Geleneksel Bilgi Tanımı - Prof.Dr.Hasan Yücel Başdemir
Geleneksel ya da kabul edilmiş bilgi tanımına göre bilgi, rasyonel olarak gerekçelendirilmiş doğru inançtır. Biçimsel olarak ifade edecek olursak S öznesi p önermesini biliyor dediğimizde şunu kastederiz:
S, p’ye inanmaktadır.
p doğrudur.
S, p’ye inanmakta haklıdır yani geçerli gerekçeleri bulunmaktadır.
Bilgi felsefesi literatüründe bu formülasyonun değişik versiyonlarına rastlanabilir. Ancak formülasyonlar farklı da olsa bu tanımların içerdiği şartlar genelde aynıdır. Yani bilginin oluşması için kişinin doğru olan bir önermeye inanması ya da onu benimsemesi yeterli değildir ayrıca bunu rasyonel olarak gerekçelendirmesi, açıklaması ya da temellendirmesi gerekir. Bilginin bu üç koşulundan doğruluk, semantik yahut metafizik bir kavram iken epistemik inanç psikolojik bir edim olarak görülmektedir. Gerekçelendirme ise normatif bir kavramdır. Dolayısıyla, görülüyor ki, epistemolojiyi normatif yapan onun gerekçelendirme yönüdür.(1) Batı felsefe tarihinde yakın zamana kadar bilginin bu koşullarına uyan epistemik inanç örnekleri bilgi olarak kabul edilmiştir.
Ne var ki Gettier, 1963 yılında yayımlanan ‚Is Justified True Belief Knowledge?‛ (Gerekçelendirilmiş Doğru İnanç Bilgi midir?) adlı üç sayfalık makalesinde geleneksel bilgi tanımının yeterli ve zorunlu koşullarına uyan ama bilgi olarak tanımlanamayacak iki etkili örnek ortaya koyar.(2) Yer darlığından dolayı sadece bir örneğe bakacağız. Bu örneği kısaca şöyle özetlemek mümkündür: Ahmet ve Mehmet bir iş başvurusu yaparlar. Farzedelim ki Ahmet’in aşağıdaki önerme ile ilgili güçlü kanıtları bulunmaktadır: ‘İşi alacak kişi Mehmet’tir ve Mehmet’in cebinde 10 dolar bulun-maktadır’. Ahmet’in bu önermeye ilişkin kanıtları da şirket müdürünün ona işi Mehmet’e vereceğini söylemesi ve Ahmet’in Mehmet’in cebindeki paraları saymış olması olsun. Böylece Ahmet, ‘İşi alacak kişinin cebinde 10 dolar vardır’ önermesine haklı olarak inanır. Bu son düşüncesi gerçekten de doğru çıkar. Ama bunun sebebi Mehmet’in işi alması değil zira aslında işi alan ken-disidir ama kendisinin de cebinde farkında olmasa da 10 dolar bulunmaktadır. Dolayısıyla Ahmet’in ‘İşi alacak kişinin cebinde 10 dolar vardır’ inancı hem doğru hem de gerekçelendirilmiştir. Ama Ahmet’in bu durumu bilgi olarak kabul edilemez çünkü bu bilgisi tamamen tesadüfe dayanmaktadır.
Gettier’in bu ve benzer karşı-örneklerinden doğan sorun, görülüyor ki geleneksel bilgi tanımının gerekçelendirme koşulun-dan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de son birkaç on yıldır gerek-çelendirme konusunda sayısız felsefi yazı kaleme alınmıştır. Ge-rekçelendirme konusunda bilgi felsefesi literatürüne baktığımızda görürüz ki iki temel görüş öne çıkmıştır: İçselcilik (internalism) ve dışsalcılık (externalism). İçselci görüş, gerekçelendirmeyi, kişinin bilişsel durumunu ilgilendiren içsel bir şey olarak görürken dış-salcılar, gerekçelendirmeyi özne ile bilgi nesnesi arasındaki dışsal ilişki ile açıklarlar. İçselcilere göre gerekçelendirme, temelde bir inancın doğru olduğuna dair geçerli kanıt sunmak olduğundan doğal olarak normatiftir. Çünkü kanıt sunabilmek için kişinin rasyonel olarak değerlendirme yapması gerekir. Başka bir deyişle, bilen özne, bilgisinin nasıl ve niye doğru olduğunu rasyonel ola-rak açıklayabilmelidir. Ancak içselciler de kanıtın niteliği konu-sunda iki gruba ayrılır: Temelselciler ve tutarlıcılar. Temelselci (3) (foundationalist) gerekçelendirme anlayışında gerekçelendirme, son halkada gerekçelendirmeye ihtiyaç duymayan (apaçık: self-evident) inançlara dayandırılırken tutarlıcılıkta (4) (coherentism) bir inancın gerekçelendirilmiş olması demek onun diğer inançlarla tutarlı olması demektir. Gerekçelendirme konusunda farklı düşünseler de, hem temelselciler hem de tutarlıcılığı benimseyenler, gerekçelendirmenin bilginin oluşması için olmazsa olmaz bir ko-şul olduğu konusunda hemfikirdirler.
Öte yandan dışsalcı bilgi felsefecileri, gerekçelendirmenin iyi ya da geçerli kanıt sunma ile ilgisi olmadığını, tam tersine, bilen özne ile bilinen dünya arasında kurulan doğru dışsal ilişkiyi ilgi-lendirdiğini öne sürerler. Örneğin Goldman böyle bir görüşü ses-lendirir. Gettier örneklerini dışarıda bırakmak amacıyla geliştiri-len bir çözüm önerisi sunan Goldman’a (Goldman, 1967) göre empirik bilginin doğruluk şartı dış dünyadaki olaylar olduğu için aslolan öznel gerekçelendirme değil, olgular ile inanç arasındaki dışsal-nedensel bağıntıdır. Buna göre Gettier’in örnekleri bilgi olarak kabul edilemez, çünkü bu örneklerde inanç ile empirik sebebi arasında nedensel bir ilişki söz konusu değildir. Ancak Goldman, daha sonraki eserlerinde bu görüşü terk ederek epistemik inanç ile doğruluk arasındaki ilişkinin dışsal ama güve-nilir bir mekanizmaya dayanması gerektiğini iddia eder (Goldman 1976).
Dışsalcılar, bilgide gerekçelendirmenin zorunluluğunu kabul etmekle içselcilerle hemfikir iseler de gerekçelendirme anlayışları içselcilerinkinden temelde ayrılır. Fakat bazı dışsalcı filozoflar bilgide gerekçelendirmenin yani normatif unsurun varlığını ta-mamen reddederler. Armstrong, Dretske, Plantinga, Nozick ve Quine’ın aralarında bulunduğu bu dışsalcılar bilgide içsel ya da normatif bir öğe olan gerekçelendirmenin gereksizliğini savunur-lar. Örneğin Dretske’ye göre bilginin oluşması için güvenilir bir inanç oluşturma mekanizması yeterlidir, ayrıca gerekçelendirme-ye ihtiyaç yoktur: ‚Bilginin güvenilir bir mekanizma tarafından meydana getirilmiş doğru bir inançtan öte bir şey olduğu yani gerekçelendirme gerektiren bir şey olduğunu düşünenler bunun ne faydası olduğunu açıkça izah etmelidir‛ (Dretske 1989, s. 95). Dretske, kendi bilgi anlayışında Gettier örneklerinden doğan sorunun yer almayacağını iddia eder çünkü ‚Gettier sorunları... bilgiyi gerekçelendirme (iyi kanıt sahibi olma vs.) ilişkisine bağla-yan anlayışlarda ortaya çıkar. Zira ancak gerekçelendirme, bilen özneyi yanlış önermelere bağlayabilir. Enformasyon-kuramsal (information-theoretical) modelde bu tip bir ilişki sözkonusu olamayacağı için Gettier sorunları ortaya çıkmaz‛ (Dretske 1985, s. 179).
Çoğu dışsalcı aynı zamanda naturalisttir. Bir naturalist bilgi felsefecisine, örneğin Quine’a göre bilgi doğal süreçlerin sonu-cunda elde edilen bir şeydir. Naturalistlerin doğal süreçten kastet-tikleri ise duyu algısının fizyolojik süreçleridir. Bu süreçler, psiko-lojinin araştırma alanına girdiği için de natüralistlere göre episte-moloji, psikolojinin bir alt dalı olmalıdır. Quine’a göre epistemolo-jideki sorunun kaynağı daha derinde yani geleneksel bilgi kura-mının temel varsayımlarındadır. Geleneksel epistemolojinin temel varsayımlarının bilginin oluşumunu açıklamakta yetersiz kaldığı-nı düşünen Quine, epistemolojiyi normatif bir disiplin olmaktan çıkararak tıpkı psikoloji gibi empirik bir disiplin yapmak niyetindedir.
(1) Bilginin gerekçelendirme öğesine ek olarak epistemik inancın da normatif bir yönü vardır. Bu yöndeki bir görüş için bkz. J. Kim, ‚What is ‘Naturalized Epistemology’?‛
(2) Gettier’in örneğinde, kolaylık olsun diye anlamı değiştirmeyecek bazı değişiklikler yapılmıştır.
(3) Temelselcilere göre (örneğin Descartes’a göre) bilgimizin temelinde gerekçe-lendirmeye ihtiyaç duymayan apaçık bilgiler vardır ve diğer bilgilerimiz de bunlara dayanılarak gerekçelendirilmelidir.
(4) Temelselciliğin karşıtı olan tutarlıcılıkta ise gerekçelendirmeye ihtiyaç duy-mayan apaçık bilgiler mevcut olmadığından epistemik bir inancın gerekçe-lendirilmesi demek onun diğer bilgilerimizle tutarlı olması demektir.