MUTLAK KUDRET PARADOKSU [ALLAH KALDIRAMAYACAĞI TAŞI YARATABİLİR Mİ ? ]

 













Tanrı mutlak kudret sahibi bir varlıktır. Yani o, dilediği her şeyi yapabilir. Burada yer
alan
her şey ifadesi, Tanrı’nın yapamayacağı şeylerden örnekler verilerek çürütülmek
istenmiştir. Örneğin, Tanrı, kare şeklinde bir daire çizemez.[1]

Bu türdeki itirazlara cevaben, burada “her şey”e karşılık olarak yalnızca tanımları
kendileriyle çelişmeyen nesne, eylem veya fiillerin anlaşılması gerektiğini belirtmiştir. Çünkü
sadece bu türdeki şeylerin yokluğu muhtemelen failin gücünün olmamasına atfedilebilir. Bir
sınavda daire çizmemedeki başarısızlığım, benim geometride yetenekli olmadığımı gösterebilir
ancak kare şeklinde bir daireyi çizememem, bu tür bir yetersizliğe işaret etmez. Bundan dolayı,
Tanrı’nın bir tane çizebileceğini söylemenin yanlış (veya anlamsız) olduğu gerçeği Tanrı’nın
kadiri mutlak olduğu doktrinine hiçbir zarar vermez


Öte yandan, daha karmaşık bir sorun şu tipteki bir soruyla doğmaktadır: Tanrı
kaldıramayacağı kadar ağır bir taşı yaratabilir mi? Bu ilk sorudan daha güçlü görünmektedir
çünkü bir ikilem bulundurmaktadır. Eğer, Tanrı’nın öyle bir taşı yaratabileceğini söylersek, o
zaman öyle bir taş olabilirmiş gibi görülür. Ve eğer Tanrı’nın kaldıramayacağı kadar ağır bir
taş olabiliyorsa, bu da her şeye kadir olmadığına delil olur. Fakat eğer Tanrı’nın öyle bir taşı
yaratabileceğini ret edersek, o zaman zaten Tanrı’nın mutlak kudretinden vazgeçmiş görünürüz.
Her iki cevap da aynı sonuca ulaştırmaktadır.
“x, kare bir daire çizebilir” şeklinde, bir çelişki içerdiği açıkça görülürken, “x, x’in
kaldıramayacağı kadar ağır olan bir şeyi yapmaya muktedirdir” şeklinde görülmez. Çünkü çok
basit bir şekilde kaldıramayacağım kadar ağır olan bir botu yapabilmem doğru olabilir. Bu
yüzden neden Tanrı için, kendisinin kaldırmayacağı kadar ağır olan bir taşı yaratması, mümkün
olmasın?



Bu açık farka rağmen, bu ikinci bulmaca da ilki gibi esasen aynı cevaba açıktır. İkilem
başarısızdır, çünkü Tanrı’nın kendi-kendi ile çelişen bir şeyi yapıp yapamayacağının

sorulmasından oluşur. Ve yapamayacağı cevabı, kadiri mutlak olduğu doktrinine hiçbir zarar
vermez.
Bu sorunun aldatıcı olan mahiyeti şu yolla görülebilir. Tanrı ya kadiri mutlaktır ya da
değildir. İlk olarak, O’nun olmadığını farz edelim. Bu durumda, “Tanrı’nın kaldıramayacağı
kadar ağır bir taş” ifadesi, kendi-kendi ile çelişkili olmayabilir. Ve daha sonra, tabi ki, böyle bir
taşı yaratmaya, ister Tanrı’nın muktedir olduğunu ister olmadığını söyleyelim, Tanrı’nın kadiri
mutlak olmadığı çıkarımına varabiliriz. Ancak bu, dolambaçlı yolculuğumuzun sonunda
karşımıza çıkan, başlangıçta yaptığımız varsayımdan daha fazlası değildir. Eğer bu ikilemin
meydana getirebileceklerinin tamamı bu olsaydı, önemsiz olurdu. Önemli olabilmesi için, aynı
çıkarıma
Tanrı’nın kadiri mutlak olduğunu farz ederek de ulaşılması gerekir. Yani, Tanrı’nın
kadiri mutlak olduğu varsayımının bir
reductio( Reductio: Latince bir kavram olup, bir önermenin ya da argümanın sonuçlarının mantıksal olarakabsürt yada çelişkili sonuca götürdüğünün kanıtlanması anlamına gelir. “Reductio ad absurdum”
Mantıksal zorunluluk geregi söz konusu öncülleri kabul etmenin yada takip etmenin mantıksal
çeliksiye ya da absürde götürdüğünün gösterilmesi
 ) ya yol açtığı göstermelidir. Peki, yol açıyor
mu?

Tanrı’nın kadiri mutlak olduğu varsayımından, “Tanrı’nın kaldıramayacağı kadar ağır
bir taş” ifadesi, kendi-kendi ile çelişik hale gelir. Zira, “her şeyi kaldırmaya gücü yeten Tanrı
tarafından kaldırılamayan bir taş” şeklinde olduğu için. Yani “şey”in kendi-kendi ile çelişen bir
ifadeyle tanımlanması mutlak olarak imkansızdır ve bu nedenle de Tanrı’nın kadiri mutlak
olduğu doktriniyle bir ilgisi bulunmamaktadır. Kudretin objesi olma ile hiçbir ilgisinin
olmaması, var olmadaki başarısızlığı, Tanrı’nın kudretindeki bazı noksanlıklardan
kaynaklanması mümkün değildir. İlginçtir ki, benim güçte sınırlı olmam nedeniyle
kaldıramayacağım kadar ağır bir botu yapmanın mümkün olması gerçeğine rağmen, böyle bir
taşın varlığını imkansız kılan tam da Tanrı’nın kadiri mutlak olmasıdır.
Fakat inatçı bir itirazcının, canını dişine takıp, Tanrı’nın kadiri mutlak olduğu
varsayımında bile, “Tanrı’nın kaldıramayacağı kadar ağır bir taş” ifadesinin, kendi-kendi ile
çelişik olduğunu reddettiğini farz edelim. Başka bir ifade ile, “kadiri mutlak Tanrı’nın
kaldıramayacağı kadar ağır bir taş” tanımının kendi içinde tutarlı ve bu nedenle de tamamen
mümkün bir objeyi tanımladığını iddia etmektedir. Bu durumda, yukarda varsaydığım
çelişkinin sezgisel olarak apaçık olduğunu kanıtlamaya çalışmalı mıyım? Zorunlu olarak değil.
Basit bir şekilde cevaplamama izin verin, eğer inkarcı, iddiasında haklı ise asıl soruya verilecek
 

Cevap: “Evet, Tanrı bu tür bir taş yaratabilir” olacaktır. Bu cevap bizi aslî ikileme zorlayacak
görünmektedir. Ama öyle değildir. İtirazcı şimdi, bu cevaptan hareketle zarar vermeyen bir
çıkarımda bulunabilir. Neden de, kendisi henüz şimdi böyle bir taşın Tanrı’nın kadiri mutlak
olması ile bağdaştığını iddia etmesidir. Bundan dolayı, Tanrı’nın bu tür bir taşı yaratma
ihtimalinden Tanrı’nın kadiri mutlak olmadığı sonucuna varılamaz. İtirazcı, birbirine zıt iki
şeye aynı anda sahip olamaz. Kendisinin doğrulayıcı bir cevaptan asıl soruya doğru elde etmek
istediği sonucun kendisi kanıt gerektirmektedir. Yani, beliren tanımlayıcı ifade, kendi-kendiyle
çelişkinin var olduğudur. Ve “bu tür şeylerin yapılamayacağını söylemek, Tanrı’nın onları
yapamayacağını söylemekten daha uygun olur”.
Bu sorunun aldatıcı olan mahiyeti ayrıca farklı şekilde de görülebilir.
 

   Bir teologun bu
ikilem tarafından, Tanrı’nın kadiri mutlak olduğu doktrininden vazgeçmek zorunda olduğu
konusunda ikna olduğunu var sayalım. Fakat o, mümkün olduğunca az, argümanı karşılayacak
kadar, vazgeçmeye karar vermektedir. Bunu yapabilmesinin bir yolu Tanrı’nın kaldırmaya
ilişkin kudretinin sonsuz olduğunu aklında tutarken, O’nun yaratmaya muktedir olduğu taşın
türünde kısıtlamaya gitmektedir. Bununla birlikte, burada gerekli olan tek kısıtlama, Tanrı’nın
kaldıramayacağı kadar ağır bir taşı yaratmaya muktedir olmaması gerektiğidir. Herhangi bir
sınırlamayı bile gerektirmeyen ikilemin ötesinde. Teologumuz, aslında, asıl soruya menfi bir
şekilde cevap vermiş ve şimdi de pişman bir şekilde bunun, Tanrı’nın kadiri mutlak olduğu
doktrininden tümüyle vazgeçmesini gerektiğini zannetmektedir. Şimdi o, doktrinden geriye
kalan kurtarmış olduğu, en makul olduğunu varsaydığı kalıntıları desteklemektedir.
Bununla birlikte, onun gerçekte vaz geçmiş olduğu şeyin gerçekte ne olduğunu
sormamız gerekir. Vazgeçtiği şey, Tanrı’nın taşları yaratmaktaki sınırsız kudreti midir?
Şüphesiz. Peki, şimdi Tanrı’ya, yaratması imkansız kılınan taş nedir? Tanrı’nın
kaldıramayacağı kadar ağır olan taş, tabi ki. Fakat hatırlamalıyız ki, argümandaki hiçbir şey
teologun, Tanrı’nın taşları kaldırmaya ilişkin gücüne herhangi bir sınırı kabul etmesini
gerektirmez. O hâla sınırsız olmayı barındırmaktadır. Eğer Tanrı’nın kaldırma gücü sonsuzsa,
yaratma gücü de sonsuza gidebilir, ilk gücün önüne geçmeden. Kendisi sınırsız olan başka bir
güce referansla belirlendiğinden dolayı, var sayılan kısıtlama, tamamen hiç kısıtlama olmamaya
dönüşür Teologumuzun, hiçbir şeyden vazgeçmemesinden dolayı, pişman olmasına gerek
yoktur. Tanrı’nın gücüne ilişkin doktrin, önceden neyse tam da öyle kalır.



Yukarıda söylediklerimin hiç biri, tabi ki, gerçekte Tanrı’nın kadiri mutlak olduğunu
kanıtlamaz. Göstermeye çalıştığım şey, Tanrı’nın kadiri mutlak olmadığını ispatlamaya
niyetlenen belirli argümanların başarısızlığıdır. Başarısızdırlar, çünkü Tanrı’nın kudretini test
etmeyi önerdikleri tüm testler kendi-kendi ile çelişiktir. İmkan alanına dahil olmayan bu tür
sahte-testler, kudretin taalluk alanındaki nesneler değildir. Bundan dolayı,
gerçekleştirilememeleri gerçeği, Tanrı’nın kudretine herhangi bir sınırlama gerektirmediği gibi
kadiri mutlak doktrinine de halellik getirmez


[1]G. I. Mavrodes, “Mutlak Kudrete İlişkin Bazı Zorluklar”, çev. Ata Az, Gelen-eksel ve Çağdaş
Metinlerle Din Felsefesine Dair Okumalar I, der. Recep Alpyağıl (İstanbul: İz Yayınları, 2011),
s. 631 vd.



(Recep Alpyağıl,İLİTAM,Din Felsefesi Ders Notlar'ndan Alınmıştır.)