İLK DİNDEN DÖNENLER KUR-AN'I YAZMA GÖREVLİLERİDİR -Videosu'na CEVAP
DİNDEN ÇIKAN VAHİY KATİBİ ve
ÖLDÜRÜLENLER
Evet arkadaşlar, Din ve Mitoloji isimli sayfada gördüğüm bir iddiayı aşağıya bırakıyorum.
İsimlerini “Din ve Mitoloji” koymuşlar ama din anlatmadıkları kesin ol
makla beraber kafalarındaki
kuruntuları hakikatmiş gibi anlatmalarından mütevellit mitoloji anlattıklarından şüphem yok.
1) Haklarında yakalanıp öldürülmeleri emri verilenler:
“ İbn-i Hatal, Mukis bin Sabhabe, Haris bin Nefil, Kuveyne bin Hatal, Harr bin Talatıl ve Ümmü sa'd”
Öldürülme korkusu ile İslam'ı seçenler:
“Abdullah bin sa'd bin Ebu sern, İkrime bin Ebu Cehil, Habbar bin Esved Hattalın bir diğer Oğlu
Kuveyre, Safvan bin Ūmeyye, Züheyr bin Ebu Ümeyye ve Süheyl bin Amr.
Cevap: ...Hz. Peygamber Mekkeliler için af ilan etti. Yalnız toplam on kadar kişinin yakalanıp
öldürülmeleri emrini verdi. Bunlar hakkında yakalama emri çıkarılsa da hepsi öldürülmedi. Bir kısmı
kaçtı ve affedildi, Abdullah b. Sad gibilerse affedildiler. Sonuçta bu listeden üç erkek ve 1 kadın olmak
üzere toplam dört kişi yakalanıp öldürülmüştür. Şibli, bu konuda sadece Buhari rivayetinde geçen İbn
Hatal'ın ve ayrıca Mikyes'in cinayetlerine karşılık olarak öldürüldüğünü belirtir. (Azimli, MEKKE
FETHİ'NDEN TEBUK SAVAŞI'NA BAZI MÜLAHAZALAR)
Ek Olarak Korkudan iman etti denilen İkrime zaten Mekke'de bile değildi ".. İkrime, o gün Yemen'e
kaçmak için gemiye bindi. Yolda fırtına çıkıp, gemi batmak üzereyken, "Kurtulursam Muhammed'in
ayaklarına kapanacağım" diye niyet etti. Kurtulup, Yemen'e varınca, Müslüman olmaya karar verdi..."
Peki bu öldürülme emri verilenlerin öldürülme sebepleri neler ? Hiç düşünmüşler mi tabi ki hayır.
lbn Hatal'in öldürülme sebebini 4 numaralı soruya cevap verirken işleyeceğimiz için geçiyorum. Ayrıca
verdiği isimler güvenilir olmayan kaynaklardan derleme, kendi bulduğum kaynaklara göre Mekke'de
Resûl-i Ekrem'e çok eziyet eden ve hicretleri sırasında Hz. Fatıma ile Ümmü Külsûm'e saldırıda
bulunan Huveyris b. Nukayz, Benî Mustalik Gazvesi sırasında müşrik sanılıp yanlışlıkla öldürülen
kardeşinin diyetini almak için Müslüman görünerek Medine'ye gelen ve diyeti aldıktan sonra
kardeşinin katilini de öldürüp Mekke'ye kaçan Mikyás b. Subâbe'yi ismen belirterek öldürülmelerini
istemişti.
Bunlardan başka Abdullah b. Hatal'in Hz. Peygamber (asm)'i hicvederek şarkı söyleyen iki
câriyesinden biri de yakalanarak öldürülmüştü. Kaçan diğer câriye ile daha önce vahiy kâtipliği yaptığı
halde dinden dönen Abdullah b. Sa'd b. Ebū Serh ve Mekke'de Hz. Peygambere eziyet eden Ummü
Sâre adlı câriye ise eman dilemeleri üzerine affedilmişlerdi.
2) Vahyin nasıl geldiğini gören ilk vahiy katibi dinden çıkınca, Muhammed yazdırma işini
kesmiştir.
İlk mürted Abdullah Bin Sa'd Bin Ebi şerh'tir. Halife Osman'ın akrabasıdır. Vahyin başlarında,
Muhammed bir isim ayetleri, Vahiy Katiplerine söyler, onlar da yazıya geçirirlerdi.
Abdullah Bin Sa'd ilk vahiy katiplerindendi, Muhammedin hallerinden olsa gerek, vahiyden
şüphelendi. Ve mürted oldu. Mekke'nin fethinde, Muhammed, Abdullah Bin Sad'ın öldürülmesini
emretti.
Halife Osman araya girdi ve Abdullah Bin Sad'ın öldürülmesini engelledi, Abdullah ise yeniden
müslüman oldu. (Korku nelere kadir)
Cevap: Gelelim Vahiy Katibi Ebi Serh meselesine bu meseleyi ateistler kaşımayı çok severler
öncelikle korktuğu için müslüman oldu iddiasi var eğer böyle olsaydı müslümanım dedikten sonra niçin
bazıları gibi kaçıp canını kurtarmadı, onun aksine defalarca tövbe edip af ve eman diledi gibi sorular
cevapsız kalmakta. Ebi serh meselesi cidden çok uzun bir mesele olmakla beraber (kaynakları aşağıya
bırakacağım detaylı okumalar için) kısaca bir özet geçeceğim.
Hz. Osman, Peygamberimize (asm), "Babam, anam sana feda olsun! Anasının oğlu Abdullah’ın seni
her görüşünde senden nasıl kaçtığını bir görseydin!" der. Peygamberimiz de (asm) gülümseyerek "Onun
biatını almadım mı? Kendisine eman vermedim mi?" diye sorar. Hz. Osman, "Evet yâ Rasúlallah! Fakat,
o, Müslüman olduğu zaman işlediği suçun büyüklüğünü düşünüyor da senin yüzüne bakmaktan
utanıyor!" demesine karşılık, Peygamberimiz (asm): "islâmiyet kendinden önce işlenmiş olan
kötülükleri siler!" buyurur. Hz. Osman hemen dönüp bunu Abdullah b. Sa'd'a haber verir. (Vákıdi,
Megâzî, 2/856, 857)
Abdullah b. Sa'd, yeniden Müslüman olduktan sonra, Islāmiyet amelleri ile Müslümanlığını
güzelleştirmiş; ölünceye kadar, kendisinde kötü bir tutum ve davranış görülmemiş (Beyhaki, Deläilü'n-
nübüvve, 5/60) sadece hayır ve fazilet, iyi hallilik ve dindarlık görülmüş (ibn Hazm, Cevâmiu's-a're, s.
232) fitneden, daima kaçınır olmuş ve "Ey Allah'ım! Benim en son amelimi sabah namazı yap!" diyerek
dua etmiş durmuştur. Bir gün, abdest alıp sabah namazına durmuş, birinci rekatta Fatiha ile Adiyât
sûresini okumuş, ikinci rekatin sonunda sağ tarafina selam vermiş, sol tarafina selam verirken ruhunu
teslim etmiştir. (bk. ibn Abdilberr, 3/920; ibn Esir, Usdu'l- Gâbe, 3/260; Ibn Seyyid, Uyûn, 2/175,176)
Soruda geçen ayetin kapsamına, Abdullah b. Sad girmiş olsa bile, bu onun önceki halini yansıtır.
İman edip bu iman ile öldüğüne göre, imandan önceki hatalarından sorumlu olmaz.
Bir de Ebi Serh’in sık sık dile getirilen Mürted olduğu dönemde ortaya attığı iddia edilen “Ben de
Vahiy alıyordum" , "Ben felanca yeri başka yazıyordum Peygamber fark etmiyordu onaylıyordu" gibi
rivayetler var, o rivayetleri de bir inceleyelim;
→Bazı kaynaklarda bu sahabiyle ilgili dikkatsizce ve tetkik edilmeden nakledilen rivayet ve dirayet
açısından doğru olmayan bazı rivayetler vardır. Bu zayıf rivayetlerde güya onun, gelen vahyin bazı
kelimelerini değiştirdiği halde Hz. Peygamber'in (s.a.s.) farkında olamadığı, bundan ötürü de Cebrail
tarafından uyarıldığı gibi asılsız bilgiler aktanlmaktadır. Bu iddianın hem Kur'an'ın açık beyanlarıyla hem
de pratikle çeliştiğinden ve asılsız rivayetlere dayandığından dolayı kabul edilmesi imkansızdır.
A'zami'nin de belirttiği gibi bu türlü rivayetlerin ortaya çıkmasındaki sebeplerin başında Hz. Osman
ve taraftarlarına düşmanlık gelmektedir. Zira bu rivayetlerin kaynağı Şiî bir müellif olan İbn Kelbî'dir.
Aynı zamanda bu rivayetin dayanaklarından biri olan el-Vakıdî de zayıf kabul edilen ve hadis
uydurmakla itham edilen bir kimsedir. Ancak daha sonraki dönemlerdeki müellifler bu şahıslardan bu
türlü rivayetleri alırken herhangi bir tenkide tabi tutmadan almışlardır. Bu türlü asılsız hikâyeler Hz.
Osman (r.a.) düşmanlığı ile bilinen bazı kimselere dayanmaktadır. Dolayısıyla bu türlü rivayetleri
aktarırken son derece dikkatli davranmalıyız. Ve daha da önemlisi, Hz. Peygamber'in (s.a.s.) kâtiplerine
nispet edilen "falan ve falan kâtipler Kur'an-ı Kerim’i tahrif ediyordu da Rasûlüllah (s.a.s.) bazen bunun
farkında değildi, bazen de buna muvafakat ediyordu." gibi sözler tamamen uydurmadır, aslı esası
yoktur, pratiğe de tamamen terstir. Böyle bir iddiayı ne din ve ne de ilmî araştırma kabul eder."
(KUR'AN'IN ILK MUHAFIZLARI "VAHİY KATİPLERİ" Muhittin AKGÜL, Diyanet ilmi Dergi)
3) Ümmü Habibe Remle bt. Ebi Sufyan, kocası Ubeydullah b. Cahş el-Esedi ile birlikte müslüman
olur. Fakat, kocası mürted olur. Kocası dininden dönerek Hristiyan olur. Ümmü Habibe ise dönmez.
Sizce ödül olarak ne alır?
Muhammed ile evlenir. Karılanndan biri olur malum Muhammed’e sınır yok 4 kadınla evlenme
diğerleri için geçerli.
Cevap: Ümmü Habibe (r.a.), Kureyş’in reisi Ebů Süfyan'in kızı idi. Dininin gereklerini serbestçe
yaşayabilmek için kocası Ubeydullah bin Cahş ile Mekke'den Habeşistan'a hicret etmişti. Ubeydullah,
sonradan Hristiyanlığa girdiği hâlde, Ümmü Habibe sebât etmişti. Bir müddet sonra da Ubeydullah
ölünce dul kalmıştı. Bu esnada rüyasında Ubeydullah'in kendisine "Ey Ümmü’l-Müminin" diye
seslendiğini görmüştü. Bunu da Hz. Resülullah’ın kendisi ile evleneceği şeklinde te'vil etmişti.
Arap kadınları dengini bulmadıkça evlenmezlerdi. Hz. Ümmü Habibe de gurbet diyarında dengini
bulup evlenemediğinden zor bir durumda kalmıştı. Böyle, dini uğrunda vatanından uzak ve akraba ve
taallûkatından ayrı olarak kimsesiz kalan şerefli bir kadının taltifi elbette gerekiyordu. Bunun için de
Resûl-i Ekrem Efendimiz onunla evlenmeye talib olmuştu. Peygamberimiz bunu gerçekleştirmeyi
Necaşî'den istemişti. Necaşî de Efendimizin bu arzusunu yerine getirip Hz. Ümmü Habibe’yi ona
nikâhladı.
Yani burada da ateistin anlattığı gibi bir durum söz konusu değil. Peygamberimiz kocası vefat etmiş
ve çocuğu ile gurbet illerde kalmış bir kadını koruyup kollamıştır. Ayrica "Karı, karıları” vb. ifadeleri
kullanarak hanımlarımıza, saygıdeğer kadınlara bu çirkin üslup ile hitap edenleri şiddetle kınıyor bu gibi
ahlaksızlara en şiddetli tepkileri göstermelerini ateist kadın takipçilerimizden bekliyoruz.
Peygamber efendimizin sınırsız kadın ile evlenmeye hakkı olduğu iddiası ise Ahzab 52. ayete rağmen
tam bir iftiradan ibaret. Bundan sonra sana kadınlar helâl olmaz; mülkiyetin altında bulunanlar dışında
kadınlarını, güzellikleri hoşuna gitse bile başka eşlerle değiştirmen de helâl olmaz. Allah her şeyi görüp
gözetmektedir.
4) Bir diğer mürted ise Abdullah b. Hatal’dır. Müslüman olduktan sonra sadaka memuru olarak
görevlendirilir. O ise ihanet ederek arkadaşını öldürür, sadaka mallarını alır ve irtidat eder. (Dinden
aynıdığı için diğer suçlar iftira olabilir!) Mekke'nin fethinde oldürülmekten kurtulamaz.
Cevap: Evet şimdi Hatal meselesine gelelim. İbn Hatal’ın hizmetini gören Müslüman bir kölesi vardı.
Huzâalardandı. Peygamberimiz Aleyhisselam, bu köleyi de yanına katarak, İbn Hatal'ı tahsilata
göndermişti. Köle, Ibn Hatal’ın hizmetini görüyor, yemeğini yapıyordu. Bunlar, bir konak yerinde
konakladılar. İbn Hatal; kendisi için erkek bir davar kesip yemek yapmasını köleye emretti. Öğle vakti,
yatıp uyudu. Uyandiğı zaman, kölenin kendisi için yemek yapmadığını gördü. Köle de uyuyakalmıştı. lbn
Hatal, köleye son derecede kızdı. Üzerine atılıp, onu döve döve öldürdü. Öldürdüğü zaman, kendi
kendine: “Vallahi, Muhammed’in yanına varırsam, bu suçumdan dolayı beni öldürür!" dedi. İrtidad etti.
Islâmiyetten müşrikliğe döndü. Topladığı zekat ve sadaka mallarını da sürerek Mekke’ye kaçtı. Mekkeli
müşrikler, lbn Hatal'a: "Seni bizim yanımıza geri çeviren nedir?" diye sordukları zaman, İbn Hatal: “Sizin
dininizden daha iyisini bulamadım!" dedi, müşrik olarak kalmakta devam etti....
Görüldüğü üzere, yazdığı gibi arkadaşını değil de aslıinda kölesini öldürmüş ve haksızca bir cana
kıymış ve karşılığında dinden çıkıp İslam aleyhtarı faaliyetlerde bulunmuş birisi olarak Hatal denilen zat
zaten idam cezasını haketmiş. Burada da Resul'ün haksız yere bir cana kıymasından söz edilemez.
5) Osman'nin torpili yüzünden Abdullah Bin Sad idamdan kurtulmuş ama torpilsiz Abdullah Bin
Hatal öldürülmüştür. Şeriat adamına göre davranmadır , İslam’ın özü ayrımcılık, adam kayırmaca, kendi
kuralına kendinin uymamasıdır.
Cevap: Biraz önce ikisinin de suçlarını paylaştık. Biri bir cana kaydığı için kısası haketmiş silahını almış
muharip güç olarak Mekke Fethi’nde peygamberin karşısına durmuş, diğeri İslam’dan çıkmış (kaldı ki
kimi bilginlere göre bu rivayetler şüpheli) olmasına rağmen Peygamber'in şefkatine sığınmış birisi
olarak tövbe etmiş bir zat ikisini ve işledikleri suçları nasıl bir tutup da aynı kategoride
değerlendiriyorlar diye merak etmiyorum aslında. Çünkü sübjektif bakış açısı bunu gerektirir.
Sonuç: Görüldüğü üzere Peygamber efendimizin haksız yere kendisine muhalefet edenleri
öldürttügü, torpil yaptığı, adam kayırdığı iddialarının mesnetsiz delilsiz iddialar olduğu, işin gerçeğinde
ise en barışçıl yollarla Mekke’nin Fethi'ni gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır. Bununla alakalı bir yazıyı
paylaşıyorum:
Mekke'nin Fethi ve Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v)
Mekke'nin fethi, orada yaşayanların hayat hakkını yok etmek yerine, yaşama hakkının kutsallığını
ortaya koyan tablolarla doludur. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Müslümanlar aleyhine çok ağır maddeler içermesine rağmen, Mekkeli müşriklerle 10 yıllık bir
barış antlaşması imzalayarak savaşı değil barışı tercih eden, daha sonra gelişen kışkırtıcı olaylar, ashabın
bir kısmının hoşnutsuzluğuna aldırmayarak barışta ısrar eden Hz. Peygamber (asm)'dir.
2. Mekke müşriklerinin bir buçuk yıl sonra barışı aleni bir şekilde bozmalarını öne sürerek savaşmak
yerine, hatalarını gidermek hususunda uyarılarına rağmen, kendisine savaştan başka bir yol kalmadığını
gören Hz. Peygamber (asm)'dir.
3. Mekke'yi kan dökmeden fethedebilmek için hazırlıklarını gizli bir şekilde yürüten, Mukaddes belde
Mekke'yi haber sızmadan savaşsız alabilmek için bütün yollara ekipler koyduran Hz. Peygamber
(asm)'dir.
4. İslâm ordusu dört koldan Mekke'ye girerken, mecbur kalınmadıkça kan dökülmesini istemeyen,
ordu komutanlarından biri olan Sâd b. Ubâde'yi "Bugün Kâbe'de savaşın helal olacağı gündür."
sözünden dolayı derhal görevden alan, Halid b. Velid'in komuta ettiği birliğin mukavemetten dolayı
çarpıştığını görünce buna çok üzülüp derhal çarpışmaya son vermesi için haberci gönderen Hz.
Peygamber (asm)'dir.
5. Evlerine kapananların, silahları bırakanların, Mescid-i Haram'a ve Ebu Süfyan'ın evine sığınanların
emniyette olduğunu ilan ettiren; yaralıların, kaçanların, esirlerin öldürülmemelerini emreden Hz.
Peygamber (asm)'dir.
6. Müslümanların hayatlarını yirmi yıl boyunca cehenneme çeviren, onları bir kaşık suda boğmakta
tereddüt etmeyen Mekke müşrikleri, onun eline düşüp dehşet içerisinde ne yapacağını düşünürlerken
"Ben bugün size kardeşim Yusuf Peygamber'in sözünü söylüyorum: Bugün size kınama yok, Allah sizi
bağışlasın." diyecek kadar güzel ahlakta zirvelere yükselen Hz. Peygamber (asm)'dir.
7. Mekke'nin fethinden sonra genel af ilan eden, sadece 17 kişiyi bu affın kapsamından hariç
tutmasına rağmen Süheyl b. Amr, Safvan b. Ümeyye, İkrime b. Ebu Cehil gibi müşrik ileri gelenlerine
daha sonra eman veren, önce vahiy katipliği yapmasına rağmen bilahare dinden çıkıp pervasız bir İslam
düşmanlığı sergileyen Abdullah b. Ebû Serh'i ve Resululah’ın sevgili amcası Hz. Hamza'nın ciğerlerini
koparıp çiğneyen Ebu Süfyan'ın karısı Hind'i bile affederek öldürülenlerin sayısının sadece altıyla sınırlı
kalmasını sağlayan Hz. Peygamber (asm)'dir.
8. Mekke'nin fethinden hemen sonra gerçekleştirilen Huneyn Savaşı’na, iki bini yeni Müslüman
olmuş Mekkelilerden, sekseni de henüz İslam’ı kabul etmemiş Kureyşliler'den olmak üzere on iki bin
kişilik bir orduyla katılan Hz. Peygamber (asm)dir. Bu son hadiseden de açıkça anlaşıldığı üzere Allah
Resulu müşrikleri Mekke'den çıkarmak, onların dinlerini değiştirmelerini istemek bir yana, onların
müşrik olmalarına rağmen Huneyn savaşına katılmalarına izin vermiştir.
Biz bu ve benzeri olayları göz önünde bulundurarak şunu merak ediyoruz:
- Hz. Peygamber (asm)'in Mekke'nin fethi ve sonrasında yürürlüğe koymuş olduğu bu uygulamalar
hayat hakkının yok edilmesi diye nitelendirilecekse, hayat hakkının varlığını tanımak acaba nasıl
gerçekleştirilecektir?