Evrendeki Düzen Hakkında Bilim Adamlarının Görüşleri - 2

 Evrendeki  Düzen Hakkında Bilim  Adamlarının Görüşleri - 2




Yazar:Onur Kenan Aydoğdu
(Hacettepe Üniversitesi/ Biyoloji Bölümü)



             Bu yazıyı hazırlamak hem oldukça sevindirici hem de oldukça üzücü. Sevindirici kısmı şu ki bu çalışmalar benim araştırma şevkimi arttırıyor, alanıma daha iyi odaklanmamı, alanımda daha bilgili olmamı ve de fikirlerimi daha iyi savunmamı sağlıyor.Ve insanlara zorla dayatılan yalanları ortaya çıkarmaya ve gerçekleri gün yüzüne vurmaya yarıyor. Üzücü kısmı ise malesef ki entellektüel çöl olan bu ülkemizde hala daha her bilim adamı,felsefeci,bilim felsefecisi,makale,üniversite her kaynak kuruluş tarafından bilinen ve varlığı tartışılmayan ki bilimin en temel ilkesi olan düzenin ülkemizde çeşitli laf oyunları, cambazlıklar, cahillikler ile yalanlanması ve de bunu inanca,dine karşı kullanmaları. Halbuki evrendeki kusursuz, eşsiz düzenin inançla bir ilgisi yoktur yani bu bir inanç değildir, bu bilimin en temel koşuludur, ilkesidir bunu herkes bilir, evrendeki düzen apaçık bir olgudur ve de ortadadır. Evrende düzen olmasaydı biz şuan bilim yapamazdık, konuşamazdık , teknoloji üretemezdik, ben şuan bu yazıyı yazıyor olmazdım ve siz şuan bu yazıyı okuyor olmazdınız!

   Bu çalışmayı hazırlarken en büyük gayem bilimde ve felsefede tartışılmayan düzenin varlığı konusunun açığa kavuşturulmasıdır. Ve burada paylaşacağım inancı her ne olursa olsun, hangi çağda yaşarsa yaşasın, hangi milletten olursa olsun, hangi alanda çalışırsa çalışsın her bilim adamının evrendeki düzeni kabul ettiğini ve düzen konusunun inanç meselesi değil gözlem ve deney konusu, bilimin şartı, ve evrendeki gerçeklik olduğunu göstermektir. 

    Bu yazıyı hazırlarken bilime ve felsefeye gönül vermiş kimliğim ile aldığım eğitim ve birikime dayanarak yazıyorum, ve burada herhangi bir ideolojiden,inançtan değil evrenimizde var olan ve bilim adamları,felsefeciler tarafından kabul edilen, bilinen ,varlığımızın temeli olan bir gerçeklikten bahsediyorum. Umulur ki öğüt alırlar;


Darwin'in evrim kuramının en önemli savunucularından, felsefede agnostisizm kavramını ilk kez ortaya atan İngiliz biyoloji bilgini Thomas Henry Huxley;

  ''Daha ücra atalarımızın tesadüfen ibadeti bu şekilde tuhaf bir şekilde hayatta kalan bu insanlardan biri, şiddetli bir fırtına estiğinde denizin ulaşabileceği bir yerde olursa, kıyıya çıkıp sahneyi seyretmesine izin verin. Denizde savrulan dalgaların sonsuz çeşitlilikteki biçim ve boyutlarına dikkat etmesine izin verin; veya kayalara çarparken köpük tepeli kırıcılarının kıvrımlarına karşı; çakıl taşa dökülürken ve kumsalda yıkılırken kükreme ve çığlıklarını dinlesin; ya da rüzgârın önünde oraya gidip gelirken köpük taneciklerine bakın: ya da sayısız baloncuklarının üzerine düştüğü zaman güneş ışığını yanıtlayan renklerin oyununa dikkat edin. Elbette burada, eğer herhangi bir yerde, şansın yüce olduğunu söyleyecek ve tanrısallığının tam ortasına giren biri olarak dizini bükecektir. Ama bilim adamı bunu biliyor, her yerde olduğu gibi, mükemmel düzen tezahür eder.''

['Resepsiyonunda günü içinde Türlerin Kökeni '. Francis Darwin (ed.), Charles Darwin'in Hayatı ve Mektupları, Bir Otobiyografik Bölüm Dahil (1888), Cilt. 2, 200-1.]

''Dünyada kesinlikle inandığım herhangi bir şey varsa, o, nedensellik yasasının evrensel geçerliliğidir.''

['Bilim ve Ahlak' (1886). Gelen Toplanan Denemeler (1994), Cilt. 9, 121.]


    ''Gerçek Agnostisizm, doğadaki varoluşun, hareketin ve yasalara uyan işleyişin mitolojiler tarafından anlatılanlardan daha muazzam mucizeler olduğunu ve sadece göklerde ve yerde değil, aynı zamanda anlaşılır evrenin ötesinde şeyler olabileceğini unutmayacaktır.''

 [In Life and Letters of Thomas Henry Huxley (1913), Cilt. 3, 98, dipnot 3.]


   ''Her yerde planın birliği, yapı çeşitliliği maskesinin altında gizlidir - karmaşık, her yer basitten evrilmiştir.''

['Bir Istakoz; veya Zooloji Çalışması '(1861). Gelen Toplanan Denemeler (1894). Cilt 8, 205-6.]

   ''Soyut bilimle sayısız bağlarla bağlantılı olan Fizyoloji, insanlıkla henüz en yakın ilişki içindedir; ve bize yasanın ve düzenin ve belirli bir gelişim planının, bireysel yaşamın en garip ve en vahşi tezahürlerini bile düzenlediğini öğreterek, öğrenciyi insanlığın düzensiz gezintilerinin ortasında bile bir hedef aramaya ve tarihin sunduğuna inanmaya hazırlar. eğlenceli bir kaostan daha fazlası - artık zahmetli, trajik-komik bir yürüyüşün günlüğü.''

[In 'Educational Value of Natural History Sciences', Lay Sermons, Addresses, and Reviews (1870), 97]




 İngiliz bir kimyasal fizyolog ve filozof Arthur David Ritchie;

''Bu düzenlilik yaygın  ama benim için aynı derecede açık görünüyor. Kaosun içinde bulunabilecek düzen çizgileri vardır ve bilimsel yöntemin doğası, bunları aramak ve bulunduğunda onlara sadık kalmak ve kaosu reddetmek veya ihmal etmektir. Doğada bir düzen bulmayı başardığımız açıktır.''

[Bilimsel yöntem: doğal hukukun karakteri ve geçerliliği Üzerine Bir Araştırma (1923), 200.]



İngiliz fizikçi, matematikçi, astronom, mucit, filozof ve teolog ''Fiziğin Babası'' Sir Isaac Newton;

''Isaac Newton en önemli bilimsel eserini Doğa Felsefesinin Matematik İlkeleri (1687) olarak adlandıracaklar. Evrensel çekim yasasını dile getiren Newton, gezegenlerin hareketini betimledikten sonra şunu söyleyerek hâlâ Bacon’cu olduğunu gösterecektir: “Güneş’in, gezegenlerin ve kuyrukluyıldızların bunca olağanüstü bu düzenlenişinin kaynağı ancak zeki ve kudretli bir varlığın niyeti ve efendilik hakları olabilir.” 

[Dominique Lecourt, Bilim Felsefesi sayfa 15-16]



Alman gökbilimci, matematikçi ve astrolog Johannes Kepler;


   ''Pythagorasçı yönlendirme Johannes Kepler'in astronomiyle ilgili araştırmalarına önemli katkılarda bulunmuştur. Kepler, sadece altı gezegen ve beş düzgün katı cisim olmasının önemli olduğunu dü§ünüyordu. Tanrı'nın güneş sistemini matematiksel bir düzene göre yarattığına inandığı için, gezegenlerin güneşe uzaklıklarını bu geometrik figürlerle ilişkilendirmeye çalışıyordu. Kepler, 1596'da yayınlanan kitabı Mysterium Cosmographicum'da, Tanrı'nın yaratma planını anlamayı başardığını -biraz da gururla- söylüyordu. Gezegenlerin uzaklıklarının, birbirinin içine çizilen ve etrafına başka bir şekil çizilen küresel kabukların yarıçaplarıyla bağlantılı olabileceğini gösterdi.''

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 60]

''Kepler, gezegenlerin yarıçaplarının gözlemlenen oranlarıyla düzgün katı cisimler yuvasının geometrisinden hesaplanan oranlar arasında kabaca da olsa bir uyum sağlamayı başarmıştı. Ne var ki, gezegensel yarıçap değerlerini Kopernik'in verilerinden alıyordu ve bunlar da gezegen uzaklıklarını Dünya'nın yörüngesinin merkezine bağlıyordu. Kepler, gezegen uzaklıklarını güneşe bağlayarak ve bu suretle Dünya'nın yörüngesinin dışmerkezliliğini de hesaba katarak, teorisi sayesinde elde ettiği kaba korelasyonu geliştirmeyi umuyordu. Bu temelden yola çıkıp Tycho Brahe'nin daha doğru verilerini kullanarak, gezegen yarıçaplarının oranını tekrar hesapladı ve bu oranların düzgün katı cisim teorisine göre hesaplananlardan son derece farklı olduğunu gördü. Kepler bunu teorisinin çürütülmesi olarak kabul etse de, Pythagorasçı inancı hala sarsılmamıştı. Gözlemle teori arasındaki farklılıkların henüz keşfedilmemiş matematiksel uyumların bir göstergesi olduğundan emindi.


Kepler güneş sistemindeki matematiksel düzenleri aramaya sabırla devam etti ve nihayet gezegensel hareketlerle ilgili üç yasa oluşturmayı başardı:

(1) Bir gezegenin yörüngesi, bir odağında güneş olan bir elipstir.

(2) Güneşten bir gezegene doğru olan yarıçap vektörü, eşit zamanlı olarak eşit alanlan tarar.

(3) Herhangi iki gezegenin güne§ etrafındaki devir sürelerinin karelerinin oranlan, bunların güneşten ortalama uzaklıklarının küplerinin oranıyla doğrudan orantılıdır.

Kepler'in üçüncü yasayı bulmuş olması, Pythagoras ilkelerinin çok çarpıcı bir uygulamasıdır. Kepler gezegensel uzaklıklarla yörüngesel hızlar arasında matematiksel bir korelasyon 'olduğundan son derece emindi. Üçüncü Y asa'yı da ancak bir dizi olası cebir bağlantısını denedikten sonra buldu.

Pythagorasçı yaklaşıma bağlı biri, eğer matematiksel bir bağıntı bir olaya uyuyorsa, bunun tesadüf olmasının çok zor olduğuna inanır. Ancak özellikle Kepler, kuşkulu durumdaki bir dizi matematiksel korelasyon formüle etmi§tir. Örneğin, gezegensel uzaklıklar ve bunların 'yoğunlukları' arasında ilişki kurmuştur. Ona göre, gezegenlerin yoğunlukları güneşe olan uzaklıklarının kare kökleriyle ters orantılıydı. Kepler'in gezegenlerin yoğunluklarına bağımsız bir şekilde karar vermesi mümkün değildi. Buna rağmen, bu matematiksel bağlantıdan hesaplanan yoğunlukların iyi bilinen yeryüzü maddelerinin yoğunluklarıyla ilişkilendirilebileceğini söylüyordu.''

[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 61]


 
İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçi Galileo Galilei; 

''Pythagorasçı Doğa Anlayışı;

Bir bilim adamının doğaya karşı tamamen tarafsız bir bakış sergilemesi
muhtemelen mümkün değildir. İspatlamaya çalıştığı belli bir şey olmasa
da, doğaya farklı bir açıdan bakması olasıdır. "Pythagorasçı Yönelim",
bilim tarihinde doğaya epey etki etmiş bir bakış açısıdır. Böyle bir yönelime sahip bir bilim adamı, 'gerçeğin' doğada var olan matematiksel düzen olduğuna inanır. Kendini bu görüşe adamış bir Pythagorasçı, bu matematiksel düzeni bilmenin evrenin temel yapısını kavramak demek olduğundan emindir. Bu bakış açısının son derece ikna edici bir açıklaması Galileo'nun şu ifadesinde görülebilir:

    Felsefe, sürekli gözümüzün önünde olan bu görkemli kitapta -bununla
evreni kastediyorum- yazılıdır, ama onu yazmakta kullanılan dili anlamayı
ve karakterleri çözmeyi öğrenmeden anlaşılamaz. Bu kitap matematik
dilinde yazılmıştır, kullanılan karakterler de üçgenler, daireler ve diğer
geometrik şekillerdir, ve insanın bunlar olmadan, kendi gücüyle, onun içinde
yazılı tek bir sözcüğü bile anlaması mümkün değildir.(1)

Bu yönelim İÖ altıncı yüzyılda, Pythagoras, ya da takipçileri, müziksel
ahengin matematiksel oranlarla bağıntılı olduğunu keşfettiğinde ortaya
çıkmıştır.''(2)

(1)[Galileo, The Assayer, çev.: S. Drake, The Controversyon the Comets of 1618, çev.:S. Drake ve C. O. O'Malley (Philadelphia: University of Pennsylvania Press, 1960), 183-4.]
(2)[[John Losee, Bilim Felsefesine Tarihsel Bir Giriş , sayfa 26]


Amerikalı, fizikçi, tarihçi ve bilim felsefecisi Thomas Samuel Kuhn;

''Bilimsel gelişme kısmen artımlı olmayan veya devrimci bir değişim sürecine bağlıdır. Bazı devrimler, Copernicus, Newton veya Darwin isimleriyle ilişkilendirilenler gibi büyüktür, ancak çoğu oksijen veya Uranüs gezegeni keşfi gibi çok daha küçüktür. Bu tür değişikliklerin olağan başlangıcı, anomalinin farkındalığı, fenomenleri sıralamanın mevcut yollarına uymayan bir olay ya da olay kümesidir. Bu nedenle, ortaya çıkan değişiklikler, anormal bir yasa gibi görünen, ancak bu süreçte, daha önce sorunsuz olan diğer bazı fenomenlerin sergilediği düzeni de dönüştüren "farklı bir düşünce şapkası" giymeyi gerektirir.''

[Temel gerilim (1977), xvıı]



 Fransız doğabilimci, matematikçi, kozmolog ve ansiklopedi yazarı Georges-Louis Leclerc Comte de Buffon; 

   ''Doğa, Yaratıcının şeylerin varlığı ve yaratıkların ardıllığı için kurduğu yasalar sistemidir. Doğa bir şey değil, çünkü bu şey her şey olurdu. Doğa bir yaratık değildir, çünkü bu yaratık Tanrı olacaktır. Fakat bunu, herkesi kapsayan, herkesi canlandıran ve ilk varlığın gücüne tabi olan, sadece onun emriyle hareket etmeye başlayan ve hala sadece onun rızası veya rızası ile hareket eden muazzam bir hayati güç olarak düşünebiliriz ... Zaman, mekan ve madde onun aracıdır, evren onun nesnesidir, hareket ve yaşam onun amacıdır.''

['De la Nature: Premiere Vue', Histoire Naturelle, Générale et Particulière, Avec la Description du Cabinet du Roi (1764), Vol. 12, ııı-ıv. Trans. Phillip R. Sloan.]



Nobel Fizik Ödüllü Avusturyalı Fizikçi Erwin Rudolf Josef Alexander Schrödinger;

"BİR ORGANİZMANIN İŞLEYİŞİ KESİN FİZİKSEL YASALAR GEREKTİRİR"

Böylece, şu soruyla yüz yüze geliyoruz: Beynimiz gibi bir organla ona bağlı duyumsal sistem, fiziksel olarak değişsin diye neden çok büyük sayıda atom içermek zorunda olsun, son derece gelişmiş bir düşüncenin yakın ve üstü kapalı bir karşılığı olmak durumunda kalsın? Çevre ile doğrudan etkileşim içindeki çevresel bölümlerinden birinde ya da bir bütün olarak, dışarıdan gelme tek bir atom etkisini kaydetmek ve yanıtlamak için yeterince arıtılmış ve duyarlı bir mekanizma olmak hangi zeminlerde varlıkla uyuşmaz denilen organın sonraki görevidir?.

Bunun nedeni, (1) düşünme dediğimiz, kendisi düzenli birşey olan ve (2) sadece belli bir derecede düzenliliğe sahip materyale yani, algılara ve yaşantılara uygulanan şeydir. Ve bunun iki sonucu var. İlki, düşünme ile yakın benzerlik içinde olan (beynimle düşüncemin olduğu gibi) çok iyi düzenlenmiş olması zorunlu, fiziksel bir organizasyondur ve bu, onun, içinde olan olayların fizik yasalarına harfi harfine ya da en azından çok yüksek bir kesinlik derecesiyle uymak zorunda olduğu anlamına gelir. İkincisi, .bu, fiziksel olarak iyi organize edilmiş sistem üzerine dışarıdan başka varlıklar tarafından yapılan fiziksel etkilere, adlandırdığım biçimiyle, materyalini oluşturduğu, uygun düşünme deneyimi ve algısına tekabül eder. Bu nedenle, sistemimizle başkaları arasındaki fiziksel etkileşimler, genellikle, kendilerini belli bir dereceye kadar fiziksel düzenliliğe sahip kılmak, yani, kesin bir doğruluk derecesi için fiziksel yasalara da harfi harfine uymak zorundadırlar.

[What is Life? (Yaşam Nedir?) Erwin Schrödinger sayfa 21-22]


Bazı bilim tarihçilerinin ciddi şekilde deneysel metodu uygulayan ilk kişi olarak gördükleri ve bu yüzden “ilk bilim insanı” olarak niteledikleri
Müslüman Arap matematikçi, astronom ve İslam Altın Çağı önemli fizikçilerinden biri İbni Heysem;

''Evren bütün değişmelerine rağmen bir düzen ve büyün ayrıntılarına rağmen bir ahenk içindedir.''

[Fuat Sezgin, Bilim Tarihi Sohbetleri sayfa 183]


 Fizik Yüksek Mühendisi Taşkın Tuna;

    "Evrenin tamamını oluşturan atomik düzeydeki parçacıkların
her biri ve bunlar arasında varolan olağanüstü derecede sıkı ilişkiler, matematik prensiplerine dayalı dantel gibi örülmüş düzenlemelerin,
yasalaşmış örnekleri ile doludur. Bu öylesine ahenkli, öylesine muhteşem ve öylesine harika bir sistemdir ki; burada şans ya da raslantılara yer yoktur. Her mekân ve zaman boyutunda olması gereken neyse, o olur. Her şey ve her olay kendi yerinde; nerede ve nasıl bulunması ve oluşması gerekiyorsa, orada ve o zamandadır. Talih, raslantı, şans, zar ve fal oyunları, evrensel bütünlük içinde yer almaz. Olayların kendi doğal seyri içindeki akımı, üstün bir planlamanın bilimsel örnekleriyle doludur. Orada, yani evrende, bir yaprak bile kendiliğinden kıpırdamaz.Bu insanın ancak uzun ve derin bir iç serüvenle kavrayabileceği, şaşkınlık verici bir olaydır."

[Taşkın Tuna, Son Basamak, şule yayınları, istanbul, 2003. arka kapak yazısından.]


Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi Fransız mikrobiyolog
André Michel Lwoff;

  ''Filozof için, Düzen, algılanan nesneler tarafından türler veya yasalar şeklinde tezahür eden tekrarların bütünüdür. Düzen anlaşılabilir bir ilişkidir. Biyolog için Düzen, Uzay ve zamandaki bir dizidir.''

['Virüs, hücre ve organizma arasındaki etkileşim', Nobel dersi (11 Aralık 1965). Nobel derslerinde: Fizyoloji veya tıp 1963-1970 (1972), 174.]



 Nobel Fizik Ödüllü Amerikalı fizikçi Steven Weinberg;


  ''Bu ilkel sadeliği kolayca görmek için evrenin tarihine çok geç geldik ... Fakat simetriler bizden gizlenmiş olsa da, doğada gizli olduklarını ve hakkımızdaki her şeyi yönettiklerini hissedebiliriz. Bu bildiğim en heyecan verici fikir: bu doğa göründüğünden çok daha basit. Hiçbir şey beni, insan neslimizin aslında evrenin anahtarını elimizde tutabileceğinden daha umutlu kılmaz-belki de yaşamlarımızda, bu muazzam galaksiler ve parçacıklar evreninde gördüğümüz her şeyin neden mantıksal olarak kaçınılmaz olduğunu söyleyebiliriz.''

[Nigel Calder, evrenin anahtarı: yeni Fizik üzerine bir rapor (1978), 185.]

  ''Fizikteki işimiz, şeyleri basit bir şekilde görmek, çok sayıda karmaşık fenomeni birleşik bir şekilde, birkaç basit ilke açısından anlamaktır.''

[Nobel dersinde (8 Aralık 1989), ' zayıf ve elektromanyetik etkileşimlerin Birleşik teorisinin kavramsal temelleri.']

  ''Fizikte hiçbir şey bu kadar umut verici görünmüyor, çünkü teorinin yüksek derecede simetriye sahip olabileceği fikri günlük yaşamda bizden gizlendi. Fizikçinin görevi bu daha derin simetriyi bulmaktır.''

[American Scientist (1977) (Atlantic (1984), 254, 81'de belirtildiği gibi.) Kristal ve Ejderhada bir epigraf olarak: doğada simetri ve kaosun Kozmik Dansı, Sanat ve bilinç (1993), 139.]


Ünlü Alman matematikçi David Hilbert;

   ''Matematikte ... mevcut iki eğilim buluyoruz. Bir yandan, soyutlama eğilimi, malzemelerin labirentinde bulunan mantıksal ilişkileri kristalleştirmeyi amaçlamaktadır ... incelenmek ve materyali sistematik ve düzenli bir şekilde ilişkilendirmek.''

[Geometri ve hayal gücü (New York, 1952).]

   ''Teori ve uygulama arasında, düşünce ve gözlem arasında arabuluculuk yapan araç matematiktir; bağlantı köprülerini oluşturan ve daha güvenilir formlar veren matematiktir. Bundan sonra, tüm çağdaş kültürümüzün, entelektüel penetrasyona ve doğanın sömürülmesine dayandığı için, matematiğin temellerine sahip olduğu ortaya çıktı. Galileo zaten şöyle dedi: bir kişi doğayı sadece bizimle konuştuğu Dili ve işaretleri öğrendiğinde anlayabilir; ama bu dil matematiktir ve bu işaretler matematiksel figürlerdir.''

[Radyo yayını (8 Eylül 1930). Michael Fitzgerald ve Ioan James, matematikçinin zihni (2007), 6-7.]




 İngiliz matematikçi, gökbilimci ve kimyager Sör John Frederick William Herschel;

    ''Genel nedenlerin işleyişini ve genel yasaların örneklenmesini izlemeye alışkın olan, bilgisiz ve isteksiz gözün ne yeniliği ne de güzelliği algıladığı durumlarda, harikaların ortasında yürür; yoluna çıkan her nesne bazı ilkeleri aydınlatır, bazı talimatlar verir ve onu bir uyum ve düzen duygusuyla etkiler. ''

[Dionysius Lardner (ed.), Kabine Cyclopaedia, Cilt 1, doğal Felsefe çalışması üzerine ön söylem (1831), 14-15.]

   ''İlk olarak, imkansızlıkları denemekten nasıl kaçınılacağını göstermek. İkincisi, bizi önemli hatalardan korumak, kendi başına mümkün olanı, ya yetersiz ya da aslında görünüşte sona karşı olan yollarla denemek. Üçüncüsü, hedeflerimizi en kolay, en kısa, en ekonomik ve en etkili şekilde gerçekleştirmemizi sağlamak. Dördüncüsü, bizi denemeye teşvik etmek ve başarmamıza izin vermek, ancak bu tür bir bilgi için asla anlamamamız gereken bir nesne.
Doğa düzeni bilgisinin nasıl yararlı olabileceği hakkında.''

[Robert Routledge, 19.yüzyılın keşifleri ve İcatları (1890), 665]

    ''Bilim, bir kişi tarafından ulaşılabilir hale gelmek için birçok, düzenli ve metodik olarak sindirilmiş ve düzenlenmiş bilgidir. Nedenleri ve sonuçlarını bilmek soyut, nedenleri ve etkilerini ve doğa yasalarını, doğa bilimini oluşturur.''

[Doğal Felsefe çalışması üzerine bir ön söylem (1830)]



İskoç hekim, jeolog, doğa tarihçisi, kimya imalatçısı ve deneysel ziraatçi James Hutton;

  ''Fiziksel, mekanik ve kimyasal kanunlara göre en özenli şekilde düzenlenmiş, her yerde en şaşırtıcı ve olağanüstü canlı vücut üreticisi olan doğa, olağanüstü ve yorulmak bilmeyen işleyişinin en küçük ipucunu bile vermez ve tek başına iyi huylu ve her şeye gücü yeten bir Tanrı'ya layık işine açıkça işaret eder. ''

['Mikrokozmosun kan ve dolaşımı üzerine açılış fiziko-tıbbi Tezi' (1749). Trans. Arthur Donovan ve Joseph Prentiss, James Hutton'un tıbbi Tezi (1980), 29.]

''Doğada bilgelik, sistem ve tutarlılık olduğunu bulmaktan memnuniyet duyuyoruz. Bu Dünya'nın doğal tarihinde, bir dizi dünya gördükten sonra, bundan, doğada bir sistem olduğu sonucuna varabiliriz; gezegenlerin devrimlerini görerek, bu devrimlere devam etmeyi amaçladıkları bir sistem olduğu sonucuna varılır. ''

['Dünya teorisi', Edinburgh Kraliyet Derneği işlemleri, 1788, 1, 304.]



Nobel ödüllü İngiliz fizikçi ve matematikçi Paul Adrien Maurice Dirac;

  ''Matematiksel güzelliğe sahip bir teorinin, bazı deneysel verilere uyan çirkin bir teoriden daha doğru olması daha olasıdır. Tanrı çok yüksek bir düzenin matematikçisidir ve evreni inşa etmek için çok gelişmiş matematik kullandı.''

[Scientific American (Mayıs 1963). Hutchinson bilim Ansiklopedisi (1998), 468']

  ''Tanrı dünyayı yaratmada güzel matematik kullandı.''

[Behram Kurşunoğlu ve Eugene Paul Wigner, Paul Adrien Maurice Dirac (1990), Önsöz, xv.]

   ''Doğadaki matematiksel kaliteyi, evrenin matematiğin tanımında yararlı bir araç olduğu şekilde oluştuğunu söyleyerek tanımlamak mümkündür. Bununla birlikte, fiziksel bilimdeki son gelişmeler, davanın bu ifadesinin çok önemsiz olduğunu göstermektedir. Matematik ile evrenin tanımı arasındaki bağlantı bundan çok daha derine iner ve bunu sadece onu oluşturan çeşitli gerçeklerin kapsamlı bir incelemesinden anlayabilir.''

[James Scott Ödülü'nün sunumu üzerine verilen dersten (6 Şubat 1939), 'Matematik ve Fizik Arasındaki İlişki', Edinburgh Royal Society Proceedings (1938-1939), 59, Bölüm 2 , 122.]

  ''Doğada bazı matematiksel nitelikler vardır, doğanın sıradan gözlemcisinin şüphelenmeyeceği, ancak yine de doğanın şemasında önemli bir rol oynayan bir kalite.''

[James Scott Ödülü'nün sunumu üzerine verilen dersten (6 Şubat 1939), 'Matematik ve Fizik Arasındaki İlişki', Edinburgh Royal Society Proceedings (1938-1939), 59, Bölüm 2 , 122.]

  ''Doğa'nın temel yasalarını matematiksel biçimde ifade etme çabalarında araştırma görevlisi, esas olarak matematiksel güzellik için çabalamalı, basitliği güzelliğe bağımlı bir şekilde hesaba katmalıdır Basitlik ve güzelliğin gereksinimleri genellikle aynıdır. ancak çarpıştıkları yerde ikincisi öncelik almalıdır.''

[Edinburgh Kraliyet Derneği Bildirileri'nden (1939), 59 122. A. Pais, 'denklemlerle oynamak, Dirac yolu'. Behram N. Kurşunoğlu (Ed.) ve Eugene Paul Wigner (Ed.), Paul Adrien Maurice Dirac: büyük bir fizikçi hakkında Hatıralar (1990), 110.]



Atom ve kuantum fiziğindeki gelişmelere öncülük etmiş Alman fizikçi Arnold Sommerfeld;

   ''Spektral analizin keşfinden sonra, fizik eğitimi almış hiç kimse, fizikçiler spektrumların dilini anlamayı öğrendiklerinde atom probleminin çözüleceğinden şüphe edemezdi. Altmış yıllık spektroskopik araştırmada biriken muazzam miktarda malzeme o kadar çoktu ki, ilk başta çözülme olasılığının ötesinde görünüyordu. Yedi yıllık Röntgen spektroskopisinden neredeyse daha büyük bir aydınlanma ortaya çıktı, çünkü atom sorununa kökten saldırdı ve içini aydınlattı. Bugünlerde spektrumların dilini duyduğumuz şey, çok çeşitli çeşitliliğe rağmen her zamankinden daha mükemmel hale gelen düzen ve uyum için gerçek bir "kürelerin müziği" dir. Spektral çizgiler teorisi her zaman Bohr adını taşıyacaktır. Ancak başka bir isim de onunla kalıcı olarak ilişkilendirilecektir, Planck'ın adı. Spektral çizgilerin ve atom teorisinin tüm integral yasaları, orijinal olarak kuantum teorisinden kaynaklanır. Doğa'nın spektrumların müziğini çaldığı ve atomların ve çekirdeklerin yapısını ritmine göre düzenlediği gizemli organdır.''

[Atombau und Spektrallinien (1919), vııı , Atomik yapı ve spektral çizgiler, trans. Henry L. Brose (1923), vııı]



İngiliz kimyager, fizikçi ve mucit Humphry Davy;

  ''Dünyanın sistemindeki olaylar kadar uyumlu olayların, bizim yapay düzenlemelerimizde var olduğu varsayılan bu tür çeşitlendirilmiş etmenlere bağlı olması, olağan düzene aykırıdır; ve birleşmemiş cisimlerin sayısında büyük bir azalma beklemek ve doğa analojilerinin sanatın rafine işlemlerine uygun bulunmasını beklemek için nedenler var.''

[Kimyasal felsefenin unsurları (1812), J. Davy (ed.), Sir Humphry Davy'nin toplanan eserleri(1839-40), Cilt. 4, 42.]

   ''Doğa bilimi, dünyamızda meydana gelen, deneylerle düzeltilen, büyütülen veya yüceltilen, ilgili etmenlerin yeni koşullar altına yerleştirildiği ve çeşitlendirilmiş özelliklerinin ayrı ayrı incelendiği, olayların genel düzeninin en ufak eleştirel görüşlerine dayanır. O halde doğa biliminin gövdesi gerçeklerden oluşur; benzetmedir - farklı parçalarının ya popüler kullanım ya da yeni spekülatif gelişmeler için bağlantılı olduğu, düzenlendiği ve kullanıldığı gerçeklere benzerlik ilişkisi.''

['Doğanın Kimyasına giriş dersi' (1807), J. Davy (ed.), Sir Humphry Davy'nin (1839-40) toplanan eserleri, Cilt 8, 167-8.]

   ''Ve ısının, ışığın ve elektriksel güçlerin etkisiyle [hayvansal ve bitkisel maddelerde] sürekli bir dizi değişiklik olur; madde yeni biçimler alır, bir varlık düzeninin yok edilmesi diğerinin korunmasına, çözüm ve konsolidasyona, çürümeye ve yenilenmeye meyillidir ve sistemin parçaları bir dalgalanma ve değişim durumunda devam ederken, düzen ve bütünün uyumu değişmez kalır.''

[Tarımsal Kimyanın unsurları (1813), J. Davy (ed.) Sir Humphry Davy'nin(1839-40) toplanan eserleri, Cilt 7, 182.]



Plaka tektoniği teorisine katkılarından dolayı dünya çapında beğeni toplayan Kanadalı bir jeofizikçi ve jeolog John Tuzo Wilson;

''Jeolojik haritadaki tüm detay zenginliğinin altında zarif, düzenli bir sadelik yatıyor.''

[G. D. garland'ın ölüm ilanında 'John Tuzo Wilson', Royal Society arkadaşlarının biyografik anıları (Kasım 1995), 552.]



Bilim ve teknoloji dünyasında "ilk nükleer bombanın babası" olarak anılan, Manhattan Projesi başkanlığını yapmış Yahudi kökenli Amerikalı fizikçi ve üniversite profesörü Julius Robert Oppenheimer;

   ''Bilim adamı doğa yasalarından sorumlu değildir, ancak bu yasaların nasıl çalıştığını bulmak bir bilim insanının işidir. Bilim insanının görevi, bu yasaların insan iradesine hizmet edebileceği yollar bulmaktır. Bununla birlikte, bir hidrojen bombasının kullanılıp kullanılmayacağını belirlemek bilim insanının işi değildir. …''

[L. Wolpert ve A. Richards (1988) tarafından düzenlenen bilim tutkusu.]
 

  Modern jeolojinin kurucularından bir İngiliz jeolog ve rahip Adam Sedgwick;

   ''Ancak, dünyanın birbirini izleyen oluşumlarında organik türlerin tekrarlanan ve neredeyse tüm değişikliklerinde - yaşlılarda memelilerin yokluğunda ve daha yeni olanlarda (ve daha sonra tamamen bilinmeyen formlarda) çok ender görünümlerinde olduğunu düşünüyorum. ikincil gruplar - sıcakkanlı dört ayaklıların (genellikle bilinmeyen cinslerin) eski üçüncül sistemlere yayılmasında - aynı serinin üst kısımlarında büyük bollukta (ve sıklıkla bilinen cinslerde) - ve son olarak,  insanın yeryüzünde görünüşü (şimdi evrensel olarak kabul edilmektedir - tek kelimeyle, tüm bu gerçekler bir araya geldiğinde, en empatik ve ikna edici bir dizi kanıtımız var . Doğanın mevcut düzeninin kesintisiz bir  anda günlük işleyişte olan yasalardan türetilen salt fiziksel olayların art arda gelmesidir.''

['18 Şubat 1831 akşamı teslim edilen Jeoloji Derneği'ne Adres', Jeoloji Derneği bildirileri (1834), 1, 305-6.]


Nobel Fizik Ödülü sahibi Yahudi kökenli Danimarkalı fizikçi Niels Henrik David Bohr;


Bilimin görevi hem deneyimlerimizin kapsamını genişletmek hem de onu düzene sokmaktır.

[Atom teorisi ve doğanın tanımı (1934) giriş Anketinden (1929), 1]


Atom numarasının [orbital elektronların sayısı olarak] bu yorumunun, doğal bilimin en cesur hayallerinin çözümüne, yani saf sayının dikkate alınmasıyla doğanın düzenliliklerinin anlaşılmasını sağlamak için önemli bir adım olduğu söylenebilir.

[Atom teorisi ve doğanın tanımı (1934), Gerald James Holton'da 103-104Cited, bilimsel düşüncenin tematik kökenleri: Kepler'den Einstein'a (1985), 74]


1927’de elektromanyetik radyasyonun parçacık doğasını gösteren Compton etkisinin keşfi ile Nobel Fizik Ödülü kazanmış Amerikalı fizikçi Arthur Holly Compton;

''Tanrı'yı tanıyan bilim adamı sadece Newton'un Tanrısını bilir. Ona göre, Laplace ve Comte tarafından hayal edilen Tanrı tamamen yetersizdir. Tanrı'nın doğada olduğunu, doğanın işlediği düzenli yolların Tanrı'nın iradesinin ve amacının tezahürleri olduğunu hisseder. Yasaları onun düzenli çalışma şeklidir.''

[Arthur Holly Compton,Bilimin insan anlamı (1940), 69.]


Elektromanyetik indüklemeyi, manyetik alanın ışığın kutuplanma düzlemini döndürdüğünü bulan İngiliz kimya ve fizik bilgini İngiliz kimya ve fizik bilgini İngiliz kimya ve fizik bilgini Michael Faraday;

''Elektrik genellikle harika, güzel olarak adlandırılır; ama bu sadece doğanın diğer güçleriyle ortaktır. Elektriğin ya da başka bir kuvvetin güzelliği, gücün gizemli ve beklenmedik olması değil, her anlamda habersiz bir şekilde dokunması değil, yasaya göre olmasıdır ve öğretilen zekanın onu büyük ölçüde yönetebileceğini. İnsan zihni, onun altında değil, üstünde yer alır ve bilimin sağladığı zihinsel eğitimin, pratik uygulama ve fayda açısından haysiyet açısından üstün olduğu bir bakış açısıdır; çünkü zihnin doğal gücü yasa yoluyla uygulayabilmesine izin vererek, Tanrı'nın armağanlarını insana iletir.''

[Michael Faraday,Royal Institution'da bir Cuma söylemi için notlar (1858)]


Alman eğitim reformcusu ve matematikçi Christian Heinrich Dillmann;


   ''Matematik de bir dildir ve yapısı ve içeriği açısından var olan en mükemmel dildir, herhangi bir dilden üstündür; aslında her insan tarafından anlaşıldığı için matematiğe dillerin dili denilebilir. Onun aracılığıyla, olduğu gibi, doğanın kendisi konuşur; bunun aracılığıyla dünyanın Yaratıcısı konuştu ve onun aracılığıyla dünyanın Koruyucusu konuşmaya devam ediyor.''

[In Die Mathematik die Fackeltragerin einer neutn Zeit (1889), 5. ]


Evrendeki Düzen Hakkında Bilim Adamlarının Görüşleri - 1 ;

https://kuraniperspektiff.blogspot.com/2021/02/evrendeki-duzen-hakknda-bilim-adamlarnn.html