Mutluluk Neden Hedef Olamaz?



           Mutluluk birçoğumuzun doğal olarak istediği bir şeydir ancak bunu hayat amacı olarak hedefleyip peşinden koşmak beraberinde birçok sorun getirmektedir. Bu dünya hayatında birçok soruna yol açması bir kenara, bir inanan teist içinde tehlikelidir. Öncelikle mutluluğu hedeflemenin neden yanlış olduğunu dualizm (dualist kozmoloji) perspektifi ile yaklaşacağım ve bu dünya hayatında getireceği sıkıntılardan bahsedeceğim -inançlı ya da inançsız tüm insanları ilgilendirmektedir- ve ardından bu tutumun hem İslam hem de Hıristiyanlık dini ile ne kadar ters düştüğünü göstermeye çalışacağım. 

 Mutluluğun peşinden koşmanın getireceği sorunlara günümüzde dikkat çeken psikologlar olmakla beraber, tarihte Konfüçyüs ve Sokrates gibi önemli filozoflarda değinmiştir. Özellikle Konfüçyüs'ün tutumu bu dualizm ile paraleldir ve Çin felsefesinde genellikle Yin-Yang olarak bilinir. Günümüzde ve geçmişte yaşamış birçok insan gerek sözlü olarak ifade ederek gerek de yaşam tarzlarını mutluluk odaklı benimseyerek yaşamaktadırlar. Bu tutumun depresyonun sebeplerinden biri olarak görmekteyim. Mutluluk odaklı bir yaşam tarzı çok daha fazla mutsuzluk getirmekle beraber inanların ahiret hayatını da ciddi bir şekilde tehlikeye atmaktadır. Peki, mutluluk neden hedef olamaz? Bu sorunun cevabını dualizm anlayışı üzerinden şu başlık üç altında vermeye çalışacağım: Potansiyel dualizm, görecelilik etkisi ve zaman.

Potansiyel Dualizm

 Bu öğretinin mutlulukla ilgili olan kısmına gelmeden önce bu felsefenin anlaşılması gereken yönlerini göstermeye çalışacağım. Evrende tüm varlıkların birbirlerine zıt iki varlıklardan oluştuğunu ve bunların birbirleri ile olan ilişkilerini açıklayan öğretiye dualizm denmektedir. Evrende gördüğümüz tüm varlıklar birbirileri ile zıttır ve birinin varlığı olmadan diğerinin varlığı anlamsız olmaktadır. Zıt varlıklar var olabilmek için birbirlerine muhtaçtır. Bu zıt varlıklara bazı örnekler verecek olursam: Erkek-dişi, iyi-kötü, az-çok, büyük-küçük, mutluluk-üzüntü, artı-eksi, kolay-zor ve diğer tüm varlıklar. Burada tek istisna zıt varlıklar erkek ve dişidir ve bu iki varlık arasında bir potansiyel fark yoktur. Aslında potansiyel dualizmin adını burada ben koymaktayım. Literatüre baktığımız zaman böyle bir şey görmeyiz (en azıdan şahsen ben görmedim). Burada benim bu kavramı eklememin sebebi ise varlıkların ikili oluşmalarına ek olarak birbirlerini potansiyel etkilemeleri ve kendi içlerinde de bir zıtlık oluşturmalarıdır. Erkek ve dişi kendi aralarında potansiyel fark oluşturmaz. Ancak diğer tüm varlıklar oluşturur. Örnek olarak az-çok kavramlarını düşünecek olursak çok kavramları içinde daha az olanlar ve daha çok olanlar olduğundan dolayı kendi içerisinde de bir potansiyel fark vardır. Erkek-dişi kavramları için bunu söyleyemiz çünkü bir varlık daha erkek veya daha dişi olamaz. Karakteristik özellikler açısından dişilere veya erkeklere özgü olarak görülen davranışları erkeksi veya kadınsı olarak nitelendirilsede bu farklı bir durumdur. Öz varlıklar açısından erkek-dişi kavramları arasında bir potansiyel fark yoktur. Aslında baktığımız zaman özel isimler dışında tüm varlıkları, zıtları ile beraber sayabiliriz. Özel isimlerde istisna gibi gözüksede ayrı olarak onları adlandırmak için özel isim koyarız. Örneğin bir televizyonu cismini ele alırsak ve birisi bu varlığın zıttını sorsa herhangi bir zıt varlık ortaya koyamayız. Ancak işin özüne baktığımızda televizyon özel bir isimdir. Televizyonu oluşturan atomlar kendi aralarında madde ve antimadde olarak bulunmakla beraber, televizyon üç boyutlu uzayda ileri-geri, aşağı-yukarı ve sağ-sol olan zıt varlıkları bulundurmaktadır. Televizyondan çıkan seslerin azı ve çoğu arasında bir potansiyel fark olması ise bir başka örnektir. Baktığımızda herhangi bir zıttı olmayan bir varlık düşündüğümüz zaman kendi içerisinde birçok zıt varlığı barındırdığını görmekteyiz. 

 Potansiyel dualizm kavramını kısa bir özetle açıkladıktan sonra felsefi anlayış açısından mutluluğun hedeflemenin getireceği zararlara gelelim. Mutluluk kavramı ile beraber sevinç, zevk, keyif gibi kavramlarla beraber zıtları olan üzüntü, keder, acı ve dert aynı çatı altında değerlendirelim. İnsanlar bu kavramların olumlu olanlarını hedefler. Bu öncelikle yanlış bir hedeftir. Çünkü az önce de bahsettiğim gibi varlıklar birbirlerine muhtaçtır ve zıtt olmadan diğeri olamaz. Bir kişide acı çekmeden üzüntü yaşamadan mutlu olamaz. Eğer mutluluğu hedefler ise ulaşması durumunda daha ileriye gidemeyeceği için üzüntü, orta nokta ya da daha az mutlu konumuna gidecektir. Bu durumda mutluluğu hedefleyenin istemeyeceği bir şeydir. Mutlu olmak isteyen bir kişi acı çekmeyi istemez. Ancak mutlu olabilmesi için öncelikle acı çekmesi gerekir. Bu duruma örnek olarak en çok sevinç yaratan durumlara örnek vermek istiyorum: Bir kişi ağır hastalanıp ölecek duruma gelirse ve tüm umutlar kaybolur doktorlar da öleceğini söylerse bu kişi çok mutsuz olur. Ancak ardından beklenmeyen ani bir durum gelişir ve hastalanan kişi bir şifa bulursa bu kişi çok mutlu olur. Bu örnekte gördüğümüz gibi bir kişi çok mutlu oldu ancak bu mutluluğu yaşamadan önce büyük acılar çekti. Benzer örnek olarak; yoksulun mal varlığına sahip olması, hiç görmediği bir yeri gören kişi (hiç olmamıştı sıfır durumundaydı oldu), 30 yıldır görmediği aile ferdine kavuşan kişi ve haksız yere bir suçtan hüküm giyen bir kişinin suçsuz olduğunun kanıtlanması. Bu örnekler önemli mutlulukların öncelikle zıt varlığı olan keder gerekliliğini ortaya koymaktadır. Ufak mutluluklarda ise zıt varlık daha az olduğundan az mutlu olunur. 

Görecelilik Etkisi

 Dualizm ile paralel olarak varlıklar arasında görecelilik vardır. Bu görece farklar mutluluğu da doğrudan etkilemektedir. Bu da aslında varlıkların derecesine göre değişmektedir. Bir kişi birisine göre zengin olabilirken, bir başkasına göre fakir olabilir. Bu duruma örnek olarak da dört farklı kişiye aynı miktarda para ödülü verildiğini düşenelim. Bu dört kişinin varlıkları sırasıyla; 0, 1.000 dolar, 50.000 dolar ve 1.000.000 dolar. Bu dört kişiye 5.000 dolar ödül verildiğini düşünelim. Hiç parası olmayan kişi bu ödülle çok mutlu olacaktır çünkü daha önce hiç parası yoktu. İkinci kişide yine bir mutluluk yaşayacaktır ancak hiç parası olmayana göre daha az mutlu olacaktır. Üçüncü kişi bu ödülden memnuniyet duyar ancak çok sevinmez. Dördüncü kişi ise neredeyse bir sevinç bile yaşamaz zaten kat kat fazlasına sahiptir. Verdiğim bu örnekte mutluluğu etkileyen görecelilik etkisini gördük. Bu varlıkların birbiri ile olan potansiyel farklılıklarından dolayı oluşan durumudan dolayı mutluluğu da etkilemektedir. Çok fazla parası olan kişi hala para kazanma odaklı yaşamaya devam ederse - buradaki asıl temel gaye aslında yine mutluluktur ve para en önemli mutluluk kaynaklarından biri olarak görülmektedir - mutluluğu yaşama ihtimali sürekli azalacaktır çünkü elde edeceği yeni gelirler kendi varlığına göre artık memnun etmeyecektir.

Zaman

 Hayatımızda birçok sevinç ve üzüntü yaşarız. Ancak bu duygular sonsuza kadar sürmez. Yaşadığımız büyük hazlar bile sürekli sürmez ve bir süre sonra unutulur ve bu mutluluk yaşanmaya devam etmez. Mutluluk gayesi ile satın alınan son model lüks bir aracın verdiği mutluluk duygusu ilk gün olduğu gibi devam etmez ve bir süre sonra o mutluluk duygusu yaşanmaz bile. Aynı şekilde acılarımızda da süreklilik olmaz. Bir yakınımızı kaybettiğimiz zaman yaşadığımız o acı aylar sonra aynı şekilde devam etmez. Yavaş yavaş sevinçlerde ve acılarda azalma olur. Bu gerçeklikte bizim hayatımızdaki tutumlarımızı etkilemektedir. Bir büyük acı yaşayan bir kişi bu acının ardından intihar edebilmektedir. Ancak biz bu kişiyi intihar etmesine engel olacak şekilde ikna edersek bir süre sonra bu kişinin hissettiği kötü duygular ve keder azalacağı için o nedenden dolayı intihar etmeye tekrar meyilli olmayacaktır. 

 Sonuç olarak hayatta asıl gayemiz mutluluk değil anlam arayışı olmalıdır. Mutluluğu hedeflemenin yanlış olmasıyla beraber acı çekmeyi istemekte bir o kadar yanlıştır. Acı çekmek daha sonra mutluluk potansiyelini arttıracaktır ancak istenilen sevincin yaşanmasını garantilemeyecektir. Yani bir kişi ağır bir hastalık geçirir ve ardından iyileşmez de ölebilir. Burada anlaşılması gereken asıl mantık mutluluğun yaşanmasının zıt varlıklarına bağlı olması ve zıt varlıkların birbirlerine muhtaç olduğunu anlamaktır. Buradaki benim betimlemeye çalıştıklarım ontolojik gerçekliklerdir ve evrenin bir yasasıdır. Felsefe nesnel olarak görülmese de örneklerden anlaşılacağı gibi bir kişi mutluluğun zıt kavramını üzüntü gibi kavramlar dışında başka bir kavram ile belirtemez. Acı çekmenin mutluluğun oluşma şiddetindeki artışa neden olmayacağına dair de bir itiraz pek mümkün gözükmemektedir. Ayrıca mutlu olmakta bir sakınca yoktur iyi bir şeydir ancak asıl yapılmaması gereken şeyin bunu hayatımızda bir gaye edinmememiz gerektiğidir.

NOT: Dualizm üzerine çok daha geniş, detaylı ve birçok diğer konuyu ele alan çalışmam vardır. Çok daha geniş bir çalışmayı özet olarak nitelendirmekten ziyade çıkardığım bazı sonuçların nedenlerine ilişkin daha fazla detay vereceğim.

İslam Dini Açısından Mutluluk Hedefi

 Önceki başlıklar altında mutluluğun hedef olmasının yanlışlığını felsefi ve psikolojik açıdan göstermeye çalıştım. Bu durum yanlış ise ve bir Tanrı varsa, Tanrı'da kesinlikle bu yanlışlığın farkındadır ve nedenidir. Tabii Tanrı'nın kötülüğe neden olması bizati varlığının kötü olduğunu göstermez. Az önce de gösterdiğim gibi varlıklar zıtlarıyla ancak anlam kazanır ve biz sadece iyiliğin var olduğu bir evrende olsaydık, bu durumda iyilikte olmazdı çünkü iyilik, kötülük ile anlam kazanır. Kötülük olmasaydı iyilikte olmazdı. 

 Burada da İslam dininin kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'den örnekler vereceğim. Bu örneklerin mutluluğun hedef olmasının yanlış bir hedef olduğunu gösteren ve ifade eden ayetler olduğunu düşünmekteyim. Bu tarz gaye edinenlerin cehennemlik olduğunun geçmesi de ilginçtir. Mutluluk kötü değildir ancak izlenen yol ve hayat tarzı birçok sorunları oluşturmaktadır. Bu sorunların başında kişinin başına gelen kötülüklerin dışında hakikatten ziyade dünyada zevk almanın hayat amacı olmasıdır. Bu tip bir yaşam tarzı da insanın Tanrı'nın varlığını umursamadığı bir hale getirmektedir. Geçici keyiflerden ziyade asıl anlamın peşinde koşmamız gerektiği de Kuran-ı Kerim'de belirtilmektedir.

"Gördün mü o Tanrısını canının istediği edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın?" (Furkan Suresi 43. ayet)

"Tanrısını hevesi edinen ve Allah'ın durumunu bilerek kendisini şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de perde çektiği kimseye şimdi bir baksana! Artık onu Allah'tan sonra kim yola getirebilir. Hala düşünmez misiniz?" (Casiye Suresi 23. ayet)

Bu iki ayette canını istediği gibi yaşayan (genelde dünyavi zevk odaklı olur) kişilerin Tanrı'nın varlığından ziyade keyfi yaşam sürmelerinin yanlışlığına dikkat çekmektedir.

Mutluluğun yanlış olduğunu gösterdiğini düşündüğüm ayetler ise şunlardır:

"Her kim dünya hayatını ve onun süsünü arzu ederse, Biz onlara dünyada yaptıklarının karşılığını tamamen öderiz ve bu konuda kendilerine densizlik yapılmaz. Fakat onlar, ahirette öyle olurlar ki, kendilerine ateşten başka birşey yoktur ve orada yaptıkları bütün iyilikler heba olmuştur, bütün yaptıkları boştur." (Hud Suresi 15-16. ayet)

"Her kim peşin isterse, ona, dünyada istediğimiz kimseye dilediğimiz kadar peşin veririz; sonra da ona cehennemi tahsis ederiz; kınanmış kovulmuş olarak ona yaslanır" (İsra Suresi 18. ayet)

 "Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan ibarettir. Gerçek son yurt, işte öz hayat odur. Keşke bilselerdi." (Ankebut Suresi 64. ayet)

"Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka birşey değildir. Ahiret yurdu ise muhakkak Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız?" (Enam Suresi 32. ayet)

"O, insanın neye koştuğunu anlayacağı gün, gören kimseler için cehennem hortlatıldığı zaman, artık her kim azgınlık etmiş, dünya hayatını tercih etmişse, muhakkak onun varacağı yer cehennemdir." (Naziat Suresi 35-39. ayet)

"Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve aranızda bir övünme, mal ve evlad da bir çokluk yarışından ibarettir. Bu tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, rençberleri imrendirir; sonra heyecana gelir, bir de görürsün sararmışdır, sonra da çörçöp olur! Ahirette ise şiddetli bir azap, birde bir bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanmadan başka birşey değildir!" (Hadid Suresi 20. ayet)

 Son olarak ilginç bir ayet daha örnek vereceğim. Bu ayette şahsen anladığım ise bu dünyada acı çekenler ve çok fazla iyilik yapanların cennetlik olduğu geçer. Varlığa yaptığımız iyilikler ve katkılar arttıkça bu dünyada çektiğimiz acıların azaldığı ve cennete gidenleri de bu tip kişilerin oluşturduğudur.

"Dünya hayatı, bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Halbuki siz, iman eder de Allah'tan korkarsanız, hem mükafatınızı verir, hem de sizden bütün mallarınızı istemez. Eğer sizden onların hepsini ister de sizi çıplak olursa cimrilik edip dayatırsınız. O da bütün kinlerinizi meydana çıkarır. İşte sizler öyle kimselersiniz ki, Allah yolunda harcamaya çağrılıyorsunuz da içinizden kimi kıskanıyor (cimrilik ediyor). Oysa kim cimrilik ederse kendine cimrilik etmiş olur. Allah zengindir, yoksul sizsiniz. Eğer tersine giderseniz, tutar başka bir topluluğu yerinize getirir, sonra onlar sizin gibi olmazlar." (Muhammed Suresi 36-38. ayet)

Bu örnek olarak verdiğim ayetler dünyada mutluluk hedefli yaşamanın yanlışlığını gösterdiğine inandığım bazı ayetlerdir. Bu tip ifadeler Kuran-ı Kerim'de birçok yerde geçmektedir. Göstermeye çalıştığım dünyadaki mutluluk hedefli hayat anlayışının yanlışlığı ile paralel olduklarını düşünüyorum. Arapça bilmediğimi ve yorumları meal üzerinden yaptığımı önemle vurgulamak istiyorum. Elbette bunlar benim yorumumdur ve ayetlere tamamıyla aynı hükmü yüklememekteyim.

Kitab-ı Mukaddes

 Hıristiyanların kutsal kitabı olan Kitab-ı Mukaddes'te de benzer ifadeler geçmektedir. Ancak bu kitapta geçen ifadeler genellikle bir kısaca kıssalardan örneklerle anlatılmaktadır. Benzer ve aynı ifadeler farklı bölümlerde de geçmektedir. 

 Mutlular ve Mutsuzlar (Luka 6:20-26 ve Matta 5:1-12)

 İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi: "Ne mutlu size, ey yoksullar! Çünkü Tanrı'nın Egemenliği sizindir. Ne mutlu size, şimdi açlık çekenler! Çünkü doyurulacaksınız. Ne mutlu size, şimdi ağlayanlar! Çünkü güleceksiniz. İnsanoğluna bağlılığınız yüzünden İnsanlar sizden nefret ettikleri, sizi toplum dışı edip aşağıladıkları ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman ne mutlu size! O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür. Nitekim onların ataları da Peygamberlere böyle davrandılar. Ama vay halinize, ey zenginler, Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz! Vay halinize, şimdi karnı tok olan sizler, Çünkü açlık çekeceksiniz! Vay halinize, ey şimdi gülenler, çünkü yas tutup ağlayacaksınız! Bütün insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman, vay halinize! Çünkü onların ataları da sahte Peygamberlere böyle davrandılar."

Zenginlik ve Sonsuz Yaşam (Luka 18:18-30, Matta 19:16-30 ve Markos 10:17-31)

 İleri gelenlerden biri İsa'ya, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi. "İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı'dır. O'nun buyruklarını biliyorsun: "Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin". "Bunların hepsini gençliğimden beri yerine getiriyorum" dedi adam. İsa bunu duyunca ona, "Hala bir eksiğin var" dedi. "Neyin varsa hepsini sat, parasını yoksullara dağıt; böylece göklerde hazinen olur. Sonra gel, beni izle". Adam bu sözleri duyunca çok üzüldü. Çünkü son derece zengindi. Onun üzüntüsünü gören İsa, "Varlıklı kişilerin Tanrı Egemenliği'ne girmesi ne kadar güç!" dedi. "Nitekim devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır." Bunu işitenler, "Öyleyse kim kurtulabilir?" dediler. İsa, "İnsanlar için imkansız olan, Tanrı için mümkündür" dedi. Petrus, "Bak, biz her şeyimizi bırakıp senin ardından geldik" dedi. İsa onlara şöyle dedi: "Size doğrusunu söyleyim, Tanrı'nın Egemenliği uğruna evini, karısını, kardeşlerini, annesiyle babasını ya da çocuklarını bırakıp da bu çağda bunların kat kat fazlasına ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur."

 Bu iki kıssa da yanlış anlaşılmaması gereken önemli bir husus vardır; zenginlerin cehenneme gitmesinin bir neden değil sonuç olmasıdır. Benzer ifadeler Kuran-ı Kerim'de de geçmektedir ancak buradaki zengin olma durumu yanlış anlaşılmamalıdır. Burada zenginlik ile ifade edilen şey dünya hayatının zevklerine kapılarak mutluluğun peşinden koşmak ve var olan malların ihtiyaç sahipleri ile paylaşılmaması. Yoksa zengin olmanın bu dinler açısından bir sakıncası yoktur. Mal ve para hırsıyla mutluluk arayışına girilmemeli ve ihtiyaç sahiplerine varlıkların bir kısmının verilmesi gerekmektedir. 

NOT: Kutsal kitaplardaki ayetler üzerindeki yorumlarım mealler üzerindendir. Bu yanılma durumum olabilir. Ancak genel perspektif açısından vurgulamak istediğim noktanın anlaşıldığını düşünmekteyim. 

YAZAR: SAMET TEKİN