Evreni Sarmış Olan İhtişamlı Matematiksel Düzen

 


''Yazı https://murdort.wordpress.com/2013/02/15/evreni-sarmis-olan-ihtisamli-matematiksel-duzen/

sitesinden alıntıdır.''


Evreni Sarmış Olan İhtişamlı Matematiksel Düzen

Matematik bilimi evrendeki eksiksiz yaratılışı ve hassas dengeleri nasıl gözler önüne serer?

Tamamen düzensiz görünen ormanlarda aslında nasıl bir matematiksel düzen hakimdir?

Bir karınca kilometrelerce mesafedeki yolculuğu boyunca adımlarını nasıl hatasız sayabilir ve trigonometri hesabı yapabilir?

Evrende var olan canlı-cansız tüm varlıklarda keşfedilen bu matematiksel estetik ve düzen, bilim adamlarında her geçen gün daha da büyük heyecan uyandırıyor.

Milattan önce 2000 yıllarında Mezopotamya’da yaşayan Babilliler matematik biliminde oldukça ilerlemişlerdi. Dört temel işlem olan toplama, çıkarma, çarpma ve bölmeyi gayet kusursuz biçimde uyguluyorlardı. Diğer bilim dalları gibi tarih boyunca matematik de bir gelişim göstermiştir. 16. yüzyılda matematik dünyası analitik geometri, kartezyen koordinat sistemi, kalkülüs teoremi, integral gibi kavramlarla tanışmıştır.

Matematiğin önünü açan bu kavramlarla birlikte fizik ve mühendislik bilimleri de doğmuştur, zaman içinde ilerleyen çalışmalar astronomide kullanılan matematiği de başka bir düzeye taşımıştır. 20. yüzyılda modern matematik dönemine girilmiş, kümeler teorisi kavramı geliştirilmiş ve sonunda matematik ve fizik bilimi insanların gökyüzüne uzay aracı gönderebilecekleri bir düzeye ulaşmıştır.

Geçen 4000 yıl boyunca matematikte gelinen bu sonuç vesilesiyle bilim adamları çok önemli bilimsel bir keşifte bulunmuşlardır: Matematik yalnızca insanların geliştirdiği bir yöntem değildi ve evrenin ve tüm canlıların var oldukları ilk andan itibaren mükemmellik derecesinde bağlı oldukları, işleyen bir sistemi de göstermekteydi. Bu gerçeği dile getiren matematikçilerden biri Galile olmuştur. Galile, “Tabiatın kitabı matematik dilinde yazılmıştır; onun harfleri geometrinin şekilleridir. Bunları anlamak ve yorumlayabilmek için matematik dilini bilmemiz gerekir” yorumunda bulunmuştur.

Gelişen matematik bilimi 20. yüzyılda, evrenin bazı materyalist-Darwinist bilim adamlarının iddia ettikleri gibi bir kaosun esiri olmadığını; aksine hatasız matematiksel hesaplamalar barındıran muhteşem bir düzenlemenin, Yüce Allah’ın sonsuz aklının eseri olduğunu doğrulamıştır. Kesin delillerle ortaya konulan bu gerçek, evrende “tesadüfi gelişmelere” hiçbir şekilde yer olmadığını bir kere daha kanıtlamıştır. Evrenin ve canlıların oluşumunda çok yüksek bir akıl vardır. İnsanlığın bu yüksek aklın sadece matematik ile ilgili olan yönünü anlayabilmeleri 4000 yıl sürmüştür. 4000 yıllık bilgi mirasına sahip bilim adamlarının günümüzde gördükleri gerçekler onları, Darwinizm’in ‘tesadüfi var oluş’ iddiasını sorgulamaya yöneltmiştir.

İngiliz fizikçi ve matematikçi olan Sir James Jeans evrendeki mükemmel düzeni şu şekilde ifade etmiştir:

Evren hakkında yapılan bilimsel bir araştırmanın sonucu tek bir cümleyle özetlenebilir: Evren, matematik bilgisi sonsuz bir varlık tarafından dizayn edilmiş görünüyor.” (Sir James Jeans, The Mysterious Universe, Cambridge University Press, 1932, s. 140)

Evrende Milyarlarca Yıldır Hatasız Bir Matematiksel Sistem İşlemektedir

Evrenin oluşumunu sağlayan ‘Big Bang-Büyük Patlama’nın ardında olağanüstü bir hesaplama bulunmaktadır. ‘Patlama’ kavramı, insana düzen, hesap, plan gibi kavramları çağrıştırmaz ancak Büyük Patlama’da akıllara durgunluk verecek kadar hassas bir matematiksel düzenleme bulunmaktadır. Evrenin başlangıcındaki bu muhteşem denge, ünlü Science dergisindeki bir makalede şöyle ifade edilmektedir:

Yapılan hesaplara göre, evrenimizin başlangıçtaki gerçek yoğunluğu ile -oluşma imkanı bulunmayan- kritik yoğunluğu arasındaki fark, yüzde birin bir kuvadrilyonundan azdır. Bu, bir kalemi sivri ucu üzerinde bir milyar yıl sonra da durabilecek biçimde yerleştirmeye benzer… Üstelik evren genişledikçe, bu denge daha da hassaslaşmaktadır.” (Bilim ve Teknik, sayı 201, s. 16, Science dergisinden tercüme)

Bitkiler Matematiksel Hesap Yapabilir mi?

Eğer bir bitkiyi dikkatle incelerseniz yapraklarının birbirlerini kapamayacak şekilde dizilmiş olduğunu görürsünüz. Bu düzen bitkinin güneş ışığını ve yağmur damlalarını eşit biçimde alabilmesi için çok önemlidir. Yapraklarda, çam kozalaklarında, kaktüslerde, ayçiçeklerinde ve diğer bitkilerde görülen bu spiral düzen matematikte ‘Fibonacci dizini’ ismi ile tanımlanır. Bu dizinin özelliği, dizideki her sayının kendinden önce gelen iki sayının toplamına eşit olmasıdır. Bu matematiksel sayı dizisine bitki dünyasının şifresi de denilebilir.

0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233…

Smith College’den matematikçi Chris Gole, bitkilerde genellikle zıt yönlere doğru kıvrılan iki ayrı spiral grubun bulunduğunu ve bu gruplardaki spiral sayısının çoğu zaman ardışık iki Fibonacci sayısı olduğunu belirtmiştir. Ayçiçeklerinin üzerinde tohuma dönüşen minik çiçekçikler bulunmaktadır. Bu çiçekçiklerin bir kısmı saat yönünde, bir kısmı da saat yönünün aksi istikamette çok sayıda spiral oluşturur. Her iki yöndeki spiraller sayıldığında Fibonacci sayı dizisine uygun olarak, çoğunlukla bir yöne doğru kıvrılan 55, diğer yöne doğru kıvrılan 34 spirale rastlanır. Bazı ayçiçeklerinde de, yine Fibonacci sayı dizinine uygun olarak, 89 – 55 veya 144 – 89 rakamları tespit edilir. (Do Plants Know Math?)

Fibonacci sayıları, ağaç yapraklarının dallarının düzeninde, çiçeklerin taç yapraklarında ve tohumlarında da ortaya çıkmaktadır. Bir papatyayı, kıvırcık salata yapraklarını, ananas kozalaklarını veya soğanın katmanlarını dikkatli bir şekilde incelerseniz Fibonacci sayılarını tespit edebilirsiniz.

Ormanlardaki Matematiksel Düzen

Bir ormana uzaktan bakıldığında, ağaçların konumlarının bir düzen içerisinde olduğu ilk anda anlaşılmayabilir. Oysa kontrolsüz biçimde çoğalmış gibi görünen ağaç gruplarından oluşan ormanlarda da matematiksel bir düzen bulunmaktadır.

Los Alamos Ulusal Laboratuvarı’ndan Geoffrey West bu konu hakkında şu açıklamayı yapmıştır:

Bir ormanda yürüdüğünüzde, orman size gelişigüzel görünür; ama aslında ortalamada oldukça düzenlidir.” (Life On The Scales)

West, yakın bir geçmişte Arizona Üniversitesi’nden Brian Enquist ve Cornell Üniversitesi’nden Profesör Karl Niklas ile birlikte, yetişkin bir ormanda, aynı kütleye sahip ağaçların arasındaki ortalama uzaklığın, gövde çapları ile orantılı olduğunu keşfetmiştir.

Tesadüf İddiasını Yok Eden Mükemmellik

Ormanlarda görülen bu düzen, çeyrek-kuvvet ölçeği yasası ile açıklanmaktadır. Çeyrek-kuvvet kuramı biyolojinin en temel kurallarından biridir. Bu kuram bilim adamlarını oldukça şaşırtmaktadır; çünkü bu kanuna göre her varlığı matematiksel ölçümlerle düzenleyici bir ‘el’ olmalıdır. Geoffrey West çeyrek-kuvvet yasası ile ilgili olarak şu açıklamayı yapmıştır:

…Böyle bir durumla karşılaştığınız zaman bunun size bir şeyler anlatmaya çalıştığını fark edeceksiniz” … Burada önemli olan ”Bu bir şeylerin neyi anlatmaya çalıştığı?” (Çeyrek-kuvvet kuramı)

Geoffrey West’in sorduğu sorunun cevabı gerçekte çok açıktır.

Yeryüzüne hakim olan ihtişamlı düzen bize varlıkların tesadüfen var olmadıklarını, yaratılmış olduklarını göstermektedir. Her insan, belirli uzaklıklarla ekilmiş bir sebze tarlasına girdiğinde, mutlaka bu ekimi yapan bir çiftçinin olduğunu düşünür. Bitki tohumlarının kendiliklerinden aralarında eşit uzaklıklar kalacak şekilde toprağın üzerinde yuvarlandıklarını düşünmez. Ormanlarda ise bir tarla ile kıyaslanamayacak mükemmellikte matematiksel bir düzen vardır. Tarladaki tohumları düzenli bir biçimde eken bir insanın var olduğu düşünülüyorsa, ormandaki matematiksel düzenin de mutlaka Yaratıcısı olduğunu düşünmek gerekir. Çünkü ne ormanda ne ağaçta ne toprakta ne de tabiatta böylesine ihtişamlı bir güç ve akıl olabilir.

Evrimci bilim adamları tabiatta karşılarına çıkan bu gibi muhteşem özellikleri Allah’ın yarattığını, bunların yaratılış delili olduğunu kabul etmemek için, ‘doğa mucizesi’ gibi tanımlamalarla isimlendirmektedirler. Ancak bu ifade gerçekte tam bir mantık hezimetini ortaya koymaktadır. Çünkü ‘mucize’ kelimesi ‘doğa üstü olaylar’ anlamına gelmektedir. Dolayısıyla evrimci bilim adamları ‘doğa mucizesi’ kavramını kullanırlarken, istemeseler de Allah’ın varlığına işaret etmiş olmaktadırlar.

Çölde Bir Matematik Ustası: Kilometrelerce Adım Sayan Çöl Karıncası

Stanford Üniversitesi’nden matematik profesörü Keith Devlin, Matematik İçgüdüsü adlı kitabında, hayvanlardaki ilginç matematiksel yetenekleri anlatmaktadır. Devlin kitabı ile ilgili olarak şu bilgiyi vermiştir:

Bu kitapta anlatmaya çalıştığım konulardan birisi matematiksel düşüncenin, insanlara ait bir düşünceden çok öte olmasıdır. Gerçekte pek çok canlının matematiksel düşünce açısından epey gelişmiş oldukları durumlar vardır… Bazı canlıların insanların gerçekleştirdiği bir şeyi yapabildiği durumlar vardır. Hayvanların bizim uyguladığımız anlamda matematiksel hesaplamayı bildiklerini söylemiyorum. Gerçekte bu canlıların düşünebildiklerini, bizim gibi şuur sahibi olduklarını, hatta sahip oldukları özelliklerin bile farkında olduklarını sanmıyorum.” (www.askascientistsf.com)

Devlin kitabında matematiksel yetenek açısından rastladığı en ilginç hayvanın Tunus çöl karıncası Cataglyphis fortis olduğunu belirtmiştir. Bu minik canlı, çölde yiyecek bulduktan sonra yuvasından çok uzaklaşmış olsa bile dolambaçlı yollara sapmadan doğruca yuvasına gidebilmektedir. Çok sıcak ortamda kimyasallar hızla buharlaştığı için bilim adamları karıncaların kendi izlerini takip edemeyeceğinden yola çıkarak, nasıl olup da bu canlıların çölde yollarını bulduklarını araştırmışlardır. Ulm Üniversitesi’nden Harald Wolf ve ekibi bu olağanüstü yön bulma işleminin ancak karıncaların adımlarını saymaları ile mümkün olabileceğini açıklamıştır. Profesör Keith Devlin bir röportajında bu canlı ile ilgili olarak şunları söylemiştir:

Bu karıncalar yollarını o kadar iyi buluyorlar ki, bunu yapabilmelerinin tek yolu adımlarının hesabının tutulmasıdır… İnsanlar yön bulmayı biliyorlar ancak bu bilgiye sahip olabilmek için zaman sayımı, hız belirleme, yön tayini, açı ölçüsü gibi hesaplamaları tam doğru olarak yapmaları gerekmektedir. İnsanlar bu hesaplamaları ölçüm aletleriyle ve trigonometri kanunlarını bilerek yapmaktadırlar. Ancak bu küçük canlılar ise doğrudan yön buluyorlar. Yön bulmak için algılarını kullanmıyorlar, başka herhangi bir yön belirten yöntem kullanmıyorlar çünkü hepsi ilerledikleri zaman yönü ve uzaklığı hatırlıyorlar. Occam’ın Usturası prensibini uygulayarak bu duruma bakarsanız, en basit açıklamanız ne olur? Esasında tek bir açıklamanız olabilir: Bu küçük canlılar kendi koşulları içerisinde trigonometri uygulayarak mesafeleri ve açıları tam olarak ölçebilmektedirler.” (www.askascientistsf.com)

Karıncaların başardıkları işin zorluğunun ve öneminin tam olarak anlaşılması için öncelikle trigonometrinin ne olduğunu kısaca açıklanması gerekmektedir.

Trigonometri Bilimi ve Evrime Meydan Okuyan Karıncalar

‘Trigonometri’, üçgenlerin açıları ile kenarları arasındaki bağlantıları konu edinen matematik dalıdır. Düzlemsel trigonometride, iki boyutlu düzlemde üç noktayı doğru parçalarıyla ikişer ikişer birleştirerek oluşturulan düzlemsel üçgenler söz konusudur. Küresel trigonometride ise, üç boyutlu kürenin iki boyutlu olan yüzeyinde uç noktayı büyük çember yaylarıyla ikişer ikişer birleştirerek oluşturulan küresel üçgenler söz konusudur.

Bir karıncanın yukarıda özetlenen trigonometri kurallarını bilemeyeceği çok açıktır. Ancak evrimci bilim adamları bilimsel düşünce üzerinden değil masalsı senaryolar üzerinden mantık yürütürler. Bu nedenle evrim teorisinin iddialarını savunmakla aslında bir karıncanın trigonometri uygulayarak yön bulmasını makul karşılıyor durumuna düşmektedirler. Trigonometriye ait temel bilgiler ilk olarak 8. ile 16. yüzyıl Türk–İslam Dünyası matematikçileri tarafından ortaya konulmuştur. Oysa karıncalar, ilk yaratıldıkları andan itibaren, yani 125 milyon yıldır yönlerini hiç yanılmadan bulmaktadırlar. Karıncada beyin işlevi gören bir sinir topluluğu vardır. Böyle bir canlının matematik profesörlerinin yaptığı işlemleri yaptığını kabul etmek tamamen akıl dışıdır. Karıncaya neler yapması gerektiği öğretilmektedir yani bu canlı Allah’ın ilhamı ile yönünü bulmaktadır. Allah her canlıyı denetiminde tutan üstün güç sahibi Yaratıcımızdır. Bir ayette bu gerçek şöyle bildirilmektedir:

… O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)” (Hud Suresi, 56)

Bilim Adamları Evrendeki Matematiksel Estetiği Keşfediyorlar

Aralarında Einstein, Eugene Wigner ve James Jeans’in de bulunduğu birçok önemli fizikçi matematiğin evreni tanımlamada çok önemli olduğunu söylemektedirler. Old Dominion Üniversitesi’nden matematik profesörü John A. Adam da Doğadaki Matematik adlı kitabında gökkuşaklarından nehir kıvrımlarına kadar doğadaki birçok olgunun matematiksel olarak ifade edilebileceğini belirtmektedir. Profesör Ian Stewart ise doğadaki güzelliğin sayılarla ilişkisine dikkat çekmiş ve güzellik anlayışımızın matematikle doğrudan bağlantılı olduğunu açıklamıştır. Bristol Üniversitesi’nden araştırmacılar gökyüzünde algılayamadığımız polarize ışık motiflerini açıklayan bir matematik formülü bulduklarında Oxford Üniversitesi’nden Marcus du Sautoy’un şu sözlerine işaret etmişlerdir:

Estetik ve güzellik anlayışına sahip olmak bilim insanı olmanın önemli bir parçası… Doğada değişmez bir güzellik geçerlidir. Bundan dolayı estetik gözü olan bilim insanları genelde doğanın işleyişini keşfetmek için daha donanımlı olurlar. Bir tane bile olsa karmaşık, güzel olmayan bir sonuca rastlamadık… Doğanın özünde çok fazla güzellik olması, bilim adamlarında uzmanlık alanlarında çalışırken hayret ve heyecan duyguları oluşturuyor.” (Fingerprints In The Sky Explained By ‘Beautiful Mathematics’)

Bilim adamlarının hayret ve heyecan duydukları bütün bu güzelliklerin tesadüfen ortaya çıkamayacağı açıktır, tümünü yaratan Allah’tır. Rabbimiz’in yaratmasındaki mükemmellik ayetlerde şöyle tarif edilmektedir:

“O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.”(Haşr Suresi, 24)

“O, biri diğeriyle ‘tam bir uyum’ (mutabakat) içinde yedi gök yaratmış olandır. Rahman (olan Allah)ın yaratmasında hiç bir ‘çelişki ve uygunsuzluk’ (tefavüt) göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir.”(Mülk Suresi, 3–4)

Çizimi ve renk uyumu ile mükemmel güzellikte olan bir tablonun tesadüfler sonucu oluştuğunu hiç kimse iddia edemez. Tablo, sanatsal bir eser olarak nitelendirilir ve ressamın kim olduğu sorulur. Evrimci bilim adamlarının doğadaki güzellikler karşısındaki önyargılı tutumları ise akıl dışıdır. Doğadaki düzenin tesadüflerle ya da evrimin mekanizmalarıyla ortaya çıktığını iddia eden Darwinistler aslında bir tabloyu tesadüflerin eseri olarak nitelendiren bir kişiyle aynı mantık hezimeti içindedirler. Hatta bu mantıksızlığı daha da ileri götürmekte ve resmin kendi kendine hava, toprak, su, ateş gibi etkenlerle oluştuğunu iddia etmektedirler.

Evrimci bilim adamlarının aciliyetli olarak yapmaları gereken, hatalarından vazgeçerek, bilimin bütün dallarının işaret ettiği Yaratılış Gerçeğini görmezden gelmekten vazgeçmektir.

Mucizeleri Görmek

Evrenin, bir kalemin sivri ucu üzerinde bir milyar yıl kalabilecek hassaslığa benzer bir oranda yaratılmış olması, tüm bitkilerin Fibonacci dizini ile mükemmel bir matematiksel şifreye sahip olmaları, doğal ortamlarında gelişen ormanlardaki ağaçların planlı biçimde ekimi yapılmış gibi mükemmel bir düzene sahip olmaları, çöl karıncasının matematiksel hesaplama gerektiren yön bulma özelliği… Bunların hepsi Allah’ın insanların iman etmeleri için yarattığı harikalardır. Düşünüp, aklını kullanabilen insanlardan olmak çok önemlidir. Aklını kullanmayan kişiler etraflarındaki mucizevi olaylara ve varlıklara alışkanlık gözü ile bakarlar. Ülfet, insanların çevrelerindeki kusursuz detayları, mucizeleri, güzellikleri ve bunların Yüce Allah’ın eşsiz ilmi ve sanatı olduğunu kavramalarını engelleyen bir perde gibidir. Bediüzzaman Said Nursi ülfetin Allah’ın yarattığı mucizelerin görülmesini engelleyeceğini şöyle bildirmiştir:

Ülfet ve adat (adetler) ve yeknesaklık (monoton) perdeleri altında harika hakikatler gizlenir. Şu kainatı idare eden Zat (Allah), her şeyi nizam ve mizan (düzen ve denge) içinde muhafaza ediyor. Nizam ve mizan ise; ilim ile hikmet ve irade ile kudretin tezahürüdür (ortaya çıkmasıdır). Her şeyin sanatında nihayet derecede (en üst derecede) intizam (uyum) bulunması gösterir ki; nihayetsiz (sınırsız) bir hikmet ile iş görülüyor.” (Sözler 1, sf: 77)

Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi yaşamın her anına hakim olan düzen ve kusursuzlukta büyük bir sanat ve hikmet vardır. Ancak bunu yalnızca iman edenler, Allah’a içten yönelenler ve olaylara hikmet gözü ile bakabilenler gereği gibi takdir edebilmektedirler. Böyle bir kişi, baktığı herşeyi Allah’ın yarattığı bir nimet olarak gördüğünden, üzerinde ülfet ve dolayısıyla da gaflet perdesi oluşmamaktadır. Yaratılış mucizelerinin her birine karşı bitmek tükenmek bilmeyen bir heyecan ve coşku duymaktadır. Bu da Allah’a olan sevginin ve Rabbimiz’e duyulan saygı dolu korkunun artmasına ve -Allah’ın izni ile- dünya ve ahirette sonsuz mutluluk yaşanmasına vesile olacaktır.

“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.” (Bakara Suresi, 164)