alındığı Yer: Princeton University 

[8]Albert Einstein/Fiziğin Evrimi kitabı ''Fizik ve Gerçeklik'' sayfa 209

[9]Konuşacaklarımız Var - 1 Şubat 2020, Enis Doko Sinan Canan, https://youtu.be/50he-BVVgRw 11.40-12.00

[10]http://www.jsu.edu/depart/psychology/sebac/fac-sch/rm/Ch1-3.html

[11]https://www.swu.edu/academics/division-of-science/fundamental-assumptions/

[12]https://www.pursuegod.org/4-assumptions-of-modern-science/

[13]https://www.news24.com/news24/mynews24/Understanding-science-scientific-assumptions-20140627

[14]https://web.archive.org/web/20140908093055/http://www.indiana.edu/~ensiweb/NOS%20Over.BasicAssump.html

[15]https://coggle.it/diagram/W9mjOSXDNBjA1lYg/t/source-of-knowledge%2C-objectives-of-educational-research

[16]https://www.politicalsciencenotes.com/articles/assumptions-of-scientific-method-and-its-goals-in-politics/486

[17]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, sayfa 25-28

[18]https://www.lockhaven.edu/~dsimanek/philosop/thoughts.htm

[19]Prof.Dr.Doğan Özlem, Bilim Felsefesi sayfa 14

[20]Prof.Dr.A.Kadir.Çüçen ,"Bilim Felsefesine Giriş", sayfa 24-25

[21]Prof.Dr.Cemal Yıldırım, 100 Soruda Bilim Felsefesi , sayfa 22-23

[22]http://abyss.uoregon.edu/~js/21st_century_science/lectures/lec01.html

[23] Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası / Enis Doko ve Caner Taslaman sayfa 25

[24] Bilim Felsefesi ve Tarihi, Doç.Dr.Ferhat Özçep sayfa 22

[25] Nigel Warburton felsefeye giriş, sayfa 223-224