Evrendeki Düzen Hakkında Felsefecilerin Görüşleri - 2

 Evrendeki Düzen Hakkında Felsefecilerin Görüşleri - 2



Yazar:Onur Kenan Aydoğdu

(Hacettepe Üniversitesi/ Biyoloji Bölümü)


             Bu yazıyı hazırlamak hem oldukça sevindirici hem de oldukça üzücü. Sevindirici kısmı şu ki bu çalışmalar benim araştırma şevkimi arttırıyor, alanıma daha iyi odaklanmamı, alanımda daha bilgili olmamı ve de fikirlerimi daha iyi savunmamı sağlıyor.Ve insanlara zorla dayatılan yalanları ortaya çıkarmaya ve gerçekleri gün yüzüne vurmaya yarıyor. Üzücü kısmı ise malesef ki entellektüel çöl olan bu ülkemizde hala daha her bilim adamı,felsefeci,bilim felsefecisi,makale,üniversite her kaynak kuruluş tarafından bilinen ve varlığı tartışılmayan ki bilimin en temel ilkesi olan düzenin ülkemizde çeşitli laf oyunları, cambazlıklar, cahillikler ile yalanlanması ve de bunu inanca,dine karşı kullanmaları. Halbuki evrendeki kusursuz, eşsiz düzenin inançla bir ilgisi yoktur yani bu bir inanç değildir, bu bilimin en temel koşuludur, ilkesidir bunu herkes bilir, evrendeki düzen apaçık bir olgudur ve de ortadadır. Evrende düzen olmasaydı biz şuan bilim yapamazdık, konuşamazdık , teknoloji üretemezdik, ben şuan bu yazıyı yazıyor olmazdım ve siz şuan bu yazıyı okuyor olmazdınız!


   Bu çalışmayı hazırlarken en büyük gayem bilimde ve felsefede tartışılmayan düzenin varlığı konusunun açığa kavuşturulmasıdır. Ve burada paylaşacağım inancı her ne olursa olsun, hangi çağda yaşarsa yaşasın, hangi milletten olursa olsun, hangi alanda çalışırsa çalışsın her felsefecinin evrendeki düzeni kabul ettiğini ve düzen konusunun inanç meselesi değil gözlem ve deney konusu, bilimin şartı, ve evrendeki gerçeklik olduğunu göstermektir. 


    Bu yazıyı hazırlarken bilime ve felsefeye gönül vermiş kimliğim ile aldığım eğitim ve birikime dayanarak yazıyorum, ve burada herhangi bir ideolojiden,inançtan değil evrenimizde var olan ve bilim adamları,felsefeciler tarafından kabul edilen, bilinen ,varlığımızın temeli olan bir gerçeklikten bahsediyorum. Umulur ki öğüt alırlar;



 Yahudi kökenli Avusturyalı-İngiliz filozof, akademik ve sosyal yorumcu. 20. yüzyılın en etkili bilim filozoflarından biri olan Sir Karl Raimund Popper ;

''Bilim, belirli veya yerleşik ifadelerin bir sistemi değildir; ne de kesin bir duruma doğru sürekli olarak ilerleyen bir sistem değildir... Ve tahminlerimiz, bilim dışı, metafizik (biyolojik olarak açıklanabilir olsa da) yasalara, ortaya çıkarabileceğimiz—keşfedebileceğimiz düzenliliklere olan inanç tarafından yönlendirilir.'' 

[Bilimsel keşif mantığı (1959), 278.]

''Bir olayın nedensel bir açıklamasını vermek, onu tanımlayan bir ifadeyi, bir veya daha fazla evrensel yasayı, belirli tekil ifadelerle birlikte, başlangıç koşullarını kullanarak, bir veya daha fazla evrensel yasayı kullanarak çıkarmak anlamına gelir ... Bu nedenle, her ikisi de tam bir nedensel açıklamanın gerekli bileşenleri olan iki farklı ifade türüne sahibiz.''

[Bilimsel keşif mantığı: Logik Der Forschung (1959, 2002), 38.]

''Bilimin amacı şimdiye kadar doğa yasası gibi bir explicans olarak neyin alındığını açıklamaktır. Ampirik bilimin görevi sürekli kendini yeniler.  Ve daha yüksek bir evrenselliğin açıklamalarına devam ederek sonsuza kadar devam edebiliriz…''

- Karl Raimund Popper

["Bilimin amacı'', oran 1 (1958), 26. Erhard Scheibe ve Brigitte Falkenburg (ed), Rasyonalizm ve Ampirizm arasında alıntı: Fizik felsefesinde seçilmiş Makaleler (2001), 238]



Amerikalı, fizikçi, tarihçi ve bilim felsefecisi Thomas Samuel Kuhn;

''Bilimsel gelişme kısmen artımlı olmayan veya devrimci bir değişim sürecine bağlıdır. Bazı devrimler, Copernicus, Newton veya Darwin isimleriyle ilişkilendirilenler gibi büyüktür, ancak çoğu oksijen veya Uranüs gezegeni keşfi gibi çok daha küçüktür. Bu tür değişikliklerin olağan başlangıcı, anomalinin farkındalığı, fenomenleri sıralamanın mevcut yollarına uymayan bir olay ya da olay kümesidir. Bu nedenle, ortaya çıkan değişiklikler, anormal bir yasa gibi görünen, ancak bu süreçte, daha önce sorunsuz olan diğer bazı fenomenlerin sergilediği düzeni de dönüştüren "farklı bir düşünce şapkası" giymeyi gerektirir.''

[Temel gerilim (1977), xvıı]




Alman matematikçi, filozof, hukukçu ve dönemin idarecilerine danışmanlık yapmış bir münevver Gottfried Wilhelm Leibniz:

 ''Budaeus'un dediği gibi, zoofitlerin veya bitki hayvanlarının varlığında canavarca bir şey yoktur; aksine, var olmaları gereken doğanın düzenine tamamen uygundur. Ve süreklilik ilkesinin gücü, düşüncem için o kadar büyük ki, bu tür varlıkların keşfedildiğini duymak beni şaşırtmamalı mı?beslenme veya üreme gibi bazı özelliklerinde hayvanlar veya bitkiler için eşit derecede iyi geçebilen ve böylece evreni dolduran birlikte var olan varlıkların farklı düzenlerinin mükemmel ve mutlak bir şekilde ayrılmasının varsayımına dayanan mevcut yasaları deviren yaratıklar.''

[Lettre Prétendue de M. De Leibnitz, à M. Hermann dont M. Koenig a Cité le Fragment (1753), cxi-cxii, trans. A. O. Lovejoy'da, büyük varlık zinciri: bir fikrin tarihi Üzerine Bir Çalışma (1936), 144-5.]


''Tanrı'nın yüce mükemmelliğinden, evrenin yaratılmasında, en büyük çeşitliliğin en büyük düzen ile birlikte olduğu, mümkün olan en iyi planı seçtiği sonucu çıkar; en iyi düzenlenmiş yer, zaman; en basit yollarla üretilen en çok sonuç; Evrenin izin verebileceği yaratıkların gücünün, bilgisinin, mutluluğunun ve iyiliğin çoğunu.''

[Doğa ve zarafet İlkeleri (1714), Leibnitz'in felsefi eserleri (1890), ed. G. M. Duncan, 213-4.]

''Bu ilkeler bana doğal olarak birliği ya da dahadoğrusu ruhun ve organik bedenin karşılıklı anlaşmasını açıklamanın bir yolunu verdi. Ruh kendi yasalarını takip eder ve beden de kendi yasalarını takip eder; ve hepsi bir ve aynı evrenin temsilleri olduğu için, tüm maddeler arasındaki önceden belirlenmiş uyum sayesinde birbirleriyle hemfikirler.''

[Monadoloji ve diğer felsefi yazılar (1714), trans. Robert Latta (1898), 262.]



Büyük Selçuklu Devleti devrinin İslam âlimi, filozofu, mutasavvıfı ve müderrisi Abu Hamid Muhammad ibn Muhammad al-Ghazali;

“Olanaklılık bakımından, bu dünyanın biçiminden daha harika herhangi bir şey veya daha mükemmel bir düzen ya da daha tam bir yapı yoktur.”

 ''Bu hükümler en mükemmel ve en iyi şekilde düzenlenmiştir. Öyle ki, olanak dahilinde onlardan ne daha iyi ne de daha mükemmel bir şey vardır.”

 [Gazali, el-İmla fi muşkilati’l-ihya]



Tıp, dinler, bilim ve ezoterik konuları öncelikli olmak üzere birçok konu hakkında yazılar yazmış olan İngiliz yazar Sir Thomas Browne;

''Her şey sırayla başladı, böylece sona erecek ve böylece düzenin emriyle ve Cennet kentinin mistik matematikçilerine göre tekrar başlayacaklar.''

['Cyrus Bahçesi', Religio Medici ve diğer yazılarda (1909), 229.]

''Doğa boşuna hiçbir şey yapmaz felsefede tartışılmaz tek aksiyomdur. Doğada tuhaflık yoktur; boş kantonları ve gereksiz alanları doldurmak için çerçevelenmiş herhangi bir şey yoktur.''

[Religio Medici (1642), Bölüm I, Bölüm 15. Thomas Browne ve Simon Wilkin (Ed.), Thomas Browne'un eserleri (1852), Cilt. 2, 339.]

''Her şey yapaydır, çünkü doğa Tanrı'nın sanatıdır.''

[Religio Medici (1642, 1754), pt. 1, sn. 16, 42.]

 ''Çünkü Tanrı, yetenekli bir Geometrist gibidir.''

[Religio Medici (1642), Bölüm I, Bölüm 16. L. C. Martin (ed.), Thomas Browne: Religio Medici ve diğer eserler (1964), 16]



İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof ve teolog ''Fiziğin Babası'' Sir Isaac Newton;

'' Evrene Objektif bir şekilde baktığınızda kesinlikle bir tasarım göreceksiniz ve bu tasarımdan tanrıyı bulacaksınız.''

[Enis Doko,Dahi ve Dindar: İsaac Newton, s.20]

‘’…Tüm bu düzgün hareketlerin kökeni mekanik nedenler olamaz…Bu en zarif Güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızlar sistemi zeki ve güçlü bir varlığın tasarımı ve egemenliği olmadan ortaya çıkamazdı…''

 [Enis Doko/ Dindar ve Dahi: İsaac Newton s.37-38]

''Tüm maddi Şeyler, zeki bir Temsilcinin Danışmanı tarafından yapılan ilk Yaratılışla çeşitli şekillerde ilişkili olan sert ve katı Parçacıklardan oluşmuş gibi görünüyor. Çünkü onları düzene sokmak için yaratan oydu: ve bunu yaptıysa, Dünyanın başka herhangi bir Kökenini aramak ya da sadece Doğa Yasaları tarafından bir Kaostan ortaya çıkmış gibi davranmak felsefe dışıdır.''

[Sör Isaac Newton, Opticks (1704, 2. baskı., 1718), 377-378]

''Doğa bu yüzden boşuna hiçbir şey yapmaz; ve Dünyada gördüğümüz tüm bu Düzen ve Güzellik nereden ortaya çıkıyor? ... fenomenlerden cisimsiz, yaşayan, zeki, her yerde var olan, Duyusal'ında olduğu gibi sonsuz uzayda her şeyi yakından gören, onları derinlemesine algılayan ve onları bütünüyle kavrayan bir Varlık olduğu görünmüyor mu?''

[In Opticks , (1704, 2. Ed.. 1718), Kitap 3, Query 28, 343-5.]

''Isaac Newton en önemli bilimsel eserini Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri (1687) olarak adlandıracaklar. Evrensel çekim yasasını dile getiren Newton, gezegenlerin hareketini betimledikten sonra şunu söyleyerek hâlâ Bacon’cu olduğunu gösterecektir: “Güneş’in, gezegenlerin ve kuyrukluyıldızların bunca olağanüstü bu düzenlenişinin kaynağı ancak zeki ve kudretli bir varlığın niyeti ve efendilik hakları olabilir.” 

[Dominique Lecourt, Bilim Felsefesi sayfa 15-16]




 İskoç filozof, teorik fizikçi, bilim tarihçisi ve finansör Lancelot Law Whyte;

''Hem bilim hem de sanat, düzenli karmaşıklıkla ilgilidir.''

[Griffin (1957), 6, No 10.]




İngiliz yazar William Carpenter;

''Fakat bilim, kendi sınırlarının ötesine geçerek, teolojinin yerini almayı kabul ettiğinde ve kendi doğa düzeni anlayışını, sebebinin yeterli bir hesabı olarak belirlediğinde, hiçbir iddiası olmayan bir düşünce bölgesini istila eder ve en iyi arkadaşlarının düşmanlığını makul olmayan bir şekilde kışkırtır.''

[Brighton'daki İngiliz bilim geliştirme Derneği'nin başkanlık adresi (14 Ağustos 1872), Sanat Derneği Dergisi'nde (16 Ağustos 1872), 20, No. 1030, 799,]



İngiliz Filozof Nigel Warburton;

"Bilim insanı, verileri kaydederken tarafsız önyargısız olmayı amaçlar. Bilim insanının, gözlemlere dayanan büyük miktarda veri topladıktan sonra yapacağı şey, çıkan sonuçların örüntüsünü açıklayan bir kuram yaratmaktır. Söz konusu kuram, iyi bir kuramsa, hem olan biteni hemde gelecekte olması muhtemel olanı görücektir. Gelgelelim bu öngörüler, gelecekte çıkan sonuçlarla uyuşacak şekilde yeniler ve yeniden düzenler. Zira doğal dünyada büyük çapta bir düzenlilik olduğundan, bilimsel öngörüler çok hassas olabilir"

[Nigel Warburton felsefeye giriş, sayfa 223-224]


İngiliz polimat, bilim insanı, anglikan rahibi, filozof, teolog ve bilim tarihçisi William Whewell;

''Keşifler genellikle bilimsel düzenleme sırasına göre yapılmaz: bağlantıları ve ilişkileri yavaş yavaş yapılır; ve sadece buluşun fermantasyonu azaldığında, bütünün sadelik ve düzene dönüştüğü zaman.''

[In 'The Equilibrium of Forces on a Point', Elementary Treatise on Mechanics (1819), Vol. 1, Preface, iii.]

 

''Düzen ve düzenlilik, bir resimde göze gösterildiğinde, başka bir şekilde akla sunulduğundan daha kolay ve net bir şekilde tanınır.''

[Endüktif Bilimler felsefesinde: tarihlerine dayanarak (1840), 543]

 

   ''Gözlemlenen gerçeklerin bir trenini haklı olarak temsil edecek bir zihin anlayışını keşfetmek, bir dereceye kadar bir varsayım sürecidir ... ve varsayım işi genellikle aklımızdan önce birkaç varsayım çağırarak, gözlemlenen gerçekler hakkında bildiklerimizle en çok aynı fikirde olanı seçerek yürütülür. Bu nedenle, doğanın yasalarını keşfetmek zorunda olan kişi, doğru olana çarpmadan önce birçok varsayım icat etmek zorunda kalabilir; ve onun başarısına yol açan bağışlar arasında, doğanın gerçek düzenine uyan birini bulana kadar, bu tür hayali planlara bakan buluşun doğurganlığını hesaba katmalıyız.''

[Endüktif Bilimler felsefesi (1847), Cilt. 2, 54.]


Amerikalı bir mimar, yazar ve sahne tasarımcısı Claude Fayette Bragdon;

   ''Sanat, dünya düzeninin bir ifadesidir ve bu nedenle düzenli, organik, matematiksel yasaya tabidir ve matematiksel analize duyarlıdır.''


['Mimarlık sanatının Teosofik görünümü', güzel gereklilik, Teosofi ve Mimarlık üzerine yedi deneme (2. Baskı., 1922), ikinci baskının Önsözü, 11]



İngiliz filozof, bilim insanı, avukat, hukukçu, devlet adamı ve yazar Francis Bacon;

   ''Doğanın bakanı ve tercümanı olan insan için, doğanın düzenini, işlerini ve aklını gözlemlediği sürece hareket eder ve anlar ve daha fazla ilerleyemez; çünkü hiçbir güç nedenler zincirini gevşetemez veya kıramaz, doğa fethedilemez, ancak boyun eğme yoluyla: bu ikiz niyetlerin, insan bilgisinin ve insan gücünün gerçekten rastlantı olduğu; ve işlerin önündeki en büyük engel, sebeplerin bilgisizliğidir.''

[Sör Francis Bacon, In The Great lnstauration]


''İnsan, doğanın bakanı ve tercümanı olarak, doğanın düzenini gözlemleyerek hareket ve anlayışta sınırlıdır; ne anlayışı ne de gücü daha fazla uzanmaz.''

[NovumOrganum, Aphor I. Robert Routledge, 19. yüzyılın keşifleri ve İcatları (1890), 696]


   ''Argüman tarafından kurulan aksiyomların, yeni eserlerin keşfi için boşuna olması olamaz, çünkü doğanın inceliği, argümanın inceliğinden birçok kez daha büyüktür. Ancak, ayrıntılardan düzgün ve düzenli bir şekilde oluşan aksiyomlar, yeni ayrıntılara giden yolu kolayca keşfeder ve böylece Bilimleri aktif hale getirir.''

[Novum Organum'dan (1620), Kitap 1, Aforizma 24. James Spedding, Robert Ellis ve Douglas Heath (eds.), Francis Bacon'un eserleri (1857), Cilt. 4, 51.]


''İnsan anlayışı, dünyada bulduğundan daha fazla düzen ve düzenliliğin varlığını varsaymaya eğilimli kendi doğasıdır.'' 

[Aforizma 45, Novum Organum, Kitap I (1620). James Spedding (ed.), Francis Bacon'un eserleri (1858), Cilt. 4, 55.]


 ''Tanrı ateistleri ikna için asla mucize yaratmaz çünkü evrenin düzeni onları ikna etmeye yeterlidir’’

[James Spedding, Robert Ellis ve Douglas Heath (eds.), Francis Bacon'un eserleri (1887-1901), Cilt. 6, 413]


 İngiliz bir kimyasal fizyolog ve filozof Arthur David Ritchie;


''Bu düzenlilik yaygın  ama benim için aynı derecede açık görünüyor. Kaosun içinde bulunabilecek düzen çizgileri vardır ve bilimsel yöntemin doğası, bunları aramak ve bulunduğunda onlara sadık kalmak ve kaosu reddetmek veya ihmal etmektir. Doğada bir düzen bulmayı başardığımız açıktır.''

[Bilimsel yöntem: doğal hukukun karakteri ve geçerliliği Üzerine Bir Araştırma (1923), 200.]


Alman Bilim Felsefecisi Hans Reichenbach;

Matematiksel metod modern fiziğe öndeyici gücünü kazandırmıştır. Empirik bilimlerden sözeden hiç kimse, gözlem ve deneyin ancak matematiksel
dedüksiyonla birleşmeleri halinde, modem bilimi oluşturmada etkin olabildiklerini gözden uzak tutmamalıdır. Newton'un fiziği, kendisinden iki kuşak önce Francis Bacon tarafından ileri sürülen indüktif bilimden çok farklıdır. Bacpn'un tablolarında yer aldığı gibi sadece gözlemsel olguları toplama ve düzenleme hiç bir bilim adamını yer çekimi yasasını bulmaya götürmezdi. Modern bilim başarısını gözlemle birleşen matematiksel dedüksiyona borçludur.

Matematiksel metod en belirgin ifadesini, klasik fiziğin, yani Newton
fiziğinin bir özelliği olarak gelişen «nedensellik» kavramında bulmuştur. Fizik yasalarını matematiksel denklemlerle ifade mümkün olduğundan, fiziksel gerekliliğin, matematiksel gerekliliğe dönüştürülebileceği sanılmıştır. Örnek
olarak, ayın konumu ile bağıntılı olan gel-git olayını ele alalım. Bu olayda denizin bir kabarınası aya doğru ikeq diğeri ters yöndedir; öyle ki, arz kabaran suyun altında dönerken suyun yüzeyinde kaymasına yol açar. Bu gözlemsel bir olgudur. Newton'un açıklamasında bu olgu matematiksel bir yasanın (yerçekimi yasasının) sonucu olarak ortaya çıkar: Böylece matematiksel yasanın kesinliği .fiziksel olaya geçirilmiş olur. «Doğanın kitabı matematiksel dilde yazılmıştır.» Calileo'nun bu sözü daha sonraki yüzyıllarda onun tüm beklentilerini de aşan bir biçimde doğruluğunu göstermiştir. Doğa yasaları, gerekIilik ve evrensellik özellikleriyle matematiksel yasaların yapısını taşır.

Matematiksel yasa yalnız olguları düzenlemenin değil, öndeyinin de bir
aracı olmuştur; fizikçiye ilerde olacak olguları kestirme gücü sağlanmıştır.
İndüktif akıl-yürütme ile ulaşılan basit genelleme: hipotetik-dedüktif metodun
bu gücüyle karşılaştırıldığında sqn derece yetersiz kalır. Bu gücün kaynağı
nedir? Yanıt açık görünmüştür; doğada tüm olup bitenler arasında matematiksel ilişkilerk dile getirilmeye elverişli sıkı bir düzen olmalıdır. Bu düzen «nedensellik» diye belirlenmiştir.Doğada tüm olup bitenlerin sıkı bir nedensellik belirliliğine bağlı olduğu düşüncesi modern çağların bir ürünüdür. Yunanlılar yıldızların davranışlarında matematiksel - bir düzen buluyorlardı, ancak diğer fiziksel olguları
tümüyle nedensellik ilkesine bağlı saymıyorlardı.

[Hans Reichenbach, Bilimsel Felsefenin Doğuşu sayfa 75-76]




Antik Yunan filozofu ve bilgesi Platon;

   ''Teleolojik dünya görüşünü hiç terk etmeden devam ettiren ve bu çerçeve içide
evrende olduğu kadar, insanda ve toplumda da düzeni arayan Platon, herhangi
bir varlığı iyi yapan şeyin ondaki düzen, bileşenleri arasındaki uygun ölçü
ve oran olduğunu belirtmeye her üç eserde de özel bir önem atfeder. O, bu eserlerde
 etik ve politika ile metafiziği, beşeri olan ile kozmik olanı eşsiz bir biçimde bir araya
getirirken, aynı düzenin evrende olduğu kadar, insanda ve toplumda da olduğunu ortaya koyar.''

[Platon / Fikir Mimarları Dizisi / Ahmet Cevizci sayfa 45]

  ''Platon açısından durum böyle olmayıp evrende bir düzen veya düzenlenmiş bir dünya vardır. İşte bu, ancak şaşırmış veya bulanık kafaların şüphe edebileceği gerçek ya da ampirik bir çıkış noktası meydana getirir.''

[Platon / Fikir Mimarları Dizisi / Ahmet Cevizci sayfa 52]

''Platon açısından, toplumdaki düzen ve adalet, bireydeki, bireyin ruhundaki düzen ve adaletten ayrılmaz. Bu ikisinin de esas evrendeki düzenden ayrılabilmesi mümkün değildir. Buna göre, telelojik dünya görüşünde, sadece varlık, bilgi ve değer arasında değil, fakat evren, toplum ve birey arasında da bir süreklilik kuran Platon, Timaeos'ta evrende gözlemlediği düzen, ahenk ve güzellikten 
nasıl etkilendiği açıkça hissettirir. Bu yüzden onun eserdeki temel amacı evrendeki düzen ve güzelliği açıklamak olmuştur.Bu açıdan bakıldığında onda evrenin amaçlı ve rasyonel bir failin eseri olarak ortaya çıktığını söylememiz gerekir. Başka bir deyişle, fiziki dünya veya bir bütün olarak evren, Demiourgos'un bir kosmos, yani düzenli bir evren yaratmak amacıyla, ezelden beri var olan kaosa veya şekilsiz maddeye, değişmez ve ezeli-ebedi bir modeli taklit ederek, matematiksel bir düzen yükleyen ilahi bir sanatçının eseridir. İşte bu yüzden eserde, Platon'un ortaya koyduğu kozmolojinin temel ve açıklayıcı ilkesi,  teleolojik bir ilke olarak ortaya çıkar. Bu ilke ise, evrenin, sadece çeşitli parçalarında değil, fakat bir bütün olarak da olabilecek en iyi şekilde, yani iyi sonuçlara yol açacak şekilde düzenlenmiş olduğu ilkesidir.Başka bir deyişle , bu düzenleme, gelişi güzel veya rastlantısal olmayıp, bilinçli bir niyet ya da seçimin eseri olmak durumundadır. O, ideaları model olarak alıp, dünyayı, doğanın imkan verdiği ölçüde yetkin bir varlık alanı şeklinde tasarlayarak yaratmış olan ilahi bir akıl ya da Demiourgos'un faaliyetiyle ortaya çıkar.''

[Platon / Fikir Mimarları Dizisi / Ahmet Cevizci sayfa 66]

''Hiç kuşku yok ki, evrendeki düzenin sadece aklın ifadesi ya da tezahürü olmak anlamına değil, fakat anlama ve taklit etme açısından insan için de bir model olduğu anlamına gelir. Başka bir deyişke, evrenin düzeni, sadece entellektüel merakımızı gidermekle kalmaz, fakat bir yandan da ahlaki taleplerimizi karşılar.''

[Platon / Fikir Mimarları Dizisi / Ahmet Cevizci sayfa 67]

''Yani evrenin form olarak düzenlenmiştir önce çeşitli unsurları farklı yerler vardı. İlk başta, hepsi sebepsiz ve ölçüsüzdü. Fakat dünya düzene girmeye başladığında, ateş, su, toprak ve hava kendilerinden sadece bazı zayıf izlere sahipti ve Tanrı'nın yokluğunda her şeyin beklenebileceği gibiydi; bu, diyorum ki, o zaman onların doğasıydı ve Tanrı onları biçim ve sayı ile şekillendirdi.''

[Platon ve B. Jowett (trans.), Diyaloglar Platon: Fransa Cumhuriyeti (3. ed., 1892), Cilt. 3, 473.]

''Bu nedenle, yaşamın güzelliği, Platon'un çok takdir edeceği bir türün geometrik güzelliğidir.''

[John Desmond Bernal, Yaşamın kökeni (1967), xııı]

''Platon İÖ 387'de Akademi'yi kurdu. Bu Atina kurumu, onun önderliğinde matematik, fen ve politik teoriyle ilgili araştırmaların merkezi haline geldi. Platon'un kendisi de insanlık deneyiminin tamamıyla ilgili diyaloglarla buraya katkıda bulundu. Filozof, Timaeus adlı eserinde, evrenin geometrik düzenlerle yapılandınlmı§ bir resmini 'olası hikaye' olarak sundu.''

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 25]

''Platon zaman zaman bilimin gelişimine sözde zararlı bir felsefi yönelimi
yaymakla suçlanırdı. Bahsi geçen yönelim, dünyayı duyu deneyimleri
ortaya koyarak incelemekten vazgeçip soyut düşünceler tasarlamaktır.
Platon'u karalamaya çalışanlar sık sık Sokrates'in dikkatleri gökyüzündeki gelip geçici olgulardan geometrik ilişkilerin hiç bitmeyen saflığına çevirmeyi önerdiği Devlet'ten (529-30) bahsederler. Ancak, Dicks'in de belirttiği gibi, Sokrates'in tavsiyesi, olası hükümdarların ideal eğitimleriyle ilgili bir tartışma bağlamında verilmiştir. Bu bağlamda, Platon soyut düşünce kapasitesinin gelişimini destekleyen çalışma türlerini vurgulamaya çalışmaktadır. (1) Bu nedenle pratik uygulamaları olan "kuramsal geometriyi" gökyüzündeki ışık çizgilerinin gözlendiği geometrik astronomiyle karşılaştırır.

Platon'un, olguların birbirini izlemesi ve bir arada var olmasıyla ilgili 'yalnızca deneysel' olan bilgiyle yetinmediği konusunda herkes hemfikirdir. Bu tür 'bilgi'nin, altında yatan rasyonel düzenin açıkça görülebileceği şekilde aşılması gerekmektedir. Platon'u yorumlayanların ayrıldıkları nokta, bu derin gerçeği arayan kişinin duyularla edinilen deneyimin kazandırdıklarından vazgeçmesinin gerekli olup olmadığıdır. Kişisel görüşüm, Platon'un bu noktada 'hayır' diyeceği ve bu 'derin bilginin' olguların 'altında saklı olan' biçimsel düzeni açığa çıkararak elde edileceğini savunacağıdır. Her ne olursa olsun, onun izinden giden doğa filozofları
tarafından bu şekilde yorumlanmamış olsaydı, Platon büyük ihtimalle
bilim tarihi üzerinde herhangi bir etki sahibi de olamazdı. Bu etki öncelikle bilime karşı sergilenen genel tavırlar anlamında ifade edilmiştir. Kendilerini 'Platoncu' olarak gören doğa filozofları evrenin temellerindeki mantığa ve bunu keşfetmenin önemine inanıyorlardı. Platon'un da benzer bir görüşte olduğunu düşünmek onlara güç veriyordu. Bu, Ortaçağ'ın sonlarında ve Rönesans'ta hem bilimin dini çevrelerde karalanmasının, hem de zihinlerin akademik çevrelerdeki standart metinlere dayanan tartışmalarla me§gul olmasının ortadan kalkması açısından önemliydi.

Buna ek olarak, Platon'un felsefesine duyulan bağlılık bilime karşı Pythagorasçı bir yönelim olmasını güçlendirme eğilimindeydi. Aslına bakılırsa, Pythagorasçı yönelimin Hıristiyan Batı dünyasında etkili olması büyük ölçüde Platon'un Timaeus'unun Kutsal Kitap'la birleşmesinin bir sonucuydu. Platon Timaeus'ta evrenin, başlangıçta var olan formsuz bir maddeye matematiksel bir düzen katan yardımsever bir Demiourgos tarafından yaratılmasını anlatıyordu. Bu biçim düzenini İlahi Yaratılış Planı'yla özdeşleştiren ve başlangıçta var olan bir madde fikrini bastıran Hıristiyan apolojistler bunu kendilerine mal etmişlerdi. Bu sentezi kabul edenlere göre, doğa filozoflarının görevi evrenin düzeninin alt yapısını oluşturan matematiksel düzeni ortaya çıkarmaktı.''(2)

(1) [D. R. Dicks, Early Grek Astronomy to Aristotle (Londra: Thames and Hudson,
(1970), 104-7.]
(2) [John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 27-28]

''Duyusal ya da fiziki dünyada söz konusu olan düzen
ve süreklilik, khora'yı İdeaları model olarak alıp şekillendiren Demiourgos'un,
maddenin ayrılmaz bir parçası olan zorunluluğa baskın çıkmasının bir sonucu olup
kendisini nedensellik, istikrar ve simetri benzeri özellikler gösterir.''

[L.Brisson, ''Plato's Natural Philospohy and Metaphysics'', s.218.]

'' Öte yandan, evrende aynı nedenler hep ayno sonuçları
verdiği için, Platon, onda ayrıca bir istikrar bulunduğunu iddia eder.
Ama çok daha önemlisi, söz konusu nedensel ilişki, evrendeki sürekli değişmeye
rağmen hep süre gelip değişmeden kaldığı için, onda belli bir simetri
bulunmak durumundadır. İnsana duyusal şeylerin dünyasını açıklayıp betimleme
imkanı veren şey de matematiksel oranla ifade edilen değişmezliktir.''

[L.Brisson, ''Plato's Natural Philospohy and Metaphysics'', s.218.]



Bilim Felsefecisi John Losee;

   ''Bilim felsefecisi, bilim adamlarının, doğanın keyfine göre değişmediğini ve doğada araştırmacının ulaşması için çok da karmaşık olmayan düzenlerin var olduğunu varsaydıklarını söyleyebilir.'' 

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 10]

''Pythagorasçı yönlendirme Johannes Kepler'in astronomiyle ilgili araştırmalarına önemli katkılarda bulunmuştur. Kepler, sadece altı gezegen ve beş düzgün katı cisim olmasının önemli olduğunu dü§ünüyordu. Tanrı'nın güneş sistemini matematiksel bir düzene göre yarattığına inandığı için, gezegenlerin güneşe uzaklıklarını bu geometrik figürlerle ilişkilendirmeye çalışıyordu. Kepler, 1596'da yayınlanan kitabı Mysterium Cosmographicum'da, Tanrı'nın yaratma planını anlamayı başardığını -biraz da gururla- söylüyordu. Gezegenlerin uzaklıklarının, birbirinin içine çizilen ve etrafına başka bir şekil çizilen küresel kabukların yarıçaplarıyla bağlantılı olabileceğini gösterdi.

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 60]

   ''Kepler, gezegenlerin yarıçaplarının gözlemlenen oranlarıyla düzgün katı
cisimler yuvasının geometrisinden hesaplanan oranlar arasında kabaca
da olsa bir uyum sağlamayı başarmıştı. Ne var ki, gezegensel yarıçap değerlerini Kopernik'in verilerinden alıyordu ve bunlar da gezegen uzaklıklarını Dünya'nın yörüngesinin merkezine bağlıyordu. Kepler, gezegen uzaklıklarını güneşe bağlayarak ve bu suretle Dünya'nın yörüngesinin dışmerkezliliğini de hesaba katarak, teorisi sayesinde elde ettiği kaba korelasyonu geliştirmeyi umuyordu. Bu temelden yola çıkıp Tycho Brahe'nin daha doğru verilerini kullanarak, gezegen yarıçaplarının oranını tekrar hesapladı ve bu oranların düzgün katı cisim teorisine göre hesaplananlardan son derece farklı olduğunu gördü. Kepler bunu teorisinin çürütülmesi olarak kabul etse de, Pythagorasçı inancı hala sarsılmamıştı. Gözlemle
teori arasındaki farklılıkların henüz keşfedilmemiş matematiksel uyumların bir göstergesi olduğundan emindi.

Kepler güneş sistemindeki matematiksel düzenleri aramaya sabırla
devam etti ve nihayet gezegensel hareketlerle ilgili üç yasa oluşturmayı
ba§ardı:
(1) Bir gezegenin yörüngesi, bir odağında güneş olan bir elipstir.

(2) Güneşten bir gezegene doğru olan yarıçap vektörü, eşit zamanlı olarak eşit alanlan tarar.

(3) Herhangi iki gezegenin güne§ etrafındaki devir sürelerinin karelerinin oranlan, bunların güneşten ortalama uzaklıklarının küplerinin oranıyla doğrudan orantılıdır.

Kepler'in üçüncü yasayı bulmuş olması, Pythagoras ilkelerinin çok çarpıcı bir uygulamasıdır. Kepler gezegensel uzaklıklarla yörüngesel hızlar arasında matematiksel bir korelasyon 'olduğundan son derece emindi. Üçüncü Y asa'yı da ancak bir dizi olası cebir bağlantısını denedikten sonra buldu.

Pythagorasçı yaklaşıma bağlı biri, eğer matematiksel bir bağıntı bir olaya uyuyorsa, bunun tesadüf olmasının çok zor olduğuna inanır. Ancak özellikle Kepler, kuşkulu durumdaki bir dizi matematiksel korelasyon formüle etmi§tir. Örneğin, gezegensel uzaklıklar ve bunların 'yoğunlukları' arasında ilişki kurmuştur. Ona göre, gezegenlerin yoğunlukları güneşe olan uzaklıklarının kare kökleriyle ters orantılıydı. Kepler'in gezegenlerin yoğunluklarına bağımsız bir şekilde karar vermesi mümkün değildi. Buna rağmen, bu matematiksel bağlantıdan hesaplanan yoğunlukların iyi bilinen yeryüzü maddelerinin yoğunluklarıyla ilişkilendirilebileceğini söylüyordu.

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 61]

   ''Bacon'ın yöntemi gerçekten de 'yeni' bir Organon muydu? Bacon bilimsel yöntemin ilk gereğinin, doğa filozofunun doğa karşısında tekrar bir çocuk gibi olabilmek için kendisini önyargı ve eğilimlerden arındırması olduğunu söylüyordu. Ona göre, doğanın incelenmesi insanoğlunun zihnini kuşatan dört 'İdol' sınıfı tarafından gölgelenmişti. Kabile İdolleri'nin temelleri insan doğasında zaten mevcuttur. Kavrama gücü, doğada gerçekte bulduğundan daha fazla düzen olduğunu varsaymayı, çok çabuk genellemelere varmayı ve doğrulama örneklerinin önemini gereğinden fazla vurgulamaktadır.''

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 78]

''Kendini aynı Newton gibi atomizme adamı§ olan John Locke, doğayla ilgili zorunlu bir bilgi edinmek için karşılanması gereken koşulları belirlemişti. Locke'a göre, hem atomların düzen ve hareketlerini, hem de atomların hareketlerinin gözlemcide ürettiği birincil ve ikincil nitelikteki düşünce tarzlarını bilmemiz gerekiyordu.''

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 116]

  ''Teorilerin yapısıyla ilgili savaş sonrası analizler Campbell'ın aksiyom
sistemiyle bu sistemin deneyime uygulanması arasında yaptığı ayrıma
dayanıyordu.• Rudolf Carnap bilimsel teorilerle ilgili 'hipotez-sözlük
bileşimi' görüşünü 1939'da Intemational Encyclopedia of Unified Science'da
yayınlanan önemli bir makalesinde tekrar dile getirdi. Ona göre;

  ''Herhangi bir fiziksel teori, ve aynı şekilde fiziğin tamamı ( ... ), açıklanan ve
açıklaması için özel bir kalkülüs (aksiyom sistemi) ile semantik kurallarından
oluşan bir düzen içeren bir sistem şeklinde sunulabilir.''(1,2)

(1)[Camap, "Foundations of Logic and Mathematics" ( 1939), Intematiorıal Encyclopedia of Unified Science, c. i, bölüm 1, (yay. haz.) O. Neurath, R. Camap ve C. Morris (Chicago:University ofChicago Press, 1955), 202.]
(2)[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 214]


Antik İyonya'nın en ünlü düşünürlerinden biri olmuş Yunan filozof ve Pisagorculuğun kurucusu Sisamlı Pisagor;

''Pythagorasçı Doğa Anlayışı;

Bir bilim adamının doğaya karşı tamamen tarafsız bir bakış sergilemesi
muhtemelen mümkün değildir. İspatlamaya çalıştığı belli bir şey olmasa
da, doğaya farklı bir açıdan bakması olasıdır. "Pythagorasçı Yönelim",
bilim tarihinde doğaya epey etki etmiş bir bakış açısıdır. Böyle bir yönelime sahip bir bilim adamı, 'gerçeğin' doğada var olan matematiksel düzen olduğuna inanır. Kendini bu görüşe adamış bir Pythagorasçı, bu matematiksel düzeni bilmenin evrenin temel yapısını kavramak demek olduğundan emindir. Bu bakış açısının son derece ikna edici bir açıklaması Galileo'nun şu ifadesinde görülebilir:

    Felsefe, sürekli gözümüzün önünde olan bu görkemli kitapta -bununla
evreni kastediyorum- yazılıdır, ama onu yazmakta kullanılan dili anlamayı
ve karakterleri çözmeyi öğrenmeden anlaşılamaz. Bu kitap matematik
dilinde yazılmıştır, kullanılan karakterler de üçgenler, daireler ve diğer
geometrik şekillerdir, ve insanın bunlar olmadan, kendi gücüyle, onun içinde
yazılı tek bir sözcüğü bile anlaması mümkün değildir.(1)

Bu yönelim İÖ altıncı yüzyılda, Pythagoras, ya da takipçileri, müziksel
ahengin matematiksel oranlarla bağıntılı olduğunu keşfettiğinde ortaya
çıkmıştır.''(2)

(1)[Galileo, The Assayer, çev.: S. Drake, The Controversyon the Comets of 1618, çev.:S. Drake ve C. O. O'Malley (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1960), 183-4.]
(2)[[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 26]


Fransız  filozof Dominique Lecourt;

''Isaac Newton en önemli bilimsel eserini Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri (1687) olarak adlandıracaklar. Evrensel çekim yasasını dile getiren Newton, gezegenlerin hareketini betimledikten sonra şunu söyleyerek hâlâ Bacon’cu olduğunu gösterecektir: “Güneş’in, gezegenlerin ve kuyrukluyıldızların bunca olağanüstü bu düzenlenişinin kaynağı ancak zeki ve kudretli bir varlığın niyeti ve efendilik hakları olabilir.” 

[Dominique Lecourt, Bilim Felsefesi sayfa 15-16]


''BİLİMLER FELSEFESİNİN BAŞLANGIÇLARI

  “Bilimler felsefesi” deyimi, doğrusu, felsefi sözdağanna oldukça geç girmiştir. Bu dahil oluş, Fransa ve İngiltere’de neredeyse aynı dönemde meydana gelir.Fransızca’da bu sözdizimini, fizikçi ve kimyager André Marie Ampère (1775-1836) oluşturmuştur. Britanyalı fizikçi James Clerk Maxwell’in (1831-1879) “elektriğin Newton’u" olarak selamladığı, elektromanyetiğin mucidi Ampère, 1834 yılında Bilimler Felsefesi Üzerine Deneme ya da Tüm İnsan Bilgilerinin Doğal Sıruflandınlmasımn Analitik Sergilenmesi’ni(1) yayımlar. Kant’ın önemli bir okuru olmasa da büyük bir hayranı olan Ampère, bilimleri olgular-“hakikat gruplan”-olarak düşünür. Bilimler felsefesi,bu gruplann doğal düzeni Bernard de Jussieu’nün (1699' 1777) bitkiler için uyguladığı ikiz bölümlü sınıflandırma modeline göre ortaya çıkarmaktan ibarettir. Ampère bu düzenin insanın bilgi yetenekleri arasında var olduğunu ileri sürdüğü düzene eklenebileceği görüşündedir. Böylece, bilimlerin tarihsel evrimini olduğu kadar, bilme kapasitelerinin bireysel gelişimini de açıklayabileceğini varsayar. Bu düzen -m addi fenomenleri kapsayan- “kozmolojik” bilimlerden insan düşüncesini ve toplumlarını inceleyen “tinsel” bilimlere kadar geniş bir alana uzanır.Aynı dönemde, 1830’lu yılların başında, Politeknik Okulu öğrencisi Auguste Comte(2) (1798-1857) aynı ansiklopedik esinden kaynaklanan ama daha kapsamlı bir projeyi somutlaştırır. “Bilimler felsefesi” adı altında Comte da bir sınıflama önerir. En basit fenomenlerin aynı zamanda en genel ve insana en yabancı fenomenler olduklannı gösterir. Çeşitli temel bilimlerin rasyonel zincirini oluşturan şey, matematikten biyoloji bilimine, oradan da -sosyoloji halini alacak olan- olgucu [pozirivist] bilime dek uzanan bu düzendir. “Tüm gerçek bilgi düzenlerimize dair olgusal bir anlayış sistemi sunan temel bilimler felsefesi, böylelikle, Bacon’un aradığı bu ilk felsefeyi oluşturmaya yeterlidir,” diye yazar Comte.(3) Her türlü insani spekülasyona “kalıcı temel” oluşturan bilimler felsefesi sayesinde, ilerleme artık düzenin gelişimi olarak kendini gösterir.(4)


(1) [A--M. Ampère, Essai sur la philosophie des sciences, ou exposition analytique d'une classification ntuurelie de toutes les connaissances humaines, Paris,Bachelier, 1834, Brüksel, yeni baskı Culture et civilisation, 1966.]

(2) [A. Comte, Cours ele philosophie pusicivc (1830-1842), Paris, yeni baskı Hermann, 1975, 2 cilt ve Discours sur l'ensemble du positivisme (1848), Paris, yeni baskı GF-Flammarion, 1998.]

(3) [Cours, 2. ders, s. 49.]

(4)[Dominique Lecourt, Bilim Felsefesi sayfa 17-18]


''II. - Çağdaş formülasyon: Bertrand Russell

Radikal ampirisit tavırlara geri dönmek içm Kantçıhğa ve Alman idealizmine (Schelling, Hegel...) sırtını çevirecek

filozoflar, karşılarında Hume’un sorusunu cevapsız olarak bulacaklardır. Bertrand Russell’m 1912’deki durumu budur.(1) Klasik Humecu örnekleri yeniden ele alır. “Ekmeğin bizi zehirlemeyeceğine nasıl ikna oluyoruz.7” Ama aynı zamanda ve özellikle şu soruyu: “Güneşin yann doğacağına nasıl hepimiz kaniyiz? Bu körcesine bir inanç mıdır, geçmiş deneyimlerin basitçe bir birikimi midir, yoksa rasyonel olarak doğrulanabilir bir şey midir?”Hareketin yasalarını ele aldığımızda, bu yasalann sürekliliğine inanmamızın tek nedeninin, -geçmiş bilgimiz değerlendirme yapmamıza imkân tanıdığı ölçüde,- fenomenlerin şu ana dek bu yasalara itaat ettiğine inanmak olduğunu kabul etmemiz gerekir. Ama, diye sorar Russell, geçmiş deneyimlerin herhangi bir miktanmn -bu miktar ne kadar büyük olsa da- bir yasaya uygun olması, bu yasanın geleceğe de uygulanacağma kanıt olur mu?Eğer cevap olumsuzsa, bu öngörülerin yalnızca muhtemel olduğunu kabul etmeliyiz; “bu öngörülerin muhtemelen doğrulanabileceğim düşünmemizi sağlayacak bir neden” bulmalıyız.Bir olay bir süre tekrarlandıysa, ileride de tekrarlanacağı beklentisinin hayvanda da oluştuğunu görürüz. Bu durumda, “doğanın tekbiçimliliği’ne mi inanmamız gerekir?Akla gelen istisnalar (örneğin güneş tutuluverirse ya da kendimi kutuplarda buluverirsem yann güneş doğmayabilir) bilim tarafından aşılmış ve açıklanmıştır.Bilim, hareket ve çekim yasasını geçersiz kılmamıştır. Dolayısıyla, bu düzenin geçmişte geçerli olduğunu kabul edersek, gelecekte de geçerli olacağına inanmak için ne gibi nedenlerimiz olabilir? Şu cevap verilecektir: Çünkü gelecek olan şey sürekli olarak geçmiş halini almıştır ve “geçmiş geleceklerden (Russell) edindiğimiz deneyim bu düzenin varlığını daüna onaylamıştır.Ama, her koşulda, bu cevap bir çevrimdir. Geçmiş geleceklerin deneyimine gerçekten sahip olsak bile, gelecekteki geleceklerin deneyimine sahip değiliz. Bunlar da geçmiş geleceklere benzeyecek midir? Bu soru cevapsız kalır.Bu akıl yürütme yalnızca geleceğe değil, mevcut deneyimimizi yöneten yasaları (güneş sisteminin oluşumu, jeoloji...) bunlara uyguladığımızda, geçmişte deneyimine sahip olmadığımız fenomenlere de uygulanır. Böylece, Russell iki zamanlı “tümevarım ilkesi”ni formüle eder:“


(a) A türünde bir şeyin B türünde bir şeyle birlikte bulunduğu durum sayısı ne kadar çoksa, A’nın daima B’yle birlikte bulunma olasılığı da o kadar fazla olur (birlikte olmama durumuna dair hiçbir örnek olmaması koşuluyla).“


(b) Aynı koşullarda, yeterli miktarda birliktelik durumu, A'nın daima B’yle birlikte olma olasılığının neredeyse kesin görülmesini sağlayacaktır, bu durumda genel yasa saptanabilir her türlü smınn ötesinde bir kesinliğe kavuşur.” Russell, bu noktada, Hume'un kuşkuculuğunu kendince üstlenmektedir. "Deneyime dayanan ama deneyimle- mediğimiz bir şeyi bize öğreten her bilgi, deneyin ne doğrulayabildiği ne de çürütebildiği bir inanç üzerinde temellenir.’’(2)

(1)[ B. Russell, Theproblemsof PhHosujıhy, Oxford, Oxford University Press, 1912, yeni Fransızca tercüme Rivcnc, Problèmes de philosophie, Paris, Payot, 1989.]

(2)[Dominique Lecourt, Bilim Felsefesi sayfa 64-67]



İngiliz klasik liberal düşüncenin öncüsü İngiliz filozof John Locke;


''Kendini aynı Newton gibi atomizme adamı§ olan John Locke, doğayla ilgili zorunlu bir bilgi edinmek için karşılanması gereken koşulları belirlemişti. Locke'a göre, hem atomların düzen ve hareketlerini, hem de atomların hareketlerinin gözlemcide ürettiği birincil ve ikincil nitelikteki düşünce tarzlarını bilmemiz gerekiyordu.''

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 116]



Avustralyalı  filozof David Malet Armstrong;

''Doğadaki düzenliliklerin tesadüf olduğuna inanan biri her şeye inanabilir.''(1,2)

(1)[David Armstrong,“Reply to Van Fraassen,” Australian Journal of Philosophy, 66:2, 1988, s. 229.]

(2)[ Kuran ve Bilimsel Zihnin İnşası, Enis Doko ve Caner Taslaman, sayfa 30]

Evrendeki Düzen Hakkında Felsefecilerin Görüşleri - 1 için ;

https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2021/02/evrendeki-duzen-hakknda-felsefecilerin.html