KUR'AN VE BİLİMSEL FAALİYET İÇİN MOTİVASYON - Caner Taslaman ve Enis Doko

 


KUR'AN VE BİLİMSEL FAALİYET İÇİN MOTİVASYON

Bu yazı ''Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası/ Caner Taslaman ve Enis Doko'' kitabından alınmıştır.

       Bilimsel faaliyetin motivasyon kaynağının ne olduğu da önemli bir sorudur ve burada bu önemli konunun Kuran’ın içeriğiyle ilişkisini değerlendireceğiz. Motivasyon bir davranışın gerçekleştirilmesinin nedenlerini ifade eder. Bilimsel faaliyet de bir davranış türüdür ve her davranış gibi bir motivasyona ihtiyaç duyar. Bilimsel faaliyetin birçok zaman yemek, içmek, uyku gibi en temel ihtiyaçlarımızı gidermek gibi bir amaç gütmeksizin de yapıldığını düşünürsek, bu en temel ihtiyaçları karşılamadan yapılan bu faaliyete bu kadar zaman, emek ve kaynakların aktarılmasının rasyonel sebebinin ne olduğu bir soru olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzde gerek bilimsel faaliyette bulunanlara ödenen paralarla, gerek şöhretle, gerek çeşitli unvanlar ve statülerle gerekli motivasyonun sağlanabildiğini görüyoruz. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta bu motivasyonların çoğunun hedefinin, bilim dışında başka uğraşlarla da sağlanabileceğidir. Örneğin ticaret, spor, siyaset gibi uğraşlar aracılığıyla bilimsel faaliyet kadar hatta daha çok para  kazanılıp, bunlar bilime tercih edilebilir. Gene müzik, spor veya siyaset ile uğraşan biri, bilimle uğraşmaktan daha çok şöhret kazanabilir. Bu sayılan motivasyon hedefleri bilime özgü olmayıp, bilimsel uğraşı mümkün kılsa da zorunlu kılmaz. Aynı motivasyonlara sahip biri dolayısıyla bilim dışında başka uğraşlara da yönelebilir. Gene pratik ve teknolojiyle ilgili ihtiyaçların giderilmesi amacıyla da bilimsel faaliyetler motive edilebilir. Bu da doğru olmakla beraber, temel sorularla ilgilenen disiplinlerin (evrenin geçmişi ve başlangıcı ile ilgilenen kozmoloji gibi) bu tarz pratik hedefli yaklaşımlarla fazla motive edilemeyeceği de açıktır. Bu tarz pratik merkezli yaklaşımlar, temel bilimlerden ziyade mühendisliğin çeşitli disiplinlerini ön plana çıkarır ve temel bilimlere ancak mühendislik hedefleri için araçsallaştırılabileceği ölçüde yöneltir.

       Kuran’a inanan bir Müslüman için bu tip motivasyon kaynaklarının olmasında bir sorun yoktur. Bir Müslüman bilim insanı da bilimle ilgili faaliyetlerinden dolayı para ve unvanlar kazanabilir, bilimsel çabalarıyla dünyevi fayda elde edebilir. Fakat Kuran’ın inşa ettiği zihin açısından bunlardan daha anlamlı bir motivasyon kaynağı da vardır ki bu, evreni inceleme faaliyetinin Allah’ın bir emri olarak sunulmuş olması ve bu inceleme faaliyetinin Allah’ın kudret ve sanatını tanımaya bir aracı olmasıdır. Bu tarz bir motivasyon, dünyevi çıkarlarla ilgili diğer hiçbir motivasyon kaynağı olmadığı bir durumda bile gerekli itici gücü sağlar. Üstelik bu motivasyon, pragmatik motivasyonların aksine, evreni bilme çabası olan bilime özgüdür ve bilim dışında başka disiplinlerle karşılanamaz. Bilimin çeşitli hazlar ve dünyevi menfaatler için araçsallaştırılamayacağı alanlarda da devam eder. Bunu anlayan, Kuran’ın evreni anlama vurgusunu kavrayan ideal Müslüman bir toplumun bilimle uğraşması kaçınılmaz olur. Kuran’ın sunduğu dünya görüşünde evreni en sofistike şekilde anlama faaliyeti olan bilimin kaçınılmaz bir yeri vardır.

     Ayrıca insana içkin merak duygusu da bir motivasyon kaynağı olabilir. Aristoteles’in dediği gibi “Tüm insanlar doğaları gereği bilmeyi arzu ederler.”(1) “Bilmek arzusu” insan fıtratının önemli özelliklerinden birisidir.(2) “Bilme arzusu” insani bir arzu olarak bilimsel faaliyeti destekler. Bu arzu ise teist, ateist, Hindu, Budist, Müslüman, Hıristiyan, Yahudi her insanda ortak bir özelliktir. Her ne kadar içten gelen bu bilme arzusu da bir motivasyon kaynağı olabilecek olsa da, bu arzu bilimsel uğraş için bolca zaman ve kaynak aktarmaya rasyonel sebep sunmaz. Bir arzu itici bir güç olabilir, fakat rasyonel sebebi açıklamaya yetmez. Örneğin içinden gelen yemek yeme arzusu insanı tatlı yemeye itebilir ama bu kişi obez ise veya şeker hastası ise bu arzusuna uymaması gerekir; kimi durumlarda insanın arzusuna uyması değil, uymaması rasyoneldir. Kuran ise rasyonel temel sunarak motive etmektedir; insan fıtratının önemli özelliklerinden birisi arzuların tatmin edilmesiyken, diğer önemli bir özelliği eylemlere rasyonel temel bulunup aklın da tatmin edilmesidir. Kuran rasyonel temelli motivasyon sunarak insan doğasının bu ihtiyacını karşılar ve bilme arzusunun tatmin edilmesini akılcı sebeplerle destekler. Yaratıcının emrini yerine getirme ve Yaratıcının kudret ve sanatını tanımaya çalışma aklın bir gereğidir.

       Kuran’da yüzlerce ayetle evrendeki fenomenleri incelemeye, bunlardan sonuçlar çıkarmaya davet yapılmaktadır. Çok rahatlıkla söyleyebiliriz ki büyük dünya dinlerinin hiçbirinde buna yakın bir yoğunlukta bile bir teşvik yoktur. Önceden dikkat çektiğimiz gibi evrendeki fenomenlere yönelten bu teşvik, bilim yapılırken zihnimizde mevcut olan ön kabulleri; örneğin “insan zihni evren hakkında doğru bilgilere ulaşabilir” veya “evreni incelemek değerlidir” gibi ön kabulleri de destekler. Fakat ön kabulleri oluşturma dışında Kuran’ın bu içeriği evreni inceleme faaliyeti için bir itici güç de, yani motivasyon da oluşturur. Bir Müslüman için Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve Allah’ı daha iyi tanımaya çalışmak, olabilecek en üst seviyede bir motivasyon kaynağıdır. Bu rasyonel temelli motivasyon para, şöhret, unvan gibi dünyevi hiçbir çıkar olmadan da evreni inceleme faaliyetinin gerçekleşmesini destekler. Kuran’ın yüzlerce ayetindeki bu teşviğini birçok Müslüman görmezden gelmiş veya yüzeysel bir şekilde uygulamış olabilir. Fakat bu teşviğin en sofistike uygulanış şeklinin bilimsel faaliyetlere (bu faaliyetleri göstermeye ve bu faaliyetlerin sonucunda elde edilen bilgileri öğrenmeye) yöneltici olduğu da açıktır. Nitekim yaşadığı dönemde (973-1048) dünyadaki en iyi bilim insanlarından biri olarak kabul edilen Biruni “Benim bilimle uğraşma sebebim Ali İmran Suresi 191. ayettir” demiştir.(3) İlgili ayet şu şekildedir:

''Onlar ki ayaktayken, otururken ve yanları üzerinde yatarken Allah’ı hatırlarlar, göklerin ve yerin yaratılışı konusunda derinlemesine düşünürler: “Rabbimiz, Sen bunları boşuna yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateş azabından koru.”(4)

 Biruni’nin işaret ettiği bu ayete benzer şekilde evrendeki fenomenleri incelemeye yönlendiren birçok Kuran ayeti vardır. Bunlara şu ayetleri örnek olarak verebiliriz:

''De ki: “Evrende ve yeryüzünde olanlara bir baksanıza.” İnanmayan bir topluma deliller ve uyarılar fayda sağlamaz.''(5)

 ''Muhakkak ki evrende ve yeryüzünde inananlar için deliller vardır. Sizin yaratılışınızda ve yaydığı canlılarda kesin bir şekilde inanan bir toplum için deliller vardır. Geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesinde, Allah’ın gökten bir rızık indirerek onunla ölümünden sonra toprağı diriltmesinde ve rüzgarları yönlendirmesinde akıl eden bir toplum için deliller vardır.''(6)

''O ki gökten size su indirendir. Onu hem içerseniz hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler onunla biter. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz düşünebilen bir topluluk için bunda deliller vardır. Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı hizmetinize sundu. Yıldızlar da O’nun emriyle boyun eğmiştir. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için deliller vardır.''(7)

''Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz dağlar ve ırmaklar var eden, orada ürünlerin her birinden ikişer çift oluşturan, geceyi gündüzün üzerine örtendir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten deliller vardır.''(8)

''Gerçekten de göklerin ve yerin yaratılışında, geceyle gündüzün birbiri ardınca gelişinde, işin özüne nüfuz edenler için çok deliller vardır.''(9)

Kuran’da birçok farklı fenomenin incelenmesine yönlendirme olduğunu tespit etmek konumuz açısından önemlidir. Günümüzde bilimlerdeki özelleşmeyle bu farklı alanların her biri farklı bir çalışma disiplini olarak isimlendirilmektedir. Bunlara birkaç örnek verelim. Örneğin şu Kuran ayetinin yönlendirmesi astronomi alanıyla ilgilidir:

''Üzerlerindeki göğü nasıl kurduğumuza ve süslediğimize bakmazlar mı? Bir çatlağı da yoktur onun.''(10)

Şu ayetlerin yönlendirmesi jeoloji (yerbilimi) alanıyla ilgilidir:

''Dağların nasıl dikildiğine bakmazlar mı? Ve yeryüzünün nasıl yayıldığına bakmazlar mı?''(11)

Şu ayetin yönlendirmesi canlıların başlangıcıyla ilgilenen paleontoloji (fosilbilim) gibi bilim alanlarıyla ilgilidir:

''De ki “Yeryüzünü gezip dolaşın da yaratılışın nasıl başladığını görün.”(12)

Şu ayetin yönlendirmesi arkeoloji alanıyla ilgilidir:

''Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin sonuna bakmazlar mı? Onlar bunlardan daha kuvvetliydiler, yeryüzünü eşip deşip didik didik etmişler ve bunların imar ettiklerinden çok daha fazla imar etmişlerdi.''(13)

Şu ayetin yönlendirmesi botanik (bitkibilimi) alanıyla ilgilidir:

  ''O, gökten su indirendir. Her çeşit bitkiyi onunla bitirdik, ondan bir yeşillik çıkardık, üstüste binmiş taneler üretiyoruz ve hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, bir kısmı birbirine benzeyen, bir kısmı da benzemeyen üzüm bağları, zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın. Kuşkusuz bütün bunlarda inanan bir toplum için deliller vardır.''(14)

Şu ayetin yönlendirmesi zooloji (hayvanbilimi) alanıyla ilgilidir:

 ''Muhakkak hayvanlardan alacağınız ibretler vardır.''(15)

Şu ayetin yönlendirmesi embriyoloji alanıyla ilgilidir:

  ''Ey insanlar! Eğer dirilişten şüpheleniyorsanız, gerçekten de sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra asılıp tutunan bir şeyden, sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size apaçık gösterelim diye. Dilediğimizi belirli bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da güçlü çağınıza eriştiriyoruz.''(16)

Kuran’da bunlara benzer birçok ayet evrendeki fenomenleri incelemeye ve bunlardan sonuçlar çıkarmaya yönlendirirken, bu ayetleri birçok kişinin manasını düşünmeden ve hayata geçirmeye çalışmadan okuması hepimizin tanık olduğu bir olgudur. Kuran tartışmasız bir şekilde dünyanın en çok okunan ve ezberlenen kitabıdır, fakat Kuran’ın anlamı üzerine derin düşünmenin bu yoğun okuma ve ezberleme faaliyetinden çok uzak olduğunu gözlemliyoruz. Oysa Kuran, evren üzerinde olduğu gibi kendi üzerinde de derin düşünülmesini telkin etmektedir:

  ''Bu mübarek kitabı sana, işin özüne nüfuz edenler ayetlerini derinlemesine düşünsünler ve öğüt alsınlar diye indirdik.'' (17)

Kuran’ın anlamına nüfuz etmeye ve emirlerini hayata geçirmeye çalışmaktan ziyade anlamadan seslendirenler, Kuran’ın evrendeki olguları incelemeye yönlendiren yüzlerce ayetini gereğince takdir edememişlerdir. Müslümanların, Kuran’ın söz konusu ayetlerinin gereğini yerine getirmemelerini ve bilimden uzak kalmalarını sıkça eleştiren, Nobel ödüllü fizikçi Abdus Salam (elektro manyetik kuvvetle zayıf nükleer kuvveti birleştirerek 1979 yılında Nobel ödülünü aldı) şöyle demektedir:

    “Kuran, âlimlerin, yani bilgi sahiplerinin ve kavrama yeteneğine sahip olanların üstünlüğüne vurgu yapar ve şöyle sorar: ‘Bilenler ile bilmeyenler bir olur mu?’ Kuran’daki yedi yüz elli ayet (neredeyse Kuran’ın sekizde biri) inananları doğayı incelemeye, üstüne düşünmeye, nihai gerçeklik arayışında akıldan en iyi şekilde yararlanmaya, bilgi edinmeye ve bilimsel anlayışı toplum hayatının bir parçası yapmaya teşvik eder.”(18)

    Abdüs Salam’ın, Nobel ödülünü Kuran okuyarak alması, onun, bilim-din ilişkisine yaklaşımını gösteren sembolik öneme sahip bir davranış olmuştur. Ödülü şu ayetleri okuyarak almıştır:(19)

     ''O birbiriyle uyum içinde yedi kat göğü yaratmış olandır. Rahman’ın yaratışında herhangi bir kusur bulamazsın. Haydi dön de bir bak herhangi bir çatlak görüyor musun? Sonra bir daha bir daha dön de bak. Bakışların aciz ve perişan olarak sana döner.''(20)

    Kuran ayetlerinin evreni incelemeye yoğun bir şekilde yöneltmesi Müslümanların bilimle sıcak ilişki kurması için yeterli sebeptir. Diğer yandan bu evreni tanıma faaliyeti, tüm varlıkların oluş sebebi olan Yaratıcıyı tanımaya vesile olduğu için de teist inanca sahip olanlar için bir motivasyon kaynağı olabilmektedir. Bu hususta İslam ile diğer tektanrılı dinler olan Yahudilik ve Hıristiyanlık aynı noktadadır. Nitekim bu dinlerin içinden birçok kişi evreni incelemedeki motivasyon kaynaklarının Yaratıcının kudret ve sanatını tanımak olduğunu ifade etmişlerdir. Örneğin kimi Hıristiyan düşünürler Allah’ın iki tane kitabı olduğunu, bunların kutsal kitap ve evren olduğunu, her iki kitabın da Allah’ın varlığı ve sıfatları ile ilgili bilgi kaynağı olduğunu ifade etmişlerdir.(21) “Allah eserleriyle bilinir” diyen Newton(22) gibi kimi Hıristiyan bilim insanları, faaliyetlerine dinsel inançlarıyla motive olmuşlardır.(23) Bu konuda Del Ratzsch şöyle demektedir:

“Evren, Allah’ın yarattığı bir varlık olduğu ve Allah’ın sanatının bir göstergesi olduğu için incelenmeye değerdi. Aslında, bazı Hristiyanlar yaratılanı incelemeye dini önem atfettiler. Allah’ın yaptığını takdir etmeyi ve bilimsel çalışmanın kendisini Allah’a karşı bir çeşit dini itaat olarak değerlendirdiler.”(24)

İnsanlık tarihinin en önemli matematikçilerinden biri olan, 8.-9. yüzyılda yaşamış Müslüman bir düşünür olan Harezmi, “cebirin babası” olarak tanınmaktadır, Batı dünyası bugünkü sayı sistemini ve sıfırı onun çalışmaları aracılığıyla tanıdı. Yaptığı çalışmaları ibadet olarak gören Harezmi’nin şu sözleri çalışmalarında dinsel inancının sağladığı motivasyonu göstermektedir:

  “Bilime gösterilen o sıcak yakınlık… bilenlere Allah’ın gösterdiği iltifat ve lütuf, onlara belirsizliklerin aydınlatılmasında ve zorlukların giderilmesinde sunduğu destek ve esirgeme, bana el-cebr ve el-mukabele ile hesap yapma üstüne, aritmetikteki en kolay ve en yararlı olanla sınırlandırdığım kısa bir çalışma oluşturmam için cesaretlendirdi.”(25)

   Günümüzün teist düşünürlerinin çoğunluğu Allah’ın varlığına ulaşmak için cehaletten hareket eden yaklaşımları ifade eden “boşlukların Tanrısı” (God of the gaps) argümanlarının kullanılmaması gerektiği kanaatindedirler. “Boşlukların Tanrısı” tipinde yaklaşımlar ifade edenler, Allah’ın varlığı konusundaki dayanağın evren ve canlılar konusunda bilinmeyen hususlar olduğunu, bu boşlukların Allah ile doldurulması gerektiği düşünmüşlerdir. “Bak kalbin nasıl çalıştığını bilmiyoruz, demek ki Allah kalbi yapmış” veya “Yıldızların ışığının nasıl üretildiğini bilmiyoruz, demek ki Allah yıldızları yapmış” gibi yaklaşımlar gösteren olursa, bunlar, “boşlukların Tanrısı” tipinde argümanlar ileri sürüyorlar demektir. Böylesi yaklaşımlar açısından bilimsel her ilerleme daha önce bilinmeyen bir hususu, yani bir boşluğu açıkladığı için Allah’a atıf yapmayı gereksiz kılmaktadır. Bu yaklaşımlarda adeta evreni bilmekten değil bilmemekten medet umulur gibidir. Fakat Allah’ın varlığıyla ilgili argümanlar ileri süren günümüz teist felsefecilerinin ve teologlarının hemen hiçbiri “boşlukların Tanrısı” yaklaşımlarını benimsememektedirler. Allah’ı boşluklarda aramak teizmin temel ruhu ile çatışır. Çünkü bir teist için Tanrı sadece boşluklarda beliren bir varlık değildir; O evrenin her yeri ve her anına nüfuz eder. Doğadaki her olgunun arkasında izi vardır. Dolayısı ile hiçbir teistin “boşlukların Tanrısı” yaklaşımlarını benimsememesi gerekir.

    Teistlerin “boşlukların Tanrısı” yaklaşımlarını benimsediğini söyleyerek eleştiri yapanlar çok rastlanan mantık hatalarından biri olan ve mantık literatüründe “korkuluk hatası” (straw man fallacy) olarak anılan mantıksal hatayı işlemektedirler. “Korkuluk hatası”nı işleyenler, karşıt görüşün gerçek fikrini göz ardı etmekte, onun yerine karşıt görüşün kötü veya abartılı bir örneğine karşı -gerçek pozisyonmuş gibi- eleştirilerini yöneltmektedirler. “Boşlukların Tanrısı” yaklaşımlarını teizmin gerçek pozisyonu gibi gösterip “korkuluk hatasını” işleyenlerin içinde Stephen Hawking gibi ünlü bilim insanları da vardır.(26) Günümüzde ileri sürülen kozmolojik delillerin veya tasarım delillerinin hepsi modern bilimin sunduğu verilere dayandırılmaktadır; evren konusundaki cehaletimize değil. Tüm bu argümanlarda bilimin sunduğu veriler hammadde olarak değerlendirilmekte ve onlardan hareket edilmektedir.(27) Kuran’ın evrendeki fenomenleri incelemeye ve düşünmeye sevk eden ayetleri de cehalet üzerinde yükselen yaklaşımlar yerine bilgi üzerinde yükselen yaklaşımları destekler. Evrendeki fenomenlerin incelenmesi yıldızlar, dünyamız, canlılar gibi birçok varlık hakkındaki bilgimizi arttıracaktır, bu bilgilere dayalı olarak geliştirilecek yaklaşımlar ise “boşlukların Tanrısı” yaklaşımları yerine tasarım delilleri türünden argümanlar olacaktır. Bu tarz argümanlar ileri sürmeyi amaçlamak da bilimsel faaliyet için motivasyon kaynağıdır. 12. Yüzyılda yaşayan ünlü İslam felsefecisi İbni Rüşd, varlığı inceleme faaliyetinin Allah’ı tanıttığına dikkat çekmiş, bunu yapan felsefenin (“felsefe” ifadesini, bugün “bilim” diye anılan alanları da kapsayacak şekilde geniş anlamlı kullanmıştır) zaruretine dikkat çekerek felsefe-bilim yapmaktaki motivasyon kaynağını ifade etmiştir:

“…Allah’ın varlığına ancak yapılarının iyi bilinmesi sayesinde tanıklık ederler; ayrıca varlığın yapısı iyi bilindiği sürece Allah hakkında bilgi de tam olur. Din de, var olanların incelenmesini tavsiye ve teşvik ediyorsa, açıktır ki felsefe kavramının delalet ettiği şey din açısından zorunlu ya da tavsiye edilen bir husustur. Dinin var olanları akılla değerlendirmeye ve onları akılla bilmeye çağırdığı, şanı yüce Allah’ın Kitabı’nın birçok ayetinde apaçıktır…”(28)

   Ayrıca Kuran’ın sunduğu motivasyon şeklinin bilimsel bilginin paylaşımını desteklediğini saptamak da önemlidir. Bilimsel bilgiyi güç ve para gibi motivasyonlarla elde etmeye çalışanlar açısından bilginin başkaları tarafından öğrenilmesi gücün ve paranın bir kısmının yitirilmesine yol açabilir. Bu tarz bir motivasyon kimi zaman bilginin paylaşımından çok saklanmasını destekleyebilir. Tarih boyunca birçok bilgi ustadan çırağa başkalarından gizlenerek aktarılmıştır, bu yüzden birçok bilginin izole küçük bir topluluğun tekelinde kaldığını veya tarihte sonraki nesillere aktarılamadan unutulduğunu ve sonra unutulanların bir kısmının yeni çabalarla baştan keşfedilmek zorunda kalındığını söyleyebiliriz. Nitekim Bizans’ın ünlü silahı Yunan ateşi, ya da keskinliği ile ünlü Şam çeliği gibi bir sürü antik teknoloji günümüz bilim adamları tarafından tam olarak anlaşılamamaktadır. Kim bilir belki de piramitlerin nasıl inşa edildiğiyle ilgili bilginin, geçtiğimiz yüzyılda bile Mısır’da yaşayanlarca bilinmemesini de böylesi bir kayba bağlayabiliriz. Oysa bilgiye erişmedeki motivasyonları Allah’ın emrini yerini getirmek ve Allah’ın kudret ile sanatını tanımak olanlar açısından bilgiyi saklama çabası anlamsızdır. Bu şekilde bir motivasyon bilginin küçük bir zümrenin tekelinde kalmamasını ve elde edilen bilginin tüm insanlığa yayılmasını desteklemektedir. Hiç şüphesiz bilimsel bilginin yaygınlaşması böylesi bir motivasyon dışında yollarla da sağlanabilir; her halükarda Kuran’ın sağladığı şekildeki motivasyonun bilginin yaygınlaşması gibi önemli bir süreci desteklediğini saptamak önemlidir.

      Bilimsel bilgiler tarihsel süreç içerisinde birçok farklı inançtaki insan tarafından üretilmiştir. Bu üretimi yapanlar arasında Yahudi de, Hıristiyan da, Müslüman da, Hindu da, putperest de, ateist de vardır; aynı dinin içinde farklı yorumlara sahip olanların ve farklı mezheplerin takipçileri de olduğunu hatırlayalım. Bu yüzden bilimsel bilgilerin birikimsel doğasından faydalanmak için farklı inançtan olanlardan gelen bilgiye açık olmak ve bu konuda kompleksli bir yaklaşım geliştirmemek gerekmektedir. Kuran’ın evrendeki fenomenler üzerinde düşünmeye sevk ederken böylesi bir kompleksi aşılayan hiçbir ifadesi olmaması da önemlidir. Bunun yanında Kuran, kavimci ve ırkçı yaklaşımları eleştirerek; ırk, cilt rengi ve kan bağı farklılıklarını önemsiz gören ve bunlar üstünde değerlere önem veren bir zihin yapısı oluşturmuştur. Bu yaklaşım, başka milletleri aşağılayarak onlardan gelecek her türlü bilgiye kendini kapatan yaklaşımları dışlar. Buna örnek olarak Kuran’daki şu ayetler gösterilebilir:

''Ey insanlar! Gerçekten de sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler yaptık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, takvaca en ileride olanınızdır.''(29)

''Göklerin ve yerin yaratılışıyla, dillerinizin ve renklerinizin farklılığı O’nun delillerindendir. Muhakkak bunda, ilim sahipleri için deliller vardır.''(30)

Bütün evreni ve bütün kavimleri tek bir Yaratıcının kulları olan gören Kuran açısından gerçek evrenseldir, toplumdan topluma değişen gerçekler yoktur. Her toplum için belirli ilahları uygun gören geçmişin çoktanrıcı sistemleri ve gerçekliğin kültürden kültüre değişken olduğunu ifade eden, evrensel gerçeklikleri reddeden günümüzün post modern yaklaşımları Kuran’dan asla onay almaz. Kuran’a göre evrensel gerçeklikler vardır. Bu yüzden hangi toplum bu gerçekliklere ulaşırsa ulaşsın o gerçekliğin doğasına zarar gelmez. Sonuçta diğer toplumun keşfettiği gerçekler de tek ilah olan Allah’ın yarattığı evrendeki fenomenlerle ilgili olduğu için değerlidir. Öteki toplumlardan gelen her şeyi reddeden dinci fanatikliğe malzeme olacak bir ifade Kuran’da yer almamıştır. “Din” adına konuşanların bu konudaki kötü siciline bakılırsa Kuran’da böylesi bir ifadenin olmamasının değeri daha iyi anlaşılır. “Din” adına konuşan bu tipleri “din tüccarları” olarak niteleyen ilk İslam filozofu olarak kabul edilen Kindi’nin (9. yüzyıl) şu sözleri, bir Müslüman’ın diğer toplum ve inanç gruplarından gelen bilgilere karşı göstermesi gereken tavrı çok güzel özetlemektedir:

      “Nereden gelirse gelsin, isterse bize uzak ve karşıt milletlerden gelsin, gerçeğin güzelliğini benimsemekten ve ona sahip olmaktan utanmamalıyız. Çünkü gerçeği arayan için gerçekten daha değerli bir şey yoktur. O halde gerçeği eksik görmek ve onu söyleyeni ve getireni küçümsemek yakışık almaz.”(31)

      Kuran evrendeki fenomenleri bilme faaliyeti olan bilime motivasyon sağlarken, inşa ettiği etik sistem ise bilimsel bilginin insanlığın yararına ve Allah’ın bir nimeti olan doğaya zarar vermeden kullanılmasını gerektirir.(32) Bilgi güçtür ve bilginin etik ilkeler gözetilmeden kullanımının yol açabileceği sorunlar geçtiğimiz yüzyılda dünyada olan biteni gözlemlemiş herkesin malumudur. İyi ve doğrunun yanında, kötü ve yanlışın karşısında olmak, zayıfları menfaatsiz kollamak Kurani prensiplerdir. Bu tip prensipler hayatın birçok aşamasında önemli olduğu gibi önemli bir güç kaynağı olan bilimsel bilginin elde edilme ve kullanımında da önemlidir. Örneğin tıp alanında elde edilen bilginin insanlığın yararına, sorumlulukla, insanları aldatmadan, zayıf ve fakirleri gözeterek kullanılmasının ne kadar önemli olabileceği ortadadır. Diğer yandan hepimizin yaşam ortamı olan ve kendisine verdiğimiz zarar bize ve bizden sonraki nesillere zarara dönüşen doğaya karşı sorumlu bir tavırla, bilimsel uğraş sonucu elde edilen teknolojileri kullanmak insanlığın bugünü ve geleceği için kritik öneme sahiptir. Kuran’ın şu ayeti, bu hususta, bu kitabı rehber edinenler için önemli bir öğüttür:

    ''İnsanların elleriyle yaptıklarından dolayı karada ve denizde kargaşa çıktı. Yaptıklarının bir kısmını belki vazgeçerler diye kendilerine tattırıyoruz.''(33)

    Doğaya verilen zararın insanlara zarara dönüşebileceği tarihin eski dönemlerinde de gözlemlenebilecek bir olguydu, örneğin ormanları yakanlar bunun neticelerini gözlemleyebilirdi. Fakat gerçek anlamda doğaya insanların verebilecekleri zararın boyutu 17. yüzyıldaki bilimsel devrimin neticelerinden biri olan 18.-19. yüzyıllardaki sanayi devriminden sonra anlaşıldı. Çevre bilincinin ciddi şekilde ortaya çıkması ise ancak 20. yüzyılda oldu. Bunları göz önünde bulundurduğumuzda, 7. yüzyılda vahyedilen Kuran’ın, insanların, fiilleriyle karalara da denizlere de zarar verdiklerine ve bunun faturasını yine kendilerinin ödediğine ve bu tip davranışlardan vazgeçilmesi gerektiğine dikkat çekmesi gerçekten de çok değerlidir. Kuran’da evrendeki fenomenler Allah’ın ayetleri olarak sunulur ve evrenin gerçek sahibinin Allah olduğunun bilinci aşılanır. Bir Müslüman için elbette ki Allah’ın ayetleri değerlidir; onlara hoyrat davranmak ve doğaya zarar vererek diğer insanlara ve gelecek nesillere zarar vermek Kuran’ın aşıladığı sorumluluk hissiyle uyuşmamaktadır. Doğaya Kuran’ın inşa ettiği zihinle ve öğrettiği etik sistemle bakan birinin ona zarar vermekten kaçınması gerekir.

   Kısacası Kuran, insanlar üzerinde etkili hiçbir büyük dinde olmadığı kadar, yüzlerce ayetle evrendeki fenomenlere yönelterek ve bu fenomenleri incelemeyi Allah’ın kudret ve sanatını anlamak açısından önemli gören bir anlayış sunarak, bunları öğrenme faaliyetine motivasyon sağlar. Bu motivasyonu sağlayan Kuran’ın; bilimsel bilgilernin paylaşımını destekleyen, evrensel gerçekler bulunduğunu ifade eden, başka milletlerden aktarılacak bilimsel bilgilere engel olmayan, etik değerlerin gözetilmesini hiçbir faaliyette kenara bıraktırmayan ve doğanın korunmasını destekleyen yapısı da önemli özellikler olarak göz önünde bulundurulmalıdır.

SONUÇ

   Bu kitapta Kuran’ın inşa ettiği zihinsel yapının bilimsel faaliyetlerle ilişkisi gösterilmeye çalışıldı. Birinci bölümde, bu ilişki, bilimsel faaliyetlere eşlik eden zihindeki ön kabuller açısından incelendi. Bilimsel faaliyette bulunurken -farkında olalım veya olmayalımzihnimizde birçok ön kabul vardır. Bu ön kabuller bilimsel faaliyette bulunmamızı desteklemektedir. Örneğin zihnimizde, bu makalede ele alındığı gibi “evrenin rasyonel, anlaşılabilir yapısı vardır” şeklinde ön kabul olmasa evreni anlamaya kalkmamızın, “doğa yasaları evrenseldir” şeklinde bir ön kabul olmasa bir yerden bir yere bir zamandan bir zamana değişen ve değişecek
olan yasaları bulmak için bu kadar çaba sarf etmemizin anlamı kalmazdı. Bu makalede bilimsel faaliyette bulunmamızı destekleyen bunlar gibi yedi tane temel
ön kabul ele alındı ve Kuran’ın içeriği ile varlık anlayışının bu ön kabulleri desteklediği, bunlara rasyonel temel oluşturduğu ve günümüzde akademik dünyada
yaygın bir görüş olan natüralist-ateist yaklaşıma kıyasla
bunu daha iyi yaptığı gösterilmeye çalışıldı.

Bu kitapta göstermeye çalıştığımız gibi Kuran; bu ön kabullerin bir kısmını teist bir varlık anlayışı sunarak, bir kısmını eylemlerimizden sorumlu olduğumuzu söyleyerek, bir kısmını evreni anlamaya ısrarla davet ederek, bir kısmını içeriğindeki diğer bazı vurgularla desteklemektedir. Kuran’ın teist ontoloji sunarak desteklediği ön kabuller hususunda Yahudilik ve Hıristiyanlık ile aynı noktada olduğunu söyleyebiliriz. Nitekim kitabımızda Müslüman olmayan teist felsefeci ve
bilim insanlarından alıntılar yaparak ortak hususları da göstermeye çalıştık. Kimi hususlarda ise Kuran’ın içeriği ile diğer teist inançtakiler arasında belli bir fark
olduğuna (bu fark derece farkı da mahiyet farkı da olabilir) dikkat edilmelidir. Örneğin Kuran’ın içeriğinin “evren hakkında bilgi elde etmede gözlem önemlidir”
ön kabulüne verdiği desteğin bütün teist dinlerden çok daha yoğun olduğu gibi hususlar da göz önünde bulundurulmalıdır.

      Pratikteki yararı gözlenerek veya rasyonel bir temele sahip olmadan da bu ön kabullere sahip olanların olduğu bir gerçektir. Örneğin bilimsel faaliyetlerin
teknoloji geliştirmedeki pratik yararı gözlenerek “evreni incelemek değerlidir” ön kabulüne veya doğa yasalarının evrensel olduğuna dair ön kabule rasyonel
temeli olmaksızın da sahip olunabilir. Nitekim birçok başarılı natüralist bilim insanı vardır ve onlar da bu ön kabullere sahipler. Fakat Kuran’ın, hiçbir pratik faydaya bağlı olmadan ve rasyonel temel sunarak bu ön kabulleri desteklediğini tespit etmek önemlidir. Rasyonel temeli hiç düşünmeden bu ön kabullere sahip olunabilse de, felsefi açıdan bu ön kabullerin rasyonel temelinin ne olduğu önemlidir ve böylesi bir temel olmadan bu ön kabullere sahip olmak entelektüel açıdan tatmin edici olamaz. Kitap boyunca göstermeye çalıştığımız gibi natüralist-ateist felsefi yaklaşımın bu
ön kabullere rasyonel temel sunamıyor olmasına karşın Kuran gayet başarılı şekilde bu temeli sunmaktadır.

     Kitabın ikinci bölümünde, Kuran’ın bilimsel faaliyetlerin gerçekleşmesi için sağladığı motivasyon gösterilmeye çalışıldı. Kuran dünyada etkili olan hiçbir dinde
olmadığı kadar evrendeki fenomenleri incelemeye, bunlardan sonuçlar çıkarmaya ve bunlar aracılığıyla Allah’ın kudret ve sanatını anlamaya yöneltmiştir. Bunu
göstermek için kitap boyunca Kuran’dan birçok alıntılar da yaptık. Kuran yoğun şekilde evrendeki fenomenlere yönelterek bunların en sofistike inceleme şekli
olan bilimsel faaliyet için gerekli motivasyonu sağlamaktadır. Zihnimizdeki gerekli ön kabuller kadar itici gücü bulmamız da bilimsel faaliyet açısından önemlidir. Bilimsel faaliyet sonucu para, şöhret, karizma kazanmak da motivasyon kaynağı olabilir ama Kuran’ın dünyevi hiçbir çıkar olmadan motivasyon oluşturması,
tespit edilmesi gerekli önemli bir husustur.

         Kuran’ın içeriğinin bilimsel faaliyetleri destekleyen ön kabullerle ilişkisi daha önceden -tespit edebildiğimiz kadarıyla- ele alınmamış olmasına karşılık motivasyon konusu daha önce başka çalışmalarda da ele alınmıştır. Bu kitapta farklı olan, Kuran’ın bahsedilen ön kabulleri desteklemesiyle Kuran’ın oluşturduğu
motivasyonun beraber ele alınarak Kuran’ın bilimsel zihni inşa etmesiyle ilgili detaylı bir tablonun ortaya konmuş olmasıdır.

       Kuran’ın bilimsel zihni inşası hususunda, elbette burada dikkat çektiklerimize eklemeler yapılması veya burada kısaca dikkat çektiğimiz hususların genişletilmesi suretiyle daha da detaylı bir tablo ortaya konabilir. Örneğin motivasyon bölümünün içinde kısaca değindiğimiz bir mesele olan Kuran’ın sunduğu etiğin bu konu açısından önemi, üçüncü bir başlık olarak ele alınıp detaylıca işlenebilir. Bilimsel faaliyette bulunurken bu faaliyetin insanlığın, gelecek nesillerin, doğanın ve
diğer canlı türlerinin yararına olacak şekilde gerçekleştirilmesi etik değerlere sahip olmayla ilgili önemli bir meseledir. Burada ele alınmayan hususların burada söylenenlerle birleştirilmesi ve burada değinilenlerin genişletilmesi suretiyle ilerde bu konuda daha da detaylı çalışmaların ortaya çıkmasını ümit ediyoruz.
Bu kitapta gösterildiği gibi Kuran’ın içeriği bilimsel faaliyetleri destekleyici yönde olsa da özellikle son yüzyıllarda Müslüman toplumların bilimle ilişkisinin başarılı olmadığı da tarihsel bir vakadır. Bunun nedenleri başka çalışmaların konusudur, fakat gerek 17-21. yüzyıl arası başarısızlıklar gerek 9-13. yüzyıllar arası başarılar değerlendirilirken buradaki analizlerin de göz önünde bulundurulmasının katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. 

Referanslar;

(1) Aristotle, Metaphysics, çev: Hugh Lawson-Tancred, Penguin Classics, Londra, 1999,  Kitap I, 980.a21 
(2) Fıtratla ilgili bakınız: 30-Rum Suresi 30. Ayrıca bakınız: Caner Taslaman, Arzulardan Allah’a, Etkileşim Yayınları, İstanbul, 2014.
(3) Mehdi Golshani, The Holy Qur’an and the Sciences of Nature, Global Scholarly Publications, New York, 2003, s. 154 
(4) 3-Ali İmran Suresi 191. 
(5)10-Yunus Suresi 101.
(6) 45-Casiye Suresi 3-5. 
(7)16-Nahl Suresi 10-11. 
(8)13-Rad Suresi 3. 
(9)3-Ali İmran Sursi 190.
(10) 50-Kaf Suresi 6. 
(11) 88-Gaşiye 19-20. 
(12) 29-Ankebut 20. 
(13) 30-Rum Suresi 9.
(14) 6-Enam suresi 99. 
(15) 16-Nahl Suresi 66. 
(16) 22-Hac Suresi 5.
(17) 38-Sad Suresi 29
(18) Abdus Selam’ın Paris UNESCO House’ta 27. Nisan 1984’te yaptığı konuşmadan. Konuşmanın tam metni için: http://reviewofreligions.org/9422/ from-the-archives-islam-and-science-concordance-or-conflict/ 
(19)http://www.nobelprize.org/nobel_prizes/physics/laureates/1979/salam-speech.html 
(20) 67-Mülk Suresi 3-4.
(21) Peter Harrison, The Bible, Protestantism and the Rise of Natural Science, Cambridge University Press, Cambridge, 1998; Kenneth J. Howell, God’s Two Books: Copernican Cosmology and Biblical Interpretation in Early Modern Science, University of Notre Dame Press, Notre Dame, 2002. 
(22) Newton’un dini motivasyonları için bakınız: Enis Doko, Dahi ve Dindar: Isaac Newton, İstanbul Yayınları, İstanbul, 2011. 
(23)James E. Force ve Richard H. Popkin (ed.), Newton and Religion: Context, Nature and Influence, Kluwer Academic Publishers, Dordrecht, 1999. 
(24)Del Ratzsch, “The Religious Roots of Science”, Melville Y. Stewart (ed.), Science and Religion in Dialogue, Wiley-Blackwell, New York, 2010, cilt.1, s. 65.
(25)Victor J. Katz, A History of Mathematics: An Introduction, Pearson, 2008, s. 271
(26)Hawking’in “Büyük Tasarım” (Grand Design) kitabı bu hatanın örnekleriyle doludur: Stephen Hawking ve Leonard Mlodinow, Büyük Tasarım, çev: Selma Öğünç, Doğan Kitap, İstanbul, 2012.
(27)Modern bilimin verileriyle bu delillerin ileri sürülmesinin bir örneği olarak bakınız: Caner Taslaman, Evrenden Allah’a, Etkileşim Yayınları, İstanbul, 2014.
(28)İbn Rüşd, “Felsefe-Din İlişkisi Hakkında Son Söz”, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, çev: Mahmut Kaya, Klasik, İstanbul, 2005, s. 467-468.
(29) 49-Hucurat Suresi 13. 
(30) 30-Rum Suresi 22.
(31) Kindi, “Kitab fi’l Felsefeti’l Ula”, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, çev: Mahmut Kaya, Klasik, İstanbul, 2005, s. 9. 
(32) Kuran’ın desteklediği ön kabullerin ve sağladığı motivasyonun yanında Kuran’ın oluşturduğu etik sistemin bilimsel faaliyetlerle ilişkisi üçüncü bir ana başlık olarak da ele alınabilir. Fakat biz, bu konuya motivasyonlarla ilgili başlığın altında kısaca değinmekle yetiniyoruz.
(33)30-RumSuresi 41