Allah'ı bilen haddini bilir




Ben var ya hem Rabbini Hem de haddini bilen insana hayranım… Hz. Ömer (R.A)


                         ALLAH'ı bilen insan haddinin, sınırlarının farkındadır. Neleri bileceğini, ya da bilemeyeceğini nelere güç yetireceğini ya da yetiremeyeceğini, nelere ulaşacağının  ya da ulaşamayacağının farkındadır. Acizliğini bilir, böbürlenmez, fani iken sonsuz olana kafa tutmaz. Acizlik içinde yüzerken Tanrı gibi davranmaz. Sahip olduklarını bilir ve dahasına sahip olmaktansa sahip olduklarının mahiyetini kavramaya çalışır. Fazlasında gözü yoktur azında da rızası vardır. Sınırlarının farkındadır, neler yapacağını, neleri düşüneceğini, neleri söyleyeceğini bilir. İbni Sina'nın dediği gibi düşünmeden öğrenmez çünkü düşünmediği zaman öğrenmenin faydasız olduğunu bilir ki ALLAH bu yüzden düşün der öğrenmeden düşünmez çünkü öğrenmeden düşünmenin tehlikeli olduğunu bilir ki ALLAH da bu yüzden ilk OKU der oku, mana çıkar, bil, öğren ve de düşün. Elindeki imkanın nelere yeteceğini, nelere yetmeyeceğini kavrar ve de ona göre hareket eder. İnsanlarda olan imkan onlarda imana dönüşmezken o her imandan bir imkan çıkarır. Onun için her imtihan bir imkan ve de her imkan da bir imtihandır. Sözünü esirgemez doğru bildiğini söyler, bundan asla vazgeçmez, yılmaz ama söylerken de ölçer, tartar ; tartar ki sonucunda herhangi bir sorun olmasın,sözün nereyi gideceğini, neler getirip neler götüreceğini bilsin bunu göze alarak ağzından çıkanı kulağı, daha çıkmadan duyar. Tartışmada nerede durulacağını bilir. Yeri geldi mi merhametinden mazluma can veren su gibi yeri geldi mi gazabından zalimi kasıp kavuran bir ateş olur. Ne zaman yakacağını ne zaman söndüreceğini bilir. Ve de en önemlisi kime serinlik kime ızdırap vereceğini bilir. Zevk almaktan kaçmaz ama zevki harici yansımalardan değil zati kaynaklardan alır. İnsanlar kalıcı olarak kalacaklarını sandığı bu dünyadan geçici bir zevk, tat bile alamazken o geçici olarak bildiği hayatında her anından, ağzından çıkan her kelimeden, gözünün gördüğü her kareden , içine çektiği her nefesten , ayağının bastığı her yerden o kalıcı bir tat ve de zevk alır. İnsanlar ALLAH'tan gelen iyiliği inkar ederken o ALLAH'tan gelen kötülüğüne bile iman eder. İnsanlar ne gelirse gelsin inkar ederken o hiçbir şey gelmese de ALLAH'a iman eder. Konuşur çünkü söyleyecekleri vardır , susar çünkü bilmediği yere denk gelmiştir. Seçer çünkü doğrusunu görmüştür vazgeçer çünkü yanlışına denk gelmiştir. Zararı olmayıp yarar getirenlerden yüz çevrilirken o yararı olsa da zararı yararını geçmişse onu terk eder. Yemek için yaşamaz , yaşamak için yer. Zevk için değil ihtiyacı için giyinir. Havalı olsun diye değil sağlığı yerinde olsun diye spor yapar. Egosunu tatmin etmek için değil acizliğini görüp Rabbinin büyüklüğünü görmek için ilim tahsil eder. Aklını ilah edinmek için değil aklıyla aklı vereni ilah edinmek için çalışır.



                       Böyle bakınca yaşadığımız sistem bize sanki zavallı, cahil, yobaz, gerici, çağ dışı gibi bakıyor di mi? Bilmesi, söylemesi, düşünmesi, yapacakları sınırlı "haddi" olan insanlar. Her zevki tatmıyor, her şeyi tatmıyor, belli prensipleri var o prensiplerden çıkmıyor sözlerinden kısıyor yeri geldi mi susuyor haddini biliyor, doğruyu yanlışı ayırt ediyor doğruları konuşup yanlışı söylüyor ve dediği gibi olup yanlışı da men ediyor , kanaatkar, şükrediyor daha fazlasında gözü yok azı da olsa olur diyor, hastalığa iman ediyor , fakirlik ona güç veriyor, imtihandan iman ve imkan alıyor Halbuki her şeyi bilmek, söylemek, düşünmek  , sınırları kaldırmak , doğru yanlış ayırt etmeksizin  dilediğini yapmak, gezip ,tozmak ,sınırları kaldırıp kafaya göre takılmak , var olanla yetinmemek, dahasını alsa da doymamak, var olana iman etmeyip yok olan için inkar etmek , sağlığa hamd etmeden hastalık için isyan etmek gibi bir modernlik, bilgelik, üstünlük , varoluşçu bir özgürlük varken!.. Bu algı tamamen bir göz boyama aldanmacadan ve de aldatmacadan ibarettir. “Yeni olan iyidir” Safsatası (The Appeal to Novelty Fallacy), Ortak Tutuma Başvurma Safsatası (Argumentum ad populum) , Otoriteye itiraz (argumentum ad verecundiam),İrrasyonel Otorite Safsatası (Fallacy Of Unqualified Source),Akran baskısı (Peer pressure),Beğendirme Safsatası (Argumentum ad Personam) vb. mantık safsatalarından oluşan bir mantık safsatası salatasıdır. Eğer herhangi bir şey yeni zamanlarda çıkmışsa kesin doğrudur çünkü yenidir moderndir. Modernlik de iyidir eğer modernliği yani yeniliği kabul etmiyorsanız siz iyilik düşmanısınızdır(The Appeal to Novelty) halbuki daha yeninin modern olup olmadığına karar vermeden ki modernlik zamana bakan bir olay değil modernlik doğruların zamanın aşımına uğramadığı hal iken bir yeni iyidir safsatası dayatmak. Çoğunluk yapıyorsa doğrudur , bu kadar insan yapıyor sen de yap , bu devirde yapmayan mı var canım ne olacak? Bu kadar kişi bilmeyecek de sen mi bileceksin vb. (Argumentum ad populum) daha doğrunun iyinin ne olduğuna çoğunluk olarak karar verilmemişken ki bu da mantıksızlıktır bir de çoğunluğun doğru olmasını tartışmak. Ondan daha mı iyi bileceksin , o şunu bunu yapmış , o böyle o şöyle deyip ünvanların arkasına sığınmak ve de aşağılık kompleksi ile kendisini hakir görmek(Argumentum ad verecundiam) halbuki ünvanı olanın doğruluğuna karar verecek bir otorite yokken. Aşağılık kompleksine girmeyeyim, hiçbir şey bilmeyip de ben bilirim, ben yaparım demek , işi olmayan şeylere burnunu sokmak, otoriteye başvurma safsatasını kavrayamayıp fazla kaçırıp işi ehlinden de bilmeden iyi bilirim diyerek ( Fallacy of Unqualified Source) yapmak. Biz yaptık sen de yap , bizim içimizde farklı olma, sürüden ayrılma, bizim gibi vb. fikirlere ile insanların yoluna bariyer olmak (Peer Pressure) akran yani toplum, grup baskısında bulunmak. Bir öneriyi kabul ettirebilmek için başkalarının tercihlerine, kişisel eğilim ve çıkarlarına  baş vurma, huyuna giderek kabul etmesi gerekmediği bir şeyi bir özelliğinden dolayı o özelliğe dayanarak(Argumentum ad Personam) beğendirme safsatasına gitmek....




                 Asıl bilgelik, modernlik, iyilik ve de doğruluk her şeyi bilmekten önce neleri bilmediğinin farkında olmaktır. Aman canım ben nereden bileceğim, bilemem yapamam edemem , başkaları daha iyi bilir , ünvanı olanlar daha iyi bilir demeden ve de çizgiyi kaçırmadan haddini bilerek de bildiği konuda konuşmak , bilmediğine bilmiş gibi atlamamak ve bilene saygı duymaktır, işi ehline vermektir. Yeni olan iyidir modasına kapılmayıp zamanın özentisine kapılmak değil her ne zaman olursa olsun iyi olduğu için modernliği ona atfetmek ve onu eskitmemektir. Çoğunluk neyi savunursa savunsun çoğunluğun değil az da olsa doğruların yanında olmaktır. Çoğunluğun olduğu haksız bir davada zirve olmaktansa azınlığın olduğu haklı bir davada zerre olmayı yeğlemektir. Grup, toplum baskısıyla insanları bir yöne çekmek , yoluna taş koymak değil toplumdan dışlanacak da olsa doğruluk, hakikat bayrağının altında tüm insanları fikirle toplamak ve de onlara yol açmaktır.  Her şeyi söylemeden önce bildiğini söylemek ve bilmediğinde susmaktır. Gerektiğinde ben bu konuda bilgisizim deme cesaretini gösterebilmektir. Her şeyi yapmak yerine yapabileceğini yapmak ve yapamayacaklarına yapamıyorum demektir.



                      Cehaletle deha arasındaki gerçek fark nedir biliyor musunuz? Dehanın sınırları vardır, cehaletinse hiçbir sınırı yoktur. Cahil olan insan bilmediğini bilmediğinin farkında bile olmayıp her şeyi bildiğini iddia eden insandır. Her şey de konuşan, ağzına geleni söyleyendir. Nerede susacağını, nerede konuşacağını bilmez!!Çoğunluğun doğruluk getireceğine inanır, çoğunluğa uyar kendisini böyle avutur, böyle kanıtlamaya, doğru çıkarmaya çalışır. Yeni olanı iyi diye dayatır eskisine hurafe ve yalan gözüyle bakar. Doğruluğu zamanın akışına göre belirler onun için dün yarınken doğru şimdiki yarında yalan olacaktır. Kendisi bilmekten çekinir, araştırmaz , sorgulamaz , başkalarının akıllarıyla akıllı gözükmeye çalışır ve de kendisini hep bir otoriteye sığındırır. Bu kadar çok otoriteye sever ama kendisini bir otorite olmaz, olamaz. Bilgilenmez çünkü gerek duymaz o zaten her şeyi biliyordur o otorite olmadığı halde artık otoritelerin şahıdır. Bilgisizlik içinde yüzen bir alimdir. Kendi grubuna çekmek için baskı yapar, kendisinden olmayanı ötekileştirir, dışlar. Toplumunu kullanarak kişiyi yanına çekmeye çalışır. Onun öyle yol açmak gibi bir derdi yoktur sadece yoluna taş koymaktır amacı. Bir de bunlar yetmiyormuş gibi  nasıl cesaretlidir nasıl cesaretlidir. Bu mantık safsatalarından arınmış insanlara mantıksız gözüyle bakar. Onlar aşağı görür, bilgisiz bir zavallı olarak bakar. Her şeyi onlardan daha iyi bilir. Onlar gözünde irrasyonel otorite kendisi ise mutlak otoritedir. Buna rağmen karşı taraf da bu cesaret yoktur. Niye mi? Çünkü Charles Darwin'in de dediği gibi “Bilgisizliğin verdiği güveni, bilgi hiçbir zaman verememiştir.” Ve de vermeyecektir çünkü bilen bildiği halde bilmediğini düşünüp her daim haddi olduğu halde sonsuza uzanan alim bilmeyen ise bilmediği halde bildiğini düşünüp her daim sınırsızlıkta dolanırken ilmi sınırlı bir cahil olacaktır.



                          ALLAH'a kesin olarak inanıyorum çünkü çoğunluğun  (Araf Suresi, 17. ayet: Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın, Yusuf Suresi, 68. ayet: çoğu bilmezler, Ra'd Suresi, 1. ayet çoğu iman etmezler , Furkan Suresi, 50. ayet: insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.  Şuara Suresi, 223. ayet: çoğu yalan söylemektedirler.) doğruluk getirdiğine inanmıyorum, yanlışı ne kadar çoğunluk savunsa da  azınlıkta da kalsam doğrularıma inanıyorum. İnsanları zorlayarak, grup baskısı ile değil (Kaf Suresi, 45. ayet: Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur'an ile öğüt ver, Âli İmrân Suresi 159. Ayet Meali: Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever.) doğrularımla, güzel öğütlerimle, fikirlerimle bir araya getirmeye çalışıyorum. Bilmediğim yerde bilgisizliğimin farkına varırım bilmişlik taslamam ve işi bilene bırakırım.(  Nisâ Suresi 58. Ayet Meali: Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. İsrâ Suresi 36. Ayet Meali: Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.).Bileceğim konularda işi başkasına bırakmam, aşağılık kompleksine girerek ben nasıl bileyim demem, belki de o başkası bilmiyordur ve de ünvanın arkasına sığınıp yalan söylüyordur. Aklımı kiraya vermem ve de bilenin de kendi aklı olduğu gibi ben de bilmek için aklımı kullanırım. Bilmek için öğrenir araştırırım.(Hucurât Suresi 6. Ayet Meali: Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın. Yûnus Suresi 100. Ayet Meali: Allah, azabı akıllarını kullanmayanlara verir. Nahl Suresi, 17. ayet: Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz?) Bildiklerimin, bilmediklerimin ve bilemeyeceklerimin farkındayım. Her şeyi bilmek gibi bir iddiam yok çünkü eğer öyle olsaydı sorgulayacak, araştıracak ve öğrenecek hiçbir şeyim kalmazdı. Aklımın sınırlarını bilmeden sınırları aşamazdım. Hadsiz bir cahilden hiçbir farkım kalmazdı. Haddim olmasaydı sınırları aşamazdım kapana kısılıp kalırdım. Haddi olursa insanın her türlü sınırı aşar ama haddi yoksa sınırsızlığa ulaşayım derken kalıplarda boğulur.


                      Amacım her şeyi bilmeden önce bilmediklerimi öğrenmek. Çoğunluğuna başvurmamak azınlıkta da kalsam doğru bildiğimi söylemek ve de savunmak. Zamanın ilerlemesine göre iyiliği ayarlamak değil zaman geçse de  her daim kalacak iyiliği bulmaktır. Bilmediğimde bilene bırakmak , bileceğim yerde de aşağılık kompleksine kapılmayıp en güzel şekilde öğrenerek herkesten iyi bilmek. Bulunduğum grup, toplum ile baskı yapmak değil baskıdan kaçarak fikirle, doğrularımla insanları doğrularım yanına çekmek, yola taş koymak değil taşın altında ezilsem de yol açmaktır. Sözlerimi ölçerek söylemek, söylemeden önce düşünmek, şahıslar ile değil fikirler ile uğraşmak, eleştirilmek ve yapıcı şekilde eleştirmek. Ve bunun sonucunda ALLAH'ı ve haddimi bilmek!!


En'am Suresi, 119. ayet: Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir.

YAZAR: ONUR KENAN AYDOĞDU