Din ve Mitoloji'nin Esma'ül Hüsna Gerçeği Videosuna Cevap

 


İsmin çoğulu olan esmâ ile “güzel, en güzel” anlamındaki hüsnâ kelimelerinden oluşan esmâ-i hüsnâ (el-esmâü’l-hüsnâ) terkibi naslarda Allah’a nisbet edilen isimleri ifade eder. Sadece Kur’an’da geçen ilâhî isimler 100’den fazladır; muhtelif hadislerde Allah’a nisbet edilen başka isimler de mevcuttur. Esmâ-i hüsnâ terkibinin, geniş anlamıyla bunların hepsini kapsamakla birlikte terim olarak daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir.Ebu Hüreyre’den rivayet edilen hadisteki 99 sayısına, “neden daha fazla veya daha az değil?” ayrıca “yüzden bir eksik” kaydına ise “Bu değişik ifadenin amacı nedir?” şeklinde itirazlar yöneltilmiştir. Fahreddin-i Razi bu konuya şöyle açıklık getirmektedir: "Bunun iki sebebi vardır: a) Bu isimler diğerlerinden daha büyük ve azametli olduğu için, b) Hadiste geçen ilk cümle tam değildir. Yani "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır" demekle cümle bitmiyor. Cümlenin tamamı şöyledir: "Kim Allah'ın doksan dokuz ismini sayarsa Cennet'e girer." Bu demek değildir ki ondan başka ismi yoktur."

“Yüzden bir eksik” kaydının ise 99 sayısını belirgin hale getirme amacını taşıdığı ifade edilmektedir. Arapça’da harflerde noktaların kullanılmadığı dönemlerde 99 ile 77’nin benzer şekilde yazılması sebebiyle sayının yetmiş yedi değil doksan dokuz olduğunu vurgulamak maksadıyla bu kaydın raviler tarafından eklendiği yorumları yapılmaktadır.

Öte yandan hadisteki doksan dokuz sayısının sınırlandırıcı değil çokluktan kinaye olduğunu söyleyenler de vardır. Nevevi bu konuda ittifak olduğunu kaydeder. Çünkü bu Hz. Peygamber (s.a) dua mahiyetindeki bir hadisinde Allah’ın kitabında beyan ettiği veya yaratıklarından herhangi birine öğrettiği isimlerinden başka gayb ilminde sakladığı isimlerinin de mevcut olduğunu ifade etmiştir. 

Ayrıca namazlardan sonra okunan doksan dokuz tesbihte olduğu gibi bu sayının da Peygamber Efendimize vahiy yoluyla bildirilmiş bir özelliği olabileceği dile getirilmektedir.

Tirmizi’ninSünen’inde kaydedilen ve lafza-i celal ile başlayıp sabur ismiyle sona eren listedeki isimlerin ilk on dördü Haşr süresinin son ayetlerinde sıralandığı şekliyle alınmıştır. İbnMace’nin rivayet ettiği listede ise bu düzen korunmadığı gibi farklı isimler de yer almış, ayrıca metnin sonundaki ahad ismiyle sayı 100’e çıkartılmıştır.

Sonuç olarak İslamiyet Allah'ın isim ve sıfatlarına ayrı bir önem vermiş, tevhid inancının açık bir şekilde anlaşılabilmesi için Yaratanla yaratılmışların niteliklerinin açıklığa kavuşturulmasını fevkalâde gerekli görmüştür.

 

 

"En güzel isimler Allah'ındır. Allah'a bu isimlerle dua ediniz." (Araf, 7/180)

buyurulur. Bu âyet, Cenab-ı Hakk'ın birçok isimlerinin bulunduğuna işaret etmektedir. Her birisi güzel ve ulvî mânâlar ihtiva eden bu yüce isimlere "güzel isimler" mânâsında "esmâ-i hüsnâ" denilmektedir. Bu İlâhî isimlerden bazıları şunlardır: "Vâhid, Evvel, Âhir, Zahir, Bari,Musavvir, Rahman, Rahîm, Hayy, Kayyum, Halım, Kerîm, Tevvâb, Rezzâk, Muhyî, Mümît..."

Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin tamamı kesin olarak bilinmemektedir. Bazı âlimler Esmâ-i Hüsnânın bin kadar olduğunu beyan ederler. (bk. İbn Kesir, Alusî, Araf, 7/180. ayetin tefsiri). Nitekim, Peygamberimiz (a.s.m.) Cevşenü'lKebîr isimli hususî duasında Rabbine bin bir isim ve sıfatla niyaz etmektedir.

Allah’ın dört bin isminin olduğunu söyleyen alimler olduğu gibi (bk. Alusî, a.g.e). Allah’ın beş bin kadar isminin olduğunu söyleyenler de vardır. (bk. İbn Kesir, Fatiha’nın tefsiri)

Bu isimlerin ise ekserisini sadece Cenab-ı Hak bilir. Bir kısmını melekler, diğer kısmını da meleklerle birlikte peygamberler bildiği gibi; mü'minler de Peygamberimiz (asm)'den öğrendikleri kadarıyla malûmat sahibidirler.

îbnîMâce ve Tirmizi gibi hadis kitaplarında Esmâ-i Hüsnâ hakkında rivayet edilen hadis-i şeriflerde Peygamberimiz (asm) bu isimleri bir bir zikretmekte ve faziletini bildirmektedir. Esmâ-i Hüsnânın sayıldığı hadis-i şerifin baş kısmının meali şöyledir:

"Şüphesiz, Allah'ın doksan dokuz, yüzden bir eksik ismi vardır. Muhakkak Allah tektir, tek olanı sever. Kim o doksan dokuz ismi sayarsa veya ezberlerse Cenab-ı Hak onu cennetle mükâfatlandırır." (bk. Buharî, Tavihd, 12; Müslim, Zikr, 5-6, Tirmizî, Daavat, 82)

Ancak, bu müjdeye mazhar olmak için sadece isimleri sayıp ezberlemek kâfi gelmez. Bu İlâhî isimlerin içinde bulunan ve taşımış oldukları ulvî mânâları düşünüp, kâinat yüzündeki tecellî ve akislerini müşahede etmeyi de unutmamalıdır.

Meselâ, Allah'ın Rezzak olduğunu bilip düşünerek rızık için endişeye kapılmamalı. Rızkı helâlinden aramalı, kanaatkar olmalı. Cenab-ı Hakk'ın sadece insanın kendisini değil, en küçük mikroptan file kadar, parmak kadar balıklardan tonlarca ağırlıktaki balinalara kadar milyarlarca canlının ve bitkinin rızıklarını hiç şaşırmadan, ihmal etmeden, en güzel bir şekilde ihsan ettiğini düşünüp tefekkür etmek Rezzâk ismini okumanın bir cihetidir.

Cenab-ı Hakk'ın isimleri tevkîfîdir, yani semavîdir. Bu isimlerin büyük bir kısmı Kur'ân-ı Kerim'de zikredildiği gibi, geriye kalanlarını Peygamberimiz (asm) bildirmektedir.

Melik ve Malik isimleri Cenab-ı Hakk'ın isimlerindendir. Fatiha suresinde geçen “Malik” kelimesi, sahip “Melik” kelimesi hükümdar anlamında olup Cenab-ı Hakk'ın her şeyin sahibi ve hükümdarı olduğunu ifade etmektedir.

 

Allah'ın zâtının bilinmesi isimleri ve sıfatlarıyla mümkün olacağından Kur'ân-ı Kerim'de; “İsimlerin en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde 'aykırılığa (ve inkara) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla yakında cezalandırılacaklardır.” (A'râf 7/180), Allah'ın güzel isimlerinin bulunduğunu, bu isimlerin Yaratanı bize tanıtmaya vesile olduğunu, O'na bu isimlerle dua, niyaz ve ibadette bulunulması gerektiğini, bu konuda doğru yoldan ayrılanlara itibar edilmemesi lâzım geldiğini bildirmiştir. Ayrıca, "De ki; ister ALLAH deyin, ister RAHMAN deyin! Hangisini derseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'nundur." (İsra:110) buyurarak Esmâ-i Hüsnânın hangisiyle olursa olsun dua edilebileceğini bildirmiştir.

EbûDâvûd ile Nesâî dışında Kütüb-i Sitte’de, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde (bk. Wensinck, Miftâḥukünûzi’s-sünne, “ism” md.), Nesâî’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sında (“Nuʿût”, 1, IV, 393), Hâkim’in el-Müstedrek’i ile (I, 16-17) diğer hadis mecmualarında yer alan (Süyûtî, III, 613) ve hepsi de EbûHüreyre’ye ulaşan rivayetlerin muhtevası iki kısma ayrılır. Bütün rivayetlerin kaydettiği birinci kısmın meâli şöyledir: “Allah’ın doksan dokuz -yüzden bir eksik- ismi vardır. Bunları ezberleyip benimseyen (ihsâ) cennete girer.” Hadisin bu kısmını içeren bazı rivayetlerin sonunda, “O tektir, tek olanı sever” şeklinde bir ilâve de mevcuttur. Metindeki “ahṣâhâ” lafzı bazı rivayetlerde “ḥafiẓahâ” ibaresiyle nakledilmiştir. Hadiste cennete girmeye vesile olarak gösterilen “ihsâ” kelimesinin buradaki anlamı üzerinde Buhârî’den itibaren önemle durulmuş ve kelimenin “saymak, ezberlemek, anlamak” (bk. Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “iḥṣâʾ” md.) şeklindeki sözlük anlamının ötesinde bir mâna taşıdığı görüşü ağırlık kazanmıştır (konu ile ilgili çeşitli yorumlar için bk. İbn Hacer, XI, 228-230). Öyle anlaşılıyor ki bu kelime “İslâm’ın ulûhiyyet inancını naslara başvurmak suretiyle tesbit edip anlamak, benimsemek ve bu inanca uygun bir ruhî yetkinlik kaydetmek” anlamını içermektedir.

EbûHüreyre hadisine yer veren on beş civarında ana hadis kaynağı içinde sadece Tirmizî ile İbnMâce tarafından metne, doksan dokuz isim ihtiva eden bir liste ikinci kısım olarak eklenmiştir. Tirmizî hadis için kaydettiği dört ayrı senedin sadece birine (“Daʿavât”, 82), İbnMâce de iki senedin birine isim listesini ilâve etmiştir (“Duʿâʾ”, 10). Buna karşılık Buhârî, Müslim, es-Sünenü’l-kübrâ’sındaNesâî ve hadisi yedi ayrı senedle tekrarlayan Ahmed b. Hanbel (Müsned, II, 258, 267, 314, 427, 499, 503, 516) bu listeye yer vermemişlerdir. Tirmizî’nin Sünen’inde kaydedilen liste lafza-i celâl ile başlayıp sabûr ismiyle sona ermekte ve daha sonra İslâm dünyasında meşhur olmuş şekliyle doksan dokuz ismi içermektedir. Bunların ilk on dördü Haşrsûresinin son âyetlerinde(59/22-24) sıralandığı şekliyle alınmıştır. İbnMâce’nin rivayet ettiği listede ise bu düzen korunmadığı gibi farklı isimler de yer almış, ayrıca metnin sonundaki ahad ismiyle sayı 100’e çıkarılmıştır.

Esmâ-i hüsnâ hadisi EbûHüreyre’den başka Selmân-ı Fârisî, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer ve Hz. Ali’den de farklı şekillerde rivayet edilmiş, ancak bunların hepsi zayıf kabul edilmiştir. Müfessir İbnAtıyye, EbûHüreyre hadisinde liste dışındaki kısmın mütevâtir olduğunu ileri sürmüşse de İbn Hacer bunun doğru olmadığını, bu bölümün olsa olsa meşhur derecesine çıkabileceğini belirtmiştir (el-Muḥarrerü’l-vecîz, VII, 213; Fetḥu’l-bârî, XI, 218-219). Bununla birlikte EbûZeyd el-Belhî gibi bazı âlimler, bu kadar önemli bir sonuç doğuracak olan hadisin sayı verdiği halde güvenilir bir isimler listesi ihtiva etmemesini gerekçe göstererek rivayetin birinci kısmına bile güvenilemeyeceğini ileri sürmüşlerdir. Fahreddin er-Râzî ise bu belirsizliği, beş vakit namaz içinde “orta namaz”ın (salât-ı vüstâ, bk. el-Bakara 2/238), ramazan ayı içinde Kadir gecesinin gizlenişi gibi doksan dokuz ismin bütün ilâhî isimler içinde gizli tutulmuş olmasıyla açıklamak istemiştir (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 77-78). Hadisin birinci kısmındaki doksan dokuz sayısına, “Neden daha fazla veya daha az değil?”; yüzden bir eksik kaydına ise, “Bu değişik ifadenin amacı nedir?” şeklinde itirazlar yöneltilmiştir. Yüzden bir eksik kaydının doksan dokuz sayısını belirgin hale getirme amacını taşıması kuvvetle muhtemeldir. Arapça’da harflerde noktaların kullanılmadığı dönemlerde doksan dokuz ile yetmiş yedinin benzer şekilde (ىى‍ىىعه وىى‍ىىعى‍ﮟ) yazılması sebebiyle sayının yetmiş yedi değil doksan dokuz olduğunu vurgulamak maksadıyla bu kaydın râviler tarafından eklenmiş olduğu da düşünülebilir. Öte yandan hadisteki doksan dokuz sayısının sınırlandırıcı değil çokluktan kinaye olduğunu söyleyenler de vardır. Hatta Nevevî bu konuda ittifak bulunduğunu kaydeder. Çünkü Hz. Peygamber dua mahiyetindeki bir hadisinde Allah’ın, kitabında beyan ettiği veya yaratıklarından herhangi birine öğrettiği isimlerinden başka gayb ilminde sakladığı isimlerinin de mevcut olduğunu ifade etmiştir (ŞerḥuṢaḥîḥi Müslim, XVII, 5; krş. Müsned, I, 391, 452; Hâkim, I, 509). Ayrıca namazlardan sonra okunan doksan dokuz tesbihte olduğu gibi bu sayının da Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla bildirilmiş bir özelliği bulunabilir. Bazılarına göre ise söz konusu hadisteki isim sayısı doksan dokuz değil 100’dür. Bu durumda İbnMâce rivayetinde yer alan “vitr” ismini, yahut listenin başındaki gāib zamirini veya “ellezî lâ ilâhe illâ hû” ibaresini sayıya almak gerekecektir. Abdülkāhir el-Bağdâdî ile Fahreddin er-Râzî gibi bazı müellifler tek sayının önemi üzerine bazı açıklamalar da yaparlar (el-Esmâʾve’ṣ-ṣıfât, vr. 49b-50aLevâmiʿu’l-beyyinât, s. 81-82).

Birçok âlim, EbûHüreyre hadisinin ikinci kısmındaki doksan dokuz ismin asıl metinde bulunmayıp râvi tarafından eklendiği görüşündedir. Listenin Buhârî ile Müslim’de yer almayışı da bununla açıklanmıştır. Nitekim listeye yer veren iki muhaddisten Tirmizî’de bulunan yirmi beş isim İbnMâce’de, onda bulunan 100 isimden yirmi altısı Tirmizî’de mevcut değildir. İki listenin toplamı ise 125 isme çıkmaktadır.

Bununla birlikte Kur’an’da yer aldığı halde bu iki rivayette görülmeyen isimler bulunduğu gibi aynı kökten türeyen veya ayrı kökten olmakla birlikte aynı mânaya gelen isimler de listede mevcuttur (Bağdâdî, el-Esmâʾve’ṣ-ṣıfât, vr. 48a-bBeyhakī, el-Esmâʾve’ṣ-ṣıfât, s. 32; İbnKesîr, III, 257; İbn Hacer, XI, 219). Kaynakların belirttiğine göre II. (VIII.) yüzyıldan itibaren doğrudan doğruya Kur’ân-ı Kerîm’den esmâ-i hüsnâ listeleri çıkarma çalışmalarına başlanmıştır. Bu teşebbüslerde İbn Abbas ile İbn Ömer’den nakledilen şu hadisin de etkisi olmuştur: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır ki onları sayan cennete girer, onlar Kur’an’da mevcuttur” (Süyûtî, III, 615). Bazı âlimler meşhur hadiste bulunup da Kur’an’da yer almadığını tesbit ettikleri isimleri oradan tamamlamaya çalışmışlar, bazıları da kendilerinin koyduğu ölçüler çerçevesinde yeni tesbitler yapmışlardır. İbn Hacer, Tirmizî’nin listesinde yer aldığı halde Kur’an’da bulunmayan isim sayısını yirmi yedi olarak belirlemiş ve bunların yerine Kur’ân-ı Kerîm’den aynı sayıda isim bularak yeni bir liste düzenlemiştir. Fakat bu yeni listede de lafız ve mâna bakımından mükerrerlerin bulunduğuna, bunların listeden çıkarılarak yerlerinin sahih hadislerle doldurulmasının gereğine de işaret etmiştir (Fetḥu’l-bârî, XI, 222, 224).Daha ilk dönemlerden itibaren Kur’an’dan doksan dokuzluk liste çıkarma denemeleri yapılmıştır. Meselâ esmâ-i hüsnânın etimolojisiyle ilgili müstakil bir eser kaleme alan Zeccâcî, EbûZeyd el-Ensârî’nin (ö. 215/830) Kur’an’dan çıkardığı ve Süfyân b. Uyeyne’nin de tasvip ettiği doksan dokuzluk bir listeyi sûreleriyle birlikte vermiştir (İştiḳāḳuesmâʾillâh, s. 19-21). Ca‘fer es-Sâdık’ın da doksan dokuz ismin Kur’an’da mevcut olduğunu söylediği nakledilmiştir. Ancak Fâtiha’dan İhlâs sûresine kadar yirmi sekiz sûrede gösterilen isim sayısı 111’e çıkmaktadır (Süyûtî, III, 615-616). Doksan dokuzluk listede bulunup da Kur’an’da yer almayan isimlerin sayısını yirmi beş olarak gösteren İbnü’l-Vezîr ise Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut ilâhî isimlerin en sahih ve en makbul esmâ olduğunu, kimseyi taklit etmeden bizzat kendisinin Allah’ın kitabında tesbit ettiği isimlerin 155’e ulaştığını ve fiillerden çıkarılabilecek isimlerle (bazıları bunların sayısını 1000’e kadar çıkarmaktadır) selbî-tenzîhî isimlerin bu sayıya dahil olmadığını belirtir (Îs̱ârü’l-ḥaḳ, s. 158-162). Fakat İbnü’l-Vezîr’in kitabında yer alan isimlerin 167 olduğu görülmektedir. Bu tür tesbitlersonunda verilen listelerin zaman zaman bizzat tesbitte bulunanın belirlediği sayıya bile uymamasının sebebi eş anlamlı kelimelerin tekrarı, izâfet vb. bir bağlantı ile oluşan veya fiil sîgasıyla geçen bir kavramdan türetilen isimlerin alınıp alınmaması hususundaki tereddütler, dikkatsizlik ve bir de istinsah hatası olarak düşünülebilir.

Şiî literatüründe doksan dokuz isim hadisi Hz. Ali’den rivayet edilerek liste verilmekte (Meclisî, IV, 186-187), bazı kaynaklarda ise Ali ile EbûHüreyre rivayeti birleştirilerek sayı 133’e çıkarılmaktadır. Şiî âlimlerinin Kur’an’dan çıkardığı esmâ sayısının 127 olduğu ifade edilmektedir. Bu âlimlerin önem verdiği Cevşen-i Kebîr’de ise her biri onar isim içeren 100 bölüm halinde 1000 isim mevcuttur (bk. CEVŞEN; Şiî literatüründekiesmâ-i hüsnâ çalışmaları için bk. ÂgāBüzürg-i Tahrânî, II, 66-67; V, 287; XIII, 88-90).

En önemli konusunu ulûhiyyetin oluşturduğu ilâhî dinler içinde İslâmiyet Allah’ın isim ve sıfatlarına ayrı bir önem vermiş, tevhid inancının açık bir şekilde anlaşılabilmesi için yaratanla yaratılmışların niteliklerinin vuzuha kavuşturulmasını fevkalâde gerekli görmüştür. Zât-ı ilâhiyyenin bilinmesi isimleri ve sıfatlarıyla mümkün olacağından Kur’ân-ı Kerîm’de Allah’ın güzel isimlerinin bulunduğu, O’na bu isimlerle dua, niyaz ve ibadette bulunulması gerektiği, bu konuda doğru yoldan ayrılanlara itibar edilmemesi lâzım geldiği, ayrıca esmâ-i hüsnânın hangisiyle olursa olsun dua edilebileceği (el-İsrâ 17/110) belirtilmiş ve son nâzil olan sûrelerden birinde de on altı kadar isim bir arada zikredilmiştir (el-Haşr 59/22-24). Esmâ-i hüsnânın tertibi konusunda örnek teşkil eden bu son âyetler Allah’a nisbet edilen bazı tenzîhî ve sübûtî sıfatları içerdiği gibi isim, fiil ve terkip şeklindeki esmâya da yer vermektedir. Bu âyetlerden ilham alan birçok âlim eski dönemlerden itibaren Kur’an’da bulunan isimleri doksan dokuz sayısına bağlı kalmadan araştırıp listeler düzenlemeyi denemişlerdir.

Allah’ın isim veya sıfatları O’nun zâtınanisbet edilen mâna ve kavramlardan ibarettir. Bu kavramlar şekil itibariyle isim, fiil veya zarf olabileceği gibi izâfet veya başka yollarla oluşmuş bir terkip halinde de bulunabilir. Kur’ân-ı Kerîm’in edebî üslûbu gereği aynı kökten gelen veya ayrı köklerden olmakla birlikte eş anlamlar taşıyan isimler de az değildir. İslâm’a mahsus ulûhiyyet inancında ilim, kudret ve yaratıcılık büyük bir yer tutar ve Kur’an âyetlerinin temel örgüsünü oluşturur. Bundan dolayı çeşitli kalıplarla Allah’a nisbet edilen fiillerden birçok isim ve sıfat türetmek mümkündür. Konuyla ilgili çalışmalarda Kur’ân-ı Kerîm’den değişik sayılarda esmâ-i hüsnâtesbit edilmiştir. Abdülkādir el-Kureşî’ninHattâbî’den naklen Ebû Abdullah ez-Zübeyrî’yenisbet ettiği listede Kur’an’dan çıkarılan esmânın 313 olduğu ifade edilmekte ve bunlar alfabetik sıraya konularak verilmektedir (el-Cevâhirü’l-muḍıyye, I, 22-28). Ancak el-Cevâhirü’l-muḍıyye’nin yazma (Süleymaniye Ktp.,nr. 840, 841) ve matbu nüshalarından yapılan tesbitte bu sayının 302-305 arasında değiştiği görülmüştür. Ayrıca bu isimlerden otuz beş kadarının Kur’an’da kök olarak Allah’a nisbet edilmediği, bir o kadarının da sadece fiil sîgalarıyla O’na izâfe edildiği, buna karşılık “râmî” (el-Enfâl 8/17), “târik” (el-Kehf 18/99), “mâhî” (er-Ra‘d 13/39) gibi kavramların Kur’an’da yer aldığı halde listeye alınmadığı tesbit edilmiştir. J. W. Redhouse tarafından kaleme alınan bir makalede (JRAS, XII, 1-69) Kur’an’da yer aldığı bildirilen, ayrıca bazı Batılı araştırmacılarca düzenlendiği ifade edilen listelerden çıkarılıp alfabetik olarak sıralanan isimlerin sayısı ise 552’ye ulaşmaktadır. Ancak Kur’an’da fiil şeklinde geçen ve bu listeye alınan kavramların bir kısmı için “Kur’an’da geçmiyor” kaydı konulurken (meselâ bk. 60, 87, 549. isimler) birçok isim de bazı eklerin getirilmesiyle tekrar edilmiştir. Meselâ Allah ismi on dokuz, ilâh on bir defa tekrarlanmıştır. Bu yolla meydana gelen toplam tekrar sayısı 309’u bulmaktadır. Daniel Gimaret’nin telif ettiği eserde ise çoğu Kur’ân-ı Kerîm’de geçen 285 isim üzerinde durulmuştur (LesNomsdivins en Islam, s. 431-436).

Kur’ân-ı Kerîm’in incelenmesi ve muhtelif hadis kaynaklarının taranması sonunda ilâhî isim veya sıfat sayılan birçok kavramın ortaya çıktığı görülmektedir. Ayrıca bunlara naslarda geçmediği halde kelâm, tefsir ve tasavvuf literatüründe kullanılan, müslüman milletlerin dil ve edebiyatlarında yer alan kelime ve terkipleri de eklemek gerekir. Nasta yer aldığı halde (bk. el-En‘âm 6/19; el-Kasas 28/88) orada Allah’a nisbet edilip edilmediği tartışmalı olan isimlerden biri şeydir. Cehm b. Safvân, kelimenin yeterince kemal ifade etmediğini ileri sürerek Allah’a nisbet edilmesini doğru bulmamışsa da Mâtürîdî ve KādîAbdülcebbâr’dan itibaren âlimlerin çoğu “mevcut” mânasına aldıkları şeyin zât-ı ilâhiyyeyenisbetini câiz görmüşlerdir. Mevcûd kelimesi de aynı nitelikte görülmüştür. Kur’an’da yer alan evvel ve âhir isimleri, zât-ı ilâhiyyenin varlığı için başlangıç ve sona eriş düşünülemeyeceğini vurgular. Bu nitelikleri ifade etmek üzere İslâm düşünce tarihinde kadîm, ezelî, bâkī, dâim, vâcibü’l-vücûd li-zâtih (mevcudiyeti için başkasına muhtaç olmayan) gibi kelime veya terkipler kullanılmıştır (diğer bazı kullanımlar için bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb, I, 119-130). Özellikle kelâm literatüründe kullanılan sâni‘ ismi “bilgi, maharet ve incelikle yapan, yaratan” mânasına gelip Kur’ân-ı Kerîm’de fiil ve masdar şeklinde Allah’a nisbet edilmiştir (Tâhâ 20/41; en-Neml 27/88).

EbûHüreyre rivayetindeki doksan dokuzluk listede bulunmayan bazı isimler çeşitli hadis kaynaklarında Allah’a nisbet edilmiştir. Bunlar arasında vitr (bir, tek; Buhârî, “Daʿavât”, 68), mukallibü’l-kulûb, musarrifü’l-kulûb (kalpleri halden hale çeviren; Buhârî, “Ḳader”, 14, “Tevḥîd”, 11), sübbûhunkuddûs (her zaman ve her dilde yüceltilen; Müslim, “Ṣalât”, 223), cemîl (Müslim, “Îmân”, 147) en çok kullanılanlardır. Bir hadiste, “Dehre sövmeyiniz, zira -sizin telakkinize göre- dehr Allah’tan başka bir varlık değildir” denilmişse de (Buhârî, “Edeb”, 101, “Tefsîr”, 45/1, “Tevḥîd”, 35; Müslim, “Elfâẓ”, 2-4) burada ilâhî kudretle gerçekleşebilen olayları “mutlak zaman” anlamındaki dehrenisbet eden Câhiliye anlayışına (bk. el-Câsiye 45/24) karşı zımnî bir eleştiri bulunduğundan hadiste yer alan dehrinesmâ-i hüsnâdan sayılması mümkün değildir. Ancak esmâ-i hüsnâdan adl isminin “âdil” anlamında kullanılması gibi bu hadisteki dehr kelimesinin de “dâhir” (olayları yöneten, çekip çeviren) mânasında isim olduğunu, dolayısıyla esmâ-i hüsnâdan sayılması gerektiğini ileri sürenler de vardır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “dhr” md.).

Âyet ve hadislerde Allah hakkında “ene” (ben), “nahnü” (biz), “ente” (sen), “hüve” (o) zamirleri de kullanılmıştır. Kur’an’da daha çok Hz. Mûsâ ile Meryem’den bahseden Tâhâ ve Meryem sûreleri mütekellim zamirlerinin çok kullanıldığı örnek sûreler olarak zikredilebilir. İslâm’da en faziletli ibadet kabul edilen namazda daima tekrarlanan ve Allah ile kul arasındaki ilişkiyi dile getiren Sübhâneke, Fâtiha, Salli-Bârik metinleriyle selâmdan sonra okunan “Allahümmeente’s-selâm” tesbihinde muhatap zamirleri hâkim bir üslûp oluşturur. Öte yandan özellikle tasavvuf literatüründe “hüve” (hû) zamirine büyük bir önem atfedilmiştir. Kuşeyrî’nin, tasavvuf ehlince Allah’a yakınlığın en veciz ifadesi olarak kabul edildiğini belirttiği (et-Taḥbîrfi’t-teẕkîr, s. 25), İbnü’l-Arabî’nin “zikirlerin doruk noktası” diye değerlendirdiği (el-Fütûḥât, II, 146) hüve zamiri mâbudun niteliklerini değil doğrudan doğruya zâtını, başka bir deyişle bütün vasıflarını ihtiva eden lafza-i celâli simgeler (Fahreddin er-Râzî, Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 109-113). Özellikle tasavvuf çevresinde hüvenin geniş ölçüde önem kazanmasında, lafza-i celâl kadar olmasa da cehrî zikre elverişli olan söyleyiş kolaylığı ve ses vurgusunun da etkisi bulunabilir. Hüve, bir kısım esmâ-i hüsnânın yer aldığı Haşrsûresinin son âyetlerinde (59/22-24) yedi defa müstakil olarak, iki defa da bitişik zamir şeklinde tekrar edilmiş, tevhid inancını veciz bir üslûpla dile getiren İhlâs sûresinin başında ise sûrenin içerdiği tenzîhî sıfatların mevsufu olarak kullanılmıştır. Bazı sûrelerin başında bulunan hecâ harflerinin (hurûf-ı mukattaa) esmâ-i hüsnâdan birinin ilk harfini oluşturduğu ve onun yerini tuttuğu ileri sürülmüşse de bu telakki itibar görmemiştir (bk. Beyhakī, I, 163-165).

 

Tirmizi rivayetinde yer alıp yaygınlık

kazanan 99 Esma-i Hüsna:

Allah, er-Rahmân, er-Rahîm, el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr, el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri', el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr, el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd, er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, el-Basîr, es-Semi', el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf, el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz, el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi', el-Hakîm, el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn, el-Veliyy, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy, el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir, el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli, el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf, Mâlikü'l-Mülk, Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi', el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni', ed-Dârr, en-Nâfi', en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî', el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd, es-Sabûr.

Diyanet İşleri Başkanlığı Ayetlerle Esmaül Hüsna : http://webdosya.diyanet.gov.tr/Dua/UserFiles/Esamul_Husna/Ayetlerde_Esmaul_Husna.pdf

Kaynaklar : https://islamansiklopedisi.org.tr/esma-i-husna

https://sorularlaislamiyet.com/allahin-isimleri-esma-ul-husna-konusunda-en-cok-merak-edilenler

https://www.altinoluk.com.tr/allah-ccin-guzel-isimleri-neden-99.html