Kuran ve Bilimsel Faaliyetlere Eşlik Eden Ön Kabuller; 2- İnsan Zihni Evren Hakkında Doğru Bilgilere Ulaşabilir

 


2-İNSAN ZİHNİ EVREN HAKKINDA DOĞRU BİLGİLERE ULAŞABİLİR

Bu yazı ''Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası/ Caner Taslaman ve Enis Doko'' kitabından alınmıştır.

Evrenin insan rasyonalitesi tarafından anlaşılır olabilmesi için üç şart gerekmektedir. Birincisi evrenin yapısı rasyonel olmalıdır, ikincisi gerekli zihinsel donanıma sahip olunmalıdır, üçüncüsü evren ve zihin arasındaki uyum sağlanmalıdır. Bir önceki başlıkta evrenin rasyonel yapısı olması gerektiği ele alındı, bu başlık altında ise zihnin gerekli donanıma sahip olması gerektiği ve evrenle zihin arasında uyum olması gerektiği beraber ele alınacaktır. Bir zihin ne kadar hünerli olursa olsun evrende rasyonel bir yapı olmazsa evreni anlayamaz, diğer yandan evrenin yapısı rasyonaliteye uygun olsa da zihnin gerekli donanımı yoksa evrenin anlaşılması yine mümkün değildir. Ayrıca evrenin rasyonaliteye uygunluğu zihnin anlama kapasitesiyle uyumlu olmak zorundadır, zira evren rasyonel bir yapıya sahip olup da onu anlamaya kalkacak zihnin kapasitesinin ulaşamayacağı ölçüde karmaşık olursa anlaşılma işlemi yine mümkün değildir. Eğer evrenin rasyonel yapıya sahip olması ya da az bir zihinsel kapasite yeterli olsaydı papağan, yunus, baykuş gibi oldukça becerikli hayvanlar da bilimsel faaliyette bulunabilirdi.

   Zihnimize güvenerek bilimsel faaliyetin içine gireriz; zihnimizin doğru bilgiye ulaşma imkânı olduğuna dair ön kabul de bilimsel faaliyet içindeyken ister farkında olalım ister olmayalım, zihnimizde mevcuttur. Doğruya ulaşabileceğimizin mümkün olduğunu düşünmeden nasıl doğrunun peşinde olabiliriz; bilim ise varlıkla ilgili doğruları anlamaya çalışma faaliyeti değildir de nedir? Bilimsel faaliyet böylesi bir ön kabulü gerektirirken, bu ön kabule elbette rasyonel bir temeli olmadan da birçok kişi inanabilir. Ama felsefi açıdan hangi dünya görüşü ve felsefi-dini inanç çerçevesinde bunun beklenir olduğu da cevaplanması gerekli bir sorudur. Buradaki iddiamız Kuran’ın sunduğu teizm içinde bu ön kabulün beklenir olduğudur. Bir teist için Allah hem evrenin hem zihnin yaratıcısı olduğu için evreni rasyonaliteye uygun, zihni rasyonaliteye sahip, ikisini ise birbiriyle uyumlu yaratmış olduğunu düşünmek gayet doğaldır. Bu yüzden bir teistin, “zihin evren hakkında doğru bilgilere ulaşabilir” gibi bilim açısından önemli bir ön kabule sahip olmasında bir sorun yoktur. 17. yüzyıl bilimsel devriminin en önemli isimlerinden biri olan Galile, insan zihninin evreni anlama kapasitesini insan zihnini Allah’ın yarattığının bir delili olarak görmüştür.(1) Kendisi Hıristiyan bir teist olan Kepler, teist ontolojinin, zihnin evren hakkındaki doğru bilgilere ulaşabileceğine dair güveni destekler nitelikte olduğuna şu sözleriyle dikkat çekmiştir:

   “Evrendeki her şeyi belli bir niceliğe bağlı olarak kuran Allah, aynı zamanda insan zihnine bu yapıyı anlayacak özellikleri vermiştir.” (2)

Matematik felsefecisi Mark Steiner ise şu sözleriyle zihinle evren arasındaki uyumun natüralizm açısından sorun teşkil ettiğini belirtmiştir:

“Gerçek uygunluk… İnsan beyni ile fiziksel dünyanın bütünü arasındaki uygunluk. Dünya diğer bir deyişle ‘kullanıcı dostu’ gözükmektedir. Bu natüralizme karşı bir meydan okumadır.(3)''

   Her teist gelenekte akla önem verilmediğini ve evreni anlamaya davetin olmadığını da tespit etmek önemlidir. Hatta birçok teist gelenekte (İslam’ın içinde bazı ekoller de böyle özellikler göstermektedir) akla önem vermek iman zafiyeti olarak değerlendirilmiş, aklın aşağılanması temel öğreti olarak benimsenmiştir. Kuran teist varlık anlayışını inşa ederek bahsedilen ön kabule mantıki zemin oluşturduğu gibi birçok ayetiyle evrendeki fenomenler üzerinde düşünmeye davet ederek de gerekli zemini oluşturur. Bunla ilgili Kuran ayetlerinin, bu makalenin ikinci bölümünde göreceğimiz gibi Müslümanların bilim yapmak için gerekli motivasyona sahip olmalarıyla ilgisi vardır; fakat onun dışında bu ayetler, insan zihninin evrene yönelerek onun hakkında doğru bilgilere ulaşabileceği ön kabulünü de desteklemektedir. Eğer zihnimizle evrene yönelerek doğru bilgi edinemeyeceksek o zaman evrendeki fenomenleri anlamaya yöneltilmemiz anlamsız olmaz mıydı? Kısacası Kuran, bilim yaparken zihnin doğruya ulaşma kapasitesi olduğuyla ilgili ön kabulü destekler. Bu doğrultudaki birçok Kuran ayetine şu ayet örnektir:

   ''Elbette göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ardarda gelmesinde, insanlara yararlı şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah’ın gökten indirip de ölü haldeki yeryüzünü canlandırdığı suda, orada her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre tabi bulutları yönlendirmesinde aklını kullanan bir toplum için deliller vardır.''(4)

Teizmin düşünce tarihindeki en önemli alternatifi maddi doğa dışında başka hiçbir varlık kabul etmeyen natüralizmdir ve günümüzün etkili yeni-ateistleri (new-atheists) de natüralisttir. Burada şu soruyu sormak önemlidir; bir natüralist zihninin doğruya ulaşabileceğini düşünmekte rasyonel bir zemine sahip midir? Burada bahsedilen sorunu daha önce fark eden önemli bilim insanları olmuştur (hem teist hem ateist). Darwin bunlardan birisidir; Darwin, daha aşağı hayvanlardan evrimleşen insan zihninin kanaatlerine güvenilip güvenilmeyeceğine dair “korkunç şüphenin” (horrible doubt) kendisinde sıkça göründüğünü ifade etmiştir.(5) Ünlü natüralist evrimci biyolog J. B. S. Haldane, şu sözleriyle natüralist paradigma içerisinde zihne güven duymanın zorluklarını itiraf etmektedir:

  “Eğer zihinsel süreçlerim tamamen beynimdeki atomların hareketleri tarafından belirleniyorsa, inançlarımın doğru olduğunu varsaymam için hiçbir gerekçe yoktur… ve dolayısıyla beynimin atomlardan oluştuğunu varsaymak için de hiçbir gerekçem yoktur.”(6)

Alvin Plantinga’nın “natüralizme karşı evrimci delil” (evolutionary argument against naturalism) yaklaşımı da materyalist-ateist paradigma içerisinde zihnin doğruya ulaşma yeteneğine güven duyulamayacağını göstermektedir.(7)Plantinga, Richard Dawkins gibi ünlü ateistlerin sandıklarının tersine evrim görüşüyle natüralizmin uzlaşamayacağını göstermeye çalışmıştır. Buna karşın teizmle evrim teorisinin uzlaşmasında böylesi bir sorun yoktur. Plantinga, natüralist-ateist evrim anlayışına göre “güvenilir zihinsel yeteneklere” sahip olmamızın beklenmemesi gerektiğini söyler. Çünkü bu anlayışa göre evrimin mekanizmalarının sadece uyum sağlayanı, yaşayabileni ve üreyebileni seçmesi beklenir; fakat doğru bilgiyi elde eden güvenilir zihinsel yetenekleri seçmesi için bir neden yoktur. Diğer yandan bir teist, Allah’ın insanları, Kendisi’ni bilebilecek ve sanatını takdir edebilecek şekilde yarattığını -evrim aracılığıyla veya evrimsiz- düşündüğü için, akıl yürütme süreçlerimizle doğru bilgilere ulaşabilecek olmamızı beklenir kılacak bir paradigmaya sahiptir. Materyalist-ateist bir evrim anlayışını savunanlar ise akıl yürütme süreçlerimize güvenilebileceğini iddia edecek bir temel bulamayacakları için evrimin doğruluğu dâhil herhangi bir doğruluk iddiasında bulunamazlar. Plantinga bu yaklaşımıyla, natüralist bir yaklaşımla beraber evrim teorisinin savunulmasının -birçok kişinin hiç beklemediği şekilde- “kendini çürüten” (self defeating) bir yaklaşım olduğunu göstermeye çalışmıştır. Plantinga’nın bu yaklaşımına en çok itiraz, doğru inancın yaşamayı ve genleri aktarmayı daha muhtemel kılacağı, bu yüzden doğal seleksiyonun doğru inançları seçtiği şeklinde yapılmıştır. Fakat materyalist açıdan olaya bakarsak, davranışlarımıza sebep olan beynimizdeki nöronal yapılardır. Bu nöronal yapılar davranışlara sebep olurken biyo-kimyasal yapıları sebebiyle bu davranışlara sebep olurlar, zihindeki düşüncenin içeriği (bu içeriğin doğru mu yanlış mı olduğu) burada önemsizdir. Bambaşka bir zihinsel içeriğin aynı biyo-kimyasal yapıya karşılık geldiğini farz edelim; o da aynı davranışa sebep olacaktır, çünkü davranışa sebep olan biyo-kimyasal yapı, sahip olduğu içerik doğru veya yanlış bir bilgiye karşılık gelip gelmediğinden bağımsız olarak etkide bulunmaktadır.(8) Bir aslandan kaçan bir geyiği ele alalım; bu geyiği hayatta tutan aslandan kaçmasıdır, aslandan kaçarken eğer kaçamazsa aslanın kendisini yiyeceğini doğru bir şekilde bilip bilmediği önemsizdir. Örneğin geyik aslanın kokusunu alınca burnu bu kokudan rahatsız olmaması için kaçması gerektiğini düşünüp koku kaynağından uzaklaşıyorsa veya burnu düşecek zannedip koku kaynağından uzaklaşıyorsa veya bunu bir koşu yarışı olarak düşünüp kaçıyorsa… Bunlar ve benzeri birçok senaryo, aynı davranışa sebep olduğu için geyiğin yaşamasını ve genlerini sonraki nesillere aktarmasını destekler. Sonuçta doğru tek bir düşünceye karşı yanlış düşünce kümesi çok geniştir, canlının yaşamını sürdürmesini ve genlerini aktarmasını destekleyen herhangi biri ise aynı işlevi görmeye yeterlidir. Natüralist evrim anlatımında doğru bilginin seçimini gerekli kılacak veya insan zihni için farklı bir perspektif açacak hiçbir unsur yoktur. Natüralist-ateist paradigmaya göre doğal seleksiyon süreci her canlı için doğru bilgiyi değil yaşatan biyo-kimyasal yapıyı seçecek şekilde işler.

  

   Akıl yürütme faaliyetinin tesadüfi bir doğal seleksiyon süreciyle oluştuğunu savunan bir natüralist, sıradan akıl yürütme faaliyetinin güvenilirliğini bile savunamaz duruma gelecektir. Fakat o zaman, felsefi ve bilimsel üst seviyede bir akıl yürütmeyle ilgili olan natüralizmin ve evrim teorisinin doğruluğunu da savunamaz. Tarih boyunca natüralist görüşün alternatifi olmuş teizme göre ise evren daha var olmadan önce akıl, irade, kudret, bilinç sahibi bir Allah vardı. Evren ve canlılar ister evrimle ister başka türlü yaratılmış olsun, bu yaratılış süreci bu ezeli yaratıcının akıl ve irade gibi sıfatları çerçevesinde gerçekleşmiştir. Bu yaratılış sürecinde insana yaratıcınınkine göre düşük bir seviyede de olsa aklın verilmesinin sebeplerinden biri doğru bilgiye ulaşması olduğu için aklın doğruya ulaşma kapasitesi olduğunu beklemeyi bu paradigma destekler.

      Bir hesap makinesi hesap yapmak için yapılmışsa mı o hesap makinesine daha çok güvenilir yoksa rastgele süreçlerle oluşan bir makineye mi hesap yapmakta daha çok güvenilir? Aynı şekilde Kuran’ın ortaya koyduğu teizmde (ve diğer benzeri teist görüşlerde) akıl, gerekli doğru bilgilere ulaşabilecek şekilde yaratıldığı için aklın doğru bilgilere ulaşma kapasitesi olduğunu beklemenin ve bilimsel faaliyeti bu ön kabulle gerçekleştirmenin rasyonel bir temeli vardır. Fakat natüralist paradigmaya göre zihnin yetenekleri dünyada yaşayabilmek için var olmuştur; zihnin var oluş sebebi yaşamayı sağlamak ve genleri aktarmaktır, yoksa doğru bilgiye ulaşmak değildir. Bu paradigmalar kıyaslandığında, Kuran’ın ve benzeri teist yaklaşıma sahip olanların paradigmasının “insan zihni evren hakkında doğru bilgilere ulaşabilir” şeklindeki, bilimsel faaliyet sürecinde zihinde mevcut olan ön kabulü daha iyi desteklediği gözükmektedir.

(1)Galileo Galilei, Dialogue Concerning the Two Chief World Systems, çev: Stillman Drake, University of California Press, Berkeley, 1967, s. 104.

(2)Gerald Holton, Thematic Origins of Scientific Thought: Kepler to Einstein, Harvard University Press, Cambridge MA, 1988, s. 84. “1597, Maestlin’e mektup” içerisinde geçmektedir

(3)Mark Steiner, The Applicability of Mathematics as a Philosophical Problem, Harvard University Press, Cambridge MA, 1998, s. 176.

(4)2-Bakara Suresi 164.

(5)Francis Darwin, The Life and Letters of Charles Darwin Including an Autobiographical Chapter, John Murray, London, 1887, cilt 1, s. 315-316.

(6)J.B.S. Haldane, Possible Worlds, Transaction Publishers, New Brunswick, 2001, s. 209.

(7)Alvin Plantinga, “Naturalizme Karşı Evrimsel Argüman”, Caner Taslaman ve Enis Doko (ed.), Allah, Felsefe ve Bilim, İstanbul Yayınları, İstanbul, 2014, s. 175-227.

(8) a.g.e., s. 199-205