İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ KİTABI HAKKINDA DEĞERLENDİRME VE ALINTILAR

 



İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ KİTABI HAKKINDA 

DEĞERLENDİRME VE ALINTILAR

KİTABIN YAZARI SEZAİ KARAKOÇ KİMDİR?

1933 Ergani doğumlu olan Sezai Karakoç’un çocukluğu Diyarbakır’ın Ergani, Maden ve Dicle ilçelerinde geçmiştir. Ergani’de ilkokulu bitirdikten sonra, Maraş Orta Okuluna parasız yatılı olarak kayıt oldu. Ortaokuldan sonra Gaziantep’te yine parasız yatılı lise öğrenimine başladı. Gaziantep Lisesi’nden 1950’de mezun oldu. Felsefe okumak istediği için İstanbul’a gitti. Babasının isteği İlahiyat Fakültesiydi. Fakat kendi parasıyla okuyamayacağından o zaman parasız yatılı kısmı bulunan Siyasal Bilgiler Fakültesi sınavına girdi. Felsefe bölümüne de kayıt yaptır. Şayet sınavı kazanamazsa felsefe okuyacaktı. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde tahsile başla

Üniversitedeyken hayranı olduğu, Necip Fazıl'la tanış. Hatta Büyük Doğu dergisinde de bir müddet çalış.  Bu ilişki hem insani hem de fikri bir dostluk doğurdu. 11 Ocak 1956’da sınav sonucunda kazandığı müfettiş yardımcılığı görevine başladı. Görevi nedeniyle Anadolu’nun bir çok yerini gezen Sezai Karakoç, 1960 – 1961 yıllarında yedek subay olarak askerlik görevini yaptı. 1965’ten 1973’e kadar birçok kez istifa ettiği resmi görevine 1973’ten sonra dönmedi.




İstanbul’da Diriliş Yayınları ve Diriliş dergisini kurdu. 1990 yılında da Diriliş Partisi’ni kurdu. Yedi yıl genel başkanlığını yaptığı parti, üst üste iki defa genel seçime girmediği için kapatıldı. 2006 yılında Kültür Bakanlığı özel ödülüne değer görüldü. 2007 halen genel başkanlığını yaptığı yılında Yüce Diriliş Partisi’ni kurdu. Karakoç, 2011 yılında Cumhurbaşkanlığı Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü fakat kendisine verilen plaket ve para ödülünü reddederek bu ödülü almaya gitmedi.

Modern Türk şiirinde önemli bir yeri olan Karakoç, şiirle ilgili görüşlerini Edebiyat Yazıları adını verdiği 3 kitapta toplamıştır. Ona göre şair, şiiri soyutlamada bırakırsa eksik bırakmış olur. Şiirini tamamlanması için şairin tekrar somutlaştırması yani soyutlaştırdığı şeyi tekrar yeni bir bağlama oturtması gerekir ki bunu da Diriliş kavramına bağlar.

 Nuri Pakdil, Mehmet Akif İnan, Erdem Bayazıt, Alaaddin Özdenören, Rasim Özdenören ve Cahit Zarifoğlu gibi değerlerimizin oluşturduğu "Yedi Güzel Adam" grubunun üyelerindendir.

Sezai Karakoç 87 yaşında ve halen hayattadır.

Sezai Karakoç'u bir de Cemal Süreya'nın ağzından dinlemek isterseniz şu linke tıklamanız yeterli :https://www.youtube.com/watch?v=_-lO8L3cNkk

 

İNSANLIĞIN DİRİLİŞİ KİTABINDAN ALINTILAR:

 

"İnsanlık tekrar bu medeniyet muhasebesini yapmak ve peygamberlerin yolu olan hakikat medeniyetine dönerek yenilenmek , tazelenmek , yeni bir ruh ve hayat kazanmak , dirilmek zorundadır ; insanlığın ruhu bu yeniden doğuşa gebedir ."

 

"Vahyin mucizesinin karşısında aklın harikası bir direniş bendi olarak kullanılamaz. Belli belirsiz buna teşebbüs eden insanlık bir bocalama dönemine giriyor ve böylece tekrar hakikat bunalımına sürükleniyor."

 

"Vahye karşı dehayı çıkarmak istemekte insan egosu. Halbuki, vahyin doğrultusunda gelişim ve açılmasını yapan dehaların olumlu verim sağanağını görememektir bu."

 

"Başlangıcından bugüne ve bugünden, tayin edilen ömrünün sonuna kadar, insanlık, sürekli olarak kendi iç dünyasında ve dışında, hakikat savaşını yaşadı, yaşıyor ve yaşayacak. Bir bakıma, bu dünya hayatı, insan için, hakikat savaşını vermekten ibaret. İnsanın tabiata yaklaşması ve ondan uzaklaşması da hakikat için, kendine yaklaşması ve kendinden uzaklaşması da. Çünkü: hakikat, Hakiki'den ayrılmayarak, insana şahdamarından daha yakındır. İnsan ruhu, hakikat olmaksızın, yaşayamaz, hakikatten uzak kalamaz. Bir bakıma bunalım, ruhun hakikatten uzak kalışı, daha doğrusu uzak kaldığının bilincine varışından doğar. Kimi zaman, insan, uzak kaldığını kavrayınca hakikati kovalamak ister. Kimi zaman da ondan kaçmaya çalışır. Bu kez de hakikat insanı kovalayacaktır. Çünkü, o da insan ruhunda bulmakta idrakini. Ona muhtaç değil ama, insanın yaradılış sırrı gereği onu kucaklama genel şartında."

 

"İnsan ve hakikat. İnsanlık tarihi bu iki kelimenin içinde yaşıyor. İnsanoğlu durmadan hakikati ayor. Buluyor, adeta bulduğuna inanmıyor ve yine ayor. Kaybediyor, yine ayor. Kimi zaman da hakikat gelip kendisini buluyor, ama, insanoğlu bunu küçümsüyor, önemsemiyor ve hâlâ gerçeği baska yerlerde arıyor."

 

"Peygamber izi biz insanlığa tükenmezlik yolunu gösterdiği halde, neden tükenme yolunu seçtik?"

 

"Amerikanın bulunuşu, kutuplara varış, okyanusların aşılışı insanı gizli bir şekilde geçmişte kurduğu medeniyeti küçümsemeye itti. Yeni bir anlam bulacağını sandı insanoğlu."

 

"Diriliş insanı, gelecek zamanı, en az şimdiki zaman kadar gerçek kabul eder. O, ufukların adamıdır. Somut ve mutlak bir gelecek zaman, şimdiki zamanı içten öz ve anlama kavuşturur onun için hep. Zihnin zamanı bölmesini yaşantıya uygulamaz. Bu dünyayı yaşarken öteki dünyayı da yaşar."

 

"İnsanlık sürekli olarak yenilene yenilene gidecektir.Fakat bu yenilenme, hep eskinin süreği olarak gelişecektir.Eskinin yıkıntılarını ayıklama gerektir.Ancak bu ayıklama, eskimeyeni, yıkılmayını, toz toprak altında sapasağlam duranı ortaya çıkarmaya yarayacaktır, yoksa geçmişin mirasını toptan redde ve inkara değil."

 

"Görünüşte o (Batı) bütün dünyayı tutmakta, gerçekteyse dünya ve insanlık artık adeta şifasız hale geldiğini anladığı veya duyduğu yarasının ateşiyle bir damla da olsa Batı kadehindeki suyu başına çekmekte.Ama bu tuzlu suymuş, asitmiş, dinlediği yok dünyanın. İnsanlık Batıyı içiyor.

Evet, insanlık Batıyı içiyor.Fakat bu içiş onu şifaya götürmüyor.Hatta yavaş yavaş zehirliyor onu.

Mitolojideki Pandorun kutusu gibi.Pandorun kutusu şimdiye kadar sadece Batıya açık, dünyaya kapalıydı.Ama şimdi artık bütün dünyaya açılıyor.

Ruhun yılanları, çıyanları, akrepleri bütün dünyaya tekniğin kanalından son hızla yayılıyor."

 

"Bize kalırsa, tamamen yeni, yani geçmişle hiçbir kök bağlantısı olmayan bir hakikat sistemi düşünülemez. Bir taşın kovuğunda binlerce yıl bekleyip de çürümemiş bir tohum, elverir şartları bulur bulmaz nasıl yeşerir ve yeryüzüne yeşil mutluluğunu uzatırsa, insanlığın geçmişinde, tarihte gizli tohum halindeki düşünceler, ülküler, kuvvetler de, bu nevi ateşten bekleyiş saatlerinde, yeni bir ilhamın ışığında, gün ışığına çıkmağa ve hakikat sistemi olarak göğermeğe başlarlar."

 

"Rönesans'ta, İslam uygarlığının baskısı altında iş ve eserin gerektirdiği erdemle başlayan çalışma, giderek, bu baskı ve etkinin zayıflamasıyla doğru orantılı bir şekilde, ondan arınmaya, soyunmaya, kurtulmaya yüz tuttu. Batı, giderek, başarıyı akıl yönünde gördü, erdemde değil. Bu yüzden, erdem unsurunu yavaş yavaş çıkardı eyleminden. Çağımızda bunun felsefesini de kurdu. W. James, hakikati pratik etkide aradı. Etkiye, eyleme indirgedi hakikati. Bu böyle olunca, eseri, işi, eylemin, pratiğin değerlendirmesine, hatta yargılamasına bırakmak demek olan reklam ve propagandanın önemine, hikmet-i vücuduna felsefi bir pencere açmış oldu."

 

"Eskinin "mümin" kavramının yerine "devrimci"yi koyma yenikliği içinde ezgin bir çağ bu. İnanç yitirmenin sürüngenliği. Yenilenmeyi bilmeyen, tazeliğin sırrın yitiren ruhun eline tutsak düştüğü ürperiş. Ruhta kaybedileni kitlede, kalabalıklarda arayış. Kalabalığı bir toplum, kitleyi tarih içindeki yerini almış bir topluluk olarak değil, adeta şuurdan ve şuuraltından soyunmuş, sıyrılmış, sadece bir içgüdü sürüsü haline gelmiş bir topluluk olarak alan bir arayış."

 

"İnsanlığın ihtiyacına cevap verebilecek bir metafizikten yoksun oluşunu kendisine itiraf bile ettirmek istemeyen bir ruh yoksunluğudur. Batıyı bunaltan, bunalımdan bunalıma sürükleyen bu ışıksızlıktır, bu cevapsızlıktır. İslama teslim olmamanın, üstelik onunla gizli, açık yüzyılarca savaşmanın kader, zaman tarih tarafından alınan öcüdür bu."

 

"Maddeci akıl; dengede durması gereken fizik-metafizik ilişkisini bozmuş, usul esası, pratik teoriyi, araç amacı, yapılan yapanı boyunduruğu altına almaya başlamış, tekniğin, insan ilişkileri ve bilimleriyle orantısız bir güç düzeyine erişi, insanın dünya ve zaman içerisindeki konumunu yeniden absürditenin pürtük yüzüyle karşılaştırmış, onu, varoluşunu yeni ve güvenli bir anlama kavuşturma "tasa"sıyla sarsmıştır."

 

"Ölüm ve hayat karşısında ölüm dikkati deneyinden kaçan ve sınavını veremeyen tarih dönemleri , yeni, derin ve güçlü yağmurlarla yüklü bir uygarlık itişiyle yerini çarçabuk terk eder."

 

"İnsanla tapınak arasındaki ilişki koptu.Toplumun varoluş hikmetini en beliğ şekilde canlandıran ve toplum düzeninin en ince kılcal damarlarına kadar uzatan tapınak bir kenara itildi. Sadece insanların boş zamanlarını değerlendirirken eskilerin emek ve sanatlarını incelemelerinde hazır belge olarak kabul edilmenin ayrıcalığı kaldı. Tapınakları yapan, ortaya koyan ve yüzyıllarca yaşatan ruh ve anlam kayboldu ve o ruh ve anlam merak edilmez oldu.Şüphesiz bu değişim kendiliinden olmadı.İnsanoğlunun perspektifini değiştiren tarihi-sosyolojik değişimlerin kaçınılmaz sonucu biçiminde ortaya çıktı tapınak ilgisizliği. İnsanların yeniden mutlaka inanmaları, mutlaka dönüşleri, onları, yeniden oluşun, ki biz ona diriliş diyoruz, merkezi olarak tapınakları seçmeleri ve oluşturmaları, ruhlarının tuğla gibi birbirine bitiştirilerek örülecek tapınakları kurmaları yoluna çıkaracaktır."

 

"Batı felsefi düşünüşe islam düşüncesinin Yunan felsefesiyle karşılaştığı ve bir ölçüde birleştiği İbn-i Sina, İbn-i Rüşd ekolünü öğrenme ve benimsemeyle başladı, yeniden ortaçağda. Böylece, Aristo'da bulunan fiziğe dönük düşünüş (realizm), giderek, materyalizmi doğurdu Batıda."

 

"Özgürlük diriliş insanı için bir sorumluluktur. Sorumluluk da özgürlük. Diriliş insanı, ancak, Tanrı'ya karşı sorumlu bilir kendini. Başkalarına karşı olan sorumlulukları, ancak bu sorumluluktan doğarlarsa, bağlayıcı olabilirler onun için. Özgürlüksüz sorumluluk doğuran her ideolojiden nefret eder. Tıpkı sorumsuzluk doğuran özgürlükten nefret ettiği gibi."

 

Kitap hakkında kendi fikrimi sunmam gerekirse  öncelikle dilinin bana biraz ağır geldiğinden bahsetmek istiyorum. Bazı yerlerde gerçekten yorulduğumu ve sıkıldığımı hissedip farklı sayfalara göz gezdirme ihtiyacı hissettim. O yüzden daha sonra tekrar okumayı düşünüyorum. Ancak yazarın düşünce yapısına ve diğer eselerindeki konu bütünlüğüne az çok hakim olduğum için kitapta anlatılmak isteneni şuanki kapasitemin elverdiği kadarıyla anladım. Yazar daha çok Batı dünyasına atıfda bulunarak ilerlese de bahsettiklerinden Doğu medeniyeti olarak bizler de payımıza düşeni alıyoruz. Yaptığı betimlemeler ruha hitap ederken, sanatsal görünmek amacıyla anlatılmak isteneni yoketmemiş. Varolmasını umud ettiği diriliş insanı: islamı çağa göre değil, çağı islama göre yorumlama bilincine sahip, dünyayla bağlantısını kesmemiş, geleceğin tarihten bağımsız olamayacığının farkında olup vahiy doğrultusunda yaşama amacı güden, olayları yüzeysel değil derinlemesine inceleyen biri olmalı ona göre.Sonuç olarak bu eser düşünce dünyamı şekillendirmede bendeki payı yadsınamaz olan kitaplardan biri.


Yazar: Reyhan