NEDEN HİÇBİR ŞEY YERİNE BİR ŞEYLER VAR?-ELEŞTİRİ YAZISININ İNCELEMESİ








NEDEN HİÇBİR ŞEY YERİNE BİR ŞEYLER VAR?


Leibniz Haklı bir şekilde sorulması gereken ilk sorunun, “Niçin hiçbir şey yerine bir şeyler var?'' sorusu olduğunu söyler. Bu soru, insanlığın en büyük düşünürlerinin bazılarınca hissedilmiş,
derin bir varoluşsal güce sahip görünmektedir. Aristo’ya göre, felsefe dünya hakkındaki merak duygusuyla başlar ve bir kimsenin sorabileceği en derin soru, evrenin kökeniyle ilgilidir. Norman Malcolm Wittgenstein'ın biyografisinde “Ona sahip olduğumda, dünyanın varlığına hayret ediyorum. Bu durumda ‘Bir şeyin
var olması ne kadar sıradışı’ şeklinde en iyi tarif edilebilecek bir tecrübeye sahip olduğunu söylediğini belirtiyor.(1)

Niçin hiçbir şey yerine bir şeyler var? Leibniz bu soruya, varlık
sebebi kendinde olan ve bütün olası varlıkların yeter sebebi olan bir
Zorunlu Varlık olduğu için yokluktan ziyade bir şeyin var olduğunu
ileri sürerek cevap vermiştir. Leibniz, Zorunlu
Varlığın var olmamasını mantıksal olarak imkânsız kabul etmiştir; bu nun yanında, O’nun “olgusal zorunluluk” diye ifade ettiği varlığın, zorunluluğu ile ilgili daha temkinli bir yaklaşımı John Hick ortaya koy muştur: Zorunlu Varlık ezeli, nedensiz, yok edilemez, bozulmaz bir
varlıktır(2-7)

Neden hiçlik yerine birşeyler var? sorusu teizm lehine sonuçlar doğururken ateizm lehine ciddi problemler doğurmaktadır. Bu soruya ateistlerin verdiği cevapları gösterirken Karikateist sayfasından alıntı yapmak istiyorum. Karikateist gibi bir sayfadan alıntı yapmamın nedeni, koyunlarının mensup olduğu fikri cereyanın, kendisine idol ittihaz ettiği insanların paralelinde olmak zorunda olduğu, şahsi düşünme yalnızlığına tahammül gösteremeyip müdafaa ettiği ve kapıldığı akımın muhakkak daha önceden ezberlediği cümlelerle savunulması gerektiği görüşünü benimsemiş yurdum ateistinin gafilane bir şekilde hep aynı yazıyı önüme getirip durmasıdır...

KARİKATEİST:^^^''Tüm bu fizik kuralları nereden gelmiştir, neden bu fizik kurallarına sahibizdir? Ve hatta çoğu kişi için insanı tanrıya götüren sorular bu sorulardır. Aslına bakarsanız "Neden hiçlik değil de her şey var" sorusunun beni de çok meşgul ettiğini söylemem gerekir. Fakat bu düşünceyi uzun zamandan beri tanrıya inanmak için bir sebep olarak görmüyorum. Uzun bir süredir bu sorunun benzerini kullanıp "neden hiçlik değil de tanrı var" karşıt-sorusunu cevaplayarak geçiştirdiğimi belirtmek isterim.^^(3)

''Neden hiçlik yerine Tanrı var?'' sorusunu yanıtlamadan önce evvela ateistin bu soruyu sormak için ''Varlığı nasıl tanımladığı, Allah'ın sıfatlarını neye göre göz ardı ettiğini'' belirtmesi gerekir.

Ateizm bilindiği ğzere varlığı maddeyi esas alarak açıklama niyetindedir, ancak maddeden hareketle varlığın/maddenin ne olduğunun izah edilmesi yanlış bir teşebbüstür. Çünkü cevabı aranan şey zaten maddenin ne olduğudur. Maddeyi yine maddeyle açıklamaya çalışmak bir şeyi kendisiyle izah etmek anlamına gelir, buradan anlamlı ve tatmin edici bir neticenin çıkması beklenemez. Mesela masa nedir? sorusunda ''agactan yada metalden yapımış dört ayağı olan katı bir cisimdir'' türünden bir cevap verilebilir ve gerekirse tanımlama daha genişlettirilebilir. Fakat aynı soruya ''masa, masadır'' cevabı verilemez, verilirse bu gerçek bir tanımlama olmaz. Bu tür tanımlamalarda genel sorun hakkında açıklama yapılması istenen şey için kendisini içeren terimlerin kullanılmasıdır. Tatmin edici bir tanımlama o şeyi (varlığı) kendisini içermeyecek terimlerle açıklanmalıdır. aksi halde kısır döngü olur. Bir an için varlık nedir? sorusuna ''maddenin kendisidir'' cevabı verilmiş olduğunu varsayalım. Diğer taraftan ''madde nedir'' sorusuna verilen ''varolan her şey'' şeklinde cevap verilirse bu tatmin edici bir cevap olmaz. Bu tür totolojik ifadeler hiçbir bilgi içermez soruyu cevaplamaz. Bunun nedeni yeteri kadar açıktır. Teist varlık nedir? sorusunu sorarken zaten maddeyi ve varolan şeyleri kastetmektedir....

Sözü ettiğimiz sorunu en iyi şekilde Farabi ortaya koymuştur. Farabi'ye göre insan aklının ılasabilecegği en genel kavram ''varlık'' oldugundan varlığın tanımı yapılamaz. Çünkü tanım cins ve fasıldan oluşur. Varlığğı kuşatacak daha külli bir kavram bulunmadıgına göre onun tanımını yapmak mumkun değildir. Bunun için harcana çaba bilineni tanımlamaktan öte birşey değildir. Şu halde varlık vardır ve apaçıktır.

Daha evvel belirtildiği gibi her varlık kendi haricinde kalan fakat kendini işaret eden başka varlık yada terimlerle tanımlanmak zorundadır. Tüm bu söylenenlerden çıkarılacak netice, varlığın tanımlanabilmesi için kendisinin haricinde ezeli, nedensiz, yok edilemez, bozulmaz bir zorunlu varlık gereklidir. Varlık, mümkün varlıktır. Mümkün varlık vücuda gelme ihtimali eşit derecede imkan dahilinde olan varlık kategorisindedir. Bu anlamda maddesel alemde görülen herşey mümkün varlık sınıfına girer. Herhangi bir insanın taşın ağacın var olması zorunlu değildir.Pek çok şeyin var olması mümkünken bazı şeylerin var olması belirli bir seçimin ve tercihin göstergesidir. Aksi taktirde neden evrende var olan atomların ötesinde fazladan atom bulunmadığının cevabı verilemez.

Hiçbir varlık Mutlak yokluk halinden kendi kendine varlık sahasına sıçrayamaz.

Herhangi bir şeyin var olmuş olması yani varlığın yokluğa tercih edilmesinin bizzat kendisi "olağanüstü" bir durumdur. Böylesi büyük bir evrenin içerisinde küçük bir noktadan daha küçük durumda olan güneş sistemi içerisindeki dünyamızda var olan küçük bir sinek, bütün elektronik aksamıyla ıssız bir arazide karşılaştığımız en gelişmiş uçaktan daha harikuladedir. Çölde gördüğümüz uçak hakkında düşündüğümüz şeyleri neden küçük bir sinek, arı, insan ve bütün ihtişamıyla karşımızda duran evren hakkında düşünmeyelim?(4)

O halde Neden hiçlik yerine Tanrı var? sorusuna cevaben;
1) Tanrı ezelden beri var olduğu
(2) Tanrı'nın var olması mantıksal bir zorunluluk olduğu
(3) Tanrı kendi kendisinin nedeni olduğu

savunulabilir. Lakin cevap olarak Richard Swinburne gibi yeni bir argümanda sunulabilir. Antony Flew kitabında Swinburne'un görüşünü şöyle özetliyor; “ eğer Tanrı varsa, O’nun evrenin sınırlarına ve karmaşıklığına sahip bir şey yaratacağı olma olasılığı oldukça yüksektir. Evrenin nedensiz yere var olduğu oldukça yüksek olasılıktır. Fakat Tanrı’nın nedensiz var olduğu çok daha fazla olasıdır. dolayısıyla evrenin varlığından Tanrı’nın varlığına uzanan argüman görüşünün temel açıdan doğru gördüğünün farkına vardım. Bu görüşün bazı özellikleri üzerinde düzeltmeler yapılması gerekiyor olabilir, fakat evren açıklama isteyen bir şeydir. Richard Swinburne’ün kozmolojik argümanı oldukça umut verici, muhtemelen de doğru bir açıklama sunmaktadır.” (5)

Şu halde fazla uzatmadan kelam delilini şöyle formülize edebiliriz.

1. Var olmaya başlayan her şeyin, varlığının bir nedeni vardır.
2. Evren var olmaya başlamıştır.
2.1 Gerçek bir sonsuzun imkânsızlığına dayalı kanıt
2.1.1 Gerçek sonsuz var olamaz.
2.1.2 Olayların geriye dönük zamansal sonsuz olması, gerçek sonsuzluktur.
2.1.3 Böylece, olayların geriye dönük zamansal sonsuzluğu var
olamaz.
2.2 Ardışık toplamayla gerçek sonsuzluğun oluşmasının imkânsızlığına
dayalı kanıt.
2.2.1 Ardışık toplamayla oluşan bir toplam, gerçek olarak sonsuz
olamaz
2.2.2 Zamansal geçmiş olaylar silsilesi ardışık toplamla teşekkül
etmiş bir toplamdır.
2.2.3 Böylece, zamansal geçmiş olaylar silsilesi gerçek olarak sonsuz olamaz.
2.3 Evrenin Genişlemesinden Doğrulama
2.4 Evrenin Termodinamik Özelliklerinden Doğrulama
3. Demek ki evrenin varlığının bir nedeni vardır(6)

Sonsuzlukla ilgili felsefi argümanları incelemek, kelam kozmolojik argümanı hakkında daha detaylı bilgi almak için bknz:(7)

Buna göre sonradan ortaya çıkan mümkün varlıktır. Aslında materyalistlerde zorunlu varlık olması gerektiğini kabul ederler, fakat evreni zorunlu varlık olarak görüp Tanrının varlıgının salt zihnin projeksiyonu oldugunu söylerler. O zaman söz konusu delil şöyle de formüle edilebilir;
1-Bir varlık ya zorunlu varlıktır yada mümkün varlıktır.
2-Her mümkün varlık zorunlu bir varlığa gereksinim duyar. Sonradan varolan (madde veya zihin bir projeksiyonu olarak) varlık zorunlu varlık olamaz.
3-Ya tanrı yada evren zorunlu varlıklardır.
4-Evrenin bir başlangıcı vardır.
5-Demekki(2 ve 4 e göre) evren mümkün varlıktır.
6-Demekki (1,3 ve 5 ) e göre tanrı zorunlu varlıktır.

Fazla uzattım. Sorunun cevabı kısaca tanrı zorunlu olarak vardır , O nun yoklugu düşünülemez demektir.🙂

Dilerseniz Karikateistten alıntı yapmaya devamm edelim:

KARİKATEİST:^^"Neden hiçlik değil de bir şey var?". Bir çok kişi bu sorunun bilimi aştığını ve bilimin bu tür sorulara cevapsız kaldığını savunuyor. Peki ya ne kadar doğru bir düşünce? Bilim gerçekten bu tür sorularda susuyor mu? Gelin beraber bakalım...^^

Şunu anlamak gerekir. Siz evrenin tanrısız oluşabileceğini gösterebilseniz bile(ki bu mümkün olmamıştır) bu ''neden hiçlik yerine birşeyler var sorusuna cevap olarak verilemez.Şayet evren devirsel veya sonsuz olduguna dair kanıtlar olsaydı bile varlığın mümkünlüğü yine geçerli olacaktı.(8) Hawking şöyle der:

''Eğer bir tek mümkün bütüncül teori varsa bu sadece bir kural ve denklemlerden ibarettir. Denklemlerin içine ateş üfleyen ve onlara tasvir edecekleri bir evren sağlayan nedir? Matematiksel bir model kuran bilimin genel yaklaşımı modelin tasvir etmesi için neden bir evrenin var olmasına ilişkin soruları yanıtlamaz.''(9)

Sanırım azısının devamında hawkingten alıntı yapan alfaya hawkingin bu cevabı yeterli olmuştur....

KARİKATEİST:^^Belirsizlik İlkesi
Öncelikle belirsizlik ilkesini anlamamız gerekir. 20. yüzyılda, kuantum dünyasına dair fikirlerimiz yeni yeni oluşmaya başlarken bu kuramın geliştiricilerinden Heisenberg bir ilkeyi keşfetti. Heisenberg'in belirsizlik ilkesi adıyla anılan bu ilkeye göre; bir parçacığın hızını ne kadar "kesin" belirlerseniz konumu o kadar belirsiz olacaktır, konumunu ne kadar "kesin" belirlerseniz hızı o kadar belirlenemez olacaktır. Yani belirsizlik ilkesine göre bir parçacığın konumu ve hızı aynı anda belirlenemez. Sezen Sekmen'den alıntı yaparak bu olayı kavramanızı kolaylaştırmak isterim:
"Bu durum mantıken de imkansızdır.Bir parçacığın konumunu tam kesinlikle ölçtüğümüzü varsayalım. Bu ölçüm durağanlık gerektirir ve ölçüm anını dondurarak elde ettiğimiz durağanlıkta parçacığın hareket hızını ve yönünü saptamamız da imkansızdır. Aynı şekilde bir parçacığın momentumunu ölçmek, yani hareket yönü ve hızını anlamak iiçin parçacığın hareket ediyor olması gerekir ve bu da bizim parçacığın konumunu ölçmemizi imkansızlaştırır."
Peki ya belirsizlik ilkesini elektromanyetik dalgalara uyarlarsak nasıl bir sonuç elde ederiz? Çok basit; bir parçacığın hızı ile konumu arasındaki ters orantı, bir dalganın genişliği ile genişliğinin değişme hızında mevcut olacaktır. Yani bir dalganın genişliği ne kadar belliyse, genişliğin değişme hızı o kadar belirsizdir, genişliğin değişme hızı ne kadar belliyse genişlik o kadar belirsiz oalcaktır.Eğer bir dalganın genişliğini kesin oalrak biliyorsak, genişliğin değişme hızı olası her değeri alabilir,belirsizdir.
Kuantum Dalgalanmaları
Peki ya bu belirsizlik ilkesi neye yol açar? Nihai olarak kuantum dalgalanmalarına... Bu sefer de Brian Greene'den alıntı yapmak iyi olur sanırım;
"...Mikroskobik dünyanın kesin olmayan bu yönleri, değerlendirildikleri mesafe ve zaman ölçekleri küçüldüğünde daha katı bir hal alır. Parçacıklar ve alanlar, kuantum belirsizliğiyle tutarlı olarak, bütün olası değerler arasında dalgalanır ve sıçrar. Bu da mikroskobik alanın kargaşayla kaynadığı, kuantum dalgalanmalarıyla dolu çılgın bir denize benzediği anlamına gelir"
Anlayacağınız belirsizlik ilesi sayesinde bir sistem dalgalı bir davranış biçimi gösterir. Ve işin ilginç tarafına henüz değinmedim bile...
Günlük hayatta, sahip olduğumuz sezgilerimiz "her şeyin bir sebebi olduğu" görüşünü sunuyor olsa da aslında öyle değildir. Laplace, evrenin, saatin işler gibi işlediği ve belirli fiziksel kanunlar ve şartlar belli olduğu sürece geleceğin belirlenebileceği düşüncesindeydi. Paragrafın başında bahsettiğim "her şeyin bir sebebi var" görüşü doğru olsaydı, Laplace'ın determinizmi belki kabul edilebilirdi(aslında yine kabul edilemezdi, kuantum dünyası determinizme bir çok yerden darbe vurmuştur ama konumuz bu olmadığı için bahsetmiyorum). Örneğin -atıyorum- bir yumurtanın kırılmasının sebebi yere düşmesidir, yere düşmesinin sebebi havanın esmesidir, havanın esmesinin sebebi.... diye giden sezgilerimiz kuantum dünyasında işlemiyor. Anlayacağınız kuantum dalgalanmalarının herhangi bir sebebi yok.
Kuantum dalgalanmalarının sebepsiz olmasının "sebebi" var mı peki? Bahsettiğim gibi belirsizlik ilkesi... Eğer parçacığın hızı kesin olarak belirlenebilirse, bu parçacığın hızı olası her değeri alabilir. Bu parçacığın hızı olası değerlerden birini almaya başlayınca konumu belirsizleşecektir. Yani bu "dalgalanma" hem sebepsiz gerçekleşmiştir, hem de var olan enerji değerleri değişmemiştir. Yani enerji, yük gibi değerlerin sıçramadan önceki durum ile sıçramadan sonraki durum arasında konsept olarak bir farkı olmuyor. Buraya kadarki ihtiyacımız olacak kısmı 3 maddede özetlersek:
Bir dalganın genişliği ile genişliğin değişme hızının belirlenmesi arasında ters orantı vardır. Birinin bilinmesi diğerini belirsiz kılar.
Kuantum dalgalanmaları belirsizlik ilkesinin mecburi bir sonucu olarak sebepsizdir.
Kuantum dalgalanmalarında var olan enerji ortalaması korunur.^^

Burada yapılan hata kelam kozmolojik argümanında ''var olmaya başlayan herşeyin bir nedeni vardır öncülü ile herşeyin bir nedeni vardır öncülünü karıştırmak olmuştur. Heisenberg ilkesini tekrar tanımlamayı düşünmüyorum, yukarıda tanımlanmış ancak burada yapılan bir hata var. Doğrudur, bir parçacık hem dalga hem tanecik özelliğine sahiptir,indeterministtir. Lakin bu kelam argümanının ilk öncülüne sorun teşkil etmez. Çünkü söz konusu evren modeline göre evren nedensiz değildir. Vakumdan kaynaklanan enerjiye dayanır. Parcacıgın indeterminist hareketi bunu reddetmez, şöyleki bir otobüs düşünün bu A yolundan veya B yolundan gelebilir. Lakin bu otobüsün belirsiz bir yönden gelmesi, yada sebepsiz bir yere farklı bir yoldan gelmesi o otobüsün X şehrinden gelip Aliye çarptığı gerçeğini, bir nedeni olduğunu gerektirmez. Burada hiçliğin ne olduğunu tanımlamak önemli. şöyleki bir elektronu gözlemlemek istiyorsak araştırdığımız durumu bozan bir ışık kuantumu ile onu topa tutarız.bircok deney örnegi ile sabit olmasına ragmen bu yorum sistemi bozacak birşey yapılmadığı sürece içinde radyoaktif bir atomun kendiliğinden ayrıldığı zamanın önceden belirsizliği söz konusu.bir parçacığın hızı veya konumu mutlak olarak belirlenemez.kuantum dalgalarıyla olusan bir evreni savunan bazı müellifler bir boşluktan hareket ettiği icin kuantum dalgalanmaları teorisini yoktan (ex nihilo) yaratılışın sekuler versiyonu seklinde sunar.fakat gercekte bir boşluk "yok değildir.zira teori bir kuantum alanının varlığını ve kuantum fiziğinin yasalarını varsayamktadır.bir veya daha cok kuantum alanının nereden geldiği sorusunu yanıtlamalı önce ateist...Kuantum alan teorisi kuantum teorisinin Einstein izafiyet teorisiyle ulaşmasının bir genellendirmesidir. bu teori basarılı bir şekilde basarılı etkileşimlerle (kuantum kromodinamiği veya kuark teorisi) uygulanmıştır...

Biraz karışık yazmış ve kafa karıştırmış olabilirim aslında David Hume bile, bir şeyin nedensiz olarak var olabileceği gibi
mantık dışı bir önermeyi hiçbir zaman iddia etmediğini ifade etmişken benim uzun uzun bunu savunmam mantıksız lakin; ex nihilo(yokluktan) nihil fit (yokluk meydana gelir) ilkesinin doğruluğu bence barizdir.

Aslında parçacık çifti üretimi, Davies’inde işaret ettiği şekilde, bu rdikal yoktan oluş için analoji ortaya koymaz. Bu kuantum fenomeniher olayın bir nedeni vardır ilkesine bir istisna teşkil etse bile, bir şeyin yokluktan var olduğuna dair analoji oluşturmaz. Fizikçiler bundan parçacık çifti “yaratılması” veya “imhası” olarak bahsetmelerine karşın, bu tür terimler felsefi olarak hatalıdır, zira gerçekten var olan şey enerjinin maddeye dönüşümü veya tersidir. Davies’in ifade ettiği gibi; “Burada tarif edilen süreç, maddenin yoktan yaratılması yerine,önceden var olan enerjinin maddi forma dönüşmesini gösterir.”(10) Bilakis kuantum fiziği, “hiçbir zaman” yokluktan bir şeyler üretmemektedir.

aslında, kuantum teorisi, Davies’in işaret ettiği şekilde, yokluktan
kendiliğinden oluşu hiçbir şekilde içermez. Bir kuantum kütle-çekim
kuramı, bir temel kuvvet ve tek türde parçacığın var olduğu süper-smetrik bir durumda bütün tabiat kuvvetlerini bir araya getirenBüyük Birleşik Teori’de açıklanabilen uzay geometrisinden ziyade; parçacıların (gravitonlar) değişimine dayanan bir kütle-çekimsel teori ortaya koyma gayesi güder. Fakat bunda, kendiliğinden ex nihilo oluşun imkanını ileri süren hiçbir şey yoktur

Aslında açıklamasının rasyonel olup olmadığı bile açık
değildir. Yokluğun “öncesinde hiçbir şeyin var olmadığı” bir uzay zaman bölgesini meydana getirmek durumunda olduğu matematiksel bir olasılığın var olduğunu iddia etmekle, kastedilen ne olabilir? Yeterli zaman var olduğunda, belirli bir mekânda bir uzay-zaman bölge sinin aniden var olacağı anlamına gelemez; zira ne mekân ne de zaman, uzay-zamandan ayrı vardırlar. Bir şeyin yokluktan var olduğu ile
ilgili bazı olasılıkların var olduğu düşüncesi tutarsız gözükmektedir.

Zaten Mevcut durumda, eğer mutlak olarak yokluk olsaydı, o takdirde boşluktan kendiliğinden çıkan, diyelim ki hidrojen atomları veya tavşanlar değil de, niçin uzay-zaman olmuş olmalıdır? Bir kimse, her hangi tikel bir nesnenin aniden sebepsiz olarak yokluktan var olma olasılığından nasıl bahsedebilir?..

KARİKATEİST:^^Hiçliği Tanımlamak
Şimdi de biraz "hiçlik"ten bahsedelim. Yıllarca bahsedilen hiçlik, zorunlu bir potansiyelsizlik olarak bilindi. Ve hatta hiçliğin tanımı yapılamaz deniliyordu. Hiçlik tanımlanamaz, tanımlanırsa hiçlik olmaz görüşü hakimdi yani. Fakat kuantum dünyasını keşfimizle bu görüşümüz de değişmek zorunda kaldı. Hiçliğin tanımı yapılabilir. Bu tanım en basit haliyle budur: "Hiçlik Simetriktir". Madde ile antimaddenin simetrisi, negatif ile pozitifin simetrisi... Bu durumu "sıfır"a benzetebiliriz. Sıfır, bir niteliğin yokluğunu temsil eder. Doalyısıyla, hiçliği bir potansiyelsizlik olarak "tanımlıyorsanız", hiçbir niteliğinin olmadığını savunuyorsunuzdur. Oldukça makul bir görüş ve bunda size katılıyorum. Bu savunma, tüm niteliklerin sıfır olması durumunun hiçlik anlamına geleceğini gösterir.
Burdan çıkacak sonuç da eğer bir uzay bölgesine boş diyorsak, bu oradan geçen bir dalga olmadığını, bütün alanların sıfır değerine sahip olduğunu söylemek istiyoruzdur. Kısaca oradan "geçmeyen" dalgaların, geçmedikleri için değerleri sıfır olacaktır. İronik bir şekilde olmayan bir dalganın genişliğini kesin olarak biliyoruz demektir: SIFIR. Bir niteliğin olmaması durumu sıfırsa olmayan bir dalganın genişliğinin sıfır olmasından daha doğal bir durum yoktur demektir. Yani olmayan bir dalganın genişliğini kesin olarak biliyorsak, az önce belirttiğimiz 1. maddeden dolayı genişliğinin "değişim hızı" olası her değeri alabilir demektir. Doalyısıyla, bu değişim hızı olası her değeri alabileceğinden , bir kuantum dalgalanması yaratıp genişliğin değerini sıfırdan farklı bir değere taşıyacaktır.
Hiçlikten enerji oluşması... İşte bu kadar basit. Doğaüstü hiç bir güce ihtiyacınız yok, süpermani, diş perilerini, tanrıyı, tanrıları/tanrıçaları, noel babayı, FSM'yi bir kenara atın. Enerjinin oluşması için ihtiyaç olan tek şey: KOCA BİR HİÇ!^^

Arkadaş sıyırmış olacak ki hiçliği tanımlıyor:)) Dawkins lawrence kraus stenger gibilerini idol itihaz ettiğinden buna şaşmamak gerek:)

Öncelikle fizikteki hiçlikle mutlak hiçlik arasındaki farkı görmüştük.

modern fizikteki tanimlarin coguna göre simetri, bir nesne ya da sistemin bir transformasyon karsisindaki degismezligidir. bu fikir baslangicta klasik mekanigin diferansiyel denklemlerine ve elektromanyetizmeya ve ardindan yeni bicimlerde özel iizafiyet ve kuantum mekanigi problemlerine uygulanmisti.Stenger, "hicligin" mükemmel bicimde simetrik oldugunu, cünkü boslukta kesinlikle mutlak konum, zaman, hiz veya ivme olmadigini ileri sürmektedir. Stenger, "simetrilerin kaynagi nedir?" sorusunu ise bunlarin aslinda boslugun simetrileri olduklari, cünkü fizik kanunlarinin, zaten yoktan var olmuscasina, kendilerinden bekleneni yerine getirmekte olduklari seklinde yanitlamisti.

Stengerin temel yanilgisinin kökeni oldukca eskiye dayanmaktadir: Bu, "hicligi" "bir seyin" bir türü gibi ele alma yanilgisidir. yüzyillardir hiclik kavrami üzerinde fikirler yürütmüs olan düsünürler, "hicligin" bir seyin bir türü olmadigi noktasini vurgulamaya özen gösermislerdir. mutlak hiclik, hicbir kanun, bosluk, alan, enerji, yapi, hicbir türden fiziksel veya zihinsel varlik -ve simetriler- olmadigi anlamina gelir. hicligin hicbir özelligi veya gücü yoktur. mutlak hiclik sonsuz zaman diliminde bile hicbir sey üretemez -dogrusu mutlak hiclikte zaman diye bir sey olamaz. Stengera arıntılı bir cevap için:(12) ayrıca bknz:(13)


KARİKATEİST:^^Sonsuzluk Varolabilir Mi?
Kimi kişiler de felsefeye dayandırarak sonsuzluğun asla olamayacağını savunur.. Bu sebeple de sonsuz sayıda evren asla varolamazdır. Olay bir otel örneğinden ibaret. Hilbertin otel Paradoksu şu şekildedir:
Sonlu sayıda odası olan ve tüm odaları dolu olan bir otel düşünün.Bu durumda bir müşteri otel görevlisine oda istediğini söylediğinde görevli yeri olmadığını söyler.Şimdi de sonsuz sayıda odası olan bir otel düşünün. Tüm odalar dolu olsun.Bu otele yeni bir müşteri gelip oda istediğinde acaba görevli aynı şekilde tüm odalarının dolu olduğunu mu söyleyecektir? Hayır. Görevli müşteriye 1 nolu odaya geçmesini söyleyebilir.Görevli 1 numaralı odadaki müşteriyi 2 numaralı odaya, 2 numaralı odadaki müşteriyi 3 numaralı odaya yerleştirir ve bu böylece sürüp gider. Sonuçta 1 numaralı oda boş kalmış olur. Doalyısıyla asla sonsuzluk varolamaz.
Fizik ve felsefeye bakarsak çok çelişki bulabiliriz. Fakat ben, varolan fiziğin felsefeyi aştığını düşünüyorum. Örneğin bir kişinin öz babasından daha büyük olabilmesi mümkün müdür? Fizik kurallarına göre evet(Einstein'ın özel göreliliği)! Peki ya herhangi bir şeyin uzunluğunu eş cetveller kullanarak A kişisi ve B kişisi farklı ölçebilir mi? Fizik kurallarına göre evet(Lorentz büzülmesi)! Bir parçacık aynı anda iki yerde olabilir mi, bir parçacık aynı anda hem dalga hem parçacık olabilir mi? Fizik kurallarına göre evet!
Kısaca varolan mantığımız ve fizik çelişiyorsa sorun mantığımızdadır. Şu ana kadar fizik ile mantık ne zaman çelişirse çelişsin oyunu her zaman fizik kazandı. Kısıtlı bir şekilde evrim geçiren beynimizin mantığı da sınırlı(beynimiz de mükemmel değil), dolayısıyla sonsuzluk bulmacasında da fizik ile felsefe farklı şeyler söylüyorsa ben tercih hakkımı her zamanki gibi fizikten yana kullanıyorum.^^

Felsefede ne yazık ki birçok felsefi argüman başka analojilere kurban gitmiştir. Lakin burada Alfanın yapıtıgı resmen kıvırmaktır.

daha da önemlisi doğa yasalarının evrensel olduğunu ifade etmesidir kuranların bir kısmı, izafiyet teorisinin, ‘değerlerin izafî olduğu’ görüşünü; zaman ve kütle.Bu teoriye göre ışığın hızı ve doğa yasaları; zenciye veya beyaza, erkeğe veya kadına, Avrupalıya veya Ortadoğuluya, milattan önce yaşayanlara veya günümüzde yaşayanlara göre değişmez, herkes, her yer ve her dönem için aynıdır. Oysa postmodernist yaklaşıma göre, doğa yasalarının herkes ve her yer için geçerli ‘objektif gerçekliği’ olduğuna inanmak mümkün değildir. Bu yüzden bizce, izafiyet teorisi ile postmoderniteyi yan yana konumlandırmak yerine karşı karşıya konumlandırmak daha doğru olacaktır. Çünkü izafiyet teorisi; evrenin anlaşılabilirliğini, matematiksel yasalarla evrenin tarif edilebileceğini ve evren hakkında evrensel (izafi olmayan) açıklamaların doğa yasalarıyla yapılabileceğini en başarılı şekilde ortaya koyan teorilerden biri olmuştur.
İzafiyet teorisinin nedensellik ve determinizm ile ilgili anlayışları kökten değiştirdiğine ve evrenin anlaşılırlığını sağlayan bu ilkelerin bu teoriyle geçersiz olduğuna dair görüşler de hatalıdır. Determinizm ve nedensellik için önemli olan her olgunun kendisinden önceki bir sebeple belirleniyor olmasıdır. İzafiyet teorisi zamanın izafiliğini göstererek ‘önce’ ve ‘sonra’ kavramlarında köklü değişiklikler yapmış olsa da bu teoriye göre nedensellikle birbirine bağlı olayların oluş sırası evrendeki her gözlemciye göre aynıdır: Hiçbir gözlemci evrendeki bir ‘sonuç’un ‘neden’den önce gerçekleştiğini ileri süremez. Zamanın izafîliğinden dolayı ‘önceki’ ve ‘sonraki’ zamansal mesafelerin izafî olduğu anlaşılsa da izafiyet teorisine göre önceki olaylar sonrakileri belirler ve gelecek hakkında bu yüzden öngörüde bulunmak mümkündür.Evreni kavrayışımız, evrenin yasalara bağımlı olmasının sebep olduğu düzenliliğe ve determinizme bağımlıdır. İzafiyet teorisi, bu kavrayışa hizmet eden, evrenin yasalara bağımlılığını ve determinizmin bu yasalar çerçevesinde işlediğini gösteren bilimsel bir teoridir.(13))ayrıca belirsizlik ilkesi çelişki değildir olasılıktır...


Peki Alfanın Sonsuz sayıda evren varolmak Zorunda ifadesine ne demeli:))

KARİKATEİST:Bu cevaptan başka bir sonuç daha çıkıyor: sonsuz sayıda evren varolmak zorunda! Çünkü hiçliğin niteliği olsa da(bahsettiğimiz gibi bu nitelik, niteliğe sahip olmamasıdır), bir sayısı yoktur. Bu da sonsuz sayıda evreni zrunlu kılacaktır. Simetri kırınımı sonsuz kere gerçekleşmek zorundadır bu da sonsuz sayıda evrenin varolması, gelişmesi, yokolması demek.^^

Bu argümanı çürütmek için sonsuz evrenlerde iki tane ALİ nin olacagı ve birisi iyi iken tamamen aynısı olan ötekinin kötü olacagını böyle bir ontolojik anlayışın mumkun olmadıgını hatırlatmak yeterlidir.

Kaldı ki farklı parametrelere sahip Sonsuz evrenleri kabul eden birinin tanrıyı kabul etmeside kaçınılmazdır.Cünkü farklı parametrelere sahip evrenler mükemmel evrenide barındırır.. O halde

1- Aşılamaz/ maksimum büyüklüğün gerçekleştiği mümkün bir dünya vardır,

2- Bir şey ancak ve ancak her mümkün dünyada maksimum mükemmelliğe sahipse, o aşılamaz büyüklüğe sahiptir (önermesi zorunlu doğrudur),

3- Maksimum mükemmel olan varlık, âlim-i mutlak, kâdir-i mutlak ve ahlaken mükemmel olan bir varlıktır (önermesi zorunlu doğrudur),

4- O halde, gerçekte her mümkün dünyada âlim-i mutlak, kâdir-i mutlak ve ahlaken mükemmel olan bir varlık vardır.

şeklinde bir argümanda sunulabilir...

Sonuç olarak evrenin kendi kendini olusturdugunu savunmak kendi ayakkabı baglarına tutunarak ayaga kalkan birine benzer. Bir baslangıc var. Kaçış yok, sanırım artık ciddi manada tanrıya oynamanın vakti geldi..


KAYNAK:

1)Enis Doko, C.Taslaman Allah Felsefe Ve Bilim syf-145 147
2)John Hick, “God as Necessary Being,” Journal of Philosophy 57 (1960), 733-4
3)http://alfa-sorgulama.blogspot.com/.../neden-hiclik...
4)R.Swinburne Mucize kavramı
5)Antony Flew Yanılmışım Tanrı Varmış s.135
6)Enis Doko, C.Taslaman Allah Felsefe Ve Bilim syf 148
7)a)https://www.facebook.com/photo.php?fbid=464793330261409&set=pb.421904024550340.-2207520000.1387732308.&type=3&theater b)http://www.reasonablefaith.org/.../bueyuek-patlama-ve-oetesi
8)Ian G. Barbour Bilim ve Din 2.bölüm
9)Hawking A Brief History Of Time s.174
10)Davies Tanrı ve yeni fizik
11)http://home.messiah.edu/.../Fine-tuning/Stenger-fallacy.pdf
12)https://www.facebook.com/photo.php?fbid=456149961125746&set=pb.421904024550340.-2207520000.1387732848.&type=3&theater
13)C.taslaman Kuantum teorisi felsefe ve tanrı
14)Ayrıca fizikteki hiçlikle mutlak hiçliğin farklı oldugunu vakumun hiçlik oldugu konusunda bknz;http://www.youtube.com/watch?v=A7I3uM-kMPI

(Bu yazı Facebook/İdrak-ı İslam sayfasından alınmıştır)