EVREN (Isaac Newton -Edwin Hubble - Christian Doppler)



İnsanlık tarihine baktığımızda; ilkel(primitif) insanlardan günümüze kadar sürekli gökyüzünü merak ettiğimizi, gezegenimizden gözüken bu küçük ışıklara anlam yükleme ve tanımlama isteğimizin hiç bitmediğini söyleyebiliriz. Milyarlarca insan, çağlar, devletler, kavimler, topluluklar gelmiş geçmiş ve bu gökyüzü merakı hiç bitmemiş. Bazıları Güneş'ten etkilenmiş ilah edinmiş, bazıları ise Ay'a tapmış. İnsanoğlunun içinde bir yerde tatmini çok zor bir merak/arayış hissi var. Bu merak bilinmeyene, ulaşılamayana olduğunda artarak güdüleyici bir his olarak kendini gösteriyor. Evren de bu yüzden her zaman insanoğlunun gündeminde olmuştur ve olacaktır.


Evren, var olan maddenin ve enerjinin tümünün bulunduğu uzayın tamamına verilen isimdir. Evren bütün gök cisimlerinin evidir diyebiliriz. Bizde bu gök cisimlerinin bir tanesinin içindeki yıldız sisteminin içindeki bir gezegende nefes alıyoruz. Evreni rakamlarla açıklamak gerekirse çok büyük rakamlar kullanmamız gerekecek, bizim gezegenimizin de içinde bulunduğu güneş sistemine benzer yıldız sistemlerinden yaklaşık 350 milyar tane daha içinde bulunduran Samanyolu galaksisin çapı 100 bin ışık yılıdır.(light-year) 1 ışık yılı yaklaşık olarak 9 trilyon kilometredir. Evrensel hız olarak ışık hızı astronomik ölçülerde kullanılmaktadır. Işık hızı biriminin de üstüne çıkılması gerektiğinde "parsek" birimi kullanılır. Bu birimler sadece sıfırların içinde boğulmamak için bir araçtır. Konumuza dönelim; Bu devasa samanyolu galaksisinden gözlemleyebildiğimiz evrende yaklaşık 400 milyar tane daha olduğu ve birbirleri arasındaki mesafeler milyon ışık yılları ile telaffuz edilmektedir. Gözlemleyebildiğimiz dedim çünkü evrenin tamamını gözlemleyemiyoruz, sadece görebildiğimiz kadarını biliyoruz. Evren için konuştuklarımızın kaynağı dünyamıza uzayın derinliklerinden gelebilen ışıklar(gözle görülen/görülmeyen dalga boylarındaki ışıklar, radyo aktif ışımalar gibi.) dışında bir  şey değildir, yaptığımız bu ışıkları yorumlamaktır.

Evren olabildiğince ihtişamlı deveran eden dinamik bir oluşumdur. Kozmoloji bize evren hakkında çok fazla bir bilgi veremiyor, çünkü konu gerçekten büyük, konu gerçekten derin ve zor. Söyleyebileceğimiz bugün itibari ile  yıldızlar (Samanyolu içindeki) ve birçok galaksi(gökada) mesafelerine ek olarak bunların uzaydaki konumları tanımlanmış ayrıca her birine isimler verilmiştir. Bazı kaynaklarda %4 bazı kaynaklarda %5 evreni biliyoruz diye yazmaktadır. Bana kalırsa bu yüzdeliklerin hiçbir anlamı yok, çok az şey biliyoruz. Kısacası insanoğlu evren konusunda aciz, minik, hiç, sıfır diyebiliriz. İnsan, kozmos ile kıyaslanınca gözlemciye ontolojik olarak nihilisttik bir sonuç verir. Kozmolojide 20 yy.’ da gelişen en önemli nokta Evrenin statik değil dinamik olduğu ispatlanmasıdır. Yani Evrenimiz sürekli hareket halindedir ve bu hareket genişleme-hacimsel olarak büyüme yönündedir. Albert Einstein ile çağdaş olan Edwin Hubble tarafından keşfedilmiştir, Hubble Amerika’daki Wilson Dağı Gözlem evinde bu çalışmalarını yapmıştır. Bu keşfin neden bu kadar önemli olduğuna değineceğim.

1923 yılına kadar insanlar evreni sadece galaksimiz(Samanyolu/Milky way) olarak biliyorlardı. Fakat bilinenin aksine Hubble abimiz galaksimizin dışında ucu bucağı olmayan bir evren keşfetti. Edwin Hubble Adromeda Galaksisi’ne ait yıldızları gözlemlemiş ve bunların uzaklıkları konusunda incelemeler yapmıştır. Edwin Hubble çalışmalarında Doppler Etkisinin ışıktaki davranışını ve ışık tayfını(ışık spektrumu) harika yorumlayarak yıldızların, galaksilerin(gökadaların) dünyadan uzaklaştıklarını ispatlamıştır. Daha sonra bütün yıldızların, galaksilerin birbirlerinden uzaklaştığını da ispatlamıştır. Bu da evrenin genişlediğinin bilimsel olarak direkt ispatıdır. Bu genişleme bilim camiasının tamamı tarafında kabul görmüştür.


Herkesçe bilinen balon örneği vardır, bu konuya girmişken kafamızda canlanması için balon örneğinden kısaca değineyim; Evreni bir balon olarak düşünelim ve bu balonun üstüne kalemle noktalar işaretleyelim. Balonu şişirmeye başlarsak noktaların birbirinden uzaklaştığını ve balonun hacimsel büyüdüğünü göreceğiz. Bu tam olarak evrenin mevcut dinamik hareketini özetliyor. Balonun üzerindeki her bir nokta galaksileri temsil etmektedir. (tabi balon yüzeyinde sadece noktalar var, bunu uzay-mekanda her yönde/eksende var olduğunu düşünmek daha doğru olacaktır.)

Evrenin genişlemesi, büyük bir hızla galaksilerin birbirlerinden uzaklaşması anlamına gelmektedir.

Bu bilgi havuzunda odaklanmamız gereken yer tam olarak, Edwin Hubble'ın bu insanlığa sunduğu büyük bilginin basite indirgememektir. Bu bilim insanı, camından teleskopla gökteki belli belirsiz ışıkları izlerken birbirinden uzaklaştıklarını fiziksel olarak gözlemlediği gibi basitçe bir imgelemeyle düşünülemez, böyle birşey yok, bu  kadar basit bir iş değil. Milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki devasa galaksilerin ışık noktacığı olarak gözüktüğü bir teleskoptan aldığınız veriyle birbirlerinden uzaklaşmasını bulamazsınız böyle bir bilim yok !



Peki nasıl?

Bu gözlem ciddi disiplinli ve altyapısı olan bir iş, öncelikle 18.yy da yaşamış olan Isaac Newton abimizin bulduğu Işık Tayfı(yukarıdaki görselde)  ve 19.yy da yaşamış Christian Doppler abimizin bulduğu kendi ismiyle anılan Doppler Etkisi olmasaydı, Edwin Hubble ancak yıldızlara bakar bakar sigara içer şiir yazardı. 20.yy da bulunan bu Evrenin genişlediğini gözlemleyebilmek için basitçe Doppler Etkisi’ni ve Işık Tayfını açıklayalım; Işık tayfı(light spectrum) her bir ışığın bir frekansı olduğunu ve bu frekansa göre o ışığın renginin gözlerimizce algılandığının çizelgeleşmiş halidir. Yani frekansı düşük ışıklar kırmızıya doğru kayar, frekansı yüksek ışıklar maviye doğru kayar. Bu Newton tarafından ışığı prizma ile kırarak elde ettiği bilimsel bir gerçekliktir. 

Gelelim Doppler'e  bu kavram ses, su ve ışık için ortaktır. Fazla parçalamadan konuyu ışık için olanı açıklayalım; ışık kaynağı ışık yayarken her yöne doğru aynı dalga boyunda yayılım yapar ama bu ışık kaynağı hareket ederse hızına ve mesafesine göre gözlemci tarafından algılanan frekans değişir. Işık kaynağının hareketiyle Dalga boyları üst üste biner veya dalga boyu arası mesafesi açılır. Bu olaya Doppler etkisi denilmektedir. Işık kaynağı gözlemciden uzaklaşırsa dalga boyu(frekansı) uzar gözlemci ışık kaynağını kırmızıya kaydığını(red-shift) gözlemler. Eğer ışık kaynağı gözlemciye yakınlaşırsa hızına ve mesafesine bağlı olarak ışığın maviye doğru kaydığı(blue-shift) gözlemler. Bir iki cümleyle anlatmaya çalıştığım konular gerçekten ağır fen konularıdır, konunun muhteviyatı anlaşılması açısından basitçe ele aldım.

                                              


Bu bilgilerden sonra değinmek istediğim iki adet nokta var ;

Birincisi:

Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, on dört asır önce indirilen Kur’an-ı Kerim’de evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilir: “Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat Suresi: 47) Bu ayette geçen “sema (gök)” kelimesi Kur’an’ın pek çok yerinde uzay ve evren anlamında kullanılır. Nitekim burada da bu anlamda kullanılmıştır ve evrenin genişleyici olduğu bildirilmiştir.
Türkçeye “Şüphesiz Biz genişleticiyiz olarak çevrilen Arapça “innâ lemûsiûn” ifadesindeki “mûsiûn” kelimesi, “genişletmek” anlamına gelen “evsea” fiilinden türemiştir. “Le” ön-eki de takip ettiği isim ya da sıfata vurgu ekleyerek “çok fazla” anlamı katmaktadır. (1)

Dolayısıyla bu ifade; “Biz göğü veya evreni çok fazla genişletiyoruz” anlamı taşımaktadır. Bilimin bugün varmış olduğu sonuç da Kur’an’da bize bildirilenle aynıdır. Ayrıca bu yanlışlanabilirlik ilkesi dışındaki bir bilim keşfidir. Yani ‘Dünya yuvarlaktır.’ Gibi net bir bilimsel keşiftir. Dünya’nın yuvarlak olmadığına dair bir ispat ilerde nasıl imkansızsa, evrenin genişlemesi de aynı ölçüde imkansızdır. İkisi de an be an gözlemlenebilmektedir.

Isaac Newton, Christian Doppler ve Edwin Hubble gibi dehaların hatta konuya tarih boyunca katkı yapmış Galileo Galilei, Nicolaus Copernicus, Johannes Kepler gibi bir çok isimde sayılabilir burada, tümünün(bilim üstüne koyarak ilerleyen bir alandır.) toplam bilgi birikimi ve çalışmaları neticesinde 20.yy da "Evren durmaksızın genişliyor" kanunu 14 asır önce insanoğluna indirilen kitapta yazması, kitabın insan elinden çıkmadığına, kuşkusuz ilim sahibi biri tarafından gönderildiğine delildir. Aksini iddia etmek kasıtlı bilim ve din düşmanlığıdır. Unutulmamalıdır ki doppler etkisi, ışık spektrumu bunlar bir yana söz konusu dönemde teleskoptan bahsetmek bile imkansızdı.

Burada karıştırmamamız gereken; Kuran bize bilimsel veri vermekle yükümlü değildir, Kuran din kitabıdır ama içinde bittabi mucizeler olması bizim imanımızı artırma noktasında kolaylık sunar. Bilim kitabı gibi yaklaşmamak ama bilimle de çelişmediğini göstermek daha uygundur.

İkincisi:

"Evrenin genişlemesi" kanunu aynı zamanda "Big Bang"'i dolaylı olarak ispatlar. Durumu bir benzetme ile ele alalım; Evren sürekli genişliyorsa  ileriye doğru değil de geriye baktığımız da evrenin sürekli küçüldüğünü söylememiz doğru olacaktır. Yani evren şuan futbol topu kadarsa bir gün önce tenis topu kadardı, iki gün önce pinpon topu kadardı, üç gün önce misket kadardır. Daha fazla geçmişe gittiğimizde Evrenin noktacık olduğunu tahayyül edebiliriz, ve noktacık anından bir önceye gittiğimizde evrenin yok olduğunu söyleyebiliriz ve hacminden söz edemeyeceğimiz anlamına gelir. Bu sonsuz yoğunluk ama sıfır hacim anlamına geliyor.(m=d.V) Fiziksel olarak tanımlanamaz bir zaman mekan durumu sonsuz yoğunluk sıfır hacim imkansızdır ama başlangıç olarak evren buradan başlamıştır. Fizik yasalarıyla bu başlangıca kadar gelebildik ama burada fizik yasaları bitti işlemiyor. İnsanoğlu çaresiz ve bir ses Bigbang oldu dedi, Nasıl? İmkansız değil mi? Sıfır hacim sonsuz kütle ne demek? sorularının altını çizdirmediler, sadece patladı oldu dediler. Tozdu aşırı yokluktu, aşırı hiçti, o kadar hiçti ki , o kadar yokluktu ki Bigbang oldu, oldu işte kurcalama dediler. Aynı fizik var olan bir şey yok olamaz, hiçbir şey yoktan var olamaz der. Neyse benim irdelediğim nokta burada şudur :


Kün Feyekün

Anlamı; ''Ol der ve olur!'' demektir. Kün, ''OL'' demektir.  ''Emr-i kün feyekün'' ise  ALLAH'ın yaratmayı dilediği şeye, ''OL'' diye emretmesi ve bu sayede o şeyin varlık sahasına çıkmasını ifade etmektedir.  ALLAH'ın akıl almaz kudretinin bir sınırı olmadığını göstermektedir.
Kün fe ye kün bir çok surede bulunan bir ayettir. ALLAH'ın akıl almaz kudretinin bir sınırı olmadığını gösterir.  Arapçada  “Ol” der ve olur, anlamına gelen كُنْ فَيَكُونُ ifadesi Türkçede “Kûn Fe Yekûn” seklinde yazılır çünkü iki fiil arasındaki “fe” bağlaç işlevi gören ayrı bir kelimedir.

Kün Fe Yekün'ün Geçtiği Ayetler

Bakara Suresi 117. Ayet

Ali İmran Suresi 47. Ayet

Ali İmran Suresi 59. Ayet

Enam Suresi 73. Ayet

Nahl Suresi 40. Ayet

Meryem Suresi 35. Ayet

Yasin Suresi 82. Ayet

Mumin Suresi 68. Ayet


Bu bilgiler ışığında konuya detaylı bakacak olursak;

Bir patlama düşününki canlılığın oluşumunu sağlayacak sebepler  yaratacak, uygun ortamlar uygun şartlar sunacak. Hiçbir patlama "düzeni" oluşturamaz, patlamalar sadece dağıtırlar ve bozarlar. Buradaki Bigbang ne hikmetse canlılığın oluşmasını sağlayacak ve devam ettirecek kadar sebepler ve uygun şartlar oluşturmuş. Bu hususta birçok başlangıç hassas ayarları ve katsayılarından bahsedilmektedir, aksi görüşte sonsuz denemeler ile bu ayarlar yakalanabilir denmektedir, sonsuz denemeden kasıt sonsuz paralel evren teorisidir. Teoriden ziyade masalıdır demek daha uygun olacak bilimle ilerleyip varılan noktada masalla sonlandırmayı tercih eden bir topluluk ne yazık ki vardır.

Bilimin de şuan söylediği genel görüş; (genel görüş diyorum çünkü paralel evren, sonsuz evren teorileri ayrıca bir konudur. Belirtmem de fayda var sonsuz evren olsa bile bu evrenlerin de bir başlangıcı olması zorunludur. Hubble bize 'ezeli bir evren inanışı'nın çöp olduğunu ispatlamıştır.) Aşırı hiçlikten maddenin ortaya çıktığı ve bu öyle bir madde ki ışık hızında genişleyen ve içinde fen yasaları dediğimiz ayarların olduğu ucu bucağı olmayan bir madde. Bu madde/enerji yayılımının, bizim gibi bilim yapabilen sayılarla evrene nüfuz edebilen canlıları peyda edebilen bir imkan sunması, beşerin dikkatini bu noktaya vermesine ve bir sonuç çıkarmasına tam bir sebeptir.

Şimdi bunları yazınca, materyalist ve natüralist cevaplar şu şekilde; 

Bigbang patlama değil bir enerji yayılmasıdır, evrende bahsedilen düzen yok kaos var , her şey düzensiz, Entropi diye kanun var cahil hiç duymadın mı?, paralel evren söylemleri, Big Bang'ten milyarlarca yıl sonra biz ve galaksimiz  oluştu. Bu ve benzeri söylemler boştur, Entropi diye savunma yapan kişi başlangıçtaki mükemmel ayarı kabul etmek zorundadır, bu milyarca yıllık bir süreç  demek "uzun zaman dilimleri" olduğunda "olmazlar" olabilir diye yorumlamaktır, bu da kaçak dövüşmekten başka bir şey değildir. Bir şey kendi kendine olamaz mantığı zamandan bağımsızdır, yani zamanı cümlenin içine katınca en ufak bir atomun kendiliğinden peyda olduğu yorumunu söylemek mantık dışıdır. Bilim bize hiçbir enerji/madde kendiliğinden var olamaz, olan bir madde/enerji aynı zamanda yok olamaz diyor. 

Materyalizm maddeye ezeli özellik atfediyor buradan bunu rahatlıkla anlayabiliyoruz. Ama bu düşünce, milyarca yıl sonra tesadüfler silsilesi ile olabilir diyor, cümlenin içine "milyarca yılı" koyunca "olabilir mi?" diye sorası geliyor insanın, insan aklı büyük sayılara kanma eğilimindedir, özünde değilse de bu şekilde olması yönünde eğitilmiştir. Bu uzun zaman dilimleriyle ispat mücadelesi ampirik değildir. Bilinçli bir varlık, bilinçsiz bir patlama eseri oluşan bilinçsiz tozların atomların birleşmesiyle oluşamayacak inanışı daha insanidir daha makuldur ve zorlama bir inanç değildir, "milyarlarca yıl" kisvesine sığınmak bir yaratıcıyı kabul etmenin getireceği sorumluluktan kaçmaktan başka bir şey değildir. Big Bang'ten bu zamana kadar yaklaşık 14 milyar yıllık bir süre geçtiği iddia edilmektedir, bu zaman mefhumu beşere ve maddeye özgüdür, bir yaratıcıya 14 milyar yıllık bir zaman "süre" değil  ancak "metot" olarak isnat edilebilir. Yaratıcının yaratma biçimi budur, insanda uzunca bir süre algısı hissediliyor olması bunun yaratılış metodu olmadığı anlamına kesinlikle gelmez.

Çok fazla söyleyecek söz var, bazı altını çizip bıraktığım satırlar sizlerin zihninizde açıklanmayı bekliyor.


Tarihin en büyük fizikçisinin bir sözünü buraya bırakıyorum;

"Kainat denen bu mükemmel sistem ancak zeki ve güçlü bir varlığın yönlendirmesiyle ortaya çıkmış olabilir." 

 # Isaac Newton


Yazan: Aybars TAŞ


Kaynak:

(1) https://kuran-ikerim.org/

Doppler görsel:
https://www.etilmercurio.com/em/esa-onda-con-doppler-y-su-efecto/

Bigbang görsel:
http://www.sci-news.com/astronomy