KURAN VE BİLİMSEL FAALİYETLERE EŞLİK EDEN ÖN KABULLER; 1- EVRENİN RASYONEL, ANLAŞILIR YAPISI VARDIR

 


1- EVRENİN RASYONEL, ANLAŞILIR YAPISI VARDIR


Bu yazı ''Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası/ Caner Taslaman ve Enis Doko'' kitabından alınmıştır.

Dış dünya ile alakalı olguları gözlemsel ve deneysel süreçlerden hareket eden yöntemlerle keşfetmeyi hedefleyen bilimsel faaliyetin en temel ön kabullerinden biri evrenin rasyonel, anlaşılabilir bir yapıda olduğudur. Evrenin anlaşılabilir olması için insan zihni tarafından anlaşılabilecek düzenliliklere, diğer bir deyişle yasalara sahip olması gerekmektedir. Eğer evren düzensiz, kaotik bir yapıya sahip olsaydı ya da evrendeki düzen insan zihninin sınırlarını aşacak kadar karmaşık olsaydı, diğer bir deyişle temel yapı bizim anlayış kapasitemizi aşsaydı bilimsel faaliyet mümkün olmazdı. “Evrenin rasyonel, anlaşılabilir yapıya sahip olması” bilimin en temel ön kabulü olmasına karşın evrenin en derin muammalarından biridir. Bilimsel faaliyet sürecinde böylesi bir ön kabule sahip olması üzerine hiç düşünmemiş olanlar çokça olsa da birçok önemli bilim insanı bu muamma karşısındaki şaşkınlıklarını açıkça ifade etmişlerdir. Mesela ünlü fizikçi Albert Einstein evrenin anlaşılabilir olması konusunda şunları söylemiştir:

“Evrenin gerçek gizemi onun anlaşılabilir olmasıdır… Onun anlaşılabilir olduğu gerçeği mucizedir.”(1)

Einstein’la beraber diğer bazı bilim insanları ve felsefeciler de evrenin rasyonel, anlaşılabilir yapıda olmasının bilim yapmayı mümkün kılan olağanüstü bir olgu olduğuna dikkat çekmişlerdir. Buna karşın evrenin rasyonel, anlaşılabilir bir yapıda olduğu birçok bilim insanı için sorgulanmadan kabul edilen bir ön kabuldür. Bilim insanları bu ön kabulle faaliyetlerine girişirler, hatta birçok bilim insanı zihinlerinde böyle bir ön kabul olduğunu bile fark etmezler. Birçok bilim insanı “Neden kaos değil de doğa yasaları var” veya “Evrenin rasyonel, anlaşılır bir yapıda olması nasıl mümkün olmuştur” şeklindeki dev öneme sahip soruların var olduğunun farkına varmadan çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir ve gerçekleştirmektedirler. Fakat farkına varılsa da varılmasa da bilim insanları bilimsel faaliyetlerine giriştiklerinde evrenin rasyonel, anlaşılabilir bir yapısı olduğunu zihinlerinin bir köşesinde ön kabul olarak bulundurarak bilimsel faaliyette bulunurlar. Bu ön kabul olmasa bilim insanlarının evrene, maddeye, canlılara yönelip onları anlamaya kalkması anlamsız olurdu: Karşınızdaki anlaşılamayacak bir varlıksa neyi anlayabilirsiniz?

Kuran en temel mesajı olarak teist bir varlık anlayışı sunar; evreni rasyonel, bilgisi ve kudreti çok yüksek olan Allah’ın yarattığını ifade eder. Kuran’da Allah için geçen “Alim” ve “Hakim” gibi sıfatlardan ve Kuran’ın tümüne dağılmış şekilde Allah’ı tanıtan ifadelerden Allah’ın rasyonel bir varlık olduğu anlaşılmaktadır. İslam’ın içinde mezhepler arası ihtilaflı kimi meseleler olsa da bu hususta en ufak bir ihtilaf yoktur.(bu, tüm teistlerin de ortak kabulüdür). Kuran’ı okuyan her Müslüman’ın zihni rasyonel bir Allah’ın yarattığı evren tasavvuruna göre inşa olmaktadır. Bu kişi bilimle ilgilenmeye başladığında; gözlem ve deney yaptığında, evrendeki fenomenleri anlamaya kalktığında da zihnindeki bu evren tasavvurunun kendisinden ayrılmaması doğal durumdur. Evrenin rasyonel bir varlık olan Allah tarafından yaratıldığı bilgisi altında, evrenin bu yaratıcının yarattığı rasyonel varlıklar tarafından anlaşılabilecek olması beklenecek bir durumdur ve bunda şaşırtıcı bir taraf yoktur.

      

       17. yüzyılda, modern bilim ve modern felsefenin başlangıcı olarak kabul edilen Descartes, doğa yasalarını bularak Allah’ın evrene koyduğu yasaları anlayacağına özellikle vurgu yaptı ve “yasa” kelimesini (hukukta yasaların bilinçle konmasını çağrıştırdığı için) bilinçli şekilde tercih etti.(2) (Nitekim bazı natüralist felsefeciler “yasa” kelimesinin bu çağrışımından dolayı kullanılmamasını talep etmişlerdir.)(3) Fakat teizmin felsefe tarihinde ve günümüzdeki en ciddi rakibi olan natüralizm (materyalizm veya ateizm de denebilir) açısından evrenin rasyonel, anlaşılır bir yapıda olmasını beklenir kılacak hiçbir unsur gözükmemektedir. Pekâlâ, evrende hiçbir doğa yasasının var olmadığı bir durum olabilirdi; mantıki açıdan evrende yasaların var olması zorunlu bir durum değildir (mantıki zorunlulukla “doğa yasalarına bağımlı zorunluluk”-nomological necessity- olarak bilinen doğa yasalarının zorunluluğu arasındaki farka dikkat edilmelidir).Mantıki açıdan hiçbir doğa yasası olmayan bir evrenin var olmasında akıl açısından çelişkili bir durum yoktur. Natüralistlerin kabul ettiği haliyle maddenin öz yapısı rasyonaliteyle alakasız olduğu için öz yapısı bu şekilde olan bir varlıktan rasyonaliteye uygun bir yapının sonradan ortaya çıkmasını da, bu varlığın ezelden beri bu özelliği taşımasını beklemek için de hiçbir makul sebep yoktur.

        Natüralist bakış açısından yasalara getirilebilecek yaklaşımlar kabaca iki grupta toplanabilir. Birincisi “doğa yasalarının düzenliliği” olarak bilinen görüştür.Bu görüşün temsilcileri arasında David Lewis(4), Stuart Mill(5), Frank Ramsey(6) ve John Earman(7) gösterilebilir. Bu görüşe göre doğa yasaları, evrendeki düzenliliklerden ibarettir.(8) Yasalar, bu düzenliliklerin nedeni olmaktan ziyade bu düzenliliklerin tasviridir. Bu görüşe göre elektronların hepsi eksi yüklü olduğu içindir ki “Bütün elektronlar eksi yüklüdür” diye bir yasadan bahsedebiliriz. Bu yasa, evrendeki bütün elektronların eksi yüke sahip olması düzenliliğinin bir tasvirinden başka bir şey değildir; elektronların eksi yüke sahip olmasının ise bir açıklamaya ihtiyacı yoktur. Bu yaklaşımın natüralist paradigma içerisinde en makul doğa yasası tanımı olduğu düşünülmüştür, zira teori evrendeki gözlemlenebilen düzenlilikler dışında bir şeye atıf yapmaz. Peki, bu yaklaşıma göre evrendeki bu düzenliliklerin açıklaması nedir? Neden evren düzenliliklerle doludur? Düzenlilik görüşünü savunanlara göre bu sorunun bir cevabı yoktur. Bu düzenliliklerin arkasında derin bir açıklama yoktur, doğa bu şekildedir, hepsi bu! Ancak doğa yasalarının doğadaki bu inanılmaz düzenliliklerini tesadüfe bağlamak entelektüel açıdan çok rahatsız edici bir durumdur. David Armstrong’un tabiri ile doğadaki düzenliliklerin tesadüf olduğuna inanan biri her şeye inanabilir.(9) Doğa yasalarının düzenliliği görüşünü savunan felsefeci Norman Swartz da kozmik tesadüf probleminin farklındadır ve bu problemi şu şekilde ifade etmektedir:

          “Evrende muhtemelen 1060’dan fazla elektron vardır ve bunların tamamının tam olarak aynı elektrik yüküne sahip olduğunu varsayabiliriz. Her ne kadar aynı sıradaki beş arabanın kırmızı olmasını tesadüf olarak değerlendirmeye hazır olsam da, 1060 cismin tam olarak aynı elektrik yüküne sahip olmasını benzer şekilde tesadüfle açıklayabilir miyim?

…Yapabileceğimiz bir şey derince yutkunmak ve şunu söylemektir:... ‘Hiç, ama hiçbir şey bu gerçeği açıklamamaktadır.’ Bunu söyleme durumuyla karşı karşıya kalan bir sürü insan karşımızdaki dünyanın tesadüfiliğini tamamen fantastik bulur: Eğer bunun tamamını Allah tasarlayıp bu sayısız parçacıkların nitel olarak aynı olmasını sağlamadıysa, o zaman bir şey bunu açıklamalıdır. 1060 cismin hepsinin özelliklerinin aynı olması sadece bir tesadüf olarak kabul edilemez.”(10)

    Bunun yanında natüralist, kendi görüşünü biraz esneterek doğa yasalarının tümeller arasında zorunlu ilişkiler olduğunu iddia edebilir.(11) Bu görüşün en önemli savunucuları olarak David Armstrong,(12) Fred Dreske(13) ve Michael Tooley(14) gösterilebilir. Bu görüşe göre mesela “Bütün demirler iletkendir” düzenliliğinin nedeni,metallik tümeli ile iletkenlik tümeli arasında zorunlu bir ilişki olmasıdır. Demir, metal olma özelliğine sahip olduğu için metallik tümeli de zorunlu olarak iletkenlik tümeliyle ilişkili olduğu için demir zorunlu olarak iletkendir. Peki neden bu tümeller birbirleri ile ilişkilidir? Bildiğimiz gibi Newton’un hareket yasası (F=ma), ideal gas yasası (PV=nRT) gibi pek çok fiziki yasa basit matematiksel ifadelerle ifade edilir. Natüralistin bu ikinci görüşüne göre bu matematiksel ilişkiler bunlara karşılık gelen tümeller arasındaki zorunlu ilişkilerin ifadesidir, mesela Newton’un ikinci yasası kuvvet, ivme ve kütle arasındaki ilişkiyi tarif eder. İyi ama bu ilişkiler birçok farklı şekilde olabilecekken, neden basit matematiksel ifadelerle ifade edilebilecek şekildedirler? Natüralist paradigma içerisinde bu soruların bir yanıtı yoktur ve bahsedilen paradigma içerisinde bu, tamamen kozmik bir tesadüftür. Tümellerin tamamen tesadüf sonucu basit matematiksel ifadelerle bağlı olduğunu iddia etmek hiç de tatmin edici bir açıklama olamamaktadır.

        

         Sonuçta natüralizmin varlık anlayışı içinde doğa yasalarına iki yaklaşımda da evrenin rasyonel, anlaşılır yapısı yani rasyonel bir şekilde anlaşılmaya müsait düzenliliklere sahip olması kozmik bir tesadüftür. Natüralist paradigmada evrenin böyle bir yapıya sahip olmasını beklemek için hiçbir sebep yokken, evreni rasyonel bir varlık olan Allah’ın yarattığı bir varlık olarak gören teistler için bu durumda şaşılacak bir şey yoktur.

          Ayrıca bu dünyanın imtihan dünyası olduğuna dair Kuran’ın ortaya koyduğu hayat görüşü de evrende rasyonel bir yapı olmasını gerektirmektedir. İnsanın, kendisini, iradesiyle iyi ve kötü arasında tercih yapabileceği bir ortamda bulmuş olmasıyla ilgili durumu Kuran, bu dünyanın bir imtihan dünyası olmasıyla açıklamaktadır. Kuran’ın en önemli iddialarından biri, insanın kendi iradesiyle yaptığı eylemlerden sorumlu olduğudur. Şu Kur’an ayeti bu durumun tarif edildiği ayetlere örnektir:

    ''O (Allah) hanginizin daha güzel eylemlerde bulunacağını imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O Üstündür, Bağışlayandır.(15)


      Bu dünyanın imtihan alanı olduğu açıklamasıyla varoluşsal birçok soru cevabını bulduğu gibi “eylemlerden sorumlu olunduğu” şeklinde, inananların eylemlerine yön verecekleri çok temel bir bakış açısı da aşılanır. Ahlak ve varoluşsal felsefe gibi alanlarla ilgili bu çok önemli konunun, evrenin rasyonel bir yapısı olması gibi başta fizik olmak üzere doğa bilimleriyle alakalı bir konuyla nasıl ilişkili olduğu birçok kişiye ilk bakışta anlaşılması zor bir konu olarak gözükebilir. Ancak doğa yasalarının olması koşuluyla evren rasyonel bir yapıya sahip olabilir ve böylece eylemlerimizin sonuçlarını anlayabiliriz ve ancak eylemlerimizin sonuçlarını anlıyorsak o eylemden sorumlu olabiliriz. Şöyle bir örnek düşünün; yüksek bir uçurumun kenarında duran masum bir kişiyi birisi itse, iten kişinin bu eyleminin yanlış olduğuna çok rahat karar veririz. İnsan olarak bu davranışı kınayacağımız gibi bir mahkemede hâkim olma gibi bir vasfımız olsa bu eylemde bulunan kişinin cezalandırılmasına da rahatlıkla hükmedebiliriz. Fakat bir an için doğa yasalarının var olmadığı bir dünya hayal etmeye çalışın: Bu dünyada ileri itilen insanlar bazen geriye doğru geliyor veya yukarı doğru uçuyor olsun; uçurumdan aşağı düşen insanlar bazen zemine çarpınca organları daha dinç oluyor veya düşmekten çok büyük haz alıp hiç zarar görmüyor olsunlar… Böylesi bir ortamda iten kişinin, ileri ittiği kişiye ne olacağını tahmin etmesi mümkün olamadığından bu eyleminden sorumlu olacağı düşünülemez.


          İlaveten şunu da belirtmeliyiz ki doğa yasalarının olması gerekmesi bu yasaların tamamen zorunlulukçu yasalar olması gerektiği anlamını taşımaz. Doğa yasaları olasılıkçı bir yapıya da sahip olabilir ama bu olasılıkçı yapı eylemlerin sonuçlarının tamamen tahmin edilemeyeceği kaotik bir yapı ortaya çıkartmamalıdır. Diğer bir deyişle, insanın en azından kısmi öngörü yapabilmesi, mevcut olasılıkları anlayabilmesi ve olaylar ile nedenler arasında bir bağ kurabilmesi kâfidir. Böyle olasılıklarla dolu bir evren hala rasyonel ve anlaşılırdır. Kısacası Kuran’ın zihnini şekillendirdiği bir teist için evrenin rasyonel, anlaşılır yapısı olması beklenir bir durumdur, çünkü birincisi evreni yaratan Allah rasyonel bir varlıktır ve ikinci olarak Kuran’ın paradigmasının önemli bir unsuru olan imtihan dünyasında olmamız ancak böyle bir evrende mümkündür.Bu yüzden Kuran’a bağlı bir teistin bilimle ilgilenirken bu ön kabule sahip olması Kuran metninin zihinleri şekillendirmesinin rasyonel sonucudur. Bir natüralistin de bilim yaparken bu ön kabule sahip olması mümkün olsa da (başka türlü bilim yapmanın mümkün olmaması gibi sebeplerle) bu ön kabulü natüralist görüş içerisinde destekleyen hiçbir rasyonel temel yoktur.


Referanslar;

(1)Alice Calaprice, The Quotable Einstein, Princeton University Press, Princeton, 1996, s. 197.

(2)John Hedley Brooke, Science and Religion: Some Historical Perspectives, Cambridge University Press, Cambridge, 1991, s. 139

(3)B. Van Fraassen, “Armstrong, Cartwright and Earman on Laws and Symmetry”, Philosophy and Phenomenological Research, 2, (1993) s. 431-444.

(4)David Lewis, Counterfactuals, Harvard University Press, Cambridge MA, 1973.

(5)John Mill, A System of Logic, Longmans, London, 1947

(6)Frank Ramsey, Foundations, Routledge, London, 1978.

(7)John Earman, “Laws of Nature: The Empiricist Challenge”,   R. Bogdan (ed.), D. M. Armstrong, D. Reidel Publishing Company, Dordrecht, 1984.

(8)Elbette teistler da doğa yasaları ile ilgili olarak benzer bir yaklaşımı kabul edebilirler, ancak natüralistlerin aksine teistler yasaların bir açıklaması olmadığını iddia etmeyecektir. Buradaki analizimizde bu görüşü natüralist perspektif açısından irdeleyeceğiz.

(9)David Armstrong,“Reply to Van Fraassen,” Australian Journal of Philosophy, 66:2, 1988, s. 229

(10)Norman Swartz, The Concept of Physical Law, Cambridge University Press, New York, 1985, s. 203-204.

(11)Elbette bu yaklaşım da teist bir bakış açısı ile savunulabilir ve teizm ile uyumludur. Ancak biz burada bu görüşü de natüralizm perspektifinden ele alacağız.

(12)David Armstrong, What Is a Law of Nature?, Cambridge University Press, Cambridge, 1983.

(13)Fred Dretske, “Laws of Nature”, Philosophy of Science, 44, 1977, s. 248– 268.

(14)Michael Tooley, “The Nature of Laws”, Canadian Journal of Philosophy, 7, 1977, s. 667–698.

(15)67-Mülk Suresi 2