Din ve Mitoloji'nin Esma'ül Hüsna Gerçeği Videosuna Cevap
İsmin çoğulu olan esmâ ile
“güzel, en güzel” anlamındaki hüsnâ kelimelerinden oluşan
esmâ-i hüsnâ (el-esmâü’l-hüsnâ) terkibi naslarda Allah’a nisbet edilen isimleri
ifade eder. Sadece Kur’an’da geçen ilâhî isimler 100’den fazladır; muhtelif
hadislerde Allah’a nisbet edilen başka isimler de mevcuttur. Esmâ-i hüsnâ
terkibinin, geniş anlamıyla bunların hepsini kapsamakla birlikte terim olarak
daha çok doksan dokuz ismi içerdiği kabul edilir.Ebu Hüreyre’den
rivayet edilen hadisteki 99 sayısına, “neden daha fazla veya daha az değil?”
ayrıca “yüzden bir eksik” kaydına ise “Bu değişik ifadenin amacı
nedir?” şeklinde itirazlar yöneltilmiştir. Fahreddin-i Razi bu
konuya şöyle açıklık getirmektedir: "Bunun iki sebebi vardır: a) Bu
isimler diğerlerinden daha büyük ve azametli olduğu için, b) Hadiste geçen ilk
cümle tam değildir. Yani "Allah'ın doksan dokuz ismi vardır" demekle
cümle bitmiyor. Cümlenin tamamı şöyledir: "Kim Allah'ın doksan dokuz
ismini sayarsa Cennet'e girer." Bu demek değildir ki ondan başka ismi
yoktur."
“Yüzden bir eksik” kaydının
ise 99 sayısını belirgin hale getirme amacını taşıdığı ifade edilmektedir.
Arapça’da harflerde noktaların kullanılmadığı dönemlerde 99 ile 77’nin benzer
şekilde yazılması sebebiyle sayının yetmiş yedi değil doksan dokuz olduğunu
vurgulamak maksadıyla bu kaydın raviler tarafından eklendiği yorumları
yapılmaktadır.
Öte yandan hadisteki doksan
dokuz sayısının sınırlandırıcı değil çokluktan kinaye olduğunu söyleyenler de
vardır. Nevevi bu konuda ittifak olduğunu kaydeder. Çünkü
bu Hz. Peygamber (s.a) dua mahiyetindeki bir hadisinde
Allah’ın kitabında beyan ettiği veya yaratıklarından herhangi birine öğrettiği
isimlerinden başka gayb ilminde sakladığı isimlerinin de mevcut olduğunu ifade
etmiştir.
Ayrıca namazlardan sonra
okunan doksan dokuz tesbihte olduğu gibi bu sayının da Peygamber Efendimize
vahiy yoluyla bildirilmiş bir özelliği olabileceği dile getirilmektedir.
Tirmizi’ninSünen’inde
kaydedilen ve lafza-i celal ile başlayıp sabur ismiyle sona eren listedeki
isimlerin ilk on dördü Haşr süresinin son ayetlerinde
sıralandığı şekliyle alınmıştır. İbnMace’nin rivayet ettiği listede
ise bu düzen korunmadığı gibi farklı isimler de yer almış, ayrıca metnin
sonundaki ahad ismiyle sayı 100’e çıkartılmıştır.
Sonuç olarak İslamiyet Allah'ın isim ve sıfatlarına ayrı bir
önem vermiş, tevhid inancının açık bir şekilde anlaşılabilmesi için Yaratanla
yaratılmışların niteliklerinin açıklığa kavuşturulmasını fevkalâde gerekli
görmüştür.
"En güzel isimler Allah'ındır. Allah'a bu isimlerle dua
ediniz." (Araf,
7/180)
buyurulur. Bu âyet,
Cenab-ı Hakk'ın birçok isimlerinin bulunduğuna işaret etmektedir. Her birisi
güzel ve ulvî mânâlar ihtiva eden bu yüce isimlere "güzel
isimler" mânâsında "esmâ-i
hüsnâ" denilmektedir. Bu İlâhî isimlerden bazıları
şunlardır: "Vâhid, Evvel, Âhir, Zahir, Bari,Musavvir,
Rahman, Rahîm, Hayy, Kayyum, Halım, Kerîm, Tevvâb, Rezzâk, Muhyî,
Mümît..."
Cenab-ı Hakk'ın
isimlerinin tamamı kesin olarak bilinmemektedir. Bazı âlimler Esmâ-i Hüsnânın
bin kadar olduğunu beyan ederler. (bk. İbn Kesir, Alusî, Araf, 7/180. ayetin
tefsiri). Nitekim, Peygamberimiz (a.s.m.) Cevşenü'lKebîr
isimli hususî duasında Rabbine bin bir isim ve sıfatla niyaz etmektedir.
Allah’ın dört bin isminin
olduğunu söyleyen alimler olduğu gibi (bk. Alusî, a.g.e). Allah’ın beş bin
kadar isminin olduğunu söyleyenler de vardır. (bk. İbn Kesir, Fatiha’nın
tefsiri)
Bu isimlerin ise
ekserisini sadece Cenab-ı Hak bilir. Bir kısmını melekler, diğer kısmını da
meleklerle birlikte peygamberler bildiği gibi; mü'minler de Peygamberimiz
(asm)'den öğrendikleri kadarıyla malûmat sahibidirler.
îbnîMâce ve Tirmizi gibi
hadis kitaplarında Esmâ-i Hüsnâ hakkında rivayet edilen hadis-i şeriflerde
Peygamberimiz (asm) bu isimleri bir bir zikretmekte ve faziletini
bildirmektedir. Esmâ-i Hüsnânın sayıldığı hadis-i şerifin baş kısmının meali
şöyledir:
"Şüphesiz, Allah'ın doksan dokuz, yüzden bir eksik ismi vardır.
Muhakkak Allah tektir, tek olanı sever. Kim o doksan dokuz ismi sayarsa veya
ezberlerse Cenab-ı Hak onu cennetle mükâfatlandırır." (bk. Buharî, Tavihd, 12; Müslim, Zikr, 5-6,
Tirmizî, Daavat, 82)
Ancak, bu müjdeye mazhar
olmak için sadece isimleri sayıp ezberlemek kâfi gelmez. Bu İlâhî isimlerin
içinde bulunan ve taşımış oldukları ulvî mânâları düşünüp, kâinat yüzündeki
tecellî ve akislerini müşahede etmeyi de unutmamalıdır.
Meselâ, Allah'ın Rezzak olduğunu
bilip düşünerek rızık için endişeye kapılmamalı. Rızkı helâlinden aramalı,
kanaatkar olmalı. Cenab-ı Hakk'ın sadece insanın kendisini değil, en küçük
mikroptan file kadar, parmak kadar balıklardan tonlarca ağırlıktaki balinalara
kadar milyarlarca canlının ve bitkinin rızıklarını hiç şaşırmadan, ihmal
etmeden, en güzel bir şekilde ihsan ettiğini düşünüp tefekkür etmek Rezzâk ismini
okumanın bir cihetidir.
Cenab-ı Hakk'ın isimleri
tevkîfîdir, yani semavîdir. Bu isimlerin büyük bir kısmı Kur'ân-ı Kerim'de
zikredildiği gibi, geriye kalanlarını Peygamberimiz (asm) bildirmektedir.
Melik ve Malik isimleri Cenab-ı
Hakk'ın isimlerindendir. Fatiha suresinde geçen “Malik” kelimesi,
sahip “Melik” kelimesi hükümdar
anlamında olup Cenab-ı Hakk'ın her şeyin sahibi ve hükümdarı olduğunu ifade
etmektedir.
Allah'ın zâtının bilinmesi
isimleri ve sıfatlarıyla mümkün olacağından Kur'ân-ı Kerim'de; “İsimlerin
en güzeli Allah'ındır. Öyleyse O'na bunlarla dua edin. O'nun isimlerinde
'aykırılığa (ve inkara) sapanları' bırakın. Yapmakta oldukları dolayısıyla
yakında cezalandırılacaklardır.” (A'râf 7/180), Allah'ın güzel
isimlerinin bulunduğunu, bu isimlerin Yaratanı bize tanıtmaya vesile olduğunu,
O'na bu isimlerle dua, niyaz ve ibadette bulunulması gerektiğini, bu konuda
doğru yoldan ayrılanlara itibar edilmemesi lâzım geldiğini bildirmiştir.
Ayrıca, "De ki; ister ALLAH deyin, ister RAHMAN deyin! Hangisini
derseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'nundur." (İsra:110)
buyurarak Esmâ-i Hüsnânın hangisiyle olursa olsun dua edilebileceğini
bildirmiştir.
EbûDâvûd ile Nesâî dışında Kütüb-i
Sitte’de, Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde
(bk. Wensinck, Miftâḥukünûzi’s-sünne, “ism”
md.), Nesâî’nin es-Sünenü’l-kübrâ’sında
(“Nuʿût”, 1, IV, 393), Hâkim’in el-Müstedrek’i
ile (I, 16-17) diğer hadis mecmualarında yer alan (Süyûtî, III, 613) ve hepsi
de EbûHüreyre’ye ulaşan rivayetlerin muhtevası iki kısma ayrılır. Bütün
rivayetlerin kaydettiği birinci kısmın meâli şöyledir: “Allah’ın doksan dokuz
-yüzden bir eksik- ismi vardır. Bunları ezberleyip benimseyen (ihsâ) cennete
girer.” Hadisin bu kısmını içeren bazı rivayetlerin sonunda, “O tektir, tek
olanı sever” şeklinde bir ilâve de mevcuttur. Metindeki “ahṣâhâ” lafzı bazı
rivayetlerde “ḥafiẓahâ” ibaresiyle nakledilmiştir. Hadiste cennete girmeye
vesile olarak gösterilen “ihsâ” kelimesinin buradaki anlamı üzerinde Buhârî’den
itibaren önemle durulmuş ve kelimenin “saymak, ezberlemek, anlamak” (bk. Fîrûzâbâdî, el-Ḳāmûsü’l-muḥîṭ, “iḥṣâʾ” md.)
şeklindeki sözlük anlamının ötesinde bir mâna taşıdığı görüşü ağırlık
kazanmıştır (konu ile ilgili çeşitli yorumlar için bk. İbn Hacer, XI, 228-230).
Öyle anlaşılıyor ki bu kelime “İslâm’ın ulûhiyyet inancını naslara başvurmak
suretiyle tesbit edip anlamak, benimsemek ve bu inanca uygun bir ruhî yetkinlik
kaydetmek” anlamını içermektedir.
EbûHüreyre hadisine yer veren on beş civarında ana hadis kaynağı
içinde sadece Tirmizî ile İbnMâce tarafından metne, doksan dokuz isim ihtiva
eden bir liste ikinci kısım olarak eklenmiştir. Tirmizî hadis için kaydettiği
dört ayrı senedin sadece birine (“Daʿavât”, 82), İbnMâce de iki senedin birine
isim listesini ilâve etmiştir (“Duʿâʾ”, 10). Buna karşılık Buhârî,
Müslim, es-Sünenü’l-kübrâ’sındaNesâî ve
hadisi yedi ayrı senedle tekrarlayan Ahmed b. Hanbel (Müsned,
II, 258, 267, 314, 427, 499, 503, 516) bu listeye yer vermemişlerdir.
Tirmizî’nin Sünen’inde kaydedilen liste
lafza-i celâl ile başlayıp sabûr ismiyle sona ermekte ve daha
sonra İslâm dünyasında meşhur olmuş şekliyle doksan dokuz ismi içermektedir.
Bunların ilk on dördü Haşrsûresinin son âyetlerinde(59/22-24) sıralandığı
şekliyle alınmıştır. İbnMâce’nin rivayet ettiği listede ise bu düzen
korunmadığı gibi farklı isimler de yer almış, ayrıca metnin sonundaki ahad ismiyle
sayı 100’e çıkarılmıştır.
Esmâ-i hüsnâ hadisi
EbûHüreyre’den başka Selmân-ı Fârisî, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer ve
Hz. Ali’den de farklı şekillerde rivayet edilmiş, ancak bunların hepsi zayıf
kabul edilmiştir. Müfessir İbnAtıyye, EbûHüreyre hadisinde liste dışındaki
kısmın mütevâtir olduğunu ileri sürmüşse de İbn Hacer bunun doğru olmadığını,
bu bölümün olsa olsa meşhur derecesine çıkabileceğini belirtmiştir (el-Muḥarrerü’l-vecîz,
VII, 213; Fetḥu’l-bârî, XI, 218-219). Bununla birlikte EbûZeyd
el-Belhî gibi bazı âlimler, bu kadar önemli bir sonuç doğuracak olan hadisin
sayı verdiği halde güvenilir bir isimler listesi ihtiva etmemesini gerekçe
göstererek rivayetin birinci kısmına bile güvenilemeyeceğini ileri
sürmüşlerdir. Fahreddin er-Râzî ise bu belirsizliği, beş vakit namaz içinde
“orta namaz”ın (salât-ı vüstâ, bk. el-Bakara 2/238), ramazan ayı içinde Kadir
gecesinin gizlenişi gibi doksan dokuz ismin bütün ilâhî isimler içinde gizli
tutulmuş olmasıyla açıklamak istemiştir (Levâmiʿu’l-beyyinât, s. 77-78).
Hadisin birinci kısmındaki doksan dokuz sayısına, “Neden daha fazla veya daha
az değil?”; yüzden bir eksik kaydına ise, “Bu değişik ifadenin amacı nedir?”
şeklinde itirazlar yöneltilmiştir. Yüzden bir eksik kaydının doksan dokuz
sayısını belirgin hale getirme amacını taşıması kuvvetle muhtemeldir. Arapça’da
harflerde noktaların kullanılmadığı dönemlerde doksan dokuz ile yetmiş yedinin
benzer şekilde (ىىىىعه وىىىىعىﮟ)
yazılması sebebiyle sayının yetmiş yedi değil doksan dokuz olduğunu vurgulamak
maksadıyla bu kaydın râviler tarafından eklenmiş olduğu da düşünülebilir. Öte
yandan hadisteki doksan dokuz sayısının sınırlandırıcı değil çokluktan kinaye
olduğunu söyleyenler de vardır. Hatta Nevevî bu konuda ittifak bulunduğunu
kaydeder. Çünkü Hz. Peygamber dua mahiyetindeki bir hadisinde Allah’ın,
kitabında beyan ettiği veya yaratıklarından herhangi birine öğrettiği
isimlerinden başka gayb ilminde sakladığı isimlerinin de mevcut olduğunu ifade
etmiştir (ŞerḥuṢaḥîḥi Müslim, XVII, 5; krş. Müsned, I, 391,
452; Hâkim, I, 509). Ayrıca namazlardan sonra okunan doksan dokuz tesbihte
olduğu gibi bu sayının da Hz. Peygamber’e vahiy yoluyla bildirilmiş bir
özelliği bulunabilir. Bazılarına göre ise söz konusu hadisteki isim sayısı
doksan dokuz değil 100’dür. Bu durumda İbnMâce rivayetinde yer alan “vitr”
ismini, yahut listenin başındaki gāib zamirini veya “ellezî lâ ilâhe illâ hû”
ibaresini sayıya almak gerekecektir. Abdülkāhir el-Bağdâdî ile Fahreddin
er-Râzî gibi bazı müellifler tek sayının önemi üzerine bazı açıklamalar da
yaparlar (el-Esmâʾve’ṣ-ṣıfât, vr. 49b-50a; Levâmiʿu’l-beyyinât,
s. 81-82).
Birçok
âlim, EbûHüreyre hadisinin ikinci kısmındaki doksan dokuz ismin asıl metinde
bulunmayıp râvi tarafından eklendiği görüşündedir. Listenin Buhârî ile
Müslim’de yer almayışı da bununla açıklanmıştır. Nitekim listeye yer veren iki
muhaddisten Tirmizî’de bulunan yirmi beş isim İbnMâce’de, onda bulunan 100
isimden yirmi altısı Tirmizî’de mevcut değildir. İki listenin toplamı ise 125
isme çıkmaktadır.
Bununla birlikte Kur’an’da yer aldığı halde
bu iki rivayette görülmeyen isimler bulunduğu gibi aynı kökten türeyen veya
ayrı kökten olmakla birlikte aynı mânaya gelen isimler de listede mevcuttur
(Bağdâdî, el-Esmâʾve’ṣ-ṣıfât, vr. 48a-b; Beyhakī, el-Esmâʾve’ṣ-ṣıfât, s. 32; İbnKesîr,
III, 257; İbn Hacer, XI, 219). Kaynakların belirttiğine göre II. (VIII.)
yüzyıldan itibaren doğrudan doğruya Kur’ân-ı Kerîm’den esmâ-i hüsnâ listeleri
çıkarma çalışmalarına başlanmıştır. Bu teşebbüslerde İbn Abbas ile İbn Ömer’den
nakledilen şu hadisin de etkisi olmuştur: “Allah’ın doksan dokuz ismi vardır ki
onları sayan cennete girer, onlar Kur’an’da mevcuttur” (Süyûtî, III, 615). Bazı
âlimler meşhur hadiste bulunup da Kur’an’da yer almadığını tesbit ettikleri
isimleri oradan tamamlamaya çalışmışlar, bazıları da kendilerinin koyduğu
ölçüler çerçevesinde yeni tesbitler yapmışlardır. İbn Hacer, Tirmizî’nin
listesinde yer aldığı halde Kur’an’da bulunmayan isim sayısını yirmi yedi
olarak belirlemiş ve bunların yerine Kur’ân-ı Kerîm’den aynı sayıda isim
bularak yeni bir liste düzenlemiştir. Fakat bu yeni listede de lafız ve mâna
bakımından mükerrerlerin bulunduğuna, bunların listeden çıkarılarak yerlerinin
sahih hadislerle doldurulmasının gereğine de işaret etmiştir (Fetḥu’l-bârî,
XI, 222, 224).Daha ilk dönemlerden
itibaren Kur’an’dan doksan dokuzluk liste çıkarma denemeleri yapılmıştır.
Meselâ esmâ-i hüsnânın etimolojisiyle ilgili müstakil bir eser kaleme alan
Zeccâcî, EbûZeyd el-Ensârî’nin (ö. 215/830) Kur’an’dan çıkardığı ve Süfyân b.
Uyeyne’nin de tasvip ettiği doksan dokuzluk bir listeyi sûreleriyle birlikte
vermiştir (İştiḳāḳuesmâʾillâh, s. 19-21). Ca‘fer
es-Sâdık’ın da doksan dokuz ismin Kur’an’da mevcut olduğunu söylediği
nakledilmiştir. Ancak Fâtiha’dan İhlâs sûresine kadar yirmi sekiz sûrede gösterilen
isim sayısı 111’e çıkmaktadır (Süyûtî, III, 615-616). Doksan dokuzluk listede
bulunup da Kur’an’da yer almayan isimlerin sayısını yirmi beş olarak gösteren
İbnü’l-Vezîr ise Kur’ân-ı Kerîm’de mevcut ilâhî isimlerin en sahih ve en makbul
esmâ olduğunu, kimseyi taklit etmeden bizzat kendisinin Allah’ın kitabında
tesbit ettiği isimlerin 155’e ulaştığını ve fiillerden çıkarılabilecek
isimlerle (bazıları bunların sayısını 1000’e kadar çıkarmaktadır) selbî-tenzîhî
isimlerin bu sayıya dahil olmadığını belirtir (Îs̱ârü’l-ḥaḳ,
s. 158-162). Fakat İbnü’l-Vezîr’in kitabında yer alan isimlerin 167 olduğu
görülmektedir. Bu tür tesbitlersonunda verilen listelerin zaman zaman bizzat
tesbitte bulunanın belirlediği sayıya bile uymamasının sebebi eş anlamlı
kelimelerin tekrarı, izâfet vb. bir bağlantı ile oluşan veya fiil sîgasıyla
geçen bir kavramdan türetilen isimlerin alınıp alınmaması hususundaki
tereddütler, dikkatsizlik ve bir de istinsah hatası olarak düşünülebilir.
Şiî literatüründe doksan dokuz isim hadisi Hz. Ali’den rivayet
edilerek liste verilmekte (Meclisî, IV, 186-187), bazı kaynaklarda ise Ali ile
EbûHüreyre rivayeti birleştirilerek sayı 133’e çıkarılmaktadır. Şiî âlimlerinin
Kur’an’dan çıkardığı esmâ sayısının 127 olduğu ifade edilmektedir. Bu âlimlerin
önem verdiği Cevşen-i Kebîr’de ise her biri
onar isim içeren 100 bölüm halinde 1000 isim mevcuttur (bk. CEVŞEN; Şiî literatüründekiesmâ-i hüsnâ çalışmaları için bk.
ÂgāBüzürg-i Tahrânî, II, 66-67; V, 287; XIII, 88-90).
En önemli konusunu ulûhiyyetin oluşturduğu ilâhî dinler içinde
İslâmiyet Allah’ın isim ve sıfatlarına ayrı bir önem vermiş, tevhid inancının
açık bir şekilde anlaşılabilmesi için yaratanla yaratılmışların niteliklerinin
vuzuha kavuşturulmasını fevkalâde gerekli görmüştür. Zât-ı ilâhiyyenin
bilinmesi isimleri ve sıfatlarıyla mümkün olacağından Kur’ân-ı Kerîm’de
Allah’ın güzel isimlerinin bulunduğu, O’na bu isimlerle dua, niyaz ve ibadette
bulunulması gerektiği, bu konuda doğru yoldan ayrılanlara itibar edilmemesi
lâzım geldiği, ayrıca esmâ-i hüsnânın hangisiyle olursa olsun dua edilebileceği
(el-İsrâ 17/110) belirtilmiş ve son nâzil olan sûrelerden birinde de on altı
kadar isim bir arada zikredilmiştir (el-Haşr 59/22-24). Esmâ-i hüsnânın tertibi
konusunda örnek teşkil eden bu son âyetler Allah’a nisbet edilen bazı tenzîhî
ve sübûtî sıfatları içerdiği gibi isim, fiil ve terkip şeklindeki esmâya da yer
vermektedir. Bu âyetlerden ilham alan birçok âlim eski dönemlerden itibaren
Kur’an’da bulunan isimleri doksan dokuz sayısına bağlı kalmadan araştırıp
listeler düzenlemeyi denemişlerdir.
Allah’ın isim veya sıfatları O’nun zâtınanisbet edilen mâna ve
kavramlardan ibarettir. Bu kavramlar şekil itibariyle isim, fiil veya zarf
olabileceği gibi izâfet veya başka yollarla oluşmuş bir terkip halinde de
bulunabilir. Kur’ân-ı Kerîm’in edebî üslûbu gereği aynı kökten gelen veya ayrı
köklerden olmakla birlikte eş anlamlar taşıyan isimler de az değildir. İslâm’a
mahsus ulûhiyyet inancında ilim, kudret ve yaratıcılık büyük bir yer tutar ve
Kur’an âyetlerinin temel örgüsünü oluşturur. Bundan dolayı çeşitli kalıplarla
Allah’a nisbet edilen fiillerden birçok isim ve sıfat türetmek mümkündür.
Konuyla ilgili çalışmalarda Kur’ân-ı Kerîm’den değişik sayılarda esmâ-i
hüsnâtesbit edilmiştir. Abdülkādir el-Kureşî’ninHattâbî’den naklen Ebû Abdullah
ez-Zübeyrî’yenisbet ettiği listede Kur’an’dan çıkarılan esmânın 313 olduğu
ifade edilmekte ve bunlar alfabetik sıraya konularak verilmektedir (el-Cevâhirü’l-muḍıyye, I, 22-28). Ancak el-Cevâhirü’l-muḍıyye’nin yazma (Süleymaniye Ktp.,nr.
840, 841) ve matbu nüshalarından yapılan tesbitte bu sayının 302-305 arasında
değiştiği görülmüştür. Ayrıca bu isimlerden otuz beş kadarının Kur’an’da kök
olarak Allah’a nisbet edilmediği, bir o kadarının da sadece fiil sîgalarıyla
O’na izâfe edildiği, buna karşılık “râmî” (el-Enfâl 8/17), “târik” (el-Kehf
18/99), “mâhî” (er-Ra‘d 13/39) gibi kavramların Kur’an’da yer aldığı halde
listeye alınmadığı tesbit edilmiştir. J. W. Redhouse tarafından kaleme alınan
bir makalede (JRAS, XII, 1-69) Kur’an’da yer
aldığı bildirilen, ayrıca bazı Batılı araştırmacılarca düzenlendiği ifade
edilen listelerden çıkarılıp alfabetik olarak sıralanan isimlerin sayısı ise
552’ye ulaşmaktadır. Ancak Kur’an’da fiil şeklinde geçen ve bu listeye alınan
kavramların bir kısmı için “Kur’an’da geçmiyor” kaydı konulurken (meselâ bk.
60, 87, 549. isimler) birçok isim de bazı eklerin getirilmesiyle tekrar
edilmiştir. Meselâ Allah ismi on dokuz, ilâh on bir defa tekrarlanmıştır. Bu
yolla meydana gelen toplam tekrar sayısı 309’u bulmaktadır. Daniel Gimaret’nin
telif ettiği eserde ise çoğu Kur’ân-ı Kerîm’de geçen 285 isim üzerinde
durulmuştur (LesNomsdivins en Islam, s.
431-436).
Kur’ân-ı Kerîm’in incelenmesi ve muhtelif hadis kaynaklarının
taranması sonunda ilâhî isim veya sıfat sayılan birçok kavramın ortaya çıktığı
görülmektedir. Ayrıca bunlara naslarda geçmediği halde kelâm, tefsir ve
tasavvuf literatüründe kullanılan, müslüman milletlerin dil ve edebiyatlarında
yer alan kelime ve terkipleri de eklemek gerekir. Nasta yer aldığı halde (bk.
el-En‘âm 6/19; el-Kasas 28/88) orada Allah’a nisbet edilip edilmediği
tartışmalı olan isimlerden biri şeydir. Cehm b. Safvân, kelimenin
yeterince kemal ifade etmediğini ileri sürerek Allah’a nisbet edilmesini doğru
bulmamışsa da Mâtürîdî ve KādîAbdülcebbâr’dan itibaren âlimlerin çoğu “mevcut”
mânasına aldıkları şeyin zât-ı ilâhiyyeyenisbetini câiz görmüşlerdir. Mevcûd kelimesi
de aynı nitelikte görülmüştür. Kur’an’da yer alan evvel ve âhir isimleri,
zât-ı ilâhiyyenin varlığı için başlangıç ve sona eriş düşünülemeyeceğini
vurgular. Bu nitelikleri ifade etmek üzere İslâm düşünce tarihinde kadîm,
ezelî, bâkī, dâim, vâcibü’l-vücûd li-zâtih (mevcudiyeti için başkasına
muhtaç olmayan) gibi kelime veya terkipler kullanılmıştır (diğer bazı
kullanımlar için bk. Fahreddin er-Râzî, Mefâtîḥu’l-ġayb,
I, 119-130). Özellikle kelâm literatüründe kullanılan sâni‘ ismi “bilgi,
maharet ve incelikle yapan, yaratan” mânasına gelip Kur’ân-ı Kerîm’de fiil ve
masdar şeklinde Allah’a nisbet edilmiştir (Tâhâ 20/41; en-Neml 27/88).
EbûHüreyre rivayetindeki doksan dokuzluk listede bulunmayan bazı
isimler çeşitli hadis kaynaklarında Allah’a nisbet edilmiştir. Bunlar
arasında vitr (bir, tek; Buhârî, “Daʿavât”, 68), mukallibü’l-kulûb,
musarrifü’l-kulûb (kalpleri halden hale çeviren; Buhârî, “Ḳader”, 14,
“Tevḥîd”, 11), sübbûhunkuddûs (her zaman ve her dilde
yüceltilen; Müslim, “Ṣalât”, 223), cemîl (Müslim, “Îmân”, 147)
en çok kullanılanlardır. Bir hadiste, “Dehre sövmeyiniz, zira -sizin
telakkinize göre- dehr Allah’tan başka bir varlık değildir” denilmişse de
(Buhârî, “Edeb”, 101, “Tefsîr”, 45/1, “Tevḥîd”, 35; Müslim, “Elfâẓ”, 2-4)
burada ilâhî kudretle gerçekleşebilen olayları “mutlak zaman” anlamındaki
dehrenisbet eden Câhiliye anlayışına (bk. el-Câsiye 45/24) karşı zımnî bir
eleştiri bulunduğundan hadiste yer alan dehrinesmâ-i hüsnâdan sayılması mümkün
değildir. Ancak esmâ-i hüsnâdan adl isminin “âdil” anlamında
kullanılması gibi bu hadisteki dehr kelimesinin de “dâhir” (olayları yöneten,
çekip çeviren) mânasında isim olduğunu, dolayısıyla esmâ-i hüsnâdan sayılması
gerektiğini ileri sürenler de vardır (Râgıb
el-İsfahânî, el-Müfredât, “dhr” md.).
Âyet ve hadislerde Allah hakkında “ene” (ben), “nahnü” (biz),
“ente” (sen), “hüve” (o) zamirleri de kullanılmıştır. Kur’an’da daha çok Hz.
Mûsâ ile Meryem’den bahseden Tâhâ ve Meryem sûreleri mütekellim zamirlerinin
çok kullanıldığı örnek sûreler olarak zikredilebilir. İslâm’da en faziletli
ibadet kabul edilen namazda daima tekrarlanan ve Allah ile kul arasındaki
ilişkiyi dile getiren Sübhâneke, Fâtiha, Salli-Bârik metinleriyle selâmdan
sonra okunan “Allahümmeente’s-selâm” tesbihinde muhatap zamirleri hâkim bir
üslûp oluşturur. Öte yandan özellikle tasavvuf literatüründe “hüve” (hû)
zamirine büyük bir önem atfedilmiştir. Kuşeyrî’nin, tasavvuf ehlince Allah’a
yakınlığın en veciz ifadesi olarak kabul edildiğini belirttiği (et-Taḥbîrfi’t-teẕkîr, s. 25), İbnü’l-Arabî’nin
“zikirlerin doruk noktası” diye değerlendirdiği (el-Fütûḥât,
II, 146) hüve zamiri mâbudun niteliklerini değil doğrudan doğruya zâtını, başka
bir deyişle bütün vasıflarını ihtiva eden lafza-i celâli simgeler (Fahreddin er-Râzî, Levâmiʿu’l-beyyinât, s.
109-113). Özellikle tasavvuf çevresinde hüvenin geniş ölçüde önem kazanmasında,
lafza-i celâl kadar olmasa da cehrî zikre elverişli olan söyleyiş kolaylığı ve
ses vurgusunun da etkisi bulunabilir. Hüve, bir kısım esmâ-i hüsnânın yer
aldığı Haşrsûresinin son âyetlerinde (59/22-24) yedi defa müstakil olarak, iki
defa da bitişik zamir şeklinde tekrar edilmiş, tevhid inancını veciz bir
üslûpla dile getiren İhlâs sûresinin başında ise sûrenin içerdiği tenzîhî
sıfatların mevsufu olarak kullanılmıştır. Bazı sûrelerin başında bulunan hecâ
harflerinin (hurûf-ı mukattaa) esmâ-i hüsnâdan birinin ilk harfini oluşturduğu
ve onun yerini tuttuğu ileri sürülmüşse de bu telakki itibar görmemiştir (bk.
Beyhakī, I, 163-165).
Tirmizi rivayetinde yer alıp
yaygınlık
kazanan 99 Esma-i Hüsna:
Allah, er-Rahmân, er-Rahîm,
el-Melik, el-Kuddûs, es-Selâm, el-Mü'min, el-Müheymin, el-Azîz, el-Cebbâr,
el-Mütekebbir, el-Hâlık, el-Bâri', el-Musavvir, el-Gaffâr, el-Kahhâr,
el-Vehhâb, er-Rezzâk, el-Fettâh, el-Alîm, el-Kâbıd, el-Bâsıt, el-Hâfıd,
er-Râfi, el-Muiz, el-Müzill, el-Basîr, es-Semi', el-Hakem, el-Adl, el-Lâtîf,
el-Habîr, el-Halîm, el-Azîm, el-Gafûr, eş-Şekûr, el-Aliyy, el-Kebîr, el-Hafîz,
el-Mukît, el-Hasîb, el-Celîl, el-Kerîm, er-Rakîb, el-Mücîb, el-Vâsi', el-Hakîm,
el-Vedûd, el-Mecîd, el-Bâis, eş-Şehîd, el-Hakk, el-Vekîl, el-Kaviyy, el-Metîn,
el-Veliyy, el-Hamîd, el-Muhsî, el-Mübdî, el-Muîd, el-Muhyî, el-Mümît, el-Hayy,
el-Kayyûm, el-Vâcid, el-Mâcid, el-Vâhid, es-Samed, el-Kâdir, el-Muktedir,
el-Mukaddim, el-Muahhir, el-Evvel, el-Âhir, ez-Zâhir, el-Bâtın, el-Vâli,
el-Müteâlî, el-Berr, et-Tevvâb, el-Müntakim, el-Afüvv, er-Raûf, Mâlikü'l-Mülk,
Zü'l-Celâli ve'l-İkrâm, el-Muksit, el-Câmi', el-Ganiyy, el-Muğni, el-Mâni',
ed-Dârr, en-Nâfi', en-Nûr, el-Hâdi, el-Bedî', el-Bâkî, el-Vâris, er-Reşîd,
es-Sabûr.
Diyanet İşleri Başkanlığı
Ayetlerle Esmaül Hüsna : http://webdosya.diyanet.gov.tr/Dua/UserFiles/Esamul_Husna/Ayetlerde_Esmaul_Husna.pdf
Kaynaklar : https://islamansiklopedisi.org.tr/esma-i-husna
https://sorularlaislamiyet.com/allahin-isimleri-esma-ul-husna-konusunda-en-cok-merak-edilenler
https://www.altinoluk.com.tr/allah-ccin-guzel-isimleri-neden-99.html