Bilimlerdeki Akıllı Tasarım Kanıtlarının Saptanması - William A. Dembski

 



Bu makale okurun okumasını için yayınlanmaktadır. O yuzden burdaki söylemleri destekleyip      

Desteklemedigimiz gibi herhangi bir sonuca varilmaktan ziyade didaktik olmasi göz önünde tutulmalidir .iyi okumalar ...



   1.GİRİŞ


Gündelik hayatımızda, üç açıklama türünü, zorunluluk, şans ve tasarımı bir birinden ayırt etmeyi önemli buluruz. Kız düştü mü yoksa itildi mi?



 Eğer düştüyse bu düşüş kaza eseri midir veya kaçınılmaz mıdır? Onun itildiğini söylemek düşüşüne tasarım atfetmek demektir. Düşüşünün kaza eseri veya kaçınılmaz olduğunu söylemek düşüşüne şans veya gereklilik atfetmek demektir.


 Daha genelde, herhangi bir olay, nesne veya yapı söz konusu olduğunda, şunu bilmek isteriz: Olmak zorunda mıydı? Kaza eseri mi oldu? Zeki bir fail mi onun olmasına yol açtı? 


Başka bir deyişle, zorunluluk, şans veya tasarımla mı oldu? Bu inceleme düzeyinde, zorunluluk, şans ve tasarım teorem öncesi unsurlar olarak kalmakta ve bu yüzden bilimsel bir tasarım teoremini kurmaya yetmemektedir. 


Dolayısıyla, bu açıklama türlerini birbirinden ayırt etmenin temelbir yolu var mıdır sorusu yerinde bir sorudur. Filozoflar ve bilim adamlarn, yalnızca, bu açıklama türlerinin birbirinden nasıl ayırt edilebileceği hususunda degil, onların geçerliliği hususunda da fikir ayrılığına düşmüşlerdir. 


Söz gelimi, Epikürcüler, en yüksek konumu şansa verirken, Stoacılar şansı reddedip zorunluluk ve tasarımı vurgulamışlardır, ortaçağda, Moses Maimonides, Aristoʻnun müslüman yorumcularıyla hemfikirdi.


O yorumcular gökleri,Maimonides'in deyimiyle "doğa yasalarının zorunlu sonucu"2 olarak görüyorlardı. Müslüman filozofların zorunluluk olarak gördükleri şeyi, Maimonides tasarim olarak görüyordu.



Guide for the Perplexed adlı kitabında, Maimonides, gökyüzündeki yıldızların düzensiz dağılımına bakar. Ona göre, bu düzensizlik ihtimali (yani, gerçekleşmiş bir olay gerçekleşmek zorunda değildi ve dolayısı ile gerekli de degildi yansıtmaktadır. Ama bu ihtimal şansın mı yoksa tasarımın mı sonucuydu? 


Ne Maimonides ne de Aristo'nun müslüman yorumcuları Epicurus'u ve onun şans hakkındaki görüşlerini benimsiyorlardı. Onlara göre, şans asla temel olamazdı, en iyi ihtimalle cehaletin göstergesi sayılabilirdi. Bu yüzden Maimonides ve onun müslüman yanlılarına göre soru, zorunluluk ile tasarım arasında esaslı bir ayrımın yapılıp yapılamayacağı idi.



 Aristo'nun saf teolojisini savunan müslüman filozoflar bu soruya hayır cevabını vermişlerdi. Doğada gözlemlenen ihtimallerden yola çıkan Maimonides ise evet cevabını vermişti. Onun savı, gece gökyüzünde görülen yıldızların dağılımına dayanıyordu



"Küçük bir parçanın [geceleyin gökyüzünün parçası] on tane yıldız, diğer parçanın da yıldızsız olmasını belirlemiş olan şey nedir? 



Eğer Aristo gibi, onların tümünün kesin kalıcı yasaların zorunlu sonucu olarak tümünün (bilinemez bir biçimde) Tanri'dan kaynaklandığını kabul edersek, buna benzer basit soruların ceva- bını bulmak çok zor ve neredeyse imkansız olur. Fakat eğer tüm bunların tasarımın sonucu olduğunu kabul edersek, o zaman tuhaf ve imkansız bir şey kalmaz; sorulması gereken tek soru şudur: Bu tasarımın sebebi nedir? Bu sorunun cevabı, tüm bunların, her ne kadar o amacı bilmesek de belli bir amaç için yapıldığıdır; şans eseri veya boşu boşuna yapılmış hiçbir şey yoktur.O halde hangi aklı başında insan yıldızların konumunun, büyüklüğünün ve sa- yısının amaçsız ve şans ürünü olduğunu ileri sürebilir? Kuşkusuz, bu varlıkların her biri.. belli bir tasarıma uymaktadır; ve bu var- likların tasarımın değil de doğa yasalarının zorunlu sonucu olması son derece ihtimal dışıdır."



Modern bilim de zorunluluk, şans ve tasarımın birbirinden nasıl ayırt edilecegini bulmaya çalışmıştır. 


Bir dizi determinist fizik yasalarından oluşan Newton mekanigi sadece zorunluluğa izin vermektedir. Yine de Newton, Principia adlı kitabının General Scholium'unda, gezegenler sisteminin kararlılığının sadece evrensel kütle çekimi yasasının düzenli işlemesine değil, aynı zamanda güneşe kıyasla gezegenlerin ve yıldızların kesin ilk konumlarına da bağlı olduğunu savunur. Şöyle diyor Newton: 


"Her ne kadar bu cisimler gerçekte salt kütle çekimi yasaları- na göre yörüngelerin kararlı halde hareket etseler de, ilk başta, o yasalar sayesinde yörüngelerinin düzenli konumunu elde etmiş olamazlar. [Bu yüzden) güneş, gezegenler ve yıldızların bu en güzel sistemi, yalnızca, zeki ve güçlü bir varlığın tasarrufundan ve planından doğmuş olabilir."


Maimonides gibi Newton da zorunluluk ve tasarımı makul açıklamalar olarak görüp, şansa yer vermemişlerdir. Newton, Principia'yı 17. yüzyılda yayımladı. Ne var ki, 19. yüzyılda, zorunluluk hâlâ revaçtaydı, şans devre dışı kalmıştı, tasarım ise albenisini büyük ölçüde yitirmişti. Napolyon, Laplace'ye, Tanrı gökyüzü mekaniğinin denklemlerinin neresinde yer almaktadır diye sorduğunda, Laplace şu ünlü cevabınu vermişti: 


"Bayım, bu hipoteze ihtiyacım yok benim." 


Laplace, önceden semavi cisimleri konumlandırmış tasarımcı zekânın yerine, doğal kütle çekimi yasalarına sıkı sıkıya bağlı kalarak güneş sisteminin kökenini açıklayan, nebula hipotezini öne sürmüştü.


Laplace'nin zamanından beri, bilim tasarımdan büyük ölçüde uzaklaştı. Elbette bu noktada, biyolojiden tasarımı çıkaran Darwin çok önemli bir rol oynadı. Öte yandan, bilim tasarımdan uzaklaşırken aynı zamanda Laplace'nin determinist kainat görüşünden de uzaklaşıyordu. (parçacıkların şimdiki konumları ve momentumları bilindiği takdirde, geçmiş ve geleceğin de dosdoğru tahmin edilebileceğini ileri süren Laplace'ı ünlü şeytan olarak anuyordu). 


Istatiksel mekanik ve sonra kuantum mekaniğinin ortaya çıkmasıyla birlikte, fizikte şansın rolü göz ardı edilemez hale geldi. Bu noktada özellikle ikna edici olan gelişme, Belli eşitsizliğinin başarısızlığıdır. 


Sonuçta, determinizme, zorunlulu dayanan bir kainat, olasılıklara dayalı bir kainatı doğurdu. Bu kainatta şans ve zorunluluk hem temel bilimsel açıklama biçimleri, hem de birbirine indirgenemez olarak değerlendirildi. Özetlersek, çağdaş bilim zorunluluk ile şans arasında esaslı bir ayrıma izin vermekle birlikte, tasarımı, doğal olguların muhtemel bir açıklaması olarak görmemektedir.


                2.ONARICI TASARIM 


Fakat bilim tasarımı reddetmekte haklı mıydı? The Design Inference adh kitabımda, en az şans ve zorunluluk kadar, tasarmın da bilimsel açıklamanın makul ve temel bir biçimi olduğunu ileri sürmekteyim." Öte yandan bu savı ile ri sürerken, tasarımın bilim için ne anlamlara gelebilecegi konusunda önyar- gida bulunmaktan kaçınıyorum. Hususen, yaratılaşçılıgın garantisini vermek benim amacım değil. Benim anladığım haliyle tasarım, biyolojide tasarımın çok yaygın olduğunu göstererek, yaratılayçıhgı kanıtlamak veya çürütmek için onu kullanmanın önünü kesmektedir. Benim amacım herhangi bir yerde tasarım bulmak değil, tasarımın olabilecegi veya olmayabilecegi ihtimallerini gündeme getirmektir.


O halde amacım, bilimsel bir açıklama biçimi olarak tasarımı onarmaktır. Bu amaç doğrultusunda, öncelikle bilimden tasarımın neden kovulduğuna göz atmak faydalı olacaktır. Aristo'nun biçimsel ve nihai sebepler formundaki tasarım, her şeyden önce, doğa felsefesi ya da şimdiki adıyla bilim içinde tamamen geçerli bir rol oynamıştı. Öte yandan modern bilimin doğuşuyla birlikte, bu sebepler reddedildi.


 Francis Bacon'u ele alarak bunun nasıl gerçekleştiğini görebiliriz. Kendia bir bilim adamı olmasa da, Galileo ve Keplerin çağdaşı olan Bacon, müthiş bir bilim yanlısıydı. Bacon, daha çok, bilimin doğru şekilde yapılması, deneysel gözlemler için ayrıntılı ölçütlerin sağlanması, verilerin kaydedilmesi ve onlardan yola çıkılarak çıkarımlar yapılmasıyla ilgilenmişti. Öte yandan burada bizi ilgilendiren husus, onun, Aristo'nun dört sebebini nasıl değerlendirdiğidir. Aristoʻya göre, herhangi bir olguyu doğru anlaması için kişinin, söz konusu olgunun dört sebebini anlaması gerekir. Bu sebepler, maddi, etkin, biçimsel ve nihai sebeplerdir. Aristo'nun dört sebebini açıklamak için filozofların kullandıkları standart örnek, heykeldir -diyelim Michelangelo'nun Davud'u Maddi sebep, heykelin yaptığı madde yani mermerdir .


lEtkin sebep heykeli ortaya çıkaran dolaysız faaliyet, yani Michelangelo'nun çekiç ve keskiyle mermer parçasını fiilen yontmasıdır. Biçimsel sebep heykelin yapısıdır; o, salt bir mermer yığını degil, Davud'un bir sembolüdür. Ve nihayet nihai sebep, onun amacıdır; muh- temelen bir Florentine sarayını güzelleştirmek. Aristo'nun sebepleriyle ilgili iki nokta bu tartışmada önemlidir. Birincisi, Aristo tüm sebeplere eşit önem vermektedir. Hususen, Aristo, bu sebeplerden birini göz ardı eden bir araştırmayı temelde eksik bulurdu. İkincisi, Bacon bi- lime biçimsel ve nihai sebebi sokmaya kati şekilde karşı çıkmıştı (bkz. Eseri, Advancement of Learning)0 Bacon'a göre, biçimsel ve nihai sebepler bilime degil, metafiziğe aittir. Ona göre bilim, maddi ve etkin sebeplerle sımırlandırıl- malıdır, böylece bilim ile metafizik birleştiğinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkan kısırlıktan bilim, kurtarılmış olur.


Aristo'nun sebepleriyle ilgili iki nokta bu tartışmada önemlidir. Birincisi, Aristo tüm sebeplere eşit önem vermektedir. Hususen, Aristo, bu sebeplerden birini göz ardı eden bir araştırmayı temelde eksik bulurdu. Ikincisi, Bacon bilime biçimsel ve nihai sebebi sokmaya kati şekilde karşı çıkmıştı (bkz. Eseri, Adrancement of Learning)0 Bacon'a göre, biçimsel ve nihai sebepler bilime de- gil, metafiziğe aittir. Ona göre bilim, maddi ve etkin sebeplerle sınırlandırılmahdır, böylece bilim ile metafizik birleştiğinde kaçınılmaz olarak ortaya kan kısırlıktan bilim, kurtarılmış olur. Bacon'un çizgisinin günümüzde hem ateistler hem de teistler tarafından el üstünde tutulduğunu görüyoruz. Nobel ödülü sahibi biyolog Jacques Monod, Chance and Necessity adı kitabında, şans ve zorunluğun kainatın her veçhesini açıklamaya yeterli olduğunu savunmaktadır. Bu durumda, şans ve zorunluluk hakkında ne söylersek söyleyelim, en iyi ihtimalle, Aristo'nun biçimsel sebeplerinin indirgemeci bir açıklaması olacak ve Aristo'nun nihai sebeplerine yer vermeye cektir. Aslında, Monod, bilimde amaca yer vermeyi açıkça reddetmektedir." 


Monod içten bir ateistti. Yine de içten bir teist olan Stanley Jaki, bilimin bu yanı konusunda Monod'la hemfikir olacaktır. Jaki, bilim tarihinde teolojik açı- dan muhafazakâr ve iyi bir Katolik papazdır. Ne var ki yayımlanmış kitabın- da, amacın tamamen metafiziksel bir kavram olduğunu ve bilimde geçerli olamayacağını açıkça belirtmektedir. Jaki'nin "amacı" ve daha genelde "tasarımı" bilimden dışlamasının pratik sonuçlan vardır. Söz gelimi bu tavrı onu, indirgenemez ölçüde karmaşık biyokimyasal sistemlerden biyolojik tasarım çıkarsamaya yönelik Michael Behe'nin projesini yanıltıcı bulmaya sevk etmektedir.


Şimdi Aristo'nun sebeplilik teoremine geri dönme taraftarı olduğum izlenimini vermek istemiyorum. Aristo'nun teoreminin sorunlu yanlan vardır ve değiştirilmesi gerekir. Öte yandan benim vurgulamak istediğim husus, onunneyle değiştirileceğidir. Bacon, bilimsel araştırmayı maddi ve etkin sebeplerle ki bunlar şans ve zorunlulukla mükemmel derecede uyuşmaktadır elbette sınırlandırarak, sadece tasarımı hesap dışı tutma noktasına varabilecek bir bilim görüşünü savundu. Fakat varsayalım ki, tasarıma karşı a priori yasakları bir kenara bıraktık. Bu durumda, bir şeyi zeki bir fail tarafından tasarlanmış olarak açıklamanın yan- lış olan tarafı nedir? Kuşkusuz tasarıma başvurarak açıkladığımız gündelik pek çok olay vardır. Dahası, günlük hayatımızda kazayı tasarımdan ayırmak mutlak surette önemlidir. O kız düştü mü yoksa itildi mi sorusu gibi sorulara cevap bulmak isteriz. Biri kaza eseri mi öldü yoksa intihar mı etti? Bu şarkı ba- ğımsız şekilde mi bestelenmişti yoksa intihal miydi? Biri borsada şanslı mıy- di yoksa içerde başka şeyler mi dönüyordu?


Bu sorulara sadece bizler cevap bulmaya çalışmayız, kapsamlı çalışma alanları, kaza ile tasarımı birbirinden ayırmaya bağlıdır. Bu noktada bir kaç örnek vermek gerekirse, hukuk, düşünsel ürün yasası, sigorta şirketleri, kriptogra- fi ve rastgele sayı üretme ve çözümleme aracı sayılabilir. Bilim saygın kalabilmek için bu ayrımı yapmak zorundadır. Science dergisinin Ocak 1998 sayısmın açık- ladığı gibi, intihal ve veri tahrif etme bilimde sandığımızdan çok daha yaygındr." Bu suiistimalleri kontrol edecek olan, onları saptama kapasitemizdir. Eğer tasarım bilimin dışında kolaylıkla saptanabiliyorsa ve eğer onun saptanabilmesi bilim adamlarını saygn kılan kilit faktörlerden biriyse, o zaman niçin tasarım, bilimin geçerli içeriğinin dışında tutulsun? Burada bir sorun dır. Sorun şu ki, insan sanatın dar alanından çıkıp, doğal nesnelerin sınırsız ala- nına girdiğimizde, tasarım ile tasarım olmayan arasındaki ayrım güvenilir bir şekilde yapılamamaktadır. Söz gelimi, Darwin'in Türlerin Kökeni adlı eserinin son bölümünde yer alan şu tespite bakın:


Birçok saygın doğa bilimci, her cinsin içinde varsayılan tür- lerin çoğunun gerçek tür olmadığı, diğerlerinin gerçek tür oldu- ğu, yani ayrı yaratıldığı görüşünü savunan eserler yayımladı son- radan. Yine de onlar, hangilerinin yaşamın yaratılmış formları, hangilerinin de ikincil yasalarla meydana getirildiğini belirtemi- yorlar veya tasavvur edemiyorlar. Bir durumda türemeyi geçer- li neden (vera causa) olarak kabul ederlerken, diğerinde keyfi ola- rak reddediyorlar, iki olay arasında hiçbir ayrımda bulunmadan."


Burada Darwin, bazı türler salt doğal süreçlerin sonucunda ortaya çıkmışken, diğerleri özel olarak yaratılmıştır görüşünü savunan, zamanının biyologlarıni eleştirmektedir. Darwin'e göre, bu biyologlar, özel olarak yaratılmış yaşam formlarını, doğal süreçlerin (veya Darwin'in deyişiyle "ikincil yasalar"ım) sonucunda ortaya çıkmış olanlardan ayırt etmek için nesnel bir metot sunamamışlardır. Bu ikisini ayırt etmeye yarayacak bir metot olmadan tasarıma yap- tğımız atıfların geçerli olduğundan nasıl emin olabiliriz? Bir şeye yanlış şekilde tasarım (burada yaratılış diye anlaşılan) atfetme çabası, işi sonradan tersine çevirmiş ve tasarımın bilimdeki yerini almasına engel olmuştur. Bu çaba her ne kadar geçmişte haklı çıkanlmış olsa da artık sürdürülemez. Gerçekte, bilinçli tasarımla ortaya çıkan nesnelerle diğer nesneleri birbirinden ayırmak için kesin bir ölçüt vardır. Pek çok özel bilim dalı (örneğin hukuk, yapay zeka. kriptografi, arkeoloji ve dünya dışı zeka araştırması) kuram öncesi biçimde de olsa bu ölçütü zaten kullanmaktadır. The Design Inference adlı eserimde, bu ölçütü ta- numlayıp kesinliyorum. Onu karmaşıklık belirtme ölçütü diye adlandınıyorum. Zeki unsurlar etkinlik gösterdiğinde, arkalarında karakteristik bir iz veya işaret -be- nin belirtilmiş karmaşıklık dediğim- bırakırlar. Karmaşıklık-belirtme ölçütü tasarlanmış nesnelerin bu izini tanıtlamak suretiyle tasarımı saptar .



  3.KARMAŞIKLIK-BELIRTME ÖLÇÜTÜ


Karmaşıklık belirtme ölçütünün ayrıntılı bir açıklaması ve kanıtı tekniktir ve The Design Inference' de bulunabilir. Yine de, temel düşünce yalın ve kolay anlaşılırdır. "Contact" filminde, radyo astronomlarının dünya dışı bir zekayı saptamalarını düşünün. Carl Sagan'ın bir romanına dayanan bu film, SETI -the Search for Extraterrestrial Intelligence (dünya dışı zeka araştırması) araştırma programmın propagandasının eğlenceli bir parçasıydı. Filmi daha ilginç kılmak için filmdeki SETI araştırmacılar gerçekten de dünya dışı bir zekayı bulmuşlardı (kurgusal olmayan SETI araştırması böylesine şanslı olmak zorunda). O halde filmdeki SETI araştırmadan dünya dışı bir zeka bulduklarına nasıl ikna olmuşlardı? Dünya dışı bir zeka bulma şansını artırmak için, SETI araştırmacıları, uzaydan gelen milyonlarca radyo sinyalini izlediler. Uzaydaki pek çok doğal nes- ne (pulsarlar gibi) radyo dalgaları yayar. Tüm bu doğal yolla üretilen radyo sin- yalleri arasında tasarımun izini aramak, samanlıkta iğne aramaya benzer. SETI araştırmadan samanlığı incelemek için, model eşleştirme programlanmış bilgisayarlar aracılığıyla izledikleri sinyalleri incelediler. 



Çok uzun bir sinyal ön grup modellerle  eşleşmeyince, model-eşleştirme eleğinden geçecekti (zeki bir kaynağa sahip olsa bile). Öte yandan eğer o, bu modellerden biriyle eşleşirse, o zaman eşleşilen modele bağlı olarak, SETI araştırmacılarını kutlamak için bir neden çıkacaktır. "Contact" filmindeki SETI araştırmacıları kutlamaya değer bir sinyal buldular. Sinyal şuydu. 


111011101111111111101111111101111111111111110001111111100001111111011111111011111111111

111111101111111111110(temsili )



Filmdeki SETI araştırmacıları bu sinyali 1126 çarpma ve duraklamalardan oluşan bir dizi olarak aldılar. Sinyaldeki 1 çarpmaya 0 ise duraklamaya kar- şılık geliyordu. Bu dizi 2'den 101'e kadar olan asal sayıları temsil ediyordu. Her-eşleşmeyince, model-eşleştirme eleğinden geçecekti (zeki bir kaynağa sahip olsa bile). Öte yandan eğer o, bu modellerden biriyle eşleşirse, o zaman eşleşilen modele bağlı olarak, SETI araştırmacılarını kutlamak için bir neden çıkacaktır. "Contact" filmindeki SETI araştırmacıları kutlamaya değer bir sinyal buldular. Sinyal şuydu. hangi bir asal sayı mütekabil çarpmaların (yani 1'lerin) sayısıyla temsil ediliyor ve asal sayılar birbirlerinden duraklamalarla (yani, O'larla) ayrılıyordu. 


Filmdeki SETI araştırmacıları bu sinyali, dünya dışı bir zekanın kesin onayı olarak değerlendirdiler. Bu sinyal tasarımla ilgili olarak neyi gösteriyordu? Tasarım çıkarsamasında bulunurken, üç şeyi tespit etmemiz gerekir: ihtimal, karmaşıklık ve belirtme. Ihtimal  bundan kastımız, bir olay çeşitli ihtimallerin biridir, nesnenin otomatik ve dolayısıyla zeki olmayan bir sürecin sonucu olmadığını kesinler. Karmaşıklık, nesnenin şansla kolaylıkla açıklanabilecek kadar basit olmadığını kesinler. Nihayet belirtme, nesnenin, zekanın model karakter türünü sergilediğini kesinler. Şimdi bu üç şarta daha yakından bakalım. 


Pratikte, bir nesne, olay veya yapının muhtemel olduğunu tespit etmek için, kişinin, onun, bir doğa yasasının (veya algoritma) sonucu olmadığını göstermesi gerekir. Örmeğin, bir tuz kristali, kimya yasalarıyla açıklanabilen kimyasal zorunluluk kuvvetlerinden dolayı meydana gelir. Öte yandan, bir sofra takımı böyle değildir. Hiçbir fizik ve kimya yasası çatalın solda, kaşık ve bıçağın- da sağda olması gerektiğini söylemez. Dolayısıyla sofra takımının yerleşim düzeni muhtemelken, tuz kristalinin yapisı fiziksel zorunluluğun sonucudur. Mic- hael Polanyi ve Timothy Lenoir, ihtimal tespit etmede kullanılacak bir metottan söz etmektedirler. Metot oldukça genel ölçekte uygulanmaktadır: Bir scrabble tahtasının üzerindeki taşların konumu, o taşların hareketini yöneten doğa yasalarına indirgenemez; mürekkebin bir kağıt parçası üzerindeki şekli  kağıt ve mürekkebin fizik ve kimyasına indirgenemez; DNA bazlarının dizilimi, bazlar arasındaki bağlanma eğilimlerine indirgenemez ve benzeri. "Con- tact" filmindeki radyo sinyali örneğinde, bir asal sayı dizisi oluşturan 0'lar ve 1lerin modeli radyo sinyallerinin gönderilmesini yöneten fizik yasalarına in- dirgenemez. Bu yüzden diziyi muhtemel diye değerlendiririz.


Tasarım çıkarsamasında bulunmakta karmaşıklığın niçin kilit rol oynadığını görmek için şu diziyi ele alalım: 110111011111 Sırayla 2, 3 ve 5 asal sayılanın temsil eden bu dizide, ilk 12 birim bulunmaktadır. Şimdi, hiçbir SETI araştırmacısı, bu 12 birimlik diziyle karşılaştığında, New York Times'ın bilim editörünü arayıp, bir basın toplantısı düzenleyerek, dünya dışı bir zekanın bulunduğunu ilan etmeyecektir elbette. "Uzaylılar ilk üç asal sayıyı ele geçirdi!" şeklinde bir manşet de atılmayacaktır.


Sorun, bu dizi, ürettiği asal sayıların bilgisiyle dünya dışı bir zekanın tespitine imkan tanımayacak kadar kısa (ve dolayısıyla basittir). Rasgele çarpan bir radyo sinyali şans eseri bu diziyi verebilir. Öte yandan 2'den 101'e kadar ki asal sayılan temsil eden 1126 birimlik bir dizide, durum değişir. Bu durumda dizi, sadece dünya dışı bir zekanın onu üretmesine imkan tanıyacak kadar uzundur(ve dolayısıyla yeterince de karmaşıktır). 


Burada benim tanımladığım haliyle karmaşıklık, bir ihtimal biçimidir. Bu makalenin ilerleyen sayfalarında daha genel bir karmaşıklık kavramını gerekli bulacağım. Ancak şimdilik bir ihtimal biçimi olarak karmaşıklık bize yetmektedir. Karmaşıklık ile ihtimal arasındaki bağlantıyı anlamak için kilit kombinasyonunu düşünelim. Muhtemel kilit kombinasyonları ne kadar fazla olursa, mekanizma o kadar karmaşık ve buna göre mekanizmanın şans eseri açılması da o kadar ihtimal dışı olur. Şifresi O ile 39 arasında numaralandırılmış ve üç farklı yönde dönebilen bir kilit, 64.000 (= 40 x 40 x 40) muhtemel kombinasyona sahip olacaktır ve dolayısıyla bu kiliti şans eseri açma ihtimali de 1/64.000 olacaktır. Şifresi O'dan 99'a kadarki sayılarla numaralandırmış ve beş farklı yöne dönebilen daha karmaşık bir kilit ise 10.000.000 muhtemel kombinasyona sahip olacak ve dolayısıyla bu kiliti şans eseri açma ihtimali de 1/10.000.000 olacaktır. Bu nedenle karmaşıklık ve ihtimal ters orantılıdır: karmaşıklık ne kadar büyükse, ihtimal o kadar küçük olur. Dolayısıyla bir şeyin bir tasarım çıkaraminda bulunmaya elverecek denli karmaşık olup olmadığını belirlemek, onun yeterince küçük ihtimale sahip olup olmadığını belirlemek demektir.



 Böyle dahi karmaşıklık (veya ihtimal dışılık) şansı ortadan kaidırıp, tasarımı oluşturmaya yeterli değildir. Eğer madeni bir parayı 1000 kez havaya atarsam, hayli karmaşık (yani, hayli ihtimal dışı) bir olaya katimış olurum. Aslında parayı atma deneyinin sonunda elde edeceğim dizi, trilyonca trilyonca trilyonca. trilyonda birdir.bu dizide turalar 22 fazla "trilyon"u gerekli kalmaktadır. Öte yandan bu para atma dizisi bir tasarım çıkarımında bulunmaya elverişli değildir. Bu dizi karmaşık olsa da uygun bir model teşkil etmeyecektir. Bunu, 2'den 101'e kadar olan asal sayıları temsil eden önceki diziyle karşılaştırın. Bu dizi sadece karmaşık değil, aynı zamanda uygun bir model içermektedir. "Contact" filminde bu diziyi bulan SETI araştırmadan onu şu şekilde ifade e lerdi: "Bu bir parazit değil, bir yapısı var." Tasarım çıkarımında bulunmak için uygun model nedir? Herhangi bir mo- del bunu yapamaz. Bazı modeller tasarım çıkarmada geçerli bir şekilde kullanılabilirken, diğerleri kullanılamaz. Bu ayrımı nasıl yapabildiğimiz kolayhıkla açıklanabilir. Bir okçuyu düşünün. Varsayalım ki, okçu, elinde yay ve okuy- la geniş bir duvardan 50 metre uzakta durmaktadır. 


Diyelim ki, duvar öylesine geniş ki, okçunun duvarı ıskalaması mümkün değil. Şimdi varsayalım ki, okçu her seferinde duvara bir ok isabet ettiriyor. Okçu okun etrafına bir hedef çiziyor, böylece ok hedef tahtasına dosdoğru oturuyor. Bu senaryodan ne çıkarabiliriz? Kuşkusuz okçunun okçuluk kabiliyeti hakkında hiçbir şey. Evet, eşlenen bir model vardır; ama bu model, ok atıldıktan sonra kararlaştırmıştır. Bu yüzden model kurmacadır veya "yapaydır" (bkz.aşağıya) Öte yandan varsayalım ki, okçu duvara sabit bir hedef çizdi ve sonra ok attı. Varsayalım ki, okçu yüz kez ok attı ve her defasında hedefe tam isabet kaydetti. Bu ikinci senaryodan nasıl bir sonuca varabiliriz? Bunu birinci senaryoyla kar- şılaştırdığımızda, ikinci örnekte, dünya çapında bir okçunun, isabetleri şansa değil de, ustalığına ve yeteneğine dosdoğru atfedilebilecek bir okçunun söz ko- nusu olduğu çıkarımında bulunmak zorunda kalırız. Yetenek ve ustalık elbette tasarım türleridir.



Bir okçunun önce hedefi belirleyip, sonra atışta bulunduğu modelin türü, istatistikte yaygındır ve bir deneyden önceki red alanını tespit etmek diye bilinir. Istatistikte, bir deneyin sonucu, bir red alanının içine düşüyorsa, sonuçtan so- runlu olduğu varsayılan şans hipotezi reddedilir. Bir deneyden önce red alanı oluşturmanın nedeni, istatistikçilerin "veri karışması" ya da "kiraz toplama" de- dikleri olguyu önlemektir. Eğer yeterince yakından bakarsak görebileceğimiz gibi, herhangi bir veri kümesi tuhaf ve ihtimal dışı modelleri içerecektir. Deneyden önce deneycileri bir red alanı oluşturmaya zorlamak suretiyle, istatistikçi, pekala şanstan kaynaklanabilecek sahte modelleri deneyden çıkarır. Şimdi, kısa bir düşünceden sonra, şansı ortadan kaldırmak ve tasarımı ima etmek için, modelin olaydan önce gelmesinin gerekmediği anlaşılacaktır. Aşağıdaki şifre metni düşünün: nfuijolt ju jt mjlf b xfbtfm.



ik başta bu harfler ve boşluklardan oluşan rasgele bir dizi gibi görünmektedir. İlk başta, şansı reddedip, tasarım çıkarsamasında bulunma amacına dayanarak herhangi bir model tespit edilmemektedir. Fakat varasayalım ki, bir kişi yanınıza gelip, bu dizinin bir Sezar şifresi olduğunu, her harfi alfabe- de kendinden bir önce gelen harfle değiştirerek okumanızı söyledi. Bu durumda dizi şu hale gelir: Her ne kadar model (bu durumda, deşifre edilmiş metin) olaydan sonra ve- rilmiş olsa da, yine de, şansı ortadan kaldırmak ve tasarım çıkarımında bulunmak için doğru türden bir modeldir. Her zaman modellerini deney yapılmadan önce tanımlayan istatistiğe zıt olarak, kript analiz olaydan sonra modellerini bulmak zorundadır. Öte yandan her iki durumda da, modeller tasarım çıkarsamasında bulunmaya uygundur. Methinks it is like a weasel .


Her ne kadar okçu örneğinde, model (hedef), ona uyan olaydan (yani, ok atışından) önce kararlaştırılmış ve "methinks it is like a weasel" dizisi örneginde, model olaydan sonra tanınmış olsa da, her iki model de bir zekanın ön tasarıma açıkça işaret etmektedir. Ama neden? Diger modeller (okun, atıldıktan sonra etrafına hedefin çizilmesi örneğindeki gibi) bir zekanın etkinliğini göstermezken bu iki modeldeki hangi unsur bunu yapabilmektedir? Kilit kavram "ba- gımsızlık" kavramıdır. Belirtmeyi, bir olayla, ondan bağımsız şekilde verilmiş bir model arasındaki eşleşme olarak tanımlıyorum. Hem hayli karmaşık hem de belirtilmiş (yani, bağımsız şekilde verilmiş bir modelle eşleşen) olaylar tasarımı gösterir. Birinci durumda okçu oku atmadan önce var olan bir hedefi vurur, model olaydan açıkça bağımsızdır. Olay olmadan önce model vardı ve var olduğu biliniyordu. Ok hedefi vurduğunda, bir olay (okun atılması) bağımsız şekilde verili bir modele (hedefe) uygunluk taşıyordu. Okçunun okun etraft- na modeli çizdiği diğer durumda, olay, bağımsız şekilde var olan bir modele (hedefe) uygunluk göstermez, Bunun yerine, model (hedef) söz konusu ola- ya uydurulur (veya ondan çıkarsanız). Bu tür bağımsız olmayan modeli ben uydurma diye adlandırıyorum. Uydurmalar söz konusu olayın tasarlanıp ta- sarlanmadığı konusunda hiçbir şeyi işaret etmezler."


Methinks it is like a weasel" dizisi örneğinde ise, model (Ingilizce harflerin anlamhı dizilimi) olaydan sonra tanındığı halde tasarımı işaret etmektedir. Niçin? Cevap yine modelin söz konusu olaydan bağımsız olmasıdır. Bu du- rumda, söz konusu olay (şifre metin) Ingilizce sözlük ve gramerin önceden var olan bir dizi uylaşımına ve aslında Shakespeare'nin bir oyununun belirli bir cümlesine uygunluk göstermektedir. Model, metnin anlaşılmasından (söz konusu olay) bağumsız şekilde gerçekleşmez, her ne kadar modeli bir süre düşündükten sonra anlayabilsek de. Aslında, metni inceledikten sonra, metnin, Ingilizce sözlük ve gramerin bağımsız şekilde mevcut olan uylaşımlarına uyduğunu fark ederiz. Bu nedenle şifre metninde saklı olan model onu okuma ve anlama olayından bağımsızdır. Bu nedenle bir uydurmayla değil, bir belirtmeyle ve dolayısıyla (dizinin karmaşıklığıyla birlikte) zeki tasarıma dair bir kanıtla karşı karşıyayız teknik eğitim almış okuyucular uydurmayla (yukarn- da tanımlanıp açıklanan) belirtme arasındaki farkın, koşullu bağumsızlık kavramı kullanılarak tastamam doğrulanabileceğim bilmek isteyeceklerdir. Böylece modeller iki kısma ayrılır; karmaşıklığın varlığında, bir tasarım çıkarımını sağlayanlar ve karmaşıklığın varlığına rağmen tasarım çıkarımını saglamayanlar. 


Ilk model türünü belirtme, ikincisini ise uydurma  diye adlandırıyorum. 

Belirtmeler, şansı ortadan kaldırmak ve tasarım çıkarımında bulunmak için geçerli şekilde kullanılabilecek düzenli modellerdir. Oysa uydurmalar, tasarım çıkarımında bulunmak için geçerli şekilde kullanılamayacak düzen- siz modellerdir. Uydurma ile belirtme arasımdaki bu fark tam bir istatistikle ke-inlikle ortaya koyulabilir. Özetlersek, karmaşıklık-belirtme ölçütü üç şeyi tespit ederek tasarım çıkarimında bulunur: ihtimal, karmaşıklık ve belirtme. Bir olay, nesne veya yapı- nin açıklamamız gerektiğinde, şu karan vermek zorundayız: Onu zorunlulu- ga mi, şansa mı yoksa tasarıma mı atfedeceğiz? Karmaşıklık-belirtme ölçütüne göre, bu soruya cevap vermek, daha basit olan şu üç soruya cevap vermek demektir: O muhtemel midir? O karmaşık mıdır? O belirli midir? Sonuç olarak karmaşıklık-belirtme ölçütü, üç karar evresini içeren bir olarak gös- terilebilir. Bu şemayı açıklayıcı filtre diye adlandırıyorum. 


          4.ÖLÇÜT NİÇİN İŞLİYOR ?


Belirtilmiş karmaşıklığın güvenilir bir şekilde tasarımı saptadığını göstermek için başvurduğum ikinci savım zeki failin doğasını ve özellikle de onu saptanabilir kılan hususu ele almaktadır. Her ne kadar tümevarım, belirtilmiş kar- maşıklığın tasarımı saptamada güvenilir bir ölçüt olduğunu doğrulasa da, bu ölçütün niçin işlediğini açıklamaz. Karmaşıklık-belirtme ölçütünün tasarımı saptamanın niçin doğru aracı olduğunu anlamak için, öncelikle, zeki failleri saptanabilir kılan hususu bilmemiz gerekiyor. Zeki failin başlıca özelliği tercihtir. "Intelligent" (zeki), kelimesi, Latince inter ve lego kelimelerinden türemiştir, İnter arasında, lego ise tercih yapmak seçmek anlamına gelir. Bu nedenle keli- menin etimolojisine göre zeka şeyler arasında tercih yapmayı içermektedir. Şu halde zeki bir failin hareket etmesi demek rekabet halindeki bir dizi ihtimal arasında tercih yapmak demektir.


Zeki failin bu özelliği göz önüne alındığında, hayati bir soru ortaya çıkmaktadır: Onu nasıl tanıyacağız? Zeki failler tercihte bulunarak hareket ederler. O halde zeki bir failin tercih yaptığını nasıl anlayabiliriz? Bir şişe mürekkep kaza eseri bir kağıt sayfasının üzerine döküldü; birisi bir dolmakalem alıp sayfanın üzerine bir mesaj yazdı. Her iki durumda da mürekkep sayfa üzerinde kullanıldı. Her iki durumda da neredeyse sonsuz ihtimal arasından biri gerçekleşti. Her iki durumda da bir ihtimal gerçekleşti ve diğerleri devre dışı kaldi. Ne var ki bir duruma faili, diğerineyse şansı atfediyoruz. Burada söz konusu olan farklılık nedir? Sadece bir ihtimalin gerçekleştiğini gözlemlememiz değil, ayrıca o ihtimali belirtebilmemiz de gerekiyor. Diğer bir deyişle, olmak zorunda olmayan ama olmuş bir olayın oluşunu (yani bir ihtimali) gözlemlememiz ve bu olayın, ondan bağımsız olarak tesis edilebilecek bir modele uyduğunu (yani bir belirtmeyi) göstermemiz gerekiyor. Dola- yısıyla zeki faile atfetme hem ihtimali hem de belirtmeyi tanıtlamayı gerekli kıl maktadır. Rastgele oluşmuş bir mürekkep lekesi muhtemeldir, ama belirtili degildir, mürekkeple yazılmış bir mesaj hem muhtemel hem de belirtilidir. Kuşkusuz kaydedilen gerçek mesaj belirtilmiş olmayabilir. Ancak ortografik, sen taktik ve semantik kıstaslar yine de onu belirtecektir.



Çeşitli rakip ihtimaller arasından birini gerçekleştirmek, geri kalanlanı devre dışı bırakmak ve gerçekleşen ihtimali belirtmek zeki faili nasıl tanıyacagımızı ve tasarımı nasıl saptayacağımızı gösterir. Hayvanların öğrenme faaliye tini ve davranışlarını inceleyen deneysel psikologlar, bunu çok iyi bilirler. Hay. vanın bir işi öğrenmesi için, hem o işe uygun davranışları gerçekleştirme hem de o işe uygun olmayan davranışlarnı devre dışı bırakma yetisini elde etmesi gerekir. Dahası bir psikologun, hayvanın o işi öğrendiğini anlayabilmesi için, hem hayvanın uygun ayrımda bulunduğunu hem de o ayrımı belirtebildigini gözlemlemesi gerekir. Şu halde, bir psikologun, farenin labirentten başarılı bir şekilde geçmeyi ögrendigini teslim etmesi için, ilkin fareyi labirentten çıkmaya yöneltecek saga ve sola dönüşler zincirini belirtmesi gerekir. Kuşkusuz, labirentte rasgele dolaşan bir fare de saga ve sola dönüşleri ayırt eder. Ancak rasgele dolaşan fare, labirentten çıkmak için uygun sağa ve sola dönüşler zincirini ayırt edebildiginin işaretini vermez. Sonuçta fareyi inceleyen psikolog, farenin labirentten çıkmayı öğrendiğine kanaat getirmesi için geçerli bir nedene sahip olmaz. Ancak eğer fare psikologun belirttiği sağa ve sola dönüşler zincirini takip ederse, psikolog. kedinin labirentten çıkmayı öğrendiğine kanaat getirir. Şimdi tam da bu ögrenilmiş davranışları hayvanlarda zekayla bir tutuyoruz. Şu halde hayvanların öğrenimi için kullanılan şemanın genelde zeki faili tanımada geçerli olması şaşırtıcı değildir. 



 Söz konusu şema şudur: Çeşitli ra- kip olasılıklar arasından birini gerçekleştirmek, diğerlerini devre dışı bırakmak ve gerçekleşen ihtimali belirtmek. Karmaşıklığın burada da yer aldığım kaydedelim. Bunu görmek için, labirentten geçen fare örneğine tekrar bakalım. Ancak şimdi sağa iki kez dönüşün fareyi labirentten çıkarmaya yettiği, basit bir labirenti düşünelim. Fareyi inceleyen psikolog, onun labirentten çıkmayı öğrendiğine nasıl karar verecek? Fareyi alıp labirente koymak yeterli olmayacaktır. Çünkü labirent öylesine basit ki, fare şans eseri iki kez sağa dönüp, labirentten kolaylıkla çıkabilir. Dolayısıyla psi- kolog, farenin labirentten çıkmayı sahiden mi öğrendiğinden yoksa şans eseri mi onu başardığından emin olamayacaktır. Şimdi bu basit labirenti, farenin, labirentten çıkmak için bir dizi doğru sağa ve sola dönüşler yapması gerektiği labirentle kıyaslayın. Varsayalım ki, fare, toplam yüz tane uygun sağa ve sola dönüş yapmak zorunda olsun ve her hata onun labirentten çıkmasına engel teşkil etsin. Farenin hatalı dönüş yapmadı- ganu ve kısa bir sıra içinde labirentten çıktığını gözlemleyen psikolog, farenin labirentten çıkmayı gerçekten öğrendiğine ve bunun kör şansın işi olmadığına kanaat getirecektir.


Zeki faili tanımaya yönelik bu genel şema karmaşıklık-belirtme ölçütünün hafif değişik bir biçimidir. Genelde, zeki faili tanımak için, çeşitli rakip ihtimaller arasından birinin gerçekleştiğini gözlemlememiz, hangi ihtimallerin devre dışı bırakıldığını kaydetmemiz ve sonra gerçekleşen ihtimali belirtmemiz gerekir. Dahası devre dışı bırakılan rakip ihtimaller gerçek ihtimaller olmalı ve yeterince fazla sayıda bulunmalıdır ki, gerçekleşen ihtimali belirtisi şansa atfedi- lemesin. Karmaşıklık açısından bu, ihtimaller yelpazesinin karmaşık olduğunu söylemenin diğer bir yoludur. İhtimal açısından bu, gerçekleşen ihtimal küçük bir ihtimale sahipti demenin başka bir yoludur. Zeki faili tanımaya yönelik bu şemadaki tüm unsurlar (yani, gerçekleşme, devre dışı bırakma ve belirtme) karmaşıklık-belirtme ölçütünde eşlerini bulur. Bu ölçüt, zeki faili tanımaya çalışırken yaptığımız şeyleri doğrular. Karmaşıklık- belirtme ölçütü tasarımı nasıl saptayacağımızı gösterir.


Yazar: Sorgulayan Adam