İzmirli İSMAİL HAKKI'NIN RUH Anlayışı

 



                  Sözlükte ruhun tanımına baktığımızda “insan ve hayvanda vücudu canlı kılan, bilen, duyan, idrak eden, hayat gücü” vb. anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. Hem felsefe tarihinde filozoflar arasında hem de İslam düşünürleri ve kelamcılar arasında ruh’un varlığı, özellikleri, ruh- beden ilişkisi çokça tartışılmıştır. Eski Yunan filozofları gibi İslam düşünürleri de ruh hakkında kesin bilgiye ulaşmanın zorluğundan bahsederler. Fakat Yunan filozoflarına göre bu zorluğun nedeni insan zihninin karmaşıklığı iken İslam düşüncesinde bu zorluğun nedeni Müslüman filozof ve kelamcıların dinsel metinleri yorumlayışlarından kaynaklandığını söylemek mümkündür Felsefi metinlerin Arapçaya tercüme edilmesiyle birlikte ruh konusu İslam düşüncesinde de tartışılmaya başlanmıştır. Müslüman düşünürlerin ruh ile ilgili tartışmalarına baktığımızda İsra suresinin 85. Ayetinde “Sana ruh hakkında soruyorlar. De ki ruh rabbimin emrindedir. Size ilimden pek az verilmiştir” Şeklinde geçen ruhun, ne olduğu ve onunla neyin kastedildiği ile ilgili yapılan yorumların farklılığından kaynaklanmaktadır.Erkan Yar, İslam düşüncesinde İbn-i Sina, Sühreverdi Ebu Yusuf gibi düşünür ve fıkıh âlimleri ruh konusunda bu âyeti delil göstererek konuşmamayı, konuşmayı yasaklamak veyahut bu konuyu Allah'a havale etmeyi tercih ettiklerini söylerken Cafer B. Harb, Maturudi, F. Razi gibilerin Kur’an-ı Kerim'de Allah’ın varlığı ve sıfatları ile ilgili ayetler mevcut iken Allah’ın insanın bazı yönlerinin (ruhun) araştırılmasını yasaklamasının kabul edilemeyeceğini ifade ettiklerini söyler.184 Bu tartışmaların farkında olan İzmirli, İslam Felsefesi Tarihi, Metafizik ve Yeni İlmi Kelam adlı kitaplarında bu konuya değinmiştir. Bu konu ile ilgili Materyalizm (Maddecilerin kuramı) ve Spiritüalizm (Ruhiyye kuramı) kuramlarının görüşlerini tartışmaya açar Farklı türlerde materyalizmin olduğunu söyleyen İzmirli, antropolojik materyalizmi ruh ile ilişkilendirir. Ruh konusunu Yeni İlmi Kelam adlı kitabında “madde ve ruh”, Metafizik adlı kitabında da “Rasyonel psikoloji” adı altında inceler.İzmirli, materyalistlerin ruhun maddi oluşuyla ilgili öne sürdüğü delilleri ikiye ayırır. İzmirli’ye göre birinci delilin öncülüğünü yapan Alman Ludwig Büchner’in“böbrekler nasıl ki idrar üretiyorlarsa beyin de düşünce üretir” şeklinde ifade ettiğini söyler. Bu delilin savına göre bilgi, algı, düşünce gibi ruhsal faaliyetlerin tümü beynin yaptığı işlemlerdir. Beynin bozulması durumunda düşünce bozukluğu, unutma, sayıklama vb. aksaklıklar ortaya çıkar. İzmirli, bu delilin “düşünce, beynin bir fonksiyonudur” önermesiyle yetinmesi durumunda kabul edilebileceğini söyler. Fakat beyin, düşüncenin tek şartıdır söylemine dönüşmesi durumunda bunun hiçbir şekilde ispat edilemeyeceğini ve kabul edilemeyeceğini ifade eder. İzmirli’ye göre nasıl ki bir müzik aleti ile güzel bir müzik çalınmasına rağmen o müzik parçası için müzik aleti tek ve yeterli şart değilse düşünce, bilgi vb. ruhsal faaliyetler için de beyin öyledir. Materyalistlerin öne sürdüğü ikinci delil ise insan ruhu ile hayvan ruhunun aynı olduğu yönündeki tezleridir. İzmirli, bu tarz bir düşüncenin insanı ancak yüksek derecede bir hayvan olduğu sonucuna götüreceğini söyleyerek doğru bulmaz. Psikoloji biliminin insan ruhunun hem yapı hem de işlev olarak hayvan ruhundan farklı olduğunu ispatladığını ifade eder. Zira hayvan sadece hissedebilirken; düşünce üretme, delil oluşturma, inceleme yapma gibi özellikler ancak insana ait olan özelliklerdir. İzmirli, Spiritüalistlerin ise ruhu manevi bir şey olarak kabul ettiğini ve bunu çeşitli deliller ile ispat etmeye çalıştıklarını söyler. Bu delilleri İzmirli şöyle açıklamaktadır. 

a) Birlik Delili: İnsanda birçok olgu ve özellikler bulunmaktadır. Bunlar birbirine karışmadan bilinçli bir yapıda toplanmışlardır. Örneğin insan hem düşünen, hem hisseden hem de irade eden bir varlıktır. Bu özelliklerin her biri ayrı bir varlıkta değil, bilinç sahibi olan bir varlıkta gerçekleşmektedir. Bir an için bunların farklı bilinçlerde veyahut ruhun çeşitli parçalardan oluştuğunu varsaydığımızda hiçbir algı ve düşüncenin mümkün olamayacağını görürüz. Dolayısıyla ruh basit, bir ve tektir.

b) Özdeşlik İlkesi: Düşünce zaman olarak kendisiyle özdeştir. Her ne kadar bilincimizde sürekli yeni olaylar, farklı düşünceler ve duyumlar geçse de bu değişikliklerin öznesinde herhangi bir değişim söz konusu değildir. Yani dünkü “ben” ile bugünkü “ben” aynıdır. “Ben”de meydana gelen değişiklikleri fark edebilmek için “ben”in mutlak, değişmemiş olması gerekir. Örneğin daha önce yaşadığımız, algıladığımız ve düşündüğümüz şeyler sürekli değişmiş ve yenilenmiş olsaydı onları hatırlamamız mümkün olmazdı. Ayrıca ahlaki sorumluluklar da ancak insanın değişmeyen, aynı kalan bir yönünün olması durumunda mümkün olabilir. Zira geçmişte işlenen bir fiilin öznesi ile şimdi işlenen bir fiilin öznesinin farklı olması durumunda bu fiilden dolayı kimin sorumlu tutulacağı belirsiz hale gelecektir. Dolayısıyla beden her ne kadar değişip yenilense de ruh hep aynı kalmakta ve değişmemektedir. Ruhun bir faaliyeti olarak hafıza gücü ve geçmişte yaşadıklarımızı hatırlamamız ile ahlaki yönden sorumluluk buna örnek olarak verilebilir.

 c) Kendi Kendine (Yeter)lik ve İradesellik İlkesi: İzmirli’ye göre bu delilde spiritüalistler bir ruhsal faaliyet olarak nitelenen düşüncenin kendi özüyle fiile başlayabileceğini, değişik fiilleri yapma gücüne sahip olduklarını ifade ederler. Bu durum yani ruhun kendi kendine eyleme geçebiliyor oluşu ya da hangi eylemi gerçekleştireceğine karar verebiliyor oluşu; sanatın, bilimin ve ahlaki sorumluluğun ön şartı olduğu gibi ruhun varlığını da ispat etmektedir. Zira mekanik bir varlığın bilim, sanat üretmesi veya yaptıklarından sorumlu tutulması mümkün değildir.

 İzmirli, materyalistlerin ruhun manevi oluşlarına yaptıkları itirazları ve spiritüalistlerin bu itirazlara verdikleri cevapları da aktarır. Materyalistler, ruhun görülebileceği, hissedilebileceği veya ruh hakkında pozitif bir düşünce elde edilebileceği ile ilgili söylemleri kabul etmezler. Ruhun manevi oluşunun herkes tarafından doğrulanabilen bir nedene dayandırılmadığını, dolayısıyla bilime ters olduğunu ifade ederler. Bunu bir hipotez ve soyutlama olarak görürler. Materyalistler, maddenin sürekli yeni özelliklerle değiştiğini örneğin hareketin ısıya, ışığa, elektriğe, kimyevi güce, ışık gücüne dönüştüğü gibi maddi bir şey olan ruh da düşünce gibi yeni özelliklerle değişip dönüşebilir. Onlar, deney ve bilimin, düşüncenin beyinsiz olamayacağını ispatladığını ifade ederek nasıl ki beyni maddi bir veri olarak alıyorsak beyinden çıkan düşünceyi de maddi bir veri olarak kabul etmemiz gerektiğini söyleyerek ruhun manevi oluşuna itiraz ederler. İzmirli, Spiritüalistlerinİbn- i Sina'dan ilham alarak materyalistlere karşı argümanlarının çoğunu oluşturduklarını söyler. Spiritüalistler, bu konuda materyalistlerin bilimin kuramlarını yanlış yorumladığını, öncüllerin doğru olduğunu fakat öncüllerden yanlış sonuçların çıkarıldığını ifade ederler. Spiritüalistlere göre beyin, düşüncelerimizin zorunlu şartı olsa da tek nedeni ve şartı değildir. Beyin düşüncenin öznesi değil, aletidir. Kuran-ı Kerim’de ruh kavramı bazen Kur’an’ın kendisi ve ilahi mesaj anlamında, bazen ilahi mesajı ileten melek anlamında bazen de Allah’ın âleme dönük bazı emirleri şeklinde kullanılmıştır. İslam bilginleri de ruh hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. İzmirli, belli başlı görüşleri maddeler halinde aşağıdaki gibi sıralamıştır.

1) “Nefsi Natıka adı verilen insan ruhu soyuttur. Cisim de değildir. Cisimsel de değildir. Teist filozofların çoğunun görüşü budur…ehli sünnetten Eb-ul Kasım Ragıp İsfahani ile Ebu Muhammed Gazzali… vb bu görüşe nail olmuşlardır.

2) Ruh gül suyunun güle işlemesi gibi bedene işleyen latif bir cisimdir. Çözülmekten ve değişimden korunmuştur…Nazzam, Razi ile tercih edilen görüşe göre Maturidi bu mezheptendir. 

3) Ruh hissedilir özel bir heykeldir. Kelamcılardan Eş’ariye ile Mutezile’nin tercih edilen görüşü budur. 4) Kalpte bir atomdur. İbn-i Ravendi’nin görüşü budur. 

5) Beyinde bir güçtür. Duyum ve hareketin ilkesidir.

 6) Kalpte bir güçtür. Hayatın ilkesidir. 

7) Kalpte, ciğerde ve beyinde olan bir güçtür. Kalpteki güce hayvani güç, ciğerdeki güce bitkisel güç, beyindeki güce ise ruhi güç denir.

 8) Nitelik ve nicelik olarak mutedil olan dört karışımdır… 

9) Mutedil kandır

 10) Kalpte olan havasal bir güçtür. 

11) Organizmadır. 

12) Beyindir. 

13) Beyinde bir atomdur. 

14) Doğal ısıdır. 

15) Havadır. 

16) Ruhani nurdur. vs.”

İzmirli, ruh konusunun ne batıda ne doğuda, ne filozoflar arasında ne de İslam âlimleri arasında çözüme kavuşturulmuş bir konu olduğunu söyler. Ruh konusunun dinen bilinmesi zorunlu olan işlerden olmadığını ifade ederek nasıl inanılırsa inanılsın tevhide aykırı bir inanışın olmayacağını belirtir. İzmirli, bu konuda son ve kesin sözün Allah’a ait olacağını söyleyerek İsrasûresinin 85. Ayetini delil olarak gösterir. O, ruhun tam olarak anlaşılamayacağı görüşünü benimser. İzmirli yukarıda da değindiğimiz gibi Yeni İlmi Kelam adlı kitabında ruh hakkında son sözün Allah’a ait olduğunu, ruh konusunun tam olarak bilinemeyeceğini ifade ederken Metafizik adlı kitabında ise İslam bilginlerinin ruhun bilinemeyeceği yönündeki görüşlerinin doğru olmadığını söyler. Yani O, aklın ruhun gerçek bilgisine ulaşabileceğini belirterek bu görüşünü Fahrettin-i Razi’nin “ruh yüce Allah’tan daha azim ve daha yüce değildir. Allah’ın bilgisi mümkün olunca ruhun bilgisine ulaşmaya ne engel kalır! Ruh problemlerini en düşük felsefeciler ile en rezil kelamcılar bile bilirler” şeklindeki açıklamalarıyla destekler.

Ruh-Beden İlişkisi 

İzmirli, mekâna sahip olan beden ile mekâna sahip olmayan ve mekânla sınırlı olmayan ruhun ilişkisi nasıldır? Veyahut bu ikisi arasındaki ilişki nasıl anlaşılmalıdır? Şeklindeki soruların filozoflarca nasıl anlaşıldığını araştırır ve onların çözüm önerilerini tartışmaya açar. Somut ve maddi olan bir hareketin başka bir maddi olan hareketi ortaya çıkarması veya soyut mekânsız olan düşüncenin aynı şekilde başka bir düşünceyi ortaya çıkarması anlaşılabilir bir şeydir. Fakat asıl tartışma konusu olan maddi olan bir şeyin (hareketin, bedenin) manevi olan bir düşünceyi etkilemesi veya manevi olan bir düşüncenin maddi olan hareketi etkilemesidir. Yani asıl problem, ruhun bedene bedenin de ruha olan etkisi veya bunların birbirleriyle olan ilişkisidir. İzmirli, Descartes’ın bu problemi hissettiğini fakat çözemediğini belirtir. Çünkü Descartes, ruhu beynin merkezi parçası, beynin gizli bölümünde “glandepineale” diye isimlendirdiği çam kozalağı şeklindeki bez olarak ifade etmiştir. Ona göre ruh, beyinden gelen akışkana benzer bir akışkan ile bedenin diğer parçalarıyla ilişkilenmektedir. İzmirli, Descartes’in bu çözümünü ruhun hareketlerinin nasıl olduğunu açıklamadığı gerekçesiyle yeterli görmemektedir. İzmirli, 1707-1783 yılları arasında yaşayan Euler’in de bu problemi ruhtan bedene, bedenden ruha karşılıklı doğal etki ile açıklamaya çalıştığını fakat onun da bu karşılıklı etkiyi anlamaya yönelik bir araçtan bahsetmediği için problemi çözemediğini ifade eder. İzmirli, 1638-1715 yılları arasında yaşayan Malebrance’ın ise ne ruhun beden üzerinde ne de bedenin ruh üzerinde bir etkisinin olmadığını, ruh ile bedenin hareketlerini birbirleriyle uyumlu hale getiren sonsuz bir aracının olduğunu öne sürerek bunu ara nedenler kuramıyla çözmeye çalıştığını ifade eder. İzmirli, bu sonsuz aracının ancak Yüce yaratıcı olan Cenab-ı Hak olabileceğini, fakat bu çözümün de Panteizm ve Cebriye’nin düşüncelerine benzediği gerekçesiyle eleştirildiğini söyler.

İzmirli, ruh ile bedeni birbirine yaklaştırmak için onların arasına ikisinin özelliklerini taşıyan bir cevher koymanın bu problemi çözemediğini bilakis daha da karmaşık hale getirdiğini söyler. İzmirli, Leibniz’in monad kuramıyla ruh ve bedeni önceden ayarlanmış, birbirine uydurulmuş ve hareketleri birbirine uygun düşen kurmalı saatler gibi düşündüğünü ifade eder. Tıpkı bir orkestra müziğindeki ahengin olması, herkes notasını çalarken bestecinin de her bölümü herkesi ve her şeyi düşünerek yazması gibi. Leibniz’in bu kuramıyla ruh- beden ilişkisinin anlaşılmasına katkıda bulunduğunu fakat bu kuramın da Cebriye ve İcabiye düşüncelerine çekilebileceği şeklinde eleştirildiğini söyler. Ruh konusunda son olarak değinmeden geçemeyeceğimiz bir diğer konu ise dirilişin nasıl olduğu problemidir. İzmirli, dirilişin nasıl olduğu ile ilgili şu değerlendirmelerde bulunur. Ona göre felsefeciler her yönüyle yok olanın tekrar var olmasının mümkün olmadığını söyleyerek insanların bedenen diriltilmelerini mümkün görmemektedirler. Bazı kelamcıların diriltilmenin ruhsal ve bedensel yönden beraber olacaklarını kabul ettiklerini fakat kelamcıların çoğu tarafından tıpkı evren gibi insan ruhunun da sonlu olduğu ifade edilerek bunun kabul edilmediğini söyler. İzmirli bedensel diriltilme, evrenin kıdemi, cüzlerin bilinmesi gibi konularda felsefeciler ile kelamcıların uyuşmadığını söyler. Kendisi bedensel diriliş ile ilgili olarak Yeni İlmi Kelam adlı kitabında “Ahirete iman” adlı bölümde inceleyeceğini söylemiş fakat kitabı tamamlayamadığı için bu bölüm söz konusu kitapta yer almamaktadır Kısaca ifade edersek; ruhun beden ile ilişkisinin nasıl olduğu, ruhun beden ile birleşmesinin nasıl olduğu ve birlikteliklerinin nasıl anlaşılması gerektiği ile ilgili söylemlere baktığımızda bunun ruhun ve bedenin ne olduğu ve ne tür özelliklere sahip olduğuyla bağlantılı olarak değiştiğini görürüz. İzmirli de ruhun ve bedenin ne olduğu, bunların birbirleriyle ilişkilerinin nasıl olduğunu batılı ve İslam filozoflarının görüşlerini vererek tartışır. Kendisi de kimi yerde ruhun bilinebileceğini söylerken kimi yerde de ruhun bilenemeyeceğini söyleyerek bu konuda son sözün Yüce Allah’a ait olduğunu ifade eder.

(FIRAT ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ FELSEFE VE DİN BİLİMLERİ ANABİLİM DALI İZMİRLİ İSMAİL HAKKI’DA METAFİZİK PROBLEMLER YÜKSEK LİSANS TEZİ DANIŞMAN HAZIRLAYAN Yrd. Doç. Dr. Necmettin TAN Sedat ATEŞ,Sayfa 50-56)