KELAMIN KOZMOLOJİK DELİLİ - Prof.Dr. Caner Taslaman
KELAMIN KOZMOLOJİK DELİLİ
Prof.Dr. Caner Taslaman
“Neden hiçbir şey yerine bir şeyler var?” sorusu, karşımızda
duran evrenin ve maddenin varlığının bir açıklaması
olması gerektiğini dile getirmek için ünlü felsefeci ve
matematikçi Leibniz tarafından sorulmuştur. Kozmolojik
delile göre bu evrenin bir açıklamaya ihtiyacı vardır ve evren,
kendi açıklamasını kendi içinde barındırmaz. Evrenin
açıklaması ancak kendi varlığı hiçbir şeye bağlı olmayan
zorunlu bir varlık ile yapılabilir ki, bu varlığa Allah denilmektedir.
Aslında kozmolojik delil, tek bir şekilde formüle
edilen bir delil değildir; daha ziyade kozmolojik deliller ailesinin
varlığından bahsetmek daha uygun olacaktır.15 İslam
düşüncesinde, özellikle de kelam alanında, en çok ön
plana çıkan delil bir kozmolojik delil çeşidi olan “hudus
delili” olmuştur. Burada kullanıldığı anlamıyla “hudus”
kavramı “bir şeyin yokken var olması, sonradan var olması,
başlangıcı olması” demektir. Hicri 2. yüzyılda Mutezile kelamcıları
tarafından kullanıldığına rastladığımız bu delile
Kindi, Maturidi, İbn Hazm, Gazali gibi İslam düşünce tarihi
açısından önemli düşünürler eserlerinde yer vermişler-
15. Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, İzmir İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İzmir,
1999, s. 41-56.
dir. Örneğin Gazali’nin en önemli eserlerinden biri olarak
kabul edilen Filozofların Tutarsızlığı (Tehafüt ül-Felasife)
eserinin uzun bir bölümü bu konuyla ilgilidir.16 Bu argüman
kozmolojik deliller ailesinin bir alt kümesidir. Bu delille
Allah’ın varlığı yerine (veya Allah’ın yanında) evrenin
ezeli olduğu iddiasında bulunanlara karşı oldukça soyut ve
üst düzeyde felsefi akıl yürütmelerle (o dönemin bilimsel
bulguları evrenin kökeni hakkında verileri ihtiva etmiyordu)
cevap verilmeye çalışılmıştır. Geçtiğimiz yüzyılda
ise bu delil Batı dünyasında yapılan çalışmalarla yeniden
canlandırılıp modern bilimin verileriyle İslam kelamındaki
yaklaşımlar birleştirildi ve bu delil İslam kelamcılarına
atıfla “kelamın kozmolojik delili” (the kalam cosmological
argument) ismiyle din felsefesi alanının gündeminde yer
aldı.17 Bu delili şu şekilde sunabilirim:
1. Materyalist-ateist felsefe doğruysa evrenin ezeli
olması, teizm doğruysa evrenin başlangıcı olması
beklenir.
2. Evrenin başlangıcı vardır; bunun delilleri şunlardır:
2.1 Evrenin geçmişinin “tamamlanmış sonsuz” olduğu
iddiası çelişkilere yol açacağından mümkün
değildir; bu ise evrenin başlangıcı olduğunu
gösterir.
16. Gazzali, Filozofların Tutarsızlığı, Çev: Mahmut Kaya ve Hüseyin Sarıoğlu, Klasik,
İstanbul, 2005.
17. Bu delilin modern bilimin verileriyle birleştirilip sunulmasının örnekleri olarak
bakınız: William Lane Craig, The Kalam Cosmological Argument, Wipf and Stock
Publishers, Eugene, 2000; Mark Nowacki, The Kalam Cosmological Argument for
God, Prometheus Books, Amherst NY, 2007; Caner Taslaman, Big Bang ve Tanrı,
İstanbul Yayınevi, İstanbul, 2014.
2.2 Entropi yasası evrenin başlangıcı olduğunu
gösterir.
2.3 Big Bang teorisi evrenin başlangıcı olduğunu
gösterir.
3. Sonuçta teizm materyalist-ateizme tercih edilmelidir.
Buradaki ilk maddeyi materyalist-ateistlerin de teistlerin
de çok büyük çoğunluğunun kabul edecekleri rahatlıkla
söylenebilir. Düşünce tarihini incelediğimiz zaman
ezeli evren görüşünün materyalist-ateizmin temel görüşü
olduğunu ve onların bu hususu Allah’ı ezeli olarak kabul
eden teizm ile temel ayrılık noktaları olarak gördüklerini
anlarız. Örneğin Marx ve Engels gibi materyalist-ateistler,
Allah’ın mı maddenin/evrenin mi önce olduğu görüşünün
idealizm/teizm ile materyalizm arasındaki en temel farklılık
olduğunu ifade etmişlerdir.18 Allah’ın varlığını reddedenler
için evrenin tamamen hiçlikten ortaya çıktığını
ileri sürmek gibi başka bir alternatif var gibi gözükebilir
ama bu sağduyuya olabilecek en zıt iddialardan birini dile
getirmek olur. Hiç yoktan bir şeyler ortaya çıkabiliyorsa
bazen bilgisayarların, arabaların, fillerin de ortaya çıktığını
görmeye şaşırmamak gerekirdi; eğer evren tamamen
hiçten ortaya çıkıyorsa herhangi bir şeyin herhangi bir
zamanda ortaya çıkmasını normal karşılamak gerekir. Nitekim
tarih boyunca materyalist-ateistlerin temel pozisyonu
yoktan oluşan bir evreni değil ezeli evreni savunmak
olmuştur. Bu arada ileri sürülen bu argümanda dikkat
18. Karl Marx ve Friedrich Engels, Felsefe İncelemeleri, Çev: Sevim Belli, Sol Yayınları,
İstanbul 1997, s. 22.
çekilmeyen bir yaklaşım Allah’la beraber evrenin de ezeli
olduğunu ifade eden teistlerin (Aristoteles takipçisi bazı
düşünürler gibi) görüşüdür. Bu, azınlığın benimsediği
bir pozisyondur, fakat burada ileri sürülen delil açısından
böyle bir yaklaşımın varlığı sorun oluşturmaz. Burada ileri
sürülen delilin doğruluğunun kabul edilmesi halinde bu
yaklaşım da cevaplanmış olmaktadır.
Burada kritik önerme ikincisidir; materyalist-ateistlerin
itiraz edecekleri önerme budur. Sonuç ise bu iki önerme
doğru olunca otomatikman, yani mantığın gereği olarak
çıkmaktadır. Kısacası bu delil açısından önemli olan
ikinci önermede dile getirilen “evrenin bir başlangıcı olduğu”
hususunun doğruluğunun gösterilebilmesidir. Bunun
gösterilebilmesi durumunda teizmi materyalist-ateizme
tercih etmek için “en iyi açıklama” formatında bir
delile kavuşmuş oluruz. Argümanda belirtildiği gibi evrenin
başlangıcı olduğu üç ayrı şekilde gösterilmeye çalışılacaktır.
Bunlardan ilki saf felsefi akıl yürütmelere dayanmaktadır,
diğer ikisi ise modern bilimin verilerini hareket
noktası yapmaktadır (üç madde de mümkün olduğunca
özetlenerek aktarılacaktır).
2.1’in Değerlendirilmesi: Evrenin geçmişinin “sonsuz”
olduğu iddiasında bulunulduğunda “sonsuz” kavramı
üzerinde dikkatli bir şekilde düşünmemiz gerekmektedir.
Oysa evrenle ilgili sonsuz bir değer yoktur, sonsuz bizim
hiç durmaksızın, sürekli olarak ilerleyeceğimizi söyler;
evrende “tamamlanmış sonsuzlar”ın varlığını kabul ettiğimizde
paradoksların içine düşeriz. Genelde yanlış anlamalara
sebep olan doğal sayı dizisini ele alalım: 0, 1, 2, 3, 4...
Bu sayı dizisinin teker teker sayıldığında sonsuza gittiğini
söylerken aslında bu sayı dizisinin bir hedefe gittiğini söylemiyoruz,
bu sayı dizisinin birer birer artırılmak suretiyle
sürekli ilerlediğini söylüyoruz. Bu yüzden bu sayı dizisini
bu şekilde sayarak sonsuzu tamamlayamayız, sürekli ilerleriz,
eğer bir yerde bu sayı dizisi duruyorsa zaten sonsuz
kavramının tanımına aykırıdır, çünkü sonu vardır.
Bu tariften sonra evrenin zamanının geçmişte ve gelecekte
aynı şekilde sonsuz olduğunu iddia edenlerin, bu
farklı iki iddiasını birbirinden ayırmalıyız. Evrenin sonsuza
gittiğini söyleyenler, evrendeki zamanın sürekli olarak
hiç durmadan ilerlediğini söylemiş olurlar ki bunda bir
sorun gözükmemektedir. Geleceğe doğru bu şekilde ilerlemeye
“potansiyel sonsuz” diyenler olmuştur. Bu tanım,
açıkladığımız sonuç açısından bir şey değiştirmez. Fakat
ben, bu tanımı kullanmayı bile uygun bulmuyorum. Çünkü
“potansiyel” ifadesi gerçekleşme gücüne sahip olmayı
çağrıştırabilir. Oysa sonsuza giden bir süreç, sonsuzun
tanımı gereği hiçbir zaman durmaz, sonsuza hiçbir zaman
ulaşılmaz, zaten sonsuz diye bir nokta yoktur, sonsuz
varılacak bir hedef değildir, o ancak hiç durmadan ilerlemeyi
ifade eder. Sürekli ilerlemenin neresinde durursak
duralım bu “tamamlanmış sonsuz” değildir. Oysa evrenin
geçmişinin sonsuz olduğunu söyleyenler; sonsuzun tamamlandığını,
evrenin geçmiş zamanının “tamamlanmış
sonsuz” olduğunu söylerler. Bunun öncekinden ne kadar
farklı bir iddia olduğunu çok iyi anlamak gerekmektedir.
Görüldüğü gibi burada sonsuza, süreklilik dışında bir bitmişlik,
bir tüketilmişlik atfedilerek yaklaşılmaktadır ki bu
sonsuzun doğasıyla çelişkilidir. Böyle bir iddianın sonu-
cunda ortaya çıkan paradokslar birçok şekilde gösterilebilir.
Birçok örnekten mesela şunu düşünelim: Yaşadığımız
zamandan on yıl öncesinden öncesi de, yüz yıl öncesinden
öncesi de, milyar yıl öncesinden öncesi de buna göre sonsuzdur.
Fakat o zaman on, yüz veya milyar yıl eklemeyle
yılların sayısının hiç artmamış olması gerektiği gibi saçma
bir sonuçla karşı karşıya kalırız (çünkü sonsuz bir sayıyla
toplanınca yine sonsuz olur; sonsuz toplamayla artmaz).
Bundan anlaşılması gereken gelecek zamanın sonsuz olmasıyla
geçmişin sonsuz olmasının çok farklı olduğudur;
bu çok önemli fark, birçok kişinin gözünden kaçmıştır.
Geçmişi sonsuz kabul etmenin saçmalıklara yol açması
kaçınılmazdır ve bu paradoksların tek çözümü evrenin
geçmiş zamanının sonsuz olmayıp, evrenin bir başlangıcı
olduğunu kabul etmektir.19
Bizim, sonsuz zaman geçildikten sonra içinde bulunduğumuz
zaman diliminde olduğumuzu söylemek sonsuzun
geçilebileceğini söylemek demektir ki bu, sonsuzun
tanımıyla çelişkilidir. Sonsuz kavramının evrendeki herhangi
bir gerçeklikte karşılığının olmadığını kavrayamayanlar
bunu gözden kaçırmışlardır. Bunu kısaca şöyle gösterebilirim:
1. Evren ya başlangıca sahiptir ya da sonsuzdan beri
vardır.
2. Sonsuz, sürekli olarak ilerlemeyi ve ilerlemeyle tamamlanmayanı
ifade etmektedir.
19. Bu konuyla ilgili bakınız: William Lane Craig, ”Kelam Kozmolojik Kanıtı“, Allah,
Felsefe ve Bilim, Ed: Caner Taslaman ve Enis Doko, İstanbul Yayınevi, İstanbul, 2015,
s. 145-174.
3. Evrendeki geçmiş zaman sonsuz ise bizim bu noktada
var olabilmemiz için sonsuzun tamamlanmış
olması lazımdır.
4. Sonsuz eklemeyle tamamlanamayacağına göre (2.
maddeye göre) ve bizim var olmamız inkâr edilemeyeceğine
göre evrendeki geçmiş zaman sonsuz
olamaz.
5. Öyleyse evrenin bir başlangıcı vardır (1. ve 4. maddelere
göre).20
Bu argümanın önemli yanlarından biri evrenin başlangıcı
gibi zamanın başlangıcı olması gerektiğini de
göstermesidir. Buradan çıkan önemli sonuca Kindi ve
Gazali dikkat çekmişlerdir; buna göre Allah, evrenin
yanında zamanın da yaratıcısıdır.21 Kısacası Allah, evreni
aşkın olduğu gibi zamanı da aşkındır. Bu husus ise
kelam ve din felsefesi gibi alanlardaki önemli sorunlara
ışık tutacak kadar önemlidir. Bu mesele çok tartışılmış
olan kader gibi konuların anlaşılmasına katkıda bulunabilir.
Ayrıca “Allah neden evreni daha önce değil de
sonra yarattı?” veya “Allah insanı yaratmak için neden
milyarlarca yıl bekledi?” gibi sorular, bu meselenin aydınlanmasıyla
anlamsızlaşır. Çünkü zamanın yaratıcısı
için zamana tabi olmak ve beklemek söz konusu olamayacağı
için zamana tabi olmayı ve beklemeyi varsayan bu
sorular anlamsızlaşır.
20. Caner Taslaman, Big Bang ve Tanrı, s. 79-80.
21. Kindi, “İlk Felsefe Üzerine”, İslam Filozoflarından Felsefe Metinleri, Ed: Mahmut
Kaya, Klasik, İstanbul, 2005, s. 17-26.
Sonuçta bu argüman, teizmin düşünce tarihindeki alternatifi
materyalist-ateizmin en temel (maddenin ezeliliği
ve her şeyin kökeni olması) tezinin yanlışlığını gösteren
bir delil olmasının yanı sıra Allah’ın evren ile zamanı aşkın
olduğu ve bunların yaratıcısı olduğu gibi çok önemli
sıfatlarını da temellendirmektedir.
2.2’nin Değerlendirilmesi: Tarihin en ünlü materyalist-
ateist düşünürleri evrenin ezeliliğini felsefelerinin
temeli yapmışlardır.22 Eğer teizm ile materyalist-ateizm
arasındaki tartışmayı tek bir soruna indirgememiz istense;
Hamletvari bir cümleyle “Evrenin ezeli olması ya da
olmaması; işte bütün mesele bu!” diyebiliriz. Evrenin ezeli
olmaması bir başlangıcı olması anlamını taşıyacağından
Hamletvari cümlemizi şöyle de kurabiliriz: “Evrenin
başlangıcı olması ya da olmaması; işte bütün mesele bu!”
Evrenin başlangıcı olduğu iddiası, teizmi sadece materyalist-
ateist felsefenin savunucularından değil; Hinduizm,
Budizm, Taoizm gibi dinlerden ve Eski Yunan felsefesinden
de ayırt eden çok önemli bir iddiadır. Allah’ın
gücünü sınırlayan veya Allah’ın yaratma iradesinden bağımsız
bir evren fikri, teizmin asla kabul edemeyeceği bir
fikirdir. Buna karşı Allah’ın varlığını inkâr edenler için ise
evrenin ezeliliğini kabul etmek tek ciddi alternatif olarak
gözükmektedir. Bunların yanında bilinemezci yaklaşımlara
önemli bir örnek olan Kant, evrenin zamanda başlangıcı
olduğu ve olmadığına dair tez ile antitezin ikisinin
de doğrulanamayacağı ve yanlışlanamayacağını; bu yüz-
22. Georges Politzer, Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Çev: Enver Aytekin, Sosyal
Yayınları, İstanbul, 1997, s. 24.
den rasyonel bir kozmoloji kurmanın mümkün olmadığını
söylemiştir.23
Görüldüğü gibi teizmin, kendi dışındaki tüm fikir sistemleriyle
ve bilinemezci yaklaşımlarla en önemli çatışkısı
olan evrenin yaratıldığı/başlangıcı olduğu fikri, 19. yüzyıldan
önce felsefi argümanlarla tartışılmıştır. Fakat ilk olarak
entropi yasasının keşfi ile doğabilimlerinin yasalarına
dayanarak bu tartışılan konu hakkında bir şey söylemek
mümkün olmuştur. Üstelik bu öyle bir yasadır ki, teistateist
hemen hemen bütün bilim insanlarının üzerinde
uzlaştığı ve evrenin en temel yasalarından biri olarak kabul
edilen bir yasadır.
Entropi yasası, termodinamiğin ikinci yasası olarak da
bilinir ve özellikle Rudolf Clausius’un 19. yüzyılın ikinci
yarısındaki çalışmaları ile ortaya konmuştur.24 Bu yasayla
enerjinin, sürekli olarak, daha çok kullanılabilir bir formdan
daha az kullanılabilir bir yapıya doğru değiştiği söylenir.
Kısacası, evrende düzensizlik sürekli artmaktadır ve
bu tekyönlü, tersine döndürülemez bir süreçtir. Bu süreç,
hareketin duracağı termodinamik denge durumuna doğru
ilerler. Ünlü İngiliz fizikçi Arthur Eddington, entropi
yasasının tüm doğa yasaları içinde en önemli yere sahip
olduğunu söyler. Eddington, evren hakkındaki bir teorinin,
Maxwell’in formülleriyle, hatta daha önceden yapılmış
bazı deneylerle uyumsuz olsa bile doğru olma şan-
23. Kant, kendisi teist olmasına rağmen rasyonel bir kozmoloji ve teoloji
kurulamayacağını düşünmüş ve bu pozisyonunu savunmak için rasyonel yaklaşımın
bilinemezciliğe götürdüğünü göstermeye çalışmıştır. Immanuel Kant, The Critique of
Pure Reason, Çev: J. M. D. Meiklejohn, William Benton, Chicago, 1971, s. 135.
24. Michael Guillen, Dünyayı Değiştiren Beş Denklem, Çev: Gürsel Tanrıöver,
TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara, 2001, s. 171-222.
sının bulunabileceğini ama entropi yasası ile çelişiyorsa
doğru olmasının mümkün olmadığını söyler.25
Tekyönlü süreçler sonun habercisidir. İnsanın yaşlanma
süreci de evrendeki entropinin artışı da böyledir. İlk
olarak entropi yasası ile evrendeki düzensizliğin sürekli
arttığı ve sonsuza dek sürdürülemeyecek bu sürecin evrenin
sonunun gelmesini gerektirdiği anlaşıldı. Aslında bu
sonuç, evrenin bir başlangıcı olması gerektiği anlamına da
gelmektedir. Bu, şöyle gösterilebilir:
1. Evrendeki entropi geri çevrilemeyecek şekilde sürekli
artmaktadır.
2. Buna göre evrende bir gün termodinamik denge
oluşacak ve ısı ölümü yaşanacaktır. Kısacası evren
ebedi değildir, bir sonu vardır.
3. Geçmiş zaman sonsuz olsaydı, şu anda evrende termodinamik
dengeye gelinmiş olması ve hareketin
durmuş olması gerekirdi.
4. Şu anda hareketin devam ettiğine tanıklık etmekteyiz.
5. Demek ki evren sonsuzdan beri var olamaz; demek
ki evrenin bir başlangıcı vardır.
Bilim insanları daha çok entropinin evrenin sonunu
gerektirdiği hususuna yoğunlaşmışlar, fakat evrenin bir
başlangıcı olduğunu gerektirmesi üzerinde yeteri kadar
durmamışlardır. Oysa felsefe, teoloji ve kozmoloji alanındaki
tartışmalar açısından evrenin başlangıcı olup olmadığı
çok daha önemli olmuştur. Paul Davies, entropi yasa-
25. Arthur Eddington, The Nature of the Physical World, Macmillan, New York, 1929, s. 74.
sından çıkan bu sonucun başta dikkat çekmemesi hakkında
şunları söylemektedir:
“Sonlu bir zamanda tükenecek olan bir şeyin ezelden
beri var olmuş olamayacağı apaçıktır. Yani evren sonlu
bir zaman önce var olmuş olmalıdır. Bu anlamlı sonucun,
19. yüzyılın bilim insanları tarafından gereğince
kavranamamış olması enteresandır.”26
2.3’ün Değerlendirilmesi: Evrenin bir başlangıcı olması
gerektiği fikrine diğer güçlü bir bilimsel destek ise
1920’li yıllardan başlayarak ortaya atılan ve geliştirilen
Big Bang teorisi ile geldi.27 Bu teoriyle gözlediğimiz evrenin
başlangıç zamanının hesaplanması ve bu başlangıcı
takip eden süreçlerin bilgisinin ayrıntılı bir şekilde
edinilmesi de mümkün oldu. Matematiksel hesaplar bu
başlangıcın 13,8 milyar yıl önce olduğunu göstermektedir.
Bu teoriye göre evren çok sıcak ve çok yoğun bir
noktacık olarak başlamış, daha sonra sürekli genişleme
sürecinde bu sıcaklık ve yoğunluk düşerken galaksiler,
yıldızlar ve gezegenler oluşmuştur ve bu süreç hâlâ devam
etmektedir.
Materyalist-ateist bir evren görüşünü benimseyenler,
tarih boyunca, evrenin öncesiz ve sonrasız olduğunu,
bir başlangıcı bulunmadığını, bu yüzden kendi dışında
hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmadığını savunmuşlardır.
Her ne kadar Big Bang teorisinin delilleri yıllar geçtikçe
26. Paul Davies, The Last Three Minutes, Basic Books, New York, 1994, s. 13.
27. Big Bang teorisinin ortaya konma süreci, delilleri ve alternatif modellere cevap
verilmesi için bakınız: Caner Taslaman, Big Bang ve Tanrı, 3, 4, 5. bölümler.
güçlenince ve bu teoriye karşı ciddi hiçbir alternatif kalmayınca,
materyalist-ateist görüşü benimseyenler, kendi
yaklaşımlarıyla bu teoriyi uzlaştırmaya çalışmış olsalar
da; eğer tarih boyunca materyalist-ateist yaklaşımı benimseyenlerin
evren görüşlerini inceleyecek olursak, bu
teorinin nasıl materyalist-ateist beklentilere tamamen
ters bir başlangıçlı evren tablosunu bilimsel olarak ortaya
koyduğunu anlarız.
Materyalist-ateist anlayışı benimseyenler, Allah’ın
yerine evreni koymaya çalışırlar. Bunu yaparken, bilinçsiz
bir madde yığını olsa da; ezeli ve ebedi, milyarlarca
gökcismini barındıran, ezelden beri var olan, ihtişamlı,
bağımsız bir evreni savunarak kendi “tanrılarını” yüceltmişlerdir.
Oysa Big Bang teorisi ile evrenin geçmişinin,
bir misketten küçük bir tekillik olduğu, başlangıçta
ihtişamdan yoksun küçük bir nokta olduğu anlaşılmış
oluyor. Bu tekillik elbette yokluktan varlığa geçişin nasıl
olduğunun tam açıklamasını vermez; yokluk, bilimin
konusu olamadığı için bunun bilimsel bir göstergesi
olamaz. Fakat bu tekilliğin bilimsel olarak tanımsız olması,
bu tekilliğin yokluk olarak değerlendirilmesinin
mümkün olduğunu göstermektedir. Evrenin başlangıcında,
tekillik dediğimiz durumda, bütün fiziksel yasalar
çökmüş durumdadır, yani tekilliğe dair sorular artık
fiziksel değil, metafiziktir. Tekilliğin yokluk olarak değerlendirilmesi
hiç de zorlama değildir. Çünkü, birincisi,
tekilliğin olduğu aşamada uzay ve zaman yoktur, uzay ve
zaman dışı bir madde ise var olamaz. İkincisi ise fiziksel
formüllerde tekillik aşamasında sonsuz değerler ortaya
çıkar ve maddi hiçbir değer sonsuza eşit olamayacağı
için bu durum da tekilliği yokluk olarak değerlendiren
yaklaşımları destekler.
Teizm, evrende görülen ihtişamı, evrenin kendi marifetine
değil, evrenin yaratıcısına atıfla açıkladığı ve evreni
başlangıçlı, bağımlı, hareket bahşedilmiş bir varlık
olarak tanımladığı için tarih boyunca teizm tarafından
ortaya konulan evren görüşüne Big Bang teorisi uygun
bir evren tablosu ortaya koymuştur. Eğer evrenin başlangıcındaki
tekilliği bir varlık olarak kabul edersek, o zaman
Big Bang teorisi sayesinde, evrenin başlangıcı minicik bir
noktaya indirilip materyalist-ateizmin tanrısallaştırılmış
varlığı değersizleştirilmiş ve yokluğa yaklaştırılmış olur.
Bu açıklamadan şüphe edenler, önce milyarlarca yıldızlı
evreni, sonra da küçücük bir noktayı düşünebilirler. Eğer
evrenin başında tekillik olarak adlandırılan durumun
ontolojik statüsünü yokluğa denk görürsek, o zaman Big
Bang teorisi, yokluktan varlığa geçişi de ifade eden bir
teori olur. Her durumda, ister tekilliği minicik bir nokta,
ister yokluk olarak kabul edelim; 20. yüzyılda ortaya
konulan Big Bang teorisinin gösterdiği evren tablosunun
teist beklentilerle, materyalist-ateist beklentilere nazaran
çok daha uyumlu olduğu gözükmektedir. Aşağı yukarı
bugünkü haline benzer bir şekilde evrenin ezeli olduğunu
zanneden materyalist-ateist beklentiye karşın günümüzde,
evrenin başının ontolojik statüsünün minik bir
noktaya mı, yoksa yokluğa mı denk geldiğinin tartışması
yapılmaktadır.
Kısacası hem Kindi ve Gazali gibi felsefecilerin ileri
sürdüğü şekilde matematik felsefesiyle alakalı soyut delillerin,
hem 19. yüzyılda ortaya konan fiziğin en temel ya-
salarından entropi yasasının, hem de 20. yüzyılda ortaya
konan evrenin kökeniyle ilgili kozmolojinin en önemli teorisi
olan Big Bang teorisinin ayrı ayrı evrenin başlangıcı
olduğu hususunu ittifakla göstermeleri kelamın kozmolojik
delilinin güçlü ve modern bilimin verileriyle destekli
bir delil olarak savunulmasını sağlamaktadır.